Acaba şimdi ne olacak?
By Fatma Sancak on Haz 27, 2009 in Laiklik, Toplum, vicdan
”Konuşmak ile susmak arasında kaldığım kısa zamanlarım vardır benim.Göz açıp kapayıncaya kadar kısa süren bu anların sonunda kararım yine hızla verilir ya konuşur ya da susarım.Bu an o anlardan biri değil saatlerdir yazmak ile yazmamak arasında gidip geliyorum.Şimdi susmak ya da konuşmak arasında geçen kararsızlığım susuz kalmış bir kardelen’ ile vicdanlı bir yürek arasında sıkışıp kalıyor.Hiç sonu gelmeyecek gibi duran bir araf sürecinden,vicdanlı yüreğimi heybeme alıp,yapraklarımı solduranların ‘Ne oldu?Neden susuyorsunuz?’etkileriyle çıkıyorum,yine onların etkileriyle alıyorum kalemi elime.Çok itina ediyorum yazarken susuz bir ‘kardelen’ yüreğinden değil de vicdansızlıktan vicdan öğrenmiş bir yürekle yazabilmeye…”
Bazen bildiklerini bazen hissettiklerini yazan biriyim ben.Bildiklerimi yazarken bir çırpıda atarım içimdekileri ama iş hissettiklerime gelince,tüm yazılarımın başlangıcı yukarıdaki paragraf gibi olur.Susmak ya da konuşmak;Yazmak ya da vazgeçmek arasında kalır,o araf sürecini mutlaka yaşarım.Çoğunlukla ‘vazgeçmek’ ile biten araf süreci nadiren yerini yazmaya bırakır,bu o nadir zamanlardan birisi.Halen daha elim çenemde ‘başladım lakin durabilirim’ iç sesinin etkisiyle pek gönülsüz dokunuyorum tuşlara.Peki ama neden?
Son zamanlarda okuduğum değerli yazar arkadaşlarımın kısmi serzenişlerinin yaşadıklarım nedeniyle serzenişe dökememiş,içselleştirip,kırılarak tamamlamışım da ondan.Çünkü insanlarının hissettiklerini ve yaşadıklarını yazması bir anlamda ‘dertleşmektir’.Bu iç dökme eyleminin sonucunda kendinizi açtığınız insanlardan ufak dahi olsa bir kıpırtı,bir hareketlenme beklersiniz.Yapmaya çalıştığınız etkinin gönderdiğiniz hedef içerisinde dikkate alınmaması,sonuca ulaşamaması,elinizde başından heybenizde olan sorunlar ile öyle apaydınlık bir düzenekte görünmüyormuşcasına karanlık durduğunuz hissini size veren ‘sessiz’ çoğunluk,değişmeyen herşey sizi yılgın kılar,daha başlamadığınız varolma-varetme çabası hiç başlamadan ilk dakikada tüm cesareti kırar siz de haliyle aydınlığın içinde karanlık gibi görünen haliniz ile bukalemunlaşır sessiz çoğunluğun içine aynı sessiz çoğunluk olarak dahil olursunuz.Ama bu o zamanlardan biri de değil.Peki ama neden?
Hayal kırıklığı yaşamayacağım zamanlarında olacağına inanıyorum da ondan.
** ** **
Başörtülü bir kadınsanız,genç nüfusu temsil ediyorsanız,ehh biraz da sosyal bir insansanız lütfen dürüst olun bunun tüm olumsuzluklarından ‘zorunlu’ olarak faydalanmışsınızdır.Kısaca başlıklayalım;
-Siz daha başörtülü değilken başörtülü anneniz nedeniyle gördüğünüz ayrımcılık,(Aaa annen türbanlı mı?)
-Başörtüsü taktığınız anda size muhatab kişilerin gerek yaralama gerekse öteleme amaçlı kullandıkları ayrımcılık,(Sen ne anlarsın,gerici,dinci,yobaz,sus,konuşmaya hakkın yok senin)
-Sosyal yaşam içerisine dahil edilmeme,ek olarak kamusal alan engelleri.(Hey hanım hanım bu kılıkla buraya giremezsin)
bu genel başlıklar tüm başörtülülerin birey olarak yaşamaya çalıştıkları toplumda hiç durmaksızın devam eden zulmün elbet yazması kolay lakin yaşaması oldukça zor tecrüberinden sadece ve sadece çok az bir kısmıdır.Bazı zulüm teknikleri yasaya bağlanarak meşrulaştırıldığı gibi(başörtülü sınava girememe,eğitim alamama,çalışamama) bir çoğu bu adaletsiz yasallaşmanın verdiği ilham ile meşru zulümden kendine vazife çıkaran insanların uydurdukları yasadışı yasaklardır(Hakimin verdiği ‘Türban takan ağır eleştirilere maruz kalabilir’,Hastahanede başörtülü olduğu için ölüme terkedilen hasta,Mezuniyet töreninde başörtülü olduğu için sınıf arkadaşı tarafından tartaklanan öğrenci,Apartman yöneticisinin ‘Bu apartmana ‘başörtülüler giremez’ ayrıca apartmanın kapıcısına imzalatılan ‘eşi,çocuğu,evine gelen misafirin başörtüsüz olması zorunluluğu’ belgesi).
Bunlar öyle bir paragrafa sığacak 5 dakikada yaşayıp tüketeceğiniz zulümler de değil.Gerçekten insanı yaşarken oldukça bezdiren,yıldıran eylemler.Tabii bunlara ek bir sorun daha sizinle yolda;yazarken durumu anlatacak kelimeleri öyle ince seçmeye gayret ediyorsunuz ki halinizi anlatmaya çalıştığınız cümlelerin öncelikle ‘nefrete muhatab’ insanlar olarak sizi o nefretle aynı kefeye koymaması gerekiyor,tüm öfkelendirilmenize rağmen size yapılan ile muamele etme(me)ye gayret gösteriyorsunuz,öfke ve nefreti kınarken öfke ve nefretten sıyrılmanız gerekiyor.
Sonra bu yaşananların tümü insanın için ezen yaşanmışlıklar olsa dahi kendinizi anlatmakta kullandığınız dil sizi mağdur edebiyatı içerisinde eritmiş olmamalı.Acınacak duruma düşmeden onurlu mücadeleniz tüm acı anılara rağmen acıklı olmadan ilerlemek zorunda.Yıllarca muhatabı olduğunuz o söz;’sen değersizsin,sen değersizsin,sen değersizsin’ *.Bu sözün acısında,acınmadan anlatabilmelisiniz kendinizi.
Ve en zoru…Yazdıktan sonrası ile yüzleşmek,kurduğunuz cümlelerin sıradanlığına inanan,size anlık dahi olsa kulak veremeyn insanlar yığını ya da kısa cümleler ile sorunu çöz(me)yen bir kaç geçmiş olsun cümlesi o kadar.Ya hiç duyulmamak,ya dinlenmeye gerek görülmemek ya da duyulup dinlenmenize rağmen beklediğiniz tepkinin ‘asla’ gelmemesi.Yaşadıklarına yoldaş ve şahit bulamamak en ağırı olsa gerek,en ağırı…Yıllar geçmesine rağmen,zulümlere zulüm eklenmesine rağmen,acılar katmerlenmesine rağmen bu zulmün dur demek bilmemesi bir acı,bu zulme şahit olan insanların halen susuyor olması bin acı.
Buyrun lütfen;yaşadığınız ki kendi kazanımınız olmayan,hakkınız olan tercihiniz nedeniyle uğradığınız ayrımcılık,hakaretler,engellemeler,bunlarla başa çıkmaya çalışma bunu yaşarken ayakta durmaya,erimemeye çalışma ve birgün artık içinizden taşan kelimeler ile kendinizi anlatmaya çalışma ve bunun sonucunda aklınıza düşecek olan ‘Acaba şimdi ne olacak?’ sorusunun yanıtsızlığına kendinizi hazırlama derken,başörtülü olmanın insanda bıraktığı oldukca büyük olumsuz etkinin altında,buyrun lütfen,buyrun…Bu yorgun yüreklerle halen tükenmediğimizi,bitmediğimizi,unutmadığımızı,unutturmayacağımızı,kötülükten kötülük öğrenmeyeceğimizi,’gözyaşı çetesi’ olmadığımızı sonuna kadar hakkımızı arayacağımızı için bunu yaparken en insanca yolu seçeceğimizi görmek için buyrun lütfen,buradan buyrun…
* :Değerliyiz diyemeyiz lakin bildiğimiz birşey var ki o da ‘değersiz’ olmadığımızdır ve değersiz değilim demek değerliyim demek değildir.
