RSS Feed for This Post

Çok Dillilik Eğitim Felsefesi Olarak Benimsenmeli

Türkiye’de eğitim, Türk kültürü temelinde ulusal birliği sağlamaya dönük toplumcu bir anlayışla işlev görür.2004-2005 Eğitim-Öğretim döneminde bu anlayış kırılmaya çalışılmışsa da ders kitapları incelendiğinde hala birçok kısıtlamanın ve katılığın devam ettiği görülmektedir. Bilindiği gibi o dönemde uygulamaya sokulan program oluşturmacılık/constructivsm anlayışına dayanmaktaydı. Yani toplum kökenli bir Durkheimci eğitim felsefesinden birey tabanlı bir eğitim felsefesi oluşturulmaya çalışılmaktaydı. Bilindiği gibi birey tabanlı eğitim felsefi demokratik dünyanın eğitimde uyguladığı bir sistemdir. Ancak Türkiye’deki eğitim anlayışı hala militarist öğeler barındırmaktadır.  Bireyin demokratikleşmesine ve özgürleşmesine dönük bir anlayışa hizmet etmemektedir.  

Kürt açılımı  eğitimi de demokratikleştirmeli 

Son zamanlarda Kürt sorununda yakalanan olumlu havanın bu anlamda devreye sokulan demokratik açılımların eğitim sistemini de etkilemesi gerekmektedir. Eğitim sisteminin bir takım militarist öğelerden arınmasına ve demokratikleştirilmesine katkı sağlamalıdır bu süreç. Örneğin eğitim sisteminin dayandığı resmi ideolojiyi temsil eden bir manifesto niteliği taşıyan öğrenci andının bu süreçte tartışılmaya açılması gerekmektedir. Bilindiği gibi bu antta Türk eğitim felsefesinde istenen “kul-yurttaş” tipinin temel özellikleri işlenmektedir. Bu anlayışa göre eğitim belirli bir sınıfa ait ayrıcılıklı bir hal alıyor. Farklı kesimlerin çocukları dışlanarak onların psikolojileri okul ortamında zedelenmiş olunuyor. Bu bakımdan Türkiye’de eğitim; kendine güvenen, ülkesinde yaşayan kendi ırkından, renginden, mezhebinden ve inancından olmayanlarla önyargısız kurduğu sağlam ilişkilerin geliştirilmesine imkân sağlayan, birlik ve kardeşlik duygularını bilinçli bir şekilde yaşayan aklı başında bireylerin yetişmesine olanak sağlamalıdır. Bunun içinde mutlaka aşılması gereken engelleri aşmak zorundayız. 

Türkiye’de farklı dil ve kültürleri dışlayan, yasaklayan ve yok sayan nasyonalist bir zihniyetin varlığı bilinen bir gerçektir. İnsan hakları ihlallerinin oluşmasında bu nasyonalist zihniyetin önemli bir payı bulunmaktadır. Farklı dillerin dolayısıyla kültürlerin, kimliklerin, dünyaların, aşkların, sevinç ve hüzünlerin varlığından rahatsız olan bir kesimdir bu… Bugün anadilde eğitim hakkı denildiğinde “bölücülük” olarak algılayan, resmi dilin dışında hiçbir dile saygı göstermeyen, farklı kültürleri tanıma erdeminden uzak bu yüzden her gördüğü farklılığa düşman gözüyle bakan kendi kültürünü, dilini ve kimliğini tek üstün dil, kimlik ve kültür olarak gören bencil bir anlayıştır bu aynı zamanda. Bugün Türkiye’de 36 farklı dil konuşulmaktadır.(ethnologue.com) İnsanlık açısından bakıldığında ne büyük bir zenginlik… Demokratik dünyada bu tarz diller devlet tarafından bizzat koruma altına alınmıştır. Örneğin bugün Kanada Toronto’da bir bankaya gittiğinizde en az on beş farklı dilde hizmet verildiğini görürsünüz. Herhangi bir devlet kurumunu aradığınızda ise -ülkede resmi dil İngilizce olmasına rağmen- karşınıza ,” Servisinizi Fransızca yaptırmak istiyorsanız bir tuşuna basın” diye seslenen bir operatörle karşılarsınız. 

