Şebekler ve Kemalistler
By Mehmet Yılmaz on Tem 23, 2009 in Kemalizm, vicdan, Yobaz Laikler
Kemalistlerin en sevimlisi Ayşe Arman’ın empati çabasıyla Afrika’daki bir şebek türü arasında bağlantı kurunca bazı okuyucularımız mail atarak fazla sert olduğumu söylediler. Kendilerine hakikatin daha da sert olduğunu anlatmak isterim:
Dişi aslan bir seferde 3-4 yavru doğurur. Yeni doğan yavrular kördür. Gözleri 5-6 gün sonra açılır. Doğum sonrası dişinin cinsel istekleri tamamen yok olur. Bu sebeple erkek aslan kendi yavrularını boğarak öldürür. Bundan sonra dişinin cinsel arzuları yerine gelir.
Fakat aslanlar bu davranışlarından ötürü suçlanamazlar. Zira onlar doğaları, içgüdüleri gereği hareket ederler. Yani bir determinizme tabidirler. Oysa insan özgürdür. Bu özgürlükten dolayıdır ki yaptıklarından sorumludur.
Aslanların çeneleri çitalara oranla daha kuvvetlidir. Çitanın çenesi 1 cm²’ye 150 kg baskı uygularken aslan bunun 3-4 katı bir güçle ısırabilir. Çitalar tavşan, antilop gibi hafif hedefler seçerken aslanlar zürafalara hatta fillere dahi saldırabilirler. Toplu olarak avlanmaları ve gelişmiş av teknikleri sayesinde çitalara göre daha az koşarlar, daha çok yerler. Çitalar yanlız avlandıklarından her seferde neredeyse yiyecekleri kadar kalori yakarlar. Aslanın avlanması kalorik açıdan daha “kârlıdır”.
Aslanlar zekidirler ama akılları yoktur. Gazalî Hazretlerinin deyimiyle “akıl yani hakkı batından ayırmaya yarayan ilâhî nur” aslanlara verilmemiştir. Akıla sahip olmak insanı determinizmin dışında bırakır. Yaptıklarından sorumludur insan. Kötü şeylerden kaçınma kapasitesi vardır ve bu bir ödevdir.
Bu sebeple meselâ Dersim’de Kürtleri imha etme emri alan bir asker zekâsını kullanarak sivilleri kurşuna dizmek yerine bir yerde toplayıp yakmayı düşünebilir. Bu zekicedir. Atatürk’ün manevî kızı Sabiha Gökçen gibi uçak kullanarak çoluk çocuğun kafasına bomba atabilmek de zekâ ister. Ama insan aklını kullanarak bu emre karşı gelmekle yükümlüdür. “Emir kulu” değil O’nun kulu olduğunu bilmelidir. Bu emre karşı geldiği için kurşuna dizilebilir. Ama doğru olanı yapmış olur. Bu imana dayanan seçimdir ki onu inancının şahidi yapar. Ulvî ödevi uğruna dünyevî çıkarlarını feda edebilendir şehit. Yoksa intikam için savaşan değil.
İnsan vicdanının sesini dinlemeyi reddederse, canını, malını, ırkını, dünyevî çıkarlarını herşeyin üzerinde tutarsa ne olur? O zaman insan anlık hazların hapishanesine içeriden kilitler kendini. Her doyum beklentisi umud edilen haz kadar büyük bir düş kırıklığı ile sonuçlanır. İnsan saldırganlaşır giderek. Daha önce ” İnsan maymunlaşabilir mi ? ” sayfasında açıkladığımız gibi maymunlaşır. Ama maymun olarak yaratılmışa oranla daha aşağı, daha şerefsiz bir duruma düşer. Zira otantik maymunun seçme şansı yoktur. Oysa maymunlaşan insan bilerek maymunluğu seçmiştir.
İşte bu sebeple O’nun kulu değil de emir kulu gibi davranan gazetecilere birer primat, birer insansı maymun gözüyle bakıyoruz. Ama bu benzetme otantik maymunları lekelemez tabi ki.
14 Yorum
Yazan:Hakkı Bentek Tarih: Tem 23, 2009 | Reply
Şebekleri sınırlamamak gerek.
Patronlarından, şeyhlerinden, cemaat önderlerinden, parti başkanlarından vs.. kısaca İnsandan emir alan herkesi aynı sınıfa sokmak gerek.
Bu açıdan bakınca Hepimiz Şebeğiz !
Yazan:as Tarih: Tem 23, 2009 | Reply
Resimdeki şebekler çok sevimli, ancak insan şebekleşince bu kadar sevimli olmuyor.
Yazan:cb Tarih: Tem 23, 2009 | Reply
Mehmet bey,
harika bir yazı olmuş.Bilim ile açıklanmış olması da ayrıca ‘neden-sonuç’ saplantısı olan bilim müminlerinin imanını tazeleyecek türden.Yazının fotosuna bayıldım :))
Yazan:Tarkan Polat Tarih: Tem 23, 2009 | Reply
Basligini okuyunca sonunu anlayacaginiz turden bir yazi olmus. Yorumlar da siracinin sahidinin bozaci oldugunu gosteriyor.
Ne amacla yazdiniz? Kim bilgisini arttiracak?
Yazan:suzannur Tarih: Tem 23, 2009 | Reply
Doğru bir tavır değil, onaylamıyorum. Doğruyu doğru şekilde savunmak gerekir, karşımızdakinin düzeyine indikçe eksilen bizden olur çünkü ve bu, farklı kapılara açılır. İronik bir üslup lullanılabilir, hatta sert bir yazı da yazılabilir ama hakareti tasvip etmiyorum.
Yazan:MY Tarih: Tem 23, 2009 | Reply
“Patronlarından, şeyhlerinden, cemaat önderlerinden, parti başkanlarından vs.. kısaca İnsandan emir alan herkesi aynı sınıfa sokmak gerek.”
hayir, hiç bir sey anlamamissiniz. link verilen yazilari okumaniz lazim önce…
Yazan:Hakkı Bentek Tarih: Tem 23, 2009 | Reply
Niye Mehmet Bey,
Emir komuta sadece bir grup gazete ve Askeriyede mi var ?
Şeyhi emretti diye adam öldüren Mürit yok mu ?
Yandaş Medya’da çalışan tetikçiler yok mu ?
Patronu emretti diye müşteriyi kazıklayan yok mu ?
Ben de işyerimde Patronum ne derse yapmak zorundayım. Bu yüzden geçmişte günaha girdiğim de oldu. Ne yapalım emir kuluyum. Ekmek aslanın ağzında.
Yazınıza dayanarak, ben Şebekliğimi kabul ediyorum ! Rahatsız olmayın….
Yazan:MY Tarih: Tem 23, 2009 | Reply
Hakki Bey is hayati çok zor, bilerek bilmeyerek çok günaha giriyoruz. Ama geçenlerde tersi bir olay oldu, bir ara anlatirim.
ama günahtan kaçmak “imkansiz” olan yerlerden uzak durmak iyi bir çözüm olabilir, daha az kazançli, daha az prestijli islere razi olup vicdani rahat tutmak. Sahsen bu yönde ciddi bir strateji yapmaktayim, ama sahsi bir proje bu.
Yazan:ÖZLEM.T. Tarih: Tem 23, 2009 | Reply
Suzannur hanıma katılıyorum ve merak ediyorum neden bunca yazı yazılarak önemsendi bu olay..Ben okuyunca önce kızdım,saydım sayıştırdım..Sonra ben ne yapıyorum,biz ne yapıyoruz diye düşündüm,bence ne bu düzeye inmeye gerek var ne de önemsemeye..Ne bekliyorduk ki Ayşe Arman dan ”demokrat bir düşünce,hakkaniyet,eşitlik,” hatta ve hatta ”TARAFSIZ GAZETECİLİK” mi? Mehmet beyin bir önce ki yazısı yeterli ve çok güzel bir tepki idi..Belki de splinter ustasından aldığı emire göre yapmak istediği de tam budur..
Yazan:Levent Cetin Tarih: Tem 23, 2009 | Reply
Suzannur hanima katiliyorum. Benzeri seyleri “cizme yalayan kopek” resmi icin de soylemistim.
Yazan:özlem Tarih: Tem 23, 2009 | Reply
Mehmet Bey asıl ben bu sevimli şebekleri nereden bulduğunuzu merak ediyorum.:)
Üstelik Ayşe Arman’ın falan bu kadar yıpratılmasına karşıyım. Dövülmesi gerekiyorsa da ben döverim size ne oluyor kine?
Ayşe Arman benimdir benim kalacak!
Yazan:MY Tarih: Tem 23, 2009 | Reply
ah Özlem hanim ahh 🙂
Segili Suzannur ve Levent,
yazida hakaret yok, KASITLI olarak hakaret kiligina sokulmus bir dogum sancisi var. Yakinda birey-alti dünya ve etik üzerine bir yazi koyacagim yayina, bu sebekler onun habercisi :))
Yazan:özlem Tarih: Tem 24, 2009 | Reply
yorumsuz:
Bazı yargıçlara açık mektup
Baskın Oran
Sayın Yargıçlar, meseleye hemen gireceğim.
Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu üyesiyim. Kurul Yönetmeliğinin 5. maddesinin amir hükmü gereği 2004’te Azınlık Raporu’nu yazdım. Bazı şahıslar, benim ve Kurul Başkanı Prof. İbrahim Kaboğlu’nun, adlı adınca söyleyeceğim sakın utanmayınız, anamıza babamıza sinkaf ettiler. Utanmayınız, çünkü bu sinkaflar mahkeme kararlarıyla teker teker aklandı.
Yalnız, madem bunlar hakaret değildir, o zaman bunları birisi kalkıp da sizlere söylese ne olacak? İki olasılık var:
1) Sineye çekmek; çünkü “hakaret yoktur” kararı verdiniz;
2) Hakaret davası açmak. O zaman da kendinizle çelişeceksiniz, tutarlı olamayacaksınız.
Ama isterseniz önce bir hatırlatayım o lafların neler olduğunu.
“Gerekirse kan dökülür”
1) Aslan Tekin adlı şahıs Yeniçağ’da yazdı: “Bence bu adamlar dövülselerdi, milletin yüreği soğurdu. Sevr’ciler tekme tokadı hak etmişlerdir”.
Şiddeti açıkça savunuyordu. Ankara Asliye 2. Hukuk Mahkemesi’ndeki meslektaşınız bu adamı akladı. “Kendisi şiddetli eleştiri yapan bir kişi veya kurum, zora başvurulmadığı sürece aynı şiddette veya daha şiddetli eleştirilere katlanmak zorundadır” deyip. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi de onadı.
2) Bircan Akyıldız adlı şahıs, Türkiye Kamu-Sen Gn. Bşk., İzmir’de konuştu: “Bu Rapor bizi ilmek ilmek bölmeye, parçalamaya yönelik bir düşüncenin sonucudur. Yemin olsun; toprağın bedeli kandır; gerekirse dökülür”.
Bırakın şiddeti, açıkça kan dökmekten bahsediyordu. Ankara Asliye 7. Hukuk Mahkemesi’ndeki meslektaşınız bu adamı akladı. “Tepkinin eleştiri hudutları içerisinde kaldığı anlaşıldığından dava reddedilmiştir” diyerek. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi de onadı.
3) Emekli General Kemal Yavuz adlı şahıs Akşam’da yazdı: “Ekmek yediğin kapıya ihanet etme, sonra nimet çarpar. Bunlar bir avuç zibididir”.
Ankara Asliye 5. Hukuk Mahkemesi’ndeki meslektaşınız bu adamı akladı. “Rapor hakkında, halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve devletin yargı organlarını alenen aşağılamak’tan dava açılmıştır. Bu nedenle davanın reddine…” diyerek. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi de onadı. Oysa biz şimdi o davadan beraat ettik; ne olacak durum?
“Gidin, Avrupanıza sokun!”
4) Eski kültür bakanlarından Namık Kemal Zeybek adlı şahıs Halka ve Olaylara Tercüman’da (HOT) yazdı: “Siz o uydurma azınlıklarınızı alın da gidin Avrupanıza sokun”.
Aile terbiyesi izin verdiği için bu kadar açıkça konuştu. Ama Ankara Asliye 11. Hukuk Mahkemesi’ndeki meslektaşınızın düzeyi de mümasilmiş ki bu adamı akladı. “Bu görüşlerin sert eleştirilere tabi tutulması olağandır” diyerek. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi de onadı.
5) Sırrı Yüksel Cebeci adlı şahıs HOT’da yazdı: “Bunlara Türkiyeli demek, Türkiyeli yılanlara, kurbağalara, çakallara haksızlık oluyor”.
Ankara Asliye 15. Hukuk Mahkemesi’ndeki meslektaşınız bu adamı akladı. “B. Oran yazılacak olan eleştirilere katlanmak zorundadır” diyerek. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi de onadı.
6) Selcan Taşçı adlı şahıs Yeniçağ’da yazdı: “Şu toprağa küfrederek basanlar var. Hain desen, işbirlikçi desen var. Köpek gibi, bir kemikle susan var”.
Ankara Asliye 1. Hukuk Mahkemesi’ndeki meslektaşınız bu adamı akladı. “Yazının kaleme alındığı yayında kamu yararı bulunması nedeniyle hukuka aykırı olmadığı kanaatine varıldığından” diyerek. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi de onadı.
“Etli kemik vaadi duyan köpek”
7) Servet Kabaklı adlı şahıs Tercüman’da yazdı: “Çanağına yal konulunca ve etli kemik vaadini duyunca yaltaklanan, kuyruk sallayan kanişler, uyanık geçinen şapşallar, salak, tescilli hain, zavallılar. TC devletine-milletimizin birliğine kalleşçe ihanet hançeri sokanlar”.
