İthal kavramlar sözlüğü 1: Laiklik
By Konuk Yazar on Ağu 14, 2009 in Kemalizm, Laiklik
Fransız ihtilal-i kebirinden sonra ortaya çıkan kavramlardan biri olan Laiklik, TC’nin kuruluşu ve sonrasında en çok kullandığı kavramlardandır.
İhtilal sonrası Fransa’sında ateistleri ve farklı inançtaki insanları, bir devlet gibi hareket eden ve ihtilalle üstünlüğünü kaybeden kilisenin cürmünden muhafaza için oluşturulan bir düstur olan Laiklik, TC’nin ithal etmesi sonrasında yeni bir devlet olan ve henüz kurumsallaşamayan TC’nin her derdine deva olan bir kurtarıcı olabildi. Çünkü o dönem en büyük “tehlike” irtica(gericilik)ydı .
Gericilikten kasıt şudur. Kurulan rejim halkın talepleri doğrultusunda değil darbe yoluyla, tepeden inme kurulmuştu. Dolayısıyla halkın reddetmesi kuvvetle muhtemeldi. Şayet halk olur da geriye (meşruti yönetime) dönmek isterse diye yeni devletin kendine kalkan yaptığı kavramdı Laiklik.
Halbuki ülkenin çoğunluğu Müslümandı ve devlet adamlarının dindar olmasını istiyorlardı. Laiklik ise içinin doldurulmasından sonra tam olarak bunun aksini iktiza ediyordu. Laikliği üreten toplum içinde ateistler ve kilise karşıtları çoğunluktaydı ve onların hakkını muhafaza için böyle bir yola gidilmişti. Üstelik o dönem devlet işleri ve özellikle eğitim kilisenin etkisinde verimsiz yürüyordu. Laiklik buna da son vermiş, işi ehline bırakma yoluna gitmiştir. Bir diğer hikmeti ise, kilisenin toplum üzerindeki etkisini kendi çıkarı için kullanan ruhban sınıfına engel olmaktır.(1) Oysa İslamda ruhban sınıfı yoktur(2) ve o dönemde TC Laikliği dindar vatandaşlardan gelen her türlü talebi geri çevirmek için kullanmıştır.
Unutulmaması gereken bir diğer nokta İhtilal sonrası yasalaştırılan Laikliğin şimdiye kadar söylediklerimizi ihtiva eden diğer bir amacıdır: Laiklik temel olarak vicdan hürriyetini amaçlar. Vicdan hürriyeti devletin ödevlerindendir. Devlet her vatandaşının istediği dine inanması ya da ateizmi seçme özgürlüğünü korumak zorundadır. Hiçbir vatandaş bir diğerine inancı dolayısıyla baskı kuramaz, inanç dayatamaz. Bu noktada Laiklik ve İslam çatışmaz. Zira İslam anlayışına göre dinde zorlama yoktur.(3) Yani kimse zorla inanç sahibi edilemez. Buna göre Laikliğin Türkiye’de başarılı olarak uygulnaması gerekmektedir. Peki neden hala biz laikti değildi tartışması yapabiliyoruz?
Cevap başta da söylediğimiz gibi TC’nin ithal kavramları kullanma politikasıdır. TC, toplumu manipüle etmek için ithal ettiği kavramları kullanmış, onlara işine gelen manaları yüklemiştir. Laiklik vicdan hürriyetini intac ederken, TC kelimenin manasında öyle bir tahrifat yapmıştır ki düpedüz “din karşıtlığı” olarak okunur olmuştur.
Bürokratik elit Laikliği dindeki lakaytlığına, hatta din karşıtlığına perde yapmıştır. Gele gele günümüze devlet geleneği olmuştur bu. Bugün bir general dine karşı tepkili halini, ya da dindarlar hakkındaki faşistçe görüşlerini Laikliğin ardına gizleyebilmektedir. Oysa laiklik Faşizmin aksine dinin kullanılmasını engellemeyi sağlamayı amaçlar.
(…)
Konunun diğer bir boyutu da devletin toplumu şekillendirme isteğidir. Normal koşullarda toplumun devleti şekillendirmesi gerekir. Oysa TC darbe yoluyla kurulan bir “sistem”(4) olduğundan bu en basit kaideyi bile göz ardı etmiştir. En başından beri toplumu şekillendirmeye çalışmıştır.
