Sadece elektron degil, tum maddeler aslinda dalga ozelligi gosterir. Eskinin makro dunyasinda, madde ve enerji arasinda “bu maddedir, bu enerjidir” gibi keskin bir ayrim vardi, ancak modern fizikte bu ayrim ortadan kalkti. Bildiginiz her seyi Schrodinger denklemine yerlestirip cozdugunuzde nasil davranacagini bulmaniz mumkun. Calculus haricinde cereyan eden bir sey yok.
Cift yarik deneyi, daha bu isin basi. Klasik fizik bilgisiyle bakildiginda insani cok sasirtabilir. Yani Newton’un gozluguyle Niels Bohr’u anlamak epey guc olabilir.
Bu parça “What The Bleep Do We Know-Ne Biliyoruz ki” adlı belgeselden alınmış. Mutlaka izlenilmesi gereken bir belgesel. Becerebilirsem tamamını da site okuyucularıyla paylaşmaya çalışacağım. Kuantum teorisi herhalde bilimin gelmiş geçmiş en tuhaf teorisi. Dalganın gözlemlendiğinde madde gibi davranması; birçok felsefi açılımı ve bilimsel arayışı birlikte getiriyor. Önümüzdeki yüzyılın bilimsel, teknolojik, ideolojik, felsefik, dini gelişmelerini belli ki kuantum belirleyecek.
Ve birçok insanın kuantumun ne olduğundan haberi bile yok. İşte her şey bu deneyle başladı…
tavşanı izle ya da tavşan kovugu ya da tavşan ile ilgili bir belgeselde vardı sanırım bu. Normalde bir basketbol sahasında biz bakamzken binlerce top zıplarken biz bakınca sadece bir topu görüyoruz.
ya da
kainatta var olan binlerce paralel evrende var olanı görüyoruz ve bu var olan diğerlerini tetikliyor falan.
sızıntı dergisinde adem tatlı sanırım, bu konu ile iligli, paralel evrenler, yazmıştı. linkini bulursam yarın eklerim.
Ben fizikciyim. Turkiye’de de ABD’de de dinciler bilim karsiti ajandalarini promote etmek, ya da bilimin icine dini dogmalarini sokmak icin epeyce de bir fizik cahilligiyle asiri yorumlar yapiyorlar, kelimelerin icerigini, deneylerin anlamlarini kafalarina gore yorumluyorlar. Ben kuantum fizikcisi olmayan birinin kuantum fizigi uzerine atip tutmasini ancak fictional bilimsel ya da felsefi bir degeri olmayan bir caba olarak goruyorum.
NYU’dan Alan Sokal “Fashionable Nonsense: Postmodern Intellectuals’ Abuse of Science” isimli makalesinde ve baskalari da (brickmont, epstein…) bu konuda uzun uzun yazmislardir.
bu hoş paylaşım için teşekkürler.. sayın senai, bir çok kişinin kuantumun ne olduğunu bilmemesi gayet normal zaten. ve ayrıca bir çok kişi de zaten bilmesin. çünkü, bilinip de anlaşılabilecek bir şey değil. durum böyle olunca işin kısa sürede suyu çıkıyor! benden çok daha iyi biliyorsunuzdur, kuantumun ayağa düştüğünü!! kuantum gibi anca “bazı” fizikçilerin anlayabileceği bir teoriyi bile saygıdeğer halkımız ayağa düşürdü.
bırakalım düşsün denebilir. ama kuantum ağızlarda sakız oldu bile! tv deki falcı/medyumdan tutun da ruh çağıranına, üfürükçüsüne ve feng şui cisine kadar, hatta ve hatta kozmik bilim adı altında şifa dağıtan stratejist/ekonomistine kadar halkımız aslında kuantum uzmanı!!
hazreti gogıl a kuantum yazıp ilk 20 sayfayı inceleyin, görürsünüz halkımızdaki kuantum bilgisini.. paralel evrenler arasında gidip gelenden tutun da kara deliklerden geçip uzaylılarla konuşanına kadar her şey mevcut..
bereket şu lhc yi fizikçilerimiz (uçak kazasında kaybettiklerimiz hariç!!!) bile anlamadı da suyunu çıkarmadık.. yoksa paralel evrenler arasında seyahat yapan popçularımıza partikül hızlandıran topçularımız da katılabilirlerdi..
yazdıklarımla birilerini küçümsüyor değilim.. sadece çok fazla tuhafıma gidiyor herhangi birinin bilememesi gereken şeyleri ille de bileceğim diye uğraşması ve bir süre sonra da “bildiğini zannetmeye başlaması” ..
bilginin hiç kimseye zararı yoktur tabii, ve fikir sahibi olmak çok önemlidir ve iyidir.. bu yüzden paylaşımınız çok hoşuma gitti.. ama insanımızın “yarım yamalak bilgiyi” alıp da ben uzmanım konumuna taşıyor olması ve bunun doğurduğu sonuçlar çok ciddi oluyor..
ortalamanın üzerinde bulunan çizgi üstü kültürlü aydın bir insanın normal koşullarda bazı konularda “fikir sahibi” olması çok iyi bir şeydir ve olmalıdır da.. bir ortamda kuantum konusu geçtiğinde bön bön bakmadan ne olduğunu az çok anlasın, yeterlidir..
ama bakıyorsunuz normal birisi -herhangi biri yani- kuantum uzmanı!
yada din uzmanı!! eğitim uzmanı!! bitkilerle tadavi uzmanı vs vs vs.. erman hocamızın hormon uzmanı olması gibi..
konuyu bu sayfalarda da sıkça yapıldığı gibi, döndürüp dolaştırıp kel alaka bir şeye bağlayacağım: evrim teorisi..
o da teori, bu da.. az önce bir forumda idim, bir sigortacının evrim teorisi konusunda dünyanın en büyük uzmanlarından birisi olduğuna tanık oldum:).. küçümsemiyorum asla ama olmaması gerekiyor.. normal değil.. bana “ben biyologtan daha biyoloğum” deyip küfretti.. bence acilen bir şizofreni uzmanıyla görüşmesi gerekiyor.. herhangi bir ülkedeki sigortacı evrim konusunda kendisini uzman olarak görmez!!
özellikle evrim konusu din ile bağdaştırılıp -ki yok öyle bir bağ! evrim teorisinin din ile çelişen hiç bir yanı yoktur, bilmesi gereken bilir bunu- ağızlarda rahatlıkla sakız yapılabiliyor.. halbuki o konu biyologların ve antropologların konusudur.. bir canlının bilmem neresinde zaman içinde gerçekleşen değişimi çok az kişi anlayabilir… anlayan anladığını üst düzey dergilerde yayınlar ve herhangi biri de o yayını okuyup anlayamaz!
ama ortalık evrim teorisi uzmanı kaynıyor.. neyse, ortalık bulanmasın..
ülkemizde “bilmek” yok!! sadece inanmak var!! kimi uzaylılara inanır! kimi yok uzaylı der! halbuki hepimiz uzaylıyız.. kimi küresel ısınmaya yok der! kimi hava biraz ısınsa küresel ısınma arttı der!
kuantum gibi fazlasıyla üst düzey bir konu normalde en fazla fikir sahibi olunup, bir kaç cümle laf sarfedilebilecek bir konudur.. fazlası gerçekten gereksizdir..
kuantum, bildiğim kadarıyla evrim teorisinden çok daha fazla tehlikeli bir konudur! geleceğin “kaka” konularından biri olmaya adaydır.. parçacıklar başlı başına dert olacaktır.. kilisenin ortalığı ayağa kaldırması boşuna değildir!! kara delikler oluşacak, dünyayı yutacak diye insanları korkutup olayı başlamadan bitirmeye kalktılar ama başarılı olamadılar..
bereket ülkemiz insanı şimdilik kuantum kelimesini söyleyebilmekten öteye gidemedi ve hastalık depreşmeleri yaşanmadı.. islam ülkelerinden cern e karşı bir fetva çıkamadı!
ama gün gelecek dillerde dolanan yeni sakız kuantum olacak..
Ekrem bey, tekrar teşekkür ederim. devamını hatta dediğiniz gibi tamamını sabırsızlıkla bekliyor olacağız..
“çekilin ben doktorum” der gibi “çekilin ben fizikçiyim” demiş birisi ve bunun arkasından fizikçi olması dolayısıyla “iktidar talep etmiş” bizden. ah bilimciliğin yol açtığı faşizmi herhangi bir tür bilim ile iştigal eden bu tip birileri görebilseydi ne güzel olurdu…evrim konuşuyorsunuz birisi “dinci adıyla bir torbaya attığı birilerine” küfür etmek bahanesiyle “çekilin ben biyologum” diyor…bir başkası çekilin ben fizikçiyim diyor. kardeşim fizik sizin gibi fizikçilere bırakılmayacak kadar değerli bir bilimdir. bu arada fizikçi dğeilim ama fiziğin uygulamalı dallarından birinde uzun yıllar araştırma yaptım ama kimseye “çekilin fizikçi geldi” diyemem, siz de demeyin bence. zira siz çekilin dediniz diye kimse bir yerden çekilecek değil…
String teorisinden cikara cikara Tanri’nin bir oldugunu cikaranlar gibi olsa gerek Kemal bey’in dedigi.
Yalniz bir durum var. O dinci dedigimiz insanlarin icinde cok saglam “solid state” ciler, “quantum” cular da cikabiliyor.
Aslinda Quantum ve yan dallarinin halen bilinmeyeni cok. Onu anlamak icin kullanilan matematik de klasik fizigin dort islem matematiginden ziyade, karmasik diferansiyel denklemlerin, uzaysal boyutta simultane cozumuyle alakali oldugundan “sokaktan gecen” adamin bu konuda yorum yapmasini imkansiza yaklastiriyor.
Aslinda dalganin madde gibi davranmasi (veya tersi) gibi bir sey de yok. Bildiginiz her sey hem dalga (enerji) hem de madde. Eger bir pingpong topu elektron frekansinda titresse idi ondan farkli davranmazdi. O cisimlerin enerji duzeyleri yuzunden biz birini madde digerini de dalga olarak algiliyoruz.
Evet belki insanlar bilim sozkonusu oldugunda belki egitimli olanlara soz vermeliler. Ama diger yandan “bilime kanca takan dinciler” yargisinda da sosyologlarin, siyaset bilimcilerin, sosyal psikologlarin bilim alanini hoyratca kullanmis olmuyor muyuz?
Hep bilim adamlari konusacaksa bizim politika falan konusmamamiz lazim. Oturup kazak orelim.
Ben cift yarik deneyini bir metafor olarak da goruyorum. Aslinda hayatta hic bir sey sizin gozlemlediginiz gibi degil anlami kolaylikla cikar.
Ama tabii universitede adam notron yildizlarindaki akiskan mekanigini hesaplarken bize de yuzyil once yapilmis bir deneyi konusmak cok olmamali. Bir yuz sene daha beklesek mi?
Sayin eg,
Ne iktidari ne fasizmi allahaskina ve bu ne hiddet ne celal, buradan da fasizm cikardiniz helal olsun. Nasil bir fasistim nasil bir elitistim bir bilseniz!
Sanirim “demis birisi” (ben oluyorum herhalde) falan gibi ifadeler kullanarak hakaret etme amaci gutmussunuz. Birakin da fizik benim gibilere birakilir mi birakilmaz mi sizin nefretiniz degil baskalari karar versin. Evet fizikciyim, evet fizikciler disinda bu alan uzerine konusanlarin dediklerini dikkate almiyorum, esas o zaman fizige ve bilime zarar gelecegini dusunuyorum.
Bu sirf fizik konusunda da degil, bakin Bush doneminde iklim bilimi cahilleri kendi dogmalarini , kongrede kuresel isinma yoktur cunku incilde yazmiyor diyen dinciler gorduk, evrim teorisi bilimsel degildir, cocuklara duz tepsi dunya teorisini bile ogretelim diyen zihniyetler cirit atiyorlardi. Neyse ki Obama ile bu sacmaliklarin bir onu aliniyor, hatta alindi bile. Dogmalar ait olduklari yere geri cekiliyorlar, uzmanlik alanlari uzmanlara birakiliyor. “Birilerinin dikkatine”!
“çekilin ben doktorum” der gibi “çekilin ben fizikçiyim” demiş birisi ve bunun arkasından fizikçi olması dolayısıyla “iktidar talep etmiş” bizden. ah bilimciliğin yol açtığı faşizmi herhangi bir tür bilim ile iştigal eden bu tip birileri görebilseydi ne güzel olurdu…evrim konuşuyorsunuz birisi “dinci adıyla bir torbaya attığı birilerine” küfür etmek bahanesiyle “çekilin ben biyologum” diyor…bir başkası çekilin ben fizikçiyim diyor. kardeşim fizik sizin gibi fizikçilere bırakılmayacak kadar değerli bir bilimdir. bu arada fizikçi dğeilim ama fiziğin uygulamalı dallarından birinde uzun yıllar araştırma yaptım ama kimseye “çekilin fizikçi geldi” diyemem, siz de demeyin bence. zira siz çekilin dediniz diye kimse bir yerden çekilecek değil…
sayın eg, “çekilin, ben doktorum” der gibi demişsiniz! çekilin ben doktorum sözünü normal karşılıyor olmanızdan kaynaklanıyor bu bence.. çünkü “öyle der gibi” ifadesi normal karşılanan şeyler için kullanılır..
peki “fizikçi” ler için bunu neden normal bulmuyorsunuz ve işi faşizme elitizme kadar götürüyorsunuz?
arkadaşımızın ben fizikçiyim demesi bence iyi bir şey, çünkü aklımıza takılan soruları kendisine sorabiliriz..
ama bana gerçekten tuhaf gelen şey sizin tepkiniz oldu! önce ilgili kişinin dilerse yanıt vermesini bekledim..
doktorluğa laf edemez çoğu kişi! çünkü çok sınırlıdır! yani elinize bisturiyi alıp safra kesesini çıkaramazsınız!! üstelik herkesin bilmesi gereken ilk yardım ve acil müdahaleyi kimse bilmez! ama iş kuantum evrim devrim ekonomi siyaset tarih sosyoloji arkeoloji astronomi olunca herkes bilir!!! ne kadar ilginç!!!
bu sebeple “çekilin ben doktorum”
diyen karşısında boynumuz kıldan incedir.. susar otururuz.. ve doktoru (bence hekim yada tabib demek daha doğru) faşistlikle yada elitlikle suçlayamayız.. “hadi ordan, ver şu endoskopu ben bakacağım yemek boruma, sen ne anlarsın” diyemeyiz!!!
ama tarihçiye deriz!!! çünkü endoskopi işlemi gogıldan cut copy yapılamazken tarih bol bol, yalan yanlış yapılabilir!!! gogıl çıktığından beri alim oldu herkes…
ama tam da yukarıda yazdığım gibi,
bir biyolog için, tarihçi için, eğitimci için ve daha bir çok kişi için rahatlıkla bu sözleri sarf edebiliriz…
üstelik konu fizik!! az buz değil!! siz de fiziğin yan dallarından biri ile çalışıyormuşsunuz, olabilir.. ben zerre kadar anlamam mesela!!
bu yorumunuzu yazmanız o kadar hoşuma gitti ki! anlatmak istediğimin canlı bir örneği oldunuz..
fizik kimya astronomi tarih vs vs vs
hele hele kuantum!! çoğu fizikçi bile anlamaz kuantumu!!
bu gibi konularda eğer birisi “çekilin ben fizikçiyim” derse, evet tuhaf karşılayabilirim belki ama saygı duyarım..
asla olmayacak konularda kuyruğumuzu kısıp oturuyoruz mesela hekim karşısında.. ama nedense diğer uzmanlık alanlarına ve uzmanlara hakaretler bile yağdırabiliyoruz kolayca!!
bu gerçekten hastalık bence ve ben sayın mehmet yılmazdan “insanımızın iç hastalıkları” konulu bir yazıyı acilen talep ediyorum..
