Başörtülü kızlardan özür diliyorum…
By Mehmet Yılmaz on Tem 9, 2009 in Duyuru, Kemalizm, vicdan, Yobaz Laikler
“Senin dünyanın güzelliklerinin aksine,
Örtümün içinde görünenim, ama onsuz gizliyim“(1)
Size yapılan haksızlıklara karşı çıktım başından beri ama bugün sizi yeterince anlamadığımı düşünüyorum. Bir erkek olarak yaşadıklarınızı hiç bir zaman tam olarak anlamayacağım ama bugün en azından bunun farkındayım…
Yobaz laiklere karşı verdiğiniz mücadeleyi uzun yıllar SADECE bireysel özgürlük olarak gördüm. Ne kadar yanılmışım…
Sizler sessiz asaletinizle “insan” kadını açıp gösteren örtünüzü muhafaza ettiniz. Size dayatılan çağdaş, modern, seksi görüntüyü reddettiniz. Bu uğurda maddî dünyanın ne çok nimetini teptiniz. Ne kadar körmüşüm, göremedim. İffetinizi korurken biz erkeklerin gözlerini de “et kadından” korudunuz, “insan kadın” olarak kaldınız. Çekiciliği değil güzelliği tercih ettiniz. Güzelliğinizle biz erkeklere de kendi güzelliğimizi yansıttınız.
Bugün bazı şeyleri idrak ediyorum. Zannediyorum ki bunları bana kelimelerle anlatamazdınız. Zaten sizin kendinizi anlatmak için gösterdiğiniz her çaba « Yıllar yılı “türban” adı altında yürütülen tartışmalar, açık oturumlar, Zekeriya Beyaz’lar, Yaşar Nuri’ler, bir “heyula” gibi sökün eden köşe yazıları, makaleler, kitaplar, bildiriler, gösteriler (2)» altında boğulmaya, susturulmaya çalışıldı.
Evet, geç de olsa size teşekkür ediyorum ve sizden samimi olarak özür diliyorum, hakkınızı helal edin.
Ben sınıfta kaldım ama sizler bu imtihandan başarıyla çıktınız.
Sizin imanlı yürekleriniz öyle verimli topraklarmış ki Kemalistlerin ektiği nefret tohumları bile meyve ağaçları oldu ellerinizde. Sizin okumanıza, çalışmanıza engel olan, sizi toplumsal hayatın dışına itmeye çalışanlar artık uyduracak komplo teorisi bulamıyorlar.
Bugün ülkemizdeki bütün hukuk mücadelelerinde başörtülü kızları görüyorum. Mahkûm annelerini, yetimleri savunan, yurtiçinde ve dışında hep mazlumun yanında, başarıyla örgütlenmiş, tevazuyla, sessizce O’nun rızası için hizmet eden genç kızlar…
Saçı örten, içindeki insanı gösteren “tılsımlı” örtülerinizle başlarınız dik yürüyorsunuz.
Gazanız mübarek olsun.
78 Yorum
Yazan:Arzu Tarih: Tem 9, 2009 | Reply
Son 5 yıldır ne hikmetse bu çabayı gören insan sayısında da erkek sayısında da inanılmaz düşüş yaşandığını söylemeliyim. Herkes başörtü meselesinin çözümü için bangır bangır konuşmakta, yazmakta ve Allah var üzülmekte. Ama gelin görün ki, gerçekler biraz daha can sıkıcı.
Başörtülüyüm ve evet kanunen kamusal alanda bulunamıyorum. Orda yok’um. Özel sektörde de yok’um! Hatta artık evlenmek istediğimde benim gibi düşünenlerin aklında da yok’um! Medyada yok’um!
Yok oluyorum yavaş yavaş. Bir seçim yaptık ve karşılığında yavaş yavaş ama acıta acıta silikleşmeye ve en sonunda yok olmaya namzet olduk.
Ama biliyorum ki, yok olmadan varlığa erişilmez.
Yazan:özlem Tarih: Tem 9, 2009 | Reply
Mehmet Bey,
sabah sabah çok güzel bir sürpriz oldu bu yazınız. İnsanoğlu hem iltifatı sever hem de duyunca mahçup olur ya. Ben de bu yazıyı okuyunca hem mutlu oldum hem mahçubiyet hissettim. Bilemiyorum. Başörtülü başka dostlar ne hisseder.
Üstelik bizler böylesi güzel sözlere de pek alışık değiliz bu ülkede. Ama başka türlü sözleri çok duyduk;ninjalar, karafatmalar, kaplumbağa gibi giyinenler, örümcekkafalılar, başıkapalı k..açıklar vs. vs. bu liste uzar gider. Üstelik “dindar” erkeklerden bile çok sözler duyduk. Zamanında iş hayatında böyle geçinen erkeklerden karşılaştığım farklı muamele, saygısızlık ve hak ihlallerimi hatırladıkça hala içim cız eder.
Hak ihlallerinin olduğu her yerde sizler varsınız demişsiniz ya inşallah öyledir ve bu gitgide artar. Bu ülkede kafamıza vura vura sesimizi çıkarmayı öğrettiler. Bunun için teşekkür etmeliyim aslında. Bir gün anfide ders sırasında Modern Fizik Hocam ki beni çok severdi(!!) aniden dönüp bana bakarak zaten ya başınızı bağlarsınız ya başkaldırırsınız. Başka birşey bilmezsiniz. En güzeli askeriye. Bilim ve disiplin vs. vs. diye veciz bir nutka başlamıştı. Ne demeliyim bu gunlerimi size borçluyum beni sizler var ettiniz sağolun varolun mu?:))
Bu samimi, güzel yaziniz çok teşekkür ediyorum. Bizler özür dilemesi gerekenlerden bile özür beklemiyoruz, istediğimiz sadece bir hakkın iadesi. Diğer tüm ayırımcılığa uğramış Cumhuriyetin ötekileştirilmiş vtandaşları gibi artık bu manasız zalimce uygulamaların sona ermesi. sizin gibi iyi kalpli, topraklarından, topraklarının dertlerinden kopmamış bir insanı internet yoluyla dahi tanıdığım için ayrıca çok mutluyum.
Esenlikle kalın.
Yazan:Sevgili Özbek Tarih: Tem 9, 2009 | Reply
Çok ilginç !
Yazının başlığını görünce yine alay eden bir yazımı diye geçti içimden.
Okudum… Yorumlarıda okudum… Hem Mehmet beyin yazısına, hem yorumlara karşı hayretler içerisinde kaldım, hem de gerçekten çok üzüldüm. Mehmet bey gibi bir editör ; bu kadar okuyan, araştıran, analiz eden bir insanın başörtüsü olayını politikmiş gibi alıp davranması, özür dilemesi ve yorumcu bayan arkadaşlarımızın da gururları okşanmış gibi bu yazıya teşekkür içerikli cevap vermesi, üzüldüklerimden dolayı beni hayal kırıklığına da uğrattı.
Demekki biz okuduklarımızı, bize söylenenleri, tavsiyeleri vs. gibi tüm bilgileri ezbere bilen ve ezbere yaşayan insanlarız, ezberlerle yönetilen toplumuz. Önemli bir olay da geçmiş olabilir ki Mehmet bey şükran borcunu ödemek için de böyle bir yazı yazabilir. Her ne ise ben algıladığım şekilde bir şeyler yazmak istedim yoksa kalbim duracak.
Ben gözlerimi anamın başörtülü kucağında açtım, babamın beş vakit namazlara duruşundaki gizemleri izlerken büyüdüm, camilerde okunan mevlitlerin ahengiyle göz yaşı nehirlerinde yüzdüm. Geçmiş değerlerde hepimizin ana babası bu şekilde, başları açık olanlar da yine ; dini inançlarımızın içerisinde, bizim gözlerimizde daha modern insanlardır diyerek büyüdük.
Gelişen dünya ile birlikte dini inançlar da bir dakım değişikliklere uğradı uğramakta, uğrayacaktır. Ha, bu böyledir diye ben anamın başörtüsüne nasıl yanlış bakabilirim ? Ben onların Allah inancını nasıl yok sayabilirim ? Dinimizin varlığını nasıl yok sayabilirim, verilen dini emirlerimizi nasıl inkâr edebilirim ? Bunları çoğaltmak mümkündür. İşte anamda, bacımda dini bir emir olarak başörtüsünü, Allah’a ve onun resulûne olan sadakatini ıspatlamak için, yapmıştır, yapmaktadır. Yani dini emirler toplumsal bir olaydır, bunu da insanlar ona bağımlı kalabilmek için uygular.
İşte başörtüsü de bu toplumsal gelişmelerden etkilenerek kişilerin kendi egolarını bir nevi tatmin etmek icabından , sanki siyasi bir olaymış gibi gündeme gelmektedir. Beni şaşırtan işte burda bilgin dediğimiz insanların bunu ezbere almalarıdır. Baş örtüsü bizi niye bu kadar rahatsız ediyor, veya daha sonra neden Mehmet beyin baktığı gibi bakılıyor, pişmanlık duyuyoruz ? Demekki her şey kişiseldir. Beyinler geliştikçe doğru ve yanlış moleküller (fikir demiyorum) üretmektedir. Artık o molekülleri kendimiz ayıklamamız gerekir, ezberle, ezberleyerek değil.
Son olarak, Allah inancı kişi ile onun arasında bir bağdır. Bunu siyasete bulaştırmak, günlük sıradan dışı bir olaymış gibi yaşamak günahtır bana göre. Artı, başörtü dini emirler haricinde hayran olduğum bir kiyafettir. Dünyayı şöyle bir gezinin beyin bulvarlarında, her ülkenin kendine özgü bir kiyafet biçimi vardır ve hepiside kendi değerlerinde çok güzeldir.
Kaleminize teşekkürlerimi iletiyorum. Saygılarımla.
Yazan:havva Tarih: Tem 9, 2009 | Reply
Merhaba,
Ne kadar guzel bir yorum bu… Gercekten hic aliskin degiliz bunlari duymaya, ama duymak o kadar iyi geliyor ki… Cok tesekkurler…
Yazan:MY Tarih: Tem 9, 2009 | Reply
Özlem Hanim Sagolun,
çok güzel bir yazi yazmistiniz, büyük bir alinti yapiyorum asagiya, bu kizlarin zulüm ile tanismalarindan bahsediyor ve “insanın zulüm görmesi için hak etmesi de gerekmiyordu anlaşılan.” diyordunuz.
Galiba özgürlük ANCAK hak edilirse kalici oluyor. Tepeden inme özgürlük anlasilamiyor.
Darbeci terör örgütlerine yardim etmekle suçlanan askerlerin yargilanmasina engel olacakmis CHP. Aslinda bu partiye tesekkür borçluyuz, Türk’ün elinden zulüm görmemizi sagladi. Camilerde “ALLAH” diyen insanlari ve kaç kez “ALLAH” dediklerini sayacak kadar cinnet içindeki bu insanlara, CHP’ye oy verenlere, Ergenekon’u destekleyenlere tesekkür edesim geliyor sizin asagidaki satirlarinizi okurken. EL HAYR ÜL FiMAVAKIA :))
Başörtüsü Yasaklarından Bize Kalan
“Sonra değişmeye başladık bazılarımız. Zulüm kavramı ile yüzleştik. Madem biz böyle ayırımcılığa uğruyor ve zulüm görebiliyorduk demek ki bütün o anlatılan hikayeler doğru da olabilirdi. Ve insanın zulüm görmesi için hak etmesi de gerekmiyordu anlaşılan.12 Eylül sonrası yaşananlar, Diyarbakır cezaevleri gitgide Newroz olayları, Lice baskınları vs. birden kimilerimizin gündemine giren konular oluvermişti. Aynı yıllarda Türkiye sınırlarının ötesinde de bir dünyaya açılıyordu gözlerimiz. Halepçe katliamı, İsrail’in zulümleri ve yeni filizlenen intifada, Amerika’nın Irak’a yaptığı ilk saldırı…
Bir arkadaşımın anlatımıyla yasak başlamadan önce cici bici giyinmekten zevk alan, derslerinden başka bir şey düşünmeyen, ud çalan o mutlu kızlar gitgide gerçek dünya ile tanışmaya başlıyor yerini kırgın, okuyan araştıran, ilgili ama huzurunu kaybetmiş kızlara bırakıyordu. Dünyadan habersiz ve mutlu olmak. İşte bu konforu kaybetmiştik artık. Küreselleşme ile beraber acıları artan Ortadoğu halklarının yanında Türkiye ‘de de bir türlü sular durulmak bilmiyordu. Sivas katliamı, Başbağlar katliamı, Güneydoğu’da Hizbullah adı verilen yapılanmalar ve artarda gelen bombalı cinayetler. Gitgide geriliyor ve bariz bir şekilde iyi olmayan bir yere gidiyorduk. Ve o güne kadar hayallerimizin alabileceği en çılgın eylem bir duvara tekme atmak ya da kafamızın attığı bir gün okula siyah kıyafetler giyerek gitmek olmuşken yine yolda, okulda, belediyede şurada burada ‘işte o, potansiyel cani’ bakışları ile karşı karşıyaydık. Kötü bir senaryonun hem zoraki oyuncuları hem de hiç sesi çıkmayanı idik sanki.
Sonra 28 Şubat günleri başladı. Artık bütün okulları içine alan kimseyi ihmal etmeyen bir yasak gelmişti. Bu sefer benim itile kakıla yer alabildiğim okullar bir daha açılmamacasına başörtülülerin üzerine kapanıyordu. Yine Beyazıt’ın yolları gözüktü. Öyle protestolar oldu ki kalabalığın bir ucu Beyazıt meydanını doldururken diğer ucu Aksaray’ı geçerdi. Sonra eylemlere çok sert müdahaleler yapılmaya başladı. Bir gün robocobların kovalamasından ürken kalabalığın paniği esnasında az kaldı çocuğumla beraber bir polis panzerinin altında kalıyordum.
“
Yazan:eg Tarih: Tem 9, 2009 | Reply
çok içten bir yazı olmuş. eline sağlık mehmet.
doğrusu bir erkek olarak zaman zaman ben de benzer şeyler hissederim. sonuçta bu aşağılanmaları birebir yaşayan olmadığım için her bakış denemem, yine de “dışardan” bir bakış olarak kalıyor. mehmet çok güzel bir paragraf yazmış. alıntılamak isterim:
evet bunu çoğu zaman gözlemliyorum ben de. normalda başka bir ezilen bu kadar ezilmeye, hor görülmeye, eğitim hakkının, çalışma hakkının gaspedilmesine, yıkıcı bir şekilde cevap verir, bende sonrası tufan diyerek herkesten nefret ederdi. doğrusu bütün sevme ve merhamet eğilimime rağmen, muhtemelen ben de aynısını yapardım ve beni bu kadar şeyden mahrum edenlere nefret, hınç duyar ve elime geçen herşeyi yıkmak isterdim. ama bu kadınlar böyle yapmıyorlar ve kemalistleri hınçtan patlatacak şekilde kendileri ezildikçe onlar daha çok merhamete, adalete ve insanlık erdemlerine sığınıyorlar.
bu arada “sevgili özbek” beyin/hanımın eleştirisini cidden de hiç anlamadığımı söylemek isterim. mehmet’in yazısında neye takıldı acaba bilmek isterdim.
Yazan:MY Tarih: Tem 9, 2009 | Reply
Sevgili Sevgili Özbek,
herkesi nasil bilirsin? kendin gibi 🙂
internetin faydasi da bu zaten, sizin gibi bir ortamda büyümedim ben, ailemde bir tane bile basörtülü kadin yok (büyükannler dahil), rahmetli anneannem bir kemalizatör, latin alfabesini Anadolu’ya yaymak için yollanmis bir kemalizm misyoneri. Foograflari var MKA ile çekilmis.
babami camide 3 kez gördüm, 2 agabeyinin cenazesi ve bir kez de ben zorla bayram namazina götürdüm, 80’li yillar. Göztepe camiinde imam “bayramdan bayrama gelenleri burada istemiyoruz” deyince babamin surati asildi, jimnastik yapar gibi egilip kalktik, o da son gidisi oldu. (simdilik)
bütün arkadaslarim Bagdat caddesinin “hizli” gençlerindendi, iki arkadasim öldü oarada, bir over-dose biri de alkollü araba kullanirken Fenerbahçe’de takla atti.
bunun için biraz vakit aldi basörtülü kizlari anlamam. Uzun zaman “rahat birakin bu insanlari” mertebesinde kaldi bakisim.
DD kuruldugundan beri bir sürü STK ile iliski içine girdim, her seferinde tesettürlü arkadaslarin özverili çabalari dikkatimi çekti,
Tesettürlü insanlarin sabri da dikkat çekici. Baslarina gelene, zulüme mesafeli bakislari, diger mazlumlari kendilerinden öne almalari.
tam karsisina Kemalizmin koydugu argüman ise: “biz de donla gidelim okula!”
Asimetrinin böylesi. Ceyeranda kaliyoruz sizin anlyacaginiz 🙂
Evet, ne demisler, “parayla imanin kimde oldugu belli olmaz” 🙂
daha üzerinde düsünülecek çoook sey var degil mi?
Yazan:cb Tarih: Tem 9, 2009 | Reply
Mehmet bey,
başörtülü olup ayrımcılığın nirvanasından nasiplenmiş çoğu kez kendi içindeki bütün tarafından yıpratılmış biri olarak yüreğinize sağlık diyorum,Allah razı olsun.
Bunu daha önce de yazmıştım,ayrımcı zihniyet bir tarafa bizi sanırım en çok en azından beni dindar müslüman beylerin umursuzluğu,körlüğü ve sağırlığı yıprattı.Arkamızı bir döndük,kimsecikler kalmamış yapayalnızız.Yanımızda değiller,kamusal alanda yasa ile engellenmmiş varlığımız özel alanlarda da aynı kadere mahkum olmuş.İki kelime ile ‘geçmiş olsun’ diyen sonra başını çeviren iş yerlerinde rengini belli etmemek için başörtülü hanımları çalıştırmayan konuşmaya gelince mangalda kül bırakmayan müslüman dindar beylere oldukça KIRGINIM.Tabii böyle yazılar okumak,yazdığının arkasında duran dostlar görmek sorunu çözmese dahi insanı rahatlatıyor.
İsteyen üstüne de alınabilir,bir kaç ismi istisna kılarak,ben bir çok dindar müslümanın göstermediği alakayı ve desteği liberal demokratlardan,sosyal demokratlardan gördüm.Özellikle açık açık söylüyorum Milli Görüşçü arkadaşlarımın bir çoğuna ‘hey Mücahid abi beni hatırladın mı?’ demek istyorum.Ve hatırlamadıklarından adım kadar eminim.Bırakın beni bence kendilerini dahi hatırlamıyorlar.İslamcılık komlexi ile kavrulan bazı müslüman beylerin Abd’ye ve modernizme küfredip gırtlağına kadar modern olmuş bu tiplerin kendilerini dahi hatırladığını düşünmüyorum.Bir kaç isim hariç.
Yazan:Sevgili Özbek Tarih: Tem 9, 2009 | Reply
Eh, sizinkide bir değişim, bir şey diyemiyorum… Yolunuz açık olsun Mehmet bey, ne zaman kendimiz oluncaya dek, birilerine hoş görünmek için çaba göstermeyene dek… Teşekkürler..
