Bir Pazartesi Masalı…
By Özlem Yağız on Eki 5, 2009 in Başörtüsü Yasağı, Kemalizm, Ulus-Devlet, Yobaz Laikler
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde yargıçlar şah, rütbeliler padişah iken Kafdağı’nın ardında garip bir ülke varmış. İsmi Tekinsiz Diyarlarmış. Zira nedendir bilinmez bu ülkenin köyleri zaman zaman yanar, sokaklarından insanları sırra kadem basarlarmış. Binlerce insanının kaybolduğu, çoban kızlarının tepesine havan topları düştüğü Tekinsiz Diyarlarda şehirlerin dağlarına Ne Mutlu Tekinsizim diye yazarlarmış. Dağlara “Ne Mutlu Tekinsizim” diyene yazdıkça herkesin birer Tekinsiz olduğunun su götürmez bir gerçek olduğu ülkede, halk sınıfsız, kaynaşmış, Tekinsiz bir topluluk olarak Tekinsizce konuşur, Tekinsizce yazar ve Tekinsizce mutlu olurmuş. Arada bir halkın içerisinden hoşnutsuz mırıltılar arttıkça Padişahlar şöyle gür sesiyle bir haykırır, şehirlerin tedavi merkezleri tedavi edilmesi gereken vatandaşlarla dolarmış. Sonra Şahlar taze bir Tekinsiz Cumhuriyeti manifestosu hazırlar, kalem erbabı gazeteleri kahraman padişahlara en has övgü yazıları ile donatırmış..
Tekinsiz ülkesinin vazgeçilmez hedefleri, sorgulanamaz gerçekleri taviz verilemez adetleri varmış ayrıca. Aslında tüm dünya bir zamanlar Tekinsiz imiş. Hatta Tekinsizler anayurdundan yeryüzüne dağılmış tüm insanlar. Gel zaman git zaman dilleri karışmış güneş tenlerini değiştirmiş birbirine pek benzemez olmuşlar. Dağa çıkan dağlı Tekinsiz, çöle inen güneşte kararmış Tekinsiz kuzeye giden yeterince güneş görmediğinden sararıp solmuş Tekinsizmiş. İnsanlar Tekinsiz olduklarını unuttukça mutsuzlaşmışlar yüzleri gülmez olmuş. Öyle ise demiş şahların başı bir hedeflerimiz olmalı bizim, hepimiz bir örnek yaşamalı, konuşmalı ve giyinmeliyiz. Tayyör ceket, fötr şapka, Latin alfabesi, Pazar tatili, sakıncalı kelimelerden arımış bir dil, doğru çocuk yetiştiren imalathaneler, Beethoven dinleyen köylüler işte mutluluğun anahtarı, işte cumhuriyetimizi sonsuza kadar yaşatacak tılsım!
Gelin görün ki dağları taşları Ne mutlu Tekinsizim yazıları ile dolu bu ülkede bir de bir türlü mutlu olduğuna inanmayan bazı kızlar yaşarmış.
Tekinsiz ülkesinin ileri gelenlerinin en büyük meselesi bu kızların mutluluğu imiş aslında. Eğer bu kızlar saçlarını rüzgarda savura savura dolaşırsa bütün ülkenin ve bu kızların mutlu olacağına, herkesin “ne mutlu çağdaş bir Tekinsizim diyene” sözü ile huzur bulacağına inanılırmış dolayısı ile.
Ülkenin tüm Şahları, Padişahları, mekteplerinin ilmiyyun ve kahinleri kendisini bu amaca adamışlar. Gün gelmiş bütün bu güruhun tek derdi bu kızların saçı başı olmuş. Ama kızlar bir türlü saçlarını rüzgarda savurmak istemezler böyle mutlu olacaklarına ve böylesinin makbul olacağına bir türlü inanmazlarmış. Madem ki sizler saçınızı savurmayı red ediyorsunuz; mekteplerimizde, pazar yerlerimizde, seçkin mekanlarımızda böyle dolaşamazsınız. Sonra diğer kızlarımız da sizi böyle görürse saçlarını savurmaktan ve Tekinsiz ülkesinin yüz yıllık mutluluk masalına inanmaktan vazgeçebilir demişler. Böylece saçını savurmayan kızlar Tekinsiz ülkesinde kutsal mekanlara giremez olmuş. İknahaneler kurulmuş saçlarını savurmayan kızlar için. Büyülü kelimeler söylenmiş kendilerine, tütsüler yakılmış, muskalar yazılmış. Ancak kızlar bir türlü yola gelmemişler.