bakın “fizikçi kardeşim”,
hayat birbirleriyle hiçbir ilişkisi olmayan adacıklardan ibaret değildir. her alanda birileri çalışır ve o çalışmasının çıktılarını paylaşır kamuoyuyla.o bilgi başka tür bilgilerle içiçedir çoğunluk ve onların yardımını almadan yorumlanma niteliğinde dahi olmayabilir. şimdi kuantum fiziği ile ilgili bazı keşiflerde bulunmuş kişileri saysak zaten 10-15 kişiyi bulamayız burada. dolayısıyla eğer kuantum fiziğini tartışmakta ilk kriterimiz buysa dünyadaki fizikçilerin de 10-15i harici hepsi susmalıdırlar. ama böyle olmaz. bu mantık, ekonomiyi ekonomistler, politikayı siyaset bilimciler, evrimi de biyologlar konuşsun biz susalım ve noktasına gelir ki (zaten bilimcilik düpedüz budur) bunun çıktığı nokta faşizmdir. benim bir önceki mesajımda kullandığım faşizm de işte bu soyutlamayı anlatmaya çalışıyordu. stalker filminde yazar, bir fizik profesörüne der ki: ” ah profesör olmuşsun ama en cahilinden… daha soyutlamayla düşünmeyi bile beceremiyorsun…”
neyse kuantum fiziğine gelelim. şimdi kuantum fiziğiyle ilgili yayımlanmış bir sürü yayın vardır. insanlar bu yayınları okurlar ve bu konuda bilgi sahibi olurlar. belki bu konuda araştırma yapacak ya da mevcut araştırmaları devam ettirecek düzeyde olmazlar ama bu düzeyi zaten fizikçilerin de çok çok çok büyük çoğunluğu tutturamaz. ama elde ettikleri iblgi, o bilgiyi yorumlayabilme hakkın da verir size. o yorumun doğru ya da eğriliği ayrı tartışmadır ki zaten fizikçiler içinde dahi bunların çok keskin tartışmaları vardır (bu arada “dinci” deyip birilerine atıp tutmuşsunuz ama hem bohr’un, hem de heisenberg’in kuantum fiziğinin bulgularını budizmin öğretileriyle yorumladıkları kitapları ve yazıları vardır…ama onlar da fizikçi sayılmaz değil mi?) dolayısıyla bilgi demokratikleşir ve o bilginin ilişkili olduğu alanlar; mesela o bilginin yorumunun yapıldığı felsefi metafizik alanlarda kullanımı ve yorumları söz konusu olur. mesela basit birşey söyleyeyim…heisenberg’in belirsizlik ilkesinin günlük hayatla ilgili yorumu söz konusu ise benim açımdan heisenberg’den çok daha değerli fikirler serdedebilecek insanlar çıkabilir. üstelik bunların meslek olarak fizikle ilgileri bile olmayabilir.yani belirsizlik ilkesi bir ilke olarak orada durur ama o ilkenin yorumunu yapmak o ilkenin kaşifinin tekelinde değildir, konuşmak da değildir…
bir örnek vereyim. birkaç sene önce televizyonda fizik felsefe ilişkisi tartışılıyordu. bir sosyal bilimci (hasan bülent kahraman) ve iki fizikçi (onların cehaletini anlatacağım için isim vermiyorum) profesör vardı. şimdi temel kuantum fiziği ile ilgili bilgilerde o fizikçilerin söylediklerini hemen hemen herkes bilebilecek (en azındna okumuşsa) düzeyde olabilir. hasan bülent kahraman da öyleydi nitekim. ama işin felsefi, metafizik noktalardaki yorumlarına gelince, az önce fizikteki uzmanlıklarının şaşaasını kullanan o profesörlerin düştükleri ilkokul seviyesi cehalet görülmeye değerdi. yani sadece fizikçi olmak kuantum fizğini yorumlyabilmke için yeterli olmayabiliyormuş…yani bir bilimin hayat ile ilgili diğer alanlardaki çıktıları ve bu çıktılardaki yorumlarının tekelini o bilimin içinde yüzen(ol mahiler ki derya içredirler deryayı bilmezler) kişiler o kadar detaylı düşünmemiş olabilirler, farkında olmuyor da olabilirler (mesela bir elektronik sistem tasarladığımda çoğunlukla o sistemdeki muhtemel tasarım hatalarını elektronikle hiç ilgisi olmayan ve belki de bu yüzden son derece serbest düşünebilen insanlar buluyordu çoğunluk). dolayısıyla 4 yılda kazanılabilecek “fizikçi” ünvanı birşey ifade etmeyebilir; ama mesela hayatını bu konuyu okumaya ve üzerine düşünmeye adamış bir ilkokul mezununun yorumları çok anlam ifade ediyor olabilir….
ikincisi fizikçilerin kuantum fiziği ile ilgili yorumları sanki yekpare bir yorummuş ve birbiriyle tutarlıymış gibi yapmak maalesef sizi fizikçi yapmıyor….bilimci yapıyor. zira belki de kendi mesleki yapısı içinde en derin çelişkilerin ve kavgaların olduğu alandır kuantum fiziği..neyse konu uzun ama bilimci iktidarı dünyada en hazzetmediğim şeylerden birisidir ve görünce dayanamıyorum. yoksa zaten siteye yorum yazma niyetimi toptan kesmiştim…
Din dogmalarini bilime sokmayalim da, bilimci dogmalari günlük hayatimizdan nasil temizleyecegiz? Bunun bir reçetesi var mi elinizde?
bu çok daha büyük bir sorun!
aslında bilim içindeki dogmaları ve dogmacıları kendisi temizler.. bilim kendisi temizler.. bazen çoook uzun bir zaman alır bu ama çoğu zaman kısa sürede temizler..
ama ülkemizde temizleyemiyor!! sosyal ve kültürel hayatı sıfır olan, hobisi bile olmayan, kitap okumayan yani insan olmaktan uzak sürüyle bilim adamımız var.. ve bu her şeyden uzak sözde bilim adamları için “işleri” sahip oldukları tek şeydir!!! kaybetmek istemezler iktidarlarını.. kaybederlerse oyuncağı alınmış çocuk olurlar…
tabii bütün bilim insanları için geçerli değil bu..
dogma her şeydir bazen!!!
buna yök ü de ekleyin bi zahmet..
alın size neredeyse sıfıra yakın bir bilim!!!
size reçete yazayım: bas bas bağırın ve yök kaldırılsın… ve gerçekten bilim aşığı insanlar bilim insanı olsunlar… ekmek kapısı amacıyla üniversitelere akademisyan alınmasın..
gerçekten bilim insanı olma vasıflarına sahip kişiler bilim adamı olabilirler.. bilim adamı yetiştirme denen olay türkiyede yok! % 100 usta çırak ilişkisinin hakim olduğu “ekipler” bilim yapabilir… ama o zaman da ortalık ayağa kalkıyor akademisyen seçimlerinde!!!
lisans diplomasını eline alan istisnasız herkes akademisyen olmak istiyor!!! olamayınca da “torpil var” oluyor adı…
halbuki asıl torpil, bugünkü sistemde var!!!
hangi görüşten olursak olalım, yök kaldırılmadan size asla reçete yazılamaz… asla demeyi sevmeyen biriyim ama burada emin olarak diyorum..
vay be ben bu deneyin anlamını öğrenmeye çalışırken ve bunun hakkında yapılacak mantıklı ve karmaşık olmayan yorumları beklerken bizim türk insanımız yine dinle, siyasetle, ideolojilerle yapay ortamlar ve gündemler hazırlamakla meşgul. artık konuya dönelim demekte bayağı geç kaldım sanırım. herkese iyi günler…
efendim olay, bir olgu olarak açıktır: ışık kimi zaman dalga, kimi zaman da parçacık özelliği göstermektedir. ışığın bu dual yapısından hangisine “yöneleceği” üstelik bizim yaptığımız gözlem ile de bağıntılıdır.
ama eğer “anlam” arıyorsanız otomatikman dini,felsefi veya metafizik noktaya geçeceksiniz demektir. fizik (ve hiçbir bilim) anlamını kendi içinde barındırmaz çünkü…
Lise kitaplarinda beynimize tek yonlu dusunce kazindigi icin boyle. Tanimlar oyle net ki, teoriler gercekmis gibi kakalaniyor.
Fotonlari, elektronlari parcacik olarak tanimlayiveriyor uyduruk MEB kitaplari.
Sonucta biz de deve mi kus mu tarzi tartismalara dusuyoruz.
Konu gerçekten ilginç, yanlız bu deney sonucunda fizikçiler ne tür çıkarımlar yapmışlar bunu anlayamadım. Daha doğrusu bu konuda fazlada bilgi sahibi değilim. Ama gerçekten ilgimi çekiyor.
Eminimki deneyin yapılış amacı insanları şaşırtmak, heyecanlandırmak değildir. Deney sonucunda fiziksel bir çıkarım vardır.
Konuda bilgi sahibi bir arkadaş deney sonucunda yapılan çıkarımlar nelerdir kısaca anlaşılabilir bir dilde bahsedebilirmi.
ges,
çıkarılan sonuç basitçe ışığın kimi zaman dalga, kimi zaman da parçacık özelliği göstermekte olduğudur. ışığın bu dual yapısından hangisine “yöneleceği” üstelik bizim yaptığımız gözlem ile de bağıntılıdır.
Işığın yada maddenin dalga yada parçacık özelliği göstermesinin bizim gözlemimize bağlı olması.
Galiba kuantum fiziğine giriş yapmak için verilmiş bir video, çünkü videoda maddenin bu davranışının neden bizim gözlemimize bağlı olduğu konusunda bir bilgilendirme yok sanırım?
“Galiba kuantum fiziğine giriş yapmak için verilmiş bir video, çünkü videoda maddenin bu davranışının neden bizim gözlemimize bağlı olduğu konusunda bir bilgilendirme yok sanırım?”
aslında bunun nedenini kimsenin bildiğini sanmıyorum:)mesela kuantum fizğinin en büyük problemlerinden birisi de belirsizlik ilkesidir. bu ilke konusundaki tartışmaları, bu konuya da taşıyabiliriz sanıyorum. zira belirsizlik ilkesi konusunda mesela einstein, bohm gibi kişiler eksik değişkenler diye düşündükleri bir iddiada bulunyolrar (malum einstein’in tanrı zar atmaz lafı buradan gelir). bir takım fizikçiler ise (heinsenberg, bohr vesaire) bunun ontolojik bir belirsizlik olduğu iddiasındalar. ilki epistemolojik, ikincisi ontolojik. ilkinin epistemolojik olması, bizim bilgi ve gözlem sınırlarımızla ilgili bir yorumken, ontolojik yorum, zaten bunun bilme yetimizden bağımsız olarak belirsizliği ima ettiği yorumudur. yani bu konularda tek bir yorum zaten yok. ayrıca baştaki sorunuza gelince, bu ikili karakter sşrödinger denklemlerinde karakterize ediiyor. bu denklem atomaltı düzeyde olasılıklar üzerine bir denklem. ve bu olasılıklar, gözlemin ve gözlemcinin durumuna bağlı olarak bir tarafa çöküyor; yani ya dalga, ya tanecik olarak gözlemleniyor. aslında denklem kuantum düzeyinde herşeyin olasılıklar nispetinde bilinebileceğini, tam olarak bilmenin ise ancak gözlemcinin müdahelesi ile denklemin bir tarafa çökmesi dolayımında bilinebileceğini ima ediyor(daha düzgün bir ifade ile bu düzeyde ‘kendinde şey’in bilinemeyeceğini) . ancak bu olasılıklar ontolojik midir, yoksa bizim bilme yetimizden kaynaklanan bir epistemoloji sorunu mudur, bunu kimsenin bildiğini sanmıyorum.
bir örnek vereyim. mesela bir elektronun yerini tespit etmek istiyorsunuz. onun yerini tespit etmek için ona bir foton parçacığı göndermeniz gerekir, bu da o elektorunun konumunu veya momentumunu değiştirir. yani biz gözlemlemeden önceki durumunu bilmenin imkansızlığı gibi bir yorum ortaya çıkıyor:) kısaca ve dilim döndüğünce böyle:)
Işık kimi zaman dalga, kimi zaman parçacık olarak davranmaz! Kuantumda ışık dalga halinde yayılan parçacıklardır. Işığın bizim yaptığımız gözlem ile bağıntılı olarak bu davranışlardan birine yönelmesi ise çok saçma! Parçacıklar aynı anda birden fazla durum ve pozisyonda olabiliyorlar. Yani bir partikül aynı anda 2 farklı yerde oluyor. Bir elektron aynı anda 2 farklı yerde bulunuyor, ya o durumda yada bu durumda değil, yani ya/ya değil, hem/hem. Bizim gözlemimizle bağlantısı yok bunun. Biz sadece bunlardan birini yakalayabiliyoruz! Ya onu yada diğerini! İnsan beyninin şimdilik aşamadığı ve uzun süre de aşamayacağı kesin olan sorun budur. De Broglie yasası çok iyi anlaşılmadır öncelikle.
Bir de şunu eklemek zorundayım: kuantum fiziği apayrıdır, kuantum düşünce sistemi ise apayrıdır. Sadece benzerlik kurularak düşünce sistemine uyarlanmıştır ve kuantumun yukarıda da belirtildiği gibi ayağa düşmesinin sebebi budur. Kuantum fiziği bırakın ayağa düşmeyi, anlaşılmış değildir henüz çünkü insan beyninin çalışma prensibine şimdilik terstir.
Konu baya karışıkmış:) Aslında nedemek istediğinizi anladım sanırım.Bende dilim döndüğünce anladığımı anlatmaya çalışayım:)
İlk olarak çift yarık deneyinden başlayalım. Fizikçiler böyle bir deney sonucunda maddenin parçacıkmı, dalgamı olduğunun gözlemciye bağlı olduğunu bulmuşlar. Ama gözlemci dediğimiz şey videoda göründüğü gibi bakan bir göz değil gözlemlenen maddeye bir etki yaparak onu gözlemleyen bir alet.
Şimdi bu durumda ortaya şu soru çıkıyor acaba maddenin gözlemlenirken dalga gibi değilde parçacık gibi davranmasının sebebi gözlemlenen şeye hiçbir etki yapılmadan gözlemleme imkanımız olmamasındanmıdır? Yoksa gözlemci madde arasında daha keşfedemediğimiz fizik yasalarımı işliyor.
Aslında birincisi bana daha mantıklı geliyor.(epistemolojik yorum) Ama kuantum kuramı denilince ikincisi daha çok ilgi çekiyor sanırım. İkincisi yani ontolojik yorumun bu kadar ilgi çekmesini sağlayan sebep yada başka bulgular mevcutmu acaba, siz biliyormusunuz?
Bu arada sorularıma ilgi ile cevap verdiğiniz içinde teşekkür ederim:)
“”Işık kimi zaman dalga, kimi zaman parçacık olarak davranmaz!”” demişsiniz. Lütfen kızmayın aslında basit sorularıma basit cevaplar arıyan basit bir insanım. Videoyu daha öncede izlemiştim ve baya ilgimi çekmişti. Ama neyazıkki türkçe tartışabileceğim bir ortam bulamamıştım. Burda böyle bir ortam olmasına sevindim. Sorularım bilgisizliğimden ileri geliyor, anlamaya çalışıyorum, başka bir amacım yok.
Eğer bu konuda bilgi sahibi iseniz videoda 2:45ten sonra bahsedilen elektronların tek tek atılmasına rağmen yüzeyde dalga gibi iz bırakması ama bir gözlemleyen olduğunda ise parçacık gibi izbırakması hakkında yorumunuzu öğrenebilirmiyim?
Aslında konunun sadece fizik terimleriyle konuşulması gerekmiyor sanırım. Ortada yeni bir kavrayış var ve “sözelciler’ bundan nasıl anlam çıkarabilir düşünüyorum:) Biri anlatırsa sevinirim.
Sonuçta örnek olarak verirsek, Darwin’in “Türlerin Kökeni”, mantık olarak sadece bilim çevresinin oturup tartışabileceği bir konu değil, bir çağın her türlü felsefi, dini, sanatsal hatta siyasi ortamını etkiledi,
Yanlışsam düzeltin ama kuantum teorisi ile ilgili insanlarla konuştuğumuzda, algıda seçicilik ve cımbızcılıkla seçebildiğim ve enterasan gelen “zaman algısı” kavramı oldu. Günümüzün linear, çizgisel zaman algısı yerine, kesik kesik, katmanlar şeklinde bir zaman algısı, bu üzerinde tartışılması gereken önemli bir konu olmalı ve ışığın hem dalga, hem tanecik olabilmesi, maddenin enerjiye, enerjinin maddeye dönüşebilmesi, maddenin mutlaklığının olmaması, Öğrenmek için soruyorum, hatırladığım kadarıyla “dt” anlarından bahsetmişlerdi, bu kesik kesik, yani üst üste binmiş görüntüler şeklinde olan olan anlarda, eşzamanlı olaylar gerçekleşebiliyordu ki aslında bu tarz bir algı eski uygarlıklarda da var, yani Budizm de dahil tabi, özellikle “spiral” zaman algısı olanlar, ritüel anının “kutsal zaman” ve “kutsal mekan” kavramları öyle açıklanır falan. Neyse, çok cahilce oldu galiba, insanlar foton elektron derken:))
Aslında cahilce yazmamışsınız olaya baya gerçekçi bakıyorsunuz:) Ortalıkta kuantum denince bu tarz şeyler söylenir oldu ama benim merak ettiğim bir konu var fizik bölümünde okuyan öğrencilere kuantum konusunda ne anlatılıyor, olayın aslı nedir acaba? Bir fizik kitabından konuyu öğrenmiş bizede allah rızası için anlatabilecek birileri varmı:)
Ayrıca Allah aşkına Darwini konuya katmayın şimdi insanlar gelip birbirlerine kızarak evrim hakkında sayfalarca yazı yazacaklar,kafamız iyice allak bullak olacak, konuda heba olacak:)
Bohr “Kuantum teorisinden şok olmamış biri onu anlamamıştır” diyor. Tabi şok olmak için de önce teoriyi anlamak gerekiyor. Wikipedia’da kuantum teorisine giriş başlığında ingilizce bir metin var, belki yardımcı olur ama bu metin bile oldukça karmaşık. Kuantum teorisini herkesin anlayabileceği şekilde anlatan bir metin bulunca sitede yayınlamayı düşünüyorum. Şimdilik arayıştayım sizin gibi.