Yazan:Ekrem Senai Tarih: Tem 9, 2009 | Reply
Başörtülü kız üniversite kapısına geliyor, sen giremezsin deniyor. Camia “senin fıtratın annelik, ne işin var okumayla…” diyor.
Başörtülü kız hasbelkader diploma alıp çalışmaya gidiyor. Başındakiyle çalışamazsın deniyor. Camia “ne işin var, kocan çalışsın, sen çocuğuna bak” diyor.
Başörtülü kız bari evleneyim, çocuğuma bakayım diyor. Camiada artık pek rağbet görmüyor. Zaten füruatmış, İslam’ın beş şartı varmış, o listede bulunmadığı için pek bir kıymet-i harbiyesi bulunmamaktaymış.
Sonra bir teyze çıkıp “bunlara 100 dolar veriyorlarmış, örtünüyorlarmış” diyor.
A fistful of dollars !
Allah’tan, bunca olumsuzluk içinde örtüsünü muhafaza edenlerin halis, katıksız imanından bir dirhem nasiplenmektir dileğim.
Yazan:cb Tarih: Tem 9, 2009 | Reply
Bülent Parlak: BAŞÖRTÜLÜ ERKEKLER
Tarih: 03.07.2005
Fakülteye başladığım doksanlı senelerin son merdivenlerinde ilk yılı yasaklanacak tedirginliğiyle bitirip ikinci yıla umutla başlarken, sonunda zulme içeri gir diyenlerin emriyle yasakla tanışmıştık. Başörtüsü Yasağı! Film yeni başlıyordu şehirde…
Bir bez parçasını gördüklerinde kendilerine küfreden okul güvenliğinin merhametsizliği arasına sıkışıp kalmış, okuldaki erkek öğrenciler kadar genç, onlar kadar yalnız, onlar kadar parasız, onlar gibi bir aşkın peşinde körkütük koşturabilen; yemekten, içmekten ve gezmekten erkek öğrenciler kadar zevk alabilen, radyoda bir gurbet türküsü çaldığında susan, susan, susan kızların hazin hallerinin filmiydi. Kötü adamların filmde iyiyi, iyi adamların seyirciyi oynadığı bu sinema klasiğinde bir tek o kızlar yoktu söz alabilen. Ne söz veriliyordu filmde onlara, ne de oynadıkları ya da oynamak zorunda bırakıldıkları rolün bedeli…
Alına kararların tek hedefiydi onlar.Aslında onlar değildi hedef.Başlarına ne için giydikleriyle bir kısmın hiç ilgilenmediği çokça inancımız gereği dedikleri başörtüleriydi sorun.Başlarını açmaları karşılığında derse alınıyorlar, açmadıkları vakit kös kös geri dönüyorlardı nereye gideceklerini bilmeden. Biz üç beş başörtülü erkek çoğu zaman bu duruma kızıyor, derslerde asık suratlarımızı sergiliyor okuldan çıkınca karnımızı doyuruncaya dek pek konuşmuyorduk. Gece artık gece olmaya başlayınca içimizde başkalarına ait olan acı hafifliyor, ertesi gün okula gidene kadar rutin gülmelerimizi, konuşmalarımızı yaşıyorduk. Bir kez daha görülüyordu ki; el elin eşeğini türküyle arıyordu. Bu olayda da olan buydu. Çünkü bizim başörtümüz başımızda değil, içimizin en tenha sürgün yerindeydi. Anlayacağınız ateş her zamanki gibi düştüğü yerde kırmızıya boyuyordu etrafı. Kırmızıya ve mora…
O bir sene kavgalarla sürüp gitti. Kızların birkaçı, açmadıkları saçları sebebiyle okuldan atılmışlardı. .O ilk günlerde kızların sınıfa girdiği vakit yaşadıkları utancı yazmak için bile utanıyorum hala. Sınıfın tüm erkekleri en öne öbeklenmiş de kızları da arkalara almıştık. Yüzleri yüzümüze, gözleri gözlerimize değmesin diye. Başörtüsü kırmızı beyaz renklerle bezenmiş fakültenin en çelimsiz, sınıfın en suskun kızı da okulu bırakanlar arasındaydı… Saçlarının belki sarısını, belki saçlarına düşen aklarını, siyahını, belki kumralını gösterseydi biz erkeklere, erkek polislere, hocalarımızın erkek olanlarına okulu bitirecek; şimdi oldukları yerlerden hayalini kurduğu yerlerin öznesi ve yüklemi olarak yaşamına devam edebilecekti. Biz okulu bitirdik artık bitiremeyenlerin arasından sıyrılarak. Ve hala film devam ediyor. Zulmün en uzun metrajlı filmi.
Oysa bu vatanı bizler kadar, onlar kadar seven, inandıkları uğruna geleceklerini dahi küle çeviren, küllerin arasında garip bir dervişe özenen, konuşması, gülmesi bizden, hüznü beraber paylaştığımız, kendilerini doğuran bir anne ve babaya sahip,neden itildikleri sorulduğunda boyun büken, nev-i şahsına münhasır bir yasakla aslında yaşamı yasakladığımız kızlarımıza selam olsun.Erkek egemen bu dünyada kendi tercihlerini başkalarına karalatan talihsiz kızlara selam olsun. Selam olsun olmasına ama cengaver selamlara da doydu artık kızlar, kadınlar, inandıklarının mağdurları.
Biz başörtülü erkekler!
Onlar okul kapılarında panzerlerle karşılanırken, işyerlerimizde okuduğumuz bizden gazetelerle sözde verdiğimiz destekler yetmiyor onlara Bunu anlamadık. Yaz geldiğinde beş yıldızlı otellere tatil için gittiğimizde oralara harcayacağımız paraların okumaya hevesli, okutulamayan kızların bir yıllık okul parası olacağını düşünmedik. Çünkü artık açık büfelerinde otellerin, yediklerimiz eleştirmekle meşguldük. Vakit aralarında oteli eleştirirken aklımıza ne panzerler geliyordu, ne de okulu bırakmak zorunda kalıp hala ve maalesef yurtdışında okuyabilme ihtimalleri olmayan kızlarımız. Biriktirdiğimiz parların hesabını yapmak vicdan hesabı yapmaktan daha kolay oldu artık. Çok öğretmen gördüm, yasağa direnip karşı geleni gittikleri bizden özel okullarda asgari ücret çok görülen. Başörtülü kodamanlarımızın daha iyi bir araba, daha sükse cep telefonu konuşmaktan dönüp yanlarına bakacak vakitleri de yok artık. Erzurum çarşı pazar içinde bir rektör gezer leylim aman aman…
Film böyle uzayıp gidiyor.
Kadınlar. Başörtülü kadınlar! Bizden size fayda yok. Siz birbirinize sarılın. Bizim sarıldıklarımızdan siz fayda bulamazsınız
http://www.karakutu.com/modules.php?name=News&file=article&sid=997
Yazan:M.Faysal Tarih: Tem 9, 2009 | Reply
Kaleminize sağlık mehmet bey. Bence de, en çarpıcı tespit, başörtülü arkadaşların diğer mazlumlarının sorunlarına da en az kendi sorunları kadar hatta daha fazla eğilebiliyor olmalarıdır.Aklıma hrant dink’in anadolu insanına atfettiği “acıyı onurla taşıma” kavramı geldi.
Reha Muhtar’ın programında gençler tartışıyor. Hilal Kaplan (başörtülü sosyolog- aktivist) da orada. Hilal Hanım konuşmasının birkaç yerinde “Kürt Sorunu” ndan bahsedince alperenlerden bir genç de kendince azarlamaya! kalkışmıştı Hilal Hanımı; “sen başörtü sorununla ilgilen önce” diye.. Hilal Hanımı zaten takip ediyor ve çok takdir ediyordum, o anda ona karşı muhabbetim daha bi arttı. Ve O zaman da aynı şeyi düşünmüştüm, bir mazlumun başka mazlumlar için adalet istediği her zaman düşündüğüm gibi, ‘Adaletli olmak, mazlumun üzerinde ne kadar da şık ne kadar da güzel duruyor.’
Yazan:eg Tarih: Tem 9, 2009 | Reply
80lerin sonu 90ların ilk yarısında öğrencisi olduğum odtü elektronik müh. bölümünde ilk zamanlarda başörtülü kızlara denk geliyorduk. açık bir yasak olmamasına rağmen 90’ların başından itibaren bu konuda sorunlar oluşmaya başladı. bir olayı hiç unutamam; hala rüyalarıma girer bir kabus gibi ve beni titretir ve terden sırılsıklam halde uyandırır uykumdan.
2.sınıfta dedikodulara göre “dindar” olduğunu düşündüğümüz bir hocamızın dersinin final sınavında o ana kadar denk gelmediğim bir şey oldu. sınavda gözetmen olan asistanlar başörtülü öğrencileri tek tek dışarı çıkmaları veya başörtülerini çıkarmaları konusunda uyarıyorlardı. o “dindar” hocamız ise uzakta durmuş olayın içerisine girmiyordu. şimdi adını hatırlamıyorum o gün sınava gireceğimiz sınıfta 2 kız da bu uygulamaya tabi tutuldular. yüzlerini unutamam hiç, etrafa bakışlarını…tabii ki başörtülerini çıkarmadılar. ve final sınavında dışarı çıktılar. daha sonraki yıllarda onları görmedim…o olayda daha da ilginç birşey daha vardı aslında beni utandıran. herkesin “tiki” diye yaftaladığı, tevfik fikret lisesinden mezun zengin mi zengin bir kız vardı sınıfta. o kız, o gün, kocaman sınıfta bu haksızlığa karşı çıkan tek kişi olmuştu. açıkça bağıra bağıra, “siz ne yapıyorsunuz, bu arkadaşlarımız şimdiye kadar bizimle okudular burada, şimdi ne oldu da bunu engellemeye çalışıyor ve dışarı atmaya çalışıyorsunuz”demiş ve eğer onları sınava almazlarsa protesto olarak kendisinin de sınavı terk edeceğini ve bu olayı mahkemelik edeceğini söylemişti. asistanla geri adım atmadılar. benim gibi, o sıralarda gölgesinde korkanlar ise dudaklarının yiyerek susup oturdular orada. o “tiki” kız geri adım atılmaması üzerine gerçekten dediğini yaptı ve sınavı terk etti. hazırlık sınıfında ve sonraki 1, 1.5 yılda etrafta görebidiğimiz konuşabildiğimiz başörtülü kızları, o zamandna sonra bir daha odtü kampüsünde neredeyse hiç görmedim.
benim için hayatımın en büyük utançlarından birisidir bu olay ve dediğim gibi zaman zaman o layı yeniden yaşar, tam tepki verecekken olayı bitiremeyip uyanırım. belki bir gün tepki verip o “tiki” kız gibi sınavdan çıkabilirsem ellerimdeki kanı temizlemeyi becerebilirim, kim bilir!
Yazan:İsmet Tunç Tarih: Tem 9, 2009 | Reply
Erkek egemen bir toplumda yaşayıp, empati kurarak böyle bir düşünce içine girişmek her erkeğin başarabileceği bir olgunluk olmadığından ötürü öncelikle yazarı kutluyorum.
Üniversite girişlerinde ya da fakültelerin kapılarında başlarını açmak için kapı camını kullanırken, yanlarından geçen erkeklerin ya da onlara aşağılayıcı gözlerle bakan hemcinslerinin hakaretvari bakışları altında insanlık suçu işlemeiş gibi duran başörtülü genç bayanların çektiği ızdırap herhalde birkaç cümleyle açıklanamayacak kadar derin. İnsan olmann erdemini hala başkalarının kurduğu maddesel döngülere göre tayin ediyor ya da başkasının anlayışına göre şekillendiriyoruz. Halbuki tek doğruya birçok yoldan ulamak mümkündür. Doğru olan; var olan sistem ama yanlış olan bu sistemin uygulanmasında ortaya çıkan sıkıntılar.
Felsefik antropolojide insanın hayvandan ayrıldığı nokta olan geist kavramı, insanın kozmoz içinde yapıp-etmelerinden sorumlu olduğunu söyler. İnsan kendi yapıp-etmelerinden sorumlu olduğu için sistemin bütünü yine insanların ortaklaşa yaptıklarıyla ayakta kalmaktadır. Halbuki bu sistemde birçoklarının yerine sadece başka birçokları karar vermekte ve onların yapıp-etmelerinin yerine kendi yapıp-etmelerini ileri sürmekteler. Bu, bu çağda, demokrasinin olmazsa olmazı olan din,dil, kültür ve hertürlü özlük hakkın ayakkalar altına alınması demektir. Çağdaşlaşma, laiklik, medeniyet değerleri üzerine kurulan sistem, yine bunların alaşağı edilmesiyle sürdürülmeye çalışılmaktadır.
Yazan:cb Tarih: Tem 9, 2009 | Reply
Enver bey,
bişi diyemiyorum :((
M. Faysal,
çok güzel bir konuya değinmişsiniz.Ben de sevgili Hilal gibi düşünüyorum.Kendi maruz kaldığım muameleden ötürü ayrımclığa maruz kalmış herkesi daha bir kucaklıyorum.Öyle de olmalı.Ama inanın bazen çooook öfkeleniyorum,kardeşim ben tek başıma başörtüsü sorununu ele alamayacak mıyım?Hep başkalarını da anmak zorunda mıyız?Bizi tercihlerimiz değil de başkalarınıda anıyor olmak mı dinlenebilir kılıyor?Beni öldüreceksiniz kederden!
Yazan:özlem Tarih: Tem 9, 2009 | Reply
Enver Bey,
üzülmeyin çoğumuz kimi zaman seyreden kimi zaman da seyredilen olmuşuzdur şu dünyada. Hiçbirimiz çok da masum değiliz aslında. O Tevfik Fikret Lisesinden olan kızı çok çok taktir ettim. Özellikle bu lise ideolojisi, okuyan kesimin yaşam şekliyle bambaşka bilinir.
Mehmet bey biraz kendinden bahsetmiş ben de bahsedeyim. Ben de ‘dindar’ bir aileden gelmiyorum. Hatta annem bütün çocukluğu boyunca Bahariye Hala dediği bir akraba öğretmen hanımın ilk defa bir 19 mayıs yürüyüşünde Atatürk’ün karşısında nasıl başörtüsünü fırlattığını ve arkasından da öğrencilerinin açtığını gözyaşları içerisinde anlatır beni İnönü hayranlığı ile falan yetiştirirdi.
Liseyi bitirine kadar bir subay sitesinde yaşadım. Ötekilerim çoktu. Çoğu zamanda görmezden gelme tavrı benim için en kolayı idi. Yani geçmiş hatalarımızı saymaya kalksak hepimizin ne ukteleri çıkar. Bence önemli olan ileriye bakmak. Bütün bunların ötesinde işte bu kurduğumuz dostluk ve kardeşlik hisleri ki herşeye bedel.
Yazan:Levent Cetin Tarih: Tem 9, 2009 | Reply
Insanin inandigi seyi savunmasi, bunu durus halinde yasamina yaymasi cok takdir edilecek bir davranis gercekten de. Basortusu nedense kadin haklari savunucularinin es gectigi bir konu. Onlara gore basortusu kadinin ozgurluklerinin elinden alinmasi demek. Halbuki cogu tesetturlu insan bunu seve seve, isteyerek, inanarak yapiyor.
Ne yazik ki bu ulkede zorla basi baglanandan cok zorla basi acilan insan var. Ozgurluklerin sifira yakin oldugu bu ulkede, gelismislik duzeyini bas acmayla olcmeye calisanlar var. Insanlar istedigi kiyafeti giyip okula bile gidemiyorlar.
Ondan sonra da toreye, bilmemneye kizarlar.
Kemalizm toreyi gecmis.
Yazan:eg Tarih: Tem 9, 2009 | Reply
özlem hanım, bu olayın bendeki anlamı benim için önemli bir milat olmasıdır aslında. dini açıdan çok sağlam bir aileden yetişmeme rağmen odtü malum, ilk yıllarında insanı sarsan bir okuldur. ben de ilk zamanlarda oradaki sol eğilimden etkilendim (çünkü boş tenekeye ne verseniz girer), kendimi solcu olarak “etiketledim”bir süre. ancak o olayda haksızlıklara karşı durma iddiasında olan benim gibi diğer “solcu” arkadaşlarım da suspus oldular. hatta bu “solcuların” çoğunluğunun sonradan, bu olayı desteklediklerini ve başörtülü birisinin üniversitede ne işinin olabileceğini düşündüğünü keşfetmek benim için ilginç oldu.
neyse bu olay hem fikirsel olarak, hem de eylem olarak milatlarımdan birisidir benim. zira o zamana kadar doldur boşalt türü işleyen zihnim, ondan sonra sorgulayan, okuyan bir zihne doğru yol almaya başladı. o döneme kadar pek de aktif bir tepki vermeye alışmamışken, artık bir haksızlık gördüğümde o sustuğum an aklıma geliyor ve suskun kalamıyorum…bu durum(susamama durumu) bana çok zarar da verdi sonrasında. konuşmaktan, susamamaktan çok da zarar gördüm. ama inanın bana bir olayın insanın ebedi cehennemi olmasındansa, tepki verip o tepkinin bedelini ödemek yeğdir.
Yazan:cb Tarih: Tem 9, 2009 | Reply
Enver bey için ek açıklama…
Size bir şey diyemiyorum derken sanırım anlatmak istediğimi anlatamamışım.20 yıl önceki küçük bir suskunluğu bugüne taşımanız kendinize yaptınız büyük bir haksızlık olur tabii o olaydan çıkardığınız sonuç ise oldukça takdir edilesi.Demek ki sadece başörtülü kızlar zulme şahit olmaktan anlam çıkartmıyor.Sizin haksızlığa uğramış bir insanın yanında nasıl seve seve yer aldığınıza bizzat şahit olmuş biri olarak diyorum ki lütfen içiniz rahat olsun.
Yazan:eg Tarih: Tem 9, 2009 | Reply
cemile hanım gerçekten bir anda hepimize “küçük bir suskunluk” gelebilen şeyler bir başka insanın hayatını karartabiliyor. gerçekten de o zamandan beri suskunluğa allerji duymaya başladım:)) aslında içimiz rahat olmasa daha iyi. insanın içi rahat olunca vicdanı da laçkalaşıyor…hep “rahatsız” olmak lazım sanıyorum gözyaşlarının kurumaması için.
Yazan:MY Tarih: Tem 10, 2009 | Reply
Herkesin kendine su soruyu sormasi lazim; eger bugün sahip oldugum bütün/çogu maddi seyler elimden alinacak olsa dinimden vaz geçer miyim? Diplomami, isimi, evimi, arabami elimden alacak olsalar namazdan, oruçtan, dinimin “görünen” kisimlarindan vaz geçmeye hazir miyim?
hayal gücümü zorlayarak kendimi o genç kizlarin yerine koyuyorum da… Sanirim tirsardim. Hele 18-20 yaslarimda bana böyle seçim dayatilsaydi onlarin gösterdigi cesareti, dirayeti gösteremezdim. Maddi bedel agir basardi. Ama hangi karari alirsam alayim arkasindan gelecek olan bir tür pismanlik, bin tane “KESKE OLMASAYDI…”
Bugün 40 yasima geldim, belki direnmek daha kolay olur ama sadece birey olarak. Mesela evlatlarimin gelecegi ile ilgili birseyler tehdit aldinda olsa? ne yaprdim?
insanlar hayatlarinin hiçbir döneminde böylesi seçimler yapmak zorunda kalMAmali. Hele laik(!) devlet eliyle!
