Öteki Kızın Türküsü
By Özlem Yağız on Haz 26, 2009 in Kemalizm, Laiklik, Psikolojik harp, Yobaz Laikler
Size özgürlük, bize anayasa mahkemesinin yolları,
Size iş,aş,eğitim bize pop sosyolog zırvaları,
Size ikbal rüzgarları, bize hakim kararı ile hakaret görme hukukturmacaları
Size ihale telaşı,stresi bize derviş sabrı, sukuneti
Yormayın kafanızı biz öyle bir köşede yaşar gideriz!
Oyun bozanlık, ağızların tadını kaçırmak ne haddimize.
Bir otuz yıl bekledik nasıl olsa bir 130 yıl daha bekleriz.
Aklımıza bile gelmez mahallerinize girmek,
Haşa değil ki bastırmak,
Kamusal alanların kutsallığına halel getirmektense
Konya Hakiminin kapısında günde üc posta ağır eleştiri işitmeyi,
Mesafe sahibi seckinlerin tadını kaçırmaktansa
Ücüncü yolcuların bildirilerine düşmeyi,
Tercih ederiz.
Sıkmayın canınızı bu iş tamamdır!
Bir kıyıda köşede öyle sessizce yaşar dururuz.
Hiç mesafeyi bozmaz, parti falan da kapattırmayız.
Hatta çok zorda kalırsak
Bir zamanlar Amerikalı zencilerin saçlarını ütüleyip, sarıya boyadıkları gibi
Peruk,sapka,kapşon takar
Otoriter laikliğin saçlarına bürünerek
Tenimizi teninize bile benzetebiliriz.
Ne caz konserlerinde gözümüz var, ne seçkin spor klüplerinde,
Kızmayın canım,
Apartman kapıcısı olmak istiyorsa kocalarımız,
Tabi ki de yöneticinin yönetmeliklerine uyarız,
Diyaliz makinesine girerken evrak gerekiyorsa,
Neden olmasın başımızda perukla son bir fotoğraf çektirip,
Azrail’e ruhumuzu böylece teslim ederiz.
Yeter ki siz korkmayın!
Öyle pahalı anketlere para harcamaya da değmez,
Sözümüz söz,
Çoktan kabul ettik rengimizin ağır eleştiriye açık anlamını,
Yok bir talebimiz
Ama aklımıza takılmıyor da değil ara ara yine de;
Dünyada haklarını elde etmeyen zenci kaldı mı?
… Bu makale ilginizi çektiyse…
Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”
Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor.
Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.
23 Yorum
Yazan:özlem Tarih: Haz 26, 2009 | Reply
Bu ülke en bet seslilere bile bağırta bağırta türkü söyletir. Buyrun sadece son birkaç haftadır basında yer almış bu utanç verici ayırımcılıkla ilgili bir kaç haber.
http://www.ensonhaber.com/gundem/207912/turban-ugur-dundar-elestiri-hakim.html
http://www.tumgazeteler.com/?a=5173444
http://www.turktime.com/haber/Tenis-Kortunda-ENKA-Kriteri-/57001
http://www.tumgazeteler.com/?a=5111797
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Haz 26, 2009 | Reply
Bu tür haberler bana artık çok da şaşırtıcı gelmiyor.Zira farklılıklar arasında başgösteren gerilim öyle bir noktaya ulaştıki,bu neredeyse yaşamımızın sıradan bir parçası haline geldi.Yani mesele öyle tarıtşıldığı şekliyle,kamusal alan,iç tüzük,yasal içtihatlar vb.sınırları çoktan aştı.Artık sokakta,plajda,otübüste,vapurda…her yerde karşımıza çıkabiliyor bu gerilim şekli.Hatta evlerimizin içine bile sızmış durumda.Dolayısıyla haber şeklinde gündeme gelişi sadece varolan durumun bir şekilde patlak vermesinin bir sonucudur.
