Medya intiharların artışında ne kadar etkili?
By Suzan Nur Basarslan on Haz 8, 2009 in Aile, Basın Özgürlüğü, Kadın, medya, Toplum
Goethe’nin yazdığı Genç Werther’in Acıları ümitsiz bir aşk üzerine kuruludur ve bu romanda, Werther’in aşkı için intihar edişi kahramanca ve yüceltilerek anlatılır. Avrupa’da bu romanın ardından birçok intihar vakası yaşanmıştır ve birbirini takip eden intiharlara -taklit intihar- Werther Etkisi adı verilmiştir.
Werther Etkisi, ülkemizde Siirt’te başlayan(Güneydoğu Anadolu’daki) birçok kızın ardı ardına intihar etmesiyle yaşanmıştı geçenlerde(2006-2007) ve bizim sevgili medyamız, müthiş bir haber bularak, genç kızlarımıza yaşadıkları dram yetmiyormuş gibi yeni bir seçenek sunmuş, bunu allayıp pullamış ve genç kızlarımızı intihara sürüklemişti. Bu da yeterli gelmemiş, Avrupa bunu az gelişmişliğimizi ispat amacıyla kullanarak, intihar reklamının sınırlarını genişleterek dolaylı yoldan bu sürece destek vermiştir.
Medya intiharların artışında ne kadar etkili? Bunun cevabını Sayar şöyle vermiş: “Bu soruya verilen cevaplardan birisi de kitle iletişim araçları aracılığıyla model intiharların kamusallaşması, kitlelere ulaşmasıdır. Kamuya aktarılan intihar öyküleri intihar için doğal reklam işlevi görmektedirler. Model alma sürecinin ikircimli bireyi, yolların çatallandığı noktada, intihara doğru yönlendirdiği düşünülmektedir. Bu konuda yapılmış çok sayıda çalışma; gazete, radyo, televizyon ve son olarak internet üzerinden yaygınlaşan intihar öykülerinin kişileri özendirerek ya da telkinle Werther etkisi yarattığını göstermektedir. ..Medyanın özendirici rolü üzerine yapılan çalışmaları beş başlık altında özetleyebiliriz : 1. Açık veya örtük intiharlar gerçek intihar öyküleri yayınlandıktan hemen sonra artmaktadır, 2. Öykü ne kadar açık anlatılır, ayrıntıları ne kadar kamuya açılırsa sonrasında intiharlarda o kadar artış olmaktadır, 3. Öykünün en yaygın dolaşıma girdiği bölgelerde intihar oranlarındaki artış en fazladır, 4. Artış en çok gençlerde görülmekle birlikte diğer demografik gruplarda da görülebilmektedir, 5. Kanıtlar gerçek intihar öykülerinin taklit intiharları artırdığı yönünde ikna edici deliller sunmakla birlikte kurgusal öyküler için bu bağ daha zayıf görünmektedir. İntiharların özendirilmemesi için basına düşen görevler özdenetimi sıkılaştırmak, intiharı yücelten ve romantize eden (‘ölüm bile onları ayıramadı’) tutumlardan kaçınmak ve hatta bir oranda otosansür uygulamak olmalıdır. Dizi filmlerle intihar karşıtı mesajların verilmesi de özellikle genç insanlar üzerinde olumlu etki gösterecektir.”[1] Peki medya bu durumlarda ülkemizde cezalandırılıyor mu?! Böyle bir yasa var mı?! Varsa, bu yasayı uygulayan var mı?!
Ele alınan konu burada sadece, Werther Sendromu, basınımızın azgelişmişliği ve hiçbir bilimselliğin ön planda olmadığı sosyolojik bir plan takip etmeyen ve bununla ilgili yasa çıkarmayan devlet, tüm bu süreç devam ederken, konunun sadece ah, Avrupa da duydu, rezil olduk bakışıyla ele alınması, kadınlara yönelik ciddi bir çalışmanın yapılmaması değil; kadının sadece bedenen değil manen de tecavüze uğraması olacaktır..