Dünya nimeti-Manevi hayat bir yerlerde çelisiyorsa, çatisiyorsa bu herkesin kendi hayat hikayesinin dogal bir parçasi olmali.
Biz ne yapabiliriz simdi? Erkekler sivil itaatsizlik yapamaz mi? “Ordu ve devlet basörtüsü konusundan KALICI OLARAK elini çekmedikçe askere gitmiyoruz, vergi vermiyoruz…” gibi bir sivil hareket baslatilamaz mi?
Yazan:durhat Tarih: Tem 10, 2009 | Reply
Mükemmel bir öngörü,sorun de bu ya:sivil itaatsizliğin yeterince yaygınlaşamaMış olması.Evet,haksızlık etmemek gerekir, kadınıyla erkeğiyle sivil adaletin tesis edilmesi uğruna ciddi bir çaba var.Ancak maalesef toplumda yeterince taban bulacak düzeyde değil…kısacası bir kaç stk ile sınırlı kalıyor.
Oysa her türlü hak talebi pratiğe dönüşecek şekilde sivil itaatsizlikle karşılansaydı,bu keyfiyette ısrar eden otoriter güçler bu denli rahat davranamayacaktı.Sadece başörtüsü yasağıyla ilgili sorun değil,daha pek çok sorun çözüme kavuşturulabilir ve yaşanan pek çok hak gaspının önüne geçilebilirdi.
Bir örnek vermek gerekirse,İzmir’de demokratlığıyla(!) övünen yerel yönetim,seçimlerden hemen sonra toplu taşımacılık ücretini 3 lira gibi astronomik bir fıyata çıkardı.Demokrasinin kalesi diye övünçle göğsü kabaran halkın bu haksız uygulama karşısında-her nedense-gıkı çıkmadı.Oysa bir iki gün toplu taşımacılık protesto edilip bu hizmet rededilebilseydi karar geri çekilecekti.Gayet basit bir yöntem:kavga yok,gürültü yok,bildiğimiz meydan dayakları/koşuşturma yok…yani hiçbir riski olmayan ama sonuç getirebilecek bir eylem olurdu.Ama yok.Böyle bir gelenek yerleşmiş değil.Kaldı ki,bu tür eylemlerin yaygınlaşması,katılım vs bir yana,bu yöndeki bildirilere “kraldan daha kralcı”bir anlayışla karşı çıkan ama demokratlığı da kimselere bırakmayan kesimler daha çoğunlukta.Sitede en son yayımlanan darbe karşıtı bildirinin altına bırakılan bazı “demokrat”görünümlü yorumlara bakıldığında durum yeterince anlaşılacaktır sanırım.
Yazan:neslihan Tarih: Tem 10, 2009 | Reply
harika bir yazı! çok duygulandım… nihayet bu ülkede yavaş da olsa birşeyler değişiyor. lütfen herkes bulunduğu yerden bir ses çıkarsın, yoksa duyduğumuz hep bizi linç etmek isteyenlerin, dalga geçmek aşağılamak isteyenlerin sesleri oluyor… bu bizin içine türkiyedeki tüm ötekilenmişleri de koyabilirsiniz. lütfen ses çıkarın, kendimiz adına, kendi olmayanımız adına, tüm zulme karşı.. sessiz kalırsak ancak zulmü çoğaltırız. ses çıkarın, ses çıkarın, ses çıkarın!
Yazan:Eda Tarih: Tem 10, 2009 | Reply
Bir gün farklı görüşlerden insanların da bizi anlayabileceğinin hayali ile yaşadım durdum. O gün bugün mü acaba?
Allah razı olsun…
Yazan:Teğmen X Tarih: Tem 10, 2009 | Reply
Nerede sizi savunan siyasiler?
Seçim bitti, unutuldunuz!
Aslında sizleri geçmişte de önemseyen yoktu, ne Erbakan, ne bir diğeri…
Hep kullanıldınız, hep eylemlerde ön plandaydınız başörtülüler…
Birileri sizi kullandıkça, siz de hırs yapıp, birtakım değerlere, bu ülkeye karşı tutum içine girdiniz.
Bugün ve bundan önceki 6-7 senedir AKP iktidarda, neden çözemedi bu sorunu, CHP veya Anayasa Mahkemesi karşı geldi demeyin…
Bakın istese bu hükümet bir gecede askere sivil yargı yolunu açıyor…
Kimse maval okumasın, siz başınızı örtmeye devam edin, saygım var. İsterseniz istediğiniz kadar kapanın, buna kimse bir şey demiyor.
Zihniniz örtülmesin yeter…
Saygılarımla…
Yazan:özlem Tarih: Tem 10, 2009 | Reply
Teğmen X nedir bu şiddet bu öfke. Kavga edecek adam arıyordunuz da bulamayınca burda mı şansınızı denemeye karar verdiniz. Müstear isimlerin arkasına sığınıp sağa sola sallamak biraz ayıp olmuyor mu?
Pardon ama kendinize başka stres topu arayın. Tabi bu ruh halinizle etrafınızda adam kaldıysa.
Yazan:cb Tarih: Tem 10, 2009 | Reply
Teğmen X,
buyurmuşsunuz.Ak Parti ‘ başörtüsü ‘ meselesi nedeniyle kapatılmaya çalışılırken siz neredeydiniz?
Birileri ‘ hepimizi ‘ kullanmaya çalışırken o birilerinin ‘ derin devlet ‘ olduğunu düşünüyorum,biz tüm azınlıklar olarak birbirimize sarıldık.Yani özellikle son dönem oldukça uyanıktık.
Evet açıyor,Eruygur’un kıymetli eşinin 12. ve 14. mahkemeler bizim ses kayıtlarından sonra Albay Çiçek jet gibi 14. sivil mahkemeden tahliye ediliyor.
Chp hiç engel olur mu?Çarşaf giyene rozet takan demokrat bir partimizdir(!)
Yazan:f.betul Tarih: Tem 11, 2009 | Reply
gerçekten çok zor bir soru bu.. bizi kim tedavi edecek?
hastalıklarımız nerede başladı? semptomları neler? hangi sıklıkla nüksediyor?
teşhisi kim koyacak? reçeteyi kim yazacak? bizi kim, nasıl tedavi edecek?
ama sürekli yeni yaralar alırken tedaviye geçemeyiz ki..
yaralarımız mı? misal:
bir pazar gezisinde sahilde kızımla çimlerin üzerine oturmuş denize ve fotoğraf çekmek için bizden uzaklaşan eşime bakarken, yürüyüş yapan bir kadın bana dönüp bağırıyor;
”FATİHE GİT FATİHE!!”
öfkeyle ”kimi nerden kovuyorsunuz siz ?” diyorum. karşımdaki şahıs hiç temposunu yavaşlatmadan yürüyüşüne devam ediyor. bana doğru omuz silkerek geçip gidiyor.
eşim geriye döndüğünde gergin bir yüzle karşılaşıyor.. bende öfke ve şiddetli taşikardi.tadı kaçan bir pazar gezisi arta kalıyor bize.. kızıma bakıyorum, iyi ki anlamıyorsun olan biteni diyorum, haksız yere bir insana hakaret edildiğini anlamıyor iyi ki..
bir haftasonu gezisinde abant’ta bir otelin restaurantındayız. en doğal hakkımı kullanarak yemek almaya gidiyorum. elimi tabaklara götürüyorum benimle beraber uzanan eller hemen geri çekiliyor, ben buyrun deyince hiç cevap verilmeden birkaç adım geriye kaçılıyor, tipik cüzzamlı muamelesi.. ben yemek seçerken 50lerinde bir kadın( burdaki şahıslara özellikle hanım demiyorum, o sıfata layık değiller çünkü) inatla yüzüme bakıyor, bakıyor. elinde tabak ortada durmuş beni süzüyor .ben de dönüp ısrarla yüzüne bakınca öfkesi daha da artıyor. tek kelime söylesem kavga çıkarma niyetinde.. kahvaltıda arka masamızda bize bakılarak sesli sesli Atatürk sohbeti yapılıyor, sanki ben aksi bir şey söylemişim gibi..
akşam yemeğinde yan masamızdaki adam garsonu çağırarak yüksek sesle içkisini ısmarlıyor. kadehi çapraz karşısında oturan bana doğru uzatarak oğluna dönüp ”bak oğlum bak şerefe içiyorum şerefe” diyor. sanki ben uzanıp da elinden bardağı alıp ‘dur içme ‘ diyecekmişim gibi. bize arta kalan yine bir sinir harbi, tadı kaçan bir tatil..
bir ikindi vakti arkadaşımla çocuklarımızı fenerbahçe parkına götürüyoruz. çocuklar küçük taşlara bakmak için boylu boyunca yere uzanıyorlar. uzaktan bir kadın sözüm ona kendi çocuğuna sesleniyor :” bak oğlum çocuklar namaz kılıyor bak bak bak şimdi de namazlarını kıldılar yürüyorlar” arkadaşımla birbirimize bakıyoruz bir de cüzzamlı çocuğu muamelesi gören çocuklarımıza ..ağzımızda güzel ikindi vaktimizi bozan ekşi bir tat kalıyor yine…
bir butikte annem bebek arabasındaki kızımı oyalarken ben de uygun bir şey var mı diye bakınıyorum. annem kızıma kuşlar nasıl uçuyor, balık nasıl yüzüyor gibi sorular soruyor o da sesler çıkarıyor. dükkan sahibi hanım ( bu hanımın tavrı diğerlerine göre nazik olduğu için hanım diye bahsediyorum) ‘nasıl öğrettiniz ne güzel öğrenmiş’ deyince ‘annesi öğretiyor’ diyor annem. hanım bana dönerek ” bakın çocuklar hemen kapıyorlar bildiğiniz birkaç tane ingilizce kelime varsa onları da öğretirseniz hemen öğrenir’ diyor. annem ” zaten kendisi ingilizce edebiyat mezunu’ deyince hanımın rengi atıyor. ben de tebessümle ” eşim çocuk doktoru ve 4 yaşından önce ikinci bir dil eğitimini doğru bulmadığı için öğretmiyorum.” diyorum , teyzemden bir ‘hımm’ dışında bir ses duyamıyorum. bana yakıştırdığı ” birkaç ingilizce kelime” onu fazla mahcup ediyor.. butikte sessizliğin eşlik ettiği buz gibi bir hava esiyor..
bir gezme öncesi kuaföre gidiyorum ve saçlarımı yaptırıyorum. işlem bitince diğer kadınlar dönüp ”ay ne güzel olmuştu ama kapatınca bozulmayacak mı ayyyy yazık ama o kadar emeğe” sanki ben bozulacağını bilmiyormuşum gibi.. kendi saçlarına rüzgar değince kapatmaktan daha az zarar veriyormuş gibi.. sanki ben onların bu lafı üstüne ” evet haklısınız madem bozulacak bu sefer örtmeden çıkayım ” diyecekmişim gibi…yine taşikardi başlıyor bende ve popüler kadın dergilerinin ‘kendinizi iyi hissetmek için kuaföre gidin bakımlı olun bakın işe yarayacak” lafları tam tersine işliyor..ben yine sinirle dönüyorum eve..
bir sıradan günortasında , beşiktaş-taksim hattında sarı dolmuşlara biniyorum. arkaya oturuyorum ve önümdeki kadına paramı uzatmasını rica ediyorum. kadın omuz silkiyor, paramı almıyor ve başını ters yöne çeviriyor. yanındaki bey dönüp alıyor paramı ..biraz sonra kadın ‘uygun bir yerde inebilir miyim?’ diyor şoföre. sağa yanaşıp inerken bana dönüyor ‘PİSSLİK” diyor ve iniyor ..diğer yolcular bana bakıyorlar, şöför iki elini yana açarak ”tı, tı, tı” diyerek kafa sallıyor.. minibüste durumu kabullenen bir sessizlik, ortalarda dolaşan soru işaretleri, bende taşikardi, olayı ve daha kötüsü olay sonrasındaki tepkisizliği görünce herkese karşı bir güvensizlik…sırtıma yüklenen bir kırık kalple iniyorum dolmuştan..adım atacak takatten yoksun olarak..
bu kesitler bendeki yaralardan birkaçı.. bırakın eğitimde ve iş hayatında yaşadığımız haksızlıkları, gerçek hayatta yaşanan bu sahneler hepimizde fazlasıyla yara açıyor, bize bozulmuş ruh halleri bırakıyor..
bizler kamusal alanda yaşamaya, yaşamaya çabalamaya çalıştıkça aşağılanıyoruz, hor görülüyoruz…
sürekli yara alıyoruz, bıçak darbeleri alıyoruz.. bir yandan yaralanırken bir yandan nasıl tedavi olucaz ki??
Yazan:fatih y. abbas Tarih: Tem 11, 2009 | Reply
Sosyalist/devletci ekonomik duzenin okullarindan “bireyin mahremiyetini” koruyan tesetture dair, ne turden saygi ve ozen bekliyordunuz ki? gene careyi, teknoloji buldu. Uyusuk ve dunyadan habersiz politikacilar degil!
Dikkat buyurun:
1995’den bu yana,bizde de yerlesen, Internette bir suru, online hizmet veren, mesleki egitim ve ihtisas kurslari var. Dunyanin en itibarli okullari sunuyor.
Kaydini yap,parasini online yolla, paket program derslerini indir, uygulamali olarak diledigin ve istedigin kadar oku ve ogren, tekrar et. Gece gunduz ne zaman musaitsen! Ev bul yok, yurt bul yok, trafik ve ulasim yok, dersi kacirdm yok ders notlari yok kitap yok! Online sinav. Donem sonunda sertifikani al!
Cok cok daha ucuz ve emniyetli, ve ozgurce.
Hemde kaynagindan ogren!
Bu ulkenin en itibarli mesleki teknik okullarinin diplomalarini bile saymiyorlar dunyada.
Yazan:fatih y. abbas Tarih: Tem 11, 2009 | Reply
Ne tuhaf! Makale sadece “edebi” olarak anti-duzen anti-kemalist, ya dindar kadin namina sosyo-ekonomik ideal ve talepler nedir?
Dindar kadinin veya onu destekleyenin talepleri benim erkek varolusumu nedense biraz strese soktu.
Yorumlara baktim: Kemalistler galiba buraya dolustular diye asabim bozuldu. Uykum kacti.Yuzeysel soylemde guya, Kemalist duzen ve okullarina, kiyafe bekcilerine veryansin ediliyor. Demek baska hic bir sorun yokmus!
Dun bir gazetede,varoluscu terapi uygulayan dindar bir uzmanla yapilmis soyleside su satirlar dikkatimi cekti; hepsini almadim:
——————————-
S:Bediüzzaman erkeklere neden güvenmiyor?
C:Tesettür konusunda kadınlara da güvenmiyor. Tesettür meselesi sadece örtüyle ilgili bir mesele değil. Modern hayatla birlikte kadın-erkek ilişkisinde de bir tesettürsüzlük var. Kadın ve erkeğin yakınlaşması erkeği bozan bir şey. Bediüzzaman’ın erkeklere güvenmediği nokta kadınları tahakküm altına alması.
S:Kadın ve erkeğin aynı mekânda çalışmasını ‘medenilik’ olarak tellaki edenler var. Sizce böyle midir?
C:Amerika’da yapılan araştırmalara göre en büyük aldatmaların üçte biri aynı ofis ortamında çalışan insanlar arasında oluyor. Tesettürsüz bir hanımla aynı mekânda çalışıp ona karşı bir erkeğin hiç bir zaman hiç bir şekilde birşey hissetmemesi mümkün değil. Tabiî ki bu tür duygular kontrol altına alınabilir. Burada kimseyi suçlamak için bir şey söylemiyorum, sadece ben insanın fıtratına yerleştirilmiş duygulardan bahsediyorum. Bediüzzaman’ın Emirdağ Lâhikası’nda kadınlara yönelik bir mektubu var. Orada;………………..
Devam edip gidiyor.
Yazan:Selman Ahmedoğlu Tarih: Tem 11, 2009 | Reply
http://fikirhane.wordpress.com/fikrim-geldi/yeniden-soralim-mi/
Yazan:Kemal Denizer Tarih: Tem 11, 2009 | Reply
Selam tüm yazan ve okuyanlara,
Değerli Mehmet Yılmaz beyin yazısı bir vesileyle posta kutuma düştü, içeriğine çoğunlukla katıldığım için izini sürerek ortamınıza ulaştım.
Derler ya her şey bir vesile ile gelişir, belki de fikir birliğimizin fikir ayrılıklarımızdan çok daha fazla olduğunu anlamamıza vesile olacaktır bu hoş tesadüf.
Yazıyı ve ardından yapılan yorumları tümüyle okuduktan sonra kendi görüşlerimi sıralamak ve birkaç noktada da muhalif notumu düşmek isterim.
Başörtüsü sorunu yapay bir sorundur. Eğer bir ülkede üstü örtülü bazı dolaplar döndürülecekse, mutlaka ses getiren ve dahası halkı kutuplaştıran yapay sorunlar üretilir. Kim ürettirir ve kime ürettirir konusunu iyice anlamamız gerekmektedir.
Başını örtmeyi tercih eden kardeşlerimin kamusal alanda yer almasının önüne engel koyanlar ve bu engellemeleri “çatıçma, çatıştırma” yöntemiyle çözme(me)ye çalışanlar ayni kötü niyetlilere hizmet etmektedirler.
Engel koyanlar, güya bunu cumhuriyet adına, kemalizm adına, Atatürkçülük adına, laiklik adına yaptıklarını söylüyorlar. Çatışmacı olanlar da dinimizin gereklerini yerine getirilmesinde de ayni kavramların karşısında yer aldıklarını vurguluyorlar. Yani Kemalizm, Atatürkçülük, Cumhuriyet ve Laiklik karşıtı bir tavır sergileyerek güya başörtüsünü savunuyorlar.
Değerli kardeşlerim, lütfen bu noktaya dikkat buyurunuz;
Kavramlar değil bizlerin canını acıtan, o kavramları diline dolayanlardır.
Tekrarlamakta yarar görüyorum: Sorunun temelinde kavramlar değil, kavramları yorumlayanlardır.
Pekçok yazıda/yorumda kemalistleri düşman olarak nitelediğinizi gördüm ve çok üzüldüm. Demekki hemen yukarıda bahsettiğim yanlışa düşürülenlerin sayısı çok fazla.
Kemalizm, Atatürk’ün fikirlerini ve ideallerini onun benimsediği yollarla gerçekleştirmeye çalışmaknın kılavuzudur. Atatürk’ün kötü olan bireysel alışkanlıkları ile onun ideallerini karıştırmayınız. Ben bir Atatürk hayranıyım ve onun ideallerini onun gösterdiği yöntemlerle yerine getirmeye çalışıyorum. Ben kötü mü oluyorum sizce? Başörtüsü sorununu yaratanlarla beni neden ayni kefede tartmak yanlışında ısrarlısınız?