“Işık kimi zaman dalga, kimi zaman parçacık olarak davranmaz! Kuantumda ışık dalga halinde yayılan parçacıklardır. ”
neriman hanım tam böyle değil maalesef. bakın videoda da geçen meşhur deneyde, ışığın tek yarıktan geçerkenki durumuyla çift yarıktan geçerkenki durumunu bir daha düşünün isterseniz. o kadar iddialı yorum yapmayın derim size. zira ekrem beyin dediği gibi cidden şok edici birşey kuantum fiziği. üniversitedeyken kendi bölümümden iki fizik bölümünden de 3 kuantum fiziği dersi almıştım. formülleri harici birşey anlamamıştım o zamanlar:) sonra sonra bazı şeyler anlamaya başladım. ama anladığım şey pek fazla birşey anlayamayacağıma hazır olmam gerektiği oldu maalesef.
mesela bir şok edici deney daha vardır. bell değişkenleriyle ilgili aspect deneyleri. bu deneylerde mesela bir elektron çiftinin davranışı ile ilgili bir deney var. mesela bu elektron çiftinin birisinin spini + diğeri – olsun, bu parçacıklar birbirinden yüzlerce kilometre uzaklaştıklarında dahi, birisinin spini değiştirilince, öteki parçacığın spini de anında değişiyor:) böyle bir acayiplik de var ama açıklamaları sizin kesin söyledikleriniz gibi kolay değil maaselesef.zira kimse bilmiyor. saçma denilebilir ama kuantum fiziğinin böyle bir acayip yönü var maalesef.
sq,
estagfirullah ne cahilliği. bence kuantum yorumları konusunda şu dünyada cahil olmayan kimse yoktur zaten. zira deneylerde gözlemlenen şeylerin binbir türlü yorumu yapılabiliyor. mesela benim özellikle ilgimi çeken şey gerçeklikle ilgili algılananlardır. bir önceki yorumda söylemeye çalıştığım şey: yani belirsizliklerin epistemolojik mi yoksa ontolojik mi olduğu sorunu hep kafamı kurcalar. zaman sorun kuantumdan çok sanırım relativite ile ilgili bir sorun olsa gerek. yine de emin konuşmamayım tabi:)
eg,
Zaman sorununda olan, “geçmişi olmuş bitmiş, geleceğin de daha olmamış” olarak algılayan çizgisel, “timeline” zaman algısının tersine, hepsinin aynı anda varolması ve bunların arasında sıçramalar yapılanabilmesiydi bahsetmek istediğim. Kuantum sıçrama ile bu anlamda bağ kuruluyordur muhtemelen. Paralel zamanlar mı deniyor, ne deniyor bilmiyorum.
levent bey,
ben biraz basitleştirerek anlatmaya çalıştım (zira spinler 12 vesaire gibi kesirlerle gösterilirler) ama mesela eğer bulabilirseniz epr deneyleri ile ilgili okumaya çalışın. gerçekten çok çarpıcı deneylerdir bunlar. aspect deneyi de bu tür deneylerden birisi. baştan bu deneyler einstein ve birkaç arkadaşı tarafında kuantum teorisini çürütmek için hayali olarak tasarlanmış deneylerdi. yani “ancak böyle olursa kuantum teorisinin mevcut hali kabul görülebilir” diye zorlayan bir hayali deneyler bütünüydü. ancak tuhaftır sonradan bunlar deneysel ortamalrda doğruluğu görülen şeyler oldu. şimdi detayı özetlemesi çok zor. ama epr ve aspect deneyleri diye arşatırırsanız, ya da yeni bir kuantum fiziği kitabı elinizde varsa bulabilirsiniz. sonuçta özetle birbirinden soyutlanmış gibi görünen iki parçacık aslında birbiriyle bütünmüş gibi davranıyordu. birinin spinini ölçmeniz (ki bu ölçme aynı zamanda belirleme demek kuantum ölçeğinde) diğerinin spinini otomatik olarak kaydırıyor, ki bütünün spini sabit kalsın. ilginç bir şey cidden. ilk okuduğumda şok olmuştum deney sonuçlarından.
Burada fotonun veya elektronun parcacik-dalga(enerji) dualitesi, kimi zaman parcacik, kimi zaman dalga ozelligi gibi bir algiyla veriliyor. Bildigim kadariyla, ya da okulda Modern Fizik kitaplarinda okudugum kadariyla, dogadaki tum maddeler bu dualiteye sahip. Yani bir futbol topu da elektron gibi davranir. Tabii bu ozelligini gormek icin momentumunu ve deney ortamini elektronda yaptiginiza benzer, esdeger bir duzenekte yapmaniz gerekir.
Elektronlar yuksek enerjili parcaciklar, bir futbol topuna, boyutuna gore o kadar yuksek enerji yuklemek ve bunu o seviyede tutmak olanaksiz.
Cift yarik deneyi aslinda klasik fizikte, dalga mekaniginde de kullaniliyor. Aslinda dalga mekanigi, Maxwell deneyleri de klasik fizik ve modern fizigin baglantisini, birbirine gecisini saglayan unsurlar.
Cift yariktan su dalgalari gonderdiginizde, fotonlarda oldugu gibi bir girisim (interference) modeli gozlersiniz. Constructive ve destructive patternler sayesinde dalgalar bazi yerlerde sifirlanir, bazi yerlerde de iki kat guclenir. Ancak dalga deneyinde su molekullerinin frekansi(enerjisi) elektronla karsilastirilamayacak kadar kucuk oldugundan onu parcacik olarak gozlemek de mumkun degil.
Bir topla sut ceken bir insan onu bir cizgisel hareketle gonderdigini sanir. Oysa gozleyemedigimiz frekans, yuksek dalga boyundan dolayi dustugumuz bir goz aldanmasidir bu sadece.
Schrodinger denklemi bize bu davranisi matematiksel olarak aciklar. Sihirli bir denklem degildir, uc boyutlu bir enerji dengesidir, cozmesi oldukca zor bir parsiyel diferansiyel denklemdir.
Uzun lafin cucesi, aslinda her madde hem enerji hem parcacik. Gozleme gore degisirden kasit, simdi madde gibi davraniyor, sonra parcacik degil, bizim deneyimizin gozlem kapasitesiyle ilgili bir detaydir.
Doktor kuantum biraz da madde-antimadde konularina da girse keske. Y.Y* belki varlik-yokluk felsefesi ciziktirebilir bize.
Sayın eg yazdıklarım iddialı yorum değil. Kuantumun şok edici kısımları başkadır, bilinen kısımları başkadır. Ekrem Beyin dediği gibi şok olmayan anlamamıştır evet ama o sözü söyleyen kişinin 1962 de öldüğünü düşünürsek o yıllarda şok eden gerçeklerle bugün şok eden gerçeklerin arasında dağlar kadar fark olduğunu anlarız. Yukarıdaki deney çok güzel, çok faydalı ama nasıl yazarsam kırıcı olmam bilmiyorum, açıklamasının burada yapılması mümkün değil ve hiç de şok edici değil. Açıklamalarını fransızca ve jpeg dosyası olarak sitenize koyabilmem mümkün ise tarayıp buraya yüklemeye çalışırım. Eğer mümkün değilse ki yaklaşık on sayfa kadar, paylaşım sitesine yüklerim.
“Uzun lafin cucesi, aslinda her madde hem enerji hem parcacik. Gozleme gore degisirden kasit, simdi madde gibi davraniyor, sonra parcacik degil, bizim deneyimizin gozlem kapasitesiyle ilgili bir detaydir.”
öyle olduğunu sanmıyorum levent bey. bu sizin yaptığınız einstein’in yorumuna benzer bir yorumdur(paris ekolü); ama genel kabul gören yorum bu değildir(kopenhag ekolü). tabii hangisinin doğru yorum olduğunu Allah’tan başka kimse bilmiyor herhalde:)genel kabul gören yorum, gözlemin aktif bir rol aldığı yorumudur.
sq,
sizin dediğiniz amarat’ın linkte verdiği everett’in paralel evrenler yorumu galiba(bir ara cube’müydü öyle bir film vardı, o filmde bu işlenmişti çok ilginç şekilde). bana pek akıl kârı gibi gelmese de kim bilir:)
Değerli yorumlarınızdan vede bazı okuduğum yazılardan konuyu biraz anlayabildim sanırım:)
Anladığım kadarıda şudur genel olarak önümüzde temelleri atılmaya çalışılan bir kuram var aslında, şaşırtıcı deneylerin ardında yatan onlarca sorunun cevabı bulundukça maddenin gerçeği ve insanoğlundaki algılama şekli dahada açığa çıkacak gibi.
Olayın şaşırtıcı bir boyutu daha var. Fazla fizikten ve formullerden anlamam ama bahsedeceğim alanda üniversitede ders görüyorum. Onuda basitçe ben anlatmaya çalışayım; gördüğümüzü sandığımız nesnelerin aslında gerçekleri ile muhatab olmuyoruz. Yani gözümüze gelen bir ışık demeti beynimize elektrik sinyali olarak ulaşıyor ve görme olayı beynimizde gerçekleşiyor. Beynimiz hiç bir zaman ışık demeti ile muhatab olmuyor bizim gördüklerimiz beynimizin ilgili bölgesi elektirik sinyali tarafından uyarılınca beynimiz tarafında oluşturulan yorumlar.
Fiziğin ve biyolojinin benzer sonuçlara ulaşması şaşırtıcı, kuantum konusunuda insanın algılama yetisini çözünce daha kolay anlaşılabileceğini düşünüyorum.
Benim de spin olarak bildigim donme yonudur. +1/2 clockwise ve -1/2 counterclockwise olarak tabir edilir. Sanirim bu haliyle Schrodinger’de anlami oldugu icin kesir ifadesi var. Ya da alelade bir gosterim.
Hani o belirleme yuzunden bana tuhaf geldi zaten. Heisenberg’e gore elektrona “dur da bir olceyim” diyemiyoruz. Tabiri caizse “eli dursa ayagi durmuyor”.
Epr ve aspecti duydum ama arastirmadim, bakacagim firsat bulunca. Tesekkur ederim.
“Hani o belirleme yuzunden bana tuhaf geldi zaten. Heisenberg’e gore elektrona “dur da bir olceyim” diyemiyoruz. Tabiri caizse “eli dursa ayagi durmuyor”.
evet efendim spin sizin bildiğiniz şeydir. ama her parçacığın alabileceği spin değerleri bellidir. kimisi kesirli spin değerleri alır kimisi tam sayılı vesaire…o kadar da alelade değildir yani:))
efendim heisenberg’in söylediği şey şudur: bir parçacığın “aynı anda” hem momentumunu hem de konumunu beraberce bilemezsinizdir. yani elektronun konumunu ölçebilirsiniz (ama bu sırada momentumunu ölçemezsiniz), ya da momentumunu ölçebilirsiniz (ama aynı anda konumunu bilemezsiniz) yani birisi ölçülebiliyor:)
bu arada bana kızmayın levent bey, bu aspect deneylerinin sonucu:) okuyun deneylerle ilgili sonuçları sonra konuşalım.
neriman hanım kızacak birşey yok. sadece kuantum fizğinin bazı yönlerini tartışıyoruz. niye kızacak birşey arıyorsunuz doğrusu anlamadım. deneylerin sonucu “benim bildiğim gibi” değilse siz bildiklerinizi anlatın o zaman da tartışalım…ben fransızca anlamıyorum üzgünüm. ama yorumlarınız kısaca merak ettim doğrusu. ancak kuantum fizğini yutmuş olduğunu düşündürten yorumları hayatım boyunca ciddiye almadım bunu bilmenizi isterim. zira kuantum fiziği böyle yutulunca hazmedilecek birşey değildir!
ya ya da veya hem hem de tabiri işin yorum tarafıdır. yani evet ışık hem parçacık hem dalga özelliği gösterir; ama biz bunu ya parçacık ya dalga olarak ölçebiliriz ancak. zaten tartıştığımız da bunun neden böyle olduğu, gözlemin bunda nasıl bir payının olduğudur vesaire vesaire. dediğim gibi bu konuda bir tane de yorum yoktur. snowqueen hanımın söylemeye çalıştığı paralel evrenlerden tutun da en derin felsefi problemlere kadar bu konunun yorumlarına girecek tartışmalaar yapılabilir. ancak ben maalesef “yutmadım” yutan varsa beri gelsin:)
bu arada bir alıntı: epr deneyleri ile ilgili bir fizkçiden belki daha iyi anlatabilir o alıntı(hoş aynı şeyi anlatıp duruyorum ama illa bir fizik profesörü isteyenler olabilir diye) :)):
“.İki atomaltı parçacık belli bir çift oluşturduğunda, aralarında çok uzak mesafeler bulunsa bile, biri diğerinin ne yapmakta olduğunu anbean “bilebilirdi.” Kuantum kuramına göre, parçacıkların spin (fırıl) diye adlandırılan bir özelliği vardır. Bir parçacığın spinini belirlediğimiz an, kardeş parçacık ne kadar uzakta olursa olsun, anında ters yönde ve aynı hızla kendi ekseni etrafında dönmeye başlayacaktır.
Bu durum, bilim yazarı Lawrance Joseph’e göre, biri Ohio’ya öbürü Fiji’ye yerleştirilmiş, birbirinin tıpatıp aynı iki bilardo topuna benzetilebilir: Toplardan birine spin (bir tür fiziksel özellik) verdiğiniz an, öteki de aynı anda ters yönde ve tam tamına aynı hızla kendi ekseni etrafında dönmeye başlar. İşin ilginç yanı, bu fenomen 1997’de Cenevre Üniversitesi’ndeki fizikçilerin zıt yönlerde yaklaşık 11 kilometre uzaklığa fotonlar göndermeleri ve bunlardan biri üzerindeki müdahelenin diğerinde ani bir tepki doğurduğunu ortaya koymalarıyla kanıtlanmış oldu.
neriman hanım sanıyorum siz kuantum fiziğinin şok edici kısımlarının hepsinin sırlarına vakıfsınız. bizimle bir paylaşırsanız belki biz de aydınlanırız…öyle 10 sayfaya gerek yok. kısaca özetleyiverin yeter. yoksa sayfa sayısına vuracaksak ben epr deneyleri ile ilgili 1000 sayfalık döküman sunabilirim burada:) önemli olan onlardan ne anladığımızdır. eminim özetleyebilecek kadar yutmuşsunuzdur konuyu.
bu arada çift yarık deneyi ile ilgili roger penrose’un (çok önemli bir fizikçidir) kısa açıklamalarını eklemek istedim, ilgilenenlere belki bir fikir verir, çok teknik bir dil uyarayım:)):
“Şimdi izin verirseniz biraz da kuantum mekaniğinin ne olduğundan söz etmek istiyorum. Ünlü çift yarık deneyini anlatalım. Kuantum mekaniğine göre ışık foton adı verilen parçacıklardan oluşmaktadır. Tek renkli bir ışığın fotonlarını tek tek gönderebilen bir ışık kaynağının önüne çift yarıklı bir levha konuyor. Çift yarığın ardında da bir ekran var. Fotonlar ekrana ayrık birer olay olarak ulaşmakta ve sanki sıradan parçacıklarmışçasına ayrı ayrı saptanabilmektedirler. Kuantum davranışındaki gariplik ise şu noktada ortaya çıkmaktadır: İki delikten birini açtığımızda fotonları beklediğimiz bölgelerde bulabiliyoruz. Fakat iki yarığı da aynı anda açık tutarak fotonları yollarsak fotonları tek yarık açıkken bulduğum bölgelerde bulamıyorum.”Fotonun yapmayı seçebileceği iki olası şey her nasılsa birbirini götürmektedir. Bu tarz bir davranışa klasik fizikte rastlamak mümkün değildir. Ya birisi olmaktadır ya öbürü; olması mümkün olan (önünde bir engel bulunmayan) iki olası şeyin ikisini de aynı anda elde edememektesiniz,çünkü bir birlerini yok etmek için her nasılsa birbirlerine tuzak kurmaktadırlar.
Kuantum kuramına göre bu deneyin sonucunu şu şekilde açıklamaktayız: Foton, kaynakla ekran arasında seyir halindeyken içinde bulunduğu kuantum hali, yarıkların birinden ya da diğerinden geçmesiyle belirlenen durum değil, daha çok ikisinin karmaşık sayılardan oluşan çarpanlarla oranlanan gizemli bir birleşimidir….
Buna göre her iki seçeneğin de önlerindeki çarpanların karmaşık sayı olması önemlidir. Birbirini götürmelerinin meydana gelmesinin nedeni budur. Belki fotonun davranışını seçeneklerden birini ya da diğerini yapma olasılığı cinsinden açıklayabileceğiniz,bu yüzden W ve Z çarpanlarının reel sayılardan oluşan olasılık çarpanları olması gerektiğini düşünebilirsiniz. Ancak bu yorum doğru değildir. Çünkü W ve Z karmaşıktır. Kuantum mekaniğine göre bu önemli bir noktadır. Kuantum parçacıklarının doğasındaki dalga özelliğini,seçeneklere ait ” olasılık dalgaları” cinsinden açıklayamazsınız. Bunlar seçeneklere ait karmaşık dalgalardır. Buna göre karmaşık sayılar hem eksi bir sayının karekökünü, hem de bildiğimiz reel sayıları içeren sayılardır. Genel olarak karmaşık sayı, sadece gerçel(reel) sayılarla sadece sanal ( imajiner) sayıların bir birleşimidir;örneğin 2+3 kare kök(-1)=2+3i.. Kuantum kuramının temellerinin inşasında bu sayıların da işin içine girmiş olması,insanların zihninde,bu kuramın soyut ve anlaşılmaz türden bir şey olduğu kanaatinin uyanmasına yol açmaktadır. Halbuki karmaşık sayıları bir kez benimsediğinizde,hele bir de Argand diyagramından yararlanarak türlü işlemler yapmaya da alıştıysanız,artık sizin için hayli somut nesneler durumuna gelmektedirler. Böylelikle siz de eskisi kadar aldırış etmemeyi öğrenmiş olursunuz.
Ne var ki kuantum kuramı,karmaşık sayılardan oluşan çarpanlarla oranlanan kuantum hallerinin üst üste binmesinden ibaret değildir. Şu ana dek yalnızca U ile gösterdiğim kurallar bütününün uygulandığı kuantum seviyesinde kaldık. Bu seviyede sistemin hali,mümkün olan bütün seçeneklerin karmaşık çarpanlarla oranlanarak üst üste binmesinden meydana gelmiştir. Kuantum halinin zaman içendeki gelişimi üniter gelişim (ya da Schrödinger gelişimi) adıyla bilinir ki,U ile temsil edilmeye çalışılan asıl şey de budur. U’nun önemli bir özelliği lineer olmasıdır. Yani iki halin üst üste binmiş hali daima, zamana göre sabit karmaşık çarpanlarla oranlı olarak üst üste binmeleri şartıyla,aynen iki halden her birinin gelişimi gibi gelişmektedir. Söz konusu lineerlik Schrödinger Denklemi’nin en başta gelen özelliğidir. Kuantum seviyesinde,karmaşık çarpanlarla oranlanarak üst üste binme durumu daima mevcuttur.
Öte yandan bu olayı klasik seviyede büyüttüğünüzde bütün kuralları değiştirmiş olursunuz. Klasik seviyeye büyütmekten kastım,üstteki U seviyesinden alttaki C seviyesine geçiştir. Söz gelimi ekranda beliren bir noktayı gözlemlemekle yaptığımız şey, fiziksel olarak böyle bir duruma karşılık gelmektedir. Küçük ölçekte meydana gelen bir olay,klasik seviyede gerçek olarak gözlenebilecek daha büyük ölçekli bir olay meydana getirmek üzere fitili ateşlemektedir. Starndart kuantum kuramıyla çalışanlar bu noktada,tombaladan çıkarırcasına,kimsenin pek fazla sözünü etmek istemediği bir şey ortaya atarlar. Bu şey dalga fonksiyonunun çökmesi veya hal vektörünün indirgenmesi olarak bilinir. Bu yönteme karşılık olarak R harfini kullandım. Bu noktada yaptığımız şey üniter gelişimle ilgili olarak yapılandan tamamıyla farklıdır.İki seçeneğin üst üste bindirilmesi amacıyla iki karmaşık sayıya bakar ve modüllerinin karesini alırsınız; yani Argand düzleminde her iki noktanın merkez noktasına olan uzaklıklarının karesini hesaplarsınız. Böylece kareleri alınan bu iki modül, iki seçeneğe ait olasılıkların oranını verir. Ancak bu yol, yalnızca “bir ölçüm yapmanız”,bir başka deyişle,”bir gözlem yapmanız” durumunda geçerlidir. Burada izlenen yol,olayın U seviyesinden C seviyesine büyütülmesi olarak düşünülebilir.İşte bu aşamada kuralları değiştirmiş olursunuz. Artık lineer tarzda üst üste binmeler geçerli değildir. Bir de bakmışsınız,bu modüllerin karelerinin oranı size vere vere olasılıkları vermiştir. Belirlenmezciliği işin içine bulaştırdığınız tek yer işte bu U seviyesinden C seviyesine geçiş aşamasıdır. Yani belirlenemezcilik R ile birlikte devreye girmektedir. U seviyesinde kalındığı sürece her şey belirlenircidir. Kuantum mekaniği yalnızca,”ölçüm yapma” denilen işlemi gerçekleştirmeniz durumunda belirlenmezci bir hal alır.
Standart kuantum mekaniği kapsamında işler işte bu sistem dahilinde yürümektedir. Temel sayılan bir kuram için bu, bir hayli tuhaf bir sistemdir. Eğer daha temel seviyede başka bir kuramı hedef alan bir yaklaşıklık hesabından ibaret olsaydı, böylesi belki daha çok akla yatardı. Oysa bu melez yöntem bütün uzmanlarca zaten başlı başına temel bir kuram olarak görülmektedir!
Şimdi yeniden karmaşık sayılara dönelim. İlk bakışta insana boş boş oturan soyut şeylermiş gibi gözükseler de,modüllerinin karelerini alır almaz olasılık değerine dönüştüklerini görürsünüz. Aslına bakılırsa çoğu kez sağlam bir geometrik yapıları vardır. Anlamlarına daha iyi vakıf olabilmeniz için size bir örnek vermek istiyorum. Ancak önce kuantum mekaniği hakkında birkaç şeyi daha hatırlatacağım. Dirac parantezleri adıyla bilinen şu acayip görünüşlü ünlü parantezleri kullanacağım. Bu parantezler,sistemin halini belertmek için basit birer gösterimdir. IA> gösterimini kullanmakla,sistemin A ile belirtilen kuantum halinde olduğunu anlatmaya çalışmaktayım. Yani parantez içindeki ifade kuantum halinin bir gösteriminden ibarettir. Çoğu zaman sistemin tümünün kuantum mekaniksel hali Psi ile gösterilir. Bu, sistemin diğer hallerinin bir üst üste binmesidir… Kuantum mekaniğinde sayıların kendi büyüklükleriyle,oranlarıyla ilgilendiğimiz kadar ilgilenmiyoruz. Kuantum mekaniğinde şöyle bir kural vardır: Kuantum halini bir karmaşık sayıyla çarpmanız (bu karmaşık sayı sıfır olmadığı sürece) fiziksel açıdan durumu değiştirmeyecektir. Bir başka deyişle,bizin için fiziksel açıdan doğrudan anlamı olan tek şey bu karmaşık sayıların oranıdır. R işin içine girdiğinde peşin olduğumuz şey olasılıklardır,bu amaçla modüllerin karelerinin oranına ihtiyacımız vardır. Ama kuantum seviyesinde kalsak ve bu karmaşık sayıların modüllerini hesaplamasak dahi,oranlarına belli bir anlam yükleyebiliriz. Riman küresi,karmaşık sayıları bir küre üzerinde temsil etmenin bir yoludur. Daha doğrusu burada sadece karmaşık sayıların kendileriyle değil, oranlarıyla da ilgilenmekteyiz. Oranlar söz konusu olduğunda dikkatli olmak zorundayız.çünkü paydadaki sayı sıfır olduğunda oran sonsuzlaşır. O yüzden biz bu sonsuzluk durumunu da göz önüne almak zorundayız. Sonsuzluk durumuyla birlikte bütün karmaşık sayıları,bu yakışıklı izdüşüm yardımıyla bir küre üzerine yerleştirebiliriz. Burada Argand düzlemi,küreyi kürenin ekvatoru konumunda bulunan birim çember seviyesinde kesen ekvator düzlemidir. Hiç kuşkusuz,ekvator düzlemi üzerinde bulunan her noktayı,kürenin güney kutbuna göre izdüşüm alarak Riemann küresi üzerine izdüşümleyebiliriz. Bu izdüşüm işlemi sonucunda Riemann küresinin güney kutbu,diyagramdan da anlaşılabileceği gibi,Argand düzlemine göre ‘sonsuza karşılık gelen nokta’dır.
Eğer bir kuantum sisteminin seçenek olarak iki hali varsa,bu ikisini birleştirmek suretiyle oluşturulabilecek değişik haller bir küre ile betimlenir. Bu aşamada bu soyut bir küredir. Ancak onu gerçek anlamda görebildiğiniz kimi durumlar da yok değildir. Aşağıdaki örnek benim çok sevdiğim bir örnektir. Şayet elimizde elektron,proton veya nötron gibi spin-1/2 parçacığı varsa,bunun kuantum spin hallerinin türlü bileşimlerini geometrik olarak canlandırabiliriz. Spin-1/2 parçacıkları iki farklı spin halinden birisinde bulunabilirler Bunlardan birisi dönme vektörünün yukarı doğru,öteki aşağı doğru olduğu hallerdir.(s: 81) Bu spin hallerinin türlü bileşimleri bir başka eksen etrafında dönme durumuna karşılık gelir. Eğer bu eksen yerini öğrenmek isterseniz,w ve z karmaşık sayılarının oranını alırsınız ki bu da size u= z/w gibi bir başka karmaşık sayı verir. Bu yeni u sayısını Riemann küresi üzerine yerleştirdiğinizde,bu karmaşık sayının merkezden itibaren işaret ettiği yön,size spin ekseninin yönünü verir. Görüyorsunuz ki, kuantum mekaniğinde karşımıza çıkan karmaşık sayılar, ilk bakışta göründükleri kadar soyut şeyler değillerdir. Kimi zaman bulup çıkarması zor olsa da aslında oldukça somut anlamları vardır. Örneğin bir spin-1/2 parçacığı için taşıdıkları anlam apaçık kendini göstermektedir.
Spinli parçacıklara ilişkin olarak yapılan bu inceleme, aslında bize başka bir şey anlatmaktadır: Aşağı spin ve yukarı spin hallerinde bir keramet yoktur. Canımın istediği ekseni sola sağa öne veya arkaya seçmekte serbestim;hiçbir şey değişmeyecektir. Demek oluyor ki (seçilen iki spin hali birbirine zıt yönlü olduğu sürece)hangi iki halle işe başladığımızın önemi yoktur. Kuantum mekaniğinde işleyen kurallara göre hangi spin haline adım atarsanız atın, ilk ikisi kadar geçerlidir. Bu örneğin anlatmaya çalıştığı şey budur.”
linkte feyman’ın bir dersi var çift yarık deneyi ile ilgili. penrose’un kitabı “kralın yeni usu”ndan alıntı yapmışlar. kitaptaki o kısımda oldukça detaylı matematiksel açıklamalar da vardır. ama feynman’ın söylediği birşeye kesinlikle katılıyorum. diyor ki “…Buna karşın, kuantum mekaniğini kimsenin anlamadığını rahatlıkla söyleyebilirim. ”
Enver Bey, ne ekolu oldugunu bilmiyorum, zaten aldigim iki dersle Quantum hakkinda birsey biliyorum da diyemem. Allah bilir hangi ekol oldugunu demissiniz, hos is bu duruma gelince, ucuncu bir ihtimal daha var: “hicbiri”. Sonucta quantum’un tamami bir teori. 20-30 sene sonra klasik fizigin yaninda rafa kalkma olasiligi da var, nihayetinde yerine gelecek olan da teoridir.
Bu quantum’un anlasilmamasi falan bir tarafa, biraz anlayanlar cok da guzel kullaniyorlar. Solid State’ciler mesela. Bazen isi dalgaya vurup dunyanin en kucuk Turk bayragini yapmaya kadar goturuyorlar isi. Ama tabii superiletkenler, yarigecirgenler gibi konularda cok ise yariyor bu bilgiler.
Sonra degerli hocam Ali Alpar’in da “Notron yildizlarinda akiskan mekanigi” gibi calismalari var. Bir plazmanin nasil davranacagini aciklamak bile bu teoriyle mumkun.
Bir yandan anlamiyoruz falan diyorlar da, diger yandan oradan ogrendikleriyle muthis bir teknolojinin sinyalleri de geliyor.
Bizim ogrenme tarzimiz benzetme uzerine kurulu. O yuzden videodaki cizgi profesor de toplarla falan anlatiyor. Benzetemezsek aklimiz zorlaniyor. Deve mi kus mu demeye basliyoruz belki de. Belki quantum mekanigi, 21nci yuzyil egitim sistemine de bir isik tutabilir, biz de destruktif girisim sacaklarina dusmektense konstruktif sacaklarda yukseliriz diye dusunuyorum.
konu biraz açıklığa kavuştu sanırım, en azından kuantum hakkında iki farklı görüşün olduğunu öğrenmiş olduk.
Bir konuyu daha açıklığa kavuşturmakta fayda var. Son zamanlarda paralel evrenler, zamanda yolculuk, ışınlanma gibi konularda işin içine bir “kuantum” lafı sıkıştırılıp insanların akılları bulandırılır oldu.
Ben burda; herşeye eşit uzaklıkta, kendi çapında inancını yaşayan, sıradan insanı temsil ettiğimi düşünüyorum:) Nede olsa benim gibiler çoğunlukta ve bizim aklımız karışıyor:)
Konu hakkında bilgili arkadaşlardan ışınlanma, zamanda yolculuk vs.. gibi konuların, kuantum teorisi açısından pratikte mümkün olup olmadıkları hakkında fikri olanlar varmı?
“Bu quantum’un anlasilmamasi falan bir tarafa, biraz anlayanlar cok da guzel kullaniyorlar. Solid State’ciler mesela.”
levent bey, o iş biraz farklı. bir elektronikçi ve bazı vlsi(very large scale integrated systems) projelerinde bulunmuş(solid statecilikten çok farklı birşey değildir bu:))birisi olarak onun, sözünü ettiğimiz kuantum fizğinin problemleriyle pek ilgisi yoktur doğrusu. yani birkaç yüz mikron düzeyinde elektronik sistemlerin entegrasyonu uygulamalı fiziktir ama doğrusu o işi yapanların hiçbirisinin sözünü ettiğimiz problemlerle bir ilgisi yoktur… ama
“Enver Bey, ne ekolu oldugunu bilmiyorum, zaten aldigim iki dersle Quantum hakkinda birsey biliyorum da diyemem. Allah bilir hangi ekol oldugunu demissiniz, hos is bu duruma gelince, ucuncu bir ihtimal daha var: “hicbiri”. Sonucta quantum’un tamami bir teori. 20-30 sene sonra klasik fizigin yaninda rafa kalkma olasiligi da var, nihayetinde yerine gelecek olan da teoridir.”
yazdığınız yukarıdaki cümlelere katılıyorum kesinlikle. zaten anlatmaya çalıştığım şey de buydu. yani kuantum fiziği bitmemiş birşeydir. relativite ile kuantum fiziğinin entegrasyonu problemi bile başlı başına bir başka problemdir vesaire. ayrıca 50 yıl sonra hepsini bir başkasıyla değiştirmeyeceğimizin bir garantisi yoktur, tüm “bilimsel” kuramlarda olduğu gibi.
Ha bir de vatanperver gazman gazeteci Yigit Bulut varmis. O da iktisadi yorumlarda quantum kullaniyormus. Hos adam yazisinda Schrodinger’in on adini yanlis yazmis ama olsun vardir bi bildigi 🙂
Daha yeni başlamıştık ben keyifle okuyordum,hemen konu buradayken bir okurunuz olarak o dönmeyen dilinizle(!) konuya ışık tutacak bir yazı dizisi sözü alsaydık.Biraz da anlaşılabilecek dilden olursa tadından okunmaz.Ya da Ekrem bey bir araştırsın.Ama konu için o bahsi geçen Prof’un konuşması gibi bitmeyecek bir dilden olsun.Rivayet odur ki konuyu anlatan Prof anlatır anlatır en son okey mi der,olumlu cevap alınca da ‘eğer anlamış olsaydınız burada böyle oturamazdınız’der.Zıplatmasa dahi kıpırdatacak bir dilden lütfen.
cemile hanım,
kuantum fiziği konusunda yazılacak yazının bir tür ders metnine dönme riski var. doğrusu bunu hiç istemem. ama belki belirsizlik ile ilgili mevcut yorumlar üzerine bir yazı yazılabilir ve belirsizliğin ontolojik ya da epistemolojik olup olmadığı tartışılabilir. gerçi bu konu oldukça uzun bir şekilde caner taslaman’ın bir kitabında işlenmişti. yani eğer onun kitabında yazdıklarından farklı bir ekleme yapabildiğime inanırsam yazdığımı paylaşırım, ama yazılanların bir özeti olan bir yazıyı maalesef pek sevmiyorum; ne kendiminkini, ne de başkasınınkini:))
“hemende laf atın.. kavga edin emi.. ayrıca uzun yazıyosunuz kimse okumuyo.. bu videonun devamı nerede..?”
süper ya:) önce bir anne fırçası. sonra “hadi şimdi git bakalım ödevini getir göreyim yapmış mısın” tarzı otoriter bir “bu videonun devamı nerede?” sorusu. valla süper, bu yorumu görünce çok güldüm. muhtemelen güldürmek için yazılmıştır. bugün hiç güleceğim yoktu bereket güldürenler var:)
ekrem bey nerede bu videonun gerisi? bak görevinizi yerine getiremiyorsunuz, sonra yine fırça yiyeceksiniz haberiniz olsun))
Mısır cipsiyle alaska dondurma da ister misiniz?Hayır mı? Ben de filmin sonunu söylerim: Doktor Kuantum kör olur, nişanlısının babası “kör bir kuantum fizikçisi kızımı geçindiremez” diye aşıkları ayırır. Doktor da hırs yapar; kuantum tekniğiyle tedaviyi bulur, gözleri açılır, kaset yapar, secret diye kitap yazar, voleyi vurur… filan öyle devam ediyor, çok sürükleyici…
Mükemmel gibi görünse de, Einstein’ın teorileri kendi başına kâinatın nasıl başladığını açıklayamamaktadır. Big Bang denilen “Büyük Patlama” (kâinatın yaratılış) ânında fizik kanunları işlerliğini yitirmekte, o an ve öncesiyle ilgili sorular cevapsız kalmaktadır. Büyük Patlama neden oldu? Nasıl oldu? Patlamadan önce ne vardı? Bu soruları cevaplayabilmek için veya en azından paradokslardan kurtulup kâinatın oluşumu hakkında bir şeyler söyleyebilmek için, kuantum fiziğine ihtiyaç duymaktayız.
Einstein’ın teorilerinde Newton’daki saat modeli veya deterministik (her şeyin kesin kaidelere göre gerçekleştiği) yapı devam etmektedir. Hâlbuki kuantum fiziği (atom ve atomaltı parçacıkların işleyişini açıklayan fizik) çok daha köklü bir değişiklik olup, gözlemciyi devreye sokmakta ve hâdiseleri ihtimallere bağlamaktadır. Kâinatın başlangıcı hakkında sağlam teoriler kurmak, ancak kuantum fiziğini devreye sokmakla mümkün gözükmektedir. Böylece kuantum fiziğine, makroskopik dünya hakkında konuşmak için de başvurulabileceği düşünülmektedir. Ama izafiyet teorisi ile kuantum fiziğinin nasıl telif edilebileceği henüz tam olarak bilinmiyor. İşte çoklu veya paralel kâinatlar teorisi, bu
noktada bir alternatif gibi görünmekte, bu şekilde, eskiden paradoks gibi görülen veya çözülemeyen birçok mesele rasyonel ve mantıklı bir çerçevede açıklanmaktadır.
Aslında deney oldukca “eglenceli” idi 🙂 ama bu yapılan yorumları okuyan kisi kuantum fiziginden “öcü” diye kacar sanırım. Diger taraftan bu kadar farklı yorumlar cıkması da sevindirici aslında; bir nevi herkes kendi “göreceliligini” yazmıs – tabi baskalarının bilimsel arastırmalarına dayanarak. Gercekten inatla yorumların hepsini okuyunca pek eglendim. Ben de ortaokul yıllarımda hocama bi soru sormustum :” simdi hız goreceli bi kavram olduguna gore ısıga gore ısık hızında hareket eden benim, yani ısıga gore aslında ısık-enerji olan ben mi oluyorum bu durumda, belki ısıgın da bi adı bi yasamı vardı o da benim icin aynı seyleri dusunuyordur 🙂 hocam cevap ver(e)medi soruma, olum sen onundekine calıs diyerek ama bu da benim kuantuma fizigine girisim oldu sanırım 🙂
okuduklarımdan öğrendiğim kadarıyla(okumaya devam ediyorum ve edicem de) ;
ışığın veya bir temel parçacığın (ki ışık da foton denilen parçacıklardır veya elektron parçacığı da ışık gibi bir dalgadır) dalga veya parçacık özelliği mi göstermesi gerektiği bence biz insanların kesin bir özelliği göstermesi gerektiği düşüncesi içinde bulunmamızdan bize garip geliyor. aslında dalga fonksiyonunu örnek gösterirken bir su dalgasının da su moleküllerinden oluştuğunu ama bu moleküllerin trilyonlarcasının bir arada dalga özelliği gösterdiğini kaçırıyoruz. bence sorun temel bir parçacığın ki biz ona parçacık diyoruz, o aslında teorik olarak gözle görülemeyecek kadar küçük bir -ŞEY- ve bu şey belli bir miktar kadar olduğunda elle tutuluan bir parça oluyor. bu parçacıklar ki onların da içinde daha temel başka parçacıkların olduğuna inanıyorum hem dalga hem de tane gibi davranmaları bana ilk başta çok acayip bişey gibi gelse de şu an pek de garip gelmiyor. çift yarık deneyindeki elektronların yarığa tek tek gönderilmesinin 3er 5er gönderilmesinde pek farkı yok aslında. şöyle ki o parçacıklar yarığa belli bir zaman aralığında düşüyor. burada bizi kandıran yine ZAMAN. zaman kavramını saf dışı bıraktığımızda o elektronlar bi anda yarığa düşmüş gibi olacak ve dalga özelliği göstermiş gibi görünecekler. başka bir deyişle elektronlar yarıktan arka arkaya geçiyor ama belli bir zaman içinde. burada zaman parçacıların dalga veya parçacık özelliği göstermesinde büyük rol oynuyor. özel görelilikte hız arttıkça zaman, hızı artan için yavaşlar. burada da biz elektronları ne kadar hızlı atarsak parçacığın kendi iç zamanı yavaşlar ve dalga özelliği göstermeye başlar. bunlar benim kendi fikirlerim eleştiriye kesinlikle açıktır. bilgili arkadaşların beni aydınlatmasını ve fikirlerimi benimle tartışmalarını isterim.
Ben kuantumu hiç bilmem… ama filmi izledim… benim de aklım var ki kendimce anlamaya çalıştım hala da çalışıyorum… hangi delikten ya da deliklerden geçeceğime kendim karar verdim… Sonra yorumları okumaya başladım… Olgudan çok yorumlayana takılan bakışları gördüm… Bir an filmin sonundaki söz kulaklarımda yankılandı…
“Gözlemci yalnızca gözlemleyerek dalga fonksiyonunu çökertti.”
Efendiler, birbirinizi yorumlayarak “çoklu girişme bandı”nın oluşumunu engellemeyiniz lütfen… Bırakın dileyen dilediği yerden dilediği gibi geçip gitsin… Nereye çarpacağına da kendi karar versin…
ben zamanında gereğinden fazla ilgilendim arkadaşlar.bazıları dogma falan yazmış.hayatın kendisi zaten dogmadır.kabullenmedir.kabullenmezseniz delirirsiniz.yerçekimi dogmadır.suyun kaldırma kuvveti dogmadır.VARLIK BİLE DOGMADIR.varlığı hiçkimse ispat edemez.kendi yaşadığını bile ispat edemez.ispat edeyim derken tüme varımlar ve tüme gelimleri örnek gösterecektr.tek çıkar yol şudur.biri kanunu koymuş demiş ki kütleler birbirini çeker.sürtünme ters yönde kuvvet uygular.ağır madde basınç uygular.vs.vs. bebeklikten hiçbişey bilmezden beri biz bunları gözlemler ve tümevarım-tümdengelimlerle çıkarımlarda bulunuruz.kanunları koyan ise allahtır.kuranda bahsettiği gibi sonsuz ilmi olan allahtır.başka çıkar yol yok.
Arkadaşlar Evrim teorisi biyologların yada antropologların işi değil,jeologların işidir.Söylemiş olduğunuz bilim dalları sadece bunun alt araştırmalarını yapar.İlk insana ait fosillerden(Homo saphiens) günümüz insanına kadar gelişi jeolglar araştırır….Bilgilerinize
61 Yorum
Yazan:Levent Cetin Tarih: Haz 23, 2009 | Reply
Sadece elektron degil, tum maddeler aslinda dalga ozelligi gosterir. Eskinin makro dunyasinda, madde ve enerji arasinda “bu maddedir, bu enerjidir” gibi keskin bir ayrim vardi, ancak modern fizikte bu ayrim ortadan kalkti. Bildiginiz her seyi Schrodinger denklemine yerlestirip cozdugunuzde nasil davranacagini bulmaniz mumkun. Calculus haricinde cereyan eden bir sey yok.
Cift yarik deneyi, daha bu isin basi. Klasik fizik bilgisiyle bakildiginda insani cok sasirtabilir. Yani Newton’un gozluguyle Niels Bohr’u anlamak epey guc olabilir.
Yazan:Ekrem Senai Tarih: Haz 23, 2009 | Reply
Bu parça “What The Bleep Do We Know-Ne Biliyoruz ki” adlı belgeselden alınmış. Mutlaka izlenilmesi gereken bir belgesel. Becerebilirsem tamamını da site okuyucularıyla paylaşmaya çalışacağım. Kuantum teorisi herhalde bilimin gelmiş geçmiş en tuhaf teorisi. Dalganın gözlemlendiğinde madde gibi davranması; birçok felsefi açılımı ve bilimsel arayışı birlikte getiriyor. Önümüzdeki yüzyılın bilimsel, teknolojik, ideolojik, felsefik, dini gelişmelerini belli ki kuantum belirleyecek.
Ve birçok insanın kuantumun ne olduğundan haberi bile yok. İşte her şey bu deneyle başladı…
Yazan:amarat Tarih: Haz 23, 2009 | Reply
tavşanı izle ya da tavşan kovugu ya da tavşan ile ilgili bir belgeselde vardı sanırım bu. Normalde bir basketbol sahasında biz bakamzken binlerce top zıplarken biz bakınca sadece bir topu görüyoruz.
ya da
kainatta var olan binlerce paralel evrende var olanı görüyoruz ve bu var olan diğerlerini tetikliyor falan.
sızıntı dergisinde adem tatlı sanırım, bu konu ile iligli, paralel evrenler, yazmıştı. linkini bulursam yarın eklerim.
Yazan:kemal Tarih: Haz 23, 2009 | Reply
Ben fizikciyim. Turkiye’de de ABD’de de dinciler bilim karsiti ajandalarini promote etmek, ya da bilimin icine dini dogmalarini sokmak icin epeyce de bir fizik cahilligiyle asiri yorumlar yapiyorlar, kelimelerin icerigini, deneylerin anlamlarini kafalarina gore yorumluyorlar. Ben kuantum fizikcisi olmayan birinin kuantum fizigi uzerine atip tutmasini ancak fictional bilimsel ya da felsefi bir degeri olmayan bir caba olarak goruyorum.
NYU’dan Alan Sokal “Fashionable Nonsense: Postmodern Intellectuals’ Abuse of Science” isimli makalesinde ve baskalari da (brickmont, epstein…) bu konuda uzun uzun yazmislardir.
Yazan:metin okan Tarih: Haz 23, 2009 | Reply
bu hoş paylaşım için teşekkürler.. sayın senai, bir çok kişinin kuantumun ne olduğunu bilmemesi gayet normal zaten. ve ayrıca bir çok kişi de zaten bilmesin. çünkü, bilinip de anlaşılabilecek bir şey değil. durum böyle olunca işin kısa sürede suyu çıkıyor! benden çok daha iyi biliyorsunuzdur, kuantumun ayağa düştüğünü!! kuantum gibi anca “bazı” fizikçilerin anlayabileceği bir teoriyi bile saygıdeğer halkımız ayağa düşürdü.
bırakalım düşsün denebilir. ama kuantum ağızlarda sakız oldu bile! tv deki falcı/medyumdan tutun da ruh çağıranına, üfürükçüsüne ve feng şui cisine kadar, hatta ve hatta kozmik bilim adı altında şifa dağıtan stratejist/ekonomistine kadar halkımız aslında kuantum uzmanı!!
hazreti gogıl a kuantum yazıp ilk 20 sayfayı inceleyin, görürsünüz halkımızdaki kuantum bilgisini.. paralel evrenler arasında gidip gelenden tutun da kara deliklerden geçip uzaylılarla konuşanına kadar her şey mevcut..
bereket şu lhc yi fizikçilerimiz (uçak kazasında kaybettiklerimiz hariç!!!) bile anlamadı da suyunu çıkarmadık.. yoksa paralel evrenler arasında seyahat yapan popçularımıza partikül hızlandıran topçularımız da katılabilirlerdi..
yazdıklarımla birilerini küçümsüyor değilim.. sadece çok fazla tuhafıma gidiyor herhangi birinin bilememesi gereken şeyleri ille de bileceğim diye uğraşması ve bir süre sonra da “bildiğini zannetmeye başlaması” ..
bilginin hiç kimseye zararı yoktur tabii, ve fikir sahibi olmak çok önemlidir ve iyidir.. bu yüzden paylaşımınız çok hoşuma gitti.. ama insanımızın “yarım yamalak bilgiyi” alıp da ben uzmanım konumuna taşıyor olması ve bunun doğurduğu sonuçlar çok ciddi oluyor..
ortalamanın üzerinde bulunan çizgi üstü kültürlü aydın bir insanın normal koşullarda bazı konularda “fikir sahibi” olması çok iyi bir şeydir ve olmalıdır da.. bir ortamda kuantum konusu geçtiğinde bön bön bakmadan ne olduğunu az çok anlasın, yeterlidir..
ama bakıyorsunuz normal birisi -herhangi biri yani- kuantum uzmanı!
yada din uzmanı!! eğitim uzmanı!! bitkilerle tadavi uzmanı vs vs vs.. erman hocamızın hormon uzmanı olması gibi..
konuyu bu sayfalarda da sıkça yapıldığı gibi, döndürüp dolaştırıp kel alaka bir şeye bağlayacağım: evrim teorisi..
o da teori, bu da.. az önce bir forumda idim, bir sigortacının evrim teorisi konusunda dünyanın en büyük uzmanlarından birisi olduğuna tanık oldum:).. küçümsemiyorum asla ama olmaması gerekiyor.. normal değil.. bana “ben biyologtan daha biyoloğum” deyip küfretti.. bence acilen bir şizofreni uzmanıyla görüşmesi gerekiyor.. herhangi bir ülkedeki sigortacı evrim konusunda kendisini uzman olarak görmez!!
özellikle evrim konusu din ile bağdaştırılıp -ki yok öyle bir bağ! evrim teorisinin din ile çelişen hiç bir yanı yoktur, bilmesi gereken bilir bunu- ağızlarda rahatlıkla sakız yapılabiliyor.. halbuki o konu biyologların ve antropologların konusudur.. bir canlının bilmem neresinde zaman içinde gerçekleşen değişimi çok az kişi anlayabilir… anlayan anladığını üst düzey dergilerde yayınlar ve herhangi biri de o yayını okuyup anlayamaz!
ama ortalık evrim teorisi uzmanı kaynıyor.. neyse, ortalık bulanmasın..
ülkemizde “bilmek” yok!! sadece inanmak var!! kimi uzaylılara inanır! kimi yok uzaylı der! halbuki hepimiz uzaylıyız.. kimi küresel ısınmaya yok der! kimi hava biraz ısınsa küresel ısınma arttı der!
kuantum gibi fazlasıyla üst düzey bir konu normalde en fazla fikir sahibi olunup, bir kaç cümle laf sarfedilebilecek bir konudur.. fazlası gerçekten gereksizdir..
kuantum, bildiğim kadarıyla evrim teorisinden çok daha fazla tehlikeli bir konudur! geleceğin “kaka” konularından biri olmaya adaydır.. parçacıklar başlı başına dert olacaktır.. kilisenin ortalığı ayağa kaldırması boşuna değildir!! kara delikler oluşacak, dünyayı yutacak diye insanları korkutup olayı başlamadan bitirmeye kalktılar ama başarılı olamadılar..
bereket ülkemiz insanı şimdilik kuantum kelimesini söyleyebilmekten öteye gidemedi ve hastalık depreşmeleri yaşanmadı.. islam ülkelerinden cern e karşı bir fetva çıkamadı!
ama gün gelecek dillerde dolanan yeni sakız kuantum olacak..
Ekrem bey, tekrar teşekkür ederim. devamını hatta dediğiniz gibi tamamını sabırsızlıkla bekliyor olacağız..
Yazan:eg Tarih: Haz 23, 2009 | Reply
“çekilin ben doktorum” der gibi “çekilin ben fizikçiyim” demiş birisi ve bunun arkasından fizikçi olması dolayısıyla “iktidar talep etmiş” bizden. ah bilimciliğin yol açtığı faşizmi herhangi bir tür bilim ile iştigal eden bu tip birileri görebilseydi ne güzel olurdu…evrim konuşuyorsunuz birisi “dinci adıyla bir torbaya attığı birilerine” küfür etmek bahanesiyle “çekilin ben biyologum” diyor…bir başkası çekilin ben fizikçiyim diyor. kardeşim fizik sizin gibi fizikçilere bırakılmayacak kadar değerli bir bilimdir. bu arada fizikçi dğeilim ama fiziğin uygulamalı dallarından birinde uzun yıllar araştırma yaptım ama kimseye “çekilin fizikçi geldi” diyemem, siz de demeyin bence. zira siz çekilin dediniz diye kimse bir yerden çekilecek değil…
Yazan:Levent Cetin Tarih: Haz 23, 2009 | Reply
String teorisinden cikara cikara Tanri’nin bir oldugunu cikaranlar gibi olsa gerek Kemal bey’in dedigi.
Yalniz bir durum var. O dinci dedigimiz insanlarin icinde cok saglam “solid state” ciler, “quantum” cular da cikabiliyor.
Aslinda Quantum ve yan dallarinin halen bilinmeyeni cok. Onu anlamak icin kullanilan matematik de klasik fizigin dort islem matematiginden ziyade, karmasik diferansiyel denklemlerin, uzaysal boyutta simultane cozumuyle alakali oldugundan “sokaktan gecen” adamin bu konuda yorum yapmasini imkansiza yaklastiriyor.
Aslinda dalganin madde gibi davranmasi (veya tersi) gibi bir sey de yok. Bildiginiz her sey hem dalga (enerji) hem de madde. Eger bir pingpong topu elektron frekansinda titresse idi ondan farkli davranmazdi. O cisimlerin enerji duzeyleri yuzunden biz birini madde digerini de dalga olarak algiliyoruz.
Evet belki insanlar bilim sozkonusu oldugunda belki egitimli olanlara soz vermeliler. Ama diger yandan “bilime kanca takan dinciler” yargisinda da sosyologlarin, siyaset bilimcilerin, sosyal psikologlarin bilim alanini hoyratca kullanmis olmuyor muyuz?
Hep bilim adamlari konusacaksa bizim politika falan konusmamamiz lazim. Oturup kazak orelim.
Ben cift yarik deneyini bir metafor olarak da goruyorum. Aslinda hayatta hic bir sey sizin gozlemlediginiz gibi degil anlami kolaylikla cikar.
Ama tabii universitede adam notron yildizlarindaki akiskan mekanigini hesaplarken bize de yuzyil once yapilmis bir deneyi konusmak cok olmamali. Bir yuz sene daha beklesek mi?
Yazan:kemal Tarih: Haz 23, 2009 | Reply
Sayin eg,
Ne iktidari ne fasizmi allahaskina ve bu ne hiddet ne celal, buradan da fasizm cikardiniz helal olsun. Nasil bir fasistim nasil bir elitistim bir bilseniz!
Sanirim “demis birisi” (ben oluyorum herhalde) falan gibi ifadeler kullanarak hakaret etme amaci gutmussunuz. Birakin da fizik benim gibilere birakilir mi birakilmaz mi sizin nefretiniz degil baskalari karar versin. Evet fizikciyim, evet fizikciler disinda bu alan uzerine konusanlarin dediklerini dikkate almiyorum, esas o zaman fizige ve bilime zarar gelecegini dusunuyorum.
Bu sirf fizik konusunda da degil, bakin Bush doneminde iklim bilimi cahilleri kendi dogmalarini , kongrede kuresel isinma yoktur cunku incilde yazmiyor diyen dinciler gorduk, evrim teorisi bilimsel degildir, cocuklara duz tepsi dunya teorisini bile ogretelim diyen zihniyetler cirit atiyorlardi. Neyse ki Obama ile bu sacmaliklarin bir onu aliniyor, hatta alindi bile. Dogmalar ait olduklari yere geri cekiliyorlar, uzmanlik alanlari uzmanlara birakiliyor. “Birilerinin dikkatine”!
Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Haz 24, 2009 | Reply
Kemal Bey Selamlar,
Sitemize ilk defa yorum yaziyorsunuz galiba? Öncelikle hosgeldiniz.
Din dogmalarini bilime sokmayalim da, bilimci dogmalari günlük hayatimizdan nasil temizleyecegiz? Bunun bir reçetesi var mi elinizde?
