Birlikte yeni tarih yazalım
By Ufuk Uras on Eki 16, 2009 in Kürtler, Türk Solu
Hep söyledik… Türkiye’de Kürt sorununun çözümü için atılacak adımlar, toplumun ve ülkenin demokratik kuruluşlarının, demokratik kamuoyunun, Meclis’in ve siyasi partilerin, aklıselim, ve demokrat yurttaşların işi olmalıdır dedik…
İşte şimdi bu gerçeğin açığa çıktığı bir dönemi yaşamaya başladık.
Askeri tedbirleri ve cezalandırmayı esas alan geleneksel tavır bütün boyutlarıyla iflas etmiştir. Görmezden gelme, kabul etmeme, baskı ve şiddet, Kürt sorununu çözememiş ve yarayı kangren haline getirmiştir.
Şimdi tersi yapılmalıdır. Bu nedenle yeni açılımlar tartışması yeni çözümler, modeller ve sonuçlar üretecektir.
Kürt sorununun çözüm yolu demokratikleşme ve hoşgörüdür; farklı kültürlere saygı göstererek eşit yurttaşlık ilişkilerinin geliştirilmesidir; eşit koşullarda bir arada yaşama iradesinin güçlenmesi ve şiddet ortamının sona erdirilmesidir.
TBMM’nin ÖZEL OTURUMLA toplanarak inisiyatif alması, muhalefetin sorumlu davranması ve toplumda yeni bloklaşmaların ve gerginliklerin yaratılmasına yol açmaması; hükümetin ise DTP’yi ve seçilmiş belediyeleri sorunun çözümünde muhatap olarak kabul etmesi bugünün en önemli uğraklarıdır.
Elbette herşeyin bir anda gerçekleşmesini beklemek doğru değildir. Ama güven arttırıcı tutumların geliştirilmesi önemlidir. Artan güven, yeni adımların atılabilmesini de kolaylaştıracaktır.
Bu çerçevede tartışılması ve yapılması gereken bazı noktaları şöyle sıralayabiliriz:
1. Toplumumuzun yapısı çok dilli ve çok kültürlüdür. Kürtçe’nin ve diğer azınlık dillerinin gündelik yaşamda etkin bir şekilde kullanımı bu yapıyı daha da güçlendirecektir. Bu bakımdan, ilk öğrenimden başlayarak bu dillerin öğrenilmesini, yerel birimlerdeki hizmetlerin halka götürülmesini daha da kolaylaştıran dilsel düzenlemelerin yapılması gerekiyor. Kültürel ve dilsel özgürlükler konusundaki reform ve yasaların genişletilmesi ile mevcut yasaların uygulanmasını daraltan yönetmeliklerin bölge halkının taleplerine cevap verebilecek şekilde yeniden düzenlenmesine özen gösterilmelidir.
Kısacası, anadilin öğrenilmesi ve öğretilmesi önündeki tüm engel ve sınırlamalar kaldırılmalıdır. Resmi dil Türkçe’nin dışında, isteyenlere Kürtçe dahil ana dillerinde öğrenim görme imkanları geliştirilmeli, üniversitelerde Kürdoloji Enstitüleri kurulmalıdır.
Kürt kültürel kimliğinin ifade edilmesinin önündeki yasal engeller kaldırılmalıdır. Bu bağlamda değiştirilen yer eski isimleri iade edilmeli, yer isimleri konusunda çift dilli bir kullanıma geçilmelidir.
2. Adı ister af olsun, ister başka bir şey, yeni bir sayfa açılabilmesi bakımından gerek Kuzey Irak, gerekse Türkiye dağlarındaki binlerce insanın yeniden olağan demokratik ve toplumsal yaşama katılımının yollarının açılması gerekiyor.
Kısacası, eve dönüşleri sağlayan, toplumsal ve siyasal yaşama dahil olmayı öngören kapsamlı bir af çıkarılmalıdır.
3. Yerel yönetim reformu, yerel yönetimler ile merkezi idare arasında etkin ve uyumlu bir işbirliğinin tesis edilmesinin zeminini güçlendirecektir. Demokratik katılımcılık ilkesi çerçevesinde yerinden yönetim anlayışı ön plana çıkarılarak, bölgesel ve kentsel sorunların çözümü için merkezi yönetimin vesayeti ortadan kaldırılmalıdır. Yerinden yönetim anlayışını güçlendirmek tüm ülkede demokratikleşme sürecinin gelişmesi ve toplumun yönetime katılmasının yollarının genişletilmesi anlamına gelecektir.
Kısacası, merkezden devredilen bazı yetkilerle yerel yönetimler güçlendirilmelidir. AB müktesebatına uyum yasaları çerçevesinde bölge meclisleri düzenlemesi tartışmaya açılmalıdır.
4. 12 Eylül Anayasası’nın sırtımızdaki yüklerinden kurtularak, Türkiye’nin gerçeklerine ve ihtiyaçlarına uyan demokratik bir anayasaya sahip olmamız gerekiyor.
