Humeyni’yi ve Humeynizm’i sevmek farz mıdır?
By Mehmet Yılmaz on Kas 3, 2009 in Cihad, Özgürlükler, Şeriat
Bir süre önce Humeyni’yi sert bir dille eleştirdiğim için tepki veren okurlar olmuştu. “İslâm’a büyük hizmetleri olan bu insana daha saygılı olmalısın” dedi kimi dostlar. Kendilerinden istemiş olmama rağmen İslâm’a yaptığı hizmetler konusunda detaylı bilgi gelmedi henüz elime. Ama zavallı iranlılar bizim kemalizme acayip derecede benzeyen bir rejim altında çile çekmeye devam ediyorlar.
Aslında Humeyni’nin şahsen yaptığı işler ile bugünkü Humeynizm rejimi arasında ayrım yapmak ve eleştirileri ayrı ayrı yöneltmek icab eder elbette.
Benim Humeyni konusunda temelden karşı olduğum şey İslâmî devrim olgusu. Zira İslâm ve devrim iran’daki şekliyle asla bağdaşmayacak iki kavram. Birincisi, yani İslâm iyi/kötü insan değil iyi/kötü eylemden bahsediyor bize. “Kendi kusurlarınızla uğraşın” diyor. Nefsi ve nefsin kontrolünü hatta terbiyesini öğretiyor. Humeynizm, Kemalizm, Leninizm gibi tepeden inmeci devrimler ise standartlar, normlar, tartışılmaz resmî gerçeklerle çıkıyor karşımıza. Beğenmedikleri insanları öldürmekten dahi geri durmuyor.
1789 Fransız devrimiyle “keşfedilen” terör ki devlet terörüdür, 1917 komünistlerinde KGB’nin atası Çeka olarak çıkıyor karşımıza. Komünist devrimi korumakla yükümlü çeka ekibi hiç bir hukukî sınır tanımadan tutukluyor, işkence ediyor, mallara el koyuyor, öldürüyor, sürüyor. Neden? Devrimi ve kazanımları(!) korumak için! Devrimden bir gün önce devrim isteyenler bir gecede ÖLÜMÜNE MUHAFAZAKÂR!
Faili meçhuller, gözaltında kayıplar… Peki ya Kemalizm ne yapıyor? İstiklâl mahkemelerinin acıklı tarihini yeniden anlatmaya gerek var mı? Ya Dersim katliamı? İnönü zamanında Kürtlere, Ermenilere, Yahudilere reva görülen toplama kampları, yağmalar, sürgünler ve ölümler?
Devrim kavramı sorunlu bir kavram. Buna “İslâmî” etiket koymakla erdem kazandıramazsınız. Humeyni’nin de en büyük hatası bu oldu. Bu bağlamda İslâm’a hizmet değil zarar verdiğini düşünüyorum.
Şiizm ve Vahabizm dogmatik olarak birbirinden çok ayı iki -izmdir ama uygulamada bazı benzerlikler dikkat çekici. Özellikle de ahlâk/erdem polisi gibi isimlerle terör estiren “güvenlik” gücü. Halkı günah işlemekten koruyan(!) bu polis bana komünistlerin çekasını hatırlatıyor. Dahil oldukları haksızlık ve şiddet dönem dönem değişse de islâm’ın kurallarının polis gücüyle uygulanması kabul edilebilir bir şey değil. Oruç tutmayana, başını örtmeyene ceza kesen bir devleti bunun tersini yapan Kemalistlerden ayırd edemiyorum. Daha doğrusu bu tür bir baskının İslâm adına yapılması bana daha da çirkin geliyor. Zira eşit şekilde haksızlık yapmaktan öte islâm’dan nefret ettiren bu uygulamalara bakarak “bravo! İslâm’a ne güzel hizmet ediyorlar” denemez kanaatimce.
“…Kemalistler “Türkiye İran olmasın” derken kimi muhafazakârlar sırf “ABD’ye kafa tutuyor” diye İran’ı takdir ediyorlar. Oysa Kemalizm’in doğuşuna ve bugün içinde bulunduğu sıkıntıların kaynağına inecek cesareti gösterebilenler çok garip bir durumla karşı karşıya kalacaklar: İran’daki “İslâm devrimi” ve hatta Rusya’daki 1917 Ekim devriminin bizdeki “çağdaşlaşma projesi” ile akıl almaz benzerlikleri var.
Neden?
Anatole France bir kahramanını şöyle konuşturuyordu:
“Bütün devrimlerin en büyük hatası erdem denen şeyi yeryüzünde kurumsallaştırmaya çalışmaktır. Bir halkı devlet gücüyle iyiden yana, bilge, özgür, ılımlı ve adil yapmak istediğinizde herkesi öldürmekten başka çareniz yoktur!”
İster İslamcı olsun, ister komünist isterse pozitivist, bütün devrimlerin çelişkisi burada yatıyor: Yeni bir insan ve yeni bir halk yaratmak. Bu “pedagojik” çabanın zorlandığı her noktada devrim, devlet terörünü de beraberinde getiriyor. …” (Humeyni Lenin’i döver mi? isimli yazıdan alıntı)
Devrimi bir yana bırakacak olursak bugünkü İran ne halde? Milyonlarca Azeri Türk’üne Türkçe’nin yasaklanması gibi akıllara zarar haberler duyuyoruz. Ekonomik sıkıntılar sürerken milyarlarca doları silahlanmaya harcayan Amedinecat’ın halka hizmet ettiği söylenebilir mi? Yıllardır kabadayılıkla neoconlara ve Siyonistlere malzeme olan ama Müslümanlara kalıcı bi kazanım sağlamayan bir hükümet var karşımızda.
Ne Humeyni’yi ne de Ahmedinecat’ı bir kahraman olarak görmüyorum. Birincisi karizmatik ve yıkıcı bir devrimci, ikincisi ise kurnaz bir politikacı. İranlıların vicdanını temsil edecek bir hükümet kurulana kadar bu ülkenin sıkıntılardan kurtulabileceğini pek zannetmiyorum.
Son seçimlerden önce Cihan Aktaş tarafından yazılmış şu yazıdan uzun bir alıntı yaparak sözü yorumculara bırakayım:
“…Özgürlük ve adalet. İki kavram esasında birbirini tamamlıyor, biri diğeri olmadan sakatlanıyor. Salt “adalet”, dediğinizde bazen totaliter bir devlet yapısınına yatkınlaşabiliyor, salt “özgürlük”,
dediğinizde ise zaman zaman, ekmeğin fiyatından yakınan kalabalıkların arasında yalnızlaşıyorsunuz
“Her tür etiğin ön şartı özgürlüktür”, der Ali İzzetbegoviç.
İran İslam Devrimi’nin şiarlarından biriydi, “özgürlük.” Savaş yılları özgürlük talebinin güvenlik gerekçesiyle kısıtlandığı bir mekanizmayı güçlendirdi bu ülkede.
Reformist hareket devrimin özgürlük şiarına mevcut şartlara göre yeni bir açılım kazandırmaya çalıştı.
Reformist hareket “özgürlük” vaadiyle hükümetler kurdu, şu var ki reformist politikacılar halkın gönlüne yatacak bir özgürlük alanı açmaktaki cehdleri konusunda hayal kırıklığı uyandırdılar.
Hükümet kursalar da iktidarda olmalarına izin vermeyen kurumsal engeller karşısında geri çekildiler.
Bu geri çekilme sırasında kendilerini destekleyen geniş halk kitlelerini idealleri konusunda karamsarlığa sürüklediler.
Geleneksel ilişki biçimlerinin ve iletişim kanallarının uzağında dururken, bu kurumların ve kanalların yerini tutacak kurumlar oluşturma konusunda başarılı olamadılar.
Ülke çapında örgütlenmeyi gerçekleştiremedikleri için de karşı karşıya bulundukları güçlükleri sadece gazete okuyan aydın kesim anlayabildi.
Dört yıl önce “adalet” dağıtma vaadi ile cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanan Mahmud Ahmedinecad’ın hükümeti, İran’da yazarlara ve sinemacılara yönelik sansürün en katı bir şekilde uygulandığı bir dönem olarak hatırlanacak.
Devrimin ve İslam’ın değerlerini korunması, yoğun bir sansürle sağlanmaya çalışıldı geçen dört yıl içinde. Yazarlar, yayıncılar, kitaplarının denetleme kurulundan geri çevrilmesi nedeniyle işlerinin durgunlaştığını dile getirdiler.
Tesettür devriyeleri hiç bir dönemde olmadığı kadar Ahmedinecad döneminde etkili oldular.
Peki, dar gelirli halk kitleleri bu sansürü dikkate alacaklar mı, seçim sandıklarına giderken…
Belki de almayacaklar ve konuşmalarında sıklıkla adalete vurguda bulunmayı sürdüren Ahmedinecad’ı, “O bizden biri, bizim halimizden anlar” diyerek bir kez daha cumhurbaşkanı olarak seçecekler.
Ahmedinecad dört yıl önce de seçim konuşmalarında “toplumsal adalet”e vurguda bulunmuş ve petrol paralarını halkın sofrasına indirme sözü vermişti.
Şu var ki hükümeti döneminde petrol fiyatları olağanüstü yükseldiği halde, enflasyon da iki kat arttı.
İşsizliğin çözülmesi konusunda somut adımlar atılmadı. İthalatta özellikle tüketim malları alanında bir artış yaşandı.
Çin armutu, arjantin üzümü ve mısır portakalı gibi ürünler pazar tezgahlarını kapladı.
Özgürlük şiarını açmaya çalışan Hatemi’nin siyasal alanda iyi niyetli ve saf, adalet kavramı üzerinden siyasetini kuran Ahmedinecad’ın ise siyasal manevralar açısından usta ve pragmatist olduğu söylenebilir.
Hatemi, “dün dündür, bu gün ise bugün” diyemediği, her şeye rağmen iktidarda kalmak istemediği için siyaset yarışında bir yere kadar var olabildi. …”
62 Yorum
Yazan:özlem Tarih: Kas 3, 2009 | Reply
Ali Bulaç 1979 dan beri iran’i çok yakindan takip eden bir yazar. Her konuda fikirlerini bire bir beğendiğimi söyleyemem ama konu hakkında bilgili. Böyle bir kitabı çıkmış:
http://www.ozgundurus.com/Haber/Kultur—Sanat/03112009/Ali-Bulac-Hedefteki-Ulke-Iran–Islam-Devrim-ve-Cumhuriyet.php
Yazan:cb Tarih: Kas 4, 2009 | Reply
Bu kez olmamış Mehmet abi,
o tartışmayı hatırlıyorum.Başlıkta değindiğin ‘bazı arkadaşlar sorduğum sorulara cevap veremedi’ kısmına hiç katılmıyorum,benim hatırladığım benim sorduğum sorulara cevap verilmemiş olmasıydı.
Humeyni’yi sevmek farz mıdır?diye sormuşsun.Gerçekten birbirimizi sevmeden iman etmiş sayılmayız diyesim geliyor.Hem sonra o savaşta ‘lailaheillaAllah’ diyen müşriği öldüren sahabiye Rasulullah’ın ‘kalbine mi baktın? diye çıkışı.Dolayısı ile iman etmiş birine tutup ‘İslam aleminin yüz karası ‘ ifadesi kullanan ve çok değer verdiğim bir insan olan Mehmet abimin bu ifadeyi düzeltmek yerine üstüne gitmiş olmasının hayal kırıklığı…Kalbine mi baktın Mehmet abi?
Resim içinde ayrıca bir hayal kırıklığı ifadesini kullanmam sanırım yerinde olur.
Neyse bu konuya özel olarak tekrar döneceğim inş. şimdi yol yorgunuyum…
sabırla
Yazan:MY Tarih: Kas 4, 2009 | Reply
CB kardesim,
Sen Müslümanca uyarini yaptin eyv. Cevap vereyim, Kalbine bakmadim da kafasina besmele ve “kursun islemez” yazan çocuk askerlere baktim desem? iran-irak savasi hakkinda ne düsünüyorsun? çikis sebebi? önlemek için bütün yollarin denenmis olma(MA)si? çocuklarin cepheye sürülmesi?
Yazan:cb Tarih: Kas 4, 2009 | Reply
mehmet abi,
kesinlikle bunu konuşalım…
kısaca girecek olursam ;
çocukların cepheye sürülmesi demişsin elbet bunu açacağız ama Tmk mağduru çocuklar desem…Genç Osman bıyığı yokken tarağı dudaklarının üstüne saplamıştı desem…
Saddam’ın Abn’nin adamı olduğunu sağır sultan biliyordu desem…
Humeyni hatasızdı demiyorum zaten,bu denli ‘ vahşi ‘ değildi diyorum…
döneceğim inş…
Yazan:MY Tarih: Kas 4, 2009 | Reply
TMK magduru çocuklar konusunda yerden göge kadar haklisin, bir adam çocugunu öldürse hapse girer ama bir millet 10 bin çocuk öldürürse buna “milli dava” süsü verilebilir. Kan davalari, namus cinayetleri de toplumun çürümüs deger yargilari yüzünden “hos görülen” cinayetlerdir.
iste PKK, iste Ergenekon… Türklerin ve Kürtlerin bu cinnete düsmüs olmasi Humeyni’yi aklar mi?
Saddam? Evet, Avrupa ve Amerikali silah ve petrol sirketlerinin elinde oyuncak oldu. Ya Iran? Humeyni milli iradenin dogrultusunda mi hareket etti?
Yanlis bilmiyorsam 1 milyon insan öldü degil mi?
Yazan:eg Tarih: Kas 4, 2009 | Reply
konuyla ilgisiz ama derin düşünce gk tarafından irticai internet sitesi olarak fişlenmiş. bu arada suat hocamın sitesi ile birlikte cemaat.com da bu fişlemeden nasibini almışl:)) Allah ıslah etsin bunları ne diyeyim ki başka!!!
Yazan:eg Tarih: Kas 4, 2009 | Reply
fişlenen sitelerin linki
http://www.haber7.com/foto-galeri.php?s=1&cID=450336
Yazan:özlem Tarih: Kas 4, 2009 | Reply
Mehmet Bey,
Irak-İran Savaşını Humeyni çıkarmadı. Irak başlattı. Amaç 1979 İslam devriminin önünü kesmek aynı zamanda Amerika’nın ortadoğu’daki varlığını pekiştirmekti. Ve tabi İsrail’inde güvenliğini. Çünkü Humeyni geldiği ilk günden itibaren dikkatleri İsrail ve Amerika’nın üzerine çekmişti.Ama yine de savaşı Humeyni bitirdi. Bu savaşın stratejisti olan zat şu anda adını hatırlamıyorum bir yerde bahsetmişti Sevan Nişanyan’ın Amerika’da hocası imiş. Ve bizlere marifetmiş gibi bu savaşın nasıl mükemmel bir Amerikan stratejisi olduğunu anlatır dururdu diyordu. Keşke bu anılarını yazsa.
Devrim arzu edilir birşey midir. Herhalde kimse işleyen bir demokrasi içerisinde seçimle iktidara gelmek varken sokaklarda ölmeyi katledilmeyi tercih etmez. Humeyni de tercih etmezdi. Peki devrim hangi şartlarda oluşur. Eğer devrim öncesi İran’ın tarihine biraz bakarsanız orada muhalefetin hiçbir silahlı mücadeleye girmediği halde 3-4 sene içerisinde on binlerce katledildiğini bir gösteride üzerlerine açılan ateşle yüzlerce insanın öldürüldüğünü görürsünüz. İran Şahı’nın bırakın normal bir demokrasiyi sınırlı bir meşrutiyete bile izin vermedigini görürsünüz.
Musaddık olayını inceleyin. Devrim bir çocuğun mecburen erken doğmasıdır. Hiçbir tercih edilir yanı yoktur. Ama müsadenizle onbinlerle katledilen bir halka da sen niye devrim yaptın demek biraz garip.
İran devrimini eleştiremez miyiz? Niye eleştirmeyelim ki? Pek çok yönüyle eleştiririm. Hem de Humeyni zamanından başlayarak. Ama kafasına bant takmış orda da lailahe illallah yazarmış diye değil. Cepheye savaşta çocuklar gönderilmedi. Ama Amerika’nın başlattığı bir savaşta çocuklar öldü. Amerika’nın vurduğu bir uçakta yüzü aşkın sivil yolcu da. Böyle bir ortamda insanları dini moral motiflere sarıldı deye mi suçluyorsunuz. Tepenie bombalar yağarken ne yapardınız. Ben sanırım Kuran okur hatta yanımda taşır, çocuklarımın da üzerinde ayet gibi bir şeyler bulundururdum.
Devrim denilen şey bir halkı tabi ki ideolojik yönden fazlasıyla biler. Hele bir de üzerinden bir iki yıl geçmeden maruz bırakıldığınız haksız bir savaş ve yalnızlık üstüne tuz biber eker. Belki o yeni doğan çocuğu daha da izole gayri insani şartlara almaktır. Biler, kurumları ile daha olağandışı savaş koşullarında bir yapı oluşur. Otoriteryenliğe doğru itilir. Mesela kansız bir devrim yaparsınız ama sonra Tudeh gibi kansız bir muhalefeti de harcarsınız. Yıllar yılı Şahın modernlik politikalarından çektikten sonra siz de baskınızı tam zıttı bir şekilde kadınlar üzerine kurarsınız bu baskı sokakta bile nefes aldırmaz. vs. vs. Eleştiri ise eleştiri.
Bugünden düne baktığımda ben de ah keşke diyorum. Keşke böylesi kansız başlayan bir devrim çok daha farklı bir meyve verseydi. Sonuçta devrim de desek adına İran halkının tercihi idi. Ve tercihlere saygı duyuyorsak kimse sen şahlık rejiminde yaşamalıydın diye zorlayamaz.İslam dünyasında çok büyük bir heyecan yaratmıştı. Ama geleneğin, populizmin ve karmaşık otoriter bir devlet yapısının içerisine şimdilik hapsolmuş gözüküyor. Öte yandan bu ülkeye gidenler bilirler ki kültür, sanat, kadınların hayata katılımı gibi pek çok alanda da Türk insanının hayal dahi edemeyeceği aktif bir toplum hayatları var.
Böyle bir halk eninde sonunda çok daha iyi bir yönetimi hak ediyor ve alacaktır da ben buna inanıyorum. Ben bu konuda Etyen mahçupyan’dan iki güzel yazıyı paylaşmak isterim.
http://www.tumgazeteler.com/?a=2227083
http://www.taraf.com.tr/makale/6279.htm
ha bir de başlıktaki soru ile ilgili olarak Humeyni’yi sevmek farz mıdır? Niye farz olsun ki sevmek her şeyden önce kalbi bir şeydir. İnsanlar Humeyni’yi de Atatürk7ü de Lenin’i de sevebilirler de hiç sevmeyebilirlerde. Kimse sevmediği için suçlanamayacağı gibi sevdiği için de suçlanamaz. Bu liderlerin dünyaya ne getirip götürdüğü yapıp ettikleri tartışılır tabi. Tartışılmalıdır da . Ama bunu tartışmak istiyorsak işe karikatürize ederek başlamamalıyız. Humeyni’yi de seven insanlar olabileceğini bunların olaylara sizin gibi bakmayabileceğini ya da en azından sizin kadar tepkisel olmayabileceğini düşünerek onları itmemeli tartışma alanından kaçırmamalıyız. Mesela Humeyni yi seven bir insan bu yazıya konulmuş resimden rahatsızlık duyabilir,kalben bağlı olduğu inançlı namazında bir liderin materyalist bir ideoloji sahibi ile özdeşleştirilmesini haksızlık olarak görebilir. Ve haksızlığa uğradığı karikatürize edileceğini hissettiği yerden kaçabilir. Bu derin düşüncenin sanırım yapmak istediği şeye uygun olmaz.
nihayetinde bir batılı da mesela Hz.muhammed’ karikatürize ederken gayet haklıdır. Bir başkası Allah’ı . Bunlar inanan kişi için saygın, sevilecek, insanlığa getirisi yüksek mevhumlardır. İnanmayan biri için son derece zararlı tehlikeli kendi varlığına tehdit olarak da algılanabilir. Peki nasıl aynı ortamda bulunup konuşup tartışabiliriz? Amaç tartışmak görüş alış verişi midir “kışkırtmak” mıdır?
Düşünmekte fayda var.
Yazan:MY Tarih: Kas 4, 2009 | Reply
Elestiri yöntemi ve üslubu konusundaki elestirilerinizi anliyorum ve kabul ediyorum. Ancak “bizim halk salaktir, kendi haline birakirsan Islam’a sarilir” diyen bir Kemalizm ile “Bizim halk salaktir, kendi haline birakirsan Bati’ya sarilir” diyen bir Humeynizm arasindaki farki(?varsa) görmemi saglayacak bilgiyi ve yorumu okumadim henüz.
Bati müzigini, felsefe kitaplarini yasaklamak, kadinlara örtünmeyi POLiS GÜCÜYLE dayatmak vs bunlar devleti, teskilati ve lideri PUTSALLASTIRAN uygulamalar. Halkin vicdanini devlete ve lidere (?ayetullah) transfer etmesi fasizm degil mi? Nazilerin “Ein Volk, ein Reich, ein Führer” sloganiyla, Ismet Inönü’nün “Ebedi Sef” ilan edilmesiyle Humeyni’nin İran İslam Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra ömür boyu siyasi ve dinsel önder seçilmesi arasinda büyük benzerlikler yok mu?
Özlem Hanim, size katiliyorum özellikle de (mealen) “Sah’in zulümü halki marjinallige, asiri fikir ve eylemlere itti” derken. Ama anlamak ile onaylamak arasinda büyük fark var biliyorsunuz. Ben Hrant Dink’in katilini bile anlamak için çaba gösterdim: O Gün Bebek Nasıl Katil Oldu?
Ama bu o katili ya da genel olarak cinayeti tasdik etmek olmamali. Bütün gücümüzle siddetin karsisinda durmaliyiz degil mi?
Sizinle hemfikir oldugumuz “bir halkin asiri baski altinda totaliter rejimlere sarilmasi” noktasina geri dönecek olursak…
evet, korku ve baski altinda halklar sinerler, militarizme, irkçiliga, siddete sarilirlar, “öteki” avina çikarlar. Bu bir determinizmdir. Derin Sular Sitesi’nden Serdar Bey bu determinist fasistlesme sürecini ENDOKTRiNASYON dosyasinda mükemmel biçimde açiklamisti. Ama bu insanin sadece “hayvan” yüzüdür. Nefislerinin hakim oldugu bir düzeni açiklar. Ama insan özgürdür. iyilik ile kötülük arasinda seçim yapma hakki vardir. Nefsiyle mücadele etmek hakki ve ödevi vardir. (Fahişelik, şehitlik ve özgürlük) Eger Humeyni manevî liderligini layikiyla yapmis olsaydi bu marjinallesmeyi de önlemesi gerekmez miydi?
Din sayesinde önlenebilmis kimbilir ne çok savas vardir ki olmadigi için tarih kitaplari bahsetmez. 🙂
Aklima hemen gelen (mealen) “Islam’a bu kadar hizmet etmis bir millete, Türk’e kiliç kaldirilmaz” ve “bir salih Türk’ü bin fasik Kürde, bir salih Kürdü bin fasik Türk’e tercih ederim” diyen Bediüzzaman.
Evet, Iran halki lidersiz birakilmis veya kötü bir liderin arkasinda kalmis gibi marjinallesti. Kadinlarina DEVLET ELiYLE BASKI YAPACAK noktaya geldi.
Bugün biz buna itiraz etmezsek Nazi Almanyasi’inin yaptiklarina da itiraz edemeyiz. Zira Almanlar da birinci dünya savasi sonrasi büyük sefalete sürüklendiler. Açlik, asagilanma duygusu gibi faktörler onlari Hitler’in ve Nazizmin kucagina itti. Ama direnme haklari ve ödevleri yok muydu?
Eger Sah baskisi ve Irak ile savasin sonucunda baski altinda kalan Iran’in fasizme kaymasini “kabul edilebilir” bulmaya baslarsak mesela Kapitalizmi, insanlarin açlik karsisindaki duyarsizligini, Türkiye’deki haksizliklari da “kabul edilebilir” bulmaya baslariz. “Eh napalim, Osmanli toprak kaybediyordu, halk umutsuzluk içindeydi…” diye baslayip Ermeni katliamini mesru(!) gösteren nutuklari bile hos görürüz ALLAH korusun (sözüm meclisten disari 🙂
Ben Humeyni’nin eylemlerine ve bu eylemlerin sonuçlarina baktigim zaman Efendim isimli makalede Suat’in anlattigi Peygamber’in yolunda bir insan görmüyorum. Humeyni’nin kalbinin içini göremem. Eylemlerden (ve halka açik yerlerde edilen sözlerden) bahsediyorum sadece.
Yaniliyorsam düzeltin, Humeyni’nin temel hatalarindan biri Müslüman olmayanlari vicdan sahibi insanlar olarak degil sadece “öteki” olarak görmesi. Devrimi yaptiktan sonra çok daha diyaloga açik, barisa dönük bir rejim kurabilirdi. Hayat boyu lider olup kendini garantiye almasi da biraz fazla “dünyevî” degil mi manevî bir lider için? 4 Büyük imam bile “biz hata yapabiliriz, delillerimizi anlamadan ögütlerimizi uygulamayni!” dedigi halde nasil oluyor da Humeyni hata yapmaz, hesap vermez bir mertebeye oturtulabiliyor?
Yazan:özlem Tarih: Kas 4, 2009 | Reply
Mehmet Bey
sorduğunuz sorular büyük oranda şiilik fıkhı velayeti fakih müessesi ile ilgili. Benim size bunlar için bir savunu yapmamı beklemiyorsunuz her halde. Her şeyden önce ben velayeti fakih gibi bir kuruma inanmıyorum. Bir başkası da hilafet gibi bir kuruma inanmıyor. Pekçok insanda belki bu kurumları benim gibi tarihsel bir perspektifte onaylanır görüyor. Ancak şunu da biliyorum ki bugün yeryüzünde velayet-i fakih müessesesine ve imamete inanan milyonlarca insan var. ve bu insanları gerçekten anlamak , verimli bir tartışma yürütmek istiyorsanız bağlı oldukları fıkhı Hitlere benzetmek gibi kolaycı bir çözümleme tarzından vaz geçmelisiniz. Her şeyyden önce bağlı oldukları kurum ve yapıyı iyi bilmelisiniz. Çünkü benim bildiğim kadarı ile İran’da yönetim sistemi çok karmaşık ve farklı bir mantığa dayanıyor. Humeyninin bulunduğu makam bir icra makamı değildi. Belli yetkileri var ama nedir sınırlarını bilmiyorum. Humeyni’nin ki bir nevi ruhani liderlik gibiydi. Ardından seçimle gelen bir cumhurbaşkanlığı makamı ve başbakanlık makamı gibi makamlar var yasama ve yürütme makamları bunlar. ve bir kaç değişik meclis konsey yapısı. Yani işler öyle Hitler in iki dudağı arasında falan gibi değil. Ama yapıyı tam olarak ben de bilemiyorum. Ancak bu konuda sahici bir tartışmaya girmek isteseydim mutlak suretle araştırır öğrenirdim.
İkinci olarak İran’daki özgürlük anlayışı tabi ki batılı tarzda değil. Pekçok sınırlamalar vs. mevcut. Ancak ben orada yapılmış klasik müzik eserleri de hip hop tarzi müzikler de dinledim. Ve nefis müzik yapıyorlar emin olun size bir kaç tanesini yollayabilirim.
Yalnız Ahmed-i Necat dönemi her yönü ile korkunç olmakla eleştiriliyor. Kültür , sanat, kadın hakları pek çok alanda çok kötü olduğunu anlatıyor bilenler.
Yine de orada direnen şuurlu bir halk var. Ben çok ümitliyim. Doğum sancısı bunlar.
Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Kas 4, 2009 | Reply
Özlem Hanim, halk baska devlet baska. Orada haklisiniz. Yoksa darbeci TSK = CHP = OHAL = Türk halki … denebilirdi 🙂
Orada yasayan Türk okurlarimiz ile yazistim, egitim konusunda bizden çok daha ileri oldugunu anlatiyorlar.
Ama Iran’da yasayan akademisyenler ile de temas halindeyim, internet üzerinden görüs bildirmekten korkuyorlar. Bu da düsündürücü degil mi?
Yani Iran halkina hakkaniyetle bakalim, evet. ama “Islam Cumhuriyeti” etiketi var diye kiyamiyoruz durumu olmasin derim.
Sözünü ettiginiz Ali Bulaç kitabini okudunuz mu?
Not: Hitler benzetmesi devletin kutsallastirilmasi içindi.
Yazan:özlem Tarih: Kas 4, 2009 | Reply
Ben Ali bulaç’ın başka çook eskiden yazılmış bir kitabını okumuştum. Orada şahlık dönemi olaylarını ve devrimin ilk yıllarını çok detaylı anlatıyordu. 12 eylul sonrası olduğu için yasaklı bir kitaptı. Benim bu konuda okuduğum en kapsamlı araştırma idi. Oradan biliyorum konu hakkında bilgisini. Bu yeni çıkan kitabını henüz okumadım. Bakış açısı ile çok uyuşurmuyuz bilmiyorum. Ama hakkaniyetine ve dürüstlüğüne güvendiğim bir yazar.
Tabi ki korkuyorlar. Üstelik Ahmed-i Necat döneminde çok daha fazla. Ben de korkuyorum baksanıza siteniz listelere girmiş:)
Evet İslam Cumhuriyeti sıfatı taşıyor diye bugün müslümanların bir kısmı görmezden geliyor eleştirmiyor. Ahmed i Necat in Amerika ve İsrail’e karşı çıkışlarına bakarak içeride nasıl otoriter bir sistem kurduğunu görmezden geliyor belki bazıları bu zulumleri de zimmen onaylıyor. bu çok kötü bir durum ve beni de yaralıyor açıkçası. Bir de hep kol kırılır yen içinde kalır mantığı var. Bu da anlaşılabilir ama tasvip edilemez durumlardan biri. Müslüman kesim hep belli klişelerle dövüldüğü için iki lafın başı şeriat, iran suud bu konuda savunmacı içe kapanık bir hale büründü.
Diğer taraftan İran mevzusu bu toplumda karşı çıkanlar açısından da hep batılı klişeler ile ya da şiilik vs. gibi suçlamalar ile tartışıldı. Bir halkın mezhebi mezhebinden sadır olan kimi uygulamaları külliyen red edildi aşağılandı. Alınmayın ama insanlar Amerika’nın 170 yolculuk bir sivil uçağı düşürmesini çoluk çocuk bu insanları katledilişini değil de oradaki çocukların başına gösterilerde taktıkları yeşil bantları öncelikle eleştirdi. Belki bu da suskunluk tepkisi yaratmış olabilir.
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Kas 4, 2009 | Reply
Humeyni tartışmasından anladığım;-genel olarak bütün-devrimlerin, başlangıç nedenlerinin benzer olduğu,ama aynı şekilde getirecekleri düşünülen alternatif değişimin beklenen sonucu vermeyecek şekilde bir seyir izlemeleridir.
Mehmet beyin son yorumunda da belirttiği gibi,tarihten günümüze değin devrimle sonuçlanan tüm toplumsal hareket ve çalkantıların hemen hemen birbirine yakın sonuçlandıklarını görürüz.
Tabii yönetimin el değiştirdiği her bi sistem değişikliğini “devrim”şeklinde tanımlamak ne kadar doğru bu ayrı bir konu.
Ancak,devrim kavramıyla tanımlanan toplumsal değişim ve dönüşümlerin,başlangıç ile sonuçlarının hiç de öngörüldüğü düzeyde gerçekleşmediğine tarih tanıktır.Bu,ister Kurtuluş Savaşım’mız olur.İster Sovyet devrimi,İran devrimi ya da halen devam etmekte olan Latin ülkelerindeki yönetim değişiklikleri olur…aynı şekilde Avrupa’da sanayi devriminin başlamasıyla ivme kazanmış burjuva demokratik devrinlerinde de ve daha nice örnekte de temel çizgi birbirine yakındır.
Zira insanı merkezine almak yerine,çözüm ve umutların devletlere,sistemlere,ideolojilere vs.ye endekslendiği bir toplumsal hareket en nihayetinde totalitarizme çıkar.
Dolayısıyla biçim ve yöntem olarak farklılıklar gösterseler de,bu tarz alternatifler insanlık için nihai kurtuluşu getirmekten uzaktırlar.Kanlı veya silahlı olup olmamaları özünde pek bir şeyi değiştirmez.Olsa olsa yaşanan süreçte verilen bedeller kısmen birbirinden farklı olur.Misal,Hitlerin ve Musollinin başını çektiği hareketler milyonlarca insan kaybı ve bir o kadar da toplumsal yıkımlar getirmiştir beraberinde.Fakat bir dönem dünya halklarının eşitlik ve özgürlük umudu haline gelmiş sosyalist devrimler de-her ne kadar aynı şiddete geçmediyse de-uzun vadede öngörülen beklentileri karşılayamamıştır.Beklentilerin karşılanması bir yana,Stalin dönemi Hitler faşizmine rahmet okutacak boyuta ulaşmış,K.Kore,Kamboçya gibi uzak Asya ülkeleri,Latin ülkeler vb.diğer ülke halkları günümüzde dahil bu “devrim”lerin ağır bedellerini ödemeye devam etmekte,bu ülkelerde toplumsal kaos,çatışma,şiddet ve kanlı darbeler tüm şiddetiyle devam etmektedir.
Bu nedenle daha az kanlı ya da silahsız oluşları,getirdikleri sonuçları pek değiştirmiyor.
Bunun nedeni hiç kuşkusuz ki devlet ya da kurumlar aracığıyla toplumların hizaya getirme anlayış ve yöntemine başvurulmasıdır.Zira sosyal adaletten ahlaki değerlere,temel hak ve özgürlüklerden insanların toplumsal yaşamlarını düzenlemeye değin tüm düzenlemelerin bir kurum olan devletlerin keyfine bırakıldığı,devletlerin her türlü değerlerin üzerinde görüldüğü bir toplumsal düzen her şeyden önce insani olana cevap vermekten uzaktır.
Sanırım İran devrimi ve özelinde Humeyni tartışılırken bu gerçeğin dikkate alınması gerekir.
Sonuç olarak Sovyet devriminin başarısızlıkla sonuçlanması ile İran devriminin bugünkü sonuçları arasında temelde pek bir fark yoktur.Lenin nasıl ki çürümekte olan Çarlık rejimine karşı alternatif bir yönetim modeline önderlik yaptıysa,Humeyni önderliğindeki İran islam devrimi de yozlaşmış Şahlık dönemine karşı bir alternatif olarak çıkmıştır.Birinin hedeflerini sosyalizme(veya komünizme)yaslaması,diğerinin ise yöntem olarak İslamı benimsemesi maalesef olası sonuçları değiştirmiyor ve değiştirmemiştir.Çünkü asıl kritik nokta,devrimlerin hangi inanca veya felsefeye dayandırıldığından çok nasıl uygulandığıyla ilişkilidir.Şayet temel hedef bir insan topluluğunu “aynılaştırma” üzerine kuruluduysa zaten aynılaşmak istemeyenler homurdanacak ve dolayısıyla birinin diğerini ötekileştirdiği bir çatışma ortamı kaçınılmaz olacaktır.Sanırım İran’da da,günümüz Türkiyesi’nde de benzer sıkıntıları yaşıyoruz.İran’da kadınların başı zorla kapatılırken bizde tersine açma takıntısı var.Sonuçta aynı kapıya çıkıyor yani totalitarizme ve bunun getirdiği toplumsal çatışmalara.Kısaca benim çıkardığım sonuç bu.Ama Humeyni sevilmeli mi,sevilmemeli mi onu bilemem.Sevenleri olabilir ve olacaktır.Lakin sevip sevmmemizle İran halkının karşı karşıya kaldığı sıkıntılar maalesef son bulmuyor.Gerçekler ortada değil mi?
Yazan:eg Tarih: Kas 4, 2009 | Reply
sevgili aziz bey haklısınız elbette. ama maalesef bu durumun anti tezleri de aynı derecede (hatta bana sorarsanız çok daha fazla) despotça. bütün muhalefeti devlete yönelik olan liberal siyaset, bugün güçleri herhangi bir devletin çok çok daha üstünde olan şirketlere veya küresel ekonomik-siyasi kurumlara karşı ahlaki bir tavır almaktan bigane. devletin kontrol ettiği adalet, hak ve özgürlüklerin korunması meselesini, devletin elinden çıkarıp “serbest piyasa”ya ya da küreselleşme denen canavara verince de dünyada zulümlerin, adaletsizliklerin azaldığı söylenemez. sadece makyajlanıp, parlatılıp bu zulümlerin içselleştirilip kabullenilmesi sağlanıyor olsa olsa. yani sorun çok paradoksal bir sorun. ve dünyadaki herhangi bir siyasi sistemin ya da ideolojinin çözebileceği bir sorun da değil bence.
Yazan:Mustafa Akbaş Tarih: Kas 4, 2009 | Reply
Irani anlamak icin Hz. Muhammed’den önce yasanan Iran tarihini bilmek gerekir. Kisacasi ozaman olan Barbarlik nerdeyse halen ayni sürmekte gibi. Kim basa geldiyse halki ezmis. Humeyni yaptigina Islam devrimi adini vermesi zaten ciddi olmadiginin göstergesi.Islam devrimi yaptida ne degisti Iranda. Durum halen ayni Insanlar baski altinda. Şahhin biraktigi yerde Mollalar devam etti hemde bazilari acayip zengin olmus.Eli zencirli sakalli adamlar kizlari basin acik deye darb ediyor yani bumu Islam? Ayni filmi Kemalist Türkiyede görmekteyiz. Müslüman kizlarin basi kapali deye Üniversitelere girmeleri Kemalistler tarafindan engelleniyor. Sözde Kemalizm Cagdaslik getirecekti ama halkin ögrenim görmesine bile engel oluyorlar. Kuvvetini ve yetkisini halkin hür iradesinden olmayan bir bir Devlet kesinlikle basarili olamaz. Bugün Iran sinirlari acsa en azindan 10 milyon Iranli yurt disina kacar. Humeyninin Islama kesinlik bir hizmeti olmamistir cünkü Iran 1979 daha fazla ileri gidememistir orda karanlik devir halen sürmete. Allahim Iranlilarin yardimcisi olsun. Amin.
Yazan:MY Tarih: Kas 4, 2009 | Reply
“[…]Humeyni’yi de seven insanlar olabileceğini bunların olaylara sizin gibi bakmayabileceğini ya da en azından sizin kadar tepkisel olmayabileceğini düşünerek onları itmemeli tartışma alanından kaçırmamalıyız. Mesela Humeyni yi seven bir insan bu yazıya konulmuş resimden rahatsızlık duyabilir[…]nihayetinde bir batılı da mesela Hz.muhammed’ karikatürize ederken gayet haklıdır. Bir başkası Allah’ı[…]”
Humeyni’nin ALLAH veya Hz Muhammed ile ayni/yakin mesafede tutulmasina nazikçe itiraz etmek isterim 🙂
Siz çok sükür yapmiyorsunuz ama Humeyni’ye, Iran’a kutsallik, mutlakiyet atfedenlere de itiraz edeyim vesileyle. LA ILAHE ILLALLAH dedi diye herkese ayni saygiyi gösteremem, meselâ isminin MÜBAREK olmasi Hüsnü Mübarek’i SAYGIN bir insan yapmaz benim gözümde.
Kendisine “islâmi – Islamci” ismi takanlari elestiri disi birakmamiz basli basina bir sorun. Bu konuda sunlari yazmistim bir süre önce:
(Müslümanların iç hastalıkları makalesinden alinti)
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Kas 4, 2009 | Reply
Enver bey katılıyorum,insanların birarada adilce yaşaması,elbette devlet kontrolünün görece zayıflamasıyla elde edilebilecek bir şey değil.Görece diyorum,çünkü mevcut dünya konjünktüründe küreselleşme denilen olgu,devletlerüstü bir tablo gibi sunulmasına karşın sanıldığı gibi(tartışmakta olduğumuz)”kurumsallaşma”ya alternatif değil.Yani “devlet kurumu” yerine bir başka kurum veya güç tekeli oluşuyor,ki mevcut dünya düzeninde bir nimet gibi görülen Lberalizm de bu kurumsallaşma listenin dışında değil.Yani açıkçası “başka bir yol olmalı”anlamına gelen görüşüm Liberalizmin alternetif olabileceği şeklinde algılanmamalı.Sonuçta Liberalizm de Lenin’in ya da Humeyninin seçtiği yöntemlerin bir başka versiyonu.Sonuçları ortadadır çünkü.Serbest piyasa,rekabet vs.gibi söylemler barındırsa da bugün görülüyor ki kapitalizmin tüm çürük yapılarının dünyaya yayılmasında/işleyişinde bir ideoljik söylem aracına dönüşmek dışında Liberalizmin insanlığa bir getirisi bulunmuyor.Ha,düşünce ve inanç hürriyetinde liberal düşüncenin kısmen artıları olabilir mi?Belki.Ancak,”bırakınız yapsınlar”şiarının dünyayı hiç de yaşanabilir bir cennete çevirmediği ortadadır.Gelir adaletsizliğindeki uçurumlardan tutun da,işsizlikten,sosyal patlamalara,dünyanın pek çok bölgesinde yaşanan açlıklara kadar bir dizi felaketin “liberal”politikalar sonucu oluştuğu gerçeğiyle karşı karşıyayız.Tabii işgalleri,yıkımları,savaşları saymıyorum bile.
Peki bütün yollar denendi alternatif çözüm ne olabilir diye sorarsanız.Bence “önce insan”şeklinde özetlenebilecek bir yol olmalı…vicdanın rehber alındığı,evrensel değerlerin temel alındığı bir insanlık projesi yani ideolojik etiketlerden arınmış ve “izm”lerde aranmayan farklı bir arayış.Tabii insanlık bunu başarabilecek mi?…modernizm/medeniyet/sistem…adı her ise,düştüğü yabancılaşma çukurundan çıkmayı,kuşatıldığı yozlaşma çemberini aşıp tekrar doğrulabilmeyi başarabilecek mi? Burası dediğiniz gibi oldukça karmaşık ve bir o kadar da zor tabi.
Yazan:özlem Tarih: Kas 4, 2009 | Reply
En Mehmet Bey benim söylediklerimden bu kadar farklı bir sonuç çıkarabilmek için benim söylediklerimi bu kadar noktali noktalı almaya da mecburdunuz zaten:))
Ben burada neden bahsetmişim tartışma alanından kaçırmamaktan. Demek ki tartışılmaması değil tartışılması taraftarıyım. Peki tartışma alanından kaçırmaktan neden bahsediyorum yaklaşımı sizden farklı insanların inandığı ya da değer verdiği şahsiyetleri karikatürize ettiğiniz zaman sizinle oturup konuşacak bir şeyleri kalmaz diyorum.
Allah ya da Muhammed ile Humeyni’yi aynı kefeye koyamayız diyorsunuz. Peki benim bahsettiğim bu mudur? Sonuçta internete girin bakın Allah ile alay eden Muhammed ile alay eden, İsa ile alay eden, Meryem ile alay eden bir sürü döküman klip vs. görebilirsiniz. Peki sizin bu klipleri bu üslubu yayanlara karşı argümanınız nedir? Neden saygılı olsunlar neden yapmasınlar onlar bu kişi ve mevhumlara inanmıyorlar ki? Hatta sakıncalı ve varlıkları için tehlikeli görüyorlar. Tıpkı sizin Humeynizm diyerek bir başkasının saygı duyduğu humeyni’yi tehlikeli görmeniz vs. gibi. Peki bu toplumda oturup konuşabilmenin tartışabilmenin ortak zemini ne olacak?
Ben bugün internet üzerinde dönen binlerce alay ve geyiği bir yanlış cumhuriyet kitabına değişmem. Put kırmak böyle olur yoksa Kemal Paşa’nın resmiyle foto shopta oynayarak hiçbir şey elde edemezsiniz. Sadece elde edebileceğiniz şey öfkedir ve çok haksız da değildir.
Yazan:cb Tarih: Kas 4, 2009 | Reply
Mehmet abi,
sen birçok farklı başlığı tek eleştiride toplamaya çalşıyorsun.
Bir dini lider olarak Humeyni tartışmak başka,bir lider olarak Humeyni tartışmak başka,karşısında durduğun bir sosyal düzen sosyalizm-kominizm sistemi eleştirmek başka şeyler.Sen hepsini kafanda tek başlıkta yorumluyorsun,bence sorunda buradan çıkıyor.Sen zaten anti-sosyalist bir sistemi savunuyorsun,ayrıca Sünni bir zihin yapın var,İran sol düzen dahilindedir,Şii bir yapıya sahiptir,bazen olması gerekeni söylerken olan üzerinden fazla idealist davranıyorsun.Senin benim bulunduğum noktadan devrim ve İran sürecini eleştirmek çok kolay lakin bazı şeyleri gelenek,dönemselllik ve tarihsellik içerisinde ele almalısın.O zaman daha anlaşılır bir konuşma olacağı kanaatindeyim.
Sadece zorla örtünmeden vs. dem vurmuşsunuz eleştiriye gelecek olursak daha vahim bir durum var mute nikahı meselesi,adamlar fuhuşu kendi kafalarına ve kendi fetvalarına göre dini kılıfa uydurmuşlar bu nokta neden yok eleştirilerde?Demek ki erkek eleştirisi sadece bazı yerlerden bakabiliyor.Aynen olayın bütününde yaşadığımız problem gibi.Eleştirirken adaleti gözetmekten yoksunsak nasıl olurda 30 yıl öncesi üstelik farkında olmadığımız bir kültüre sahip bir ülkenin hem yönetim biçimini hem de İslam’ı anlayış biçimini eleştirebilirz?Üstelik Sünni İslam yorumuyla?Nedir yani çoğulculuğu Mustafa Akyol savununca mı kabul edilebilir oluyor sadece?
Yazan:MY Tarih: Kas 4, 2009 | Reply
“sen birçok farklı başlığı tek eleştiride toplamaya çalşıyorsun.” (CB)
Amacim farkli gibi görünen seylerin ortak noktalarini görmek ve soyutlama yapmak. Islam, Islamizm, tarihsellik, sol, sag vb referanslardan, renk ve ideolojilerden zihnimi kurtarip TEMEL kavramlara erismeye çalisiyorum.
Ama hakli olabilirsin, bu yapmaya çalistigim seyin bedeli genelleme ve kestirme sonuçlar olabilir. Tehlikeli.
Kemalistlerin “kaka-pis-öcü Iran” vizyonuyla “Yeryüzü Cenneti Iran” arasinda bir yerlerde Hakikat ariyorum. Daha bu bir baslangiç.
Fark ettiysen yazida irana dair bir referans vermedim. Bir ara Ekrem Senai ile konusmustuk, Türkiye’de ve Paris’teki Iran konsoloslugu vb yerlerden bilgi alacaktik.
Siz de blog vb yazarlariyla, gazetecilerle temasa geçseniz ve bildiklerinizi aktarsaniz bir kaç ay içinde güzel bir Iran dosyasi olusturabiliriz.
Yazan:cb Tarih: Kas 4, 2009 | Reply
aynen söylediğin gibi zaten benim düşüncem ne cennet olduğu ne de cehennem olduğu yönünde.savunulacak tarafları olduğu gibi eleştirilecek taraflarıda var elbet.
bu arada bu üç farklı konuyu aynı başlıkta incelemen için kasıtlı bir eylem olduğunu düşünmüyorum bu yorumlarından çıkarttığım bir tespitti.
İran devrimi noktasında başlangıcı halkın isteğiyle gerçekleşen bir devrim olduğu için tepeden inmeci bulmadığımdan dolayı evet başlangıcı noktasında destekliyorum.sonrasında gelişen katı kurallar ve bunu İslam’a mal etme durumu elbet benimde karşısında durduğum bir durum.lakin bunu ‘mollalar’ yaftasıyla seküler bir kafa ile değil de,totaliter rejimlerin baskıcılığından rahatsızlığımız ile ele almak gerektiğini düşünüyorum.yoksa düpedüz ‘laik’ bir mantıkla kendimiz gibi olmayana bidonkafalı muamelesi yapmaktan bir farkı yok maalesef.
mesela bu anti-İrancılığın sonucunda Ali Şeriati gibi bir isim hiç bir zaman hakettiği bir noktaya gelememiştir.çünkü İranlıdır ve Şii’dir.kimse adını anmaz bu Müslüman sosyoloğun ama Batılı tüm sosyologlar her konuşmada gerine gerine anılır,örneklenir,değil mi?Aynı muameleden Humeyni’de nasibini almıştır maalesef.
Anlamadığım şudur ki bugün kapatılacak denen Guantanamo hapishanesi kapatılmamasına rağmen Obama’ya verilen ödül.Enver Gülşen dışında kim kaleme aldı bu konuyu.Batı’ya gösterilen empati ve sempati asla ve asla Doğu’ya gösterilmedi üstelik bunu yapanlar müslümanlar bu daha acı.Bence batılı bakış açısı zokasını hepimiz afiyetle yuttuk şimdide utanmadan ulu orta gaz çıkartıp duruyoruz.bir de düşmanımıza (?) aşığız,bu da aşikar.
Baskıcılığından ve kısmi zorbalığından dolayı eleştirdiğim Ahmedi Nejat’ı bizim kendini vicdanlı,entelektüel (topluma duyarlı),demokrat (?) diye elini ayağını öptüğümüz kahraman fikiradamlarımızın,köşe yazarlarımızın yapamadığını yapıp İsrail’e ‘faşist sensin’ diyebildiği için onaylıyorum,liberal sistemlerine ve zenginliklerine ağzımızın suyu akarak baktığımız Batı’ya Filistin adına kafa tuttuğu için onuyorum,Batı’lı bir sistemi kendi ellerindeki nükleer silahlara bakmaksızın İran’ı elinde nükleer silah var diye tehdit ettiği zamanlarda susuşumuza rağmen Nejat ağzını açtığında ‘vay efendim bu İslam’a sığarmı ‘ diye adaletçi,has İslamcı kesildiğimiz için kendimizi kınıyorum.
Oldu Ahmet Altan,Batı merkezcicilikle Milli Bayramları kınadığında susalım,adam Gazze’yi anmadığı zamanlarda susalım,Obama’yı övdüğü, öptüğü zamanlrda susalım.Gelip başımıza taç edelim.Nejat konuştuğunda ahlAk bekçisi kesilelim.Öyle mi?Kendi adalet terazimiz bozukken kimin Müslümanlığını,neyle eleştireceğiz?
Ne kadar debelenirsek debelenelim hepimiz tepeden tırnağa liberal,kapitalist ve modern olmuşuz.Kapitalizm sadece görünen maddeyi mi teşhirden para denilen gücü elde eder.Bilgi çağından bahsediyoruz,bilginin para ettiği,kapitalist bir sistmde madde olarak fetişleştiği bir çağdan bahsediyoruz ve ben maalesef bir çok kez bir Müslümanın sıralaması olarak olması gereken ;
1.Ahlak,
2.İman,
3.Bilgi
yerini tamamen kapitalist bir düşünme tekniği ile ;
1.Bilgi,
2.Bilgi,
3.Bilgi…
gibi bir sıralamaya devrettiğini görüyorum.Ve ne Allah’ın ne de Rasulullah’ın ne de İslam’ın salt bir bilgiye zerre önem vermediğini çok iyi biliyorum.ama biz Allah üzerinden yola çıkıp maalesef Allah’sız düşünebiliyoruz eğer Allah ile düşünseydik elimizde avucumuzda tutunabileceğimiz bişeyler olurdu ama maalesef yok.çünkü baştada söylediğim gibi tamamen Batı’lı bir bakış açısıyla yöneliyoruz önümüze gelen herşeye.
Yazan:MY Tarih: Kas 4, 2009 | Reply
@CB,
“hepimiz modernist olduk” diyorsun ya, ne yazik ki öyle o is. Yani milli(?) egitim olsun, medya ve bizi çevreleyen toplum olsun, bizi sekillendiriyor, zihnimizi bu kiskaçtan kurtarmamiz zor.
Ama sonlarda listeledigin kisim bence tartismaya açik… daha dogrusu eklenencek bir eksen var: Duygu 🙂 Hani demissin ya:
iste buraya sunu koymak lazim:
1. Duygu,
2. Duygu,
3. Duygu.
Bence Filistin konusunda bu son yorumda yazdiklarin bilgi ya da iman degil duygu ile alakali ki bu da insan olmanin normal sonucu. Bu konuya o kadar üzülüyoruz ki bir Van Minüt olayi veya Ahmedinejat’in bir “Fasist Sensin ulan Pis Israil” çikisi içimizi rahatlatiyor.
Ben Ortadogu’yu bir asansöre benzetiyorum. Arakatta bozulmus bir asansör. Bir Türk, bir Iranli, bir kaç Arap, bir de Yahudi sikisip kalmisiz. Yahudi akil hastasiymis meger, birden bire bir el bombasi çikariyor cebinden, “patlatacam ulaaan!” diye bagiriyor.
Daha önce bir yorumda yazmistim, tanidigim Yahudiler dünyadan Yahudiligin silinmesinden o kadar çok korkuyorlar ki bu fikirle yatip bu fikirle kalkiyorlar. Biliyorsun Yahudilik bugün Siyonizm’in kiskacinda, ulusallasti, kan-soy-irk davasi oldu. Hz Musa’dan uzaklastiklari savunan bazi Yahudi din adamlari da bu görüsü savunuyor.
Neyse, bizim asansör manyagi kendisiyle beraber hepimizi havaya uçuracak. Ne yapmak lazim? Iranli dostumuzun ilginç bir fikri var, Yahudiye dönüp bagiriyor :“Gebertecem senii psikopat heriiif!”
Ahmedinejad “Israil’i haritadan silecem” diye nutuk attigi zaman bu asansör manzarasi geliyor aklima iste 🙂
Israil’i tehdit eden iranlilar duygusal olarak hosumuza gidiyor ama siyonistlerin arayip da bulamadigi öcüleri de üretmis oluyorlar.
Tabi benzetme burada biter. Yahudi yok, Yahudiler var. Mümkün oldugu kadar çok sayida yahudinin siyonizmden uzaklasmasi bence kalici bir baris için tek yol.
Zaten bizim ergenekon ile MOSSAD’in çalisma yöntemler ve doktrinleri arasindaki benzerlik hakkinda bir yazi girmistim, biliyorsun:
MOSSAD için çalışmak ister misiniz?
Yazan:cb Tarih: Kas 4, 2009 | Reply
aslında fıkranı pek tutmadım,şöyle bir düzeltme yapayım :))
o siyanosit yahudi bence cebindeki bombayı biz Müslümanlar ve Arapların avucuna tutuşturup o asansörden sıvışma politikası güdüyor :))
bir bakış açısı farkı daha,nejat’ı o kadar kötü bir şekilde resmetmişsin ki zihnine ‘siz faşistsiniz’ gibi doğru bir önermesini alıntılarken ‘hırçın bağıran bir adam imajıyla ulanlı falan girmişsin’ :))
1.duygu
2.duygu
3.duygu
düzeltmenide kabul etmiyorum,başlangıca yerleştirdiğim ahlak,zaten duygu,adalet ve vicdanıda kapsayan geniş bir şıktı :)yani makul ve insancıl birinci şıkkımın duygu diye adlandırılıp romantize edilmiş olmasına bozuldum biraz 🙁 ben ona duygusallık değilde,mazlumdan yana olmak adını verirdim.
Yazan:özlem Tarih: Kas 4, 2009 | Reply
Yalnız Cemile ben Ahmet-i Necat’ın ulanlı falan bağırıp batıya höt çekmesinde değilim ama iran’da çok ciddi bir totaliterizme doğru koşar adım gittiğini duyuyorum. Çok kötü haberler alıyorum. İsrail e kafa tutmak falan bize ölçü değil. Bir zamanlar en büyük çıkışları Saddam da yapıyordu öte taraftan kendi halkını katlediyordu. Bugün Ahmet-i necat da işkenceden infaza, besicilere kadar son derece korkunç yöntemler kullanıyor muhaliflerine bunu da görmek lazım:(
Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Kas 4, 2009 | Reply
Cemile “ulan” muhabbetine güldüm walla 🙂
Ahmedinejat Türk olsaydi “ulan” derdi, daha neler derdi. farsça daha kibar bir dil oldugu için diyememis 😉
Yaw adam “haritadan silecem sizi” diyor. insan düsünse bile söylemez 🙂
Ayrica asansör sapigi bombanin pimini çekip asansörden inemez, israil de atom bombalarini kucagimiza birakip çarsiya çikamaz 🙂
Neyse, bak söyle bir soru soralim: israilli siyasetçilerin amaci siradan israillinin hayatini güzellestirmek mi? degil. Ayni biçimde Ahmedinejat’in amaci da siradan iranlinin ekmegi, okulu, hastahanesi degil. Filistinliler? bence hiiiiiiç umrunda degil Ahmedinejat’in. Simdi diyecen “kalp mi okudun?”
Kendimi garantiye alayim, Ahmedinejad ya deli ya da kötü niyetli. Hem Iran halkinin hem de Filistinlilerin aleyhine sonuçlar doguracak isler yapiyor. Savasi, gerginligi besleyecek biçimde hareket ettigi için ülkesine disarida da puan kaybettiriyor.
Not: Özlem’in Saddam ile ilgili hatirlatmasi önemli, Saddam da kafasina göre Islamci oluyordu özünde yobaz laik oldugu halde. Zaten bizim eski yasarcik gibi ilkercik de bazen atatürkist ve yobaz laik oluyorlar bazen de “sehitlerimiiiiiz, gazilerimiiiizé diye gaz vermiyorlar mi?
Netçede bunlar firsatçi ucuz siyasetçiler. Ahmedinejat’i Demirel’e çok benzetiyorum. Demirel daha çirkin ama taktikleri filan çok benziyor. ucuz birer kasaba politikacisi 🙁
bir hadis geldi simdi aklima: (mealen) “insanlar layik olduklari biçimde yönetilirler”!!!!!
Gel de rahat uyu simdi 🙂
Yazan:eg Tarih: Kas 4, 2009 | Reply
bu cümleleri okuyunca gayri-ihtiyari güldüm mehmet. yani iran’ın “dışarıda” puan kazanması için yapması gerekenler belli değil mi? mesela şah gibi batı ile kanka olacak…israil’e gülücükler dağıtacak. nükleer tesis haklarının sadece abd, israil gibi ülkelerde olduğunu gönül rahatlığı ile dile getirecek. bakın o zaman siz iran’ın dışarıda topladığı puanlara…vallaa ahmedinejadın avukatı değilim ama iran’a bakışımızda bir şaşılık var sanki!!!
Yazan:cb Tarih: Kas 4, 2009 | Reply
Özlem,
bu sözlerine aynen katılıyorum.İran’dan yeni gelen bir arkadaşım yasaklı yayınları anlatıyordu,Türkçe konuşma yasağından,Azerilerin çektiğinden bu arada yasaklanan dil İbranice olsa tepkim yine aynı olurdu.Baskı ve yasaklar dolayısı ile zulümler kol geziyor.Daha bu akşam izledim eylem sırasında şiddet gören sivilleri e herhalde bu durumu savunacak değilim değil mi?İstediğini izleyemiyorsun,istediğini okuyamıyorsun.Zaten daha öncede değindiğim kadına yönelik baskı,şiddet,recm,erkek mantıklı olarak fuhuşa meydan veren mute nikahı gibi alçaklıkları elbet onaylayamam.Bence o totaliterizmi İran iç siyasetinde çoktan aşmış,aşırı baskıcı ve itici bir yöntemi var.Ölçü almadım zaten dış siyasetini en azından diğerlerinden daha adaletli bulduğumu belirttim.
Yazan:cb Tarih: Kas 5, 2009 | Reply
bak buna katılırım işte adam Farsi bir ahenk ve entelektüelizmden oldukça yoksun,çoğu kez kafayı sıyırmış bir mahalle delikanlısı imajını seçiyor 🙂
ama hala o konuşmasındaki ‘ırkçı sizsiniz’ tavrına hayranım,o konuşmada tüm eli kanlı batılı katiller,siyonist bebek katilleri birbirinin yüzüne birşey yokmuş gibi sahte sahte sırıtırken ve içsel adaletsizliğine ve zalimliğine rağmen öyle bir çıkış yapması zalimin yüzüne zulmünü vurması gayet iyiydi.ha bir de toplantıyı terkedenlerin kim olduğuna bakınca içimin yağları erimedi değil.açıkcası seçildikten sonra ilk konuşmasında ‘bana oy veren siyonist yahudiler ilk önceliğim olacak’ diyen Obama’dan çok farklı görünmüyor.bazıları söylemeden birilerini haritadan silmeye kalkıyor çıt yok,bazıları söyleyince vur abalıya,bu bana pek adaletli gelmiyor.sonra anti-semitiksin diye başlarlar sonra ayıkla pirincin taşını :))ben Türk’üm ayrıca,ulanlı falan dahi girebilirim o zaman :)))
Yazan:MY Tarih: Kas 5, 2009 | Reply
“yani iran’ın “dışarıda” puan kazanması için yapması gerekenler belli değil mi? mesela şah gibi batı ile kanka olacak…israil’e gülücükler dağıtacak. ” (EG)
hocam iki seyi birbirine esitlemesek daha iyi olmaz mi? Dis politika ikiyüzlülüktür. Samimi dispolitika, erdemli dis politika olmaz ki. demiyorum ki adamlarin pilotlarini Konya ovasinda egitelim. Türkiye’nin durumu da süper degil. Ama suç ortagi olmakla savas ilan etmek arasinda baska yollar var.
“Batiyla kanka olacak” filan diyorsun. Hangi bati? ABD ile AB kiran kirana savasiyor. Fransa ile ingiltere kiran kirana. liste uzun.
Dis politikada 50 tane çikar sofrasi var. sürekli pazarlik, sürekli kaypaklik. Bunun kurali bu, yapisi bu.
Iran veya Venezuella gibi bir ülkenin cumhurbaskani çikip da Israil’e efelik edince sen bunlari samimi mi saniyorsun hakikaten? bir iki milyarlik ihaleye bakar hepsi.
Iran elbette kendini “sevdirmek” zorunda. Türkiye hata mi ediyor Ermenistan’la, Suriye ile barisarak? Efelik yaptik da ne geçti elimize yillardir?
Bütün batiyi ayni sepete koyma yaw 🙂
Yazan:özlem Tarih: Kas 5, 2009 | Reply
Iran elbette kendini “sevdirmek” zorunda. Türkiye hata mi ediyor Ermenistan’la, Suriye ile barisarak? Efelik yaptik da ne geçti elimize yillardir?
Yazan:MY Tarih: Kas 5, 2009 | Reply
Israil’le degil özellikle Batiyla iyi geçinmek hakkinda söylemistim. Ama bati temiz midir? eski ve yeni koloni savaslari meselâ?
O zaman katliamci devletlere küsmeli midir Türkiye?
hayir. Dünyada iyi ülke ve kötü ülke diye bir ayrim varmis gibi konusuyorsunuz. Oysa katliam yapAmamis ülkeler var sadece. Türkiye’nin ellerinde kan izi yok mu?
1915’teki Ittihat ve Terakki eger 1930 Nazilerinin teknik imkânlarina sahip olsalardi (tren, telgraf, delikli kartla isleyen ilk IBM bilgisayar modelleri!) çok daha fazla Ermeni ölmez miydi?
Yazan:eg Tarih: Kas 5, 2009 | Reply
mehmet iran’ın batı’dan puan toplamasının şartlarını hepimiz biliyoruz. kimse kimseyi kandırmasın bence…
Yazan:eg Tarih: Kas 5, 2009 | Reply
evet samimi olduklarını, hatta dahası namuslu olduklarını düşünüyorum. bir iki milyarlık ihalelere tamah etselerdi 100 milyarlık ihalalerin geleceği bir yola bu derece karşı durmazlardı bence…
Yazan:MY Tarih: Kas 5, 2009 | Reply
“mehmet iran’ın batı’dan puan toplamasının şartlarını hepimiz biliyoruz. kimse kimseyi kandırmasın bence…”
hayir hocam, romantik takiliyorsun bu ara, mesela Abdullah Gül bir cumhurbaskanidir, Noam Chomsky kadar serbest konusamaz, konusmamalidir.
Mesel Batiya sirin görünmek filan degil, bütün dünya ile en küçük ülkeden en büyügüne barisçi iliski kurmalidir liderler. Evet, bazen olur, bazen olmaz ama bir büyükelçi, bir dis isleri bakani veya bir cumhurbaskani bir kabadayi gibi her tepesi attiginda efelik yapamaz.
Realpolitik degil ahlaken de dogrusu bu. Her agzini açtiginda milyonlarca insan adina konustugunu idrak etmeyen liderler ülkelerini felaketten felakete sürüklüyor.
Sen veya ben kendi adimiza konusuyoruz. Bu siteye istedigimizi yazariz. Ama farzet ki agzindan çikacak yanlis bir kelime 1000 kisinin isini kaybetmesine veya ölmesine yol açabilir. Ayni serbestlikte konusabilir misin? Ya bir miyon? ya 70 milyon?
Yazan:eg Tarih: Kas 5, 2009 | Reply
ben iran cumhurbaşkanı’nın israil’e yönelik sözlerinin iran kamuoyunun sesi olduğunu düşünüyorum. aynı şekilde venezuale başkanının öfkesinin de venezuela halkının sesi…duygusal mı ?evet. öyle olmalı zaten. soğuk akılcı, hesapçı muhalefetten birşey görmedi bu dünya…ben iran içi için ahmedi nejad’ı eleştiririm. aynı şekilde diğer iran cumhurbaşkanlarını da…ama dış politikada kesinlikle haklılar. yolları açık olsun…
Yazan:dost santos Tarih: Kas 5, 2009 | Reply
20.yy alışkanlığı/artığı olarak bu çağa kalan bazı diktatörlerin “dışa karşı” atıp tutması cesaret gösterisi yapmaları neden bu kadar takdir görüyor cidden anlayabilmiş değilim. sonuçta diktatör/ halkına karşı baskıcı rejim sahibi olan kişinin mesajı dışa görünse bile özünde mesajı “içeriye” verir bunu bilmeyecek ne var? klasik dekor olarak etrafı düşmanlarla çevrili olan bu idareler zalim dış devletler karşısında halkları için ne kadar koruyucu ve bulunmaz bir nimet olduklarını göstermek için bu “propagandayı” yapmak zorundalar. geçen yüzyılda onlarca devlet pratiğinde bu sahne hep yaşanmadı mı..
halklarını dışarıya karşı izole ederler ve malum dış tehditlere karşı hep sert ve cesur görünürler ve bu baskıcı rejim liderleri dışa karşı bir ingiliz yada fransız liderinden her zaman daha cesur ve kabadayıdırlar. tayyip erdoğan gibi sivil bir liderin “one minute” demesi ile ahmedinecat’ın yada köyün diğer venezüllalı delisinin atıp tutması aynı etki ve değere sahip değildir.
Batılı devletler ortadoğuya çıkarma yapmak guantonomo uygulamaları vesaire için kamuoylarını ikna amacıyla meşruiyet problemlerini gideren potansiyel terörist vasfı taşıyan, öfkeli her an savaşa hazır müslüman tipi arıyor. Ahmedinecat’ta batının gördüğü ve her zaman görmek istediği “dövülmesi gereken” müslüman profilini onlara veriyor. Dışa kapalı, tehditkar mesajlar veren,öfkeli,savaş arzulayan müslüman yönetici tipi.
bir gün iran’daki çağdışı rejim de tıpkı dünyanın akışına tersine gitmekten vazgeçen sscb ve diğer baskıcı rejimle yönetilen ülkeler gibi kendini tasfiye etmeyi denerse o zaman +/- propagandadan azade gerçek standartlarının ne olduğunu halklarına neyi reva gördüklerini iyice görürüz. artık dünya soğuk savaş yıllarından kalma metodlarla ayakta kalan devletleri doğal yollarla tasfiye ediyor. sivil hareketlerin seslendirdiği düşünceler uluslararası örgütlerin yada kimi zaman devletlerin de önüne geçebiliyor.
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Kas 5, 2009 | Reply
Enver bey,
Ben de sizin gibi bakıyorum meseleye.Şöyle izah edeyim:Saddam gibi bir diktatörün bile ABD’ye meydan okumasını içimde alkışladığım zamanlar olmuştur.O Saddam ki,kendimi ait hissettiğim bir etnik topluluğu çoluk-çocuk,yaşlı-kadın ayrımı yapmaksızın kimyasal silahlarla yokedecek kadar gözü dönmüş bir katildi.
Bu çarpıcı karşılaştırmaya rağmen Saddam’ın-ne kadar sahici olduğu ayrı bir konu-“ses”ine sempati duyuyor oluşum kuşkusuz benim insana dair duygu karmaşıklığının bir sonucu.Yani akıl ile duygunun kimi zaman çatıştığı kimi zaman kesiştiği kritik yol ayrımlarıdır bunlar.
Tabii Saddam örneği duygu ile aklın içiçe geçişine dair bir görüştür…İran ya da bir başka ülke lideriyle birebir benzetme anlamında kullanmadım.
Ancak,akıl süzgecinden geçirirken,kendi halkına baskı uygulayan,ülkesini adaletle yönetemeyen bir liderin ABD’ye,İsrail’e kafa tutması ne kadar tutarlı bir duruş olur,bu da biraz tartışılır.Görüşlerinize muhalefet etmek amacıyla söylemiyorum ama örneğin bizde de ABD’ye kof söylemleriyle “meydan okuyan” kesimler genellikle ergenekoncu takımından çıkıyor:))Belki bana öyle geliyor ama Antiamerikancı,Antiemperyalist söylemler hep bu memleketin çanına ot tıkayan bildik zihniyetin tekelinde.Peki içeride bildik icraatlarına karşın bu kof söylem sahiplerinin sözleri bizim ne kadar”sesimiz”olabilir?
Dolayısıyla buradan bakarken seslerin kulağımıza hoş gelmesi maalesef gerçekleri değiştirmiyor.
Yazan:eg Tarih: Kas 5, 2009 | Reply
aziz bey,
iran ile venezuela’nın ırak’tan farkı büyük bence. zira iran’ın ve venezula’nın amerika’nın zulmüne ve israil’a karşı tavırları saddam gibi bir diktatoryadan degil, kendi halkının kahir ekseriyetinden geliyor. bugün ahmedinejad degil başka bir iran cumhurbaşkanı da olsa amerika ve israil’a karşı tavır değişmez. zira israil orada bir çıbanbaşı, bir kanser olarak bulundukça israil’den gölgesinden korkar gibi korkanlara ve her daim centilmen dış politikadan yana olan monşerlerle birşey olmuyor. israil’e sert tavır alabilmek gerekiyor ve bütün dünya susarken isrial’e kafa tutan iran ve venezulayı alkışlıyor ve selamlıyorum.
mehmet iran’ın dışarıda puan toplamasından bahsdiyor. iran dışarda nasıl puan toplar biliyor musunz? israil’in suyuna gider, amerika’nın bir dediğini iki etmez ve tüm nükleer projelerinden vazgeçerse puanları çok olur. hele hele “ben nükleer projelerimden vazgeçtim. ama israil, fransa, abd, ingiltere gibi ülkelerin anasının ak sütü gibi helaldır bu projeler” derse görün o zaman siz toplanan puanları…vallahi aziz bey, ben burada ahmedinejad ya da bir başkasının kendi halkıyla ilişkisini sorgulamıyorum. bu olsaydı ele aldığım konu iran’ı kemalist rejimden farklı bir rejimde bulmazdım. ama amerika’ya ses çkardı diye, ya da israil’e canın cehenneme dedi diye dışarıda puan kaybedecekse benim ülkem varsız kaybetsin ben bunun bedelini ödemeye de razıyım.
Yazan:Sedat Erbap Tarih: Kas 5, 2009 | Reply
Kusura bakılmasın ama İran meselesi kulaktan dolma bilgilerle analiz edilemez. Yazıya baktığımda bu hissiyata kapıldım. Mehmet bey bu konuda söz söylemesi gereken en son kişi gibi geliyor bana. Nedense bu yazının altyapısına dair derinlerde biryerlerde gizli bir sünnicilik/emevicilik + türkçülük sezinledim. Böyledir, bilinç akmış görünüyor. Hizbullah’ın İsrail’e karşı verdiği amansız mücadelede de yine Mehmet bey tuhaf yorumlar yazmıştı. Suudi Arabistan, Nejd bölgesi vahhabi arapların yaptığı yorumlara parallelik gösteren bu yazı kayıtlara kıskançlık hasatı – belatı vuruşa iyi bir örnek olarak geçecektir. İran’ın Ahmedinejad ile baskıcı bir yönetimi benimsemesi ve buna bağlı olarak yazıda verilen örnekler doğrudur da mevzuu bu değildir. Mevzu özü itibariyle devrimdir, İslami devrimdir. İslamcı olmak, müslümanca düşünmek bambaşka birşeydir. Bugün müslüman dünyanın, hele de fanatik Emevici retoriğin hakim olduğu İslam coğrafyasının temel sorunu budur. Olana bitene müslümanca değil mufazakarca bakılmaktadır. Böyle olunca müslümanların sorunlarıyla hemhal olmak yerine, gereksiz haset kokan yorumlar ortaya çıkmaktadır. İdeolojisiz müslümanlığa iyi bir örnektir bu yazı ve anlayış. İran’da devrim olmasaydı keşke, böylece şah İran’ın petrol gelirlerini İngiltere’ye ve ABD’ye peşkeş çekmeye devam ederdi mesela.
Öyle üzülüyorum ki.. Bu yazıyı yazabilen zihniyet hiç sıkılmadan mesela özü itibariyle Hizbullah’ın ve İran’ın aslında tersten İsrail’e ve ABD’ye hizmet edebildiğini de söylemektedir. Yani bu arkadaşlara göre Nasrallah’ın oğlu Hadi İsrail askerinin kurşunuyla şehit edildiğinde bile ortada bir mizansen vardır.
Bu zihniyet sorunludur. Çünkü mesele problemi ortaya döküp buna çare aramak değil, yerden yere vurmak, sözüm ona küçümsemektir.
Sahiden kusura bakılmasın ama sırf Sünniyim diye Muaviye’nin safında yer almayacağım, almamalıyız da. Hele de diğer tarafta Ebu Zer varken.
Yazan:gözleyen Tarih: Kas 5, 2009 | Reply
Bir gözlemci olarak bilimsel olarak ele alınması gereken konuları nasılda hafife indirgendiğini görmek insanı gerçekten üzüyor.İran islam devrimi hakkında birşeyler söylemek o devrimi kendini hangi fundamente dayandırdığını görmekle başlar.
Bu konuda yazılmış en güzel olmasada iyi sayılabilecek bir fundamen mak. ekte sunuyorum.
Demek neymiş? neyi nasıl anlamakta başlanırmış!
Neyi nasıl anlamalı????
EK Makale:
Velayet-i Fakihi Nasıl Anlamalı?
Muhammed CAN
Sözlükteki anlamı; ‘’Velayet“ Vekil (veli) olarak geçer. ‘’Fakih’’ de Arapça’da, fıkıh ilmiyle uğraşan kişi anlamını taşır. Genişletilmiş anlamda ise İslami ilimlerin bütün dallarında uzmanlaşmış kişi manasında kullanılır.
Şu halde; Velayet-i Fakih, bütün İslami ilimlere hakim olmuş fakihlere, velayet edecek fakih demektir.
Siyasal İslami boyutu ile velayet-i fakih’in kullanım manası; ilimlerin bütünsel sahibi olan Resulü Ekrem ve onun Ehl-i Beyti’nin makamına bakan kişi demektir. Bir başka ifade ile Gaybet’teki İmam Mehdi(a.f)nin yerine naib’lik yapan kişiye verilen unvandır.
Velayet-i fakihin şartları vardır. Nitekim bu şartları Seyyid Hasan Nasrullah kısaca şöyle özetlemiştir.
“Onlar bizlere,velayet-i fakih hizbi dedikleri zaman bizi aşağıladıklarını düşünüyorlar. Asla..! Ben bugün buradan Velayet-i fakih hizbinin bir ferdi olmaktan gurur duyduğumu ilan ediyorum. Fakih adil, fakih alim, fakih hakim, fakih cesaretli, fakih doğru sözlü ve fakih samimidir’’
Bu şartlara uygun alimlerin meydana getirdiği bir meclis, yine bu meclis içinden birini velayet-i fakih olarak seçer. Velayet-i fakih makamındaki kişi, kendi zamanında bu makama en uygun alimdir.
Velayet-i fakih’in hüküm ve fetvası ne derece mükellef mümini bağlar?
Alim başka bir mercii taklidin fetvası ile velayet-i fakihin fetvaları arasında farklılık olursa hangi fetva öncelik kazanır?
Bu sorulara bulunacak cevap, velayet-i fakihin önemini ve önceliğini belirlemek için kaçınılmazdır. Sözkonusu sorulara verilecek cevap; velayet-i fakih (Veliyyi Emr-i Müslimin)’in verdiği hükümlere itaat etmek müminlere farzdır. Başka alim bir mercii’nin fetvası, Velayet-i fakih’in fetvası ile farklı olursa, alim’in fetvasının geçerliliği düşer.
İşte bundan ötürüdür ki, Hizbullah’ın zaferinin sırrı velayet-i fakih ile iniltilidir. Nitekim Hizbullah genel sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah, velayet-i fakih konusunda, “Onlar bizlere velayet-i fakih hizbi dedikleri zaman bizi aşağıladıklarını düşünüyorlar. Asla..! Ben bugün buradan Velayeti fakih hizbinin bir ferdi olmaktan gurur duyduğumu ilan ediyorum. Fakih adil, fakih alim, fakih hakim, fakih cesaretli, fakih doğru sözlü ve Fakih samimidir’’ derken, gerçekte velayet-i fakih’i anlamak için ciltler dolusu kitapları okuyarak elde edilecek özü bir paragrafta izah edebilmenin zerafetini de yansıtıyordu!
Yani Velayet-i fakih’te aranan en önemli özellikler:
1- Adil olması.
2- Alim olması.
3- Hakim olması.
4- Cesaretli olması.
5- Fakih olması.
6- Emin olması.
7- İhlas sahibi olması.
İlginçtir, İslam mezheplerinin hemen hepsinin de ittifak ettiği, İslami nihai öncüde aranan vasıfların hepsini kendisinde toplayan, velayet-i fakih müessesini temsil eden, bir diğer tabir ile veliy-i emr-i müslimin olan Ayetullahuzma-il Seyyid Ali Hameney’de toplanmıştır.
Yüce Allah, kendi kullarının dünya ve ahiret saadetini dilediğinden ötürü, insanların kulluk görevlerini eksiksiz yerine getirebilmeleri için, İslamı irade buyurmuş. Bu görevlerin öncülüğünü üstenmesi için, yine kullarının en seçkinleri olan masumlardan Velayet-i Nebi ve velayet-i imam tayin etmiştir.
Resul’ü ekrem(s.a.a)’in hatem’ün nebi olması hasleti ile o hazretin rıhletinden sonra, ümmetin sevk ve idaresi için, ümmete onun soyundan gelen masum velayet imamlarını, aziz islam ümmetine büyük nimet olarak ikramda bulunmuş ki, ümmet asla ve asla delalete sapmadan Rabbine karşı kulluk görevinde bulunabilsin.
Nitekim İmamet konusunda, Kutlu Kitab-ı Mecid şöyle buyurmakta: “Ve biz onları, insanları emirlerimize doğru yönelten imamlar kıldık ve biz onlara hayırlı amelleri gösterdik.’’ (Enbiya suresi 73. ayet)
Keza Maide suresinde de Velayet sahiplerinin kimler olduğu beyan edilmektedir.
“Sizin dostunuz, sahibiniz, ancak Allah’tır ve Peygamberidir ve inananlar, namaz kılanlar ve rükû ederken zekât verenlerdir.” (Ayetin siyak ve sibak gibi konuları için ayrıca tefsir kitaplarına müraccat edilsin) Maide/55
İmam Humeyni de Velayet-i fakih konusunda şöyle buyuruyor; “Bir Fakih için Resulullah(s.a.a) ve masum bir İmam(a.s) için geçerli olan ‘’mutlak velayet’’in aynısı fakih için de geçerlidir. Şu farkla ki, onların velayeti ’’asaleten’’dir, fakihlerinki ise ’’vekaleten’’. Eğer böyle olmazsa, gaybet zamanında islam hükümeti kurmak ve yönetmek imkansız olur.”
Bugün dünya küfrüne karşı ve hassaten siyonistler ile emperyalistlerin ve onların İslam dünyasındaki uşaklarına onların gizli güçlerince uygulamak istedikleri komplo ve hilelere karşı, basiret ve feraseti ile tüm planlarını alt üst eden, müslümanların vahdeti ve izzeti için çalışan inananların izzet abidesi, küfrün korkusu, velayet-i fakihi temsil eden veliyi emri müslimin’dir. Veliyy-i emri müslimin, zamanın imamı olan mehdi (a.f)’nin naibi olması hasebi ile temsil ettiği makam kutsal bir makamdır.
Mutlak tekvinî velayet şüphesiz Allah(c.c)’a aittir. Ancak Allah’ın iradesi ve dileği imamlarımıza veya imamlarımızın tayin ettiği, tanıttığı (evlad-ı silsilesi) kimselere verilir. Şu da unutulmamalıdır ki, Mehdi (a.f)’in Gaybet-i Kübra döneminde yaşayan biz müslümanlara da, İslâm toplumunun geçmiş ve gelecek kesimleri için de, insanoğlunun bireysel ve toplumsal vazifelerini, islam ümmetine karşı iç ve dış tehlikelerden korumak, toplumun sorunları çözmek, ümmete ve insanlara adil şekilde hükmetmek, mazlumların hakklarını korumak, onları savunmak, hukuki, askeri, siyasî, kültürel, ekonomik, sosyal sair konularda, onların ilerlemelerini sağlamaları için bir veliyy-i emrin olması dinen zaruridir.
Bu konuda Mehdi(a.f)’den nakledilen bir hadisi şerifte, ümmete buyurduğu:
“(Gaybet zamanında) meydana gelecek hadiselerde ve sorunlarda, bizim hadislerimizi rivayet eden (onlarda uzman olan) kimselere müracaat edin. Zira onlar benim size olan hüccetim, ben de Allah’ın hüccetiyim onlara’’
Keza; imamlarımızdan nakledilen “Fakih’lerden, nefsine hakim olan, dinini koruyan, heva ve hevesine muhalefet eden ve Mevla’sının emrine itaat eden kimseye avam olanlar taklit etmeli, uymalıdırlar.” Bu Hadisi şerif’te konunun ne denli hassas olduğunu ve muğlak kalamayacağını, net bir şekilde açıklar vaziyette.
Bunun içindir ki, İmam Humeyni’nin “Bir fakih için Resulullah ve masum bir İmam için geçerli olan mutlak velayetin aynısı fakih için de geçerlidir. Şu farkla ki onların velayeti asaletendir, fakihlerinki ise vekaleten. Eğer böyle olmazsa, gaybet zamanında İslam hükümeti kurmak ve yönetmek imkansız olur.” Şeklindeki beyanı kutsal nakillere dayanmaktadır.
Yine günümüz dünyasında, inançsal, sosyal ve sair yönleri ile aklımıza gelebilecek ve bizzatihi, fiili olarak içine düştüğümüz her türlü sorunları, müslümanların gerçek şekilde anlaması ve hak ettiği konuma ulaşmasının yegane çözümü,Velayet-i fakih’e kayıtsız, şartsız bağlı olmalarından geçer. Velayet-i fakih’in samimiyetinden şüphe edemeyiz. Hiç şüphesiz, bir fakih şer’i delilsiz ve ilahi öğretilere dayanmadan, sadece kendi düşüncesine göre karar veremez. Hiç şüphesiz Velayet-i fakih makamını temsil eden fakih, din konusunda her kesten daha hassastır.
Günümüzdeki müslümanların velayet-i fakih etrafında toplanması, en önemli islami görevlerin başında gelmektedir. islam dünyasının ve haseten bilinçli hareket etmek isteyen sorumluluk üstlenmiş aydınların, buna her kesten daha fazla ihtiyacı var. İnanıyoruz ki, Velayet-i fakih’in bizlerin üzerindeki hakkı tartışılmazdır. Nitekim bu hak ilahi bir hak olarak bizden edasını beklemektedir!
Bugün özellikle islamın amansız düşmanları olan İsrail ve ABD, binbir entrikalarla kirli planlar ve tuzaklarından kurtulmanın, İslam ümmetinin birlik ve beraberliğinin yegane kurtuluş reçetesinin Velayet-i fakihe bağlılıktan geçtiğini bilmektedirler. Vicdan sahibi her araştırmacı, insafla karar verdiğinde, islam dünyasının sorunlarının kuşkusuz çözülebileceğini, ancak bu yolun vahdet’ten geçtiğini, vahdet’in ise ulu’l emr’e tabi olmak ve ona itaat etmekten geçtiğini bilir. Bu konunun önemine binaen fasık ta olsa, itaatin farz kılınmasını kabul eden ekollerin, neden bugün şartları haiz olan veliye itaatin zorunluluğunu ümmete açıklamaktan çekindiğini anlamak doğrusu çok zor?!
Kendilerince çeşitli sebepler üreten ve Velayet-i fakihi kabul emteyen islami düşünürler, bu kutlu çizgiden ayrı kalmak isteyenler, geçmiş dönemlerde nebi’lerden ayrı kalanları kınama hakkına nasıl sahip olabilrler ki?
Nitekim bu konuda, rahmetli imam Humeyni tarihi ve ilahi vasiyetinde mütevatir derecede olan, sekaleyn “Ben sizin aranızda iki büyük, değerli ve muteber şey bırakıyorum ki, siz ümmet olarak o iki şeye sarılacak olursanız, benden sonra dalalete düşmezsiniz, onlardan birisi Allah Tebarek ve Tea-la’nın kullarına gönderdiği sağlam bir ip olan yüce Kur’ân ve diğeri de benim Ehlibeytim, itretimdir. Bu ikisi (Kur’ân ve Resulullah’ın Ehlibeyt’i) havuzda bana ulaşıncaya kadar birbirlerinden ayrılmazlar. Aranızda bıraktığım iki değerli ve aziz şeyi nasıl gözettiğinize bakacağım’’ hadisini naklettikten sonra, bu konuda halk için bir özür kabul edilse dahi, alimler için bu özrün geçerli olmayacağını beyan eder.
Yüce Allah, varlıkları yarattı, onların arasında insanda var. İnsanları yaratıp onların hertürlü ihtiyaçlarını eksiksiz olarak veren, bela ve çeşitli musibetlerden koruyan, onları büyütüp yaşlandıran, rızık ve hayat veren, kısaca hayat için gerekli olan her türlü ihtiyacını var eden Allah (c.c). Dünya hayatımzın her safhasında, insan hayatında, insandan daha öncelikli onun adına karar verme yetkisine sahiptir. El malik’i mülk olan yüce Allah, mülkünde dilediği gibi tasarruf hakkına da sahiptir. Buna göre, mutlak yaratıcının kulu olan insana, kanun koyma yetkisi, yine o mutlak yaratıcının hakkıdır.
Şöyle ki; Velayet-i Tekvinde, nedensellik kanununa bağladığı yaratılış silsilesini, tüm varlıkların kainat aleminde Allah’ın yaratmış olduğu kanunlara göre, yaratılış ve kemalet seyri sırasında, yaratılış, şekil,hal, durum ve yer değiştirmesi ve sair, bu seyir, yaratılış kanunun gereği, sebep ve sonuç ilişki zinciri içerisindedir.
Teşrii velayet ise, kanun koyuculuk, yani yapılması ya da yapılmaması gereken işlere Allah’ın hukukunun belirleyiciliği esastır. Bir de hangi konularda kulun kendi ihtiyarına bırakacağını da o bilir.
Bilinmelidir ki, velayet-i mutlak asaleten Allah’a aittir. Ancak iradesi ile Peygamberlere ve İmamlara verir. İmamların özel tayin ettiği kimselere verilen velayette yine bu türdendir. Zira kendisinden sonraki vasisini belirler…
Bu Velayet masumiyet sıfatının gerekliliği, niteliği açısından, geçerli olan bir olgudur. Masumiyetin yüklendiği velayet veya velayetin yüklediği masumiyet, yüklenenin çocukluğundan ölüm anına kadar bilerek veya hataen küçük veya büyük hiçbir günah işlemekten(ismet) beri olmalarıdır.
Şayet bu şekilde bir masumiyet akidesi olmasaydı, yani aksi takdirde, bilerek veya bilmeyerek yanlış şekilde hüküm verip, (mazallah) asi olmaları mümkündür. Bu durumda kendilerine uyulanlar da yanlışlığa düşmüş olurlar. Yok eğer uyulmayacaksa, İmamet’ten bir fayda sudur etmeyeceği gibi hakikat’ten sapma anlamına da gelirki, bu durumda, Allah’a izafe edilmiş olur. Bunu düşünmekten dahi Rahman’a sığınırız!
Yazan:MY Tarih: Kas 5, 2009 | Reply
@Gözleyen,
Sitemize hos geldiniz, bilgi vermeniz iyi bir sey, sagolun. Ama makaleden önce Cüneyt Arkin filmi çevirir gibi “al sana, bu babam içiiiin, bu kardesim içiiiiin, al sana kahpe bizans” nidalari olmasa daha da güzel bir yorum olabilirdi :))
Bir de böyle uzun bir yaziyi oldugu gibi koymak her zaman fayda saglamayabilir, tartismadaki fikirlere cevap olabilecek kisimlari koysaniz ve “bu paragraf filanca yorumcunun filan sözüne itirazdir / cevaptir” deseniz daha çok okunur, daha çok insan faydalanir ve akilda kalir.
Böyle özenle yazilan yorumlara cevap vermek isteyen de oluyor, ek soru soran oluyor, bereketli oluyor kisacasi.
Saygilar
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Kas 5, 2009 | Reply
Dışarıdan puan alabilme durumu bana göre farklı bir şey.Bu daha çok devletler arası diplomasinin,dış politikanın konusu.Dolasıyla da Mehmet beyin “olumlu puan”dediği şey sanırım bir ülkenin/devletin,milletler topluluğu arasında nasıl sağlam ve istikrarlı bir konuma sahip olunacağıyla ilgili bir önerme.
Bu bağlamda,”nasıl bir politika izlenmeli” sorusuyla karşılaşıyoruz.Zira dünya hiç de güvenli bir yer değil…adil ise hiç değil.Misal,bazı ülkeler bağımsız gibi görünse de,sürekli dış müdahalelerle karşılaşma riski altındadırlar.Ya da en azından ULUSLARIN KENDİ KADERİNİ TAYİN HAKKI gibi uluslar arası bağlayıcılığı olan haklarını kullanmaktan yoksundurlar.Bu gruba giren ülkeler ise genelde kalkınmada geri kalmış üçüncü dünya ülkeleri,özelinde ise Ortadoğu Müslüman ülkeleridir.Deyim yerindeyse güçlünün borusunun öttüğü orantısız bir denge var.Sizin de değindiğiniz gibi nüklüer santraller ABD’ye,Çin’e,Rusya’ya falan serbest ama yetkileri kısıtlanmış ülkelere yasak.Demekki kendi hegomonik anlayışlarına göre,kendi ellerinde her türlü ölümcül nüklüer silah bulunmasında bir sakınca görmüyorlar ama sözkonusu zayıf devletler olunca enerji santrali kurulması bile kendi izin ve denetimlerine bağlı olmalı.Mantık bu.
Ancak bu ayrım nüklüer projelerle de sınırlı değil.ABD tarihi işgallerle dolu…dünyada üs kurmadıkları bir kara parçası neredeyse kalmadı.Ve demokrasi götüreceğiz bahanesiyle girdikleri her yerde terör estirerek adeta soykırımlara sebebiyet verdiler.Ama bakın 100 yıl önce vukuu bulmuş Ermeni hadisesi kendi ve diğer yandaş devletlerinin senatolarında tartışılıp duruyor.Bu da,çifte standarların sadece nüklüer projelerle sınırlı olmadığının; devletler arası hukuk,savaş hukuku vb.bağlayıcılığı olan uluslararası sözleşmelerin birer formaliteden ibaret olduğunun ya da sadece anılan güçlü ülkelerin otoritesini koruma amaçlı olduğunun bir göstergesi.Açıkçası bu imtiyazlı devletler,biyoljik silahlardan nüklüer silahlara kadar her türlü ölümcül teknolojik silah üretebilir…Gerekli gördüğünde soykırım düzeyinde toplu katliamlarla sonuçlansa bile her ülkeye müdahale edebilir.Ama bu asla senatolara,konseylere bilmemnelere taşınmaz,taşınamaz.Çünkü kendilerine göre bu bir hak,bir yetkidir.İşte dünyanın halihazırdaki kanunu bu.BM’de bu göstermelik kurumlardan bir tanesidir.
Siz sinemayla ilgilisiniz:”Nürnberg Duruşmaları”filmini mutlaka izlemişsinizdir.Bu bozuk ve adaletsiz çarkın orada da işlendiği ne kadar açık.Sanık Nazi genallerinin savunma avukatının savunması gerçekten dikkate değerdir.Nazi generallerini savunduğundan bir antipati yaratmasına karşın aslında derin gerçekleri sorgular…Silah tüccarlarından BY’ye,işleyen dünya çarkından göz yumulan tüm çarpıklıkları ortaya serer.Ve ne ilginçtir ki,Nazi savaş suçlarınının yargılama organizasyonunun başını çeken ABD birden geri adım atarak yargılamaların esnetilmesi yönünde yeni bir politika geliştirir.İşte ABD’nin insan hakları anlayışı budur.Zira sürmekte olan savaş nedeniyle dengeler değişmiştir ve ABD,Rusların olası tehditleri karşısında Alman’ların desteğine ihtiyacı vardır…Çark eder ve sözde savunduğunu iddia ettiği adaleti bir anda kendi devlet çıkarlarına kurban ederek satar.İşte medeni dünyanın(!)adaleti,insana bakışı budur,bu kadardır.
Neyse,mevzuu dağıldı.Diyeceğim o ki dünyanın adalet çarkı böyle işliyor.Batılı devletler,Ortadoğu halklarını hep ptansiyel bir tehlike olarak görürler.Önlerine sürekli ayaklarına bağ olacak bir gerekçe atarlar ve bunu insanlık adına,demokrasi adına yaptıklarını iddia ederler.Bakın,demokratikleşme konusunda bizi türlü sınavlardan geçirirler ama Avrupa’daki yabancı düşmanlığı bizdeki milliyetçi zihniyetten hiç de farklı değil.Fakat onların hep kendilerine göre haklı nedenleri vardır.Müslüman halkları hep hor görür,barbar bilirler.Ama ne hikmetse talan ettikleri Hindistan’ı,Afrika’yı hatırlamazlar.Köleleştirdikleri Afrika halklarını,yerle bir ettikleri Aztek,Maya,İnka medeniyetlerini,neslini tükettikleri kızılderilileri ne hikmetse barbarlıktan saymazlar.
Sonuç itibariyle böyle ikiyüzlü bir dünyada yaşıyoruz.Bu gerçek tüm yalınlığıyla gözümüzün önünde devam ediyor.Lakin,dışarıda diplomasi kamuflajıyla örtülü bu zorba imparatorluk İran ya da bir başka ülkenin kendi içinde uyguladığı kötü yönetime,adaletsizliğe,hukuksuzluğa mazeret değil.Bırakınız dışarıdan iyi mi kötü puan alınmasını,İran,Arabistan,Venezuella,K.Kore ve en nihayetinde Türkiye…kendi içinde ne kadar adaletli…Adeleti duvara asmışken dışarıdaki eşkiyalara efelenmekle nereye varılabilir?Filistin kurtulabildi mi?Ya Afganistan,Irak,Doğu Türkistan?Amerika’ya efelenmekle neyi düzeltti/düzeltebildi Ahmedinejet,Humeyni…ya da saddam.Ona bakarsanız Bin Ladin de ABD’ye meydan okuyor.Peki doğru mu yapıyor ve mazlum ortadoğu halklarına ne tür bir yararı oldu?
Bu bakımdan ABD’ye dişe dokunur bir yaptırım gücü olmayan bu tarz karşı çıkışları çok da önemli olduğunu düşünmüyorum.Kuru tehditlerle bu işler yürümüyor maalesef.Tabii bu benim düşüncem,elbet yanılıyor da olabilirim ama benim gözümde birer kahraman olmaktan çok uzaklar bizim ortadoğu liderleri.
Yazan:sedat erbap Tarih: Kas 5, 2009 | Reply
Mehmet bey, sahiden niyetiniz İran’ın dününü, devrimini ve bugünü anlamaksa size acizane önerim bu hususlarda Ali Bulaç beyi takip etmenizdir, eminim doğru bildiğiniz birçok yanlışınız olduğunu farkedeceksinizdir. İran devrimi en azından müslüman dünyaya ABD ve İsrail’in dokunulmaz olmadığını göstermiştir. Bu da çok şeydir. Rahmetli Humeyni devrimden sonra “ABD hiçbirşey değildir demişti” ve müslümanlara da “Bu devrimin ne anlama geldiğini sonraki on yıllarda anlayacaksınız” demişti. Sahiden de bu devrimin anlamı büyüktür. En azından oyun bozucudur, İsrail ve ABD her aklına geleni dilediğince yapamamaktadır. Bugün İran’da yaşayanların bazıları yönetimden çok memnun olmayabilirler ancak unutmayın İranlılar mevzuu ABD ve dış düşman olduğunda yeknesaklık sağlarlar. Yok eğer meseleye “armagedonculara karşı hüccetiler” penceresinden bakacaksak o halde ben susuyorum. Çünkü bu tartışmaya bile değmez bir konudur. Ama bir önceki mesajımda da belirttiğim üzere ne yazık ki yazınızın fikri altyapısında nedense en hafif tabirle bir şii karşıtlığı ve çekememezliği kokluyorum. Nasrallh İsrail’e karşı koyarken herkes İran’ın Nasrallah’ı desteklediğini biliyordu
ama buna rağmen müslüman coğrafyada birçok sünni Nasrallah’ı ve İran’ı destekledi. Çünkü sünnilerin yapamadığını yapıyordu bir avuç insan. Ben Bahreyn’de sünni mahallelerinde Nasrallah bayraklarıyla gezen insanlar gördüm gözlerimle. Beyrut sokaklarında bırakın sünni müslümanları gayrimüslimlerin bile Hizbullah’ı ve İran’ı desteklediğini izledim TV lerde. Sebebi ise basitti. Nasrallh was protecting the dignity of the muslims.. Yani olay budur. Nedense Türkiye’de çok katı bir İran ve şii karşıtlığı var bazı kesimlerde. Ben de bunu tarihte saplanıp kalmaya bağlıyorum. İslam dünyasının ise birlikteliğe ihtiyacı var. Bu tür ajitasyon dolu yazılar buna hizmet etmiyor maalesef. Hayrettin Karaman ve Yusuf Qaradawi hocaların dediği gibi biz esasta aynıyız usulde ise ayrılıyor olabiliriz. Ama devrimsiz ve ideolojisiz İslam olmamalıdır. Onun adı muhafazakarlıktır. Tabi bence…
Yazan:cb Tarih: Kas 5, 2009 | Reply
Sayın Sedat Erbap,
sanırım DD’ye yeni yorum düşmeye başladınız.Yorumlarınızı fikren kendime yakın gördüm,devamını dilerim,hoş geldiniz.
Yazan:Ekrem Senai Tarih: Kas 6, 2009 | Reply
İran Devrimi, despot bir Şah’ın yönetimine karşı bir isyandır ve haklı bir tepkidir. Tüm İslam dünyasını harekete geçirmiş ve etki yaratmış bir harekettir. Buna Mehmet’in de itiraz edeceğini sanmıyorum. sanki Mehmet’in burada eleştirdiği bu devrimden çok; devrim sonucunda oluşan otoriter yönetim ve sistemdir. Yani, devletin, insanların günah işleme özgürlüğünü kabul etmemesi, ahlakı kurumlaştırmaya çalışması, devlet yönetimini mollalara havale etmesi, ABD ve İsrail karşıtlığını merkeze yerleştirip, aynı Kuzey Kore veya Venezuela gibi halkını ekmek yerine düşmanlıkla beslemesi, bunun sonucu olarak, mesela teknoloji, sanayi ve eğitime vereceği kaynağı, daha önemli olduğunu düşündüğü silah sanayi ve nükleer araştırmalara aktarması vs. vs.
Bütün bunlardan da bir Şii düşmanlığı çıkarmak ayrı maharet isteyen bir iş. Sanırım Humeyni’yi sevmemek oluyor Şii düşmanlığının sebebi. Muaviye’nin yazıda adı geçmiyor ama hoop Muaviyeci de oluyorsun otomatik olarak, sonra zaten bunlar birbirine bağlıdır Emevici de oldun. Ne kaldı geriye? Ört ki ölem !
Reductio ad absurdum
Yazan:özlem Tarih: Kas 6, 2009 | Reply
Ekrem bey benim de duyduğum bir rahatsızlığı ve yanlış bir eleştiri tarzını benden önce eleştirmişsiniz. Teşekkürler.
Öte yandan ben Mehmet Bey’in iran devriminin oluşumuna başından itibaren sıcak bakmadığını düşünüyorum. Ancak devrimin öncesini oluşum şartlarını İran’ın son yüzyıllık tarihini yaşadıklarını pek bildiği kanaatinde değilim.
Öte yandan evet eleştirilerinin bir kısmı velayet müessesi ile ilgilidir. Şii fıkhı ile alakalıdır. Ancak bir konuyu eleştirmek benimsememek alttan alta şii düşmanlığı emevicilik muaviyeyi kayırmak filan nasıl olur. Şiiler de Hilafet müessesini benimsemez eleştirir. Yeryüzündeki milyonlarca şii sünni düşmanı mıdır şimdi?
Devrimsiz ideolojisiz islam olmamalıdır? Bu da tartışılır bence. Elbette islamın bir ruhu dünyaya bir sözü olmalıdır. Ancak her ortamda her şartta devrim arzulamak da insanlara zulum götürmenin bir başka yolu. Hizbullah dahi bunu yapmıyor bütün o gücüne etkinliğine karşı. İyi kötü demokratik mekanizmaların işlediği bir ülkede yok illaki ben devrim yapacağım demek ne derece gerçekle örtüşür bilemiyorum.
Yazan:taner renda Tarih: Kas 6, 2009 | Reply
ben sadece sol tartışma gurupları arasında olur sanıyordum bu kadar derinin de derini ayrıntılı tartışmalar. ama yanılmışım.
günler öncesinden okuduğum mehmet yılmaz’ın yazısının bu kadar farklı yönlere sarkmasını da anlayabilmiş değilim.bana göre sorunun çok net bir kaç temel boyutu bulunmakta.
birincisi: iran’ın enerji kaynakları asla gözden çıkarılamayacak kadar değerlidir. bunun için musaddık’ın kellesi de alınır, arap yarımadası kana da boyanır.
ikincisi: şah’ın baskıcı monarşist rejiminin yıkılması için batı da el altından yardım etmişti ( “emperyalist” fransa uzun yıllar humeyni’ye misfirperverliğini esirgememişti) ama sonuç onların tam istediği gibi gelişmedi orası ayrı bir konu.
üçüncüsü: petrol fiyatlarının olağanın çok ötesinde fiyatlarla satılmasına karşın, bu girdilerin iran halkına ne kadar yansıdığı konusu çok tartışmalıdır ( bizim de doğu’daki kirli savaşa her sene milyar dolarlar akıttığımızı ama buna karşın nedense yatırım yapacak para bulamadığımızı düşünürsek; sanki senaryo tanıdıkmış gibime geliyor).
dördüncüsü: başta hatemi olmak üzere, pek çok üst kademe yöneticinin geçen süre içinde ölçüsüz zenginleştiği gözlerden kaçmamalıdır
( bu kadar ölçüsüz zenginlik, milyonların cebinden çalınmamışsa; nereden gelmiş olabilirki?).
beşincisi:iran halkı iktidarı tek başına “mollalara” vermedi. va zaten mollalar da iktidara tek başına yürümüyorlardı. tudeh ve halkın fedaileri’de bu alaşağı etmenin içindeydi.peki sonuç ne oldu? devrim güçleri arasından mollalar öne çıkıp, diğer ittifaklarını yok ettiler ( yukarıda saydığım tudeh ve halkın fedaileri’nden öldürülenlerin sayısı, bugün bile hala net olarak tespit edilebilmiş değil). bundan sonra, iktidarda tek başına kalmak için yapılması gereken şey: demokrasi yerine baskı ve zorbalığın geçirilmesidir.bizim jargonumuzda proleterya diktatörlüğü dediğimiz şey, orada islam cumhuriyeti ilkeleri oldu. her ikisi de tekçi görüştür. baskıcıdır. insana yabancıdır.içteki baskıcılığı örtmenin en kestirme yolu; dışarıdaki ezeli düşmana fiyakalısından efelenmektir ( başbakanımız da zaman zaman israil’e sert çıkışlar yapar ). ama işlerin bir de görünmeyen yüzü vardır:amerika, terörizmin yuvalarından biri dediği iran’a gizli gizli silah satmakta bir beis görmezken, iran da şeytandan silah almakta bir sakınca görmez.
lafı daha fazla uzatmanın anlamı yok. dünyada şu anda kapitalizm hüküm sürmekte ve devletlerin etiketlerinde ne yazarsa yazsın; hepsi de kapitalizmin kurallarına göre oyunu oynamak zorundalar. bu kirli ve iğrenç kurallarla oynamak zorunda değiliz. başka bir dünya mümkün olmalı. çünkü, insanlığın böyle bir kurallar pisliği içinde debelenmesini hakedecek cezaya çarptırıldığına da inanmıyorum.kadın ya da erkek demeden, dini, dili, ideolojisi ne olursa olsun, özgürce ve insanca yaşayacağı bir dünyaya hala inanıyorum.
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Kas 6, 2009 | Reply
Bence meseleye farklı boyutlardan bakmakta yarar var.Edindiğim izlenim üzerinden değerlendirecek olursam,Mehmet beyin görüşlerine muhalif olan bazı katılımcıların,İran devrim olgusunu sadece ABD’yle olan ilişkiler düzleminden baktıkları anlaşılıyor.Özetle,İran devrimi’nin bütün “olumlu yanları”ABD’ye kafa tutmasıyla özdeşleştirilmiş gibi bir durum var.Yani ABD ile çekişme düzeyinde bir mesefa koymuşsa eleştirilecek bir yanı kalmamış gibi bir izlenim yaratıyor bu bakış açısı.
Oysa devrimlerin sonuçları salt bir başka “güç”ile girişilen bilek güreşiyle ölçülerek değerlendirilemez.Daha önceki yorumlarımda da değindim.İyi devrim-kötü devrim kriteri,ABD ya da diğer emperyalist güçlerle farklı cephelerde olmakla ölçülemez.Lenin önderliğindeki Sovyet proleter devrimi,Mao öncülüğündeki köylü devrimi…Bu çizgiyi benimsemiş diğer irili ufaklı devrimler(Avrupa’da doğu bloku ülkeleri;Asya’da K.Kore,K.Vietnam,Kambçya;Latin Amerika ülkeleri vs vs.)ve diğer örnekler de sonuçta ABD karşıtı devrimlerdi.Peki bu Antiamerikancı yanı bu devrimleri tartışmasız doğru birer hareket olmasına yetmiş midir?Ya da bu devrimlere umut bağlamış halklar gerçek özgürlüklerine,sosyal haklarına,eşit ve adilce bir düzene kavuşabilmişler midir?
Dolayısıyla sorun sadece ABD veya emperyalist güçlere temelsiz bir cephe almakla çözülmüyor.Anılan ülkelerin bugün nasıl antidemokratik uygulamalarla yönetildiğini;açlık,sefalet ve baskıların nasıl sürmeye davam ettiğini sanırım uzun uzadıya anlatmaya gerek yok.Ve İran da bu ülkelerden farklı değil.İçerde uyguladığı militarist/totaliter baskılarla sadece kof bir ABD karşıtlığı söylem geliştirirek vaziyeti idare etmektedir.Bir yorumcu arkadaşımız çok güzel ifade etmiş:Bırakınız bu baskıcı,despot yönetimi,Humeyni,İran devrimine destek veren tüm Şahlık rejimi muhaliflerini tasfiye etmiş,darağaçlarında sallandırmıştır.Peki bütün bu karanlık sicile karşın devrimin islami oluşu tüm eksikleri kapatmaya yetiyor mu?Bir kere Türkiye’de Kemalizm’den şikayet ederken İranın totaliter rejimine sempatiyle yaklaşmak nasıl bir mantıktır,bunu anlamış değilim.Ayrıca,meseleyi biraz daha ileri götürerek İran devriminin tartışılmasını şii-sünni kamplaşması gibi göstermek abesle iştigaldir,ideolojik demogojidir.Ne yazıkki son yorumlarda işi bu noktaya getiren ideolojik yaklaşımlar başgöstermiştir.Bu da en iyimser tabirle tartışmayı taraf anlayışına hapsetmektir,niyet okumacılıktır.
Yazan:durhat Tarih: Kas 6, 2009 | Reply
Evet Humeyni ve Humeynizmi sevmek farzmış:)))
Sevmeyenler maazallah şii düşmanı,muaviyeci falan oluyormuş!!!
Yahu bu nasıl mantıktır?
Kemalizm diye şikayet et ama mevzuu İran’nın totaliter rejiminden,Humeyni’den açılınca bunlara laf söyletme!
Ne engin felsefe ama…
Kör ideoloji dedikleri şey bu olsa gerek.
Ne diyeyim Allaf akıl fikir versin.
Yazan:sedat erbap Tarih: Kas 6, 2009 | Reply
humeyninin hayatını okumayanlar hemencecik sobeleniyor… oysa okusalardı bırakın devrimi, şiiliği, sünniliği falan bir kenara, en azından mücadelesine, duru müslümanlığına, sadeliğine ve batılı gazetecilerle yaptığı mülakatlara ve verdiği mesajlara saygı duyarlardı… bunu samimiyetle söylüyorum. sahiden onun azimli, kararlı ve vakur hikayesi ve hayata bakışı bile bir parça bilinseydi en azından isminin sonuna negatif anlam algılaması uyandırmak maksadıyla yapıldığı besbelli olan bir izm soneki konulmazdı.. bu durum üzücüdür… aklıma aniden hamasın merhum lideri şeyh amhet yazin geldi.. ne demişti kendisi muhafazakar batı şakşakçısı kompleksli müslğmanlara: “yahu destek olmuyorsunuz eyvallah da bari köstek olmayın”… bu izm soneki cansıkıcıdır, küçültücüdür, nezaketsizdir. ben böyle düşünüyorum muhteremler..
Yazan:sedat erbap Tarih: Kas 6, 2009 | Reply
ha bu arada iranın totaliterliği, tersten bakıldığındaa türkiyedeki yasaklara paralellik gösteren yanlışları falan, hepsi notedilesi önemli tespitlerdir ve eleştiriyi en hakikisinden haketmektedir.. buna şüphe yok.. bu başkadır, kategorik olarak iran’ı öteki tarafta konumlandırıp belaltı çalışmak bambaşkadır.. mehmet yılmaz beyefendinin önceki gazete yazıları, iran ve şii dünyayla ilgili yazdıkları ve şimdiki bu yazısı düşünüldüğünde bu sözüm ona kurnazlığı ve buradan hareketle nazik şırınga darbelerini görmüyor değiliz.. görmeyen görmemeye devam etsin efendim.. yani hani tabiri caizse on laf etmişse toplamda, sekizi doğru ve ikisi yanlışsa ve bu yanlışlar aslında bizim bilincimizin derinlerine hitap etmekteyse bu da sanıyorum zemzem suyuna alkol karıştırmaya benziyor sanki.. ne diyim, mübarek olsun bu unconsciousness halleriniz ya da hallerimiz..
Yazan:MY Tarih: Kas 6, 2009 | Reply
“mehmet yılmaz beyefendinin önceki gazete yazıları, iran ve şii dünyayla ilgili yazdıkları ve şimdiki bu yazısı düşünüldüğünde bu sözüm ona kurnazlığı ve buradan hareketle nazik şırınga darbelerini görmüyor değiliz.. “(sedat erbap)
zirvalamanin ve niyet okumanin da bir siniri olmali degil mi?
Yazan:sedat erbap Tarih: Kas 6, 2009 | Reply
mehmet bey kızmayınız.. zırvaladığımı düşünmüyorum.. tam da kızmanıza neden olan iddiamı apaçık destekleyen bazı yazılarınızın dilerseniz burada linklerini verebilirim.. ve ötesini de yorumculara bırakabilriz dilerseniz..yani zırvalamaş mıyım, yoksa o yazılarınızın hasatı sahiden dediğim gibi gizli saklı şırınga darbeleri miymiş takip edenler karar versin… belki benim eksikliğimdir, yanılıyorsam elbette düzelteceksinizdir ve fakat ben bugüne kadar sizin iranla ilgili, şii dünyaya dair olumlu bir tane yazınızı hatırlamıyorum.. belki benim hafızam kifayetsizdir ya da sizi yeteri kadar okumamımışımdır.. ama aksine, denk geldi belki de, sizin tam da bu konuda, yani iran ve şii dünyayı şırınga darbeleriyle yermeye iştahla öabaladığınız bayağı bir yazınızı okudum.. allaah selamet versin… ne diyim?
Yazan:MY Tarih: Kas 7, 2009 | Reply
Sedat Bey sitede 1500 civarinda yazi var ama 20 binden fazla yorum var. Bunlarin da bir kismi benimdir. bedavadan Iran halkina tarruz edilen durumlarda gerekeni söyledim. Ayrica Tahran kitap fuarinin çok övüldügünü duydum. Iran halki çok okuyan,kültüre çok önem veren br halk.
Ama bir halk ve onun inanci ayridir, o ülkenin rejimi ayridir. Siilik baska sey siizm baska sey.
Benim yaptigim her elestiriyi Iran’a bir saldiri olarak görmeyin. Sünnilerin durumu çok daha iç açici degil.
Islamizm adi altinda yapilanlara bakinca sanirim bana katilirsiniz. Islam ülkelerinin bir kisminda uzun süre albaylar, generaller hüküm sürdü.
Müslümanlar Israil’e veya ABD’ye hakli olarak “zulüm yapiyorsun” diyorlar ama bazen Müslüman(!) eliyle yapilan zulümlere ses çikarmalari biraz vakit aliyor her nedense?
(Müslümanların iç hastalıkları)
artik isterseniz niyet okumayi birakin ve Humeyni’ye saygi duymamizi saglayacak seyler yazin. Biz de ögrenelim. Yoksa GS-FB tartismasina dönecek ki hiç lüzum yok 🙂
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Kas 7, 2009 | Reply
Sedat bey,yukarıda belirttiğiniz ortak görüşe katıldığınıza göre sorun nedir acaba.Madem ki rejim bazında İran’da totaliter bir yönetim şeklinin varlığında hemfikiriz itirazlarınızın dayanak noktası nedir?
Şayet,
şeklinde şüpheleriniz varsa,bunu biraz açmanız lazım.Misal “belaltı çalışmak”tan kastınız nedir…Ketegorileştirme nerede başlıyor?
Bu iddiayı doğrulayan bir kanıtınız olmamasına karşın sadece suçlamakla yetinmişsiniz.Bakın,her eleştiriyi “ötekileştirici” bulmak doğru bir yaklaşım değil.Ve anladığım kadarıyla işi kategorileştirmeye vardıran sizsiniz.Zira burada tartışılan sistemlerdir yani bir şekilde “izm”leştirilen sistemler.Fakat siz meseleyi ne hikmetse şii-sünni hesaplaşması noktasına taşıdınız.
Bakın “İslamizm”deniliyor,kimi islamı istismar eden,kendi kişisel hesaplarında kullanan zihniyetler için(bkz.Diyanet/Diyanetizm).Şimdi Diyanetin malum sicili eleştirilirken İslam ve özelinde sünni mezhebi mi hedef alınmış oluyor.
Ülke,topluluk,kavmiyet vb üzerinden de her türlü eleştiriyi ötekileşrici bulmak sorunlu bir algıdır.Kemalizm eleştirisi yapıldığında,bu,ne kadar Türkiye’yi ayrı bir yere koymak niyeti taşıyorsa İran da o kadar “ayrı”laştırılmıştır.Dolayısıyla eleştiriyi etnik,dinsel,mezhepsel adidiyetlere bağlama alınganlığı objektif bir yaklaşım olamaz.Ve gördüğüm kadarıyla siz bütün argümanlarınızı böyle bir hissiyat üzerine kurmuşsunuz.Yanılıyorsam lütfen düzeltiniz.
Saygılar.
Yazan:sedat erbap Tarih: Kas 7, 2009 | Reply
aziz bey, haklı olabilirsiniz..konuya bir parça duygusal yaklaşmış olduğumu kabul ediyorum. ancak ne yalan söyleyeyim hani herkesin yatakhanedeki dolabına resmini astığı bir legend’ı, bir hero’su vardır ya.. benim de resmini astığım efsanelerimden birisi rahmetli imam ruhullah humeynidir.. yukarıdaki yazı ağrıma gitti, incitici buldum. sonra devam etmek ümidiyle..
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Kas 7, 2009 | Reply
Sedat bey,elbet devam ederiz.Yeter ki birbirimizi dinleyebilelim,anlamaya gayret edelim.Ayrıca samimi ve içten yaklaştığınız için size teşekkür ediyorum.Tabii sonuçta insanız ve duygularımız var…Dolayısıyla duygusal yaklaşım tabiatımızda,fıtratımızda var,robot değiliz ya:))İşte tam da robot olmadığımız için bazen biraz sinirleniyor ama arkasından gönül almasını da ihmal etmiyoruz.Yani tıpkı sizin gösterdiğiniz alicenaplık gibi.
Ziyani yok,ben size kızgın değilim,tepkili de değilim.Hatta bu yorumla gönlümü fethettiniz diyebilirim.
Sevgiyle ve dostça kalın.İnşallah çok daha verimli sohbetlerde fikir alış verişinde bulunmak nasip olur.
Yazan:mustafa özger Tarih: Kas 12, 2009 | Reply
fikirlere yorumlara eyvallah.
mütehammil olmaya çalışıyorum her söze.
netekim sözü dinler güzelse uyarız dır amma
o foto montage artık şirazemin attığı yerdir.
İnsaf mı desem edep mi desem yuh mu çeksem
ulan lı mı konuşsam falanlı mı bilemedim.
Galiba altını tercih etmeliyim.
Sayın M.Y beyi daha iyi tanısaydım
seçeceğim hitap elbette daha net olurdu.
Kendisi uygun olanı alsın.
farkındaysa konuya girmiyorum.
katıldığım yerler var elbette gayrıadil bulduklarım olduğu gibi.
ama benim mevzuum İmam’a saygı evet.
Özrü kabahatinden büyük egosu cirminden haydi haydi büyük erbabı kaleme hatırlatmak istediğim
illa edep illa edep.
mübarek olmak isimle değil ayetullah olmak da.
Yazan:mansur Tarih: Ara 23, 2009 | Reply
Genç ve güzel kardeşim memed,
Bu yaptığın resmen manipülasyon-bilgi kirliliği.
Akl-ı selim ve halis bir niyet, biz müminlerin dusturu olmalıdır.
30 yılı aşkındır İran ve İmam Humeyni ile ilgili çıkan hemen her dökümanter-kitap ve yazıyı, eleştiri ve yorumu takip etmekteyim (imkanlarım çerçevesinde)
Rahmetli İmam Humeyninin yazdığı kitapları-şiirleri ve kitaplaştırılan tüm konuşmalarını okuyorum.
Senin mantığınla aynı soruları imam-ı azama veya imam-ı gazeliye yada bir başka tarihi şahsiyete yöneltsen sana tatmin edecek bir cevap olmaz..!?
Kusura bakma ama bu Tam bir tuleka mantığı.
Hz. Ali (R.a) haricilerin yönelttiği suçlama gibi(Senin döneminde bu kadar fitne niye çıktı.. diyorlar.) Sende ‘İslam İnkılabı’ sonrası oluşan düzenden sorumlu tutmaktasın.
Bir alim, ümmeti Muhammedin tefrikaya düşmeden vahtedini yüksek sesle nasihat etmesi kendi ilim havzasında özellikle iran ulemasına nefislerini terbiye etmezlerse ilimlerinin onları yoldan çıkarabileceğini nasihat etmiş
yaşantısı ümmetin en fukarasının sahip olduğu imkanların üzerine çıkarmamış çağın ibni arabisi bir alim.
Bulunduğu yerde mevcut rejmin, yakaladığı yaşam standardını elinden almaması için bin bir takiyesini yapan, basit sıradan insanların bol kepçeden konuşması, daha ötesi referans kaynağı kitabı kerimin ‘Necis karvarmı ile nitelediği ehli küfrün aydın-düşünür ve bilim adamlarından alan muharref insanların yalan-yanlış bir çok konuda konuşması kirlilikten öte bir şey değildir.
Rahmetli imamın seher duası-fatiha tefsiri ve özellikle misbahul hidayesini okumanızı tavsiye ederim.
Allah azze ve celle hepimizi ıslah etsin hidayetiyle kuşatsın.
Bu gün iran rejminin geldiği nokta itibarı ile eleştirilmesi ayrı bir konudur.
İslam devleti gibi bir saçmalık olmaz zaten.
İslam hayattır devlet değildir.
Adalet devleti olabilir.
Eleştirilerin temel hikmeti Hilafet2ten anlamını almış olan bir muhalefet mantığı içinde olduktan sonra neden eleştirilmesin.
aziz islamın kendisine sıfat olarak kullanan her şey mutlaka eleştirilmelidir.
Kendi adlarına-arzularına ‘İslam’ı sıfat-ek yapanlar dinlerini pornografileştirmiş olurlar
vesselam
Yazan:bilge Tarih: Nis 18, 2010 | Reply
Hocam bu yazıyı yazan ellerinize saglık size canı gönülden katılıyorum
Yazan:Medeni Yusufoglu Tarih: Eki 23, 2010 | Reply
3 saati aşkın sabır la okudum bu sayfayı….
Lafı uzatmayacagım…Amerika ve avaneleri bunun 100 katı saldırıyorlar İran a…Küçük bir örnek vereyim bizdeki Tüyab kitap fuarı 10 günde 950.000 kişi tarafından ziyaret edilirken, bizatihi katılan biri olarak söyleyeyeyim 3 günde yarısını gezemeden pes ettiğim Tahran kitap fuarını(5-15 mayıs 2010) 10 günde 4.7milyon kişi gezdi.(yazıyla dört milyon yediyüzbin kişi)….Ve bizde öcü olan Aziz nesin ve nazım hikmetin bütün kitaplarının farsçası mevcuttu……Sayın yazar gibi Ankara da masada oturup İNANMAYABİLİRSİNİZ…Ama en az 10 şehirde 30-40 taksiciyle konuşmuş biri olarak şunu diyorum…….Yazar sadece yazmakla kalmamalı….gidip iranı görmeli…ama halkın içine girerek,,,,fildişi kulelerde ki aristokratlarla değil…..1975 lerin Fuhuş merkezi Lübnan ın bu günlere nasıl geldiğini iyi okumalı..saygıyla…
Yazan:MY Tarih: Eki 23, 2010 | Reply
@Medeni Yusufoglu,
Iranlilari sevmek baska sey, Iran’i sevmek baska, Iran’daki rejimi sevmek ise bambaska bir sey.
Eger devlet bütün fakirleri doyurursa bireylerde merhamet duygusu kalir mi? Bütün yaslilara devlet bakarsa evlatlarda vefa kalir mi? Kurumsallasan duygular ve inançlar yok olur. Halk robotlasir.
Kanaatimce Iran’daki rejim devleti Müslüman yaparken halki dinden uzaklastirdi. çünkü iyiligi emretmek ve kötülügü yasaklamak kurumsallasti, devletlesti. Bu yönüyle Iran devrimi Fransiz ihtilaline benziyor. 1917 ekim devrimine benziyor. Halki çocuklastiran, “CISSS ELLEME, neyin iyi oldugunu devletten iyi mi bilecen sen 3 kurusluk aklinla?” diyen devrimleri sevmiyorum.
Iran’a düsmanligim yok. Tersine.