Acaba şimdi ne olacak?
… Bu makale ilginizi çektiyse…
Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”
Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor.
Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.
31 Yorum
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Haz 27, 2009 | Reply
İşte böyle olacak.
Karşımıza binlerce engel çıkacak.Yıldıranlar,bezdirenler hatta hakkımızı ararken”kin ve öfke yaymakla” suçlayanlar da olacak.Bazen bir anda her şeyin anlamsızlaştığı tuhaf duygularla kuşatılabilir,hayıflanabilir,hayata sitemle bakabiliriz.Çünkü insanız.Yorgun düşebiliriz,kararsız ve ürkek davranabiliriz.
Ama hayır.Durmak yok.Dünya tersine gittikçe kendimizi toparlayıp kaldığımız yerden devam etmeliyiz.”Öteki kızların” ve “öteki çocukların”türkülerini hep beraber haykıralım…latenetli utançları bir bir insanca ve onurluca yaşamaya dönüştürmeden durmak yok!Varsın dinci,yobaz,gerici,bölücü desinler.Ziyanı yok,inandığımız değerler için her şeye katlanmaya değer.Ve katlanacağız,ta ki bu topraklara adaleti,barışı,eşitliği ve insanca yaşamayı getirinceye kadar.
Yüreğinize sağlık Cemile hanım kardeşim.Bu sabah yazını okurken yüreklendim.Sesin sesime ve yüreğime güç kattı.Haydi hep beraber bu sesleri çoğaltalım.Zaman susma zamanı değildir,yas tutarak geçirecek vaktimiz yok,böyle bir lüksümüz de yok.Güçlü ve inançlı yüreklerle doğruları haykırmanın zamanıdır,durmak yok.
Yazan:vatan ve millet Tarih: Haz 27, 2009 | Reply
kolay gelsin.siteniz çok güzel.beklerim.
Yazan:eg Tarih: Haz 27, 2009 | Reply
cemile hanım,
insanlar “kendilerinden görmedikleri” birilerini baştan, dinlemeyi, okumayı reddediyorlar. dinlemediği, okumadığı için de onları her gün biraz daha uzağa atıyorlar. halbuki ne tür bir inanca ya da ideolojiye sahip olursa olsun, bir insanın, kalbi olan bir insanın, bu sessiz çığlığınızı duyup da ses vermemesi mümkün olabilir miydi? ancak baştan “o tarafa” kulak kesilmekten vaz geçilmişse; ya da kulak kesildiği zaman bile ideolojik at gözlükleriyle yorumlamaya çalışıyorsa duyduklarını, kalbi titremez bazı insanların. halbuki bu bir yüreğin çığlığı… onurunu, bütün saldırılara ve aşağılanmalara, o saldırıları yapanlara aynı şekilde davranmamak için çaba sarf ederek muhafaza etmek için, kendine kinlenenlere kinlenmemek için çaba sarf eden bir yüreğin… elinize gönlünüze sağlık…
Yazan:cb Tarih: Haz 27, 2009 | Reply
Enver bey,
maalesef mesajınızdaki herşey doğru,insan böyle durumlarda yanılmayı öyle çok istiyorki.Zaten yanılmış olsanız herkesi kapsayan zulümler uzunca süreler boyunca varlığını sürdüremezdi.
size özel bir anımı anlatayım;bu yazdığım yazıda geçen ‘değerizsin’ konusunu hafif gözlerim dolarak içim acıyarak bir arkadaşıma anlatmıştım.Kendisi İstanbul’da yaşıyor,liberal demokrat,dindar birisi değil.Sonra bu anlattıklarım bitince yürüyerek sanırım Kadıköy’den Alkım’a doğru iniyorduk yolda bana sımsıkı sarılmıştı ne olduğunu sorunca bana anlattıklarından çok etkilendim,değersiz değilsiniz demişti.O kadar içtendi ki insan kendinden olmayanlardan böyle tepkiler görünce belki sonuç değişmiyor ama o an gördüğünüz o içtenlik yüreğinize su serpiyor.
Yazan:durhat Tarih: Haz 27, 2009 | Reply
Geçenlerde yine bir makale tartışırlırken,konu bir şekilde klasik müziğine geldi.Bilmiyorum,biri”asansör cızırtısı”mı ne dedi bu müzük için.Ardında birileri hışımla”vay sen misin klasik müziğine laf eden…”,”sende klasik müziğini anlayacak kulak mı var?”şeklinde başladı fevaranlar,nöbet geçirmeler,krizler…görmeyen şahsına saldırılmış,hakaret edilmiş zanneder.Ardından da biri Fazıl Say’ın dünya çapındaki yeteneğinden girdi,Orhan Pamuktan çıktı.Hoş,Orhan Pamuk’u sırf alakasız Fazıl Say övgüsüne inadırıcılık katmak için ileri sürmüştü ya…Zira”Orhan Pamuk dünya çapında bir edebiyatçı ama kendisini hiç sevmem,kitaplarını de okumam”diye buyurmuştu.Yani fikirlerinin ne kadar futbol takımını tutar gibi yapmacık ve sahte olduğunu kendi ikrarıyla elevermişti.Demekki tıpkı kendisinin Orhan Pamuk için besledikleri duygu ve yargıları pekâlâ birbaşkası da Fazıl Say için duyabilirdi.Yani Fazıl Say’ın icra ettiği müzüği benimsemeyebilir,bu sanatçıya ilgi ve hayranlık duymayabilirdi.Ama yok,bu miziğin müstesna bir yeri, dokunulmazlığı varmış gibi başladı sataşmalar.Sebebi de neymiş”e efendim bunun üzerinden kemalizme giydiriliyormuş!”alakaya bakın,sanki klasik müziğin mucidi kemalistler.Kardeşim sevmez sevmez,başkasının müzik zevki,beğenisi de mi sizden sorulacak.Siz adam sırf “devlet ermenileri ve kürtleri katletti”gibilerinden laf edince “vebalılar”listesine alıp kitaplarını okumuyor ve adamı dışlıyorsunuz da,biz Fazıl Say gibi her yanından jakobenlik akan birini sevmek zorunda mıyız?Allemi cihan olsa ne yazar?Bunca adaletsizliğe,ayrımcılığa,hukuksuzluğa ses çıkarmamışken sırf burjuva ve jakoben eğilimleriyle(ki faşizmin ta kendisidir bu tavır)halka tepeden bakarak tahammül edemiyen birine,kimse kusura bakmasın saygı duymam ve duymuyorum.
Her neyse,işte klasik müzik denince kuyruğuna basılmış gibi feryat figan eden bu tipler,sorsanız ya kadın hakları savunucusudur,ya feministtir,ya da kendisini aydın zanneden bir entelektüeldir.Şimdi böyle bir halet i ruhiyeye sahip kişliklerden nası bir dürüstlük,nasıl bir vicdanlı duruş,nasıl bir duyarlılık beklenebilir?Solcuyum,feministim,sosyalistim,aydınım diyenler böyle bir kompleks ve psikoloji içine girebiliyorsa varın siz gerisini tahmin edin.
Eğer klasik müziğe laf getirmedikleri kadar bir parça olsun insan haklarına sahip çıksalardı durum bu kadar vahim olabilir miydi?Kısacası bu tiplerin ideolojileri,çağdaş yaşam diye tapındıkları bir takım alışkanlıkları insan yaşamından çok çok daha değerli.Ve bu kaprislerin içinde buğulup burunlarının önünü bile göremeyecek duruma gelmişler.
Yani diyeceğim o ki,yaldızları dökülen bu sahte demokratlar hassas konulara kulak kesseler ne olur,duymazdan görmezden gelseler ne değişir?Bir iki laf edecek olurlarsa ortalığı kırıp dökmek dışında bir işe yarayacağını da hiç sanmıyorum.Bırakınız eksik olsun yapacakları katkı.