Anadilde eğitim en doğal insan hakkıdır; 

Dil ve insan hakları  ilişkisinde merkezi olgu ana dildir. Ana dil, bireyin ilk öğrendiği, ağırlıklı ve kalıcı bir şekilde hayatında kullandığı dildir. Ana dilde eğitim hakkı, her bireyin doğal insan hakkıdır. Ana dilde eğitim görme hakkı, yaşama, mülkiyet ve inanç gibi temel bir hak ve özgürlük kategorisidir. BM Genel Kurulu’nun 1993 tarihli ve 47/135 sayılı kararıyla ilan edilen Ulusal veya etnik, Dinsel veya Dilsel Azınlıklara Mensup Olan Kişilerin Haklarına dair Bildirinin 3. maddesinde;  “Devletler mümkün olduğu kadar, azınlıklara mensup kişilerin ana dillerini öğrenmelerini veya ana dillerinde eğitim almaları için yeterli imkânlara sahip olabilecekleri gerekli tedbirleri alır” denmektedir. Aynı şekilde Avrupa Konseyi’nin 1995 tarihli Ulusal Azınlıkların Korunması için Çerçeve Sözleşmesi de azınlıkların eğitim hakkıyla ilgili olarak madde 12,1- Taraf devletler gerektiği takdirde kendi ülkelerindeki ulusal azınlıkların ve çoğunluğun kültürü, tarihi, dili ve dini hakkındaki bilgileri geliştirmek için eğitim ve araştırma alanlarında tedbirler alır” der. Kişilerin kendi özel eğitim ve öğretim kurumları kurma ve işletme haklarının da tanındığı bu tip sözleşmeler varken bizde anadil eğitimi için gerekli hukuki düzenlemeler hala çok eksiktir. 

Türkiye bölünme, parçalanma ve dağılma sendromundan kendini kurtarması gerekmektedir. Ciddi bir birlikte yaşama iradesi ortaya konulmalıdır. Artık insanı esas alan bir medeniyet projesini hayata sokmak durumundayız. Türkün, Kürdün, Alevinin, Ermeni’nin bir arada yaşabileceği evrensel insan haklarının geçerli sayıldığı ciddi bir hukuk devleti inşa edilmelidir. Eğitim felsefesi de bu anlayışla yeniden şekillenmelidir. İnsan haklarına dayalı, özgürlükçü, çok dilli, çok kültürlü, çoğulcu yeni bir eğitim felsefesine ihtiyaç vardır. Kendine özgüveni olan, demokrat ve özgürlükçü bireyleri yetiştirmeyi hedef yapmalıdır eğitim sistemi.1973 yılında kabul edilen ve devleti koruyan bir anlayışla oluşturulan1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu bu bağlamda demokratikleştirilmelidir. Eğitim, devleti değil bireyin hak ve özgürlüklerini koruyan bir anlayışla işlev görmelidir. Bu bakımdan eğitim multikültüralist bir perspektifle yeniden hazırlanmalıdır.  

Velhasıl eğitim sistemi ciddi bir reformdan geçirilmelidir. Bireye ve tercihlerine saygı duyan, özgürlükçü, tüm farklılıkların barış içinde özümsendiği ve yaşayabildiği bir eğitim felsefesiyle yeniden dizayn edilip, soruna kaynaklık eden tüm kimlikleri ve renkleri inkâr eden, asimilasyoncu, ırkçı ideolojik yapıdan arındırılmalıdır.

… Bu makale ilginizi çektiyse…

Türk milliyetçiliği birleştirir mi yoksa parçalar mı?

