Yakın zaman münevveri: Cemil Meriç
By Konuk Yazar on Haz 8, 2009 in Modernleşme, Osmanlı, Türk faşizmi
Yüz yılldır fikre susamış bu topraklar. Fikrin nehirleri kurutulmuş, nerede bir pınar fışkırsa bir müstebit dikilmiş başına. İstibdadın en zulümatlı dönemlerinde bu topraklarda parlamış fikir işçileri.
Münevver olmak, ‘aydın’ mefhumuyla kısırlaştırıldığından beri sesi soluğu kesilmiş mütefekkirlerin. Yeni mütefekkirler yetişmediği ayrı, bir de önceki mütefekkilerin seslerini kesmiş, fikirlerini yok saymış aydın takımı.
“Yakın tarihimizde insana kıran geldi”(1) diye boşuna mı dedi Cemil Meriç?
Yeni çağın aydın profilinden bahsederken şöyle diyor yakın zaman münevveri:
“Bunlar sahte aydınlardır. Pısırık insanlardır. Hayatlarında hiçbir şeye inanmamışlardır. Sahtekardırlar…”(2)
Bu sözleri söyleyen kişi yakın tarihimizin belki de tek sosyoloğu olmasa göz ardı edilebilirdi. Fakat söyleyen Cemil Meriç olduğunda bir daha düşünmek gerekiyor.
Sahte aydın, pısırıklık, inanmamışlık… Yakın tarihimizle ne kadar da uyumlu tanımlamalar.
Düşünme yetisi hadım edilmiş bir toplum olmaya nerede başladık?
Hangi noktada bizim yerimize düşünmeye, karar vermeye başladı?
Bir düşünmeli insan ne zaman böyle bir şey için vekalet verebilir?
Çaresizlik olmalı bir kere… Sonra belirsizlik. Osmanlının son dönemi ve Kurtuluş Savaşı öncesi geliyor aklıma hemen. İmparatorluğun son demleri… Anadolu’da bir çaba. İnsanlar gavur hakimiyeti olmasın diye ilk bağırana sarılmış, peşinden gidiyor. O belirsizlik ve olağanüsütüm koşullarda birileri halk için karar vermeye başlıyor.
Sonraları bu halk için karar verme işi “halk için halka rağmen” e dönüşüyor. Olağanüstü koşullar değişiyor, yönetimin olağanlaşması 27 yıl alıyor.
İstibdadın hüküm sürdüğü 27 yıl halkı iyice cahilleştiriyor. Dahası düşünemez ediyor. Yeni rejim halkı çağdaşlaştırcağını iddia ediyor ama o çağın çağdaşlığı, bu toprak insanına pek münasip değil. Her yerde istibdat, her yerde dikta. Oysa Osmanlı yönetiminde halk, en azından Halifenin varlığıyla avunuyordu. Şimdi ise halkın yerine düşünenler halifenin sahip olduğu güvenilirlikten ne kadar da uzak…
Okuma yazma bilmeyen halk, alfabe değişikliğiyle iyice cahil oluyor. Üstelik öyle kalması sağlanıyor, yeni nesil Köy Enstitüleri tezgahından geçiriliyor ve nesiller arasındaki bağ, dolayısıyla gençlikle geçmişi arasındaki bağ kopuyor.
Bundan sonraki onar yıllık periyotlarda gençlik hızla politize-apolitize salınımına giriyor. Bir nesil heba ediliyor.
İşte o nesil içinden Hatay’ın sıcağında bir Hüseyin Cemil çıkıyor. Fransa’da bulunuyor.
Hayatının her aşamasında okuyor, okuyor…
Okumaktan görme yetisini kaybediyor. Amâ olduktan sonra da durmuyor, bu sefer sevdikleri seslendiriyor kitaplarını.
Bu haliyle bile topluma bir şeyler söylüyor.