Yazan:durhat Tarih: Haz 27, 2009 | Reply
@vatan ve millet,
eksik olmayın ama ben şahsen almayayım-sitenizi yani:))
merak edip bi girivereyim dedim ama migrenim tuttu.
siz yine de buyrun gelin de,n’olur bizi davet etmekte çok ısrar etmeyin emi:))
Yazan:cb Tarih: Haz 27, 2009 | Reply
Durhat bey selamlar,
Hemen açıklayayım:)Tartışmalarımda genellikle daha doğrusu çoğu zaman hakareti kullanmam üzülerek söylüyorm ki çok nadir bazen ağır tahrik nedeni ile belki kırıcı olabilirm sonra ona da üzülürüm zira kendime yakıştıramam.Ayrıca emeğe de saygı duyan birisiyim.Say’ın müziği için kullandığım tanım ‘asansöz müziği dahi olmaz’ tanımıydı aynen arkasındayım Say bazı insanlara göre başarılı bir müzisyen olabilir ben kendisini kendi tarzı olan müzikte başarılı bulmuyorum,bu tercih meselesidir.Misal doğu müziğini çok severim bence Ümmügülsüm çok özel bir isimdir çoğunluğun beğendiği Feyruz’u ise bir parçası dışında çok beğenmem bu benim ‘müzik özürlü cahil’ olduğumu göstermez sadece bu tarz şeyler izafidir.Bunun yanısıra bir ‘sanatçı'(!) tutup sırf kendisi gibi düşünmediği için halkına ‘bidon kafalı’ muamelesi yaparsa kendisi değerli kılan tek şey olan ‘müziğinin’ aslında hakaret amaçlı değil de dürüst olmak adına ‘batıya karşı komlexler içinde yüzen bizlerin,batılı müziği yerlere göklere sığdıramamamızdan kaynaklı bu sanatçıya yapılan pohpohçuluğunu oldukça ucuz bulduğum için bu gereksiz pohpoha cevabım ‘asansöz müziği’ olmuştur.Misal Hollywood’a film çekmeye gidiyorum diyen bazı sinema aktörlerimizin aslında 3. sınıf filmlerde bir görnüp kaybolmasına,müziği ile dünyaya açıldı diyenlerin o dünya ülkelerinde yaşayan Türklerden başkalrı tarafından dinlenmediğine şahit olmuşsanız bu sanatçıların(!) ülkeye dönüp boş boş övünmelerinin ne kadar komik olduğunu anlarsınız.Say’da bence bu sıralamada yerini almış.
Birde halen klasik müzik ve türevlerini dinlemenin entelektüellik olduğunu sanan insanlara bakınca iş komediden çıkar ve gerçek bir trajedi olur.
Bu türde Farid Farjad’ı tek geçerim…
Yazan:Engin Çakır Tarih: Haz 28, 2009 | Reply
Bir sanatçıyı beğenmeyebilirsiniz ama bu onu yerşn dibine batırma hakkını size vermez. Farid Farjad mükemmeldir. Fazıl Say da mükemmeldir. Bir müzik türünde sadece bir sanatçıyı tek geçiyorsanız yazıktır o müziğe. Çamur atmak sadece kişiliğiniz hakkında fikir verebilir. Fazıl Say ı beğenmeyin zaten. Aşağıdaki link gibi tüm dünyada kendisini bulabilirsiniz. Denk geliş bir tanesini aldım. İsteyen inceler. O eğitimi alıp o orkestralarla o konser salonlarında konserler verebilmek ve o festivallere davet edilmek her baba yiğidin harcı değildir. Ortada büyük bir yetenek ve büyük bir emek varsa lütfen saygı duyun. Fazıl Say a değil, emeğe saygı lütfen.
http://www.avexnet.or.jp/classics/artist/fazil/index_e.html
Yazan:durhat Tarih: Haz 28, 2009 | Reply
Cemile hanım,
aslına bakarsanız yorumum,kültürel yabancılaşma üzerine değildi.ha,ülkede bir kültür erozyonu yaşanıyor mu?evet.fakat bu çak karmaşık bir konu ve elbette daha geniş bir analiz gerektirir.
benim asıl vurgulamak istediğim,kimi çevrelerin farklı kültür,yaşam biçimi ve tercihleri ideolojilere indirgemeleri,ideolojik temellerine bir araç şekline getirmeleri.yoksa kim hangi müziği dinler,ne tür kitap okur ya da hangi sinema tarzından hoşlanır,bu o tercihte bulunanın sorunudur.bunu ister imaj için yapar,ister başka bir şey için.dolayısıyla insani ve ahlaki duruşu eleştirmiştim.türbanlı öğrencilerin itilip kakıldığı bir toplumda birileri klasik müzüğe laf etirmeyecek denli hassasiyetler taşıyorsa benim açımdan bu büyük bir kişilik zaafiyetidir.hele bu psikoloji içerisine girenler,kendilerini insan hakları savunucusu,aydın,demokrat vb.şeklinde tanımlıyorlarsa.yani anlayacağınız,gözlemlediğim ve sıklıkla bu siteye de taşındığını hissetiğim kimi ikiyüzlü politik duruşlara bir göndermeydi yorumum.
Yazan:cb Tarih: Haz 28, 2009 | Reply
Engin Çakır,
konuyu bilmeden duruma el atmak pek sağlıklı değil bu konu başka bir başlıkta geçmişti o kısımda iş hakarete döndüğü için konuşmamayı tercih etmiştim şimdi yinelenince kendimi ifade etmek amaçlı nezaketen açıklama getirdim.
Sanırım yazdıklarımı okuyamıyorsunuz ya da anlayamıyorsunuz.Bu tarz zevkler izafidir siz insanların zevklerini ve tercihlerini sırf size uymadığı için eleştiremezsiniz yani sizin değerli ve özel bulduğunuz şeyi kimse beğenmek zorunda değil.Ayrıca ben bir müzik tarzını eleştirdim,beğenmediğimi dile getirdim ki müzisyeninde ‘kin ve nefret’ dolu açıklamalarının da bunda etkili olduğunu belirttim.Hakaret yok eleştiri var,emeğe saygı duymak ayrı ona değer vermek ayrı şeyler saygı duyuyorum değersiz bulmuyorum ama değerli de bulmuyorum.Bazı insanların değerli bulduğu şeyleri değerli bulmamam şahıslarına hakaret etmeden ‘varolanı’ eleştirmem sırf tercihi beğenmediğim için bana hakaret edilmesini mi gerektirir?
Yukarıdaki yazıyla bağlamam gerekirse;konu başka yönlere de dağılmış olsa yukarıda paylaşılan yazı ile oldukça ilintili,acaba şimdi ne olacak?Dediğinizde aldığınız cevap maalesef bazen hakarete dahi dönebiliyor çünkü insanlar kendinden olmayana karşı oldukça tahammülsüz ve bilmedikleri konularda ahkam kesmeye çok meraklı.
Başörtülü olduğu için klasik müzik salonlarında yüzüne tükürülen insanların,müzik eğitimi almak için yine ‘başörtüsü’ yasağından nasiplenen insanların durumuna bir bakabilsek keşke…Başörtülülerin durumu ortada hem her konuda eğitim alma hakları kısıtlı hem de kısıtlayanlar tarafından hakaretlere maruz kalıyorlar hem de kaldıkları hakaret karşısında devletin adaletten sorumlu hakimi tarafından ‘başörtülü bir tercihin varsa hakaret işitebilirsin’ diye mahkemelerden eli boş gönderiliyorlar.Ne diyeyim ben size Allah ıslah etsin.
Yazan:durhat Tarih: Haz 28, 2009 | Reply
Engin bey,
Emeğe saygı ayrı bir şeydir,bunun insanların gözünün içine sokularak ideoloji malzemesi yapılması ayrı bir şeydir.Fazıl Say dünya çapında bir yetenek olabilir-ki öyledir.Ama böyle bir statüye gelmiş diye de dokunulmaz değildir müsadenizle.Dolayısıyla hadise emeğe saygısızlık falan değildir.Hadise,Fazıl Say’ı ve onun şahsında-icra ettiği müziği-siyasete alet edenlerin içine düştüğü psikolojik savaştır.müzik evrenseldir,ideolojilerin polemik konusu yapılamaz…bir ideolojiye mal edilemez.fakat baktığımız zaman her şey gibi bunun da siyasete alet edildiğini görüyoruz.arızalı olan budur,yoksa klasik müzikle,Fazıl Say’la kimsenin alıp veremediği bir şey yoktur.
dolayısıyla Fazıl Say,sanatçı kimliğini bir yana bırakarak kendi toplumuna tepeden bakar,kibir taslarsa elbette eleştirilecek.lütfen sapla samanı birbirine karıştırmayın.
