Yargı içi Alevi yapılanması mı?
By Rasim Ozan Kutahyali on Tem 28, 2009 in Adalet, Ergenekon Nedir?
Son günlerde HSYK krizi vesilesiyle “Yargı içindeki Alevi kadrolaşması” meselesi daha çok dile getirilir oldu… Bu iddialara göre yüksek yargıdaki kararlar “mezhepsel” kaygılarla alınıyormuş. Yargıdaki “Alevi cuntası” bu Ergenekon işlerini karıştırıyormuş. Başka bir liberal kalem Emre Aköz de bu iddialara destek veren şeyler yazdı… Benim dayım da emekli yargıç. Biraz bu işleri içeriden bilirim. Evet, yargı içinde köken olarak Alevilerin belli bir ağırlığı vardır. Emniyet içinde de dindarların ağırlığı olduğu gibi. Fakat şunu unutmayalım ki bir Alevi yurttaş tepe yerlere gelebilmek için kimliğini saklamak zorundadır. O yüksek yargıç ve savcıların da hemen hepsi Alevi kimliklerini saklarlar. Sorulduğunda inkâr ederler… Türk yargısı içinden çıkan skandal kararlar Aköz’ün de inandığı gibi “mezhepsel” kaygılardan değil bildik otoriter-faşizan sistem gereği alınır. Daha evvel de belirttim Abdurrahman Yalçınkaya bir Kürt. Fecaat niteliğinde işlere imza attığı adım adım ortaya çıkan Ali Suat Ertosun’a “şeref madalyası” verdirten Cemil Çiçek de dindar bir isim. HSYK’daki şu üye de Alevi olabilir. Fakat artık bunlar “devlet adamı” olmuşlardır. Kimlikleri “devletleşmiştir”… Bu işler kişi değil sistem meselesidir… Cemevleri ve din dersleri meselesinde, diğer Alevi katliamları davalarında hiçbir zaman adaletli kararlar çıkmadı. Bilakis bu kararlara bakınca Alevi yurttaşlar Türk yargısının Alevi-karşıtı olduğunu bile düşünebilirler. Hiç de haksız olmazlar…
Üstelik Alevi yargı mensupları “mezhepsel” kaygıyla karar alıyordu da niye bir tane bile Alevi haklarının genişletilmesi yönünde yargı kararı ya da içtihadı yok? Tam aksi yönde Sünni-egemen kararları var Türk yargısının. Dindarlara gelince laikçi, Alevilere gelince Sünnici bir yargı mantığı var bu ülkede.
… Bu makale ilginizi çektiyse…
Hiç bir yeri işgal edemeyen ordular kendi ülkelerini işgal ederler. Çünkü bir ordunun ayakta durması için insan emeği ve maddî destek gereklidir. Normal bir ordu kaynaklarını emrinde olduğu milletten sağlar… Efendisi olan bu milletin gönüllü katkısıyla silah alır, asker toplar, YABANCI DÜŞMANLA savaşır.
Normal ordular efendilerini yani milleti, o milletin vatanını korurlar ya da ganimet getirebilecekleri ülkeleri işgal ederler. Yine efendilerinin emri ve izniyle yaparlar bunu.
Anormal ordular ise üniformalı eşkıyalardır. Disiplinsiz olduklarından YABANCI DÜŞMAN ile savaşamazlar. Kolayca yenebilecekleri İÇ DÜŞMANLAR uydururlar ve bu bahane ile kendi ülkelerini işgal ederler. Başbakan asarlar. Milletvekillerini hapse atarlar. Korumakla yükümlü oldukları halkı işkenceler altında inletirler. Üniformalı eşkiyalar ülkenin zenginliklerini tüketirler, geleceğini mahvederler.
Kendisini ülkenin sahibi zanneden üniformalı eşkıyaların hakim olduğu ülkeler yabancı orduların işgali altında gibidir. İşgalciler kimseye hesap vermezler. Halkın isyan etmesine engel olmak için “etrafımız düşmanla çevrili” diyerek KORKU PROPAGANDASI yaparlar.
Eleştirilerden uzak kalmak için farklı inançlardan ve kültürlerden olan insanların birbirine düşman olması da bu eşkiyaların işine gelir. Bu sebeple terörü destekleyebilir hatta teröristlere silah ve para yardımında bulunabilirler.
Okuyacağınız kitap kendi ülkesini işgal etmiş bir ordunun kısa tarihidir. Buradan indirebilirsiniz.