Bu ülkede kadın; istemediği biriyle para karşılığı evlendiriliyor, okuması engelleniyor, tecavüze uğruyor… yetmiyor ailesi tarafından cezalandırılıyor, yetmiyor ona yeni bir yol öğretiliyor: İntihar. Öl ve kurtul, namusumuz kurtulsun deniliyor ve bu medya aracılığıyla, ölün ve kurtulun, sizi malzeme/meta yaparak satışımızı arttıracağız ama sizin yüzünüzden de ikinci sınıf ülke oluyoruz, bu kadar da olmaz ki canım deniliyor, arsızca. Hatta yetmiyor, tecavüz kaçınılmazsa zevk alacaksın şeklinde durumu küçümseyen, kadını yok sayan, kendi aldığı zevki zorla başkasına empoze eden anlayış da espri adı altında topluma kabul ettiriliyor. Yani gazeteler tecavüz edilen kadına bir kez daha tecavüz ediyor ve kendi aldığı zevki kadının da almasını bekliyor, bu durumdan dolayı suçlanırsa da ah, Avrupa duydu rezil olduk diyerek, yapılan hatanın değil, hatanın ortaya saçılmasının utancını yaşıyor, tıpkı aileler gibi, namusunu temizleyen! aileler. Ve her seferinde namus, her niyeyse, en suçsuz olan ve haksızlığa defaatle uğratılan kadını bir şekilde TEMİZLEYEREK kurtarılıyor. Ailenin namusunu kurtarıyoruz, bunlar cahil insanlar aslında ülkemiz gelişmiş bir ülkedir diyerek ülkemizin namusunu kurtarıyoruz. Durumu buralarda tartışarak da entelektüel namusumuzu kurtarıyoruz.
Tertemiziz yani!
Kadının eğitim alması ve kendisine karşı yapılacak olan haksızlıklara dur diyebilecek seviyeye gelmesi sekteye uğratılırken, bunun nedenleri kimi dini inanç oluyor, kimi laikliği korumak oluyor, kimi gelenek oluyor, kimi cahillik oluyor ve kadın defaatle, ailesi, çevresi, okumuşu, aydını, medyacısı tarafından tecavüze uğruyor. Hakları elinden alınıyor, konuşması susturuluyor, dayak yiyor ve nedeni kocasının/babasının şiddet eğilimi değil, kendi başarısızlığı olarak toplum tarafından bilinçaltı baskıya uğratılıyor, mahkemeye gidiyor ve kıyafeti yüzünden hakarete uğruyor… Bu kadarla kalsa iyi, hakkı elinden alınıyor, mesleğini icra edecek ama yaptırılmıyor, okuyacak ama okul kapısından geri çevriliyor…
Kadın, bu ülkede inançlı ya da inançlı olmayan kesim tarafından hor görülüyor ve engelleniyor. Tüm bu engellerin çoğunda da medya aktif rol oynuyor. Kadını kendi ideolojisi doğrultusunda bir meta olarak kullanarak ve onu ister çıplak ister de tesettürlü fotoğraflarıyla olsun sadece biçime hapsederek elinden kişiliğini alıyor. Kadın kimliği insan kişiliğinin önüne getirilerek, kadına tecavüz ediliyor ve bu tecavüz ortaya konduğunda sadece bu durumun ortaya çıkmasının utancı yaşanıyor, tecavüzün kendisinin değil.
Kadın…
Tecavüze uğruyor, kullanılıyor.
Başını örtüyor, kullanılıyor.
Başını açıyor, kullanılıyor.
Eğitim almak istiyor, engelleniyor.
Seçmek istiyor, durduruluyor.
Bahaneler hep aynı. Sen değil, ben karar veririm anlayışı. Kadına karşı saygısızlık, ikinci sınıf vatandaş kabulünün her durumda sergilenmesi, şöyle olursan seni belki kabul ederim anlayışı, hizmet et gerisine karışma şeklindeki diktatöryal tutum…
Ve bu tutumun her gün yaşanıyor olması.
Avrupa duyarsa rezil oluruz, Avrupa duy sesimizi ama rezilliğimizi sakın duyma, çünkü kol kırılır yen içinde kalır ve bu kol kırılacaksa ancak ben kırarım anlayışı.
Kahpe Bizans’ta Tecavüzcü Coşkun’un karısı tecavüze uğrarken askeri durdururken söylediği gibi:
Birisi karıma tecavüz edecekse ancak ben ederim.
Kadını malı gibi sahiplenen zihniyet!
Türkiye’de kadın eziliyor, ezilmekle de kalmayıp kullanılıyor ve birileri bu ezilmeyi ve kullanılmayı da kendi tekeline alıp bu durumu istediği gibi pazarlıyor.
Aydınlar üç-beş yazı yazıyor, görevliler iki teselli lafı ediyor…sonra, sonra Türkiye’nin klasik tepkisi, olay unutuluyor.
Namus temizleniyor, kadın ölüyor, kavga bitiyor…
Werther mi, onunki de ızdırap mı, gelip bu yüzyılda kadın olarak yaşasaydı da gününü görseydi!
[1] Prof.Dr. Kemal Sayar,Psikiyatri Alanında Öğretim Üyesi, Toplumsal ve ruhsal dinamikleriyle İNTİHAR
…Bu makale ilginizi çekti ise…
Gazeteciler bizi bilgilendiriyor mu yoksa aldatıyor mu? Gazetecilik galiba dürüstçe yapılmasına imkân olmayan bir meslek. Çünkü birbirine zıt işlerin aynı anda icra edilmeleri gerekiyor: Öğretmenlik, savcılık, soytarılık, amigoluk… Gazeteci kendisine bilgi verebilecek herkesle iyi geçinmek için biraz politik davranmak daha doğrusu yalan söylemek zorunda. Ama aynı zamanda ondan gözü kara bir savcı gibi olayların üzerine gitmesi, iyi bir hâkim gibi dürüst olması da bekleniyor. Bir bilim adamı gibi konuları derinlemesine irdelemesi ama sıkıcı olmadan toplumun her kesimini eğlendirebilmesi… Gazetecilerden halkı aydınlatmaları isteniyor ama aynı zamanda da halka benzemeleri. Yoksa gazeteleri satılmıyor, TV kanalları izlenmiyor. Bu koşullarda “gazeteci gibi” gazetecilik yapılabilir mi? Derin Düşünce yazarları sorguluyor…
3 Yorum
Yazan:eg Tarih: Haz 8, 2009 | Reply
medya sadece intiharlarda değil, artan cinayetlerde ve cinayetlerin çeşitliliğinde etkin rol oynuyor. kurtlar vadisi’nin kafa kesme bölümlerinden sonra(üstelik bu furyaya stv’deki bazı dizilerin katılması, modernizme eklemlenmiş medyanın “müslüman kalmayı” becermesinin adeta iğneli fıçıda yaşamak gibi olduğunu ve çoğu zaman da bunun becerilemediğini gösteriyor) ne kadar çok baltalı, kafa kesmeli cinayet oldu bir düşünelim. medya intiharı da cinayetleri de pornografik hale getiren bir süreç izliyor bence. bu süreç porno ile insan ilişkisinde olduğu gibi bir süre sonra insanın kendine yabancı gelenin boyunduruğuna girdiği bir yöne doğru evriliyor ve insan o zamana kadar uzak durduğu bir eyleme (intihar, cinayet vesaire) kendine eklemlenmiş buluyor. her zaman söylediğimi tekrarlayayım modernizmin insanlığa tecavüz mekanizmalarında medya önemli bir rol oynar. insanın içini boşaltıp dışarısını parlatmaya…doşarısı içerisine yetmeyince de gelsin intihar, gelsin cinayetler…
Yazan:Ali Yürekli Tarih: Haz 8, 2009 | Reply
İntiharın meşruyet kazanması, bunun üstüne bir de teşvik edilmesi saten ihtihara meyilli, intiharı belli aralıklarla(boşlukta kaldığı,hiçlik hissine kapıldığı zaman dilimleri) düşünmüş ama bunun için gerekli cesareti(salaklığı) bulamamış kişileri intihardan vazgeçiren o vazgeçme tümseğini kırıyorlar. Ha o öldürdü bak derdini anlattı, yaşarken anlamadılar ama ölünce anlıyor, değerini biliyorlar saçmalığına kişileri itiyor görüşüm bu. Ve her intihar eden kişinin kanında basının yazısal ve görsel çok emeği var. Bunlara bunun için bir pilaket ve üstün hizmet ödülü verilmeli. Ayrıca kadınların duygularını ifade edecek, sıkıntılarına derman olacak, onlara umut ve moral verecek işler yapılmalı. İnançlı olun veya olmayın insanlara şunu hatırlatmakta fayda var. İnsanlar sürünerekte olsa sefa içinde de olsa herkes toprağa girecek ve allahın huzuruna çıkacak. Kimse allahın verdiği cana kendisi kıymamalı unutmamalı ki bu can bize emanet ve emanet sahibi emanetini alana kadar onu göümüz gibi korumalıyız bakmalıyız. İnançsız olsanda bu şekilde bir çok insanın canını kurtaracaksınız bu az şey mi? Can kurtarıyorsunuz.
Yazan:özlem Tarih: Haz 8, 2009 | Reply
Geçen hafta Alper Görmüş’ün bu yazısını çok taktir etmiştim. Paylaşmak isterim.
http://www.taraf.com.tr/makale/5833.htm