 İllâ ki bir tutkal/çimento mu gerekiyor? Milliyetçilik tutkalı adil ve müreffeh bir düzene alternatif olabilir mi? Adaletin, hukukun hâkim olmadığı ortamlarda Türklerin kardeşliği ne işe yarar? Belki de Türk Milliyetçiliği diğer milliyetçilikler gibi yok olmaya mahkûm bir söylem. Çünkü var olmak için “ötekine” ihtiyacı var. Ötekileştireceği bir grup bulamazsa kendi içinden “zayıf” bir zümreyi günah keçisi olarak seçiyor. Kürtler, Hıristiyanlar, Eşcinseller, solcular…150 sayfalık bu kitapta Türk Milliyetçiliğini sorguluyoruz. Müslüman ve milliyetçi olunabilir mi? Türkiye’ye faydaları ve zararları nelerdir? Milliyetçiliğin geçmişi ve geleceği, siyasete, barışa, adalete etkisiyle. Buradan indirin. 

 

Türkiye bölünür mü?

“Bebek katili! Vatan haini!…” PKK terörünü lanetliyoruz ama devlet eliyle işlenen suçlara karşı daha bir toleranslıyız.  “Kürtler ve Türkler kardeştir” diyenlerin kaçı “sen benim kardeşimsin”  demeyi biliyor Zaza, Sorani, Kurmanci dillerinde? Ülkemizin terör sorunu ne PKK ne de Kürt kimliğiyle sınırlanamayacak kadar dallandı, budaklandı. Bazı temel soruları yeniden masaya yatırmak gerekiyor: (*) Kürtler ne istiyor? (*)  İspanya ve Kanada etnik ayrılıkçılıkla nasıl mücadele etti? (*) PKK ile mücadelede ne gibi hatalar yapıldı? (*) İslâm ne kadar birleştirici olabilir? Töre cinayetlerinden Kuzey Irak’a terörle ilgili bir çok konuyu ele aldığımız 267 sayfalık bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirin.

 

Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu

Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor.  Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.

 

Trackback URL

  1. 15 Yorum

  2. Yazan:Mustafa Tarih: Ağu 28, 2009 | Reply

    Türkiye milli kalacaktir. “Türkiye vatandasligi” manasinda veya genis manada kültürel manada “Türk” kalacaktir.

    Modern devlet kosmopolit degildir. Millidir. Bati devletlerin hepsi öyledir. ABD bile “Amerikan” milliyetciligi yapar ve üst kimlik olarak vatandaslarina asilar. Bu kimlikde dil esas unsurdur. ABD her cesit hürriyet bulmak mümkündür ama inglizceyi/amerikancayi dislayan okul ve egitim sistemi yoktur. Kanadadan misal vermissiniz. Efendim Kanada yasayanlar inglizceden uzak kalma imkanlari yoktur. Her ne kadar fransizca konussa bir kanadali ve egitim imkanlari olsada 1. dil inglizce kalacaktir. Cünkü cogunlukta “eriyebilmek” dil iledir. Ayni dili konusanda “biz” vardir. Toplumun milletin harci ortak dildir. Türkiyedeki Kürtler Türkce bilmekteler cogunlukla.Ileride hepsi bilecektir.
    Egitim hicbir zaman gercek manada bireyci veya özgürlükcü olmayacak.

  3. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Ağu 29, 2009 | Reply

    Mustafa bey,

    Merakımı bağışlayın,Mustafa Akyol’un sitede yayınlanan “Kur’an, Hadisler ve İslami Çoğulculuk”başlıklı yazısına Peki çözüm ne? sorusuyla başlayan yorum size mi ait.
    Olur ya bazen benzer müstearla yorumlar düşülebiliyor.Dolayısıyla sözü edilen yorum pekala bir başka Mustafa’ya ait olabilir.Öyle olması halinde diyeceğim bir şey yok.Ancak,her iki yorum da-sözünü ettiğim yorum ile yukarıdaki yazıya düştüğünüz yorumu kastediyorum- sizin kaleminizden çıktıysa, üzerinde tartışmaya değer bazı noktalar barındırdığını düşünüyorum.Yanlış anlamayın lütfen,amacım kişisel bir polemik başlatmak falan değil.Sadece iki yorum arasında birbiriyle çelişen görüşleriniz dikkatimi çekti de…

  4. Yazan:ufuk Tarih: Ağu 29, 2009 | Reply

    Mustafa Bey;

    Öncelikle Türkçeyi kaldıralım yerine Kürtçeyi koyalım iddiasında değiliz…Anadilde eğitim hakkından bahsediyoruz yazımızda..Yıllardır dillerini,kimliklerini,insanlıklarını dışladığımız,yok saydığımız,görmezden geldiğimiz insanların en doğal haklarından birini mevzu bahis ediyoruz.Demokratik ülkelerde örneklerini bolca gördüğümüz bir hakkı tartışıyoruz hala! Bu ülkede herkes için adalet herkes için özgürlük dusturunu prensip edindiğiniz ölçüde,kimsenin diline,mezhebine,inancına müdahale etmediğiniz ölçüde bence daha çok “milli” olursunuz..