5 Yorum
Yazan:Azgın Demokrat Tarih: Tem 28, 2009 | Reply
Arkadaşımızı tespitlerinin çoğu yerinde,bazı sözleri ise kabul edilebilir değil.
Misal;
”Benim dayım da emekli yargıç. Biraz bu işleri içeriden bilirim.”
Bir ailenin bir üyesinin bilmem ne olması o kişinin akrabasına uzman statüsü sadece ülkemizde veriyor olmalı.Bilirim demek çok iddialı kaçmış…
Bir yeğenin bile mehzep çetelesi tutabilecek kadar yargı konularının içinde olması ilginç! demek yemek sonrası kahve içerken ailecek yargı içindeki durumlar konuşuluyordu.Eve iş getiren profesyonelmiş dayı…gözlem derseniz sık sık dayı ziyareti ister, ziyaret edilecek yerde dünyanın en sevimli yerlerinden biri değil öle zırt pırt gezmek isteyesin…
Kimliklerin devletleşmesi meselesine gelince ülkemizde devlet inanışı ve düşüncesi ne olursa olsun ”kutsal”dır.Ya devlet başa ya kuzgun leşe..Devlete zeval olmasın diye telef olan yığınlar..bu ”kut” olayı orta asyadan mirastır.Kutsallığı nerden geliyor dersek onu sanırım ”ulu manitu” vermiştir.
Devlet vatandaşına hizmet için vardır,kısaca onun için vardır.O var olduğu için varlık bulur.Oysa bizde en küçük memuruna kadar görürsünüz ki devlet bir nevi yarı-tanrıdır.
Temsilcileri ise halkı güdülecek koyun sürüsü görür.Etinden sütüden derisinden yaralanılan..
Halk içinse, maalesef devlet korkulacak,çekinilecek, karşısında görev ifa edilecek, borç ödenecek,şükredilecek şeydir.
Sonra bu kimlikler devletleşirse işte onlarda kendilerinde devletin bekası adına herşeyi yapmayı mubah görür.Herkes kendi meşrebince bundan paylanır paydalanır…
Sorun faşizan zihniyetten daha çok bu bilinçaltı kültürel çarpıklıktadır.Onu doğuran budur..
Dindarlara gelince laikçi, Alevilere gelince Sünnici bir yargı mantığı var bu ülkede..
bu tespite bir açıklayıcı parantez açayım.
Birinci kısımdaki ”laikçilik” mazallah devası olmayan muzdarip bir hastalık…o ittihatçı kafanın modernlik sultasıdır.Organik bir parçası olmuştur.Lümpen positivizminin doğal sonucudur.
Cumhuriyetimiz laiktir ama Diyanet işleri gibi bir kurumu devletin içindedir vs..
gelelim ikinci kısma Alevilere..
Diyanet İşleri Başkanlığı der ki;
Maturidilik, Atatürk ile birlikte Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının itikadi mezhebidir..(Wiki-Maturidi maddesi)
Maturidilik kendim şeçmiştim ama benim için çooktan seçilmişmiş bunu wikide görünce küçük bir inanç şoku yaşamıştım.Sanırım Maturidinin Türkmen olması ve rasyonel bir Hanefi-Sünni ictihada sahip olması gibi ”geçerli” özellikleri onu diyanetimizin itikadı yapmış,bunuda yaymak (dayatmak) devletin boyun borcu olmuş..
Eşari o denli geçerliyken sıkı bir araştırmacılık yapılmış bu bakımdan planın ince detayına şapka çıkarıyorum.
Ordu ve yargının sünni olmayan ellerde olması istenmiş olabilir.Halk ise zaten sünni olmalı ki bir denge yakalansın.Çoğunluğa uyar gibi görünülsün kutsallık korunsun! İstenildiğinde manipülasyonda yapılabilsin.
Anlayana özetle; Devlet makine ister cephe ruh…
Yazan:rüştü hacıoğlu Tarih: Tem 28, 2009 | Reply
uzman devlet teorisinin temel yapı taşlarından birini daha keşfettik bugün. ne diyelim rabbimize hamdolsun:
”Benim dayım da emekli yargıç. Biraz bu işleri içeriden bilirim.”
goralı arif kıvamında olmuş bu hakikaten…
bu da yabana atılamaz:
“…bu ”kut” olayı orta asyadan mirastır.Kutsallığı nerden geliyor dersek onu sanırım ”ulu manitu” vermiştir…”
Yazan:Azgın Demokrat Tarih: Tem 28, 2009 | Reply
Hacıoğlu arkadaş şükretmiş,buna neden olmaktan dolayı bir parça sevinç içinde olduk..
bu da yabana atılamaz:
“…bu ”kut” olayı orta asyadan mirastır.Kutsallığı nerden geliyor dersek onu sanırım ”ulu manitu” vermiştir…
”Türk ananelerinde” hakanlığa namzet olanlardan birisinin zafer kazanması gerekiyor. Bu, tanrının ona bir kut vermesi şeklinde tasvir edilir. O halde araştırmalarımızda bu konuları ön plana çıkaracağız.
Halil İnalcık daha dün zikretmiş…
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=873938&keyfield=68616C696C20696E616C63C4B16B
Etimolojik olarak Nişanyandan yardım alalım;
kut
Tü-Or, Uy, Kaş viii-xi kut tanrısal rahmet, baht, talih
———————
• Karş. Moğ kutug (a.a.).
———————
EŞKÖKENLİLER:
ETü kut : kıvan-, kurtar-, kut, kutlu, kutsa-, kutsal
Keşif öyle kolay değildir fedakarlık ister hacıoğlu oturduğumuz yerden ”hacı” olamayacağımız gibi..uzman devlet teorisi değil tarihsel gerçektir söylenen kişisel bir keşf-u zunün değil…
Devletin Türklerin nezdinden ”Kutsal” olması gerçeği, bu topraklarda az gözlem kabiliyeti ve bir parça okuma ile keşfedilebilir.
Bak Tanrının yeryüzü müessesesi kut, veriliyor,dağıtılıyor. Kardeşini öldürmek bile bu ”kut”lanmak için kabul edilebilir oluyor İslam çağında.Uzmanlığa gerek yok ama sizin için bir parça okumaya ihtiyaç var gibi görünüyor konu üzerinde..
Yazan:rüştü hacıoğlu Tarih: Tem 28, 2009 | Reply
sayın demokratım;
dilin kemiği yok; anlamanın da iliği. ikisini bir araya getirebilip, omurgalı bir anlatım ve anlayış yakalayabilmek öyle bir seferde pek mümkün olmuyor.
arapçası kuddüs. müslümanlar sadece Allah için kullanıyorlar. kutsal kitap kutsal belde yok. kuddüsün değerli dediği değerli; değersiz dediği değmez. meşruiyet de, kuddüse dayanmak demek; değerin kaynağı olarak belirsizliği değil, kuddüs olan Allah’ı bilmek demek. hak dediğimizin içeriğindeki değerin bizzat kuddüs tarafından belirlenmiş olması onu hak yapar; keyfimizin ve hevamızın nitelemesi değil. belirleyen biz isek şayet, tanrıya gerek yok; o olmuşuzdur zaten, fenafillah bir nevinirvana…
hasılı kelam güzel bir noktayı yakalamışsınız babındandı vurgumuz; alaya alma amaçlı bir ironi değil.
uzman devlet teorisinin köküne vurgu da şuydu:
kayınçomgilin çalıştığı şirketin çayocağına bir uzman çavuş geliyor ona da amirleri söylemiş, onlarda S1 yazıcısı amcaoğlundan duymuşlar…gibi, bilginin içeriğinden çok dışarığına ilişkin söylemlerin uzmanlığın dozunu kuvvetlendirdiği bilinen bir yöntemdir yurdumuzda ki,yukarıda yazarımızda yakalanmış tarafınızdan goralı arif kimin olmuş demekti niyetimiz ama belki şimdi anlatabilmişimdir mi?
Yazan:Azgın Demokrat Tarih: Tem 28, 2009 | Reply
Hocaoğlu arkadaşım
Benim yanlış anşadığım ama seninde yanlış anlattığın meramını belli .. şimdi tanımadığımızdan birbirimizi ve yazarkenki düşünsel haliyeti ruhiheye vakıf olamayacağımızdan daha direk doğrudan, biraz daha kelime ile açarak donatarak yazmak daha iyi olacaktır kanısındayım.
Her neyse madem ki öyledir, anlaşılmıştır. Açıklamalar için teşekkür ederim,bir önceki yorumuda ek bilgi olarak koyduk deyip geçelim. Daha yeniyiz sitede yorumcu olarak,meşreb uslüp ve imaların deruni manalarını esaslarını kavramakta zorlanabilirim.O sebeple yapabileceğim kasti olmayan hatalar şimdiden affoluna,daha dikkatli olmaya gayret göstereyim..