Laiklik, devletlülerin zihinlerindeki toplum tahayyülüne ulaşmalarını sağlamak için kullandıkları argümanlardan olagelmiştir. En başından beri dinde lakayt, milliyetçilikte aşırı hassas bir toplum oluşturma hevesi içinde olan TC kurucu kadrosu, halkın bu planlarını akim bırakan direnişi karşısında aşırı güç kullanımından kaçınmamıştır.(5)
Bugüne geldiğimizde Laiklik, bürokratik elitin üzerine titrediği bir mirastır. İmtiyazlarını korumalarının tek yolu bu elitin dışında kalan kitlenin sindirilmesidir. Bu kitlenin çoğunluğu dindar olduğundan taleplerinin geri çevrilmesinde yine Laiklik kullanılmaktadır. Her hak talebi Laiklik mikyas alınarak ölçülmekte ve yok sayılmaktadır. Oysa burada asıl ölçü fırsat eşitliği ve özgürlük olmalıdır.
Örneğin, haklı bir talep olan istediği gibi giyinebilme özgürlüğü sırf dindarlar istiyor diye Laiklikle ölçülüp, sistemin kendi işleyişiyle ve bürokrasi marifetiyle reddedilmektedir. Başörtüsü yasağının ortaya çıkma süreci incelendiğinde oluşturulan ruhban sınıfının ne işe yaradığı daha iyi anlaşılacaktır.(6)
Yukarıda da belirttiğimiz gibi Laikliğin birincil ödevi vicdan hürriyetidir. Dindar olamaynları dindarlardan korumak değil, devletin her bireyi istediğine istediği şekilde inanma özgürlüğü sağlamasıdır.
Ancak devlet elitin elinde oyuncak olduğu sürece Laiklik işlevselliğiyle kullanılacaktır. Sorun Laiklikte değil evrensel hukuk dilinin yerleşmemesidir. Öncelik bu noktada olmalı evrensel bir hukuk dilinin yasalarımıza ve bürokrasimize yerleşmesi için çalışılmalıdır.
Minimum devlet görüşü, Türkiye’de minimum bürokrasi olmak üzere uygulanmalı, bürokratik elitin imtiyazları sonlandırılmalıdır. Ancak o zaman, vicdan hürriyeti üzerine rahatlıkla tartışabileceğiz.
Dipnotlar:
(1) Bu açıdan bakıldığında, Laikliğin bugün bürokratik elitin elindeki imtiyazları sonlandırmak için kullanılması gerekmektedir.
(2) TC’nin daha sonraki dönemlerde ürettiği MSP ve türevi partiler Türkiye’de ruhban sınıfı oluşturma gayretlerinin sonucudur.
(3) Dinde zorlama yoktur; doğruluk sapıklıktan, îman küfürden iyice ayrılmıştır.” Bakara Sûresi: 2:256.
(4) TC devletin ödevlerini gerçekleştirmekten öylesine uzaktır ki ancak sistem vasfını taşıyabilir. Temel felsefesinde topluma hizmet değil toplumu şekillendirme olduğundan tahripkâr bir sistemdir denilebilir.
(5) İnkilaplar ve istiklal mahkemeleri en göze batan örneklerdir.
(6) Bu yazının konusu olmadığından ruhban sınıfı oluşturma meselesine girmeyeceğim fakat bu konuyu mutlaka bir başka yazıda açacağım.
… Bu makale ilginizi çektiyse…
Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”
Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor.
Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.
9 Yorum
Yazan:suat coşkun Tarih: Ağu 14, 2009 | Reply
Yıl 1919.Mücadelenin başladığı yıllar.Dualarla yapılan
toplantılar,Kur’an la açılan meclisimiz.Kürdüyle,arabıyla ve türküyle
yapılan destansı kurtuluş mücadelesi.Tek amaç vardı;yine eskisi gibi
güçlü ve basiretli bir ülkemiz olması.Mustafa Kemal de zaten bunları
söylüyordu.”Efendiler mücadelemizde ki gayemiz Osmanlı yı ve hilafetimizi
korumak,bu bayrağı düştüğü yerden kaldırmak”.Bütün ahali heyecen ve
bu sözler etrafında toplanarak elinde ki bütün imkanlarla ülkeyi kurtarma
sevdasına düşüyordu.Sınırlarımız çizilmişti.Musul-Kerkük ten
başlayarak Batı Trakya ya kadar olan topraklar bizimdi,kesinlikle
bırakılmamalıydı ve böyle de oldu.Kazandık topraklarımızı.
Milli mücadele bitmiş ve yeni ülkenin yönetim biçimi tartışılmaya
başlanmıştı.İçimizde ki bazı İngiliz yanlıları,Osmanlı nın tamamiyle
inkar edilmesini ve hilafetin sonra erdirilmesini istiyorlardı.İşte bu
tartışmalarda Gazi kürsüye çıktı:
“Efendiler,Osmanlı 600 yıl boyunca bu coğrafya ya hükmetmiş ve bir damla
gözyaşı dökmeden adaletle insanları bir arada yönetmeyi başarmış,dünya
tarihinin yüz akı bir imparatorluktu.Bizlerin O nun mirasını reddememiz
demek , yok olmamız demektir.Neden o zaman bu mücadeleyi verdik?Neden
emperyalistlerle savaştık?Eğer onların isteğini yaparsak onlar gibi
olmazmıyız?Ne anlamı kalır akan kanların.Esaret altında olmak sadece
işgal altında olmak demek değildir.Düşüncesiyle,fikriyle,yönetimiyle
kendi özbenliğiyle,kültürünü ve kendine bırakılan bu büyük mirasa
sahip çıkmayla toplumlar özgür olur.Onların sistemiyle bir yönetim ve
ülke kuracaksak sadece bayrağımız özgür olur,gelecek nesillerimizi özgür
yapamayız.Binalahey,Osmanlı yı reddemeyiz.Hilafet bizim gücümüzdür ve bu
bölgede güçlü olmak ,lider olmak istiyorsak hilafet devam edecektir.İslam
dini bizim harcımızdır.Bunu terkedemeyiz”
Konuşma dakikalarca ayakta alkışlanır.İngiliz yanlıları büyük bir
şok içindedir.Türkiye nin bunları yapması demek 100 yıla yayılacak
emperyalist planın çöpe gitmesi demektir.
Barış müzakerelerine yani Lozan a sıra gelmiştir.Lozan a Gazi kendisi
gitmiştir.Toplantılarda masaya yumruğunu vurarak sınırlarımız
çizmiştir.Yunan heyeti Batı trakya ve ege adalarını istediklerinde Gazi
“ Sayın beyler %80 i Türk olan bu bölgeyi bırakmak ve o insanları
mübadele yöntemiyle topraklarından etmek vicdana aykırıdır ve büyük bir
imparatorluğun mirasına yakışmaz.Batı Trakya bizimdir.Ayrıca yüzerek
ulaşabileceğimiz adaları Yunanistan a bırakmak büyük bir
aymazlıktır.Kendi güvenliğimizi terketmemizi nasıl istersiniz.Netice
itibariyle bu toprakları terketmemiz söz konusu olamaz”
Lozan da ikinci bir zafer elde edilmiştir.Çok güçlü ülke olmak artık
bizim elimizdedir.
Meclis toplantısında Mustafa Kemal ilk cumhurbaşkanı ve halife
seçilmiştir.Yeni bir anayasa yazılma ihtiyacı vardır.Toplumun bütün
kesimlerine hitap edecek ve insanları ayrıştırmadan barış içinde
yaşatacak bir anayasa olmalıydı.Tamamen bize ait olmalıydı.Ülkenin en
önemli ulemaları Ankara ya çağrılmıştı.Said i Nursi,İskilipli Atıf
Hoca,Şeyh Said Efendi ve diğer önemli şahıslar.İçimizde ki hainlerin ilk
çıkışı dil konusunda olmuştu.Dünya ile entegre olmamız için Osmanlı
harflerinin terkedilmesi gerektiğini söylüyorlardı.Gazi bunada karşı
çıktı.”Kültürümüzün devam etmesi ve bu bölgeye lider olmamız için
dilimiz terkedilemez.Dilimiz dünyanın en büyük zenginliğine ve çok ebedi
özelliklere sahiptir.Milletimizin yabancı olduğu bir alfabeyi getirmek bir
gecede bu toplumu cahil bırakmak demektir.İnsanımız bu alfabeye aşina
olmuştur.Bu alfabeyi terketmek demek insanımıza ve geleceğimize yapılacak
en büyük hainliktir.Ayrıca bizler dünya ya tabii ki uyum
sağlayacağız.İlim ve fenini alacağız.Ama kültürümüzden ödün
vermeden.Ecdadımız nasıl bu alfabeyi dünya ya kabul ettirmişse bizde öyle
yapacağız.”
Hainler yine boş durmuyordu.Tamamen batıya uyum sağlamanın batının
herşeyini alarak olması gerektiğini söylüyorlardı.Giyim kuşama
takıntılı yaklaşıyorlardı.Giyim kuşamımızın çağın gerisinde
olduğunu ve toplumun bu konuda eğitilmesini istiyorlardı.Gazi bunlara da
karşı çıktı.İnsanın giyim kuşamıyla değil düşünceleriyle önemli
olduğunu söylüyordu.Sonuç olarak bizim insanımıza, bütün etnik gruplara
hitab eden çatışmayı önleyen bir anayasamız vardı artık.Devletin içinde
hiçbir ideoloji yoktu.Tamamen nötr ve toplumu kucaklayan bir devletimiz
olmuştu.Aynı Osmanlı da olduğu gibi.
Dünya toplumlarının en büyük tehlikesi ırkçılıktı.Irkçılık
yüzünden çok kanlar akmıştı.Toplum içinde Türk ırkçılığını
savunan insanlar peydah olmuştu.Kürtlerin bu ülkede tek görevlerinin
Türklere hizmet etmesi olduğunu söylüyorlardı.Çok tehlikeli bir
akımdı.Toplumu bölmeye yönelik adımlardı.Mustafa Kemal hemen bunlara
karşı tedbirlerini aldı.Ülkenin en önemli hukukçularının olduğu bir
mahkeme yoluyla bu ırkçı va faşist insanlara gereken cezaları verildi.Ülke
büyük bir beladan kurtulmuştu.Gazi bir konuşmasında şunları
söylemişti.”Efendiler,ırkçılık denen hastalık insanlığın en büyük
belasıdır.Ayrıca ırkçılık bizim dinimizde yasaktır ve
günahtır.Önderimiz Hz.Muhammed in bu konuyla alakalı bir çok uyarısı
vardır.O sebeple ülkemizin bu akımlara kapılması demek bütün
uğraşlarımızın çöpe atılması demektir.”
Sonuç olarak öyle bir ülke kurmuştuk ki hiçbir çatışmanın
olmadığı,ideolojierin kavga etmediği,bütün etnik grupların barış
içinde yaşadığı ve dünya ya örnek olan bir ülke.Bütün dünya bize
gıpta ile bakıyordu.Barış içinde yaşayıp ülkeyi kendi öz benlğimizle
kendi öz kültrümüzle muassır medeniyet seviyesine çıkarmıştık.
“NE MUTLU TÜRKİYE CUMHURİYETİ VATANDAŞIYIM DİYENE “
Birden hanım omuzumu silkti.”Kalk bey işe geç kalacaksın” Vay be!!
rüya görmüşüm.Ama ne güzel bir rüya……
Web sitesi: TÜRKİYE CUMHURİYETİ
Yazan:Serkan Çekiç Tarih: Ağu 14, 2009 | Reply
TC sanki bu milletin bir parçası değilmiş gibi yazılmış. Biraz garip bi TC var bi millet var TC bişiler yapıo ama millet bunu istemio. Bu durum yazıyı biraz yüzeysel bırakmış sanki.
Yazan:can Tarih: Ağu 15, 2009 | Reply
Amaç laikliğin tanımını yapmak, eleştirmek değil laiklik üzerinden Cumhuriyetimizin darbe ile kurulduğunu söylemek. Ülke darbe ile değil devrim yapılarak hayat bulmuştur. Darbeler gizli yapılır; şu anda “devletin en ufak sinir uçlarına kadar inip” sistemi dönüştürmenin planlarını yaptıkları gibi. Devrimler ise halkın tam ortasında meydanlarda yapılır, tıpkı cumhuriyetimizin kurucu kadrosunun yaptığı gibi.
Yazan:Furkan Tarih: Ağu 15, 2009 | Reply
Evet evet TC bir devrim ile kuruldu. Bir halk devrimi, halk yığınları büyük topluluklar halinde Ankara’ya yürüdü. Artık bu hilafetin zulmü bitsin, laiklik gelsin artık bizde çağdaş olalım diye akın akın meydanları doldurdular. Yeter artık bu fikir özgürlüğünden çektiğimiz, bütün siyasi fikirler yasaklansın, tek partimiz olsun, bir partimiz olsun pir olsun diye galeyana geldi masum anadolu köylüleri. Sonra da muhteşem türk devrimi oldu. Bu da benim rüyam oldu galiba. Pardon kabusum oldu demek daha doğru olur 🙂
Yazan:Faruk Saim Akhan Tarih: Ağu 16, 2009 | Reply
Furkan Beyin yorumunun altına imzamı atıyorum
Yazan:kuvvetlemuhtemel Tarih: Ağu 17, 2009 | Reply
Merhaba !
Kemalizmi tasfiye etme çabasında olan grupların cemaatlerin kişilerin
varlığı beni rahatsız etmemektedir. Demokrasi çerçevesinde herkes fikrini
söylemeli ister sosyalizmi ister faşizmi istersede kapitalizmi yada şeriatı
herkes savunabilmelidir.
Bende bir kemalist olarak kemalizmi savunmaktayım ve gerçek kemalizme
inanamaktayım.
Sitenizi incelediğim kadarıyla en çok takılan nokta kılık kıyafet gibi
özgürlüklerin sağlanması ve biraz daha fikir hürriyeti.
Başörtüsünün serbestliği başta olmak üzere statükolaşmış bütün
yapıların devrimlerle yenilenmesi taraftarıyım bende. Eşimde annemde
kayınvalidemde başıörtülü insanlar. Mustafa Kemal’inde annesi ve eşi
kapalıydı. Bu Allah ile kul arasındaki vicdan sorgulaması neticesinde
alınacak bir karar.
Sayın Beyfendi;
Bildiğiniz üzere 80 öncesi liberal işbirlikçiler solda özgürlük adı
altında varlığını sürdürdüler. Kemalizm Atatürkçülük kavramı
altına alındı ve masonik çevrelerce, alevi çevrelerce ve gayrımilli
unsurlarca kullanıldı.
Mustafa Kemal ATATÜRK’ün din düşmanı gibi gösterilemsi ve kemalizmin
sanki kominizmmiş gibi algılanmasına netice vericek provakasyonların
yapılması bizi bugünkü ideolojisiz partler noktasına getirdi.
Sayın Beyfendi;
Kapitalizm ve emperyalizm kemalizmi kendine çok evvelden düşman
görmektedir. Bugün kemalizmi tasfiye etmeye çalışmanızın ana temelinin
başörtüsü ve özgürlükler olduğunu bilmekteyim.Fakat bunun için
emperyalizm ile işbirliği yapmanıza ve kemalizme düşman olmanıza gerek
yok.
Kemalizme camileri özelleştirip sattı diye iftira atanlar, Diyanetin
güçlendirilmesi için ne yapmıştır? İmam Hatipler vasıtası ile din
adamı yetiştirleceğine niçin ayrılıkçı yollarla tarikatlerle İslam
parçalanmaya çalışılmıştır?
Evet kemalist burjuva diye tabir edilen bir azınlık devrimleri devem
ettirmemiş ve Mustafa Kemalin demokratik Türkiye idealine
ulaşılamammıştır.
Fakat bunu yapmak için gelin devrimleri yapalım ve özgürlükler konusunda
birlikte tavır alalım birlikte çalışmalar yapalım.
Ben bu kemalizme olan düşmanlığınızın emperyalistlerin oyunlarına yağ
sürdüğü kanatindeyim. Emperyalist kuvvetler ile ve siyonizm ile işbirliği
yapmak (sizin deyiminizle köprüyü geçene kadar ayıya dayı dmeek) sonu
hüsranla bitecek bir yoldur.
Sizler bu şekilde muaffak olacağınızı zannediyorsunuz fakat emperyalizm
bunada müsade etmeyecektir. emperyalizm siznle çıkar ilişkisi kuruyor.
Benim kanatimce emperyalizm Akp zihniyetini bu ülkeyi parçalayıncaya kadar
kullanacak ve sonra sizler tam İslami bir refleks yaratacak iken sizi silip
başka bir işbilrikçi paritiyi başa getirecektir.
Bakınız sayın Erbakan ın bu ülkeye yaptığı çok yatırım var.
Erbakanın tek hatası 28 Şubat öncesindeki sözlerin çok sivri olmasıdır.
Fakat iç tüzüğü bile bile Merve Kavakçının meclise girmesi ve akabinde
AKP bölünmesi ve dini kullanrak iktidar olmak çok ayıptır ahlaksızdır.
İçtüzüğün değişimi için önerge verip sonra bu husuta bazı demokratik
açılımları savunabilirdiniz. şuna inanınki şuanki elit CHP den o günkü
DSP daha iyidir ve daha demokratiktir.DSP ye oy verenler içinde dindar
kesimlerde vardı.
Sayın Beyfendi;
Liberalizm tutukusuyla kalkınmayı serbest piyasa ile ve yabancı sermayenin
aytırımlarıyla düzeltmeye çalıştınız. Fakat bu olmadı.Çünkü
Türkiye nin gerçek milli burjuvası yoktur efendim.
O yüzden devletçi yatırımlar gereklidir.Dünya ne kadar değişirse
değişsin yabancı sermaye ve milli burjuva bi türlü umut edilen yatırımı
yapmamaktadır.
Sayın Beyfendi;
amacım suçlayıcı olmak değil.Demokratik olarak fikirlerimi sizinle
paylaşmak istedim. Çünkü sizin hassasşyetlerinizi anlıyorum fakat
emperyalizm ile olan bağınızda beni üzüyor. Bırakın onlar kemalizme
düşman olsunlar fakat gelin biz üniter devlet yapısı içinde demokratik
açılımları devrimleri yapalım.
Saygı ve sevgilerimle..
Osman ÇELEBİ
http://www.ocelebi.com
Yazan:Olcayto Tan Haskol Tarih: Ağu 17, 2009 | Reply
Osman bey,
bende sizin hassasiyetinizi kabul ediyorum.Birlikte hareket etmek geleceği görüş ne olursa olsun birlikte inşa etmek kıymetli bir fikir.Ancak tartışıp anlaşıcaksak işbirlikçi şu bu diye hakareti bırakın.
Bana görede üniter devlet emperyalizmin ekmeğine yağ sürmektedir.Sizde bunun işbirlikçiliğini yapmaktasınız o zaman.
Ben sizin vatan severliğinizi sorgulamıyorum ya da niyetinizi okumaya çalışmıyorum ama fikir tartışacaksak açık olalım.Birbirimize hakaret ederek bir yere varamayız.
Saygılarımla…
Yazan:Ali Duman Tarih: Ağu 17, 2009 | Reply
Kemalist olunacak OLLLLLL!!!!!!
serbest, her şey serbest, devrimci de solcu olabilirsin ancak önce kemalist olacaksın.
dindarda, ateistte olabilirsin ancak önce kemalist olacaksın.
kürtte olabilir, kürt cumhurbaşkanı da olabilirsin ancak önce “ne mutlu türküm diyene” diyeceksin ve kemalist olacaksın.
(kemalist gnkur’un 27 nisan e-muhtırasında “ne mutlu türküm diyene” demeyenlerin düşman olduğu açıkca ilan edildi)
alevi, sünni, laz, çerkez, gürcü olmak, hatta herşey olmak serbest, ancak kemalist olmak koşuluyla.
geride kalan 85 yılın sihirli formülü buydu.
iflas eden paradigmanın özeti buydu.
tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan çıkar çözemedik, ama bir şeyi iyi çözdük, iyi ezber edindik, tüm özgürlükler ve farklılıklar kemalizmden çıkar, kemalizmin sihirli şapkasının içinden çıkar, format bu işine gelmiyorsa kapı orada “ya sev ya, terk et”.
sol sol olalı, sağ sağ olalı, laiklik laiklik olalı, din din olalı böyle bir çarpıtma görmedi, ancak ne var ki deniz bitti!!! yalan ve çarpıtmanın da bir sonu var ve o sona yaklaştık. bana inanmıyorsanız, dün ak dediğine bugün kara diyen deniz baykal’ın suratına bir bakın göreceksiniz bu bitişi.
Yazan:rüştü hacıoğlu Tarih: Ağu 18, 2009 | Reply
Ali Duman bey bam teline basmış. alttan da baksanız bu, üsttende baksanız budur. “layıklık” sihirli değnek bu topraklarda 85 yıldır; yobaz giriyorsun layık çıkıyorsun kıçındaki nurla beraber kutlu oluyorsun 15 milyon mankurta kardeş olma gururuna eriyorsun…
sihirli parola, süblimleştirme aygıtı, erke dönergecinin ilk hareket enejisi…de bu teslimiyet kimedir usta, ne derin gayya kuyusu ne yaman paradoksmuş be yaa?