  5. Yazan:eg Tarih: Ağu 29, 2009 | Reply

    mustafa bey amerika’da, kanada’da ingilizceyi-amerikancayı dışlayan eğitim sistemi yok demişsiniz. ben de size türkiye’de türkçeyi dışlayan okullar olduğunu söyleyeyim. mesela odtü, boğaziçi (odtü mezunuyum ama ingilizce öğrenimi dünyanın en salak öğrenim şekli olarak görüyorum)gibi üniversiteler. buralarda öyle bir türkçe dışlanmışlığı vardır ki, hocalara türkçe soru sorarsanız size ingilizce sor diye düzeltme yaparlar. bu yüzden üniversite hayatım boyunca çok soru soramadım. ingilizce soru soramadığımdan değil, ama ingilizce soru sorarken bana komik gelmesinden dolayı!! eh şimdi bir ülkenin hemen hemen tüm üniversiteleri ingilizce eğitim yapmaya öykünüp türkçeyi dışlıyorlarsa, birilerinin kürtçe eğitim-öğrenim yapmasının bir sakıncası olmamalı. üstelik muhatapların hiç ilgisi olmayan bir dil değil, kendi anadilleri…bundan doğal bundan güzel birşey yoktur bence. bırakın insanlar rüya gördükler dilde eğitim-öğrenim alabilsinler. insan ancak rüya gördüğü dilde eğitim-öğrenim alırsa felsefe üretebilir, düşünce üretebilir bence.

  6. Yazan:ABDULLAH Tarih: Ağu 29, 2009 | Reply

    Beşeri kavram ve çözüm yolları ile bu işin olmayacağı çok açık.Kimseyi kandırmayalım.
    Birlerinin hoşuna gitmesede bu ülke müslüman bir ülke ve onunla ilgli hayati konularda karar verecek olanların kendi dünyalarında kurdukları ve dayattıkları çözüm yolları ile asla hiç bir yere gidemez/gidemedi.
    Bakın eğitime,ekonomiye,adalete.Allah aşkına hangisi devşirme değil.
    Doğuda insanlık sorunu var.İnsana yaklşım tarzı sorunu var.
    Gücün yetiyorsa başka dille konuşanada kendini sevdireceksin.

  7. Yazan:Veysel Yenigül Tarih: Ağu 29, 2009 | Reply

    Teşekkürler Ufuk bey, Konuya can damarından girmişsiniz. Bu aralar kamoyunda yeni bir anlayış için seferberlik var gibime geliyor. Tek tek kürdler var ama topluluk olarak yine! yoklar. Efendiler, bırakın artık arkaik düşünme reflexslerini de ‘vicdan ve gerçeklik’ temelinde kendimize dönelim. Düne kadar inkar edilen bir halk için tepkisiz kalarak, asimilasyonu onaylamış oluyorduk! En büyük kabahatimiz buydu toplum olarak. Bugün de yeni manevralar peşindeyiz. Zaman’ın ruhu bizi yine cezalandıracaktır. Onun gereklerini örtbas etmenin bir alemi yok bu saaten sonra… Kimsenin Türkçe eğitim yada ortak dille, devlet ile bir sorunu yoktur. Sorun tam demokratikleşememe sorunudur. Kürtçe’nin resmi dil olmasını talep eden de yok, ama bir eğitim dili olarak, kabul etmek zorundayız ki asimilasyon gibi insanlık suçu bir cürümden vazgeçtiğimizin de bir kanıtı olsun. Maalesef, sorunun can alıcı noktalarına değinildikçe, işin vehametini ve toplumun farkında olmayaraktan sahip kılındığı ‘milliter’ve eşitlik istemeyen ruhu kolayca hortlayabiliyor. Bu konuda aklı selim davranan, Önyargılarını aşmış, adil olmayı ve kardeşliği ”sözde değil özde” benimseyen tüm yurttaşlara selam olsun.