Bazı kahin ve ilmiyyun ise düşünmüşler taşınmışlar mabedlerinin kapısına kutsal odacıklar yapmaya karar vermişler bu durumda.
Tekinsiz ülkesinin bu laf anlamaz kızları kutsal odacıklara girecek ve içeride yapay saçlar takacaklarmış. Hergün bu kızlar bilim mabedlerine gelirken kutsal odacıklara girer yapay saçlarını ve tütsülenmiş şapkalarını takar sonra mabede ayak basarlarmış. Böylece tüm mabed bekçileri o gün mabedlerinin kutsallığına halel gelmemesinin huzuru ile mesut bir şekilde yaşarlarmış. İlmiyyun derslerde yapay saçlı ve kutsal şapkalı kızları gördükçe arada bir ahu vah etse de, saçlarını rüzgarda savurmayan bu kızların mabedi biraz zedelediğini düşünse de hiç olmazsa bu kadarını kabul ettirebilmenin huzuru ile yataklarına mutluluk içerisinde girerlermiş her gece.
Ve böylece ülke bir sure sonra herkesin aynı peştemali giyip, aynı yöne döndüğü, aynı kelimelerle trans haline geçip, aynı marşlarla ağladığı, aynı sabah programlarını seyredip, aynı yarışma programlarına yüzyıllarca baktığı, aynı dinin resmi kabul görmüş yorumuna inanıp, aynı stadlarda aynı marşlarla hoplayıp zıpladığı, aynı yazarların okunup farklı olanın hamamdan kovalandığı dev bir tımarhane haline gelmiş. Tımarhanenin doğru insan üretme çiftliklerinde mutsuz kızların görüntüleri daha da garip ama olmazsa olmazmış.
Kızlar yaz günü yün şapkalar giyer, başına taktıkları örtülerin üzerine yapay saçlar ya da kutsal şapkalar takar öyle dolaşırlarmış.
Dağlarda Ceylanlar havan topuyla avlanır, imalathanelerde mutsuz kızlar dolaşır, şehirlerde vatandaş Tekinsizce konuş diyerek dükkanlar yağmalanır, şehit cenazeleri padişahların gösterdiği ibadethanelere kaçırılıp oradan resmi resmi kaldırılırmış. .
Ama olsunmuş, Herkes ne mutluymuş, herkes Tekinsizmiş. Üstelik herkes mutlu bir Tekinsizmiş.
Eh daha ne olsunmuş!
5 Yorum
Yazan:özlem Tarih: Eki 5, 2009 | Reply
Bu masalin başlığı bir ülkenin henüz yazılmamış salaklık tarihi olacaktı. Ama Mehmet Bey’in benim arada bir argoya kaçan başlıklarımla biraz problemi var galiba:)
Yazan:haydar Tarih: Eki 5, 2009 | Reply
değerli kardeşlerim bu yazıyı biraz kısaltıp üniversitede dağıtmayı düşünüyorum. eğer sizin açınızdan bir sorun olmayacaksa tabi. Kaleminize sağlık.
Yazan:özlem Tarih: Eki 5, 2009 | Reply
Benim acimdan hiçbir sorun yok. Haydar kardes. Bir yazi zaten genele yazilmis ise anonim olmustur. Sormaniz yine de büyük incelik.
Yazan:Hülya Tarih: Eki 6, 2009 | Reply
bu tekinsizlik nasıl bir oluşumsa benim de karşıma çıkıyor her zaman, hatta rüyalarıma bile giriyor, ben de çareyi dua okumakta buluyorum, okuyup üflersem hiç olmazsa çarpılmıyorum, her ne kadar ayağıma dolaşıyorsa da, geçinip gidiyoruz gönülsüzce bu dünyada, öteye Allah Kerim…
Yazan:mustafasarp Tarih: Eki 12, 2009 | Reply
yazının belkide tek handikapı uygunsuzluk kentine, başka bir kapıdan giriş yapıp farklı uygunsuzluklara değinmek…(yazının ana önermesi olan ‘türk’ lük ile alakalı yorum olmamasına rağmen, yazının “ne mutlu türküm diyene” söylemine yapılan atıflarla ilerlemesi)bu kadar kusur kadı kızının yazısında da olur yani, hele ki bu kadı kızı da saçlarını savuramıyorsa…