Ankara Asliye 2. Hukuk Mahkemesi’ndeki meslektaşınız bu sözleri hakaret kabul etti, tazminata mahkûm etti. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’ndeki meslektaşlarınız kararı bozdu. “Dava konusu sözlerde kişiliğe saldırı amacı yok. Sözler, rapora yönelik düşünce açıklaması niteliğindedir” diyerek.
İlk mahkeme direndi. Böyle mahkemeler de olabiliyor şükür. Dosya Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’na gitti. Oradaki meslektaşlarınız, birkaç gün önce 20’ye 23, bu adamı akladılar. Sadece “Usul ve esas yönünden yerinde olan 4. Hukuk Dairesi kararına uyulması uygundur” diyerek.
Şimdi düşünüyorum da, bütün bu kararlar sonuna kadar normaldi Sayın Yargıçlar. Çünkü meslektaşlarınız Milletvekili Süleyman Sarıbaş’ı akladıktan sonra, bunlar haydi haydi aklanırdı.
“Babanız kimmiş, ananıza sorun”
Hatırladınız mı bu Sarıbaş’ı? Yanaklarınız kızarmasın, ellerinizle tutun iki yandan, aynen yazacağım: “Bu Rapor’u yazanlar her kimse, yazdıranlar her kimse, millet bunları tükürüğüyle boğar. Azınlık arayanlar, ANALARINA BABALARININ KİM OLDUĞUNU BİR KEZ DAHA SORSUNLAR”.
Yani bize piç, annelerimize orospu (utanmayın, utanmayın lütfen!), babalarımıza deyyus diyordu. İlk ikisini bilirsiniz de, Deyyus’u bilir misiniz; pezevenk’in bizzat kendi karısını satan türü demektir. Utanmayın lütfen. Ben bunları gelip yemek odanıza yüksek sesle okumuyorum ki. Size yazıyorum sadece bilgi olarak. Etrafınızda çoluk çocuğunuz, eşiniz falan varsa yalnız başınıza sessizce okursunuz, gazeteyi de gizlersiniz, olur biter.
Hatırlıyor musunuz ne yaptı meslektaşlarınız, Sayın Yargıçlar, bu davada? Ankara Asliye 3. Hukuk Mahkemesi bu Sarıbaş’ı tazminata mahkum etti. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi bu hükmü de bozdu. Gerekçe göstermeden. İlk mahkeme de ona uydu, bitti, gitti.
Size söylense aynı şeyler?
Sayın Yargıçlar,
Tekrar başa dönelim.
Aynı hakaretleri, yukarıda adını saydığım şahısların sizlere yapmasına izin verir miydiniz? Çok iyi düşünün.
Elbette vermezdiniz. Kıyametleri kopartırdınız. Davalar açar, mahkûm ettirirdiniz. Çünkü onurlu insanlarsınız siz.
Ama, ben de öyle, başkaları da öyle.
Hakarete izin verince şu oluyor; insanlar diyorlar ki bu nasıl memleket, bu nasıl adalet. Bunları bir halka asla söyletmemek lazım değil mi sizce?
Bendenize gelince. Hayır. Sizin o “ifade özgürlüğüdür” dediğiniz adi kelimeleri hiç kimseye kullanmam ben, çünkü haysiyetli bir insanım. Size değil, hiç kimseye böyle rezillikler yazmayı aklımdan bile geçirmem. İnsanlığımdan utanırım, vicdanımdan korkarım.
Sayın Yargıçlar,
Bütün bu adlî süreçten sonra, ben kendimi daha az güvende hissediyorum artık. Bu tür melânetlerin rahatça yapılabildiği bir ülkede yaşamak o kadar hoş bir his değil. Eğer bir vatandaş, üstelik saçları ağarmış emekli bir profesör, bu tür bir huzursuzluk duyuyorsa, bitmiştir o ülke.
Çaresizim. Sizi, her insanda doğuştan mevcut vicdanlarınızla baş başa bırakmaktan başka çare yok elimde bu ülkede.
Tek çare, AİHM’ye başvurmak. Bu da bizatihi bir hüzün unsuru zaten.
(Prof. İbrahim Kaboğlu da bu yazının altına imzasını koymaktadır)
Yazan:MY Tarih: Tem 25, 2009 | Reply
Evet… Baskin Bey’in yazisi kemalistlere göre hakaret cetvelinin nerede baslayip nerede bittigini(?) göstermesi bakimindan ögretici olmus.