  8. Yazan:Mustafa Tarih: Ağu 30, 2009 | Reply

    @aziz yilmaz bey: evet 4. yorumcu Mustafa Akyolun yazisinda acizane benim. Yorumun ilk pasaji alintidir Akyolun yazisindan.

    @ufuk bey…haklisiniz. Bende aynisina inaniyorum. Kürtce dilleri rahatlikla okunsun okutulsun. Devletin resmi bir tane dili olsa bile bunu yapmak temel haklardan olmali. Bir Türk olarak Kürtlere yapilan haksizliklardan utanc duyuyorum.

    @eg : Türkceyi o kadar dislayan universiteler yüz karamizdir. Utanc vericidir. Böyle seylere kanunen engel konulmali.

  9. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Ağu 30, 2009 | Reply

    Mustafa bey,

    Kusura bakmayın ama galiba saat başı fikir değiştirdiğinizin farkında değilsiniz.Zaten bu yorumunuzu başka bir yazıya düştüğünüz diğer bir yorumla karşılaştırmamın nedeni de buydu.Yani açıkçası görüşleriniz arasında birbiriyle bağdaşmayan bir turarsızlık olduğunu düşünüyorum.
    Zira Mustafa Akyol’un yazısına düştüğünüz yorumda,kılı kırk yaran bir islam alimi edasında iken,ilginçtir,herkesin kendi kültüründe,anadilinde eğitim özgürlüğünü savunan yukarıdaki yazıya bambaşka bir pencereden bakmışsınız.Peki,sizce islam bu mudur ya da böyle mi olmalıdır?Yani hiç gereği yokken her türlü islami yoruma hararetle karşı çıkmak,bilip bilmeden eleştirmek,en doğrusunun kendi tekelinde olduğunu düşünerek her şeye itiraz etmek ama iş uygulamaya,amele yani adalete,hakkaniyete geldiğinde islamla uzaktan yakından ilgisi olmayan bambaşka ideolojilere yelken açmak…

    Bakın,Mustafa Akyol’un yazısına yaptığınız yorumun neresi yazıdan alıntı neresi kendi görüşünüz bunun gayet farkındayım.Yazar, islami çoğulculuğun esas alınması gerektiğini savunurken,siz kırk dereden su getirerek bunun “siyasal birlik”anlamına geldiğini iddia edip karşı çıkmış,şayet bir birlik sağlancaksa bunun “ilime” dayalı olması gerektiğini savunmuştunuz,hepsine amenna.İyi de insanların anadilinde eğitim hakkının önüne geçmek nasıl bir ilim alanına giriyor,bu ve benzer hakların kısıtlanması afedersiniz ama islamın neresinde geçiyor cidden merak ediyorum.Ayrıca sırf varolan uygulamayı savunmak adına ta Amerikalar’dan örnek vermek sizce siyasi değil de nedir?Üstelik konuyla hiç ilgisi olmayan karşı argümanlarla çıkarak yapmışsınız bunu.Bir kere yazının hiçbir yerinde Türkçe dışlansın,kısıtlansın diye bir görüş yok.Ama ne hikmetse farklı bir dilde anadilde eğitim hakkının tanınmasını Türkçe’ye bir hakaret ve tehdit gibi algılamışsınız.Sanırım diğer yorumcular ve yazının yazarı da bunun farkına vararak bu yönde eleştiri getirdiler.
    Fakat ilginçtir,eleştirilen görüşlerin sahibi siz değilmiş ve o görüşler size ait değilmiş gibi bu kez de bambaşka fikirler serdetmişsiniz.Neyse buna da şükür,hiç değilse yukarıdaki görüşlerinizin yanlış olduğunun farkına varmış olmanız da sevindirici.