Tabii,bizler-belirli bir kesim-“münferit”diye geçiştiriyoruz.Ancak,olayların şekline bakıldığında hiç de tekil olaylar olmadığı anlaşılabiliyor.Her yerde karşımıza çıkıp bariz bir ayrımcılık örneği teşkil ediyorsa-ki ediyor-bu artık toplumun tüm katmanlarını içine alan bir gerilime işarettir.
Yazan:özlem Tarih: Haz 26, 2009 | Reply
Ama tabi bu gerilimin bir kaynağı var. Ben özellikle devlet eli ile yasakların arttığı dönemlerde sokaklardaki cüretin de çok arttığına yakından tanık olmuş bir insanım. 87 yasakları, 28 şubat süreci ,27 nisan günleri sokaklardaki gerilimin de ayyuka çıktığı, sözlü hatta fiziki saldırıların olduğu zamanlardı. Bu gerilimi besleyen bir ayırımcılık var. bir kesim devlet eli ile makbul ve herşeye layık hale gelmişse diğer kesimin sürekli geri, güvenilmez ve olmaması gerektiği pompalanıyorsa elbette bu süreç zamanla kapıcılık yönetmeliğine de, tenis kulubune de yansır. Hatta hastane koridorlarına dahi. Bugun bir hakim çıkıp hakaret hakkını tescil ediyorsa bu işin sonu neye varır iyice düşünmek lazım. Bu büyük bir skandaldır. Heyhat ki kimsenin umrunda bile değil.
Evet meselnin kaynağına odaklanmak lazımdır ki o da devlet zihniyetini işaret ediyor.
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Haz 26, 2009 | Reply
Özlem hanım verdiğiniz linklerle ilgili ekleyeceğim bir iki husus daha olacak.
Dedim ya,bu tür haberlerle karşılaşınca”olur mu öyle şey,bunlar münferit olaylar”diye geçiştirenler var diye.Eminim bu yönde savunma moduna geçecekler olacaktır.
Ancak,Apartman yönetmenliğiyle ilgili haberin ben canlı şahidiyim.Tesadüf bu ya,sözü edilen apartmanın tam karşısında ikamet ediyorum.Bizim apartmandan,boş daire var mı diye bakmaya giden üç hanımdan biri eşarplı-türbanlı değil,yaşı nedeniyle eşarp takan bir ablamızdı-diye içeri alınmamıştı.Ve bu gayet de açık ifade edilmişti”başı örtülüleri apartmana almıyoruz”diyerek kapıdan çevirmişlerdi.Ayrıca,”hem zaten örtülelere ne daire satılır,ne de kiraya verilir”diye bir de açıklama eklenmişti.
Düşünün,bildiğimiz yaşlı anneler-anneanelerin başındaki örtüye bile tahammülü olmayan bir zihin yapısı var.Siz bakmayın sıkılan palavralara,artık ne için taktığı düşünülmeksizin başı kapalı her kadına aslında büyük bir tiksinti ve nefretle yaklaşılıyor.
Dün oğlumun Ege ünv.sinde mezuniyet töreni vardı.Aynı garabet zihniyet orada da devrede olmalıydı ki,kapıdan içeri girerken bir gencin annesini uyararak eşarbını aşağıdan çapraz bağlaması yönünde uyardığına şahit oldum.
İşte biz böyle bir memlekette yaşıyoruz.Ve hiç sıkılmadan bu berbat zihniyeti savunacak kulplar aruyoruz.Ne hazin değil mi?
Yazan:özlem Tarih: Haz 26, 2009 | Reply
Aziz Bey bu yazdıklarınıza inanamıyorum daha doğrusu inanmak istemiyorum. Ben pek anlamam ama bu yapılan suç değil midir? Hukukçu arkadaşlarıma danışacağım şimdi. Hoş mahkemeleşsen ağır eleştiriden sonra ağır uygulama gibi garabet bir karar çıkmayacağını kim bilebilir ki?
Yine de susmamak lazım.