Kısacası, Anayasa, Siyasi Partiler ve Seçim Yasaları demokratikleştirilmeli, anadilde siyaset yapma konusundaki engeller ortadan kaldırılmalı; Türkiye Cumhuriyeti toprağına bağlı bir anayasal vatandaşlık tanımı oluşturulmalı, Anayasa bütün kültürlerin demokratik bir şekilde varlığını ve kendini ifade etmesini içermelidir.
5. Kenti, kasabası, köyü, mezrası tahrip olmuş, nüfus dağılımı bozulmuş ve iktisadi yapısı çökmüş olan Doğu ve Güneydoğu’nun güçlü bir plan dahilinde yeniden ayağa kaldırılması gerekiyor. Bunun için, bölge halkının mevcut örgütleriyle işbirliği ve koordinasyon içinde istikrarlı bir iyileştirme programı uygulanmalıdır.
Kısacası, bölgesel ekonomik ve sosyal dengesizlik, yoksulluk ve işsizlik özel programlar ve yatırımlarla giderilmelidir.
6. Yakın tarihimizin son yirmi beş yılı incelendiğinde görülecektir ki, Kürt nüfusun yoğun olarak yaşadığı illerde ister adli, ister siyasi olsun yargıya intikal eden ve etmeyen bir çok suçta korucuların varlığı ve rolü söz konusu olmuştur ve oluyor. Bugün geriye dönüp bakıldığında, bu uygulamanın halk içinde bir husumet bloklaşması yarattığı, bölgenin kimi ileri gelenleri için ekstra güç kaynağı olduğu, yasadışı davranışların temel dayanağı haline geldiği görülüyor.
Kısacası, ‘Geçici’ koruculuk artık geçmeli, koruculuk kaldırılmalıdır. Bu yönde insani, sosyal ve psikolojik rehabilitasyon projeleri acilen geliştirilmelidir. Bu topluluğun, insani çözümler yoluyla, bir gelecek kaygısına düşmelerine yol açmadan, başka ve üretken alanlara kaydırılmaları bir sosyal devlet yükümlülüğüdür.
7. Türkiye’nin yakın tarihi de gösteriyor ki, parti kapatma, varolan siyasal ve toplumsal sorunların çözümüne çare olmuyor. Üstelik yargı yollarını kullanarak toplumsal ve siyasal sorunlara çözüm arayan zihniyetlerin de demokrat olmadığı görülüyor.
Kısacası, parti kapatmayı güçleştiren yasal değişiklikler bir an evvel yapılmalıdır.
ŞİMDİ ADIM ATMA ZAMANI
Cumhuriyet tarihi boyunca katlanarak büyüyen ve bir bölgeden tüm ülkeye yayılan bu sorunu aşmanın yolu demokratik ve siyasal çözümler üretmekten geçiyor.
Bu konuda sadece devlete endekslenerek beklenti geliştirmek de yetersizdir. Türkiye toplumunu, insanların kaygı ve korkularını görmek gerekiyor. O nedenle geleceği eşit koşullarda birlikte yaşama anlayışı üzerine kurmak, şiddete başvurmadan sorunlara çözüm arama ve üretme günlerini yaşıyoruz.
Toplumda iç barışın sağlanması ve kültürlerin yakınlaşması, birbirini daha fazla tanıması, önyargıların aşılarak birarada yaşama kültürünün geliştirilmesi sorunların çözümü doğrultusunda önemli adımlar olacaktır.
Yapılacak demokratik düzenlemeler bağımsızlığın da, egemenliğin de, demokrasinin de Cumhuriyet’in de güçlenmesine yol açar. Bir arada yaşama iradesini güçlendirir.
Toplumumuz bu adımların yaratacağı barış, dostluk ve kardeşlik iklimine nicedir hasret. Çok dilli, çok kültürlü ve çok kimlikli ortak bir tarihten geliyoruz, böyle bir geleceğe birlikte yürümeliyiz.
… Bu makale ilginizi çektiyse…
Kendini « sol » olarak tarif eden hareketler hiç olmadıkları kadar zayıf ve bölünmüş bir tablo çiziyorlar bugün. Türk Solu Dergisi’nin ırkçı söylemlerinden CHP’nin darbe çağrılarına uzanan bir kafa karışıklığı hakim. Muhalefet boşluğunun müzmin bir hastalığa dönüştüğü şu dönemde Türk solu bu boşluğa talip olabilir mi? Daha önce Dikkat Kitap kategorisinde yayınladığımız Pozitivizm Eleştirisi gibi bu kitap da Türkiye’deki sola tarafsız bakan bir çalışma. İyimser görüşler kadar geçmişe dönük ağır eleştiriler de var. İlginize sunduğumuz 82 sayfalık bu kitap Türkiye’deki “sol” grupların sorgulamalarına, projelerine ışık tutmak amacıyla derlenmiş makalelerden oluşuyor. Kitabı buradan indirebilir ve paylaşabilirsiniz. Kitapta ele alınan başlıca konular: Solda özgürlükçü hareketler, 68 Kuşağı, Devrimci sol, Kemalizm, ulusalcı sol akımlar, Sol ve İslâm, Cumhuriyet Gazetesi.