  10. Yazan:fatih y. abbas Tarih: Ağu 30, 2009 | Reply

    kita icindeki ab ulkelerinde makalede ovuldugu gibi, ozgurlukcu, bireye, ogrenme ve gelisim haklarina ve tercihlerine saygi duyan bir egitim sistemi ve modeli nerede,hangi devlet ve ulusal egitim organizasyonunda var acaba?

  11. Yazan:Mustafa Tarih: Ağu 31, 2009 | Reply

    Aziz Yilmaz bey, Amerikadan veya baska memleketden misal verdigimde böyle uygulama hakkinda fikrimi belirtmis degildim. O sizin yorumunuz. Modern devletde hele hele Cumhuriyet olan devletlerde devlet “millet” mefhumuna dayanmakta. Ve o milletin dili resmi dil olarak kabul ediliyor. Nitekim baska dillerede yer verilir ama bir ayricalik taninan resmi dilden vaz gecilmiyor. Böyle devlet felsefesini ben icat etmedim ve benimde orda burda itirazim vardir yok degil.
    Bir takim diger itirazlariniz ve yorumlariniza gelince kusura bakmayin kendimi savunmayacagim. Hani somut sorulariniz olsa idi belki birseyler yazardim ama öyle genel suclamalara sessiz kalmayi tercih ederim. Burda makalelere yazilan yorumlar tabiati icabi ile kisa, az ve öz oluyor. Insan kendi kendine soruyor acaba bu konuda daha neleri düsünüyor ve hangi konulara nasil ve nicin katiliyor diye. Yorumlar tabiati icabi eksik kalacak. Zamanla yorumcuyu daha iyi anlama imkani cikiyor.

  12. Yazan:ufuk Tarih: Ağu 31, 2009 | Reply

    Fatih Bey;
    Sorulması gereken soru şu; Bizden başka -bırakınız AB ülkelerini- dünyanın neresinde bir dil ve o dili konuşan insanlar bu denli dışlanmış ve baskı görmüştür.10 yaşındaki bir çocuğa bile Kürtçe hikaye okudu diye ceza kesen bir zihniyet hangi çağa ait bir zihniyettir vs..Bu konuda sorulması gereken sorular çok elbette..Şimdi ben size hiç tahmin etmediğiniz ülkelerin anayasalarından bir kaç örnek yazacağım..
    Bu konuda vereceğim birinci örnek İspanya; Nüfusu Kastilyanlar (yüzde 73), Katalanlar (yüzde 17), Galicialar (yüzde 8), ve Basklar (yüzde 2) olmak üzere İspanya dört etnik kümeden oluşur. 1978 İspanya anayasası üniter devlet yapıyla birlikte etnik bölgelerin özerkliğini vurgular. İspanyaya anayasası 2. maddesi şu şekildedir: bu anayasa İspanya ulusunun çözülemez tekliğine ve İspanyolların bu ülkesinin bölünemezliği üzerine temellenir, fakat bu ülkeyi oluşturan bölgelerin ve farklı etnik kümelerin kendini yönetme hakkını ve birbirleriyle dayanışma gerekliliğini kabul eder ve garantiye alır. İspanya anayasasının maddesi Kastilya (İspanyolca) dilinin devletin resmi dilinin olduğunu belirtmesinin yanında diğer dillerin özerk bölgelerdeki toplulukların konumları çerçevesinde resmi dil olarak kullanılacağının da altını çizer. Aynı madde azınlıkların ulusal bütünlük için bir tehlike değil birleştirici bir unsur oldukları ifadesine yer verir. Yine İspanya anayasasının 143. maddesi ortak tarih, kültürel ve ekonomik özelliklerde benzerlik taşıyan iller bir araya gelerek özerk bölge oluşturma hakkı tanır. 148. madde ise özerk bölgelere ulusal çıkarlara aykırı olmamak kaydı ile içişlerinde özellikle kültürel ve dille ilgili konularda kendilerini yönetme yetkisi verir.

    Bakınız örneğin Finlandiya’da nüfusun yüzde altısını İsveçler oluşturur. Anayasa Fin ve İsveç dillerini konuşan vatandaşların kültürel ve ekonomik ihtiyaçlarının eşit ve tam olarak karşılanacağını garanti eder. Belediyelerin kendi bölgelerindeki azınlık çocuklarının temel ilk eğitimlerinin kendi dillerinde sağlanması için görev yükler.

    1990’lı yılların başlarında yaklaşık 120 farklı dilin zorunlu ilkokul eğitiminde resmi eğitim dili olarak kullanılıyor oluşu İsveç’in çok kültürlülüğe yaklaşımı açısından önemli bir örnektir. İsveç’te çok kültürlülük dört temel ilke üzerine kurulmuştur. Bu ilkeler; toplumsal birliktelik, kültürel kimlik, siyasi ve ekonomik imkânların kullanımlarının eşitliği ve toplum içinde eşit sorumluluk ve katılımdır.

    Hindistan’da ise etnik ilişkiler anayasal düzenlemelere tabidir. Hindistan anayasası etnik kimliklerin korunmasını anayasal güvence altına alırken 29. maddesinde şöyle der; Hindistan’da yaşayan vatandaşlardan farklı dilleri ve kültürleri olanlar bunları koruma ve yaşatma hakkına sahiptirler. Dil ya da dini bağlamda azınlık durumda olanların kendi eğitim kurumlarını oluşturma ve yönetme hakkını Hindistan anayasasının 30. maddesi düzenler. Hindistan anayasasının 350 A maddesi ülkede yerel hükümetlerin ve bölgesel yetkililerin azınlık çocukların ilköğretimlerinde ana dillerinde eğitim yapabilmeleri için gerekli olanakları sağlama zorunluluğu getirir.

    Singapur’da 1965’ten beri tek ulus olma ideallerini çok kültürlülük ekseninde sürdüren ülkeler arasındadır. İngilizce, Çince, Malez ve Tamil dilleri resmi dil olarak kabul edilmiştir.

    Fatih Bey;
    Bütün dünyayı tek dil, tek kültür ve tek din egemenliği altına almak yaratılışın doğasına ve düzenine aykırıdır. Çok kültürlülüğü savunmanın bölücülük olduğu görüşü; yaratılışın doğasını kavrayamamaktan ve insanın yaratılışa müdahale etme “sapkınlığından” ileri gelebilir ancak.Bu yüzden bizim övdüğümüz AB ülkeleri falan değil insanı ve değerlerini yüceltmeye çalışıyoruz bizler.Bu son peygamberin biz müslümanlara olan bir nasihatıdır aslında..

  13. Yazan:ufuk Tarih: Ağu 31, 2009 | Reply

    Bu arada size dünyanın en berbat dilini söyleyeyim mi? Şu anki muhalefetin dili:)

  14. Yazan:fatih y. abbas Tarih: Ağu 31, 2009 | Reply

    Isvec’de egitim alaninda oldugu gibi, merkeziyetci ulus devlet zorunlu kamusal hizmetleri oyle cok, devlet mudahaleleri ve duzenlemeleri her sektorde oyle kapsamli, oyle agir ve dayatmacidir ki, kendi mustakil evinizin icinde ve disinda, asla “begeni ve tercihinize uygun kucuk bir tamirati veya tadilati” bile yapamazsiniz.Bunlara uymazsaniz cok agir cok siddetli cezalarla muhatap olursunuz. Hele zorunlu kamu hizmetleri ve vergiler konusunda!

  15. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Eyl 1, 2009 | Reply

    Mustafa bey,

    Doğrudur,katılımcıların yorumlarıyla zamanla birbirlerini daha iyi anlayabileceği görüşünüze katılıyorum.Zira dediğiniz gibi yorum ile fikir alışverişi elbette zaman zaman anlama ve anlaşılmada kısmi güçlüklere neden olabiliyor.Misal kendimden örnek vermem gerekirse,yanlış anlaşıldığımı düşündüğüm zamanlar da olmuştur;aynı şekilde pek çok yorumcu hakkında henüz fikirleriyle yeni tanışmamdan kaynaklı peşin yargılara vardığım da…Dolayısıyla temas ettiğiniz noktaya ilişkin tesbitlerinize katılıyorum.Açıkçası bu tarz düşünce platformlarında kısmi problemler yaşanabiliyor ki,bunu da doğal karşılamak gerekir.
    İkinci bir husus,cevaplamaya değer teşkil edecek somut bir tartışmya gerek duymadığınızdır.Elbette bu sizin takdiriniz,saygı duyarım.Ancak,bir diğer yorumumda da belirttiğim gibi,sizi sorgulamak ya da suçlamak gibi bir amacım yok.Eeştiri sınırlarını aşan bir izlenim yaratmış olabilirim,fakat kesinlikle gayem,üzerinde tarıştığımız konuya farklı pencereler açmak ve fikirleri çoğaltmaktır.
    Umarım ileride daha verimli fikir alışverişler olur.
    Saygılarımla.