Yazan:eg Tarih: Haz 28, 2009 | Reply
şu fazıl say olayına girmeyeyim diyordum ama girmek kaçınılmaz oldu. fazıl say iyi bir piyanisttir, ama besteleri beş para etmez. bunu üstelik klasik batı müziğini – özellikle bach, beethoven ve 20.yy atonallerini – çok seven birisi olarak söylüyorum… bu arada birşey daha söyleyeyim…. hiçbir sanat dalında o sanat eserinin yaratıcısı harici diğerleri sanatçı ünvanı taşımaya hak kazanmazlar bence… mesela sinema oynucusu (ve tiyatro yönetmeni) sanatçı değildir, sadece sanatçının eylemini gerçekleştirmek için yardımcı “araçlardır”. piyanist de sanatçı değildir. fazıl say’ın sanatçı olma çabaları (besteleri) ise basit bir copy-paste çabasından başka birşey değildir… maalesef dinlediklerimin hepsi de çok kötü bestelerdi. bach mezarında ters dönerdi herhalde “ruhsuz bir bestecinin” ruhsal bir eser yapmak istemesi “gösterilerine”…
Yazan:zafer Tarih: Haz 28, 2009 | Reply
şu fazıl say olayına girmeyeyim diyordum ama girmek kaçınılmaz oldu. fazıl say iyi bir piyanisttir, ama besteleri beş para etmez. bunu üstelik klasik batı müziğini – özellikle bach, beethoven ve 20.yy atonallerini – çok seven birisi olarak söylüyorum… bu arada birşey daha söyleyeyim…. hiçbir sanat dalında o sanat eserinin yaratıcısı harici diğerleri sanatçı ünvanı taşımaya hak kazanmazlar bence… mesela sinema oynucusu (ve tiyatro yönetmeni) sanatçı değildir, sadece sanatçının eylemini gerçekleştirmek için yardımcı “araçlardır”. piyanist de sanatçı değildir. fazıl say’ın sanatçı olma çabaları (besteleri) ise basit bir copy-paste çabasından başka birşey değildir… maalesef dinlediklerimin hepsi de çok kötü bestelerdi. bach mezarında ters dönerdi herhalde “ruhsuz bir bestecinin” ruhsal bir eser yapmak istemesi “gösterilerine”…
katılıyorum… sanatçı yaratandır… diğerleri eseri yorumlayandır… ama bazen öyle yorumlar olur ki!!! eserin yaratıcısından da öteye gidebilir… o zaman ben sanatçı diyebilirim…
konu fazıl say değil bence… konu yaratmak… bir sinema eserinin yaratıcısı kimdir? senarist? yönetmen? kameraman? ses? ışık? oyuncu?
bence hepsi… bazı filmlerde ışıkçı olayın görünmez kahramanıdır… bazen senaryo pek iyi değildir ama oyuncu öyle bir performans gösterir ki filmi film yapan o oyuncudur… tabii ki filmi film yapan çoğu zaman yönetmendir… ama gizli kahramanları göz ardı etmeyelim… sanatçı demeyebiliriz ama asıl önemli olan çıkan üründür…
kaldı ki mesela cazda standart caz parçaları sanatçı ürünüdür mesela… ama cazda doğaçlama denen yada jam session denen anında üretimler sanat değilmidir?
tiyatroyu tiyatro yapan bence çoğu zaman oyuncudur!!! anında üretimdir bazen… aynı oyunu 2 farklı oyuncudan biri berbat edebilir, diğeri şaheser yaratabilir… bu da bence sanat…
bu konu çok geniş… fazıl say mesela şubert çalarken yorumcudur… ve şubert çalarken aslından bir nota bile sapamazsınız… bu sebeple şubert çalan piyanist sayısı çok azdır… şubert yada şuman çalarken salonda cep telefonu çalarsa çalan kişi ayvayı yer… ama bach ın eserlerini caza da uyarlayabilirsiniz… mesela weber gibi… o zaman weber yada yorumlayan piyanist üretendir… yani sanatçıdır…
herkes bir şeyler üretir… beğeneni beğenmeyeni olur gayet normal bunda… ben kibariye ile fazıl say arasında bir fark görmem… kibariye mükemmel kulağı olan dünyada sayısı 20 yi geçmeyen kişilerden biridir… ne isterse en iyi şekilde söyler… Allah vergisi… pavarotti ne ise ibrahim tatlıses de odur…
yeter ki insana üretene yorumlayana saygımızı azaltmayalım…
Yazan:durhat Tarih: Haz 28, 2009 | Reply
valla beni sanatçı yönü pek ilgelendirmiyor açıkçası.beni asıl ilgilendiren şey,bir zaman döktüğü incilerdir.hani tası tarağı toplayıp terkedecek denli memleketten bunaldığını dışa vuran sansansoyenel sözlerinden bahsediyorum.o sözleri duyar duymaz gözümden düştü ve benim için piyano başında kendinden geçme numaralarının zerre kadar anlamı kalmamıştır.
elbette sanatçıların da odeolojileri olabilir ve fikir beyan edebilirlier.ama dediğim gibi piyano başında kendinden geçercesine yaratıcılık havası giren birinin ülke gerçeklerinden bu kadar kopuk ve ilgisiz olmasını samimi bulmuyorum.hele ergenekon gibi toplumun başına bela olmuş yapılanmalara en ufak rahatsızlık duymazken sadece nefret ettiği bir kesimden ötürü tahammülsüzlüğünü aşikar eden birini hiç samimi bulmam ve art niyetinden şüphe ederim.ideolojilerin güdümüne kendisini bu denli kaptırmış fanatik birisinin piyanistliğini ben ne yapayım,bir damla vicdan ve dürüstlükten nasibini alamamış olduktan sonra.
Yazan:snowqueen Tarih: Haz 28, 2009 | Reply
Kendini sadece “başörtülü” olma kimliğiyle tanımlayan insanlarla arama mesafe koymayı yeğliyorum. Nasıl ki bütün “başı-açık”larla “başı-açık kardeşliği” oluşturmuyorsak bu da onun gibi.
“Başörtülü” kimliği ile ne söylediğine bakarım daha çok. Kadınlara, LGBT’lere ve ataerkilliğin baskısına uğramışlara destek için bildiri yayınlayan “başörtülü” kadınlara kendimi daha yakın hissederim. Çünkü konuşacak konumuz, dilimiz, ezilenlere bakışımız ortaktır. Bu sitede yorumlarını dikkatle okuduğum ve tanışmak istediğim başörtülü yorumcular da var ama dediğim gibi her “başı-açık”a sempati duymuyorsam her başörtülüye de duymak zorunda değilim.
Elbette ortak istediğimiz başörtü yasağının kalkması, eğitim hakkının engellenmemesi. Ama ötesinde kimisiyle konuşacak konu bulamıyorum. “Batı karşıtlığı” yerini “salt Doğu sevdası” gibi başka bir patalojik duruma bırakmışsa hele.
“Başörtülü”(insanları böyle katagorize etmenin de mantığını hala çözemedim) piyano, gitar, keman çalan insanlar giderek daha da artıyor (Tayyip Erdoğan’ın kızı gibi). Ailem müzisyen olduğu için çocuklarını klasik piyano eğitimi almaya gönderen bir çok “başörtülü” veli görüyorum. Konserlerde de kimse suratlarına “tükürmüyor”normal olarak. Anlaşılan yeni orta-sınıflar böyle “kompleksli” yargıları pek takmıyor.
“Kendi toplumuna yukarıdan bakan sanatçı imgesi” için Osmanlı SarayI’ndan başlamanızı öneririm. Eminim daha açıklayıcı olacaktır.
