RSS Feed for This Post

Uyuyan Güzel

“.. Türkiye’de ‘şeriat tehlikesi’ tümüyle devletin ürettiği bir sanal durumdur ve amaç bu sayede devlete bağımlı bir laik cemaatin yaratılmasıdır. Devlet aslında ideal olarak uyuyan ama kendisini uyanık sanan bir laik cemaat istemiş ve bunu başarmıştır. Öyle ki söz konusu sanal uyanıklık laik kesimi bir sivil toplum gücü haline getirmektense, onu korkular içinde büyütmüş ve her sanal tehlike karşısında devletin kucağına itmiştir. ..”
 

Uyuyan Güzel – Etyen Mahçupyan / TARAF

Ergenekon dava süresinde ortaya çıkan bilgiler laik kesimin üzerinde durduğu ideolojik zemini önemli ölçüde sarstı. Çünkü laikliği bir cemaat kimliği haline sokup pekiştiren unsur, Türkiye’nin ‘tam aksi’ yönde bir din devleti olma tehlikesi taşımasıydı. İlkokuldan itibaren bunu okuyup öğrendik… Her fırsatta devlet yetkilileri bu tehlikeye işaret ettiler. Dinin komünizm karşısında devlet tarafından taktiksel olarak kullanılmasına ve bu sayede popülerleşmesine de pek itiraz etmedik. Ne de olsa dizginler devletin elindeydi ve zamanı gelince dindarların da tepesine binebilirdi.

İlk şaşırtıcı bulgu yakın dönem tarihini öğrenme fırsatı bulduğumuzda ortaya çıktı: Türkiye’de hiçbir zaman bir komünizm tehlikesi olmamış, zaten devletin eli her zaman solcuların içinde olmuştu. Ama yine de şeriat tehlikesine kolayca inanıldı. Hele 1997 yılında kara cüppeli, eli asalı, kadın kandıran, ‘gerici’ Aczmendi tarikatı üyelerini televizyonda görüldüğünde, devletin meseleye bir an önce el koyması gerektiğine hemen onay verildi. Askerin 28 Şubat muhtırası desteklendi… Yargıçlar, üniversite hocaları, sanatçılar, işadamları Anıt Kabir’e yürüdüler, hâlâ ‘adam’ olamayan bu bağnaz toplumu Atatürk’e şikâyet ettiler. Türkiye modernleşmeye çalışırken onu sürekli olarak ayaklarından çeken dinci grupların karşı devrimine karşı uyanık olmak gerekiyordu…

Ergenekon davası bu ruh halini bir utanca dönüştürdü. Çünkü anlaşılan o ki, laik kesim kendisini en uyanık sandığı dönemleri uyuyarak geçirmişti. Artık bugün, irtica peşindeki Aczmendi tarikatının tamamen devlet tarafından üretildiğini, televizyonlarda gördüklerimizin para karşılığı sahneye konan bir gösteri olduğunu biliyoruz. Türkiye’yi kana bulayan dinî Hizbullah örgütünün de devletin inisiyatifiyle ortaya çıkan bir cinayet şebekesi olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz. Başörtüsü yasağına tepki duyarak Danıştay cinayetini işlediği söylenen kişinin de, aslında dinle ilgisiz bir milliyetçi şebekenin parçası olduğunu ister istemez kabul ediyoruz.

Altı yüz yıllık tarihi içinde İslamiyeti otoriter yönetimin meşruiyet aracı olarak kullanırken dini istediği gibi yorumlamış ve bu süre içinde hiçbir zaman bir ‘şeriat devleti’ olmamış olan Osmanlı’dan 20. yüzyılda nasıl şeriat çıkacak sorusunu niçin sormadığımızı ise, ancak şimdi kendimize soruyoruz. Kabullenilmesi hâlâ güç ancak basit bir gerçekle karşı karşıyayız: Türkiye’de ‘şeriat tehlikesi’ tümüyle devletin ürettiği bir sanal durumdur ve amaç bu sayede devlete bağımlı bir laik cemaatin yaratılmasıdır. Devlet aslında ideal olarak uyuyan ama kendisini uyanık sanan bir laik cemaat istemiş ve bunu başarmıştır. Öyle ki söz konusu sanal uyanıklık laik kesimi bir sivil toplum gücü haline getirmektense, onu korkular içinde büyütmüş ve her sanal tehlike karşısında devletin kucağına itmiştir.