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Haz 26, 2009 | Reply
Suç ne kelime,bu tür uygulamalar elbette insanlık suçudur,faşizmin ta kendisidir.Ama bizde suç teşkil edecek eylemlerde bulunanlar değil,suçu ortaya çıkaranlar/itiraz edenler suçlu bulunur.Ferhat hocanın yazısını hatırlayın,adam gerçekleri dile getirdi diye “topluma kin ve öfke tohumları ekmekle”itham edilmedi mi?Demek ki,hak ihlallerine ses çıkarmayacacak,ama bunu ortaya çıkaranlarla uğraşmalıymışısız.Bizde adet böyledir,yoksa siz bunu bilmiyor muydunuz?
Yazan:özlem Tarih: Haz 26, 2009 | Reply
biliyorum tabi:) Ama su ofke tohumlarini biraz da biz ekelim bakalım ne olacak:)
Yazan:cb Tarih: Haz 26, 2009 | Reply
‘Doğruları söylemek’ kin ve nefret saçmaksa eğer o ‘doğrular’ kesinlikle ‘eğridir’,yorumsuz.
Yazan:durhat Tarih: Haz 26, 2009 | Reply
doğrusu bazı yazılara okurların yorumla katılmamış olması oldukça garip geliyor bana.bu ilgisizlik nereden kaynaklanıyor acaba.hadi ben yazma konusunda çok deneyimli değilim.açıkçası bir yazının altına bir kaç yorum gelmeden konuya girme becerim yoktur.ancak tartışmayı kısmen alevlendirecek bir iki yorum olacak ki ben de bir şeyler yazabileyim:))yalan değil benim kapasitem bu kadar.ama katılımım bu düzeyde olmasına karşın,ille de birilerine laf yetiştireyim diye de yazmam.velhasıl üslubumun çok yerinde olduğunu söyleyemem.fakat yine de kin tutmam ve cevabi yorumlarımda asla intikamcı bir anlayış gütmem.her neyse,demem o ki,bu yazma konusunda çok deneyimli arkadaşlar var ancak her nedense böyle yazılarda kenara çekiliyorlar.oysa bu ayrımcılık karşısında söyleyecek sözleri olmalıydı.galiba artık hak ihlalleri,baskı,ayrımcılık vs.kimsenin fazla dikkatini çekmiyor.bu sessizliğin başka da bir açıklaması yok gibi.
peki bizler böyle kayıtsız kaldıkça hayat kendiliğinden normale dönebilir mi?demokrasi,adalet,özgürlük nasıl gelecek?
belki bu sözlerim çok şey ifade etmeyebilir.ama özlem hanım gibi insanların yalnız kalmaması gerektiğini düşünüyorum.her koşulda,doğru şeyler yapmaya gayret eden insanların yanında olduğumuzu hissetirmeliyiz.
bu anlamda özlem hanımın bu vicdanlı duruşunun,gayretinin takdire şayan olduğunu düşünüyorum.kendisine gönülden teşekkür ediyorum.
Yazan:özlem Tarih: Haz 27, 2009 | Reply
Durhat Bey ben çok teşekkür ediyorum. Bu yaziyi aslında biraz utanarak yolladım. Çünkü bu ne bir şiir ne bir yazı. Aslında bir çığlık. Son anayasa mahkemesi kararından beri artık iyice bitkinliğe düşmüş görünmez olmuş insanların artık apartman girişlerine kadar uzanan ayırımcılığa karşı bir çığlığı olsun istedim. Derin, değil, gönülleri hoş eden bir yazı değil ama mümkün olduğunca bizi rahatsız eden cırtlak bir sesle atılmış bir çığlık. Öyle görün. Çığlığıma ses verdiğiniz için teşekkür ederim. Evet kulakları tırmalama pahasına bu insanlar yok olmadı burada bu toplumda aramızda yaşıyorlar. Aziz Bey’in şahit olduğu onur kırıcı muamelelere hergün muhataplar ve sanırım bu yasak sürdükçe ben de en bet sesimle bağırmaya devam edeceğim. Tabi ara ara:))
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Haz 27, 2009 | Reply
Sorun da bu ya,türbanla ilgili son anayasa mehmekemesi kararından sonra gerçekten de kabullenmişçesine sorun bir kenare itildi.Sanki geriye dönüşü,telafisi mümkün olmayan bir çıkmaza girmiş gibi derin bir sessizlik bir ilgisizlik hakim.En duyarlı sesler bile bir süreliğine sanki ertelemiş gibi görünüyorlar sorunu.Ve tam da böyle bir rehavete kapıldığı için,ayrımcılık pervasızca yaygınlaşmaya başladı.Bir yandan devletçe,faşist kesimleri cesaretlendiren kararlar,diğer yandan her türlü ayrımcılıkla yaşamaya alışmış ve sesini çıkarmayan bir toplum!Elbette hal ve vaziyet böyle olunca,keyfi davranış ve zulmü kendinde hak görenlerin saldırı ve hakaretleri artacaktır.Nitetikim de böyle oluyor.