Yazan:durhat Tarih: Haz 28, 2009 | Reply
Cemile hanım bu arada özür dilerim konunun dışına çıkmaya sebebiyet verdiğim için.Gerçi ben konuyla alakalı bulduğum yanıyla bakmaştım ama.Yine de yanlış yaptım sanırım.
Biraz tekrar gibi olacak ama benim derdim,çevremde yaşadığım ilgisizlik,kayıtsızlık,vurdumduymazlık.
Tabi etliye sütlüye karışmamamak da sonuçta bireysel bir tercih ve belki de bir hak.Herkes bulunduğu yerde sorunlara ortak olsun,elini bir şekilde taşın altına koysun gibi bir beklentiye girmekle haksızlık da etmiş olabilirim.Netice de herkes yolunu kendi belirlemede hür.Lakin,her türlü hak ihlaline,zulme sessiz kalırken,üstüne vazife olmayan her şeye burnunu sokanlara tahammül edemiyorum.Yani madem bir şeye karışmayacaksın bari her tarafından tarafgirlik ve ideolojik bağnazlık kokan işlere de bulaşma.
Fasıl Say’da bana göre bu mantaliteye sahip bir insan.Ve bana göre aynı zihin yapısına sahip muadilleri de hiç az değil.
Bakın sizin ve özlem hanımın,son bir kaç yıldır yaşadığımız türban ayıbı üzerine yazdığınız yazılara kimseler ilgi duymuyor.Tamam,bir şekilde ilgi duymayabilirler.E konu içinde Fazıl Say ismi geçince neden bu kadar ilgili olabiliyorlar. Hani nerdede kaldı demokratlik…hani birileri demokrasi üzerine nutuk çekip duruyordu…Peki bu kocaman ayıp ve utanç demokrasi konusuna girmiyor mu?
Fakat inanın evrim teorisi,tsk,kemalizm vs.üzerine bir tartışma başlasa yorum yarışı başlayacak.Bu bana sağlıklı bir düşünce şekli gelmiyor.Kim üzerine alınırsa alınsın.Hoş,üzerine alınacaklar da pek ortalıkta görünmüyor ya.Herhalde dikkatlerini çekmedi,farketseler de-sırf Fazıl say ve klasik müziğe toz kondurmamak için-üşüşecekler bunu da biliyorum.Dediğim gibi başlık biraz provakatif olsaydı siz o zaman şenliği görecektiniz.
Neyse fazla işgal ettim bu sayfayı,bunun farkındayım.Diyeceğim o ki,çevresindeki bariz hak ihlallerine,zulme,baskıya,ayrımcılığa sesiz kalanların evrim teorisinin içine balıklama dalmaları benim için bir anlam ve değer taşımıyor.
Yazan:snowqueen Tarih: Haz 28, 2009 | Reply
Velhasıl, sadece “başörtülü olmak” ya da “olmamak”, bir kimlik oluşturuyorsa, bunun üzerinden “değerli” ya da “değersiz” hissediliyorsa bunu mantıklı bulamıyorum. Başörtüsü yasağı kaldırılsa durum normalleşecektir ve böyle bir “tektipleştireci” kimlik durumu ortadan kalkacaktır diye umuyorum. Yoksa bütün başörtülüleri ekonomik, sosyal, kültüre, sınıfsal hiç bir fark gözetmeden aynı kümenin içine dahil ve tıpkısının aynısı olarak görme eğilimi var ve sanki tüm “olumsuzluklar” sadece başörtüsü ile geliyormuş gibi bir çıkarımı da ayrıca kabul etmiyorum.
Yazan:cb Tarih: Haz 28, 2009 | Reply
(durhat)
Rica ederim,özür dilenecek bir durum yok.Bazı konu başlıkları farklı noktalara kayabiliyor bu oldukça doğal DD’nin böyle bir zenginliği var :))Hem bahsi geçen müzisyen o kurduğu ‘ideolojik’ cümlelere kadar çok dikkati çeken bir isim değildi,sadece kof bir popülerite o kadar şimdi ideolojik bir durumu var ve kalkan olarak kullanılıyor ki konu ile de ilintili.Hem sorun değil ben yazı adına oldukça mutmain olmuş durumdayım zira yorumlara bakınca ‘acaba şimdi ne olacak?’ sorusunun endişhesi anlamını bulmuş.Hedefi vurduysak problem yok :)Sadece üzüntüm içinde öfke ve nefret taşıyan insanlar adına yaşanılan bir üzüntüdür.Gerçekten yazık onlara insan bu huzursuzluk ile nasıl tutunur hayata,çok yazık.
Yazan:snowqueen Tarih: Haz 29, 2009 | Reply
Valla dürüst olacağım, kimseyle takışmak gibi bir derdim yok, kalbinizi kırarsam da özür dilerim ama “kendinizden olmayana” bakınışınız çok ötekileştirici ve yargılayıcı (hesap günü, cehennem örneği vb.) Gördüm, okudum. İslam dininde en sempati duyduğum kişinin Ömer olduğunu söylemek istiyorum çünkü “adil” sıfatıyla tanınır, adil olmak şu hayattaki en önemli haslettir. Sizi de “adil” bulmuyorum.
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Haz 29, 2009 | Reply
Sayın snowpueen,
Tüm ezilenlerin birlikte hareket etmeleri,baskı ve ayrımcılık noktasında ortak mücadele yöntemleri geliştirmeleri gerektiği fikrinizi çok isabetli buluyor ve bu noktadaki serzenişlerinizi kısmen haklı buluyorum.Bana göre de hak arama,belli bir kimlik ya da aidiyet üzerinden değil,baskı ve ayrımcılığa maruz kalan toplumun bütün katmanlarını müşterek paydalarda birleştiren/buluşturan ortak bir mücadele zemini yaratılarak olmalı.Zira,ancak tüm toplumu kucaklayabilecek ortak bir mücadeleyle demokrasiye ivme kazandırılabilir ve ancak böyle çoğulcu bir anlayış demokrasiyi anlamlı kılabilir.
Ancak,doğru ve sağlıklı olan duruş bu olmasına karşın,bu,bireyin öncelikli bulduğu soruna ilgisiz kalacağı anlamına gelmez.Zira,türban yasağından muzdarip kesimlerin; eşcinsellerin,kürtlerin ya da alevilerin sorunlarına “yeterli düzeyde sahiplenmemiş” olmaları türban yasağı gibi bir sorunun olmadığı/yaşanmadığı anlamına gelmez.Her şeyden önce yazıya konu olan ayrımcılık Türkiye’nin bir demokrasi ayıbıdır.Ve dolayısıyla eğitim hakları ve giyim tercihleri engellenen bir kesimi şartlı destek sunmak gibi bir yaklaşım bana doğru bir fikir gibi gelmiyor.Zira karşı durulması gereken öncelikle hukusuzluğa zemin yaratan fiili uygulamalar ve bunda ısrar eden zihniyet,sistem ve kurumlardır.Zira eşcinselleri dışlayarak toplum dışına iten,alevilerin kendilerini ifade etmelerini engelleyen ve kürtlerin kendi ana dillerinde eğtim hakkını kısıtlayan da aynı yapıdır.Bütün bunlar,geçtim demokrasiyi bir insanlık ayıbıdır.Bu anlamda,birinin diğerinin sorununa duyarlı olmadığı düşünülerek çekimser ve karasız kalmamalı.Ona bakarsanız bütün eşcinseller de yekpare biçimde kürt sorununa,alevi sorununa ya da türban sorununa yeterli duyarlılığı göstermiyor olabilirler…Aynı şekilde her kürt,her alevi de “kendi sorunu”kadar “diğerinin” sorununa sahip çıkmıyor olabilir.Kısacası her kesimin kendi içinde benzer çelişkileri yaşıyor olması,var olduğu düşünülen sorunları hafiletmez/ortadan kaldırmaz.
Sonuç itibariyle,kullanılan dil ve terminoloji,yöntem ve davranışlar farklı olabilir…Her kesim,inandığı değerler üzerinden adalet talep edebilir.Önemli olan her kesimin kendi cephesinden hukuksuzluğa karşı kararlıca duruş gösterebilmesidir.Aksini yaptığımızda kendi elimizle “öteki”lerini çoğaltmış olur ve varolan kamplaşmalara yenisini eklemiş oluruz.Ki,bu da sorunun olduğu gibi orta yerde durmasına ve hatta daha da karmaşık bir hâl almasından başka bir işe yaramaz.Yani önümüzde bunca sorun dururken deyim yerindeyse birbirimizi yemeye devam etmiş oluruz.
Sevgi ve selamlarımı iletirim.
Yazan:Fulya Themis Tarih: Haz 29, 2009 | Reply
O kadar dar ki bakış açınız. Çok sınırlı bakıyorsunuz. Siteniz sanki sadece ezilen olarak kürt halkını görüyor yada türbanlıları. Bütün yazılarınız bu çerçeve içinde. Hiç bir değişik konu yok ve bence çok yetersiz kalıyorsunuz. Bir sürü yazar adı geçiyor ama her yazı dönüp dolaşıp türbana yada askere çıkıyor. Eşcinsel demişsiniz kendiniz. Nerede bir adet yazı yok ki sonuçta türbanlılar kadar hatta belki de daha fazla baskı altındalar. Sadece devlette değil, özel sektörde de çalışmaları mümkün değil ve sürekli aşağılanıyorlar mesela ama tek mağdur türban takamayanlar gib gösteriliyor. Yada azınlık hakları hakkında ne düşünüyorsunuz belli değil. Var tabi yazılar ama yeterli değil sanki onları ayıp olmasın diye yazmışsınız. Yazılarınızın neredeyse tamamı sadece türban ve asker. Bir kere okuyunca bir daha gelmesine gerek yok ki insanların buraya.
Yazan:cb Tarih: Haz 29, 2009 | Reply
Sevgili Aziz bey selamlar,
Bahsettiğiniz konu belki 28 Şubat öncesi için evet kesinlikle doğrudur,katılıyorum.Lakin son zamanlarda bundan söz etmek haksızlık olur kanaatindeyim.Benim başta kendim olmak üzere oldukça geniş dindar müslüman çevrem ki fazla sayıda tanıdığım Kürt,Ermeni ve Alevi hatta hatta samimi solcu arkadaşlarım net bir şekilde birbirimizin sorunlarına sahip çıkıp destek veriyoruz.Darbeler,haksızlıklar,hukuksuzluklar,ayrımcılıklar noktasında birbirimizin hakklarına sahip çıkmak için ‘ortak’ ses olabiliyoruz çoğunlukla.
Konuyla ilgili olarak benim de destek verdiğim ‘Henüz Özgür Olmadık’ bildirisine göz atmanızı dilerim.
İnsanlar artık ‘böl yönet’mantığını kavradı ve en insancıl cevpları veriyorlar.Bazen bazı mail guruplarında yazılarım nedeniyle gelişen yoğun tartışmalara bir bakıyorum ben daha müdahil olmadan liberal,solcu,Alevi,Kürt,Ermeni arkadaşlarım yazıya destek vererek cevap veriyor.Aynı şey benim içinde geçerli ‘Kemalist,Ulusalcı,Faşist’ kesime karşı yine bahsi geçen arkadaşlarımı kendim gibi savunabiliyorum.Bizler ayrımclığı zorunlu olarak yaşatıla yaşatıla aştık darısı aşamayanların başına.
Yazan:eg Tarih: Haz 29, 2009 | Reply
bir baktınız ve sitedeki tüm yazıların içeriğini şıp diye anladınız demek! ne kadar yetenekli insanlar siteyi ziyaret ediyormuş da biz farkına varamamışız demek ki!
Yazan:cb Tarih: Haz 29, 2009 | Reply
Fulya Themis,
biraz haksızlık etmiyor musunuz?Eleştirilen Tsk ve Kemalist sistem maalesef sadece Dindarları ve Kürtleri hedef almıyor,Aleviler ve Ermeniler de hedef burada sonuçlar ile yorumlamışsınız DD ve genel yazılar site gibi oldukça derin sorunların kaynağını,sebepleri mercek altına alıyor keşke görebilseniz.Ve görmeniz gereken bir şey daha insanların haklarını aramalarına dahi tahammülünüz yok hemen ‘ayrımcı’ yaftası yapıştırıyorsunuz yani burası ve yazılar ‘ayrımcı’ (!) ama siz hakkını arayan insanlar arasında ayrımcılık yapınca sorun yok öyle mi?Biraz kendinizi sorgulasanız nasıl olur acaba?Ben yazımın anlamını bulması adına size teşekkür edrim sonuçta ‘acaba şimdi ne olacak?’ sorusunun cevabı katmerleniyor ve yanıtını buluyor.
Acaba şimdi ne olacak?
El cevap; Hakkınızı aramanızda size destek vermek şöyle dursun hakkınızı aramanıza bile tahammülüm yok.Kendim size destek vermedğimim,sizi anlamdığım gibi sizleri ‘ayrımcılıkla’ suçlamakta ustayım.Ve hakkınızı her aramanızda kanımın son damlasın kadar sizi yaftalayıp kösteklemek görevimdir.
Farkında olmadan verdiğiniz cevap ve yazıyı haklı ve anlaşılır kıldığınız için teşekkürler.
Yazan:cb Tarih: Haz 29, 2009 | Reply
Aziz bey,
TMK mağduru çocuklar için kaleme alınmış bir yazı…
HAZİRANDA ÜŞÜMEK
Haziranda çocuğum.
Bahar yağmurları filizleniyor şakağımda,
bir dipçik gibi
sert ve umarsız.
Soğuk,nemli ve kanlı.
Haziranda çocuğum,soğuk,ürkek ve cansız.
Soluğum,
güçsüz ve masum.
Hiç tanışmadığım bir bedenim var,
benden bağımsız,
acıyor.
Ben anlamıyorum,
bedenim benden bağımsız acıyor.
Bu adamlar kim,
bu adamlar kimin?
Ben kimin?
Kimim?
Haziranda çocuğum,
bilmediğim,
ahh yine bir kabza öylece yerleşiyor şakağıma.
Diyeceğimi unuttum,anne.
Ne demeli şimdi?
Ne anlatacaktım?
Ben kimim?
Nemli karanlıklara sesleniyorum…
Soğuk,üşüyorum.
Şimdi alnımdan süzülen kan,tenim ve ruhumdaki tek sıcak.
Haziranda çocuğum,
haziranda üşüyorum.
Bu mevsim de çocukları sadece kendi kanları mı ısıtır,anne?
Nedir masumiyet?
Kapatıp gözlerinizi,bir çocuğun kahkasını düşürün zihninize,oradan usulca fazlası değil duyabileceğiniz kadar usulca verin kendinizi o sese.Çoktandır unuttuğunuz masumiyet,müzelerin raflarından papatyalar gibi akın akın koşuşsun yüreğinize,masumiyet işte o koşuntudaki tondur,tınıdır.Bir çocuğun kahkası merhemdir,mayınlı,nasırlamış yüreklere…
Çok mu önemli rahatınız,vazgeçemediğiniz o konfor.Açık bej salonlardan süzülen o ışık.Çok mu değerli?Başınızı çevirip durmayın,lütfen.Burada bu konforlu açık bej odada ses ve vicdanınızdan başka bir hareket yok.Salonun aydınlığından nasiplenmemiş bir kuytu köşedeyim ben şimdi.Ne cırcır böceği,ne bir sineğim.Duyduğunuz ses benim.Yan oda da ışıldayan çocuktan ne farkım var benim?Neden böyle mat ve gri duruyorum ben?Karasal iklimin çocukları böyle gri gri mi bakar?O denli soğuk mu konuşur?Neden her mevsim üşüyoruz biz.Işığı ve rengi koyu çocukların sıcağı yalın ve yalnız kendi kanlarında mı saklı?
Ülkeler varmış anne.Çiçekleri açan ülkeler.Peri Padişahının kızı,binbir türlü sihir,masal.Aldan mora tüm renklerin aynı topraktan fışkırdığı ülkeler,varmış.Masallar varmış.Altın bir top varmış,o çocukların ellerinde her attığın hedefi bulurmuş.Sırma saçlı kızlar,civanmert delikanlılar,nurtopu gibi bebekler,varmış.Ben,haziranda çocuğum anne.Benim kendimden daha çocuk hayatım daha başlamadan mış’lara esir düştü anne.Sanki hatırlıyorum biryerlerden,o çamurlu yoldan vardığım okulda söylemişlerdi bana;mış’lı geçmiş zamanmış.Geçmişi olmayanın,nasıl mış’ı olur,anne?Altın toplar yokmuş,benim hedefim yokmuş,hedef benim anne,mış’ları olmayan kısa hayatımın mış’sız tek cümlesi;hedef benim.İnsanlardan hedef olur mu?Ya çocuklardan?
Masallar zaten yalan,hayat vardır yaşanan.Çocuklar masummuş,anne.Ben masumiyetin ne olduğunun bile farkında olmayacak kadar küçücük ve masumum anne.Ellerime bakıyorum anne,ellerini özlüyorum.Küf kokuyor ellerim,kan ve gözyaşı kokuyor.Kanadığında yarama,ağladığımda yüzüme kapattığım ellerim,kan ve gözyaşıyla sıcak,kan ve gözyaşıyla oyuncak.
***************************
Bir ülkenin anne ve babası olmayan çocuklarına yetimhane,oyuncağı olmayan çocuklarına maphushane.Ne adaletli bir yaşam.Burada bu pembeden beyaza çalan,penceresinden yemiş ve gül ağaçları süzülen,geniş ve aydınlık odadan birkaç tuşa dokunup,ağlayarak insan oldum sanıyorum.Heyhat o çocuklar,o koyu tonlu çocuklar,gri bakıp kara konuştukça,haziranda üşüyüp kanları ve gözyaşlarıyla ısındıkça,ne ben insanım?Ne de Zeynep ve Mehmet’ten başka çocuk olmadığını zannedenler.
Bir ülke de çocuklar,haziranda soğuklar.Gözlerine iki kömür,burunlarına bir havuç,bırakın erisinler,kahpe vicdanların soğuğunda o haziran da.
—
cemile
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Haz 30, 2009 | Reply
Cemile hanım merhabalar,
Öncelikle paylıştığınız güzel yazınız için teşekkürler.İnsan yaşamına duyduyuğunuz saygıyı,çocuklara beslediğiniz şefkatli duyguları kelimelere dökmüşsünüz.Ne mutlu size ki,başkalarının duyduğu acıyla acılanıyor,bunu yüreğinizde hissedebiliyorsunuz.
Birlikte ve ortak mücadele etme meselesine gelince.Elbette inanç ve ideolojileri bir kenara bırakarak dünyaya adelet ve vicdan penceresinden bakan duyarlı insanlar yok değil.Bu yürekli insanlar dün de vardı bugün de.Dolayısıyla konuyu açarken bu yönde bir adalet ve vicdan sorgulamasını amaçlamamıştım(tabi yeri geldiğinde bu da tartışılıp eleştirilecek).Benim asıl üzerinde durduğum husus,olaya aidiyet penceresinden baktığını düşündüğümüz kesimlerin,asla adalet arama çabamızda bizleri kararsızlığa götürmemesi gerektiğiydi.Zira insanlar hata da yapabilir,bir takım önyargılara da sapabilir.Bu genel bir durumdur;her inançta,her kimlikte olması mühtemel insan zaaflarıdır.
selamlar.
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Haz 30, 2009 | Reply
Sayın Fulya Themis,
Sanırım yargılarınızı belirtirken biraz aceleci davranmışsınız,ya da diğer yazıları henüz okumadığınız anlaşılıyor.Mesela sağ altta bulunan “etiketler”bölümünde farklı ketegorilerde konular var.Buradan biraz daha incelemenizi öneririm.Misal “laiklik”etiketini tıkladığınızda bir çok yazı çıkacak karşınıza.Ve bu yazılarda irdelenen “laiklik kavramı”nın sadece sünni müslümanları ilgilendiren yorumlarla sınırlı olmadığını göreceksiniz.Dolayısıyla alevilere-ve bu arada sünni müslüman olmayan,ateist ya da frklı dinlere mensup kesimlere-zorla dayatılan “zorunlu din dersi”,gayrimüslim ve azınlıkların karşılaştıkları sorunların düşündüğünüzden çok daha farklı bir açıyla irdelendiğini göreceksiniz.Ha,yetersiz derseniz size katılırım.Elbette bu tür hayati konuların daha sıklıkla işlenmesi ve gündeme taşınmasını talep edilebilir ve bu yönde görüş beyan edebilirsiniz.Ancak,site sadece kürtlerin sorunlarına ve türban yasağına duyarlı derseniz bu adil bir eleştiri olmaz.
Peki,izninizle sorayım:siz bu coğrafyada kürtlerin ezilmediğini,ayrımcılığa uğramadıklarını,ya da türbanlı kadınların bazı haklarının engellenmediğini söyleyebilir misiniz?Söyleyemzsiniz çünkü bariz hak ihlalleri var.Dolasıyla durum böyle iken “onu söyledin,bunu söylemedin” gibi ayrıştırıcı bir mantık demokrasi ve özgürlüklerin yerleşmesine katkı sunmaz.
Gördüğüm kadarıyla siz,bu tür adaletsizlikleri kurumlaştıran zihniyeti değil,buna karşı olanlarla bir hesaplaşma içerisindesiniz.Bu da mümkün ve anlaşılır tabii,zira bu psikolojiyle hareket eden ilk siz değilsiniz.Anacak lütfen bunu bize demokrasi dersi şeklinde sunmaktan vazgeçin,çünkü hiç de dürüst ve samimi görünmüyor bilesiniz.
Yazan:cb Tarih: Haz 30, 2009 | Reply
Aziz bey,
Böyle düşündüğünüzden samimiyetimle söylüyorum hiç şüphem yok.Ben sadece ilk paragrafa açıklama getirdim.
sevgi ve selamlar
Yazan:Fulya Themis Tarih: Haz 30, 2009 | Reply
Yılmaz Bey,
Ben açık şekilde yazmışım. Yeterli bulmadığımı. Ara sıra girmediğim dönemler oldu ama çok uzun süredir yazılarınızı takip ediyorum. bir yıldan fazladır. Ben dönüp dolaşıp laf asker kürtlere yada türbana geliyor diyorum siz yine öteleyerek bana [Peki,izninizle sorayım:siz bu coğrafyada kürtlerin ezilmediğini,ayrımcılığa uğramadıklarını,ya da türbanlı kadınların bazı haklarının engellenmediğini söyleyebilir misiniz?Söyleyemzsiniz çünkü bariz hak ihlalleri var.] diyorsunuz. Ben neyin ne olduğunu bilmeyecek kadar bilgisiz değilim ki.
Yılmaz Beyben bu coğrafyada kürtlerden ve türbanlılardan çok daha fazla ezildiğimi düşünüyorum. Kürtlerin hangi hakları ihlal ediliyor? İstanbulda ve İzmirde yaşantıları iyi ki. Diğer insanlardan ne farkları var. Dillerini konuşabiliyorlar. Çocuklarına isim verebiliyorlar. Yıllardır istedikleri şeyler yapılıyor. Ben çocukken bu yazıların anlamı vardı. O zaman başka bir örgüt vardı. pkk sonra çıktı. O örgüt pkk gibi değildi. pkk kürtlere çok zarar verdi bence. Bildiğim kadarıyla tabi. Kürtlere zarar veren pkkdır. Türkler değil. Diğer büyük illeri bilmiyorum Ankara gibi. Diledikleri işleri yapıyorlar. Eskiden ciddi sıkıntılar vardı evet. Ama şimdi?
Ben kürtlerin ezildiğini düşünmüyorum. Türban kullananlar okuyabilmeliler tabi destekliyorum onu ama ben desteklesem ne işe yarar ki. kürtlerin ezildiklerini filan düşünmüyorum. Orada Kürtler ne kadar eziliyorlarsa Türkler Araplar ve diğerleri de o kadar eziliyorlar. Ben Antakyada doğup mardinde büyümüş yaşamış biriyim uzun yıllar. Hayatım orada geçti benim. Biraz da Mersinde. Hatayda hayat çok güzeldir. Türkiyenin en güzel en demokrat kardeş toleranslı yeridir:) Mardinde de ama Mardinde yaşamak çok zordur. Türkler için de Kürtler için de zordur hayat. Hayat İstanbulda ve İzmirde çok daha zor ama. Ben sizleri çok fazla taraflı buluyıorum. Kürtler eziliyorsa bu başka hiç kimsenin ezilmediği anlamına gelmez. Ama siz bana cevap verirken bile yine Kürt ve Türban örneklerini veriyorsunuz.