Ergenekon davasının başlaması ile birlikte kalkan zihinsel perdeler laik kesimde de bir devinime neden olmuş gözüküyor. Şimdi askerin sürekli darbe düşünen ve içinde her an darbe girişimleri olabilen bir yapıya sahip olduğunu bizzat yetkili ağızlardan duyuyoruz. Daha geçen hafta eski Genelkurmay Başkanı Büyükanıt bu gerçeği televizyonlardan anlattı. Ayrıca darbe girişiminin tezgâhlandığı 2004 yılında, bu darbeye ‘karşı’ olarak sunulan o zamanki komuta heyetinin de başbakan ile yaptığı görüşmelerin dökümüne sahibiz ve darbeci olmayan askerlerin de zihniyet olarak farklı olmadıklarını anlıyoruz. Hükümetin neleri yapması gerektiği dikte ediliyor, her kararın askere danışılması isteniyor ve belirli sonuçları almak üzere başbakanın medyayı manipüle etmesi talep ediliyor. Dahası AB üyeliği konusunda da ‘yavaş hareket etmeyi kapsayacak tedbirler’ öneriliyor. Nihayet bunlar olmazsa nelerin yaşanabileceğine dair tehdit ve imalı şantajlarla toplantı noktalanıyor.

Görülüyor ki askerî vesayet rejimi, aslında içeriksel olarak darbe döneminin ‘kanıksanmış’ halinden ibaret. Bu ülkenin temel gerçeği Cumhuriyet’in bürokrasiyi bir ‘ideolojik sınıf’ haline getirmesi ve bu sınıfın kendisini sosyo ekonomik olarak yeniden üretebilmesini sağlamasıdır. Ancak ‘demokrasi’ görünümlü bir siyasi sistemde bu sınıfın halkın taleplerini temsil etme yeteneği yoktur… Dolayısıyla bürokrasinin ‘ideolojik temsil’ yeteneği kullanılmış ve laik cemaat bir toplumsal taban haline getirilmiştir. Yürütülen siyaset ise özellikle laikleri sürekli değişen bir tehdit ortamında yaşatmak ve böylece devleti bizatihi bir özne kılmaktır.

Öte yandan bu durum laik kesimin de işine gelmiştir… Çünkü devletin yanında yer almak, ‘öteki’ kimliklerin sosyo ekonomik imtiyaz alanından uzak tutulmasını sağlamıştır. Şeriat tehlikesini her duyduklarında laiklerin ağzı sulanmıştır… Çünkü bu, kendi lehlerine daha büyük ayrımcılıkların meşruiyetini ifade etmiştir.

Bu açıdan laik kesimin uyanık olmadığını söyleyemeyiz. Taşranın ve dindar kesimin kamusal alanın dışında tutulması uğruna her türlü kurnazlık sergilenmiştir. Ama işin özünde sürekli aldatılan, cahil bırakılan ve bu cehaletten memnun olan bu ‘modern’ insanlara yakışacak lakap ancak ‘uyuyan güzel’ olabilir. Devletle karşılıklı güzelleme yarışı içinde olan laik cemaat bugün sosyo kültürel bir sınıf… Ve siyasi özgürlükler söz konusu olduğunda ‘gerici’ bir sınıf. Türkiye deneyimi, demokratlığı içermeyen bir laikliğin aslında faşizmin eşiğinde gezindiğini gösteriyor. Böyle durumlarda devletin ideolojik temsiliyeti ile birlikte rejimin kendi ss’lerini sosyo kültürel olarak üretmesi de zor olmuyor.

Trackback URL

  1. 4 Yorum

  2. Yazan:Ali Yürekli Tarih: May 30, 2009 | Reply

    Uyuyan ve ülkeyi yiyen çirkin. Şeriat tehlikesi Cumhuriyetin ilk yıllarında vardır. Osmanlıdan gelen azımsanmıyacak bir üst elit vardı. Zamanla bunlar tasfiye edildi. Şimdi böyle bir tehlike yok. O zaman sorun ne. Elbette ki Ekonomik ve sosyal haklarını almak ve halkın haklarını gasp etmek. Bunu bugüne kadar iyi güzel yaptılar. Artık duuuur. Uyanma zamanı çünkü biz muhafazakar dindarlar uyandık. Artık oyunun bütün kurallarını biliyoruz. Kimsenin hakkında hukukunda gözümüz yok ama kimsenin hakkımızda hukukumuzda da gözü olmasın gözü olanın da gözünü… Laikçi kesim artık yattığı yerden ülkeyi yiyemiyecek artık .ıçını kaldırıp biraz çalışsın ter akıtsın. Yok öyle devletin milletin vergilerinden hazinesinden geçinmek. Bundan sonra çok çalışıp daha az kazanmak var. Kim neyi hak ediyorsa onu alır. Ha dersen ki ben buna razı olmam darbemi de yaparım aman dikkat ette geçmişte çaldıklarını pardon kazandıklarını da kaybetmiyesin. Bu laikçi kesim kendi menfaatine ise bütün caniliği, bütün haksızlığı ve zulmü meşru görür. Menfaatleri söz konusu ise adalet, hukuk, hakkaniyet teferruattır onlar için. Aman dikkat teferruat olmayasınız.

  3. Yazan:sagopa Tarih: Haz 1, 2009 | Reply

    etyen beyden gene çok güzel bir yazı.hele makalenin içindeki şu cümle çok hoşuma gitti;Altı yüz yıllık tarihi içinde İslamiyeti otoriter yönetimin meşruiyet aracı olarak kullanırken dini istediği gibi yorumlamış ve bu süre içinde hiçbir zaman bir ‘şeriat devleti’ olmamış olan Osmanlı’dan 20. yüzyılda nasıl şeriat çıkacak sorusunu niçin sormadığımızı ise, ancak şimdi kendimize soruyoruz. …mükemmel bir tespit…

  4. Yazan:BetuL Tarih: Haz 1, 2009 | Reply

    Uyuyan tamamda guzel kismini anlayamadim.

  5. Yazan:Ali Yürekli Tarih: Haz 1, 2009 | Reply

    Altı yüz yıllık tarihi içinde İslamiyeti otoriter yönetimin meşruiyet aracı olarak kullanırken dini istediği gibi yorumlamış ve bu süre içinde hiçbir zaman bir ‘şeriat devleti’ olmamış olan Osmanlı’dan 20. yüzyılda nasıl şeriat çıkacak sorusunu niçin sormadığımızı ise, ancak şimdi kendimize soruyoruz.

    Şeriat var bir de şeriat fantazisi var. Osmanlı şeriatla yönetilmiştir. Lakin islamın 5 şartını bilmeyen islam hakkında zır cahil olanlar kafalarında kulakdan dolma bilgilerle şeriat fantazisi yaratıyorlar. Sonra diyorlar ki bunu getirecekler ne getirilecek olan arkadaşların şeriat fantazisi. Bu şeriat değil sizin uydurduğunuz saçma sapan hiç bir analize dayanmayan bir yorum fantazisi. Bunun gerçeklikle alakası yok bunun kendini tatmin etmekle alakası var. Şeriat çok kopleks bir sistem bir iki kitap okuyup röntgenini çekemezsin. Bunun anladığım kadarı ile ki benim de fazla bilgim yoktur. Bir tasavvufi insan yaşamını belirleyen şekillendiren tarafı var bir de siyasi alanı belirleyen tarafı var. Tasavvufi alanı belirleyen taraf devlet erkanından hep uzak durmaya özen göstermiş sadece nasihatla yetinmiştir. Devlet erkanındaki şeylerde siyasi alanı belirlemiş anladığım kadarı ile tasavvufi alandan oldukça kaçınmış. Yani iki tarikat gibi izah edersek pek yalnış ifade etmiş olmayız. Birisi siyasi alanı biride normal insan yaşantısının çizgilerini belirliyor ki bu şeriaten uygundur. Peygamber efendimizin hudeybiye miydi ordaki anlaşma metninde de görebilirsiniz siyasi tasavvufi(sistem anlamında) anlayışı. Şeriat nedir bütün farklı din dil ırktan kişilerin hak ve hukukunu gözetmek kendi dinleri kıstası esas alarak yönetmek buna avrupalılar laiklik diyorlar. Ama bazılarımız fantazisinden kurtulamaz. İlla kendi kafasındaki şeriat fantazisinde ısrar edecek hayır öyle değil benim fantazimdir şeriat. YUH nediyeyim sana. Osmanlıda olmayan baskı ve zulmün bugün olacağını sanan paranoyak cahiller bunlar bence.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin