Hakikatle yüzleşmenin ve affetmenin erdemi
By Rasim Ozan Kutahyali on Kas 4, 2009 in vicdan
Johannesburg (Güney Afrika)
Nicedir gitmek istediğim bir ülkeydi… Tarihi en çok merakımı cezbeden coğrafyalardan birisi Güney Afrika… Bu ülkenin, özellikle son 20 yıllık tarihinden Türkiye’nin öğreneceği çok şey var…
Johannesburg beklediğimin ötesinde güzel bir şehir… Rakımı çok yüksek, tepelere kurulmuş bir şehir. Afrika deyince okurlarımızın aklına aşırı sıcak ve çöl ortamı falan gelebilir… Johannesburg tam aksine yemyeşil bir şehir. Dev bir metropol olmasına rağmen bir orman-şehir görünümünde. Apartman denen garabet bu şehirde yok. Evler o orman içine yerleşmiş. Şu an yaz başları burada, hava sıcaklaşma eğiliminde ama hiç daraltıcı değil. Dahası istisnasız hemen her öğle tatlı bir yağmur başlıyor. Johannesburg bir jakarandalar şehri… Şehir leylak bir görünüm arzediyor. Nehir, deniz ya da göl yok şehirde ama çok yaşanılası bir yer…
80’leri bir şekilde yaşamış herkesin çok iyi hatırlayacağı ünlü sanatçı Yüksel Uzel buraya yerleşmiş. Şu anda bu satırları Yüksel Hanım’ın evinden yazıyorum… Malikâne gibi bir ev. Kediler, köpekler, tavus kuşları, güvercinler, kaplumbağaların etrafta dolaştığı harika bir bahçesi olan büyük bir mekân burası… Öte yandan Johannesburg’da şehrin göbeğinde, bizim Kuruçeşme’de orta karar bir apartman dairesi alabileceğiniz parayla böyle bir ev alabiliyorsunuz… Daha küçük, havuzlu ve bahçeli villalar çok daha ucuz…
Bu arada, erbabının malumudur… Güney Afrika, ırkçı bir apartheid rejiminden çıkmış bir ülke. Hollanda’dan 400 yıl önce gelmiş Afrikans denilen beyazların azınlık rejimi inanılmaz zulümler yaptı burada… Beyazların yaşadığı bölgeye zenciler giremiyordu… Eğitim imkânlarından zenciler istifade edemiyordu. Plajlara, lokantalara, sosyal mekânlara zenciler giremiyordu…
Ancak 90’ların başında bu iğrenç rejim bitebildi. Efsane lider Nelson Mandela hapisten çıktı ve devlet başkanı oldu. Zenci yönetim iktidarı ele aldığında, tüm beyazların mallarına el koymak gibi intikamcı bir tarzı tercih etmedi… Doğal olarak yılların ezilmişliğine karşı zenciler lehine “pozitif ayrımcılık” politikaları işliyor…
Güney Afrika Cumhuriyeti, tüm kıtanın kalbi niteliğinde… Diğer Afrika ülkelerinden akın akın göç geliyor. Dolayısıyla yoğun bir yoksulluk ve evsizlik de var. Dolayısıyla iç güvenlik noktasında problemler var… Haliyle geçiş döneminde bir ülke burası. Tamamen beyazlardan oluşan ordu, polis ve yargı teşkilatı dönüşüyor… Bu süreç sancılı geçiyor…
Fakat bu ülkeye turist ya da yatırımcı olarak gelmek isteyenler müsterih olsun… Kimi Türk turizm acenteleri gelenleri kendine sıkı sıkıya bağlamak ve özgür hareket etmelerini engellemek için abartılı bir Güney Afrika portresi sunuyor… Bize eşlik eden kimi rehberler, ırkçılığa yakın bir dille zencilerden bahsediyor. Beyaz halkı tutan Mine Kırıkkanat zihniyetiyle ülkeyi bize anlatmalarından utanç duydum açıkçası… “Biz Türklerde ırkçılık yok” deyip duruyoruz… Bu ülkenin kadim geleneğinde böyle bir hastalık yok gerçekten ama “Modern Türk insanı” diyebileceğimiz kategoride ciddi bir kesimde “Egemen olana yaltaklanmak, zayıf olanı hor görmek” diye bir hastalık var maalesef…
Öte yandan, apatheid rejiminin bitmesinin ardından yaşanan barış sürecinde Güney Afrika’nın 90’lı yıllarda hayata geçirdiği “Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu” deneyimini Türkiye olarak örnek almamız gerektiğini düşünüyorum… Bu komisyon cezaya hükmeden bir mahkeme içeriğinde değildi, yoğun bir şiddet ortamından çıkan bir toplumda toplumsal vicdanın temizlenmesini amaçlayan bir girişimdi… İlk amaç hakikatlerin ortaya çıkmasıydı. Halka ve medyaya açık bir salonda, en yüksek düzeyden insanlar birbiriyle yüzleşti… Eski beyaz başbakanlardan P.W. Botha da, Nelson Mandela’nın eşi Winnie Madikizela-Mandela da bu komisyonda sorgulandı. Beyaz hükümetin zulümleri yanında zencilerin temel siyasal örgütü ANC bağlamındaki infazlar da sorgulandı. Her şey açık açık konuşuldu… Tüm mağdurlar dinlendi. Koca bir toplum her yönüyle yaşadıklarıyla yüzleşti… Türkiye’nin yurttaşları olarak şunu bilmeliyiz ki mağdurlar önce hakikati tam anlamıyla bilmek isterler. Faillerin kim olduğunu bilmek isterler… Hakikatin inkâr edilmesi, yapılacak en büyük ahlaksızlıktır…
O hakikatin bilinmesinin ardından, elbette bir toplum için daha hayırlı olan yol uzlaşmaktır… Bizim toplumumuzun mağdurları da affetme erdemini gösterecek insanlar. Fakat şunu unutmayalım ancak failler mağdurları affedebilir… Ve yeni mağdurların oluşmaması için ortak bellek mekânlarına, müzelerine ihtiyacımız var… Yaşanan acılar yaşanmamış gibi davranmak asla barışa hizmet etmez…
Kürt meselesi başta olmak üzere İslâm meselesinde de, Alevi meselesinde de, Ermeni meselesinde de buna ihtiyacımız var bizim toplum olarak…
Yeni Türkiye’yi geçtiğimiz dönemin hakikatlerini hasıraltı ederek kuramayız… O bağlamda Güney Afrika deneyiminden öğreneceklerimiz var… Buradan Cape Town’a geçeceğim. Güney Afrika bağlamında yazmaya devam edeceğim…