Saygilarimla
Yazan:metin okan Tarih: Haz 24, 2009 | Reply
Yazan:eg Tarih: Haz 23, 2009
“çekilin ben doktorum” der gibi “çekilin ben fizikçiyim” demiş birisi ve bunun arkasından fizikçi olması dolayısıyla “iktidar talep etmiş” bizden. ah bilimciliğin yol açtığı faşizmi herhangi bir tür bilim ile iştigal eden bu tip birileri görebilseydi ne güzel olurdu…evrim konuşuyorsunuz birisi “dinci adıyla bir torbaya attığı birilerine” küfür etmek bahanesiyle “çekilin ben biyologum” diyor…bir başkası çekilin ben fizikçiyim diyor. kardeşim fizik sizin gibi fizikçilere bırakılmayacak kadar değerli bir bilimdir. bu arada fizikçi dğeilim ama fiziğin uygulamalı dallarından birinde uzun yıllar araştırma yaptım ama kimseye “çekilin fizikçi geldi” diyemem, siz de demeyin bence. zira siz çekilin dediniz diye kimse bir yerden çekilecek değil…
sayın eg, “çekilin, ben doktorum” der gibi demişsiniz! çekilin ben doktorum sözünü normal karşılıyor olmanızdan kaynaklanıyor bu bence.. çünkü “öyle der gibi” ifadesi normal karşılanan şeyler için kullanılır..
peki “fizikçi” ler için bunu neden normal bulmuyorsunuz ve işi faşizme elitizme kadar götürüyorsunuz?
arkadaşımızın ben fizikçiyim demesi bence iyi bir şey, çünkü aklımıza takılan soruları kendisine sorabiliriz..
ama bana gerçekten tuhaf gelen şey sizin tepkiniz oldu! önce ilgili kişinin dilerse yanıt vermesini bekledim..
doktorluğa laf edemez çoğu kişi! çünkü çok sınırlıdır! yani elinize bisturiyi alıp safra kesesini çıkaramazsınız!! üstelik herkesin bilmesi gereken ilk yardım ve acil müdahaleyi kimse bilmez! ama iş kuantum evrim devrim ekonomi siyaset tarih sosyoloji arkeoloji astronomi olunca herkes bilir!!! ne kadar ilginç!!!
bu sebeple “çekilin ben doktorum”
diyen karşısında boynumuz kıldan incedir.. susar otururuz.. ve doktoru (bence hekim yada tabib demek daha doğru) faşistlikle yada elitlikle suçlayamayız.. “hadi ordan, ver şu endoskopu ben bakacağım yemek boruma, sen ne anlarsın” diyemeyiz!!!
ama tarihçiye deriz!!! çünkü endoskopi işlemi gogıldan cut copy yapılamazken tarih bol bol, yalan yanlış yapılabilir!!! gogıl çıktığından beri alim oldu herkes…
ama tam da yukarıda yazdığım gibi,
bir biyolog için, tarihçi için, eğitimci için ve daha bir çok kişi için rahatlıkla bu sözleri sarf edebiliriz…
üstelik konu fizik!! az buz değil!! siz de fiziğin yan dallarından biri ile çalışıyormuşsunuz, olabilir.. ben zerre kadar anlamam mesela!!
bu yorumunuzu yazmanız o kadar hoşuma gitti ki! anlatmak istediğimin canlı bir örneği oldunuz..
fizik kimya astronomi tarih vs vs vs
hele hele kuantum!! çoğu fizikçi bile anlamaz kuantumu!!
bu gibi konularda eğer birisi “çekilin ben fizikçiyim” derse, evet tuhaf karşılayabilirim belki ama saygı duyarım..
asla olmayacak konularda kuyruğumuzu kısıp oturuyoruz mesela hekim karşısında.. ama nedense diğer uzmanlık alanlarına ve uzmanlara hakaretler bile yağdırabiliyoruz kolayca!!
bu gerçekten hastalık bence ve ben sayın mehmet yılmazdan “insanımızın iç hastalıkları” konulu bir yazıyı acilen talep ediyorum..
Yazan:eg Tarih: Haz 24, 2009 | Reply
bakın “fizikçi kardeşim”,
hayat birbirleriyle hiçbir ilişkisi olmayan adacıklardan ibaret değildir. her alanda birileri çalışır ve o çalışmasının çıktılarını paylaşır kamuoyuyla.o bilgi başka tür bilgilerle içiçedir çoğunluk ve onların yardımını almadan yorumlanma niteliğinde dahi olmayabilir. şimdi kuantum fiziği ile ilgili bazı keşiflerde bulunmuş kişileri saysak zaten 10-15 kişiyi bulamayız burada. dolayısıyla eğer kuantum fiziğini tartışmakta ilk kriterimiz buysa dünyadaki fizikçilerin de 10-15i harici hepsi susmalıdırlar. ama böyle olmaz. bu mantık, ekonomiyi ekonomistler, politikayı siyaset bilimciler, evrimi de biyologlar konuşsun biz susalım ve noktasına gelir ki (zaten bilimcilik düpedüz budur) bunun çıktığı nokta faşizmdir. benim bir önceki mesajımda kullandığım faşizm de işte bu soyutlamayı anlatmaya çalışıyordu. stalker filminde yazar, bir fizik profesörüne der ki: ” ah profesör olmuşsun ama en cahilinden… daha soyutlamayla düşünmeyi bile beceremiyorsun…”
neyse kuantum fiziğine gelelim. şimdi kuantum fiziğiyle ilgili yayımlanmış bir sürü yayın vardır. insanlar bu yayınları okurlar ve bu konuda bilgi sahibi olurlar. belki bu konuda araştırma yapacak ya da mevcut araştırmaları devam ettirecek düzeyde olmazlar ama bu düzeyi zaten fizikçilerin de çok çok çok büyük çoğunluğu tutturamaz. ama elde ettikleri iblgi, o bilgiyi yorumlayabilme hakkın da verir size. o yorumun doğru ya da eğriliği ayrı tartışmadır ki zaten fizikçiler içinde dahi bunların çok keskin tartışmaları vardır (bu arada “dinci” deyip birilerine atıp tutmuşsunuz ama hem bohr’un, hem de heisenberg’in kuantum fiziğinin bulgularını budizmin öğretileriyle yorumladıkları kitapları ve yazıları vardır…ama onlar da fizikçi sayılmaz değil mi?) dolayısıyla bilgi demokratikleşir ve o bilginin ilişkili olduğu alanlar; mesela o bilginin yorumunun yapıldığı felsefi metafizik alanlarda kullanımı ve yorumları söz konusu olur. mesela basit birşey söyleyeyim…heisenberg’in belirsizlik ilkesinin günlük hayatla ilgili yorumu söz konusu ise benim açımdan heisenberg’den çok daha değerli fikirler serdedebilecek insanlar çıkabilir. üstelik bunların meslek olarak fizikle ilgileri bile olmayabilir.yani belirsizlik ilkesi bir ilke olarak orada durur ama o ilkenin yorumunu yapmak o ilkenin kaşifinin tekelinde değildir, konuşmak da değildir…
bir örnek vereyim. birkaç sene önce televizyonda fizik felsefe ilişkisi tartışılıyordu. bir sosyal bilimci (hasan bülent kahraman) ve iki fizikçi (onların cehaletini anlatacağım için isim vermiyorum) profesör vardı. şimdi temel kuantum fiziği ile ilgili bilgilerde o fizikçilerin söylediklerini hemen hemen herkes bilebilecek (en azındna okumuşsa) düzeyde olabilir. hasan bülent kahraman da öyleydi nitekim. ama işin felsefi, metafizik noktalardaki yorumlarına gelince, az önce fizikteki uzmanlıklarının şaşaasını kullanan o profesörlerin düştükleri ilkokul seviyesi cehalet görülmeye değerdi. yani sadece fizikçi olmak kuantum fizğini yorumlyabilmke için yeterli olmayabiliyormuş…yani bir bilimin hayat ile ilgili diğer alanlardaki çıktıları ve bu çıktılardaki yorumlarının tekelini o bilimin içinde yüzen(ol mahiler ki derya içredirler deryayı bilmezler) kişiler o kadar detaylı düşünmemiş olabilirler, farkında olmuyor da olabilirler (mesela bir elektronik sistem tasarladığımda çoğunlukla o sistemdeki muhtemel tasarım hatalarını elektronikle hiç ilgisi olmayan ve belki de bu yüzden son derece serbest düşünebilen insanlar buluyordu çoğunluk). dolayısıyla 4 yılda kazanılabilecek “fizikçi” ünvanı birşey ifade etmeyebilir; ama mesela hayatını bu konuyu okumaya ve üzerine düşünmeye adamış bir ilkokul mezununun yorumları çok anlam ifade ediyor olabilir….
ikincisi fizikçilerin kuantum fiziği ile ilgili yorumları sanki yekpare bir yorummuş ve birbiriyle tutarlıymış gibi yapmak maalesef sizi fizikçi yapmıyor….bilimci yapıyor. zira belki de kendi mesleki yapısı içinde en derin çelişkilerin ve kavgaların olduğu alandır kuantum fiziği..neyse konu uzun ama bilimci iktidarı dünyada en hazzetmediğim şeylerden birisidir ve görünce dayanamıyorum. yoksa zaten siteye yorum yazma niyetimi toptan kesmiştim…
Yazan:metin okan Tarih: Haz 24, 2009 | Reply
Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Haz 24, 2009 | Reply
Din dogmalarini bilime sokmayalim da, bilimci dogmalari günlük hayatimizdan nasil temizleyecegiz? Bunun bir reçetesi var mi elinizde?
bu çok daha büyük bir sorun!
aslında bilim içindeki dogmaları ve dogmacıları kendisi temizler.. bilim kendisi temizler.. bazen çoook uzun bir zaman alır bu ama çoğu zaman kısa sürede temizler..
ama ülkemizde temizleyemiyor!! sosyal ve kültürel hayatı sıfır olan, hobisi bile olmayan, kitap okumayan yani insan olmaktan uzak sürüyle bilim adamımız var.. ve bu her şeyden uzak sözde bilim adamları için “işleri” sahip oldukları tek şeydir!!! kaybetmek istemezler iktidarlarını.. kaybederlerse oyuncağı alınmış çocuk olurlar…
tabii bütün bilim insanları için geçerli değil bu..
dogma her şeydir bazen!!!
buna yök ü de ekleyin bi zahmet..
alın size neredeyse sıfıra yakın bir bilim!!!
size reçete yazayım: bas bas bağırın ve yök kaldırılsın… ve gerçekten bilim aşığı insanlar bilim insanı olsunlar… ekmek kapısı amacıyla üniversitelere akademisyan alınmasın..
gerçekten bilim insanı olma vasıflarına sahip kişiler bilim adamı olabilirler.. bilim adamı yetiştirme denen olay türkiyede yok! % 100 usta çırak ilişkisinin hakim olduğu “ekipler” bilim yapabilir… ama o zaman da ortalık ayağa kalkıyor akademisyen seçimlerinde!!!
lisans diplomasını eline alan istisnasız herkes akademisyen olmak istiyor!!! olamayınca da “torpil var” oluyor adı…
halbuki asıl torpil, bugünkü sistemde var!!!
hangi görüşten olursak olalım, yök kaldırılmadan size asla reçete yazılamaz… asla demeyi sevmeyen biriyim ama burada emin olarak diyorum..
Yazan:capa Tarih: Haz 29, 2009 | Reply
vay be ben bu deneyin anlamını öğrenmeye çalışırken ve bunun hakkında yapılacak mantıklı ve karmaşık olmayan yorumları beklerken bizim türk insanımız yine dinle, siyasetle, ideolojilerle yapay ortamlar ve gündemler hazırlamakla meşgul. artık konuya dönelim demekte bayağı geç kaldım sanırım. herkese iyi günler…
Yazan:eg Tarih: Haz 29, 2009 | Reply
efendim olay, bir olgu olarak açıktır: ışık kimi zaman dalga, kimi zaman da parçacık özelliği göstermektedir. ışığın bu dual yapısından hangisine “yöneleceği” üstelik bizim yaptığımız gözlem ile de bağıntılıdır.
ama eğer “anlam” arıyorsanız otomatikman dini,felsefi veya metafizik noktaya geçeceksiniz demektir. fizik (ve hiçbir bilim) anlamını kendi içinde barındırmaz çünkü…
Yazan:Levent Cetin Tarih: Haz 29, 2009 | Reply
Lise kitaplarinda beynimize tek yonlu dusunce kazindigi icin boyle. Tanimlar oyle net ki, teoriler gercekmis gibi kakalaniyor.
Fotonlari, elektronlari parcacik olarak tanimlayiveriyor uyduruk MEB kitaplari.
Sonucta biz de deve mi kus mu tarzi tartismalara dusuyoruz.
Yazan:Ges Tarih: Tem 15, 2009 | Reply
Selamlar,
Konu gerçekten ilginç, yanlız bu deney sonucunda fizikçiler ne tür çıkarımlar yapmışlar bunu anlayamadım. Daha doğrusu bu konuda fazlada bilgi sahibi değilim. Ama gerçekten ilgimi çekiyor.
Eminimki deneyin yapılış amacı insanları şaşırtmak, heyecanlandırmak değildir. Deney sonucunda fiziksel bir çıkarım vardır.
Konuda bilgi sahibi bir arkadaş deney sonucunda yapılan çıkarımlar nelerdir kısaca anlaşılabilir bir dilde bahsedebilirmi.
Yazan:eg Tarih: Tem 15, 2009 | Reply
ges,
çıkarılan sonuç basitçe ışığın kimi zaman dalga, kimi zaman da parçacık özelliği göstermekte olduğudur. ışığın bu dual yapısından hangisine “yöneleceği” üstelik bizim yaptığımız gözlem ile de bağıntılıdır.
Yazan:ges Tarih: Tem 15, 2009 | Reply
teşekkür ederim eg,
Işığın yada maddenin dalga yada parçacık özelliği göstermesinin bizim gözlemimize bağlı olması.
Galiba kuantum fiziğine giriş yapmak için verilmiş bir video, çünkü videoda maddenin bu davranışının neden bizim gözlemimize bağlı olduğu konusunda bir bilgilendirme yok sanırım?
Yazan:eg Tarih: Tem 15, 2009 | Reply
aslında bunun nedenini kimsenin bildiğini sanmıyorum:)mesela kuantum fizğinin en büyük problemlerinden birisi de belirsizlik ilkesidir. bu ilke konusundaki tartışmaları, bu konuya da taşıyabiliriz sanıyorum. zira belirsizlik ilkesi konusunda mesela einstein, bohm gibi kişiler eksik değişkenler diye düşündükleri bir iddiada bulunyolrar (malum einstein’in tanrı zar atmaz lafı buradan gelir). bir takım fizikçiler ise (heinsenberg, bohr vesaire) bunun ontolojik bir belirsizlik olduğu iddiasındalar. ilki epistemolojik, ikincisi ontolojik. ilkinin epistemolojik olması, bizim bilgi ve gözlem sınırlarımızla ilgili bir yorumken, ontolojik yorum, zaten bunun bilme yetimizden bağımsız olarak belirsizliği ima ettiği yorumudur. yani bu konularda tek bir yorum zaten yok. ayrıca baştaki sorunuza gelince, bu ikili karakter sşrödinger denklemlerinde karakterize ediiyor. bu denklem atomaltı düzeyde olasılıklar üzerine bir denklem. ve bu olasılıklar, gözlemin ve gözlemcinin durumuna bağlı olarak bir tarafa çöküyor; yani ya dalga, ya tanecik olarak gözlemleniyor. aslında denklem kuantum düzeyinde herşeyin olasılıklar nispetinde bilinebileceğini, tam olarak bilmenin ise ancak gözlemcinin müdahelesi ile denklemin bir tarafa çökmesi dolayımında bilinebileceğini ima ediyor(daha düzgün bir ifade ile bu düzeyde ‘kendinde şey’in bilinemeyeceğini) . ancak bu olasılıklar ontolojik midir, yoksa bizim bilme yetimizden kaynaklanan bir epistemoloji sorunu mudur, bunu kimsenin bildiğini sanmıyorum.
bir örnek vereyim. mesela bir elektronun yerini tespit etmek istiyorsunuz. onun yerini tespit etmek için ona bir foton parçacığı göndermeniz gerekir, bu da o elektorunun konumunu veya momentumunu değiştirir. yani biz gözlemlemeden önceki durumunu bilmenin imkansızlığı gibi bir yorum ortaya çıkıyor:) kısaca ve dilim döndüğünce böyle:)
Yazan:neriman incili Tarih: Tem 16, 2009 | Reply
Işık kimi zaman dalga, kimi zaman parçacık olarak davranmaz! Kuantumda ışık dalga halinde yayılan parçacıklardır. Işığın bizim yaptığımız gözlem ile bağıntılı olarak bu davranışlardan birine yönelmesi ise çok saçma! Parçacıklar aynı anda birden fazla durum ve pozisyonda olabiliyorlar. Yani bir partikül aynı anda 2 farklı yerde oluyor. Bir elektron aynı anda 2 farklı yerde bulunuyor, ya o durumda yada bu durumda değil, yani ya/ya değil, hem/hem. Bizim gözlemimizle bağlantısı yok bunun. Biz sadece bunlardan birini yakalayabiliyoruz! Ya onu yada diğerini! İnsan beyninin şimdilik aşamadığı ve uzun süre de aşamayacağı kesin olan sorun budur. De Broglie yasası çok iyi anlaşılmadır öncelikle.
Bir de şunu eklemek zorundayım: kuantum fiziği apayrıdır, kuantum düşünce sistemi ise apayrıdır. Sadece benzerlik kurularak düşünce sistemine uyarlanmıştır ve kuantumun yukarıda da belirtildiği gibi ayağa düşmesinin sebebi budur. Kuantum fiziği bırakın ayağa düşmeyi, anlaşılmış değildir henüz çünkü insan beyninin çalışma prensibine şimdilik terstir.
Yazan:Ges Tarih: Tem 16, 2009 | Reply
Sayın eg,
Konu baya karışıkmış:) Aslında nedemek istediğinizi anladım sanırım.Bende dilim döndüğünce anladığımı anlatmaya çalışayım:)
İlk olarak çift yarık deneyinden başlayalım. Fizikçiler böyle bir deney sonucunda maddenin parçacıkmı, dalgamı olduğunun gözlemciye bağlı olduğunu bulmuşlar. Ama gözlemci dediğimiz şey videoda göründüğü gibi bakan bir göz değil gözlemlenen maddeye bir etki yaparak onu gözlemleyen bir alet.
Şimdi bu durumda ortaya şu soru çıkıyor acaba maddenin gözlemlenirken dalga gibi değilde parçacık gibi davranmasının sebebi gözlemlenen şeye hiçbir etki yapılmadan gözlemleme imkanımız olmamasındanmıdır? Yoksa gözlemci madde arasında daha keşfedemediğimiz fizik yasalarımı işliyor.
Aslında birincisi bana daha mantıklı geliyor.(epistemolojik yorum) Ama kuantum kuramı denilince ikincisi daha çok ilgi çekiyor sanırım. İkincisi yani ontolojik yorumun bu kadar ilgi çekmesini sağlayan sebep yada başka bulgular mevcutmu acaba, siz biliyormusunuz?
Bu arada sorularıma ilgi ile cevap verdiğiniz içinde teşekkür ederim:)
Yazan:ges Tarih: Tem 16, 2009 | Reply
Sayın neriman incili,
“”Işık kimi zaman dalga, kimi zaman parçacık olarak davranmaz!”” demişsiniz. Lütfen kızmayın aslında basit sorularıma basit cevaplar arıyan basit bir insanım. Videoyu daha öncede izlemiştim ve baya ilgimi çekmişti. Ama neyazıkki türkçe tartışabileceğim bir ortam bulamamıştım. Burda böyle bir ortam olmasına sevindim. Sorularım bilgisizliğimden ileri geliyor, anlamaya çalışıyorum, başka bir amacım yok.
Eğer bu konuda bilgi sahibi iseniz videoda 2:45ten sonra bahsedilen elektronların tek tek atılmasına rağmen yüzeyde dalga gibi iz bırakması ama bir gözlemleyen olduğunda ise parçacık gibi izbırakması hakkında yorumunuzu öğrenebilirmiyim?
Yazan:SQ Tarih: Tem 16, 2009 | Reply
Aslında konunun sadece fizik terimleriyle konuşulması gerekmiyor sanırım. Ortada yeni bir kavrayış var ve “sözelciler’ bundan nasıl anlam çıkarabilir düşünüyorum:) Biri anlatırsa sevinirim.
Sonuçta örnek olarak verirsek, Darwin’in “Türlerin Kökeni”, mantık olarak sadece bilim çevresinin oturup tartışabileceği bir konu değil, bir çağın her türlü felsefi, dini, sanatsal hatta siyasi ortamını etkiledi,
Yanlışsam düzeltin ama kuantum teorisi ile ilgili insanlarla konuştuğumuzda, algıda seçicilik ve cımbızcılıkla seçebildiğim ve enterasan gelen “zaman algısı” kavramı oldu. Günümüzün linear, çizgisel zaman algısı yerine, kesik kesik, katmanlar şeklinde bir zaman algısı, bu üzerinde tartışılması gereken önemli bir konu olmalı ve ışığın hem dalga, hem tanecik olabilmesi, maddenin enerjiye, enerjinin maddeye dönüşebilmesi, maddenin mutlaklığının olmaması, Öğrenmek için soruyorum, hatırladığım kadarıyla “dt” anlarından bahsetmişlerdi, bu kesik kesik, yani üst üste binmiş görüntüler şeklinde olan olan anlarda, eşzamanlı olaylar gerçekleşebiliyordu ki aslında bu tarz bir algı eski uygarlıklarda da var, yani Budizm de dahil tabi, özellikle “spiral” zaman algısı olanlar, ritüel anının “kutsal zaman” ve “kutsal mekan” kavramları öyle açıklanır falan. Neyse, çok cahilce oldu galiba, insanlar foton elektron derken:))
Yazan:ges Tarih: Tem 16, 2009 | Reply
Sayın SQ,
Aslında cahilce yazmamışsınız olaya baya gerçekçi bakıyorsunuz:) Ortalıkta kuantum denince bu tarz şeyler söylenir oldu ama benim merak ettiğim bir konu var fizik bölümünde okuyan öğrencilere kuantum konusunda ne anlatılıyor, olayın aslı nedir acaba? Bir fizik kitabından konuyu öğrenmiş bizede allah rızası için anlatabilecek birileri varmı:)
Ayrıca Allah aşkına Darwini konuya katmayın şimdi insanlar gelip birbirlerine kızarak evrim hakkında sayfalarca yazı yazacaklar,kafamız iyice allak bullak olacak, konuda heba olacak:)
Yazan:Ekrem Senai Tarih: Tem 16, 2009 | Reply
Bohr “Kuantum teorisinden şok olmamış biri onu anlamamıştır” diyor. Tabi şok olmak için de önce teoriyi anlamak gerekiyor. Wikipedia’da kuantum teorisine giriş başlığında ingilizce bir metin var, belki yardımcı olur ama bu metin bile oldukça karmaşık. Kuantum teorisini herkesin anlayabileceği şekilde anlatan bir metin bulunca sitede yayınlamayı düşünüyorum. Şimdilik arayıştayım sizin gibi.
Yazan:amarat Tarih: Tem 16, 2009 | Reply
http://sizinti.com.tr/konular.php?KONUID=4457
Salih Adem’miş yazar.
Yazan:eg Tarih: Tem 16, 2009 | Reply
“Işık kimi zaman dalga, kimi zaman parçacık olarak davranmaz! Kuantumda ışık dalga halinde yayılan parçacıklardır. ”
neriman hanım tam böyle değil maalesef. bakın videoda da geçen meşhur deneyde, ışığın tek yarıktan geçerkenki durumuyla çift yarıktan geçerkenki durumunu bir daha düşünün isterseniz. o kadar iddialı yorum yapmayın derim size. zira ekrem beyin dediği gibi cidden şok edici birşey kuantum fiziği. üniversitedeyken kendi bölümümden iki fizik bölümünden de 3 kuantum fiziği dersi almıştım. formülleri harici birşey anlamamıştım o zamanlar:) sonra sonra bazı şeyler anlamaya başladım. ama anladığım şey pek fazla birşey anlayamayacağıma hazır olmam gerektiği oldu maalesef.
mesela bir şok edici deney daha vardır. bell değişkenleriyle ilgili aspect deneyleri. bu deneylerde mesela bir elektron çiftinin davranışı ile ilgili bir deney var. mesela bu elektron çiftinin birisinin spini + diğeri – olsun, bu parçacıklar birbirinden yüzlerce kilometre uzaklaştıklarında dahi, birisinin spini değiştirilince, öteki parçacığın spini de anında değişiyor:) böyle bir acayiplik de var ama açıklamaları sizin kesin söyledikleriniz gibi kolay değil maaselesef.zira kimse bilmiyor. saçma denilebilir ama kuantum fiziğinin böyle bir acayip yönü var maalesef.
Yazan:eg Tarih: Tem 16, 2009 | Reply
sq,
estagfirullah ne cahilliği. bence kuantum yorumları konusunda şu dünyada cahil olmayan kimse yoktur zaten. zira deneylerde gözlemlenen şeylerin binbir türlü yorumu yapılabiliyor. mesela benim özellikle ilgimi çeken şey gerçeklikle ilgili algılananlardır. bir önceki yorumda söylemeye çalıştığım şey: yani belirsizliklerin epistemolojik mi yoksa ontolojik mi olduğu sorunu hep kafamı kurcalar. zaman sorun kuantumdan çok sanırım relativite ile ilgili bir sorun olsa gerek. yine de emin konuşmamayım tabi:)
Yazan:eg Tarih: Tem 16, 2009 | Reply
everett’in çoklu evrenler modelinin fazlasıyla aşırı-yorum olduğunu düşünüyorum nacizane:)
Yazan:Levent Cetin Tarih: Tem 16, 2009 | Reply
Bir elektronun spininden kastiniz donus yonu mu? Elektronun donus yonunu nasil degistirebiliyorsunuz? Boyle bir deney var mi?
Yazan:SQ Tarih: Tem 16, 2009 | Reply
eg,
Zaman sorununda olan, “geçmişi olmuş bitmiş, geleceğin de daha olmamış” olarak algılayan çizgisel, “timeline” zaman algısının tersine, hepsinin aynı anda varolması ve bunların arasında sıçramalar yapılanabilmesiydi bahsetmek istediğim. Kuantum sıçrama ile bu anlamda bağ kuruluyordur muhtemelen. Paralel zamanlar mı deniyor, ne deniyor bilmiyorum.
Yazan:eg Tarih: Tem 16, 2009 | Reply
levent bey,
ben biraz basitleştirerek anlatmaya çalıştım (zira spinler 12 vesaire gibi kesirlerle gösterilirler) ama mesela eğer bulabilirseniz epr deneyleri ile ilgili okumaya çalışın. gerçekten çok çarpıcı deneylerdir bunlar. aspect deneyi de bu tür deneylerden birisi. baştan bu deneyler einstein ve birkaç arkadaşı tarafında kuantum teorisini çürütmek için hayali olarak tasarlanmış deneylerdi. yani “ancak böyle olursa kuantum teorisinin mevcut hali kabul görülebilir” diye zorlayan bir hayali deneyler bütünüydü. ancak tuhaftır sonradan bunlar deneysel ortamalrda doğruluğu görülen şeyler oldu. şimdi detayı özetlemesi çok zor. ama epr ve aspect deneyleri diye arşatırırsanız, ya da yeni bir kuantum fiziği kitabı elinizde varsa bulabilirsiniz. sonuçta özetle birbirinden soyutlanmış gibi görünen iki parçacık aslında birbiriyle bütünmüş gibi davranıyordu. birinin spinini ölçmeniz (ki bu ölçme aynı zamanda belirleme demek kuantum ölçeğinde) diğerinin spinini otomatik olarak kaydırıyor, ki bütünün spini sabit kalsın. ilginç bir şey cidden. ilk okuduğumda şok olmuştum deney sonuçlarından.
Yazan:Levent Cetin Tarih: Tem 16, 2009 | Reply
Burada fotonun veya elektronun parcacik-dalga(enerji) dualitesi, kimi zaman parcacik, kimi zaman dalga ozelligi gibi bir algiyla veriliyor. Bildigim kadariyla, ya da okulda Modern Fizik kitaplarinda okudugum kadariyla, dogadaki tum maddeler bu dualiteye sahip. Yani bir futbol topu da elektron gibi davranir. Tabii bu ozelligini gormek icin momentumunu ve deney ortamini elektronda yaptiginiza benzer, esdeger bir duzenekte yapmaniz gerekir.
Elektronlar yuksek enerjili parcaciklar, bir futbol topuna, boyutuna gore o kadar yuksek enerji yuklemek ve bunu o seviyede tutmak olanaksiz.
Cift yarik deneyi aslinda klasik fizikte, dalga mekaniginde de kullaniliyor. Aslinda dalga mekanigi, Maxwell deneyleri de klasik fizik ve modern fizigin baglantisini, birbirine gecisini saglayan unsurlar.
Cift yariktan su dalgalari gonderdiginizde, fotonlarda oldugu gibi bir girisim (interference) modeli gozlersiniz. Constructive ve destructive patternler sayesinde dalgalar bazi yerlerde sifirlanir, bazi yerlerde de iki kat guclenir. Ancak dalga deneyinde su molekullerinin frekansi(enerjisi) elektronla karsilastirilamayacak kadar kucuk oldugundan onu parcacik olarak gozlemek de mumkun degil.
Bir topla sut ceken bir insan onu bir cizgisel hareketle gonderdigini sanir. Oysa gozleyemedigimiz frekans, yuksek dalga boyundan dolayi dustugumuz bir goz aldanmasidir bu sadece.
Schrodinger denklemi bize bu davranisi matematiksel olarak aciklar. Sihirli bir denklem degildir, uc boyutlu bir enerji dengesidir, cozmesi oldukca zor bir parsiyel diferansiyel denklemdir.
Uzun lafin cucesi, aslinda her madde hem enerji hem parcacik. Gozleme gore degisirden kasit, simdi madde gibi davraniyor, sonra parcacik degil, bizim deneyimizin gozlem kapasitesiyle ilgili bir detaydir.
Doktor kuantum biraz da madde-antimadde konularina da girse keske. Y.Y* belki varlik-yokluk felsefesi ciziktirebilir bize.
Yazan:neriman incili Tarih: Tem 16, 2009 | Reply
Sayın eg yazdıklarım iddialı yorum değil. Kuantumun şok edici kısımları başkadır, bilinen kısımları başkadır. Ekrem Beyin dediği gibi şok olmayan anlamamıştır evet ama o sözü söyleyen kişinin 1962 de öldüğünü düşünürsek o yıllarda şok eden gerçeklerle bugün şok eden gerçeklerin arasında dağlar kadar fark olduğunu anlarız. Yukarıdaki deney çok güzel, çok faydalı ama nasıl yazarsam kırıcı olmam bilmiyorum, açıklamasının burada yapılması mümkün değil ve hiç de şok edici değil. Açıklamalarını fransızca ve jpeg dosyası olarak sitenize koyabilmem mümkün ise tarayıp buraya yüklemeye çalışırım. Eğer mümkün değilse ki yaklaşık on sayfa kadar, paylaşım sitesine yüklerim.
Yazan:neriman incili Tarih: Tem 16, 2009 | Reply
Şimdi gördüm! Levent bey oldukça iyi açıklamış. Evrende hiç bir şey ya/ya değildir. Hem/hem dir desem olur herhalde.
Yazan:eg Tarih: Tem 16, 2009 | Reply
öyle olduğunu sanmıyorum levent bey. bu sizin yaptığınız einstein’in yorumuna benzer bir yorumdur(paris ekolü); ama genel kabul gören yorum bu değildir(kopenhag ekolü). tabii hangisinin doğru yorum olduğunu Allah’tan başka kimse bilmiyor herhalde:)genel kabul gören yorum, gözlemin aktif bir rol aldığı yorumudur.
Yazan:eg Tarih: Tem 16, 2009 | Reply
sq,
sizin dediğiniz amarat’ın linkte verdiği everett’in paralel evrenler yorumu galiba(bir ara cube’müydü öyle bir film vardı, o filmde bu işlenmişti çok ilginç şekilde). bana pek akıl kârı gibi gelmese de kim bilir:)
Yazan:ges Tarih: Tem 16, 2009 | Reply
Selam,
Değerli yorumlarınızdan vede bazı okuduğum yazılardan konuyu biraz anlayabildim sanırım:)
Anladığım kadarıda şudur genel olarak önümüzde temelleri atılmaya çalışılan bir kuram var aslında, şaşırtıcı deneylerin ardında yatan onlarca sorunun cevabı bulundukça maddenin gerçeği ve insanoğlundaki algılama şekli dahada açığa çıkacak gibi.
Olayın şaşırtıcı bir boyutu daha var. Fazla fizikten ve formullerden anlamam ama bahsedeceğim alanda üniversitede ders görüyorum. Onuda basitçe ben anlatmaya çalışayım; gördüğümüzü sandığımız nesnelerin aslında gerçekleri ile muhatab olmuyoruz. Yani gözümüze gelen bir ışık demeti beynimize elektrik sinyali olarak ulaşıyor ve görme olayı beynimizde gerçekleşiyor. Beynimiz hiç bir zaman ışık demeti ile muhatab olmuyor bizim gördüklerimiz beynimizin ilgili bölgesi elektirik sinyali tarafından uyarılınca beynimiz tarafında oluşturulan yorumlar.
Fiziğin ve biyolojinin benzer sonuçlara ulaşması şaşırtıcı, kuantum konusunuda insanın algılama yetisini çözünce daha kolay anlaşılabileceğini düşünüyorum.
Yazan:Levent Cetin Tarih: Tem 16, 2009 | Reply
Enver Bey,
Benim de spin olarak bildigim donme yonudur. +1/2 clockwise ve -1/2 counterclockwise olarak tabir edilir. Sanirim bu haliyle Schrodinger’de anlami oldugu icin kesir ifadesi var. Ya da alelade bir gosterim.
Hani o belirleme yuzunden bana tuhaf geldi zaten. Heisenberg’e gore elektrona “dur da bir olceyim” diyemiyoruz. Tabiri caizse “eli dursa ayagi durmuyor”.
Epr ve aspecti duydum ama arastirmadim, bakacagim firsat bulunca. Tesekkur ederim.
Yazan:SQ Tarih: Tem 16, 2009 | Reply
eg
“bilinç”in iplerini çözmek lazım:)
Yazan:eg Tarih: Tem 16, 2009 | Reply
evet efendim spin sizin bildiğiniz şeydir. ama her parçacığın alabileceği spin değerleri bellidir. kimisi kesirli spin değerleri alır kimisi tam sayılı vesaire…o kadar da alelade değildir yani:))
efendim heisenberg’in söylediği şey şudur: bir parçacığın “aynı anda” hem momentumunu hem de konumunu beraberce bilemezsinizdir. yani elektronun konumunu ölçebilirsiniz (ama bu sırada momentumunu ölçemezsiniz), ya da momentumunu ölçebilirsiniz (ama aynı anda konumunu bilemezsiniz) yani birisi ölçülebiliyor:)
bu arada bana kızmayın levent bey, bu aspect deneylerinin sonucu:) okuyun deneylerle ilgili sonuçları sonra konuşalım.
neriman hanım kızacak birşey yok. sadece kuantum fizğinin bazı yönlerini tartışıyoruz. niye kızacak birşey arıyorsunuz doğrusu anlamadım. deneylerin sonucu “benim bildiğim gibi” değilse siz bildiklerinizi anlatın o zaman da tartışalım…ben fransızca anlamıyorum üzgünüm. ama yorumlarınız kısaca merak ettim doğrusu. ancak kuantum fizğini yutmuş olduğunu düşündürten yorumları hayatım boyunca ciddiye almadım bunu bilmenizi isterim. zira kuantum fiziği böyle yutulunca hazmedilecek birşey değildir!
ya ya da veya hem hem de tabiri işin yorum tarafıdır. yani evet ışık hem parçacık hem dalga özelliği gösterir; ama biz bunu ya parçacık ya dalga olarak ölçebiliriz ancak. zaten tartıştığımız da bunun neden böyle olduğu, gözlemin bunda nasıl bir payının olduğudur vesaire vesaire. dediğim gibi bu konuda bir tane de yorum yoktur. snowqueen hanımın söylemeye çalıştığı paralel evrenlerden tutun da en derin felsefi problemlere kadar bu konunun yorumlarına girecek tartışmalaar yapılabilir. ancak ben maalesef “yutmadım” yutan varsa beri gelsin:)
bu arada bir alıntı: epr deneyleri ile ilgili bir fizkçiden belki daha iyi anlatabilir o alıntı(hoş aynı şeyi anlatıp duruyorum ama illa bir fizik profesörü isteyenler olabilir diye) :)):
Yazan:eg Tarih: Tem 16, 2009 | Reply
neriman hanım sanıyorum siz kuantum fiziğinin şok edici kısımlarının hepsinin sırlarına vakıfsınız. bizimle bir paylaşırsanız belki biz de aydınlanırız…öyle 10 sayfaya gerek yok. kısaca özetleyiverin yeter. yoksa sayfa sayısına vuracaksak ben epr deneyleri ile ilgili 1000 sayfalık döküman sunabilirim burada:) önemli olan onlardan ne anladığımızdır. eminim özetleyebilecek kadar yutmuşsunuzdur konuyu.
Yazan:eg Tarih: Tem 16, 2009 | Reply
bu arada çift yarık deneyi ile ilgili roger penrose’un (çok önemli bir fizikçidir) kısa açıklamalarını eklemek istedim, ilgilenenlere belki bir fikir verir, çok teknik bir dil uyarayım:)):
Yazan:eg Tarih: Tem 16, 2009 | Reply
linkte feyman’ın bir dersi var çift yarık deneyi ile ilgili. penrose’un kitabı “kralın yeni usu”ndan alıntı yapmışlar. kitaptaki o kısımda oldukça detaylı matematiksel açıklamalar da vardır. ama feynman’ın söylediği birşeye kesinlikle katılıyorum. diyor ki “…Buna karşın, kuantum mekaniğini kimsenin anlamadığını rahatlıkla söyleyebilirim. ”
http://www.fizikportali.com/forum/index.php?topic=588.0
Yazan:Levent Cetin Tarih: Tem 16, 2009 | Reply
Feynman oyle laflar soylemeyi sever. 🙂
Enver Bey, ne ekolu oldugunu bilmiyorum, zaten aldigim iki dersle Quantum hakkinda birsey biliyorum da diyemem. Allah bilir hangi ekol oldugunu demissiniz, hos is bu duruma gelince, ucuncu bir ihtimal daha var: “hicbiri”. Sonucta quantum’un tamami bir teori. 20-30 sene sonra klasik fizigin yaninda rafa kalkma olasiligi da var, nihayetinde yerine gelecek olan da teoridir.
Bu quantum’un anlasilmamasi falan bir tarafa, biraz anlayanlar cok da guzel kullaniyorlar. Solid State’ciler mesela. Bazen isi dalgaya vurup dunyanin en kucuk Turk bayragini yapmaya kadar goturuyorlar isi. Ama tabii superiletkenler, yarigecirgenler gibi konularda cok ise yariyor bu bilgiler.
Sonra degerli hocam Ali Alpar’in da “Notron yildizlarinda akiskan mekanigi” gibi calismalari var. Bir plazmanin nasil davranacagini aciklamak bile bu teoriyle mumkun.
Bir yandan anlamiyoruz falan diyorlar da, diger yandan oradan ogrendikleriyle muthis bir teknolojinin sinyalleri de geliyor.
Bizim ogrenme tarzimiz benzetme uzerine kurulu. O yuzden videodaki cizgi profesor de toplarla falan anlatiyor. Benzetemezsek aklimiz zorlaniyor. Deve mi kus mu demeye basliyoruz belki de. Belki quantum mekanigi, 21nci yuzyil egitim sistemine de bir isik tutabilir, biz de destruktif girisim sacaklarina dusmektense konstruktif sacaklarda yukseliriz diye dusunuyorum.
Yazan:ges Tarih: Tem 16, 2009 | Reply
selam,
konu biraz açıklığa kavuştu sanırım, en azından kuantum hakkında iki farklı görüşün olduğunu öğrenmiş olduk.
Bir konuyu daha açıklığa kavuşturmakta fayda var. Son zamanlarda paralel evrenler, zamanda yolculuk, ışınlanma gibi konularda işin içine bir “kuantum” lafı sıkıştırılıp insanların akılları bulandırılır oldu.
Ben burda; herşeye eşit uzaklıkta, kendi çapında inancını yaşayan, sıradan insanı temsil ettiğimi düşünüyorum:) Nede olsa benim gibiler çoğunlukta ve bizim aklımız karışıyor:)
Konu hakkında bilgili arkadaşlardan ışınlanma, zamanda yolculuk vs.. gibi konuların, kuantum teorisi açısından pratikte mümkün olup olmadıkları hakkında fikri olanlar varmı?
İlgili yorumlarınız için teşekkür ederim:)
Yazan:eg Tarih: Tem 16, 2009 | Reply
“Bu quantum’un anlasilmamasi falan bir tarafa, biraz anlayanlar cok da guzel kullaniyorlar. Solid State’ciler mesela.”
levent bey, o iş biraz farklı. bir elektronikçi ve bazı vlsi(very large scale integrated systems) projelerinde bulunmuş(solid statecilikten çok farklı birşey değildir bu:))birisi olarak onun, sözünü ettiğimiz kuantum fizğinin problemleriyle pek ilgisi yoktur doğrusu. yani birkaç yüz mikron düzeyinde elektronik sistemlerin entegrasyonu uygulamalı fiziktir ama doğrusu o işi yapanların hiçbirisinin sözünü ettiğimiz problemlerle bir ilgisi yoktur… ama
yazdığınız yukarıdaki cümlelere katılıyorum kesinlikle. zaten anlatmaya çalıştığım şey de buydu. yani kuantum fiziği bitmemiş birşeydir. relativite ile kuantum fiziğinin entegrasyonu problemi bile başlı başına bir başka problemdir vesaire. ayrıca 50 yıl sonra hepsini bir başkasıyla değiştirmeyeceğimizin bir garantisi yoktur, tüm “bilimsel” kuramlarda olduğu gibi.
Yazan:Levent Cetin Tarih: Tem 16, 2009 | Reply
Anlastik solid state’de. Peki notron starlarda akiskan mekanigi inceleyenler?
Yazan:Levent Cetin Tarih: Tem 16, 2009 | Reply
Ha bir de vatanperver gazman gazeteci Yigit Bulut varmis. O da iktisadi yorumlarda quantum kullaniyormus. Hos adam yazisinda Schrodinger’in on adini yanlis yazmis ama olsun vardir bi bildigi 🙂
Yazan:eg Tarih: Tem 16, 2009 | Reply
valla onu bilemeyeceğim :))neyse faydalı bir sohbet oldu. ben çok faydalandım. teşekkürler. burada bu konuya nokta koyuyorum izninizle:)
muhabbetle
Yazan:cb Tarih: Tem 17, 2009 | Reply
Enver bey,nereye :))
Daha yeni başlamıştık ben keyifle okuyordum,hemen konu buradayken bir okurunuz olarak o dönmeyen dilinizle(!) konuya ışık tutacak bir yazı dizisi sözü alsaydık.Biraz da anlaşılabilecek dilden olursa tadından okunmaz.Ya da Ekrem bey bir araştırsın.Ama konu için o bahsi geçen Prof’un konuşması gibi bitmeyecek bir dilden olsun.Rivayet odur ki konuyu anlatan Prof anlatır anlatır en son okey mi der,olumlu cevap alınca da ‘eğer anlamış olsaydınız burada böyle oturamazdınız’der.Zıplatmasa dahi kıpırdatacak bir dilden lütfen.
selamlar
Yazan:eg Tarih: Tem 17, 2009 | Reply
cemile hanım,
kuantum fiziği konusunda yazılacak yazının bir tür ders metnine dönme riski var. doğrusu bunu hiç istemem. ama belki belirsizlik ile ilgili mevcut yorumlar üzerine bir yazı yazılabilir ve belirsizliğin ontolojik ya da epistemolojik olup olmadığı tartışılabilir. gerçi bu konu oldukça uzun bir şekilde caner taslaman’ın bir kitabında işlenmişti. yani eğer onun kitabında yazdıklarından farklı bir ekleme yapabildiğime inanırsam yazdığımı paylaşırım, ama yazılanların bir özeti olan bir yazıyı maalesef pek sevmiyorum; ne kendiminkini, ne de başkasınınkini:))
Yazan:sirine... Tarih: Tem 20, 2009 | Reply
hemende laf atın.. kavga edin emi.. ayrıca uzun yazıyosunuz kimse okumuyo.. bu videonun devamı nerede..?
Yazan:eg Tarih: Tem 20, 2009 | Reply
süper ya:) önce bir anne fırçası. sonra “hadi şimdi git bakalım ödevini getir göreyim yapmış mısın” tarzı otoriter bir “bu videonun devamı nerede?” sorusu. valla süper, bu yorumu görünce çok güldüm. muhtemelen güldürmek için yazılmıştır. bugün hiç güleceğim yoktu bereket güldürenler var:)
ekrem bey nerede bu videonun gerisi? bak görevinizi yerine getiremiyorsunuz, sonra yine fırça yiyeceksiniz haberiniz olsun))
Yazan:Ekrem Senai Tarih: Tem 20, 2009 | Reply
Sirine hanım,
Mısır cipsiyle alaska dondurma da ister misiniz?Hayır mı? Ben de filmin sonunu söylerim: Doktor Kuantum kör olur, nişanlısının babası “kör bir kuantum fizikçisi kızımı geçindiremez” diye aşıkları ayırır. Doktor da hırs yapar; kuantum tekniğiyle tedaviyi bulur, gözleri açılır, kaset yapar, secret diye kitap yazar, voleyi vurur… filan öyle devam ediyor, çok sürükleyici…
Yazan:MrBeeN Tarih: Ağu 2, 2009 | Reply
Mükemmel gibi görünse de, Einstein’ın teorileri kendi başına kâinatın nasıl başladığını açıklayamamaktadır. Big Bang denilen “Büyük Patlama” (kâinatın yaratılış) ânında fizik kanunları işlerliğini yitirmekte, o an ve öncesiyle ilgili sorular cevapsız kalmaktadır. Büyük Patlama neden oldu? Nasıl oldu? Patlamadan önce ne vardı? Bu soruları cevaplayabilmek için veya en azından paradokslardan kurtulup kâinatın oluşumu hakkında bir şeyler söyleyebilmek için, kuantum fiziğine ihtiyaç duymaktayız.
Einstein’ın teorilerinde Newton’daki saat modeli veya deterministik (her şeyin kesin kaidelere göre gerçekleştiği) yapı devam etmektedir. Hâlbuki kuantum fiziği (atom ve atomaltı parçacıkların işleyişini açıklayan fizik) çok daha köklü bir değişiklik olup, gözlemciyi devreye sokmakta ve hâdiseleri ihtimallere bağlamaktadır. Kâinatın başlangıcı hakkında sağlam teoriler kurmak, ancak kuantum fiziğini devreye sokmakla mümkün gözükmektedir. Böylece kuantum fiziğine, makroskopik dünya hakkında konuşmak için de başvurulabileceği düşünülmektedir. Ama izafiyet teorisi ile kuantum fiziğinin nasıl telif edilebileceği henüz tam olarak bilinmiyor. İşte çoklu veya paralel kâinatlar teorisi, bu
noktada bir alternatif gibi görünmekte, bu şekilde, eskiden paradoks gibi görülen veya çözülemeyen birçok mesele rasyonel ve mantıklı bir çerçevede açıklanmaktadır.
Yazan:Mete Öztürk Tarih: Ağu 20, 2009 | Reply
Aslında deney oldukca “eglenceli” idi 🙂 ama bu yapılan yorumları okuyan kisi kuantum fiziginden “öcü” diye kacar sanırım. Diger taraftan bu kadar farklı yorumlar cıkması da sevindirici aslında; bir nevi herkes kendi “göreceliligini” yazmıs – tabi baskalarının bilimsel arastırmalarına dayanarak. Gercekten inatla yorumların hepsini okuyunca pek eglendim. Ben de ortaokul yıllarımda hocama bi soru sormustum :” simdi hız goreceli bi kavram olduguna gore ısıga gore ısık hızında hareket eden benim, yani ısıga gore aslında ısık-enerji olan ben mi oluyorum bu durumda, belki ısıgın da bi adı bi yasamı vardı o da benim icin aynı seyleri dusunuyordur 🙂 hocam cevap ver(e)medi soruma, olum sen onundekine calıs diyerek ama bu da benim kuantuma fizigine girisim oldu sanırım 🙂
Yazan:speedy Tarih: Eyl 1, 2009 | Reply
okuduklarımdan öğrendiğim kadarıyla(okumaya devam ediyorum ve edicem de) ;
ışığın veya bir temel parçacığın (ki ışık da foton denilen parçacıklardır veya elektron parçacığı da ışık gibi bir dalgadır) dalga veya parçacık özelliği mi göstermesi gerektiği bence biz insanların kesin bir özelliği göstermesi gerektiği düşüncesi içinde bulunmamızdan bize garip geliyor. aslında dalga fonksiyonunu örnek gösterirken bir su dalgasının da su moleküllerinden oluştuğunu ama bu moleküllerin trilyonlarcasının bir arada dalga özelliği gösterdiğini kaçırıyoruz. bence sorun temel bir parçacığın ki biz ona parçacık diyoruz, o aslında teorik olarak gözle görülemeyecek kadar küçük bir -ŞEY- ve bu şey belli bir miktar kadar olduğunda elle tutuluan bir parça oluyor. bu parçacıklar ki onların da içinde daha temel başka parçacıkların olduğuna inanıyorum hem dalga hem de tane gibi davranmaları bana ilk başta çok acayip bişey gibi gelse de şu an pek de garip gelmiyor. çift yarık deneyindeki elektronların yarığa tek tek gönderilmesinin 3er 5er gönderilmesinde pek farkı yok aslında. şöyle ki o parçacıklar yarığa belli bir zaman aralığında düşüyor. burada bizi kandıran yine ZAMAN. zaman kavramını saf dışı bıraktığımızda o elektronlar bi anda yarığa düşmüş gibi olacak ve dalga özelliği göstermiş gibi görünecekler. başka bir deyişle elektronlar yarıktan arka arkaya geçiyor ama belli bir zaman içinde. burada zaman parçacıların dalga veya parçacık özelliği göstermesinde büyük rol oynuyor. özel görelilikte hız arttıkça zaman, hızı artan için yavaşlar. burada da biz elektronları ne kadar hızlı atarsak parçacığın kendi iç zamanı yavaşlar ve dalga özelliği göstermeye başlar. bunlar benim kendi fikirlerim eleştiriye kesinlikle açıktır. bilgili arkadaşların beni aydınlatmasını ve fikirlerimi benimle tartışmalarını isterim.
Yazan:adem Tarih: Haz 29, 2010 | Reply
Ben kuantumu hiç bilmem… ama filmi izledim… benim de aklım var ki kendimce anlamaya çalıştım hala da çalışıyorum… hangi delikten ya da deliklerden geçeceğime kendim karar verdim… Sonra yorumları okumaya başladım… Olgudan çok yorumlayana takılan bakışları gördüm… Bir an filmin sonundaki söz kulaklarımda yankılandı…
“Gözlemci yalnızca gözlemleyerek dalga fonksiyonunu çökertti.”
Efendiler, birbirinizi yorumlayarak “çoklu girişme bandı”nın oluşumunu engellemeyiniz lütfen… Bırakın dileyen dilediği yerden dilediği gibi geçip gitsin… Nereye çarpacağına da kendi karar versin…
Herkese sevgi ve saygılarımla…
Yazan:ecz Tarih: Mar 28, 2011 | Reply
ben zamanında gereğinden fazla ilgilendim arkadaşlar.bazıları dogma falan yazmış.hayatın kendisi zaten dogmadır.kabullenmedir.kabullenmezseniz delirirsiniz.yerçekimi dogmadır.suyun kaldırma kuvveti dogmadır.VARLIK BİLE DOGMADIR.varlığı hiçkimse ispat edemez.kendi yaşadığını bile ispat edemez.ispat edeyim derken tüme varımlar ve tüme gelimleri örnek gösterecektr.tek çıkar yol şudur.biri kanunu koymuş demiş ki kütleler birbirini çeker.sürtünme ters yönde kuvvet uygular.ağır madde basınç uygular.vs.vs. bebeklikten hiçbişey bilmezden beri biz bunları gözlemler ve tümevarım-tümdengelimlerle çıkarımlarda bulunuruz.kanunları koyan ise allahtır.kuranda bahsettiği gibi sonsuz ilmi olan allahtır.başka çıkar yol yok.
Yazan:çağrı mermerci Tarih: Nis 19, 2011 | Reply
Arkadaşlar Evrim teorisi biyologların yada antropologların işi değil,jeologların işidir.Söylemiş olduğunuz bilim dalları sadece bunun alt araştırmalarını yapar.İlk insana ait fosillerden(Homo saphiens) günümüz insanına kadar gelişi jeolglar araştırır….Bilgilerinize