Yazan:sevim Tarih: Haz 27, 2009 | Reply
Sevgili Özlem ablacığım,
Beni hatırladınız mı bilmiyorum.Daha önce de sizinle yorumlaşmıştık.Bu aralar sınav maratonundan size yazmaya hiç vaktim olmadı.Ama yine de sizin ve DD nin tüm güzel yazarlarının yazılarını okumayı hiç ihmal etmiyorum.Bir gün bakıyorum Ermeni halkının acılarına ortak oluyorsunuz,diğer gün alevi kardeşlerimizin hakkını savunuyorsunuz.Hem filistin halkını hem kürtlerin karşılaştığı baskı ve ayrımcılığı dile getirebiliyorsunuz.Hakkın,hukuku çiğnendiği yerde siz varsınız,nerede bir ayrımcılık yaşansa ilk siz dile getiriyorsunuz.Bu da yetiyor sitenin müdavimi olmaya.Bu çabanızı gördükçe sizi sevmemek,size saygı duymamak mümkün mü?Hepinizi çok seviyorum,iyi ki varsınız.
En içten sevgilerimle.
Yazan:özlem Tarih: Haz 28, 2009 | Reply
Sevimcigim tabi hatırladım seni.
Ve hala buralarda olduğun için çok mutlu oldum.
Senin yaşında senin onda birin kadar farkında olabilsem daha ne isterdim. Sevilmeyi ve saygı duyulmayı hak eden asıl sensin çünkü daha bu yaşta o yaşlardaki Özlem’in adını bile bilmediği konuları biliyor, takip ediyor ve çok güzel yorumlar yazıyorsun.
Sevgilerimle.
Yazan:snowqueen Tarih: Haz 29, 2009 | Reply
Sonuna kadar haklı olduğunuz davanızda, kabul ederseniz kullandığınız “dil” konusunda eleştirilerim var.
Öncelikle, başörtülü olmayı bir sınıfsal duruş olarak mı görüyorsunuz?
Yani bütün başörtülüler aynı ekonomik gelir düzeyine ait bir katmanda mı sizce?
“apartman kapıcısı olmak isteyen kocalar”gibi, seçkinler için “ayaktakımı” seviyesinde mı? Sermayenin el değiştirmesiyle yeni İslami orta ve orta-üst sınıfı neden yadsıdığınızı bilmek istiyorum aslında.
Yadsıdığınız noktada “Amerikan zencileri” örneği daha mı sahici duruyor?
“seçkin spor klüpleri”gene böyle sınıfsal bir gönderme. Oysa seçkin spor klüplerine üye olmak için başörtülü ya da örtüsüz olmak değil, gelir düzeyinin belirleyici olduğunu hepimiz biliyor olmalıydık.
5 yıldızlı İslami termal otellerin spor klüplerine başıaçık tekstil işçisi kız girebiliyor mu? Sınıfsal farkları yoksaymayalım lütfen.
Konunun bir yerden müziğe gelmesini bekliyordum zaten. İlla bir müzik vurgusu yapılacak. Ben klasik müzik vurgusu yapmanızı bekliyordum zira sitede konu dönüp dolaşıp oraya geliyor. Oysa siz “Amerikan zencilerin müziği” olan caz’ı tercih etmişsiniz. Amerikan zencilerinin müziğini “elit” olarak konumlandırmak bambaşka bir durum zaten. Dünyanın barındırdığı çelişkilerin canlı örneği.