Her şeyi yapan ama okumayan bir toplumda okuyarak, yazarak ve çok az konuşarak derdini anlatıyor. Yok edilen bir neslin içinde münevver olmanın yükünü hissediyor…
“Muhteşem bir maziyi muhteşem bir istikbale bağlayan bir köpri olmak isterdim: Kelimeden sevgiden bir köprü…”(3) Derken yaşadığı neslin düşünme eksiğini telafi mi etmek istiyor bilmiyoruz. Ama anlattığı çok net bir şey var. Kopukluk. Nesiller kopuk. Devlet eliyle inkılap niyetiyle köklerinden koparılan nesilleri buluşturma emeli…
“Cemil Meriç, dünyadan elini eteğini çekmiş bir dervişin camiye bağlılığı gibi kütüphanesine bağlıdır. Çünkü o da – bozuk olduğunu düşündüğü- dünyadan elini eteğini çekmiş, öte bir dünyaya varışın rehberliğini kitaplarda aramıştır.”(4)
Bu arayış sırasında İbn-i Haldun’dan Balzac’a Ali Şeriati’den Weber’e geniş bir yelpazede okumalar yapmıştır.
Özellikle görme duyusunu kaybettikten sonra Risale-i Nurlar’ı okumaya başlamış, ölene dek okumaya devam etmiştir.
Risaleler ve Said Nursi hakkında söyledikleri manidârdır.
“Bu büyük fütuhat büyük bir imparatorluğun son sözleridir.Bu hareket Osmanlının bir nevi vasiyetidir.Bediüzzaman Hazretleri Osmanlının son temsilcisidir. Risale-i Nurlar Üstadın insanlığa hitabesidir.”(5)
Bir hatırasında öğrencileri şöyle bahsediyor Risale okumalarından.
Risaleler okurken yerinde duramıyor, sürekli ayağa kalkıp oturuyordu. Okuma bittikten sonra sorduk ‘neden ayağa kalkıp durdunuz, okurken?’ diye. Şöyle cevapladı:
“Eğer benim gördüklerimi görseydiniz siz de yerinizde duramazdınız.”
Okumayı hayatının birincil fiili olarak benimsemiş bir münevverdir Cemil Meriç. Okuma yelpazesi o denli geniş ki Batı’nın ciddi eleştirisini yapabilecek ender doğululardan olma imtiyazına sahip. Doğu’ya da bir o kadar hakim. Hind kültürü de tabii..
Cemil Meriç profili bu toplumun son yüz yılında pek alışık olduğu bir profil değil. Sonuna kadar okuyan, tahkik eden, sorgulayan. Hani ehl-i tahkik denecek türden bir insan.
Önceki yüzyılda Namık Kemaller, Mehmed Akifler, Said Nursiler var. Ama cumhuriye Türkiyesinin hadım ettiği kültürde, çorak bıraktırdığı, çölleştirdiği topraklarda tüm olumsuz şartlara rağmen filizlenen bir tohum O. Batı ve doğunun tüm birikimini özümseyen, tek bilgi kaynağı olarak okumalarını kabuleden bir el-i tahkik münevver. İnanmış, inandıklarını anlatmaktan yorulmayan bir entelektüel.
Entelektüel amel edendir, derken çağımız aydınının en büyük eksiğini yüzüne vuruyor. Çalışmıyorlar diyor. Öğrencilerine mütecessis olmalarını salık veriyor. Merak, hakikate ulaşılan yolda şevk menbaı onda. Araştırıyor, araştırıyor… Öyleki sözlük yazmaya dahi başlıyor. İslam Ansiklopedisi için yazdığı başlıklar Işık Doğudan Gelir adıyla yayınlanıyor.
Bir okyanus Cemil Meriç. Haliyle gelgitlere uğruyor. Zaman zaman dönüşümler yaşıyor. Bir dönem sosyalist oluyor. Sonra Türkçü daha sonraları sağa yakınlaşıyor. Tam bir düşünce seyyahı. Ama öylesine bir seyyahlık değil onunki. Her ideolojinin derinlerine iniyor. Sorguluyor. En derinlerden eleştiriler sunuyor. Komünizm’den bahsederken “Bir ütopya, hiç bir zaman iktidara gelmedi” (6) diyebiliyor. Sağdan bahsederken serzenişi haklı. “Boşuna bağırıyorum, sağ okumuyor.”
Son dönemlerinde kendisine yöneltilen, kitaplarını sağcı yayınevlerine bastırdığı eleştirlerine cevabı oldukça acıklı. “Solcular basmıyor.”