Hayır ben onların ezildiklerini düşünmüyorum. Kürtler sadece belli bir amaç için kullanılıyorlar. Herkes kullanıyor. Irakta çok daha fazla kullanılıyorlar. Amerika gidecek ne olacak peki orada kürtler? Dünyada hiç bir ülke onları desteklemez. Sadece çıkarları için destekliyor görünüyorlar. Türkiyedeki kürtleri de desteklemez kimse. Ve bence Kürtler çok yanlış yapıyorlar kendilerini kulladırma konusunda. Bu coğrafya bizim, Kürtlerin, Türklerin ve diğerlerinin. Binlerce yıldır birlikte yaşıyoruz. Binlerce yıl daha yaşamak zorundayız. Kim masum halk kim terörist belli değil ise bir yerde. Ezilenlerin içine herkesi koyarsanız. Neyse işte. Bence çok fazla gaza gelmese kimse çok iyi olacak.
Sizler bilirmisiniz bizim oraları? töreyi geleneklerimizi adetlerimizi, kültürümüzü dilimizi. Oradaki insanlara yapabileceğiniz en büyük iyilik o insanları öğrenmek ve anlamak olur. Töre sizin bildiğiniz şey değil! çok farklıdır töre dediğiniz şey. Buradaki bu tartışmalar oradaki insanlara hiç bir şey vermez zarardan başka. Bakın sitenize girip okuyan bir çok kişi farklı kültürlere karşı, ne denir tam çıkaramadım. farklı olana karşı daha da yabancı olur diyeyim. Yani dışarı atar. Dışlar.
Bu sitede Kürtler var. Neden sizlere anlatmıyorlar? ama onlar bence doğma büyüme egede marmarada yaşamışlar. yoksa yazarlardı. O kadar çok şey var ki. Yazamam ki ben uzun uzun:(
Ben bilgisiz biri değilim. Genç siviller filan var. Güzel işler yapıyorlar. Burada yazarları da var. Geldilermi hiç antakyaya? biliyorlarmı şırnakı diyarbakırı filan. Suriyeye geçtilermi? Ben gezdirebilirim onları isterlerse.
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Tem 1, 2009 | Reply
Fulya hanım,
Konuyu sırf “haklı çıkmak”adına dağıtırsanız inanın birbirimizi anlamkta zorluk çekeriz.Ben açık şekilde yazmıştım diyorsunuz,peki ben şifreli mi yazıyorum.Söylediklerim yukarıda duruyor,çarpıtmayın lütfen.Birincisi ben ülkede sadece kürtler ve başörtülüler eziliyor demedim.Örneği veren sizdiniz,ben de bu örnekler üzerinden sizi yanıtladım.Ancak siz bu yanıtlamayı ters yüz ederek,benim özellikle bu örnekleri seçtğiğimi belirtmişsiniz.Bu tavır bile dürüst olmadığınızı göstermeye yeter.
Ayrıca bu ülkede kürtler ayrımcılığa uğramıyor diyorsanız sizinle bu konuyu tartışmam.İnsanlar çocuklarına kürtçe isim verdikleri için mahkeme kapılarında az çile çekmediler.Ayrıca köy,kasaba ve şehir isimlerinin tamamı değiştirilmiş,hâlâ da eski isimlerine kavuşmuş değil.17500 faili meçhul cinayet,kolu kafası canlı yayında kırılan çocuklar ve yine yaşlarından daha büyük cezalara çarptırılan çocukları saymıyorum bile.Yani açıkçası O bölgede görev yapmış emekli generaller bile yapılan baskıyı,ayrımcılığı ve bir halkın toptan inkar edildiğini itiraf ederken sizin ısrarla herhangi bir eşitsizliğin yaşanmadığını savunmanızı doğrusu anlamakta güçlük çekiyorum.Ya dünyadan haberiniz yok başka bir gezegende yaşıyorsunuz ya da bilerek taraflı davranıyorsunuz.Kusura bakmayın bunun başka da bir izahı bulunmuyor.
Ha,başka sorunlarımız da var derseniz amenna,yine dediğiniz gibi “ben de ezildim”derseniz bunu da anlarım.Ve inanın karşınıza çıkıp “hayır siz ezilmediniz”diye çıkmam.Kaldı kı “ben kürtlerden daha çok ezildim”derken buna da bir açıklama getirmemişsiniz.
İşte aradaki fark bu:siz adını koymadığınız bir sorundan sözederken “ben mümkündür”diyorum,saygı gösteriyorum ve gerekirse desteklerim.Siz ise bir savcı edasıyla karşımıza dikiliyor,sorunların olmadığını söylüyor,inkar ediyorsunuz ve bunun için kırk dereden su getiriyorsunuz.Ardından da konuyla alakalı olmayan yerlere çekiyorsunuz.Ben Hatay’ı da bilirim Mardin’i,Hakkari’yi de.Bana oraları öğretmeyin.Peki devletin Güneydoğuda kaç köyü yakıp yıktığını,kaç köyün devlet zoruyla boşaltıldığını biliyor musunuz.Bana Irak üzerinden tahliller yapacağınıza bunun cevabını verin.PKK’nın bölgede şiddette başvurması devlet terörüne gerekçe değil.Ben de pkk’yı kınıyorum,hiçbir eylemini de benimsemiyorum.Ama bunun faturası da bölge insanına ödetilemez.Fakat fazlasıyla ödetiliyor.Sizin inkar etmenizle bu gerçekler değişmiyor.Ve evet Hatay’ı sizden iyi biliyorum.Oradada araplar haklarından mahrum bırakılıyor,hele alevi olanları iki türlü ayrımcılığa uğruyor.
Dolayısıyla Hatay’da,Mardin’de çok kültürlü,çok kimlikli nadide şehirlerimizden.Elbette bu bölgede yaşayan insanların birbiriyle bir sorunu yok.Birileri hırs ve iktidar uğruna insanları birbirine düşman ediyor.Çok şükür ki artık halklarımız kaynaşmış ve kışkırtıcılara prim vermiyor.İnanıyorum ki daha güzelleşecek ve insanlar kardeşçe birarda yaşayacak.Çünkü bütün bu farklılıklar kültürel mirasımız,zenginliğimizdir.
Dolayısıyla ben bu hoşgörülü ortamın daha da güzelleşmesini temenni ediyorum.Tüm ezilen kesimlerin adil ve demokratik bir ortamda kardeşçe yaşabilmeleri için birbirlerine destek olmaları gerektiğini söylüyorum.Siz ise kalkmış katı devletçi yapının bile yavaş yavaş terkettiği mantıkta ısrar ederek bunu demokrasi olarak sunuyoruz.Yapmayın lütfen,demokrasi,insan hakları,adalet ve eşitlik talep etmek bu değil.Lütfen tekrar düşünün,her yazdığınızla kendi kendinize çelişkiye düşüyorsunuz.Ve inanın bu tavrınızın barış ve kardeşliğe bir katkısı olmaz.Sadece kendinizi zor duruma düşürüyorsunuz o kadar.
Yazan:Ekrem Senai Tarih: Tem 1, 2009 | Reply
Geçen gün bir arkadaşımla konuştum ve bana “Atatürk haklıymış bu kürtleri öldürmekte. Doğuyu kökünden kazayacaksın, hiçbir Kürt dölü bırakmayacaksın” diyordu. En son töre cinayetinden sonra da kürtlerin ilkellikleri üzerine epey bir köşe yazısı, analizler döktürüldü. Kürtlerin bir sorunu yok diyenler… Kürtlerin sorunu şu ki, hala bazı Türkler, bu ülkenin kendilerinin olduğunu, Kürtlerin ise misafir filan olduğunu düşünüyor. Hala aşağılama, ikinci sınıf gibi görme temayülü hakim. Ayrıca Kürtleri bu ülkede görmek istemeyen, oldukça kalabalık bir kafatasçı grup var ki; bunları ehlileştirmeden bu ülkede Kürtlerin huzura ermesi mümkün değil.