“Başörtülelerin müziği” olarak alt sınıf bazında “arabesk”i mi kastediyorsunuz mesela? Ne de gözünüz var?
Kaldı ki başörtülü bir kızın caz müziğinde gözü olabilir, rock müziğinde de metal müziğin de. Olsun da zaten, şablonları reddetmek varken neden onları sıkıca tutuyorsunuz?
iletişim dilinde semboller çok önemlidir ve kitle iletişim çağında kullandığınız her sembolden mesulsunuz.
Çığlığınızın yalın hali yeteri kadar sahici, böyle bir dile gerek var mı?
Yazan:özlem Tarih: Haz 29, 2009 | Reply
Snowqueen hanım(sanırım) isterseniz ilk yorumumda linkini verdiğim haberleri bir kere okuyun ondan sonra bunu niye böyle seçtiniz tekstil işçisi kızda termal otellere giremiyor falan gibi eleştirilerinizde hala ısrarcı iseniz öyle cevap vereyim. Evet bu toplumda bir ayırımcılık var ve bunun sınıfsal yönü de var. Lüks termal otellere başı açık kız da başı örtülü kız da giremiyor. (laf aramızda ben de giremiyorum) ama bunun konu ile bir ilgisi yok. Öte yandan bu işin sınıfsal bir yönü var mı yok mu bu meseleye nasıl yansıyor u isterseniz balçiçek pamir’in yazısından okuyun.
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=730633&title=iste-asil-mahalle-baskisi
Ki bu olayların bazılarına ben de şahit oldum. Sorduklarınız ile ilgili örneğini bulamayacağınız (ki ilginç yerlere varmışsınız vallahi 40 yıl düşünsem aklıma gelmez) caz konseri meselesidir ki bunun da pek çok örneği var mercan dede den bazı klasik müzik konserlerine başörtülülerin özellikle 28 şubat ve sonrasında alınmadığı konser örnekleri olarak ama ben yakın bir zamanda Etyen Mahçupyan’ın bir kitabında okumuştum;defalarca caz konserlerinden başörtülü kızların çevrildiğine şahit olduğum diye yazmıştı, o yüzden bu örneği verdim. Mercan dede de diyebilirdim. ya da üniversitelerde çeşitli konularda yapılan falanca seminer, itu’nun bilim merkezi vs. gibi başka bir örnek de seçebilirdim hiç farketmez. Burada aslolan bazı insanlar fabrika işçisi olarak alınacağı zaman da, caz konserine giderken de , diyaliz makinasına girerken de , kapıcılık başvurusunda bulunduğunda da, memur olmak istediğinde de, okula gitmek istediğinde de, tenis dersi almak istediğinde de başörtüsü sebebi ile ayırımcılığa uğruyor mesele budur.
yalnız ben size de hak veriyorum ben bu yazıyı yollarken kafamda bu konu ile ilgili son iki haftanın gazetelerinden derlenmiş hazırladığım bazı görsellerle beraber koymak vardı. Sonra o görseller konulmayınca bir anda nereden çiktı tenis, kapıcılık meselesi falan demek doğal tabi. Ama dediğim gibi nedeni kısmen ilk yoruma eklediğim gazete haberlerinde var.
Yazan:özlem Tarih: Haz 29, 2009 | Reply
Ben Esin Afşar’ın konserine gitsem nasıl karşılanırım. (sanırım caz ağırlıklı söylüyor:) )
Türban takanlar ve kara çarşaf giyenlerde büyük bir artış var. Tiyatroya gidiyorum, oradalar. Bir de onlar ‘biz buradayız’ demek için anlasa da anlamasa da her yere geliyorlar. Denize bir giriyorlar, astronot gibi. Umacılar gibi… Devletin zirvesindeki isimlerin eşlerinin de türbanlı olmasından rahatsızlık duyuyorum. Türkiye’ye Müslüman ülkelerin liderlerinin eşleri geldi. Hangisi böyle? Hepsi tamamen açık. (Esin Afşar’dan inciler)
Ya Fazıl Say’ın konserine?
Dünyaca ünlü piyanist ve besteci Fazıl Say, Türkiye’de İslamcıların seçimi kazandığını, bakan eşlerinin türban taktığını belirterek, Türkiye’den ayrılmayı düşündüğünü söyledi. (bu da fazıl say’dan)
Yani Snowqueen hanım burada eleştirilen başörtülünün caz konserinde gözünün olup olmaması değil, benim gözüm olamaz bu caz maz müziklerinde de değil(benim var mesela) birilerinin sizin amerikan zencilerinin müziğidir dediğiniz müziğe de , oraya da buraya da yakıştıramaması. Dimi ya:) Ben ne anlarım tiyatrodan bilmem neden olsa olsa ben de anlıyormuş gibi yapmak için bilip bilmeden her yere gidiyorumdur. Sonra bir bakmışsınız esin afşar yüzerken yanında cee yapmışım. Kadın otele kaçmış açık büfe yiyecek sinirini atıcak ben tabi biraz daha gencim ya koştura koştura kalan son muhallebiyi de kapmışım şimdi sinir olmasın mı bana. Zaten Ayşe Arman ın da sabancı tuvaletinde bazı kızlar abdest almaya başladıktan sonra asabı bozuldu protesto için soyunmaya karar verdi. Biz de gurur duyduk zaten. :))
Yazan:Fulya Themis Tarih: Haz 29, 2009 | Reply
Benim üniversite arkadaşım başı açık. Oturdukları yerde kızlar neredeyse tamamen örtülüler ve üzerinde yoğun bir baskı var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? gelirleri iyi olsa çıkacaklar oradan ama şimdilik zor. Her gün evine giderken sanki fahişe geçiyormuş gibi bakıyorlarmış! Bu gibi bir sürü insan da var. Onlar sizce eziliyorlar mı?. Bu da zulüm olarak adlandırılabilir mi sizce? Onları da savunabilirmisiniz?Çünkü gerçekten çok zor bir şey bu durumda olanlar için ve Türkiyede özellikle küçük yerlerde bu sorun çok bence.
Yazan:Olcayto Tan Haskol Tarih: Haz 29, 2009 | Reply
Fulya hahım,
O da başka bir öteki kızın türküsü.Buradaki mesele başı açık olmak kapalı olmak değil kantarın topuzu bir taraftayken diğerini hakkaniyetle gözetebilme meselesidir. Kalabalık olmak psikolojik ya da fiziksel bir kuvvetse şayet bu kuvveti baskı aracı olarak kullanan , diğerini ötekileştiren kimse bana göre cahildir, baskıcıdır, art niyetlidir şudur budur.Sen üniversiteye türbanla giremezsen diyeni alın , türbanı takmayı tercih edenlerin kalabalık olduğu yerde başı açık olana sosyal, psikolojik baskı uygulayana vurun.Zihniyet arasında bir arpa boyu mesafe göremiyorum ben.
Ancak mağdur addedilen kesimin ağırlıkla türbanlı olmasının nedeni bu kimselerin haklarının yasalarla, meşru kanallarla baskı altına alınıyor olmasıdır ki takdir edersiniz diğerinden daha vahimdir.
Yazan:cb Tarih: Haz 29, 2009 | Reply
Olcayta Tan selamlar,
geçen bir selamlaşacak olmuşuz pc başında değilmişim geç farkettim :))
Öteki Kız Özlem,
benim jazz hatta blues tutkum var Allah’tan Robert Johnson öldü de konsere gidememe üzüntüsü yaşamıyorum.Seninde bahsettiğin gibi konu halk konseri,insanların birbirini yediği İsmail Yk konserleri falan olunca sorun yok avam ortamlarya her türlü başörtülüye açık ama ki sınıf ayrımcılığına hayır diye barım barım bağıranların kafasındaki sınıf farkını gösteren klasik müzik,jazz (ki kökeni itibari ile sanırım en çok bize yakışır :)) tabii cahillikten onu dahi seçemiyorlar) gibi elit ortamları tercih edince film bazıları için orada kopuyor.Aynen şunun gibi;bu ülke de devlet bankasında çalışan bir hizmetli bayanın (çaycı) başını yasa gereği açmak istediği zaman -sıkı durun- başını açmasına izin verilmemesi gibi.Bankanın müdürü olunca problem yok hizmetli ya da müstahdem olunca sorun yok öteki kızlar ayak işlerinde iyiler mantığı sanırım öfkelerini böyle boşaltıyorlar;emine bana çay getir.Emine ona müdür olunca işler değişiyor.