Lütfen kavramları kara listeye alırken, sözde o kavramların savunucuları ile özdeşleştirmeyiniz. Aksi halde geri dönüşü çok eziyetli daha büyük yanlışların önünü açmış oluruz. Bu en büyük yanlış da toplum birliğimizin tamamıyle ayrışması ve bir lokma gibi bizi/vatanımızı ele geçirmek için salyaları akan emperyalistlerin akşam yemeği olmamız işten bile olmayacaktır.
Halkımız 70 yıldır köklerinden koparılmak için çeşitli oyunlara maruz kalmaktadır. Malesef 1938 den sonra ülke yönetimini ele geçirenlerin hiçbirisi (istisnasız) ülke menfaatlerini gözetmemiştir. Kimisi, dini inançlarımızı kendisine payanda yapmış, kimisi milli duygularımızı. Ötekisi özgürlükçü yanımızı, bir diğeri demokrasi aşkımızı. Ama hiçbirisi de samimi değildi, samimi olanlar ise malum emperyalistler tarafından uygun görülmediklerinden ülke yönetimine gelmediler / getirilmediler.
Şimdi lütfen bir kez daha düşününüz. Toplumsal birliğimizi bölmek için çeşitli iddialarda/ithamlarda bulunanlar, kendi şahsi istikballerini sağlamak niyetinde değiller miydi? Başörtülü kardeşimin mahrumiyeti kadar, başı açık kardeşimin mahrumiyeti de söz konusu değil mi?
Bugün ülkemizi sarmış bulunan korkunç işsizlik ve safaleti kader diye niteleyebilir miyiz?
Üstesinden gelinebilecek sorunları bile kutuplaşma sevdamız yüzünden kördüğüme çevirdik.
Son kez rica ediyorum herkesten; düşüncelerimiz bize ait olsun, birilerinin söylemini niyetini anlamadan tekrarlamak ayıbından sıyrılalım. Birlik olmanın yollarını arayalım.
Sevgi ve saygılarımla,
Kemal Denizer
Yazan:Özden SAĞLAM Tarih: Tem 11, 2009 | Reply
HAYIR!!!
KESİNLİKLE ÖZÜR DİLEMİYORUM…
Tamamen insanın kendisi ile ilgili olan ve inandığı manevi inancının gereği olarak yerine getirmesi gerekli olan bir olguyu; siyasi simge haline getiren ve onun peşinden dini sömürü yapanlardanmı özür dileyeceğim.
KESİNLİKLE ÖZÜR DİLEMİYORUM.
Bende cemberini, yaşmağını bağlayan annemin, anneannemin, babaannemin, teyzelerimin yanında büyüdüm. Kimse kimseye neden bunu taktın, bununla resmi kurumlara giremezsin demedi. Adliyesinede gitti, tapu dairesine de gitti, hatta yakın zamana kadar dairede bile çalışıyorlardı. Benim bu çevremdeki insanlar gerçekten inandıkları için bunu takıyordu. Yoksa bir dayatma ile değil….
Ama şimdi başörtüsünü siyasi bir simge haline getirenler yüzünden kesinlikle bende başörtüsüne karşıyım.
Kime ne benim inancımdan, kime benim düşüncelerimden, kime benim saçımın başımın açık veya kapalı olmasından. Bu günahsa (ki hala bile bunda bir ortak düşünce oluşturamadılar, çünkü işlerine öyle geliyor) size ne benim günahımdan? Bunun cezasını ben çekmeyecekmiyim?. Alah bunun cezsını benden sormayacak mı?
Yoksa biz baş örtüsü takmadığımız için bizim günahlarımızı sizlermi çekeceksiniz gibi bizim bilmediğimiz ve sizin sakladığınız bir dini gerçek mi var ortada?
Evet kesinlikle katı düşünceli değilim, herkes istediğini yapabilir, giyebilir, konuşabilir ama uyulması gerekli kanunlar çerçevesinde. Kimsenin huzurunu bozmaya kimsenin hakkı yoktur.
Kendilerini sokaklara atıp tektip üniforma giymiş gibi orataya çıkıp ve bunu bir hak gibi gösterip, dini siyasete alet edip ondan sonrada bunu dini sömürü gibi kullananlardan
KESİNLİKLE ÖZÜR DİLEMİYORUM.
Bu baş kapatma olayını sorun haline getiren ve inandığımız öbür dünyada günahını çekecek olanlar kimlerdir, Söylermisiniz ?
insanlarımızın verdiği yardımları (trilyonları) iç edip ondan sonra onun uzantısı olan ve şu an iktidarda bulunan yapının çıkardığı kanunla rahat rahat evinde güya cezasını çeken Necmettin ERBAKAN ve onun tayfasıdır.
Yazıktır.. Lütfen bunu kaşımayın artık, sizler bunu kaşıdığınız için, devamlı gündemde tuttuğunuz için bu işler bu hale geldi. Bizlerle oyun oynamayın. Türkiye ile oyun oynamayın.
Ne elde ettiniz, hiç yasak olmayan bir olayı sizin beceriksizliğiniz ve bilmişliğiniz ve inadınız yüzünden yasak hale getirdiniz. Sadece bizdemi tüm Avrupa da yasak hale getirdiniz. İnandığınız ve kendi amaçlarınızı gerçekleştirmek için kullanabileceğinizi düşündüğünüz ve burada çıkacak olan kararlar ile Türkiye’ yi bağlayacağını planladığınız, Avrupa Birliği İnsan Hakları Mahkemesinden bile karar sizin aleyhinize çıktı…..
Suçu kendinizde arayın ve bizler gibi insanlarıda kendi amaçlarınız doğrultusunda kullanmayın. Bir kesimi LAİK YOBAZ diye karalayıp toplumda ayrımcılık yapmak yakışmıyor.
Kısacası
LÜTFEN TAKKİYE YAPMAYIN…
MİLLETİ KANDIRMAYIN.
Onun içindirki;
MANEVİ BİR İNANCI SİYASİ SİMGE HALİNE GETİRİP, MİLLETİ KANDIRANLARDAN, ATATÜRK’Ü VE ONUN KURDUĞU ÜLKEYİ YOK SAYANLARDAN
KESİNLİKLE ÖZÜRDİLEMİYORUM.
Yazan:Ekrem Senai Tarih: Tem 11, 2009 | Reply
Betül hanım,
Başörtülü kadınlara laf çakanların orta yaş ve üzeri kadınlar olması kesinlikle incelenmesi gereken bir fenomen. Kendilerini “cumhuriyet kızı/kadını” olarak niteleyen bu zabıtaların bu işten menhus bir zevk aldıklarını, kendilerini bu şekilde işe yarar hissettiklerini düşünüyorum. Aşağı gördüğü bir sınıfı azarlayarak, kendisinin bir üst sosyal sınıfta olduğunu kendi kendine ispatlamış oluyor. Tabi bu yüzden kendisinden kültürlü bir ‘alt sınıf’ mensubu afallatıyor onları. ‘Cumhuriyetine’, ‘Atasına’ sahip çıkan Kemalist misyoner modeli zannederim bir aidiyet ve önemlilik duygusu sağlıyor. Ayrıca dindarlığı sembolize eden başörtüsü ilginç bir şekilde bir çeşit kıskançlığa sebep oluyor zannediyorum. Bu yüzden böyle kadınlar her fırsatta örtülü kadınların dini foyalarını yakalamaya gayret ediyorlar. Tenakuz arıyorlar. Kusur bulunca çocuk gibi seviniyorlar.
Yazan:ruyaa Tarih: Tem 11, 2009 | Reply
ALLAH için yapılan herşeyin arkasındayım yalnız şunu belirteyim eğer başörtüsü dünyalık menfaatler için kullanıyorsa bana göre sadece sahtekarlık ; insanları düşüncelerine inanışlarına ve giyinişlerine göre değerlendirmek onların özgürlüklerini yaşam haklarını elinden almak doğru bir davranış deil bu başörtülü olmuş başörtüsüz olmuş meselesi deil haklar eşit olmalı bütün haksızlıkların karşısındayım ülkem insanına faydalı bilinçli insanlar olduktan sonra isterlerse çuval giysinler yeterki kafalar ve yürekler çalışsın giyinişine göre kimseyi değerlendirmemeliyiz ülkemizde o kadar sorunlar varki üniversiteli işsizler, evine ekmek götüremeyenler, başörtülü çok arkadaşlarımda var işsizlerde evine helal lokma götürmek niyetinde olupta iş bulamayan çok arkadaşımda var ALLAH VATANIM MİLLETTİM BÜTÜN ÜLKEM İNSANLARI için en güzelini versin ılımlı olalım insanları hiç bir şekilde guruplara ayırmayalım kardeşlerim hepiminize selamlar olsun yaradan herşeyin hayırlısını versin inşaallah
Yazan:mehmet Tarih: Tem 11, 2009 | Reply
Türkiyenin bir çok sorunu varken neden başörtlü kadınlara takılıyorsunuz, Gerçek türk ve müslüman kanı taşıyan hiç bir şahsiyet bunlarla uğraşmaz, diğer taraftan heryerini açıp gezen insanlarda var hiç onları görmüyorsunuz. onlara laf çakmıyorsunuz beyler banalar artık beyinlerinizi teknolojiye, bilime yöneltin Türkiyenin gelecegine bakın abd 50 yıl sonrasının planını yapıyor bizler hala baş örtüsü kavramına takıılmış gidiyoruz. Laik ve Demokrasi bir ülkede yaşıyorsunuz ama hala başörtüsü taksınmı takmasınmı ? diyorsunuz sizene ya isteyen istediği gibi yaşar inanlar sizin egolarınızı tatmin etmek için heryerini açmak zorundamı heryerini göstermek zorundamı ne kadar bencil bir düşünce, Dikkat edin bu vatan için şehit olan kardeşlerimizin anneleri, bacıları ve eşleri de kapalı o halde bu insanları askerede almayın, bu vatan için ilk kan döken başörtülü insanların çocukları, başörtüsünü takıntı yapan insanlara sesleniyorum belkide sizler o asker ocagında şehit olan insanların yerinde olsanız kaçarsınız bir düşünün lütfen.
Yazan:durhat Tarih: Tem 11, 2009 | Reply
@Özden SAĞLAM,
Uzun uzun yazmışsınız ama yorumunuzun hiçbir yerinden tutulacak bir yer yok.Bildiğimiz özgürlük karşıtı sığ düşüncelerin bir tekrarı olmuş.Bence kendinizi tanıtmak adına bu kadar zahmete katlanmanız gerekmezdi;iki cümlede belli oluyor nasıl bir zihniyete sahip olduğunuz.Sanırım,özgürlükleri kısıtlanan insanların da sizin mantaletinize sahip kesimlerden özür bekledikleri falan yok.Her türlü bireysel hakkın karşısına bekçi gibi dikilmeyi marifet sayan,yasakları alkışlayan ve bunu demokrasinin temiatı sayan zihniyetler elbet özür dilemeyecektir…Özür dilemek ne kelime!Bu kafa yapısına sahip isanların demokrasiye de,hakları çiğnenen mağdurlara da düşmanlık beslediğini çok iyi biliyoruz.Ve bu çağdışı mantıkla kıvanç duyduklarını da.
Bu bakımdan rahat ve müsterih olun…telaşa kapılmayın ve boşuna üzerinize alınmayın;inanın empati kurulması gerektiğini amaçlayan bu “özür dileme”daveti size yapılmamıştır.Gönül ve vicdan rahatlığı içinde yasakları ve her türlü faşizan uygulamayı savunmaya devam edin.Lakin bunu yaparken beyazı kara,karayı da beyaza çevirerek kendinizi helak etmeyin.Zira”kırmızı başlıklı kız”masallarının devri artık geride kaldı ve artık bu masallara kimse inanmıyor.Ha,siz hâlâ oradaysanız,varın avunmaya devam edin.Ama biz ianmayacağız ve lütfen bizi inandırmak için boşuna çırpınmayın.
Yazan:kerem Tarih: Tem 11, 2009 | Reply
Bu yaptığınız ayıp. Laikliğe yobazlığı yakıştırıp, demokrasi ve özgürlük savaşı veriyormuş gibi tavırlara giriyorsunuz. İnsanların başlarını kapamalarından dolayı eğtimlerinin kısıtlanmalarına biz de karşıyız ama bunun bu kadar basit olmadığını sizlerde en az biliyorsunuz. Yapılan yorumlara bakıyorumda saptırmalar ve cümle oyunları ile ancak aptalların kacağı yorumlar aynı kişiler tarafından yapılmış. Yazım tarzı ana makalenin yazım tarzı ile aynı. Kimsiniz ne amaçla yapay gündemlerle insanları birbirine düşürmeye çalışıyorsunuz.
Sözüm başörtüsü örten kadınlarımıza kızlarımıza değil, çünkü onlar kültürümüzün bir parçası. Sözüm türban denilen hırıstiyanların rahibelerinden kopyelenmiş başörtü takma biçmine. Bunu bir siyasi simge haline getirmenin sakıncalarını ve buna alet olmanın doğuracağı sonuçları göremiyormusunuz. İslamiyet adına yobazlaştırdığımız o kadar çok şey varken başörtüsüne takılmanız doğrumu? Müslümanlıkta en büyük günah kul hakkına tecavüz etmek, iftira atmak, hırsızlıktır. Bizi başörtü gündemiyle uyutmaya çalışan bu kesim diğer taraftan soygun ve talana hızla devam etmektedir. Önce bunları görüp bunlara hayır deyin, önce gasp edilen haklarınızı arayın. Başörtüsü taksakta olur takmasakta. Ama her geçengün cebimizdekiler biraz daha çalınıyor önce buna dur deyin. Kim kimden ne için özür diliyor? Şu yazılan ana makale aptallıktan başka bir şey değil. Uyanın ey millet. Satılıyoruz ve esaretimiz her geçen gün artıyor. Vatan elden gidiyor siz hala kıçımızımı başımızı örtelim diye tartışıyorsunuz.
Bu yorumu yazma cesaretini ben gösterdim bakalım siz yayınlama cesareti gösterebilecekmisiniz
Yazan:durhat Tarih: Tem 11, 2009 | Reply
Ayıp olan ne?Düşünce ve fikirler size uymadı mı “ayıp etmek”mi oluyor.Bakın siz de bir yorumla katılmışsınız.Dolayısıyla öyle kestirmeden “ayıp oluyor”demekle olmuyor.Varsa bir ayıp,her yanından yasakçılık akan baskı ve ayrımcılıktır…İnsanların yaşam hakkına ve tercihlerine müdahaledir.Ve bu,Türkiye’nin bir türlü aşamadığı bir ayıp ve utanç olarak önümüzde duruyor.Yani asıl utanılaması gereken bir durum varsa,bu,yaşanan antidemokratik uygulamalar olmalıdır;buna itiraz eden,hakkını arayan ya da bir şekilde bu garabet anlayışı eleştirilenleri ayıplamak olmamalıdır.
Laikliğe “yobazlığı yakıştırma” meselesine gelince;laiklik değil,laikliğin içini boşaltarak kendi iktidar emelleri uğruna bunu bir araca dönüştüren ve bu zihiyete körü körüne iman edip bir ideolojiye dönüştürülenler kasdedilmiş.Kelime oyunlarıyla zeytin yağı gibi üste çıkmanın,konuyu çarpıtmanın manası yok.Laikliğin ne olduğu,neyin karşılığı olduğu gayet bellidir.Bu yönde eleştirisi olanların kimleri kasdettiği de gayet iyi biliniyor yeter ki salağa yatılmasın(bu tür sıfatları kullanmayı uygun görmemkle beraber “aptal”diyerek yapılan küstahlığa karşılık olsun).Evet,başörtüsü gibi bir yasağı savunmak laiklik değildir ve olamaz.Bunu laiklik diye sunmakta ısrar edenler de yobaz laiktir bu kadar basit.Kimse üzerine alınıp gocunmamalı,yobaz olanlara elbette yobaz denilecektir…bunda anlaşılmayacak ne var?
Bir de şu “demokrasi ve özgürlük savaşı veriyormuş gibi tavırlar”dan sözediliyor…mış gibi yapmak yani.Demokrasi,özgürlük,evrensel hukuk normları,lastik gibi her yana çekilecek şeyler değil…Kuralları ortadadır.Ha,birileri nalıncı keseri gibi kendine yontuyorsa elbette eleştirilebilir.Ama gelin görün ki,yasakları savunanlar laik,çağdaş,bilmemne,hak hukuk arandığında “mış”lardan sayılıyor.
Kimi kandırıyorsunuz?Bütün kadınlar,kızlar başını örtsün/kapatsın diye bir baskı mı var?İsteyen örter isteyen açar.Ama yok,yobaz laiklerimiz herkes başını açmak zorundadır diye tutturmuş,bu yöndeki yasaklar da gün gibi ortada.
Şimdi sormak lazım,bu garebet anlayışı çığırtkan gibi savunmak mı sahte bir tavır,yoksa özgürlükleri bireysel hakları savunmak mı?
İnsanların başlarını kapamalarından dolayı eğtimlerinin kısıtlanmalarına biz de karşıyız ama bunun bu kadar basit olmadığını sizlerde en az biliyorsunuz
demişsiniz
peki,madem uygulamanın yanlış ve haksız olduğunun farkındasınız,bu anlamsız öfke ve saldırı neyin nesidir?Ha,kolay olmadığı zaten ortada,o halde bırakınız bu kolay olmayan/aşılamayan ama onbinlerce insanı kaklarından yoksun bırakan bu zihniyete birilerinin söyleyebileceği bir çift sözü olsun.Burada yapılan da budur,bu panik ne oluyor?”Siz-biz”kim oluyoruz,neden ille de bir saflaşma,cepheleşme vurgusu var?Bence en büyük ayıp kapıldığınız bu “siz-biz”sendromudur.Sorgulanacak bir şey varsa işe buradan başlamanızı öneririm.
Yazan:ruyaa Tarih: Tem 11, 2009 | Reply
Düşüncelerini paylaşan arkadaşlara saygı ve selamlar
çok katı olmamak lazım herkes aynı olamaz aynı düşünemez saygı duymalıyız herkese ama ilk önce kendimize saygı, eleştirilerde yıkıcı olmamalıyız yanlızca başörtülüler başörtüsüzler sorunu deil bu ülke için neler yapılabilir bunları tartışmaya açın lütfen açlık sınırının altında olup sokaklarda yaşayan, Emekli olduktan sonra çalışmak zorunda olan yaşlılar(onların haline bazen ağladığım oluyo biliyomusunuz canım öyle yanıyoki kalbime iğneler batıyo sanki), 2 üniversite bitirip işsiz gezenler var bizden kim özür dileyecek… konuşulucak çok şey var insanları bölmeyin başörtülüde benim kardeşim otururum konuşurum aynı zamanda çok uç noktada olan biride kardeşim onlada otururum konuşurum hukukun yapacağı bişey varsa hukuki yoldan yapılsın ama yok başörtülü kardeşimden özür diliyorum gibi yazılar amaç ne? bunu yapmayın lütfen haksızlık varsa karşısındayız dünyalık menfaat fayda getirmez kefeni giymeyecek ölümü tatmayacak olan varmı yok vatanını millettini bayrağını seven Allah korkusu olan gençlik yetiştirmek zorundayız biz öyle yetiştik ALLAH İÇİN YAPILAN HERŞEYİN SONUNA KADAR arkasındayım ama menfaatsiz olanının imamhatipliyim kaplıydım şuan açığım az çok iki insan psikolojisinden de anlıyorum ama iman şekilcilikle kalmamalı Yaradanın affetmiyeceği tek şey kul hakkı ama öyle ama böyle ülkem insanlarını çok seviyorumm tek duam da vatanıma milletime faydalı olmak
Yaradan herşeyin hayırlısını versin
hangi kalpte ne var biz bilemeyiz yaradanın ilmine aklımız yetmez, bu ülke bizim şehitler Çankalle savaşı Kurtuluş savaşı sizce bunlar tesadüf mü bizler Rabbimizin yardım ettiği bir milletiz bizi yıkamayan lar şimdi yöntem değiştirmiş önce bölmek niyetindeler ben ve benim gibiler bu ülkede olduğu sürece buna kimsenin gücü yetmez kalbimizde iman vatan millet aşkı var herşeyden önemlisi yaradan dan ötürü insan sevgimiz var .
hoşgörülü olalım lütfen
hepinize selamlar …
Yazan:özlem Tarih: Tem 11, 2009 | Reply
Aşağıdaki yazıyı Anayasa mahkemesinin başörtüsü kararını red edip sistemi kilitlediği günlerin ardından yazmıştım. bu kararı protesto için toplandığımız gün kadının biri bana bakarak (sabahki bayat ekmeğin) acısını çıkartıvermişti.:) İnsanız tabi böyle anlarda etkileniyoruz. yazılar biraz daha depresif oluyor.(bereket ki edebiyat da biraz böyle duygulardan doğuyor:) ) Ama şunu biliyorum ki haklının karşısında hiç bir güç duramaz. İnsanlar güçlerini topundan tüfeğinden ya da car car çenesinden değil haklılığından alır. Eninde sonunda bu ülkenin tüm ötelenenleri Kürtler, azınlıklar, aleviler,başörtülüler haklarına kavuşacaklardır. Haklı olanın önüne hiçbir güç, asabiyet gösterisi, tantanası bol konuşma, tehdit geçemez. Ben yazının sonundaki gibi bir erdemliler ittifakını ve diyarbakır’dan, konya7dan Bursa’dan yükselecek cesur sesleri bekliyorum. Hatta bunu duyuyorum. Duymayanlar hala anakronik bir tarihin bir yerinde donmuş hüsrankarlar.
SÖZÜN BİTTİĞİ YER
Güya yanındaki kadına hitap ediyor! Suratıma dikerek bakışlarını yüksek sesle, ne yüksek sesi bağırarak “ türbanı yasakladılar ya onun için toplanmışlar, oh canıma deysin iyi oldu, iyi yaptılar geri zekâlılara” deyiveriyor.
Ne kadar emin benim ona ters bir şey söylemeyeceğimden. Ya da ağzımdan okkalı bir küfür çıkmayacağından. Eh epeyce yaşlanmış, belli ki iyi bir hayatı olmuş. Saçının röflesine makyajının abartılı da olsa kalitesine, kılığına kıyafetine bakılırsa epeyce zengin olmalı. Ama yazık, belli ki hiç sevilmemiş. En azından uzun bir zamandır. Sevgisiz dünyasının acısını başkalarından çıkarıyor şimdi de. Ama konu o değil. Ne kadar rahat ve kendinden emin bir şekilde suratıma bakarak sallıyor bu ‘geri zekalılar’ kelimesini. Ağzım dilim yok mu benim. Ya sabrımın sınırı. Bütün o cazgır görüntüne rağmen bir kavgayı göze alamaz mıyım şimdi seninle.
Yıllar evvel Nişantaşı’nda otobüs beklerken kadının biri arkadaşımla bana şu kıyafete bak, rahibeler demişti. Arkadaşım anında cevabı yapıştırmıştı: “Sen kendine bak moruk kokana”, diye. Utancımdan yerin dibine girmiş, kafamı bile kaldıramamıştım. Ah keşke şimdi burada olsa o arkadaşım. Bu sefer hiç kınamazdım onu.
Belki de benim cevap vermemi bir taşkınlık yapmamı bekliyor. Böylece bütün o kameraların önünde birbirimize gireceğiz. Artık beni Ertuğrul’un köşelerinde mi görür dostu düşmanı yoksa akşam haberlerinde mi? Ah nerde bende bunu göze alacak yürek. Vallahi melek kalbimden değil, bana tokat atana öbür yanağımı çevirmek gibi bir derdim de yok. Yüzde yüz pısırıklık benimki. Helal olsun beni benden iyi tanıyor bu kadın. Göze alamam tabii ona bir cevap vermeyi. Onca insanın arasında hiç bana göre değil.
Belli ki siz bu işin uzmanısınız. Caddede, çarşıda, pazarda belki kaçıncıdır bağırarak adını sanını bilmediğiniz bir başkasının sinirlerini altüst ediyor sonra da hiçbir şey olmamış gibi çekip gidiyorsunuz. Belki de sabah canınız bir şeye sıkıldı. Ya ekmek bayattı ya kafanız sakattı. Zaten fırsat arıyordunuz. Benim de tipim müsaitti, piyango çıkıverdi. Bilemem. Zaten cadılarla empati kurmaya da hiç niyetim yok.
Ama halk arasında bir deyim vardır; söylersin söz olur susarsın içine köz olur diye. Öyle bir şey işte şimdiki duygularım. Birkaç ay evvel bir gurup kafadar genç kendi kanlarıyla bir bayrak yapıp genelkurmay başkanına hediye etmişlerdi. Kendimce bir mektup yazmıştım onlara. Bir yerinde sözün bittiği yerde umutlar da biter ve o zaman kanı kutsamaya başlar birileri diyordum. Büyük konuşmuşum. Sözün de umutların da tükenmeye yüz tuttuğu bir yer oluyormuş meğerse. “Bir zamandır başörtülerimizle okula giriyor hatta eskiden kapıda bize müdahale eden görevliye başörtülü girmek yasak diye şaka bile yapıyorduk.” Ya da “şimdi ne yapmalı, sivil itaatsizlik mi yapmali? Zorla sınıfa girip otursam nasıl olur, sonuçta ben sadece hakkım olanı istiyorum” diyen genç kızların maillerine boş boş baktığın ya da karşına geçip geri zekalı diyen kadına hadi be sen de bile diyemediğin bir an. Daha da ötesinde artık bunları bile düşünmenin lüks kaçtığı yarının gelişine dair kanaatlerin, isyanların havada uçuştuğu bir an. Halide Edip’in Sultanahmet teki meşhur mitinginde söylediği gibi; gün kara bir gün. Sonunda cumhuriyet elitleri bunu da yaptı. Sistemi kilitledi anahtarını derin okyanuslara fırlattı.
Evet sözün de umutların da kurumaya yüz tuttuğu bir an varmış gerçekten. Ama kanı da kutsayacak değilim elbette. Olsa olsa bezgin bir beygirin koşu hızıyla sekiz on kilometre yürür atarım içimdeki öfkeleri. Şimdilik. Belki boğaz kıyısında bir çay içerim, her şeye rağmen yaşayabildiğimi yaşamaktan zevk aldığımı telkin ederim kendime.Hiçbir koşulda bu duygularını yitirmemiş insanların, o kadar da kolay pes etmeyeceğine inandırırım kendimi . Dönerken otobüste kara gözlü masum, mahzun bir bebeğe takılır belki gözlerim. Ağzında mavi emziği annesi kulağını öptükçe mest olup gugulayan, sıkıldıkça da bozuk atan küçük bir serseri.
Aklıma kızımın yuvada öğrenip belki dün gece yüz kere tekrarladığı sofra duası düşer.
Yemeğimi yemeden el açtım Allah’ım sana
Akıl, sağlık, doğruluk, güzel huylar ver bana
Yemezsem büyüyemem, okuluma gidemem
Sonra muhtemelen duanın burasında beni bir gülme tutar. Ne saf insanlar ya derim. Hala okula gidemeyenlerin yemeğini yemediği için büyüyemeyenler olduğunu sanıyorlar. Kimse söylememiş onlara bu ülkenin gerçeklerini. “Güzel güzel yiyelim okulumuza gidelim” Bu kadar gerçeklerden uzak bir duaya kızar gerisini getirmem elbet. Sonra bizim bana bağıran küçük serseriye takılır yine gözlerim.
Senden de mi korkacam. Ne kadar şirin olduğunun farkında bile değilsin. Rakel’in sözleri düşer aklıma ‘bir bebekten katil yaratan zihniyet’. Bir bebekten despot yaratan zihniyet, bir bebekten sokakta hiç tanımadığı bir kadına geri zekalı diyen bir ahmak yaratan zihniyet. Bu da inandırıcı gelmez muhtemelen. İnanamam bu deliler ordusunun bir zamanlar böyle sevimli bir bebek olduğuna.
Yine aklıma biliyorduk bilmesine de yine de ufak da olsa bir ümit taşıyorduk diyen dostların mailleri gelir. Kızdım ya o kadına huysuzluğum üstümde; acısını ben de dostlarımdan çıkarıveririm. Ne biçim tarih okutmuşlar size. Hiç mi öğretmediler bu diyarın ya baş verenlerin ya da başı ezilenlerin acıklı hikayeleri ile dolu, gaddarlığın ve pusu kültürünün genlerimize işlenmiş bir diyar olduğunu. Ne de kolay umutlanmışsınız diye zırvalayan bir şeyler yazarım onlara.
Ama sabredersem sabaha kadar sinirlerim yatışıverir. Bir önceki günden o şirin bebek, denize karşı içilmiş demli bir çay, iyi yürekli dostlarımın her şeye rağmen mücadele kokan mailleri kalır. Bakarsınız bir erdemliler ittifakı kurulur yüzyıllar öncesindeki gibi. Bursa’dan, Konya’dan, Afyon’dan, Diyarbakır’dan cesur insanların sesleri yükseliverir. Hayır ne sözümüz bitti ne de bu iş bitti diyen.
Kimbilir; yarın yeni bir gün.
Yazan:Mehmet Niyazi Sağlam Tarih: Tem 11, 2009 | Reply
Neden özür dilensin ki?
Allahın emri okumak değilmidir?
Devletin yasaklaması sonucunda örtülüyken okunamıyorsa eğer, öncelikle çoğu öğrencinin aldığı bazı önlemler de istenirse alınarak kesinlikle okunmaya devam edilmelidir bence.
Günah ise eğer ‘Allahım, günahı beni okutmayanların olsun’ denir ve okumaya devam edilir. Okumaya devam edilirken bu sorunla savaşılır. Eğer ilk yapılan şey okumayı bırakmak oluyorsa ben bu işi kabul edemem.
Türban artık inanç olmaktan çıktı, simge oldu, inatlaşma malzemesi oldu, oy kapma malzemesi oldu, mağduriyet malzemesi oldu.
Devlet ve parçası olan ordu dinsiz değil ki! zaten uzun bir süredir AKP başta. Devlet dediğiniz uzun süredir AKP! gidin derdinizi AKP ye anlatın. Beni zerre kadar ilgilendirmiyor. Beni derken büyük bir kitleyi kastediyorum. Bu kitle neden özür dilesin ki türbanlı kızlardan? Özür dilemesi gerekenlerin en başında AKP vardır. Onlar dilesinler özrü.
Devlet de ordu da din düşmanı değil. Oruç tutana namaz kılana yada hacı olana ve hatta başı eşarplı olana dur dinci! sen bu devlet dairesine giremezsin deniyor olsaydı yada dindar olanlara baskılar olsaydı tabii ki hak verirdim. Ama türban denen şeyi artık biliyoruz. İnanç olmaktan çıktı. Annem başörtülüdür benim ve her yere giriyor! gidin herhangi bir kamusal alanda 2 saat gireni çıkanı izleyin, başı örtülü olanlar her yere giriyor. Uzun süredir fransada olanlar unutmuş olabilirler.
Ordu ramazanda oruç tutacak olan ere hayır tutamazsın demiyor! sahura kalkacak olana yemek de çıkarılıyor. Hatta çoğu komutan biraz torpil bile geçer oruçluya. Kışlaların vazgeçilmezlerinden birisi revir ise diğeri namaz kılma için ayrılmış, temizliğine büyük titizlik gösterilen odalardır.
Türk ordusu bence gereğinden fazla önem vermektedir dine! bugün kaç bakanlıkta her yemekten önce dua edilir?
Kaçımızın evinde yemek duası yapılır?
Kaçımız en önemli işlerimizi Allah Allah diye bağırarak yaparız?
Din sadece gösteriş değildir. Din simge filan hiç değildir. Din ağaç dikmeyi emreder dolaylı da olsa belki de dolaysız! Bugün AKP nin hangi bakanlığı çevreye duyarlı? hangi bakanlık ağaç dikiyor sürekli?
AKP nin çevre bakanı hasankeyfi gözden çıkarabiliyor ama!!!
Hani nerede HİÇ BİR KÜLTÜR YOK OLMASIN LAGALUGASI? o laga luga sadece işe gelince yapılıyor.
Sizlerin işi gücü laga luga. Başka hiç bir şey yok. Bu ülkede türbanlı kız ülke genelinden daha mağdur değil. Türbanlı kız özürü ne kadar hakediyorsa ben de o kadarını hakediyorum.
Yazan:Mustafa Akbaş Tarih: Tem 11, 2009 | Reply
Kemalistler Müslümanlari avanak bellemiş ve istedikleri baskilari uygulamaktalar.
Kemalistler TC kurulduktan sonra ilk işleri binlerce Müslüman aydını asmak olmuştur. Tabii burada Kemalistlerin Kürtlere ve baska ırklar’dan olan vatandaşlara yaptiklari unutulmamalı.
Yazan:Bülent Tarih: Tem 11, 2009 | Reply
Oncelikle boyle bir yazıyı paylaşan taraflı, yanlı, hatta ve hatta propaganda edasıyla herkese ve herseye laf uzatan “sözde bu kavgayı”, alevlendirip bundan da rant saglamaya calışan, siz bu yazının sahibi!Size sesleniyorum.
Eger siz size yanlıs yapıldığını dusunuyorsanız aynı yanlışı yapmayarak düzeltmeye ilk adımı atmış olursunuz.İki yanlışın 1 doğru yapmadığı aşikardir.Oysa ki yazınınzdan da anlaşıldığı üzere “Atatürk ve aynı düşünceyi paylaşan” Kemalist diye nitelendirdiğimiz ülkesini,vatanını,insanlarını,tüm milletini kucaklayan bu insanlara nefret tohumları eken insanlar olarak görmek, Nefretin ve kin ‘in kime, neden ve nasıl oluştuğunu ve nasıl devam ettirildiğini yada devam ettirilmeye çalışıldığını açıkça sergilemektedir.Kin nefret ve intikam gibi duygular ancak bizim gibi insanları birbirine düşürmeye and içmiş kişilerin ürünü olabilir.Sizler ki bu vatan topraklarında yıllar yılı insanları hep bir bahane ile birbirinden ayırmaya çalıştınız.Unuttuğunuz bir nokta varki bu toprakları meydana getiren bu insan toplulukları birbirine yüzyıllardır kenetlenmiş ve ayrılmayacak kadarda birbirine sımsıkı bağlanmış durumdadır.Siz ve biz kavramlarını çıkararak bu toplumu çeşitli vesilelerle bölmeye çalışan sizleri vatan hainleri olarak addediyorum.Sizler gibi birçok kişiler,güçler hatta ve hatta ülkeler yüzyıllardır bunu başaramadı.Başaramayacaklar.Sizlerde bu topraklarda tüm ulusun ağırlığının altında ezilmeye mahkum birer mazlumdan öteye gidemeyeceksiniz.Ne Mutlu Türküm Diyene…
Yazan:fatih y. abbas Tarih: Tem 11, 2009 | Reply
Yorumunuz yönetici onayından sonra yayınlanacaktır.
ULUSAL-KAMUSAL EGITIMDEN MEMNUN OLMAYAN HERKESE: Ozgur, ucuz ve kaliteli egitim firsatlari.
Paranizi sagliginizi ve beyninizi, israf etmeyin!
ONLINE ULUSLARARASI YUKSEK OGRENIM EGITIM IMKANLARI:AB ve ABD’nin en iyi okullari size evinizde, istediginiz saatlerde, egitim istediginiz seviyede universite imkani sunuyor.
Kemalist konvansiyonel, demode, hic bir beceri yada gelisim sunmayan, dunyada da bir itibari olmayan tabela okullara kayit olup, derslere devam etmek icin, esek yuku paralar odemek, her gun yollarda okullarda, ulasim kosusturmasinda, bir suru zaman ve para (enerji) kaybetmek ve bir suru ilave, yersiz gereksiz eziyetle ve masrafla bogusmak ve sonra da acikta kalmak yerine, yerine iste bir kac okul adresi. Bol bol zaman imkani da ilave tasarruftur.
Hic dil bilmeyene once dil egitimi de veriyorlar. Artik baska ulkelere gitmenize de gerek yok.
Sadece hukuk isletme elektronik icin kucuk bir Link listesi
Online Masters in Legal Studies
The legal system offers opportunities for more than just lawyers. The
median salary for arbitrators, according to the U.S. Bureau of Labor
Statistics, is over $58,000 a year.
Online Masters of Software Engineering
Online Doctorate in Education
Online Masters of Business Administration
Yazan:cb Tarih: Tem 11, 2009 | Reply
Özlem Sağlam,
lütfen bağırmayın,nette büyük harf bana biraz bağırıntı gibi geliyor üstelik sizin ‘ anneanneli ‘ perdeden olunca başım şişiyor,kendi anneanneme dahi başka bir kelime ile hitab etmeye başladım 🙂
Dilemeyin efendim,kimin böyle bir beklentisi var ki?Vicdan sahibi bir beyin özürüdür o,ki hiç gereği yokken insan üstü bir yürekle yazılmıştır ve sadece vicdanı ile yaşayanlar anlayabilir.Size de şifa diliyorum.Böyle içiniz taş dolu yaşamak zorunda kalışınız oldukça endişhe verici,geçmiş olsun.
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Tem 11, 2009 | Reply
Bana mı öyle geliyor bilmiyorum ama yazıya çok abartılı tepki veriliyor gibi geldi.
Sonuçta kişisel kanaatiyle,varolduğu düşünülen bir hak ihlaline yazar bireysel anlamda bir duruş sergileyerek okurlarıyla paylaşmış…Tutun ki vicdanıyla hesaplaşmış.Ne var bunda,dünyanın sonu mu geldi?Yani bakıyorum farklı tonlamalarda sanki ülke bölündü bölünecek,ülkenin altına dinamit konmuş ya da birilerine hakaret edilmiş gibi tuhaf ve anlamsız bir tepki var.Kimileri zaten bildik çatışma zeminine çekerek olaya taraf mantığıyla yaklaşıp düzeyi bir hayli düşürmüş.Ancak ilgiç olan şu ki farklı bir dil kullanarak birlik ve beraberlik çağrısı yapan bir takım alayışlar da var.Doğrusu,bu tür abartılı kaygıları,gereksiz telkinleri anlamış değilim.Bu yönde bir vicdan muhasebesi birlik ve beraberliğe ne tür zaralar verebilir ki?
Bir kere ortada bir hak gaspı var mı?Var.
Başörtüsü yasağı tüm saçmalığıyla orta yerde duruyor mu?Duruyor.
Peki,bu saçma yasak pek çok kızı okuma hakkından ve diğer tüm haklarından yoksun bırakıp mağdur etmiş mi?Evet.
E peki neyin tartışması yapılıyor,isanın vicdanıyla hesaplaşması da mı sorun olacak?Özür dilenir ya da dilenmez,bu tür sorunlar dert edinir veya edinmez…kimse neden özür dilemiyorsun diye bir baskı da kurmuş değil.O halde müsaade edilsin dert edebilecek olanlar da kendi duruşlarında özgür olsun.Madem düşünce ve ifade özgürlüğü var,insanlar duygu ve düşüncelerini özgürce ifade edebilsin.Bundan bu kadar korkmanın,tedirgin olmanın anlamı ne?
Yazık ya,hakikaten toplum olarak cinnet geçirecek duruma geldik.Yani bu kadar tahammülsüzlüğe de pes artık!
Yazan:cb Tarih: Tem 11, 2009 | Reply
Kıymetli Mehmet Yılmaz bey,
bu yürekten yazınız için daha önce teşekkür etmiştim lakin şimdi biraz içim buruk bu yazı aldında adı ve yorumu geçen ‘ gözlerinde at gözlüğü ‘ gönüllerinde ise ‘ mühür ‘ olan insanları gördükçe insanlığın geleceğinden ümidi kesiyorum.Siz de emininm bu manzara karşısında derin bir üzüntü duymuşsunuzdur.
Yazan:eg Tarih: Tem 12, 2009 | Reply
cidden ben de yazılan yorumları okuyunca şaşırıyorum. son derece halis ve vicdanın ta içinden gelen bir özürü bile insanlar nerelere getirebiliyorlar. birisi çıkıyor “ben özür dilemiyorum kardeşim” diyor, sanki ondan özür bekleniyormuş, sanki vicdan yoksulu insanlar özür dileyebilirmiş gibi. bir diğeri önce klasik kemalist din teranelerini tekrarlıyor, sonra “efenim benim nenem de başörtülü ama türban artık simge oldu…vır vır vır..”geri zekalılıklarını sergiliyor bu yazdığı şeye de fikir diyor…yani bu yorumları gecenin bir yarısı okuyunca sinirlerim tepeme çıktı. yani anlamıyorum insanları. kardşeim madem düşünme kapasiten yok; madem iki lafı bir araya getiremiyorsun, madem vicdan denen şey sende artık tedavülden kalkmış, bari susmayı becer ya hu! bu da mı yok sizde? nasıl bir ülkedir burası; benim ilkokula giden yeğenim kadar bile sağlıklı düşünemeyen üniversite mezunlarıyla, akademisyenlerle dolu! nasıl bir ülkedir burası aynı teranelere, aynı vicdansız yasaklamalara destek vermeyi bile kendine has bir fikirle değil kopyala yapıştırlarla yapan! sonra da “eğitim şart” diyerek hepimizin midesini bulandırır. kardeşim yeter ya hu, sizi bize sayıyla mı verdiler!!!
Yazan:Hamit Tarih: Tem 12, 2009 | Reply
Arkadaşlar Alperenlerin İdil Biret konseri baskını hakkında ne düşünüyorsunuz? Şarap içip piyano dinliyor diye İstanbul’un göbeğinde linç edilmeye kalkılan insanlardan da özür dileyecek misiniz? Yetkilileri bu saldırıya göz yumdukları için kınayacak mısınız?
Yazan:cb Tarih: Tem 12, 2009 | Reply
Hamit bey,
Alperenlerin bu dayak arzularına tutup İslam’ı alet ettikleri zaman orada adam dövüp peşinden namaz kıldıkları zaman aşırı öfkeleniyorum,dine dayak ve şiddete alet eden bu yolda izde namaz kılıp adam döven,ki içlerinden içki içenlerinde olduğu gurubu içlerindeki öfkeyi atma ve bunu yaparken İslam’ leke sürmeleri için ‘ lanetliyorum ‘.o HER SEFERİNDE kullandıkları,istismar ettikleri Allah inşaAllah kendilerini ıslah eder yok ıslah olmayacaklarsa ki olmayacaklar,seslerini susturur inşaAllah.
Yazan:aras bulut Tarih: Tem 13, 2009 | Reply
Maalesef ben her zaman arkasında olduğum bu kızların siyasete alet edilmelerinden de dinci partiler tarafından kullanılmalarından da bıktım. Dinci partilerin içerisinde kaymak yiyen oldular hepsi o yüzden ben emekçi başörtülüleri destekliyorum sadece köşe kapanları değil. Hala bu işi kullanan siyasetçilerimiz var.
Yazan:Özden SAĞLAM Tarih: Tem 13, 2009 | Reply
Ortada hiç bir türban sorunu yokken bunu sorun haline getiren kimlerdir…. ? Bana bunu açıklarmısınız?
Hiç bir zaman inanmadığınız ve uygulamak içinde adım dahi atmadığınız ama işinize gelince suya düşenin yılana sarılması gibi sarıldığınız demokrasiyi kendi amaçlarını gerçekleştirmek için kullananlar kimdir…? Söylermisiniz..?
Yine tekrarlıyorum..
Sadece en iyi beceriklilik ve pişkinle yaptığınız TAKKİYE yapıyorsunuz…
Türiye’ nin sorunu iki karış bir bez parçası değildir.. Kimsenin de milletin başına taktığı bez parçasında gözü yok yeterki siz kaşımayın…ve bunu siyasi amacaınız doğrultusunda kullanmaktan vaz geçin…
Dünyada kendimizi aynı kefede görmek istediğimiz ülkeler nerede ve nelerle uğraşıyor siz nelerle uğraşıyorsunuz..?
Yazan:aras bulut Tarih: Tem 14, 2009 | Reply
Elbette başörtüsü bizim herşeyimizdir ama onun uğruna herşey yapılır ama başörtülüler kendi dünyalık menfaatleri için mi başörtülüler ve başörtüsünü savunuyorlar yoksa başörtüsü için mi işte asıl mesele bu. İşte görüyoruz cemaatleri menfaatleri için herşeyi yapıyorlar ve bunu da ağızlarıyla söylüyorlar. Cemaatlerinin menfaati için herşey meşrudur bu ahlakla buraya kadar.
Yazan:Ebru Tarih: Tem 15, 2009 | Reply
Yazınızı okudum ve özetle dediğiniz gibi : “Ateş düştüğü yeri yakıyor” ya da “Damdan düşenin halinden ancak, damdan düşen anlar” diyorum.
Yorumlarda artık iyice klişeleşmiş, ezberletilmiş ifadeler saçılmış. Burada bile masum bir başörtüsü konusu işsizliğe, takiyyeye,siyasete kaymış ya da kaydırılmış.
Konu şudur; anayasa ile herkese tanınan eşit eğitim hakkı, dilediği gibi dinini ve hayatını yaşama hakkı hukuk çiğnenerek, alt üst edilerek yokedilmiştir. Burada ana öğe başörtüsü gibi görünse de aynı zamanda tüm kadınları kapsayan bir aşağılamadır. Buna önce insan olarak, sonra kadın olarak destek çıkanları anlamakta zorlanıyorum.
Anlayın,sırf başörtüsü olarak bakmayın. Kadınların okuma, iş sahibi olma ve giyinme hakkı ellerinden alındı. Durum budur.
Birilerinin bunu oy avcılığında kullanması veya demokrasiye tehdit olarak algılaması bizi bağlamaz. Sonuçta anayasa herkese eşit eğitim ve yaşam hakkı vermiş mi? Bunu hiç kimse, kurum yada kanun engelleyemez.
Kişilerin dinini yaşaması, dilediğine inanması, dilediği gibi giyinmesi başkalarına zarar vermiyorsa, başkalarının haklarını ihlal etmiyorsa, bize uygulanan bu insanlık dışı tavırlar ve hak ihlallerinin vebalini kim ödeyecek?
Başörtüsü Allah’ın emridir ve bunun altında binlerce neden, art niyet aramayın. Bu Allah’ın emridir ve dileyen bu emri dinler, dileyen dinlemez. Dinleyip de örtünenlere kimse hesap soramaz, yaftalayamaz, örtünen adına senaryolar üretemez.
Yazan:Robert Tarih: Tem 15, 2009 | Reply
Basörtülü kadınlardan… kızlardan nefret ediyorum.. olmayın cennetin bahçelerinde… gerçek olmayan maskelerinizle!… benim için disi degillerdir!.. rahatsız ederler mavi dünyaları fizyonomileriyle.. Onlar Leonardo da Vinci’nin tablolarındaki hassasiyeti anlayamazlar!.. anlamaya da çalısmasınlar da rahat bıraksınlar mavi bahçeleri!.. Yüce Maria’ya mahsustur örtü!.. onlar takıp ta inandıklarını zannederler batmıs gemilerin kalıntılarında… maskelerle kandırmayın duvarları!.. Medeniyetin yuları kravattır! basörtüsü Arjantin tango’sunu dans edemez!..
kararlı olmak kisisel insiyatifi kullanabilmek sahsiyete aittir!.. yüzeysellige ait degil..
Veni Vidi Vici
Ates gerçegi tasvir etmek içindir. Çünki her hileyi, yalanı bitirir. Maske ise yalan ile gerçegi saklayan hile içindir…
Yazan:Ekrem Senai Tarih: Tem 15, 2009 | Reply
Nefret ediyorum başörtülüleri anlayamayanlardan. Ama anlayamazlar zira… Anlayamamışlardır insanı… Çünkü insanı tanımak ruhu tanımaktır. Ruhsuzlar nasıl anlasın Tanrıyı, insanı ve ruhu. Nasıl anlasın Rabbin ilhamı olan sanatı? Sanat, Leonardo gibi, “insan ayağı mükemmel bir mühendislik harikası ve mükemmel bir sanat eseridir” diyen bir ruhun inceliğidir. Sanat, Tanrıya teslim oluş anıdır. Bir vecd anıdır, bir meditasyondur. Yüce Maria nasıl söz orucu tuttuysa… ve şahit gösterdiyse melekleri iffetine… Başörtülü kızın ruhunun şahidi de aynı meleklerdir… Zira ayıplanmak, hakarete uğramak, küçümsenmek Meryem mesleğidir…
Ve Meryem hiç Arjantin tangosu yapmamıştır.
Yazan:eg Tarih: Tem 15, 2009 | Reply
ekrem hocam,
vallahi robert beye ben cevap verecektim ki nefis cevap vermişsiniz.
ruhsuz ne anlasın sanattan. bir de şiir yazmaya çalışmış; şiir denen şeyden habersiz…
cevabınız olağanüstüydü…teşekkürler
Yazan:cb Tarih: Tem 15, 2009 | Reply
Cennetin bahçelerini kamusal alan ilan edeni de ilk kez gördüm,insanın içindeki öfkenin kendi içini yakıp ortaya yanık yanık çıkışı bu olsa gerek biri bu insanları söndürsün
Yazan:Ekrem Senai Tarih: Tem 15, 2009 | Reply
Veni Vidi Raberi
Ateş düştüğü yeri yakar, ve rüzgara karşı işenmez.
Çıkar maskeni, nesre gel yüzünü görelim o zaman.
Yazan:erva Tarih: Tem 15, 2009 | Reply
Güzel bir yazı benim penceremden baktığımda gördüğüm. Yazıyı okurken bir soru belirdi zihnimde.Neden bu ülkenin insanları sürekli özgürlüğü için savaşmak zorunda kalıyor her konuda? Ya topraklarımızın özgürlüğü için savaşıyoruz ya da fikirlerimizin özgürlüğü için ya da doğuştan gelen yaşamsal özgürlüğümüz için ya da inançlarımız için… Neden savaşmak zorunda kalıyoruz yada savaşmak zorunda bırakılıyoruz birileri ya ya birşeyler tarafından bunu anlamakta güçlük çekiyorum işte… Altıyüzyıl önce yada binyıl önce hayatlar nasıldı diye merak etmekten de kendimi alamıyorum. Bu kadar ayyuka çıkmışmıydı o zamanlarda özgürlük ihlalleri? Onbeş asır önce nasıldı acaba? Biz kendimize mi zulmettikte bugün bize zulmediliyor?Özgürlüğün kavramı mı öğretilmiyor yoksa bize eğitim ve öğretimde…(?) Cevabı olmayan o kadar çok soru varki…özgürlüğün en derin kavramıyla anlaşıldığı ve karşımızdakine özgürlüğünü yaşama hakkı tanıdığımız günlerin yakınımızda, bizimle ve bizden sonrakilerle olması duasıyla…
Yazan:Emre Dursun Tarih: Tem 17, 2009 | Reply
Hiçkimsenin eğitim alma hakkı, hiçbir gerekçeyle engellenemez.
Yazan:gönül d. Tarih: Tem 20, 2009 | Reply
Mehmet Bey,
Hoş bir yazı olmuş… Bazı hanımlar bunu iltifat addedip duygulanmışlar da.
Fakat mazur görünüz, bana biraz züğürt tesellisi gibi geldi. Zira hali hazırdaki durum ortada ve değişen hiçbir şey yok. Ve bu özrün pratikte bir faydası da yok olan bitene. Kendinizi ferahlatmak istemişsiniz vicdanen. İşe yaradı mı bilmiyorum.
Ben İstanbul Üniversitesi son sınıftan ayrılmak zorunda kalalı çok zaman geçti. Bu tavır o zaman da bazı insanlarda vardı; ‘Bir şey yapamıyoruz, özür dileriz, hakkınızı helal edin..vs’
Aslında konuyu sadece ‘bireysel özgürlük’ olarak görmüş olmanız bile yeterdi yapılabilecekler adına. Ben meseleye ortadan bir çizgi çekip birbirine karşı taraftan bakan iki cenahtan biri olmak yerine, bulunduğum yerde kendi etrafıma baktığımda gördüğüm manzaradan bahsetmek niyetindeyim. Zira bu , çözüm adına işe yarayacak bazı ipuçları da içerir belki diye ümid ediyorum.
Kemalizm veya diğer izmler adına yapılanlarda veya söylenenlerde bir garabet yok bence. Neyse o. Kendi içindeki tutarsızlıklarını veya hepten çuvallayışlarını konuşup durmaktan da bıktık usandık. İşin o yönüne girmeyi lüzumsuz görüyorum.
Garip olan bence, böyle bir yasak peydahlandığı vakit, başörtülüler veya onlara bir şekilde destek veren tarafların takındığı savunma argümanları ve üslubu. Bunun dini bir emir olduğu, siyasi bir anlamı olmadığı söylemi vs… Sonra da üniversite kapılarında veya başka yerlerde ağlayıp sızlamalar, yasaktan sıyırmak ve gönlünü de tesettürlü olduğuna ikna edip ferahlatmak için peruk fetvalarına sarılmalar filan…
En başında şunu söyleyeyim, başörtüsünün Allah’ın emri olup olmadığı veya siyasi bir anlamı olup olmadığı hiç kimseyi ilgilendirmez! Diğer taraftan, bana ve diğer başörtülülere göre bunun Allah’ın emri olup olmadığının, başka birisinin nezdinde bir kıymeti harbiyesi de olmayabilir. Tabii ki mesele bireysel bir hak olarak ele alınmalıydı. Kaldı ki ben, boynunda haçı veya tepesinde kipasıyla başka bir öğrencinin de fakülte koridorlarında dolaşmaya veya çalışmaya hakkı olduğunu düşünüyorum. Ya da her neye inanıyor veya inanmıyorsa onun sembolleriyle. Her iki yana uzayan veya ağzına doluşan bıyıklarının, veya parkasıyla salaş bir halde dolaşan insanın aslında neyi ima, sembolize veya takdir ettiğini sorgulama hakkım olabilir mi? ‘E, o zaman isteyen bikiniyle mi gelsin?!’ Gelebiliyorsa gelsin! Geçen yıl Dokuz Eylül Hukuk’un bahçesinde gördüğüm, siyah sütyen üzerine yine siyah transparan dantelden bluzla ve minisiyle okula gelen öğrenci gelmiş mesela.
Benim ya da başka herhangi bireyin ne amaçla, neyi ima ederek, ne hissederek ne giydiğinin hesabını birilerine vermek gibi bir mecburiyeti yok ki! Başörtülülerin, başlarındaki örtüyle kendilerine dolaylı baskı yaptığını düşünen kesim, aynı şeyin başörtüsü takmayarak diğer başkalarına baskı yapabileceği ihtimalini de düşünebilmeli mesela. Düşünemiyorsa bu ahmaklığın faturasını niye ben ve benim gibiler ödüyor ?
Başörtülülerin bir çoğunun sessizliklerinde de öyle derin asalet filan yok. Keşke olsaydı. Olsaydı bu mesele bu kadar zamanda mesele olmaktan çıkmazdı. Olan şuydu; mağduriyet söylemi üzerinden vicdanlara hitab edip hak kazanmaya çalışmak. Ben aynı tavrı, yol kenarında dilencilik yapan insanda da görüyorum. Karşı duruş adına ortaya konan da bu silik tavırdı çoğu zaman. Merhamet bekleyen kafa…Hesap soran ve ayağa kalkan, fakülteyi işgal edip içinde oturan değil, fakültenin dışında sokakta öğretim görevlileri ve öğrencilerin istihza dolu bakışları altında günlerce oturan kafa…
Istırabı filan yok artık. Zaman zaman bir iki dernek faaliyetine mevzu olan bu konu, o derneklerin reklam malzemesidir artık, o kadar. Böyle düşünüyorum, zira bu dernekler başörtüsü eylemlerinde aynı meseleye destek veren farklı fikirdeki grup, anlayış ve cemaatlerin sesini kesmek için ellerinden geleni yapmışlardır zaman içerisinde. Fiili müdahale dahil. Bunun bizzat şahidiyim. Başörtüsü eylemlerini alanlardan ve sokaklardan kaldırıp ‘demokratik’ platformlara taşıyacaklarını söyleyenler de bu derneklerdi. Şimdi kendileri çalıp kendileri oynamaktan ne kadar memnundurlar, onu da kendilerine sormak lazım. ‘Küçük olsun, benim olsun.’ (Hangi demokratik platform, ya da hangi anlayış ve grup mensubudur bunlar, üzerine konuşmayı gereksiz buluyorum şu an, bilen bilir.)
Peruk açılımı konusunda da, Kemalistleri daha samimi bulduğumu söylemeliyim. Şu an isimlerini hatırlamadığım bazı üniversite kapılarında öğrencilerin saçını çekiştirip peruk olup olmadığını sorgulayan anlayış, peruk takarak tesettürlü olduğunu düşünen anlayıştan daha samimi geliyor bana. ‘Bakalım bizi kandırıyor musun, yoksa samimiyet yolunda adım attın mı?’ tavrı bu. ‘Ben peruk takarak okula gitmek istiyorum’ dan ibaretse bu tavır buna söyleyecek sözüm elbette yok, ama başörtüsü sorununa çözüm olarak sunuluyorsa, daha haysiyetli bir tavrı hak etmeliydi başörtüsü diye düşünüyorum.
‘Bizden size fayda yok’ diyen Bülent Parlak vakt i zamanında çok doğru ve açık konuşmuş. Hiç değilse bu hasbi tavır için, teşekkür ediyorum kendisine.
Sizin özrünüze gelince… Ben ya da benim gibilerinin hayatında iyi, doğru ve güzel adına içinde yaşadığım gerçeklikte işe yaramayan bir hoşluk olarak yerini alacak, o kadar.. Daha ötesi yok. Varsa hakkım, helal eder miyim?. Yapılabilecekken yapılmayanlar adına, bunlar yapılana kadar, bizleri tv.lerden seyreden seyirci ve amigolara, hakkımı helal etmiyorum vesselam…
Saygılar..
Yazan:özlem Tarih: Tem 20, 2009 | Reply
Sevgili Gönül,
bu satırlarına yansıyan öfke ve sitemi anlıyorum. Bir dostum bana bir defasında şunu söylemişti.Rojbin’in söylediklerine dayanamıyorsunuz çünkü mağdurun dili kıyıcı olur. Ancak bir de şunu düşünelim aşağıdaki olay bir iki gün önce Taraf gazetesinde yer aldı. Güneydoğu’da bütün bu cinayetler olurken,
ya da mesela Hrant Dink’in yetimhanesi 1936 dan kalma bir yasa ile türlü çeşit katakulliler ile bedava bir mütahitin eline geçerken, 6-7 eylüllerde daha yakın zamanlara gelelim mesela Hrant dink mahkemelerinin önünde, dur de yürüyüşlerinde bu sitemi de eden insanlardan kaç kişi görebiliriz. Hiçbirimiz masum değiliz. O yüzden bize yapılanlar ki tahmin ediyorum son sınıftan okulunu bırakmanın senin ruhunda yarattığı fırtınaları son derece samimi duyguları ve iyi niyeti ile yanımızda yer almak isteyen kardeşlerimizi incitecek şekilde kalbimizi katılaştırmasın. Bakın aşağıdaki yazıyı gönderirken yüreği dayanmayan okumasın demiş bir kürt arkadaşımız. Bunlar mazlum edebiyatı değil hayatın içindeki gerçeğe tekabul eden mazlumiyetler. ve ben bunları okumasaydım belki de düşünsel olarak bambaşka bir noktada olurdum. Taraf’in haberi:
……………
Hakkari’nin Şemdinli ilçesinde 1994-1995 yıllarında askerlik yapan bir er, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdiği ihbar mektubunda, gözaltına alınan 12 korucunun öldürülerek Derecik İçkale Güvenlik Taburu’na gömüldüğünü iddia etti.
Eski asker, korucuların gömüldüğü yeri gösteren bir krokiyi de ihbar mektubuyla birlikte gönderdi.
“12 korucunun JİTEM tarafından öldürülmesini içime sindiremiyorum, bu vahşeti herkesin bilmesini istiyorum” diyerek savcılığa ihbarda bulunan eski er, Hakkari Şemdinli Derecik İç Güvenlik Taburu’nda tanık olduğu olayları Taraf’a anlattı.
Beş sakallı geldi ve…
Afyon’lu olduğunu ve 1994-1995 yıllarında Şemdinli’nin Derecik mezrasında askerlik yaptığını belirten eski er, şubat ya da mart aylarında görev yaptığı tabura 4-5 bıyıklı ve sakallı kişinin geldiğini söyledi:
“Bu kişilerin JİTEM elemanı olduğunu duydum. Bunlar geldikten bir gün sonra, bir grup asker ve o dönem Şemdinli Derecik İç Güvenlik Taburu Komutanı olan Kurmay Yarbay Ali Çamurcu’yla birlikte, Başaklı köyünden 12 köy korucusunu alıp getirdiler.”
Taburda kurşuna dizdiler
PKK’ya yardım ettikleri gerekçesiyle dört gün boyunca koruculara her türlü işkence yapıldığını ileri süren er şöyle devam etti: “Bunlara sürekli ‘Siz PKK’lıymışsınız, suçunuzu itiraf edin’ diye bağırıyorlardı. Korucular ise PKK’lı olmadıklarını ve onlara karşı savaştığını söyleyip durdular.
Daha sonra tabur komutanı, koruculardan bir tanesini cephanelik diye kazılan yaklaşık 80 metrekarelik bir çukurda kurşuna dizerek öldürdü. Geri kalan korucuları da beş günlük işkenceden sonra kurşuna dizdiler. Tabur’da bulunan büyük çukura gömdüler. Bu olaydan sonra JİTEM’ci şahıslar ortadan kayboldu.”
İnceleme başlıyor
İhbar mektubunu doğrulayan Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcısı Durdu Kavak, olayın meydana geldiği Hakkari’nin Van Cumhuriyet Savcılığı bölgesi kapsamında olduğu için mektubu buraya gönderdiğini söyledi. Van Cumhuriyet Başsavcıvekili Bahadır Sakıoğlu ise ihbar mektubunun henüz kendilerine ulaşmadığını, ulaşır ulaşmaz inceleme başlatacaklarını ifade etti.
O yarbay tanıdık çıktı
12 korucunun öldürüldüğü yönündeki iddialara adı karışan dönemin Şemdinli Derecik İç Güvenlik Taburu Komutanı Kurmay Yarbay Ali Çamurcu, daha önce de bir köylünün öldürülmesi, bir köylünün de kaybedilmesiyle gündeme gelmişti. 24 Temmuz 1996’daki olayla ilgili Çamurcu hakkında fezleke hazırlayan Hakkari Cumhuriyet Savcılığı, “Taammüden adam öldürmek, gasp, gebe kadının çocuk düşürmesine neden olmak, köy boşaltmak ve araba yakmak” suçlamalarında bulunmuştu. Ancak Çamurcu’nun yargılanmasına izin verilmemişti.
12 korucunun öldürüldüğü öne sürülen dönemde Şemdinli Sınır Tabur Komutanı ise Erdal Sarızeybek’ti.
Temizöz’ün infaz timi
Güneydoğu’daki faili meçhul cinayetler nedeniyle hakkında dokuz kez müebbet hapis istenen Kayseri İl Jandarma Alay Komutanı Cemal Temizöz’e bağlı olarak çalışan dört uzman çavuşun açık kimliklerine ulaşılamıyor. Jandarma, savcılığın talebine rağmen, kod isim kullandıkları gerekçesiyle uzman çavuşların açık kimliklerini ve fotoğraflarını göndermedi.
Ancak uzman çavuşlardan Yavuz’un Yozgatlı, Selim’in Karslı, Cabbar’ın Ankaralı, trafik kazasında ölen Tuna’nın ise Erzurumlu olduğu öğrenildi. Dört uzman çavuş 20 kişinin öldürülmesinden sorumlu tutuluyor.
Gizli tanıklar, “Tükenmez Kalem” ve “Sokak Lambası” dört uzman çavuşun eşgallerini şöyle tarif etti:
Tuna: Erzurumlu, 170 cm boylarında dolgun vücutlu, düz siyah saçlı, kalın dudaklı, normal burunlu, normal kulaklı, saçını yana doğru tarayan, beyaz tenli, düzgün şiveli, kahverengi gözlü birisiydi. Hatta hemen hemen her saniye boğazını temizlemek için öksürür gibi yapardı. 1995’li yıllarda Cizre-Nusaybin arasındaki karayolunda trafik kazasında hayatını kaybetti.
Yavuz: Yozgatlı, 165 cm boylarında, hafif iri kafalı, alnının yan kısımları açık, dolgun vücutlu, sarı bıyıklı, hafif sarı saçlı, öne doğru eğilerek yürüyen, burnu kemerli büyük, ince dudaklı, gözleri hafif mavi ama tam mavi değil, saçını geriye doğru tarayan, beyaz tenli, o zamanlar bir oğlu vardı, normal kulaklı.
Selim: Karslı, 170 cm boylarında, ince zayıf düz siyah saçlı, gözleri kahverengi, esmer tenli, ince dudaklı, Kars bölge şivesi ile konuşur.
Cabbar: Ankaralı, 165 cm boylarında, hatırladığım kadarıyla Ankarada Çinçin veya Yenidoğan semtine yakın bir yerde büyümüş. Beyaz tenli, seyrek sakal ve bıyıklı, düz siyah saçlı. Saçını geriye tarar, normal kilolu insanlardandı
Taraf, 1994’te Şemdinli Derecik İç Güvenlik Taburu’nda öldürüldükten sonra tabura gömüldüğü iddia edilen 12 köylünün isimlerine ulaştı. Yakınları tarafından “Kayıp” denilen 12 köylünün isimleri şöyle: Casım Çelik, Yusuf Çelik, Mihraç Çelik, Hurşit Taşkın, Kemal İzci, Abdülaziz İnan, Salih Şengül, Naci Şengül, Sıdık Şengül, Cabbar Selvi, Reşit Selvi ve Hayrettin Öztürk.
Aynı olayda Kerem İnan ile Avşir Seçkin adlı iki kişinin daha öldürüldüğü belirlendi.
Yolda gözaltına aldılar
Taraf’a konuşan ‘kayıp’ Hayrettin Öztürk’ün kardeşi DTP Şemdinli İlçe Başkanı Emrullah Öztürk, 15 yıl geriye giderek o gün yaşananları anlattı: “23 Temmuz 1994’te Ormancık köyü yakınlarındaki Sılo yaylasında PKK ile askerler arasında çatışma çıktı. Çatışmadan bir gün sonra Şemdinli’de aralarında abimin de bulunduğu 10 kişi iki araçla köye hareket etti.
İki araç Sılo yaylası yakınında askerler tarafından durduruldu. Burada abim Hayrettin Öztürk, Casım Çelik, Hurşit Taşkın, Abdulaziz İnan, Sıdık Şengil ve Mirhaç Çelik gözaltına alındı. Diğer dört kişi ise araçları yakılarak serbest bırakıldı. Serbest bırakılan dört kişi köye ulaştıktan bir müddet sonra askerler, köyü bastı, evleri ateşe verdi.”
Kadın ve erkekleri ayırdılar
Kayıplardan Yusuf Çelik’in eşi Emine Çelik ise o günleri hatırladıkça kahrolduğunu söylüyor: “Köyü birden askerler bastı. Hepimizi evlerimizden çıkardılar. Kadınları ve erkekleri ayırdılar. Bize sürekli bağırıp çağırıp bir şeyler söylüyorlardı. Türkçe bilmediğim için de ne istediklerini anlamıyordum.”
Çelik, daha sonra hakkında fezleke hazırlanan dönemin Derecik İç Güvenlik Taburu Komutanı Kurmay Yarbay Ali Çamurcu’nun adını anımsatıyor:
Ali Yarbay beni dövdü
“Ali Yarbay dedikleri şahıs karnımdaki çocuğa acımayıp beni acımasızca dövdü ve karnımdaki bebeğimi kaybettim. Daha sonra kadınların toplandığı yere kaçıp onların arasına sığındım. O esnada evlerimiz ateşe verildi. Ahırlarımız içerisindeki hayvanlarla birlikte ateşe verildi, atlar kurşuna dizildi. Sonrasında eşimle birlikte köyden altı kişinin daha alındığını duydum. O günden sonra da eşimden haber alamadım. O vahşet gününü ömrüm boyunca unutmayacağım.”
Sırtımda hâlâ izi var
15 yıldır babası Cabbar Selvi ve kardeşi Reşit Selvi’den haber alamayan Ebubekir Selvi de, olay günü köyde olduğunu söylüyor: “Biz erkekleri kadınlardan ayırarak, ayrı bir yere aldılar. Üzerimizdeki elbiselerimizi çıkarmamamızı istediler. Hepimizi darp etmeye başladılar. Hepimizin nüfus cüzdanları toplanarak ateşe atıldı. Aklınıza gelebilecek her türlü işkenceyi köy meydanında uygulamaya başladılar. Silah sesleri hiç durmuyordu. Kızaran namlu uçlarını sırtımızda soğutuyorlardı. Sırtımda halen o günden kalan izler var.”
Avşir Seçkin ateşin içine atıldı
Köylülerden birinin yapılan işkenceleri durdurmak için Yarbay Ali Çamurcu’ya Kur’an-ı Kerim uzatarak durmasını istediğini söyleyen Hurşit Taşkın’ın kardeşi İsmet Taşkın, ama işkencenin devam ettiğini ifade etti: “Köye yapılan top atışlarından sonra aramızdan alınan yedi kişiden Avşir Seçkin, köy yolunda indirilerek saatlerce süren işkencenin ardından ot yığınlarının içerisine atılarak ateşe verildi. Diğer altısı da ilk alınan altı kişiyle birlikte Derecik Taburu’na götürüldü. O günden sonra onlardan bir daha haber alamadık.”
Yedi gün yedi gece yürüdük
Kayıplardan Casım Çelik’in Eşi Meryem Çelik, o günü şöyle anlatıyor: “Ben o zaman Şemdinli merkezdeydim, çocuklarım köydeydi. Eşimin alındığını sonradan duydum. Çocuklarımla birlikte bütün köy sakinleri sınırı geçip Irak’a gitti. Yedi gün yedi gece süren bir yolculuğun ardından Kuzey Irak’ta bulunan Etruş kampına yerleştiler. Ben aradan beş ay sonra gidip çocuklarıma kavuştum. 1997’ye kadar gözaltına alınan eşim ve diğer köylülerin aramıza dönmelerini bekledik. Gelmediler. Biz de onların izine ulaşmak için tekrar Türkiye’ye gelip Şemdinli’ye yerleştik.”
Davayı AİHM’e taşıyan avukat: Kroki doğru, biz de orayı bulmuştuk
Şemdinli’de 12 korucunun öldürülmesi olayını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşıyan avukat Levent Kanat, Taraf’ta yayımlanan ve köylülerin gömüldüğü yeri gösteren krokinin doğru olduğunu söyledi.
Kanat şöyle dedi: “Ailelerin anlatımlarından da biliyorum, kroki doğru. Ancak, orada bölge ‘Başaktepe mezrası’ olarak isimlendirilmiş. Aslında kastedilen yerin ismi ‘Ormancık mezrası. Bu da olayın tanığın askerin hafızasında küçük bir yanılgı olabilir. Krokiyi doğruyu gösteriyor, biz de ailelerle birlikte taburun yerini tespit ettik.”
Davanın önünü kapattılar
Olayla ilgili olarak ilk soruşturmayı Şemdinli Başsavcılığı’nın başlattığını anlatan avukat Kanat şöyle devam etti: “Başta ölenlerin eşleri ve yakınları ve diğer görgü tanıklarının detaylı ifadeleri alınıyor. Onların ağzından katliam detaylarıyla dosyaya yansıyor. Savcılık, o döneme göre çok da cesur davranıyor ve açıkça suç tanımı da yapıyor: Taammüden öldürme, ziynet eşyalarını çalmak, gebe kadının çocuğunun düşmesine neden olmak.
Bu suç tanımlaması Yarbay Ali Çamur ile Astsubay F. A. ile ilgili yapılıyor. Ardından Şemdinli’de Ağır Ceza Mahkemesi olmadığı için dosya Hakkâri’ye gönderiliyor.”
Hakkâri Adliyesi’nde de detaylı fezleke hazırlandığını belirten Kanat, fakat o dönemde söz konusunu bu iki rutbelinin yargılanmasına izin verilmediğini söyledi.
Devlet ‘onlar kayıp’ dedi
İç hukuk yollarının kapanması üzerine dosyayı AİHM’e taşıdığını belirten Kanat, “AİHM aşamasında devlet, bu suçu üstlenmedi. Davada ‘Bu olayın bizimle ilgisi yok. Devlet görevlileri yapmamıştır muhtemelen örgüt tarafından işlenmiştir ya da bu kişiler örgüte katılmışlardır’ savunması yaptılar. Tanık beyanlarını sunuyoruz, ‘evini bastı öldürdü’ diye hiçbirine cevap vermedi devlet, onlara kayıptır dedi” ifadeleriyle dava sürecini anlattı.
Avukat Kanat, AİHM’in kısa bir süre içerisinde karar vermesini beklediklerini de sözlerine ekledi.
Toplu mezar yerinde kazı başladı
Derecik İçkale Güvenlik Taburu’nda 12 köylünün öldürüldükten sonra gömüldüğü yerde kazı yapıldığı iddia edildi. İsminin açıklanmasını istemeyen Şemdinli’nin Derecik Beldesinde oturan bir vatandaş taburda iki günden beri hafriyat çalışması olduğunu belirterek, “Helikopter pistinin yakınında bulunan top sahası yanında bir kazıcı ile kazı çalışması yapıyor. Dün sabah saat 10.00’da taburdan kapalı iki askeri tamper aracı çıktı. Bugün ise öğle saatlerinde yine söz konusu alanda bir hafriyat çalışması yapıldı” dedi.
Emrullah Öztürk isimli kayıp yakını ise taburda dünden beri hafriyat çalışması yapıldığını belirterek, “Çalışmayı gören bir vatandaş bizi arayarak bilgi verdi. Biz kayıp yakınları olarak delillerin karartılması endişesi taşıyoruz” dedi.
Şemdinli Barosu avukatları ise Cumhuriyet Başsavcısı’na başvurarak olay yerinde bir çalışmanın olduğu ihbarını yaptı. İnsan Hakları Derneği Hakkâri Şube Başkanı İsmail Akbulut ise kendisine bu konuda şifayen yapılan bir başvuru olduğunu belirterek, “Aileler bizi telefonla arayarak, söz konusu bölgede bir hafriyat çalışması yapıldığını söylediler” dedi
Yazan:MY Tarih: Tem 20, 2009 | Reply
Gönül Hanim,
“zügürt tesellisi” teshisiniz tamamen hatali olmus kanimca. Vicdanini en az bir kaç kusaktir derin dondurucuda bekleten bir milletin (belki de bir insanligin) ferdi olmak kolay degil.
Tesettürlü insanlarin bir kismi kendilerini kurban edenleri dogru teshis edemedikleri için ayni canavarin emrine uydular, uymaktalar.
Elleriyle köpek isareti yapan bu “müslümanlara” bakinca Rasim Ozan Kütahyali’nin bir lafi geliyor aklima “zenciyi zenciye kirdirmak”
Evet, büyük resim daha da çirkin. (bkz. Kurtlu Hilal)
ALLAH’a emanet olunuz.
http://www.derindusunce.org/wp-content/uploads/2008/06/20080621_derin_dusunce_org_ulkucu_image11.jpg
Yazan:cb Tarih: Tem 20, 2009 | Reply
Gönül hanım,
yaşadığınız zorluklar sizi oldukça etkilemiş sizin yaşadıklarınızı yaşayan biriyim.Sadece aramızda bir fark var siz birikmiş öfkenizi yanlış yöne kusmuşsunuz.Ne Mehmet bey ne de Mehmet bey gibiler bu yasayı çıkarmadı ya da onaylamadı yanımızda olmaya çalışıyorlar daha ne olsun?Neden Kemalist-Ulusalcı sistemin yanlışını Mehmet bey ve onun gibiler üzerinden yorumluyoruz?Bu haksızlık.Ve Mehmet bey dindar bir çevrede yetişmemiş hatta ailesinde başörtülü bile olmayan bir arkadaşımız.
Yok siz arkamızı dönünce buhar olmuş müslüman dindarlık ile İslamcılığı birbirine karıştırmış dünün mücahidi bugünün modernizme,statüye ve paraya iman edenlerini kast ediyorsanız onlar bu sözlerinizi hak etmiştir.Lakin yazar değil.
Yazan:özlem Tarih: Tem 20, 2009 | Reply
Mehmet Bey haklisiniz bu büyük resim daha çirkin. Ama yine de sitemkar satırları yazan kardeşimizin bu resimle alakası olmadığı zaten yorum tarzından belli oluyor. Yani bu büyük resmin muhatabı değil. Ancak ben dink örneğini şu açıdan verdim. mesela dink mahkemelerinin onunde uc beş tane sanirim artık o da kalmamıştır dindar insan bulamazsınız. ya da 90 lı yıllarda güneydoğuda bu faili meçhul cinayetler olurken çok azınlık bir grup dindarın olanlara söyleyecek lafı vardı. Bu gün bile mazlum der kürt sorunu üzerinden paramparça oldu.Kendini tekrar toplamaya çalışıyor. Ancak o yıllarda başörtüsü mücadelesi etrafında meydanlar doluyordu. Bu tablonun tam simetrik tarafı da olumsuz anlamda mevcut. Demek ki hak ihlalleri söz konusu olduğunda hiçbirimiz o kadar da uzaktan seyretmenin ötesine geçememişiz. Ama bir gün bir an gelir o gun susanlar bugün ben buradayım diye ses verir. hiç de kendi sorumluluğu olmadığı halde ben o gün sustuğum için bugun özür diliyorum der ki ben de bir başka özür bildirisine böyle bir imza attım. O zaman o kişilerin bu içten tavrını görecek yürek genişliğini yitirmememiz gerekir.
Yazan:MY Tarih: Tem 20, 2009 | Reply
Özlem Hanim zannediyorum adina vicdan dedigimiz sey SADECE bireysel bir olgu degil. Sesli düsünüyorum, bilmiyorum hakli miyim?
etrafiniz vicdanini duyMAyan insanlarla çevriliyse siz de öyle oluyorsunuz. Tersi de dogru. Bir tür YANSIMA söz konusu sanki?
Acaba “inandigin gibi yasamazsan yasadigin gibi inanirsin” mealindeki hadis bunu mu anlatiyordu?
Milli Egitim denen Kemalist havanlarda vicdanlarimiz sarimsak gibi dövülürken bunun farkinda degildik. Kürtlere iskence yapilirken bunlari ordumuza, milletimize, devletimize yakistiramiyorduk.
sonra “olduysa bile münferit olaydir” dedik. Münferit olmadigini anlayinca “ee ne yapalim, savas kosullari” dedik. Sonra stratejist olduk, REALPOLiTiK dedik…. Bu böyle gider. insan vicdanini uyutmak için her zaman yeni afyonlar bulur.
Dedigim gibi sesli düsünüyorum, evet her koyun kendi bacagindan asilir ama ahlak, vicdan gibi kavramlarin hayata geçmesi ancak TOPLUMSAL boyutta olabilir… Ya da bana öyle geliyor. Bilmiyorum bu “iç dürtü/ duygu” kelimelerle ifade edilebilir mi? paylasilabilir bir bilgiye çevirilebilir mi?
Yazan:meryem Tarih: Tem 20, 2009 | Reply
çözüm kesinlikle sivil itaatsizliğin heryerden yankılanacak olmasıdır. şimdi bu biraz arttı, ama yeterli düzeyde değil halen.
birgün susanlar da vurulur, ya burada, ya öteki tarafta.
mehmet bey, allah sabredenlerle beraberdir.
lütfen şüpheye düşmeyiniz.
şu hadisi de hatırlatmak isterim ki;
insan, bir kötülük görüyorsa onu eliyle, olmuyorsa diliyle, diliyle değiştiremiyorsa da kalbiyle buğz etmelidir. ki imanın en zayıf hali de budur…
özrünüz kabul edilmiş olsa da, durumumuz budur.
en zayıf halkadayız.
Yazan:gönül d. Tarih: Tem 21, 2009 | Reply
Özlem Hanım,
Katılıyorum size. Yalnızca kendi başına geleni görüp, yaşanan diğer mağduriyetlere ve zulme gözünü kapatanları veya umursamayanları, onları da sorumlu görüyorum. Fakat şu an üzerine konuştuğumuz konu bu olduğu için yorumum da buna dair.
‘Bu ülke topraklarında yaşanan haksızlık ve zulümlerde sen ve senin gibiler neredeydiniz?’ diye soruyorsanız, İstanbul’da mahkeme önlerinde değildim ama, Nazilli, Bandırma, Eskişehir, İzmir veya Bursa cezaevlerinin birisinin kapısında bekliyor olamaz mıyım?.. Son 14 yıldır… Bedelse, hala ödemekteyim. Sormak istediğiniz buysa.
Benim ‘gibiler’ neredeydiler, onu da onlara sormalı. Olmaları gereken yerde olmadıkları için belki de köyün birkaç delisinden birisiyiz sizler ve bizler. Öfkem bundan kaynaklanıyor olabilir.
Elbette Mehmet Bey’in samimiyetinden şüphem yok. Fakat tek başına samimiyet yetmiyor artık, söylemeye çalıştığım bu. Bunu anlamak neden bu kadar zor oldu bilmiyorum.
Mehmet Bey,
Sizden daha net ifadeler bekliyorum, mazur görün, anlamadım ne demek istediğinizi.
Biz her zaman bizi bir şeylere kurban edenleri kendi dışımızda arıyoruz. Bizi kurban olarak seçenlere bu cesareti veren biz olamaz mıyız? ‘Zenciyi zenciye kırdırmak’ tan kasdınız benim size ve sizin şahsınızda iyi niyet sahiplerine serzenişte bulunup ‘işin bir de bu tarafı var’ı işaret etmiş olmamsa, ben olsam ‘ dost acı söyler’ i tercih ederdim.
Vermiş olduğunuz link ve fotoğrafın bu konuyla ya da benimle, yorumumla alakası nedir? Faşist olduğumu mu düşünüyorsunuz? Yazdıklarımdan bu fikirde birisi olamayacağımı anlamış olmalısınız. Ya da nedir, anlayamadım..
(Bu konudaki fikrimi buradaki yorumda kısaca belirtmiştim; http://hasanrua.wordpress.com/2009/06/12/hayatla-tanismak/)
Ama madem hatırlattınız, söyleyeyim. Ülkücüler, başı örtülüsüyle ve örtüsüzüyle eylemlere katıldıklarının ilk günü, kendilerini bu çöplüğün horozu gören birtakım kişiler tarafından meydanlardan kovuldular, azarlandılar, hakarete uğradılar. Hem Müslüman hem milliyetçi hem ırkçı nasıl olunur, beni ilgilendirmiyor bu noktada. Bu onların problemi. Değil mi ki bu meydanlara gelme iradesini nasılsa göstermişler, kıymet burada. Ama DHKP-C eylemlere destek verdiğinde nasıl sempatiyle karşılanıyorsa, onlar da başka gruplar da bu kadar hoşgörüyü hak ediyorlardı o gün diye düşünüyorum. Yanlış mı düşünüyorum?
Sevgili cb.
Benim Mehmet Bey’in şahsında bu minvalde fikri olanların kalbini kırmak niyetiyle kelam etmişliğim yok. Bir serzeniş var. Üslubuma öfke yansımış olabilir ama fikrimi bu platformda dile getirirken ‘öfke kusmuş’ olduğumu düşünmüyorum. Nezaket güzel şeydir.
Mehmet Bey ve gibilerinin bu yasayı çıkardığını iddia etmedim zaten. Kemalist statükonun başının altından çıktığının farkındayım. Onların bunu yapmalarında bir tuhaflık yok. İdeoloji zaten bu. Neden böyle yapıyorsun diye sorulmaz. Cumhuriyet tarihi ortada. Tuhaflık yıllardır bu ideolojiyle muhatap bizlerde olması ve olmaması gerekenler. Nefs muhasebesine, özeleştiriye davet ediyorum herkesi. Madem yapılanlar doğru ve yeterliydi, bu sonuç neyin nesi? Sorum bu..Mehmet Bey ve onun gibiler üzerinden Kemalist sistemi yorumluyor da değilim.
Mehmet Bey ve gibilerinin insan kalitesi olarak belirttikleri seviyeden cesaret alarak, onlardan daha fazlasını istemeye yüz buluyorum. Zira bu kadarı, derde deva olacak bir keyfiyet ve kemmiyet belirtmiyor, daha fazlasına ihtiyacımız var. Bunu söylemeye çalışıyorum.
Sözlerimin muhatabı elbette yazar ve onun şahsında böyle düşünenlerdir de, evet.
Özrü kabul, hakkımı da helal etmediğimi söylüyorsam, bu buza kesmiş ne idüğü belirsiz derin sessizlikte, dostların uyuyup donmadan yola devam etmek için yakalarına yapışıp silkelemek istiyor olamaz mıyım?
Selamlar…
Yazan:MY Tarih: Tem 21, 2009 | Reply
Gönül Hanim tekrar selam,
Özlem Hanim da bana uyarida bulunduguna göre kendimi iyi ifade etmemisim, kusura bakmayin.
hayir sizin fasist oldugunuzu düsünmedim, zenciyi senciye kirdirma sözünden kastim Türkiye’de her kesimin kendi dertleriyle fazlasiyla mesgul olmasi ve “ötekileri” düsman gösteren propagandaya kanmasi.
Özlem ve Cemile Hanimlarin bir çok platformda çok net bir sekilde dile getirdikleri fikirleri biliyorsunuzdur. Tekrar etmek pahasina kendi gôrüsümü kisaca özetliyorum:
Bunca yildir oglunu askere gönderen ve bir kismi da tesettürlü olan anneler ve onlarin kocalari hesap sormaliydi:
1) Laiklik adina basôrtüsüne, namaza savas açan bir ordu nasil oluyor da Islam’a ait olan sehitlik kavramini sömürebiliyor?
2) Neden din kardesimiz olan Kürtlerle barisçi bir çözüm bulamiyoruz?
3) Kürtçe neden yasaklandi? ALLAH onlari Kürt yarattiysa bu hatayi (hasa) Kemalistler mi düzeltecek?
bu sorulari sormak ve pasif direnise geçmek için üniversite mezunu olmak sart degildi. vicdan sahibi olmak yeterdi. Ama olmadi.
Özetle biz müslümanlar vicdanlarimizi 85 yildir ulus-devletin buzdolabina koydugumuz için basimiz belada. iyi-kötü ayrimini yapmayi ve dogruyu bizim adimiza seçmeyi Ankara’ya, CHP’ye ve TSK’ne transfer ettik. Onlar da Ergenekon’a yüklediler emaneti!
Tesettür yasagini bu çerçevede görüyorum. Ulus devletin tektiplestirici mengenesi açilmali. Bu sebeple “zügürt tesellisi” ya da mealen “geç kaldik” gibi düsüncelere karsiyim.
Tesettür yasagi dahil bütün eziyetlerin ilacinin TEK oldugunu düsünüyorum. Hiç çekinmeden HUKUK DEVLETi diyebilecegimiz bir Türkiye.
muhabbetle
Yazan:Selman Ahmedoğlu Tarih: Tem 29, 2009 | Reply
Gayet hoş bir makale olmuş.
Fakat burada özür dilemesi gereken taraflardan birisi de sanıyorum bu mazlum insanların aileleri ve aile çevreleridir.
Laik embesillerin bu mazlum insanları ötekileştirdikleri doğru lakin onları yalnızlaştıran kendileri gibi ötekilere ne demeli?
Acaba bu insanlardan özür dilemesi gereken ve aynı baskıya maruz kalmış olan sözüm ona güya dava erleri neredeler?
http://tersyuz.wordpress.com/2009/07/23/yeniden-soralim/
Basit bir yazı ama en azından meseleyi yüzeysel olarak biraz sorguluyor.
Yazan:seyyide demirhan Tarih: Tem 29, 2009 | Reply
Başörtülü bir ögrenci olarak inanın kendimi geçtim artık bu yasağın mimarlarına,savunucularına,uygulayıcılarına üzülüyorum.Çok iyi biliyorum ki,en yüksek rütbelere yükselmiş olabilirler,en iyi devlet kurumlarının başında olabilirler,adında ‘halk’ibaresi geçen bir partinin başkanı ya da mensubu olabilirler,hatta en iyi üniversitelere dekan,profesor,rektör olabilirler ama bizleri alt ettiğini sanıp sahte bir zafer kazadıklarını sanacak kadar kücükler ya,işte bu yüzden aslında hiçbir sey olamamışlar….
Yazan:mert utku Tarih: Tem 31, 2009 | Reply
Yazıları okuyorum yorumuda, hala nelerle uğraşıyoruz diye hayretler içerisine düşüyorum.
Herkes elini başının arasına alıp düşünsün. Kimse bu ülkede ayrımcılık yapmıyor, anamız bazı bacılarımız başörtülüydü, hiçde sorun yoktu önceden, durduk yerde neden sorun oldu yasaklar oldu, bunun cevabını yasakları koyanlarda değil, kendilerinde aramalı bazıları. Seçim zamanı yerel ulusal radyolarda bas bas bağırıp başörtüsü siyasi simgemizdir diyenlerdir suçluları. Siyasette dini argümanlardan başka silahları olmayan vatandaşımızın saf temiz dini duygularını siyasete alet edenlerdir suçluları. Bu yazılarla kusura bakmasın kimse devletimizi suçlamasın, bu ülke bizim, her yasakda suistimal sonucu konulmuştur.
Yazan:cb Tarih: Tem 31, 2009 | Reply
Mert bey,
sizin gibi yasak savunucu kafası kuma gömülü zihinler oldukça bu ülkede daha çok saçma yasak uygulanır hadi bakalım şimdi insanlığa bir suistimal örneği göster Alican ?
Yazan:rüştü hacıoğlu Tarih: Ağu 1, 2009 | Reply
mert utku’ya kimse darılmasın. o da bir suistimal sonucu düşünemez hale getirildi ve devletine aşık oldu…
Yazan:Volkan Yılmaz Tarih: Ağu 22, 2009 | Reply
Cemaat ortamıyla lise son sınıfta tanışan biriyim. Eğer maddi durumumuz daha iyi olsaydı ve ben o dershaneden kazandığım hatırı sayılır indirimi görmezden gelebilseydim kim bilir başka dershaneye gidecektim ve kimbilir ne zamana sarkacaktı o tanışma, ne zaman yiyecektim cemaat abilerimizin evinde yapılan o efsane yemek ‘maklube’ den. Cemaate ait bir dershanede öğrendim ÖSS canavarını yenmeyi, bana bende var olan potansiyeli keşfetmemi orada öğrettiler. Şaşırdım tarih dersinde hoca başörtüsüyle gelince ama can kulağıyla dinledim Fatih’i, Yavuz’u, Mustafa Kemal’i. Çok kez davet edildim ‘abiler’in evlerine, çok kez gönderilmedim babam tarafından. Dershanedeki rehber hocam evimize ziyarete gelmek istediğini söylediğinde korktum, babam geldi aklıma. Korkulacak hiç birşey olmadığını anladım hocamı uğurlarken evimizin kapısından. Taraf olarak gördüğüm iki kişi gayet iyi anlaşmışlardı. Çocukluğumdan beri bana aşılanan cemaat korkusunu yenmeye başladığım anlardan biriydi. Üniversiteye başladığım ilk gün tanıştığım ve en iyi arkadaşım olan çocuk cemaat abisiydi. Bir çok etkinliklerine katıldım onun vasıtasıyla, onlardan biriymişim gibi davranıldı bana hep. En çok korktuğum şey hiç başıma gelmedi; zorlama, baskı olmadı. Onlar kıbleye döndüklerinde ben kitabımın sayfalarını karıştırdım. Bir kere bile secde etmem istenmedi. Aynı tabaktan yemek yedim, sohbetlerine katıldım, halısahada maç en büyük eğlencelerimizdendi. En küçük sıkıntımda yardımcı oldular, en küçük sıkıntı yaratmadılar. Ama hiç bir zaman onlardan biri olmadım, olamazdım. O kadar deneyimden sonra şunu rahatlıkla söyleyebiliyorum: muhafazakar bir insanla iyi dost olabilirsiniz fakat her zaman farklı düşüncelerinizin ortak düşüncelerinize baskın çıktığını hissetmek sizi onları içinize sindirmekten alıkoyacaktır. Bu düşünce sistemi konu türban olduğunda da aynı şekilde işliyor. Kendini laik olarak tanımlayan kesim türbanı sindiremeyecek ve bu durum onu Mehmet Bey’in deyimiyle ‘yobaz laik’ yapacaktır.
Yazan:recep Tarih: Eki 2, 2009 | Reply
S.a şu yazılanlara bakarken kendini müslüman zanneden ülkücü bayanlara Bozkurt işareti yapan bacılarımıza laf atıyor avrupa tarihine bakarken bu kişi ler hayretle avrupanın ediso nun ampulu nasıl bulduğuna hayretle bakarlar ve muhteşem derler .ama kendi öz kardeşine ırkçılık yapmaktan vaz geçmez ve hakaret eder.Çünkü onlar Türktür kendilerini kocalarına yada başka kültürün itlerine satmamışlardır.çin müzesin de bir budist heykel vardır. 4000/5000 yıllık tarihi tam hatırlayamadım. ona baksa bozkurt işareti yapan heykeli çinli diyeçek kadar da kültürlü ve bilmiştir ve ukaladır.neyse bu fikir sahibi sizi yazı sonun da Allaha emanet olun demiş eyvallah ama 12 eylül de sizler müslüman çocukları sokaklarda öldürülürken işkencelerde öldürülürken idam edilirken sizler nerde idiniz o zaman müslüman değilmiydiniz.ülkücüler öldürüldü bizde kayıtlı 3600 müslüman öldürüldü sırf bozkurt işareti yaptılar diye öldürülmediler KANIMIZ AKSADA ZAFER İSLAMIN DİYEN ÜLKÜCÜLERİ ÖLDÜRDÜLER.Ne yazıkkı yaşını bilmiyorum o zaman da cemse cemse ülkücü öldürülüyor du şimdi asker polis koruyucu öldürülüyor.Ülkücüler Kuran Kerim deki şu ayeti bilmeselerdi koministlerden önce sizleri kuruturduk.müslüman müslümanın kardeşidir.her kim bir müslümanı öldürürse cehennemliktir. Allah sizin gibileri kahretsin .mazimiz var Tarihten öte Şanımız var Düşmanın Gözün de Dürüstlüğümüz var kültürlerin özün de .size bir şeyler hatırlatmıştır. Necip Fazıl Üstadın sizin gibi kişiler için sözleri var.onlara bakın ve kendinize ne kadar ireç birileri ve toplum olduğunuzu görün islama ihanet eden emevilerden betersiniz bu topraklar da………
Allaha emanet olun sevgili Müslüman kardeşlerim
direk mesaj yazacaksan turk6661@hotmail.com