Oysa o, yakın tarihimizin, Cumhuriyetin kuruttuğu toprakların tek münevveri. Kutuplaşmanın dışında kalmak ona hiç bir zaman fayda vermiyor. O dönem itibar, bir kutuba sığınmak demek…
O her ideolojiye aynı mesafede. Tam bir mütefekkir. Bir fikir işçisi. Bu yüzden saygıyla yâd edilmeyi hak ediyor.
Dipnotlar
-
- Bulutları Delen Kartal, Mustafa Armağan, Ufuk Kitap
- Age.
- Babam Cemil Meriç, Ümit Meriç, İletişim Yayınları
- Mütecessis ve muzdarip, Rıdvan Temizer, Sus Dergi sayı 2
- Bulutları Delen Kartal, Mustafa Armağan, Ufuk Kitap
- Cemil Meriç’le Nur Sohbetleri, Necmeddin Şahiner, Işık Yayınları
4 Yorum
Yazan:Mustafa Tarih: Haz 8, 2009 | Reply
Osmanli son devr mütefekkirleri ile Cumhuriyet devrin parlak fikir insanlari kesfedilmeyi bekliyorlar.
Mustafa Sabri Efendi. Seyhulislam, alim ve Kelamci. Kitablari cok mühim. Bati filozoflari ile gücü ve imkani yettigi kadar ilgilenmis ve degerlendirmelerde bulundu.
Babanzade Ahmet Naim Efendi. Alim ve filozof.
Ferit Kam. Dil alimi ve filozof.
Said Hilmi Pasa. Mütefekkir ve siyasetci.
Elmalili Hamdi Efendi. Mütefekkir ve alim.
Prens Sabahaddin. Filozof.
Riza Tevfik. filozof.
ve daha niceleri…
Yazan:Ali Yürekli Tarih: Haz 8, 2009 | Reply
Cemil Meriç Asrının ve asrımızın en ihtiyaç duyduğu ruh ve amaç alemine sahip aydınlardan. Onun gibi aydınların yokluğunu asırlarca çok çektik hâlâ da çekiyoruz. Kitaplarını okumadım ama onun sözlerini dile getirenlerin söyledikleri bile ona bu yorumu yapmaya yetiyor. Büyük insan bir kaç sözle bile kendini ifade edebiliyor hayatının özetini sunabiliyor. Umarım bu topraklar nice Cemil Meriçler yetiştirir ki bunu yetiştirmeye namzet(aday).
Kiralık Aydın, Cebine Aydın, Konumuna Aydın, Şan şöhret aydını, Bir çok aydın!!? yetiştirmişiz lakin karanlığa bakınca aydından daha aydın olduğunu görüyorsunuz. Halkın huzurunu, refahını, adaletini sağlamak için mücadele eden pek fazla aydın yetiştirememişiz yetiştirdiklerimizde ideolojilerin kurbanı olmuş. Artık kollektif bir fikir gücünü, beyin gücünü devreye sokmalıyız ki bu da ancak tam demokrasiye geçmekle olur. İlmin, bilmin ve ahlakın harmanlandığı bu ruh ortamı. İhtiyacımız olan bu.
Yazan:Ozan Ekşioğlu Tarih: Haz 8, 2009 | Reply
Türkiye de gelmiş geçmiş en iyi “düşünür” lerinden biridir.
Ne yazıktır ki fazla bilinemedi, değerlendirilemedi.
Bu ülke kitabı kesinlikle defalarca okunması gerekn bir kitaptır
Yazan:psikali545 Tarih: Oca 4, 2017 | Reply
”Okuma yazma bilmeyen halk, alfabe değişikliğiyle iyice cahil oluyor. Üstelik öyle kalması sağlanıyor, yeni nesil Köy Enstitüleri tezgahından geçiriliyor ve nesiller arasındaki bağ, dolayısıyla gençlikle geçmişi arasındaki bağ kopuyor.” Bu yalan yanlış ifadeleri hunharca yazan olsa olsa Cemil Meriç’in yeni çağın aydın profilinden bahsederken söylediği“Bunlar sahte aydınlardır. Pısırık insanlardır. Hayatlarında hiçbir şeye inanmamışlardır. Sahtekardırlar…”(2)