Üzülüyorum ben bu zihniyete insan bu denli öfke ve nefret ile nasıl yaşar?İnsanı çürütür bu öfke,yazık bu insanlara gerçketen üzülüyorum,harap oluyorlar.
Yazan:özlem Tarih: Haz 30, 2009 | Reply
Fulya Hanım, haklısınız bunlar da var ve son derece çirkin şeyler. Ve sanırım normal bir vicdan ve ahlak duygusuna sahip herkes karşı çıkmalı.
Ancak burada simetrik bir benzerlik yok. Daha çok her iki tür ayırımcılığı da besleyen büyük bir problemimiz var. Normal şartlarda bu ülkenin geçmişinde başörtüsü yasağı diye bir şey hiç yaşanmamış da olsa büyük ihtimalle toplumun farklı kesimlerinde öteki gördüğüne karşı bir ayırımcılık, hatalı davranışlar olacaktı. Ama bunun şiddeti, yaşanma sıklığı iddia ediyorum çok daha az olacaktı.
Şimdi ortada bir yasak var. Bu yasağın sebebp olduğu toplumun değişik katmanlarına farklı dozlarda işleyen bir de ayırımcılık. Devlet uzun yıllardır bu ülkede yaşayan, vergisini veren, oğlunu askere gönderen vs. vs. bazı insanların yaşam şeklini gerici, güvenilmez ve cumhuriyetin varlığına yönelik bir tehlike olarak işaretledi. Bu elbette bu hayat tarzının dışında bir yaşam süren bazı insanların korkularını sürekli olarak besleyen, varlıklarını tehdit altında hissettiren bir durum. Ben yukarıda bazı örneklerini verdiğim insanların konuşmalarını gerzekçe bulsam da bu konuşmalara sebep olan ruh halini gayet iyi anlayabiliyorum. Öte taraftan bu yasak mutlaka ikinci tür ırkçılığı da besleyecektir. Şöyle düşünelim. Amerika’ya giden insanlar Amerika’nın özellikle bazı eyaletlerinde zencilerin de beyazlara yönelik son derece kötü ırkçı davranışlar gösterdiğini anlatır. Beyaz ırkçılığı vardır da zenci ırkçılığı yok mudur. Ancak bu tür olumsuzluklar adil bir mekanizma içerisinde zamanla toplumun birbirine karışıp kaynaştıkça değiştirebileceği ve yenebileceği hususlardır. Bir de şöyle düşünelim Amerikalı zencileri üniversiteye almıyorsunuz, lüks mekanlardan kovalıyorsunuz, işe alırken teninin rengine göre eliyorsunuz ve bu kimin adına yapılıyor;ülkenin beyazları.Peki bu zencilerde ötekine ait olumsuz duyguları beslemeyecek midir sizce? Yani bu yasakla beraber
1. Ötekileştirilen insanların da kendilerine bu muameleyi uygulayanlara karşı zaman içerisinde bir kabuk oluşturmaları kaçınılmaz hale geliyor
2. ötekileştirilen insanalara karşı toplumun farklı katmanlarında bir korku ve nefret davranışı oluşmasına sebebiyet veriliyor
3. insanların birbsbirlerine karışıp tanışabilecekleri ortak kullanım alanları yok edilerek değişme dönüşme ve sivriliklerini kaybetme ihtimalleri ellerinden alınıyor. mesela;üniversiteler, iş yerleri park ormandaki halka açık havuz:))
4. Bu ayırımcılığa maruz kalan insanların bir tarafının onurunu ve yaralarını sistem içerisinde telafi imkanı da yok. Mesela Uğur Dündar’a hakaret davası açan doktor hanımların mahkemeleri bu kılıkta iseniz ağır eleştiriye katlanmalısınız gibi bir hukuksal rezalet kararı ile sonuçlanıyor. Yani adam bana hakaret edecek ben binbir çile ile avukat tutup, mahkeme masraflarına dayanıp dava açacağım hakim ise bana nanik yapacak. Şimdi bu karardan sonra kaç kişi hakaret davası açmaya cesaret edebilir. Bundan sonra bana hakaret edene hakaret etmek benim için en mantıklı gözüken yol gibi ama eminim o durumda yasalar hızla benim aleyhime işler:(
Eğer bu toplumun bir şekilde normalleşmesini ve karşılıklı olarak belli nezaket sınırları içerisinde yaşamasını istiyorsak el birliği ile bu utanç verici ayırımcılığa karşı olmalıyız diye düşünüyorum. Beni ya da yaşam tarzımı sevmesini kimseden beklemiyorum. benim beklentim zulmetmemesi ve saygı duymasıdır. benim için de aynı şey söz konusudur. Bazı insanların yaşam tarzını kendi açımdan doğru ya da sevilecek bir tarz bulmayabilirim.( o insanı değil yaşam tarzını) Çocuklarıma kendi değerlerimin doğru ve iyi olduğunu öğretmek hem en doğal hakkımdır hem de gerçekçi bir bakış açısı olur. Ama ötekine zulmetmemesi ve saygılı olmasını da öğretirim. en azından böyle bir asgari müştereğimiz olmalı.
selamlarımla
Yazan:snowqueen Tarih: Haz 30, 2009 | Reply
@özlem
Esin Afşar gibi yorumlar yapan insanlara verilecek en iyi cevap, o yakıştırılmayan yerlere giderken bundan bir çekince ve güvensizlik duymamaktır, dolayısıyla “caz konserinde gözümüz yok” demektense bu bana daha doğru geliyor.
“Bilmemkim yazmıştı bilmemne konserinde insanlar kovulmuş” yaklaşımı yerine hayata biraz daha dahil olmak gerekiyor.
Balçiçek Pamir’in alıntısını da okudum ve hala böyle bir “sınıfsal” çıkarımı yerinde bulmuyorum. Başörtülü olmak, kendi başına bir sınıf göstergesi olamaz. Olsaydı, kumsalı paravanla çevrili lüks İslami otelleri açıklayamazdık sanırım.
Yazan:özlem Tarih: Haz 30, 2009 | Reply
Snowqueen Hanım insanlar birbirlerini bu kadar anlamamaya gayret ederken ve nasıl bu duruma bir arada bir çözüm düşünürüz tarzında soruna ortak olmayı kabul eden değil de otur da sana senin yaşadıklarının gerçekte ne kadar olduğunu ve sana ne yapman gerektiğini anlatayım tarzı bir öğretmen rolunu tercih ettikçe sanırım bu ayırımcılık bana daha çok türkü söyletir.
Yazan:özlem Tarih: Haz 30, 2009 | Reply
küçük bir ek ‘caz konserlerinde gözümüz yok’ lafının bir sitem ve ironi olduğunu anlatmak için acaba cümlelerimin altına şerh mi düşmeliyim bilemiyorum. Üstelik bu kadar açıklamaya rağmen anlaşılmamışken. Peki caz konserlerine giden insanların Esin Afşar gibilere vereceği cevabın yolunun hakarete rağmen kapıları zorlamanın(ki bu da bir yöntemdir bazen bu işi çok iyi yaparım)yanında asıl köklü çözümün caz konserlerinden de, seminerlerden de,kamplardan da, plajlardan da kovulmamasını sağlayabilecek bir ülke için çalışmak gerektiğini nasıl anlatmalıyım. Ve üstelik anlattıklarım ben bu yasağa karşıyım diyenler trafından dahi bilmem kim yazmış bilmem ne olmuş hafifliği ile algılanırken.
Fikri olan beri gelsin.