  16. Yazan:M. İkbal TUNA Tarih: Eyl 1, 2009 | Reply

    ufuk bey güzel bir yazı olmuş emeğinize sağlık. Geçenlerde merak edip avrupa ülkelerindeki resmi dillere bakayım dedim ve ilginç bir tablo çıktı karşıma wikipedia da tekrar kontorl ettim ve olduğu gibi aktarıyorum:

    “İsviçre’nin dört resmî dili vardır: kuzeyde ve Orta İsviçre’de Almanca(64%); batıda Fransızca (20.4%); güneyde İtalyanca (6.5%); ve güneydoğuda Graubünden kantonunda küçük bir azınlık tarafından konuşulan Romanştır. Federal hükümet dört resmî dili de kullanmak zorundadır. Federal Meclis’te bu dört dilde simültane tercüme yapılmaktadır. Her İsviçrelinin okulda kendi anadilinden başka İsviçre’nin resmî dillerinden birini öğrenmesi zorunludur. Bu nedenle İsviçrelilerin çoğu en azından iki dil bilmektedir.

    Belçika’nın üç resmi dili vardır, üç bölgeli bir devlet yapısına sahip olan Belçika’nın resmi dilleri, Flamanca%60, Almanca%1 ve Fransızca%39’dur. Ayrıca resmi dil olmamasına rağmen Türkçe de ülkede çok konuşulan diller arasındadır.

    İskoçya’da İngilizce, Galce ve İskoçça olmak üzere 3 farklı dil konuşulmaktadır. Hemen hemen herkes İngilizce konuşurken halkın %30 u İskoçca da bilmektedir. Galce konuşan %11 lik kesimin çoğu aynı zamanda İngilizce konuşmaktadır.
    Danimarka resmi dili Danca olmasına rağmen, Grönland’da Grönland dili, Faroe Adaları’nda da Faroe dili Danca ile birlikte resmi dillerdir. Almanca ise Danimarka’nın güneyinde resmi olarak tanınan ve korunan bir azınlık dilidir

    İtalya’da İtalyanca, Arnavutça(güney İtalya’da), Katalanca(Sicilya’da) ,Hırvatça,Fransızca,Almanca,Yunanca(bazı bölgelerde) konuşulmaktadır.

    Bunlara ek olarak İsveç’te resmi dil yoktur. İsveççe, İsveç’te en çok konuşulan dil olmasına karşın ülkede resmi dil konumunda değildir. İsveç Finleri de İsveç’te ikinci büyük dil grubunu oluşturmaktadır. Ülkedeki nüfusun yüzde üçü tarafından konuşulan Fince, azınlık dili olarak kabul edilmektedir. Ülkedeki diğer azınlık dilleri Meänkieli, Sami, Romanca ve Yidiş şeklindedir.”

    şimdi tüm bunlardan sonra “ama avrupa farklı biz farklıyız” , ” bizim özel durumlarımız var”, “onlarda terör sorunu mu var” gibi sloganların arkasına sığınmak gerçekten insafsızlık olur. o zaman siz ülkede gerçek demokrasi yerine militan demokrasiyi destekliyorsunuzdur. yani kendi değerlerini korumak için siyasî ifade hürriyetine,kültürel çeşitliliklere ve siyasî örgütlenme hakkına sınırlama getiren bir ideolojinin peşindesinizdir. o zaman demokrasi sadece belli bir sınıfın çıkarları içindir.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin