RSS Feed for This Post

‘Parasız eğitim’ devlet tekeli demektir

Devletin itaatkâr, uyumlu, uysal ve kontrol edilebilir insan üretimini en düşük maliyetle gerçekleştirdiği kurumlardır okullar. Bu bakımdan eğitim, birçok ülkede ideolojik bir temelde işlev görür. Ancak hakkını vermek gerek -demokratik olma unvanını hak eden- ülkeler artık eğitime dönük politikalarını daha çok evrensel değerlere doğru kaydırmaktadır. Finansmanından, eğitim müfredatlarına varıncaya kadar eğitimin kendine dönük bir yığın problemini devletçi bir siyasi zihniyetle değil de daha çok demokratik, özgürlükçü ve liberal bir anlayışla ele almaktadırlar. Doğrusu devletin eğitimin birçok alanından elini çektiği ülkelerde bilim, sanat, teknoloji ve edebiyat dallarında ciddi kalite sıçramaları gözlemlenmektedir. Türkiye ise hala resmi ideolojisini eğitim kanalıyla yeni kuşaklara aktarmayı hedef yapmış ender ülkeler arasında yerini almaktadır. Türkiye’de eğitimi devlet finanse eder anayasasına göre ise eğitim, zorunlu ve parasızdır. Dolayısıyla müfredatından, eğitim politikalarına kadar eğitime dönük ne varsa tek söz sahibi devlettir.  

Türkiye’de eğitimin parasız olması meselesi yıllardır tartışılan bir meseledir. Sorunun kaynağını ise “ekonomi” oluşturur. Yani sorun daha çok “kaynak yetersizliği” olarak ele alınır. Burada da iki farklı görüş ortaya atılıyor. Birincisi; eğer devlet eğitim parasızdır diyorsa bunun içini tam olarak doldurmalıdır. Yani bedava kitap dağıtımının yanı sıra öğrencilerin yemek, servis ve kırtasiye giderlerini de karşılamalıdır. Aynı zamanda okullara hizmetli, marangoz, güvenlik ve sağlık memuru da atamalıdır. İkincisi ise; kaynak yetersizliğinin fakir bir ülke olan Türkiye için sürpriz bir durum olmadığı gerçeği. Yani her yıl bir buçuk milyon çocuğun sisteme katıldığı, on dört buçuk milyon çocuğun sistemde olduğu bir yapıyı dar bütçesiyle devlet tek başına kaldıramıyor. Kaldıramadığı için de eğitim kurumlarında sürekli kalite düşüşü gözlemleniyor.  

Devlet, okulların giderlerini karşılayamıyor; 

Son 10 yılda bütçeden MEB’e ayrılan pay, katlanarak arttı. 1999 yılında 2,1 milyar TL olan MEB bütçesinin büyüklüğü 2009 yılı itibariyle 27,8 milyar TL’ye ulaştı. Daha önce en büyük dilimi milli savunmaya ayrılan bütçeden en büyük payı AK Parti hükümetiyle milli eğitim kapmaya başladı. 2002 yılında 4,7 milyar TL ayrılan milli eğitim bütçesi, 2003’te 10,1 milyar TL’ye, 2005’te 14,8 milyar TL, 2007’de 21,3 milyar TL ve 2009’da ise 27,4 milyar TL tahsis edildi. Önümüzdeki iki yılda bütçeden milli eğitime ayrılması öngörülen miktar 2010’da 30,6 milyar, 2011’de ise 33,9 milyar TL. Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2009 bütçesi 27 milyar 883 milyon YTL. Bunun 18 milyar 488 milyon YTL’si personel maaşlarına, 2 milyar 131 milyon YTL’si ise sosyal güvenlik primlerine gidiyor. Bu yüzden Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinin yalnızca yüzde 10’u, yani 2 milyar 780 milyon YTL’si yatırımlara ayrılmış durumda. 

Türkiye’de devlet okul yapıyor, eğitimcilerin maaşını ödüyor, bedava kitap dağıtıyor geri kalan okul masraflarını -ki bunlar çok ciddi masraflardır- karışmıyor. Bu yükü okul idarecilerinin sırtına yüklemeyi yeğliyor. Aslında örtülü şekilde devlet eğitimi paralı hale getiriyor çünkü Türkiye’de velilerin katkı sağlamadığı hiçbir okul yok. Aksi takdirde okullar iflas eder. Ancak buna rağmen Bakanlık her yıl genelge yayımlayarak velilerden para toplanmasını yasal suç ilan ediyor. Para toplayan müdürler hakkında yasal işlem başlatacağını söylüyor. TV aracılığıyla da velileri okullara para vermemesi konusunda uyarıyor. Bu konuda mağdur olan bir lise müdürü” Okulun sadece temizliği için ayda 3 bin TL ödüyorum. Aylık su parası 2 bin TL. Beş personel çalışıyor. Ayda 6 bin TL sabit gider var. Ayda sadece okul kantinden 300 TL kira geliri var. Okulu 10 bin TL borçla kapattım” derken haklı olarak ben bu parayı nereden bulayım” diye soruyordu.

Okullarda her yıl tekrarlanan ve acil çözüme muhtaç onca sorunun çözümü için “devlet daha çok versin” demenin ve bu konuda ısrarcı olmanın açıkçası çözüme hiçbir katkısı olmayacaktır. Aslında bu ülkede yaşayan herkes Türkiye’nin zengin bir ülke olmadığını çok iyi biliyor. Bu durumda birbirimizi kandırmanın bir manası yok. Eğitim sendikaları bu gerçeği bildikleri halde her yıl para toplanmaması yönünde velileri kışkırtarak bir nevi bedavacı zihniyeti hortlatıyorlar. Dolayısıyla eğitimde devletin her türlü müdahalesini meşru hale getirmeye çalışıyorlar. Her yıl bütçeden MEB’e ayrılan miktar bellidir. Bu miktar eğitim parasızdır denilen bir ülkede gerçekten de okulların tüm ihtiyaçlarını karşılamakta yetersiz kalıyor. Kısacası devlet vatandaşına bedava eğitim hizmeti sunamıyor. Peki, bu durumda ne yapılmalı? Ne tür çözüm önerileriyle bu sorunun üstesinden gelebiliriz?

Kaynak olarak velilere dönülmeli ancak

Okulu küçük bir fabrika gibi düşünecek olursak piyasaya kaliteli ürün çıkartmak ve bunları pazarlamak için mutlaka okulun masraflarının karşılanması gerekmektedir. Yerel yönetimler, sanayiciler, okulun etrafındaki esnaflar ve veliler okullara kaynak aktarmalıdırlar. Parasız eğitim yaklaşımı, politikacıların ucuz oy avcılığı için kullandıkları bir mesele olmaktan çıkartılmalı ve ülke ekonomisi göz önünde bulundurularak daha gerçekçi, sivil, demokrat ve liberal çözüm önerileri sunularak meseleye yaklaşılmalıdır. Aslında parasız eğitimin ardında saklı olan gerçek toplum ve birey üzerinde bürokrasinin egemenliğinin daha fazla pekiştirilmesidir. 

Devletin eğitime müdahalesi ve tekeli altında tutmasının nedenleri arasında “yoksullar yararına” olduğu söylenir ancak durum hiçte öyle gözükmemektedir. Ülkemizde veliler çocuklarının eğitimini önemsiyorlar ve oldukça ciddi paralar harcıyorlar. Artık öğrencilerin dershaneye gidişleri ilköğretim 4-5. sınıftan itibaren başlıyor. Lise son sınıfa kadar özel dershanelere harcanan paraları varın siz hesap edin. Türkiye’de ortalama bir öğrenci tam dokuz yıl dershaneye devam ediyor. Üstelik tam anlamıyla kaliteli bir ilköğretim ve ortaöğretim eğitimi de almamış oluyor. Veliler özellikle devlet okullarında çocuklarının düzgün, temiz ve kaliteli eğitim öğretim ortamlarında öğrenim görmelerini arzu ediyorlar. Ancak maalesef her şeyi devletten bekleyen, bedavacı bir zihniyetin kurbanı oluyorlar. Bugün okulların kaynak yetersizliğinden doğan bir yığın problemleri velilerin bu arzusunu gerçekleştirmede yetersiz kalmaktadır. Çocuklarına okulda tuvalete girmemesi konusunda uyaran birçok veli tanıyorum. Okul koridorları neredeyse toz bulutundan geçilmiyor. Güvenlik olmadığından çocuklara nöbet tutturulmaktadır. Buna kırılan cam, kapı pano vs. eklersek okulun acil çözüme muhtaç giderleri yukarıdaki okul müdürünün de ifade ettiği gibi bir hayli yekûn tutmaktadır. Ve Türkiye’de birçok okul hemen hemen her dönem bu tür sorunlarla boğuşmaktadır. Şüphesiz bu durumda kaliteli eğitim öğretim ortamı oluşturmak neredeyse imkânsız bir hale gelmektedir.  

Okullar acilen kaynak olarak velilere dönmek mecburiyetindedir. Her ay toplanacak çok cüzi miktarlarla bu sorunların büyük bir çoğunluğu giderilir. Bunun adını ister “katkı payı koyalım” ya da başka bir şey ama mutlaka kaynak olarak velilere dönmek zorunluluğu söz konusudur. Ancak bir taraftan da veliler okullarda çok ciddi denetçi rolünü üstlenebilmelidirler. Okul ortamında her bakımdan etkili olmalıdırlar. Parayı verenin sistemin işletilmesinde, sorunların çözümünde, paranın harcanmasında söz sahipliği hakkı doğmalıdır. Karar alma süreçlerinde önemli roller üstlenmelidirler. Öncelikle okul dernekleri aktif hale getirilmeli ve paranın harcanması, kontrolü tamamen velinin yani okul derneğinin elinde olmalıdır. Veli ekonomik yükünü paylaştığı okulun aynı zamanda yönetimini de paylaşabilmelidir. Okulların yerel yönetimlere devri konusu ise tekrar gündeme getirilip tartışılmalıdır.

Trackback URL

  1. 10 Yorum

  2. Yazan:Mustafa Tarih: Eyl 30, 2009 | Reply

    Ilk okul ve orta okul devletde kalsin lise ve universiteleri ise denetlesin mercek altinda tutsun ama özel ve vakflarin olsun.

  3. Yazan:SQ Tarih: Eki 1, 2009 | Reply

    “okulu küçük bir fabrika”, öğrencileri de “piyasaya çıkacak ürün” gibi düşünebilmek takdire şayan hakkaten.
    Bu algıya göre, okullar, hastaneler, hedef kitlelerindeki “müşterilerine” odaklanmış “işmerkezleri” ve “işverenler” gibi çalışmalı.

    Eğitim aman parasız olmasın, devlet beyin yıkayabilir(devletin şeffaflaşabilmesi için çaba göstermeye ne gerek var ki?), onun yerine kapitalizmin “piyasa çıkacak yeni ürün” desturunu kullanalım. Oldu olacak öğrencilere barkod da takalım!

  4. Yazan:erdem Tarih: Eki 1, 2009 | Reply

    E o zaman devlet çocuklarınızı köleleştirsin sizde üstüne para ödemeye devam edin sayın SQ…Devlet eğitim bilimini tekeli altına alarak öncelikle bilim düşmanlığı yapıyor.Bu bilime yapılmış büyük bir hakarettir.Daha vahimi devletin şeffaflaşması için mücadele edip sonuç alana kadar o beyin yıkama faprikasından miyonlarcası türüyor piyasaya..Hepside farklı olana düşman hepsi korku içinde birgün ya bölüneceğiz ya şeriat gelecek diye ödleri kopuyor bu yüzden sokakta utanmadan,korkmadan insanların ensesinden kurşun sıkabiliyorlar.Üstelik bilim,sanat,teknoloji adına en ufak bir şey üretmedikleri gibi o beğenmediğiniz kapitalistlerin ürettiği oyuncaklarla kızlara hava basıyorlar..En kestirme ,en gerçekçi ve çözümü en kolay uygulanabilir bir yoldan gitmekte yarar var.Ufuk bey’in de ifade etmeye çalıştığı nokta bu.Devletin daha şeffaf daha demokratik olabilmesi için eğitim üzerindeki tekeli kırılması lazım.Herkes kendi müfredatını belirleyerek özel okullar açmalı.Devlet okulları da olmalı ve yerse rekabet etmeli bu diğer okulallarla..Çocuklara barkot takalım mı takmayalım mı bilmem-karışmam da ama bir gerçek var onlar zaten üniformalı birer asker gibi duruyor adına milli eğiitm denilen bir kışlada…

  5. Yazan:eg Tarih: Eki 1, 2009 | Reply

    sq’nün yazdığı yorumu yazacaktım ama şu sıralar polemiğe girmek istemeyecek kadar canım sıkkın. ama sq’nün yaptığı yoruma yüzde yüz katılıyorum.

  6. Yazan:Tarik Tarih: Eki 1, 2009 | Reply

    Bu ülkede devlet eğitim tekeli midir? Öyleyse binlerce kolej ve 40’a yakın özel üniversite ne işe yarıyor?

    Türkiye’de ciddi bir özel okul piyasası söz konusu. Bu okullardan heryıl geçen öğrencilerin sayısı yüzbinlerle ifade ediliyor. ( http://sektoreel.zaman.com.tr/sektoreell/detaylar.do?load=detay&link=612 )

    Türkiye’nin sosyo ekonomik durumunu gözönüne getirdiğinizde bu rakamlar özel eğitimin orta sınıflara kadar indiğini gösterir. Nitekim bu oran içinde “orta üst” sınıfların son 10 yıldır yeni trendi olan çocuklarını yurt dışına gönderenler yok.

    Bu, işin yazıda bulunmayan bir vehcesi. Ancak diğer yandan bu yazıda, yazarın sunduğu tespitlerle çözüm önerileri arasında da çelişkiler var.

    En basiti:

    Türkiye’de devlet okul yapıyor, eğitimcilerin maaşını ödüyor, bedava kitap dağıtıyor geri kalan okul masraflarını -ki bunlar çok ciddi masraflardır- karışmıyor. Bu yükü okul idarecilerinin sırtına yüklemeyi yeğliyor. Aslında örtülü şekilde devlet eğitimi paralı hale getiriyor çünkü Türkiye’de velilerin katkı sağlamadığı hiçbir okul yok. Aksi takdirde okullar iflas eder

    Bu tablo karşısında yazarın sunduğu çözüm önerisi:

    Okullar acilen kaynak olarak velilere dönmek mecburiyetindedir. Her ay toplanacak çok cüzi miktarlarla bu sorunların büyük bir çoğunluğu giderilir. Bunun adını ister “katkı payı koyalım” ya da başka bir şey ama mutlaka kaynak olarak velilere dönmek zorunluluğu söz konusudur

  7. Yazan:Tarik Tarih: Eki 1, 2009 | Reply

    Daha önce en büyük dilimi milli savunmaya ayrılan bütçeden en büyük payı AK Parti hükümetiyle milli eğitim kapmaya başladı.

    Bravo AK Parti hükümetine !

  8. Yazan:Ufuk Tarih: Eki 1, 2009 | Reply

    Eğitimin her alanına müdahale eden bir devleti öncelikle eleştirmek gerek.Bu meseleyi eleştireni değil…Devletin eğitimle işi olmaz.Olur diyorsanız performansı ortada…Size buraya sığmayacak kadar araştırma tablosu yazabilirim.Bir eğitimci olarak devletin eğitimden elini çekmesi gerektiğini savunuyorum.Özel okulların müfredatını bile devlet belirliyor buna rağmen özel okulların başarısı devlet okullarından bir hayli fazladır.
    “Aslında örtülü şekilde devlet eğitimi paralı hale getiriyor çünkü Türkiye’de velilerin katkı sağlamadığı hiçbir okul yok. Aksi takdirde okullar iflas eder” evet doğru; velilerin katkı sağlamadığı hiç bir okul yok buna mecbur bırakılıyorlar çocukları leş gibi ortamlarda eğitim görüyor devlet velilere para vermeyin diyor ama okullara bir çivi bile çakmıyor.Hem paran yok hem de velilere para vermeyin diyorsun.Olacak iş değil.Oy avcılığı resmen!Birbirimizi kandırıyoruz.Çözüm önerisi sadece veliler okula para versinden ibaret değil.Okul aile birlikleri okul yönetiminde önemli roller üstlenmeli.Para velilerin denetiminde olmalı.Müdürler parayı kullanamıyorlar.Vs.yazıda ifade ettik bir çoğunu.Tarik kardeş AKP’ye gerçekten bravo.Verilen rakamları sıkmadım gerçektir o rakamlar.

    Kısacası bana göre devlet okulları kalitede beş para etmez.Ama iyi asker yetiştiriyor.Buna diyecek lafım yok..Ben bu ülkede müfredatlarını ve eğitim politikalarını kendileri belirlemesi kaydıyla her kesimin okul açması taraftarıyım.Devletin okulları da olmalı.Ve rekabet etmeli diğer farklı okullarla..Herkes kendi okulunu açabilmeli.Hatta eğitim öğretimi eve taşımak isteyenleri bile dikkate almalı müsaade edilmeli.Devlet sandığınız gibi iyi eğitim sunamıyor.

  9. Yazan:cb Tarih: Eki 1, 2009 | Reply

    Daha yazıyı okuyacak fırsatım olmadı ama yorumlara bakınca Tarık ismini görünce acaba bizim Tarık bey mi dedim,eğer oysanız Tarık bey hoşgeldiniz

    ps

    yazıya ayrıca yorum düşeceğim ilk fırsatta

  10. Yazan:Tarik Tarih: Eki 2, 2009 | Reply

    Eğitimin her alanına müdahale eden bir devleti öncelikle eleştirmek gerek.Bu meseleyi eleştireni değil…Devletin eğitimle işi olmaz.Olur diyorsanız performansı ortada…

    Devletin eğitime müdahil olmasını belirli ölçüler içinde kabul edilebilir buluyorum. Bunun için yüksek öğretimle ilk öğretimi keskin sınırlarla ayırmak gerek. Esasen üniversite terimin temel anlamıyla bir “eğitim” kurumu değildir. Yüksek öğretim tamamen özerk olmalı. İlköğretim içinde de müfredat konusunda esneklik sağlanması lazım. Veliler de yönetim sürecine daha çok katılabilmeli. Bu konularda sizle hemfikirim.

    Evet ama bu tür bir demokratikleşme uygulamasının zorunlu olarak bütün bir eğitim sisteminin piyasanın eline teslim edilmesiyle mümkün olabileceğini ileri sürmek doğru değil. Yazınızdan bu sonucu çıkardığım için itiraz ettim.

    Yine örneğin, bugün bize göre çok daha özgürlükçü eğitim sistemlerine sahip, fransa ve avusturya gibi ülkelerde eğitime ayrılan bütçenin genel bütçeye oranı Türkiye’den yüksektir.

    En komiği de, bu ülkelerde bazı üniversitelere ödenen “katkı payları” bizdeki okullarla neredeyse kafa kafaya çıkar.

    Oysa onların kişi başına düşen milli geliri bizimkinn 3-4 katı ve oradan alınan diplomalar dünyanın heryanında geçiyor, bizim birçok üniversitemizde olduğu gibi yerel değil. Kısaca neredeyse bizim ödediğimize yakın harçlarla, bizimkilerden daha kaliteli ve demokratik eğitim imkanını öğrencilerine sunabiliyorlar. Bu farkı da devlet sübvanse ediyor.

    Burada kaba bir “iyi piyasa-kötü devlet” ikiliğine indirgeyemeyeceğimiz farklar var.

    Daha yazıyı okuyacak fırsatım olmadı ama yorumlara bakınca Tarık ismini görünce acaba bizim Tarık bey mi dedim,eğer oysanız Tarık bey hoşgeldiniz

    Evet benim, hoşbulduk sevgili cb.

  11. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Eki 3, 2009 | Reply

    Eğitim,sağlık vs gibi hizmetler paralı mı,parasız mı olsun tartışması başladı mı,otomatikman devletçilik ile liberalizm tartışmasını da başlatır beraberinde.Zira,daha kaliteli bir eğitime dair çözümler-bu yazıdaki gibi-önerildi mi sanki her şeyin paraya ve dolasıyla bir “piyasa”ya dönüşeceği kaygılarına neden oluyor.Belki haklı bir itirazdır bu.Zira,iyileştirmenin salt finansal boyuta indirgendiği çözümler doğal olarak bir “sektörleşme”riskini doğurabiliyor.Sanırım yazıya gelen kimi itirazlar da bu yönde.Kuşkusuz daha sağlıklı bir eğitim için finansal boyut önem arzeder…Yeterli bütçe sağlanamadığı takdirde bir takım eksikliklerin yaşanması kaçınılmazdır.Ancak tek başına tüm çözümlerin eğitime ayrılan bütçeyle ilişkilendirilmesi de sanıldığı kadar doğru sonuca görürmeyebilir.Sonuçta daha verimli eğitimin maliyetle doğrudan bir ilgisi olsa da,bunun kadar eğitimin şekli,nasıl yönetildiği yani zihniyet çok daha önemlidir…Devlet bütçeden en büyük payı ayırdığı takdirde bile,şayet sistem eğitim ve öğretim yerine “asker yetiştirme”yi amaç edinmişse sanırım bu tarz işleyen bir sistemde arzu edilen kaliteli eğitim gerçekleşemez.Nitekim de gerçekleşmiyor.
    Peki ne yapmalı?Nasıl bir çözüm bulmalı?Kör topal haliyle”aman devletin tekelinde olsun,yeter ki adı parasız olsun”deyip bu hantal yapıyı bir nimet gibi karşılamaya devam mı edilmeli?Üstelik parasız diye savunduğumuz sistem örtülü bir şekilde bizleri vatandaş olarak bu çarka ortak ettiği halde.Ufuk bey işin içinde olan bir eğitimci olarak bu konuya yeterince açıklık getirmiş zaten.Her sene yayınlanan genelgelere rağmen nasıl katkı koyduğumuzu biz veliler gayet iyi biliriz.Yani o parasız denilen eğitim hiç de öyle değildir.Ayrıca katılım payı adı altında alınan harç,bağış vs.nin nasıl yönetildiğine,nerelerede kullanıldığına dair vatandaşın pek bilgisi de bulunmaz,sadece öder.Dersanesi,özel öğretmeni,ek kaynak vs.gibi hatırı sayılır harcamalar da cabası.Hülasa,eğitimin parasız filan olduğu zaten yok,çocuğumuz iyi bir okula kapak atsın diye anamızdan emdiğimiz süt burnumuzdan geliyor.Her yıl insanlar daha iyi bir okul için göstermelik ikametgahlar düzenleyerek suça bile zorlanıyorlar.Kıyafet(forma)komedisi ise ayrı bir işkence.Peki,vatandaşın bu koşuşturması,orta öğretimden üniversiteye kadar yaşanan bu çileler nereden kaynaklanıyor?Her fırsatta sosyal bir hizmet olarak vazgeçilmez bulduğumuz devlet okulları yeterli kalitede eğitim sunabilseydi bunca çile yaşanır mıydı?Demek ki bu koşulları yaratan da halihazırda yenilenmekten uzak hantal devlet eğitimidir.
    Kısacası,bu yapıyı sorgulamaksızın hadiseye sadece devletçilik/liberalizim karşılaştırılmasına indirgenmesini sorunun doğru çözümü olabileceğini düşünmüyorum.Devlet bu statik yapıda ısrar ettikçe vatandaş elbette başının çaresine bakmak durumunda kalacaktır.Ama yok,imkansızlıktan parasız denilen bu sistemle yetinilmek zorunda olunuyorsa bu da öyle parasız filan değil,kendi kendimizi kandırmak olur hepsi o kadar.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin