İranlı ulema toplumsal barış peşinde
By Mehmet Yılmaz on Kas 24, 2009 in Basın günlüğü, Ortadoğu, Şeriat
Geçtiğimiz Haziran ayında gerçekleşen cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından İran’da pandoranın kutusunun açıldığı söylenebilir. Seçim gösterilerine katılanlara karşı kullanılan orantısız güç, tutuklananlarla ve reformist liderlerle ilgili suçlamalar, muhalefetin sesini duyurmasının güçlükleri gibi konular, çok farklı kesimlerden gelen tepkilerle gündem oluşturmaya devam ediyor. Bu arada ulemanın siyasal alandaki yetkilileri özeleştiriye çağıran sesinin devrimin başından bu yana hiç bir zaman olmadığı kadar yükseldiği söylenebilir.
Seçkin din adamları reformist muhaliflere yönelik dışlayıcı tutumları eleştirirken yetkilileri yargılamalar ve tutuklulara muameleler bağlamında kanunlara uymaya, bağışlayıcı ve eleştiriler karşısında tahammüllü olmaya çağırıyorlar. Ayetullah el-Uzma Mekarem Şirazi, yenilerde Yargı organına yönelik olarak yayınladığı bir mesajında seçimden sonra tutuklanan öğrencilerin ve işkence gördükleri iddia edilen tutukluların mahkemeleri konusunda uyarılarda bulundu. (Afitab-ı Yezd, 9 Kasım 2009) Reformist Milli İtimat partisinin başkan yardımcısı Hüccetülislam Resul Montecebniya, milli birlik ve uzlaşma için bir plan oluşturma konusunu gündeme getirirken, Yargı’nın eski başkanı Ayetullah Şahrudi’nin, “mevcut bunalımdan kurtulabilmek için önde gelen siyasi kişiliklerin şeffaf konuşmalar yapması” yönündeki teklifini hatırlattı. Reformist hükümetlerde İçişleri Bakanı olarak görev yapmış olan Hüccetülislam Musevi Lari ise devletle millet arasında açılan uçurum konusunda yetkilileri uyardığı bir açıklama yaptı. (Endişe-i Nov, 12 Kasım 2009) Ayetullah Sanei, Sanat Üniversitesi öğrencileriyle yaptığı konuşmada şunları söyledi: “İslam mantık dinidir, ama bugün bir kesim İslami ve Kurani mantığın aksine, halkın cehaletin karanlığı içinde yaşamasını istiyor. Bu yüzdendir ki toplumun bilinçli kesimleri, özellikle salih ve seçkin kişilikler ve üniversite ortamları üzerindeki baskıyı artırıyorlar.” (Hayat-ı Nov, 17 Kasım 2009)
Bu arada eski cumhurbaşkanı Hüccetülislam Hatemi de İlim ve Sanat Üniversitesi öğretim üyeleriyle yaptığı bir toplantıda seçimlerin ardından her zaman dile getirdiği bir konuyu tekrarlama ihtiyacı duydu: “Eleştirilerde bulunan kişilikler, bu ülke için yüreği yanan insanlardır, onlar yıkıcı değiller.” Ülkedeki siyasal atmosferin, telafisi zor bir daralma yaşadığını belirten Hatemi şu soruları soruyordu konuşmasında: “Toplumsal ortam niye bu kadar daraldı? Eleştirileri olan değerli insanlar sadece elemeye tabi tutulmuyor, akla gelebilecek her türlü ihanete ve baskıya maruz kalıyorlar. Öğrenci, hoca, alim, sanatçı, aynı zamanda savaş cephelerinde bulunmuş düşünce adamları, anayasayı kabul ettiklerini, ama bu bağlamda eleştirileri de bulunduğunu söyleyen kimseler, her türlü uygunsuz yakıştırma ve suçlamaya maruz kalıyorlar. (…) Biz istiyoruz ki halk devleti kendinin devleti olarak benimsesin, devlet de halkı kendi halkı olarak benimsesin ve eleştiriyi de bir nimet bilsin. Rahmetli İmam Humeyni’nin de söylediği gibi, eleştiri, hatta ikaz bir ilahi hediyedir.” ” (İtimat, 14 Kasım 2009)
Seçimlerden sonra yaşanan kritik dönemde taraflı davrandığı düşünülen Ayetullah Hamaney eleştirilerden payını almaya devam ediyor. Hamaney önce Şerif Üniversitesinde katıldığı bir toplantı sırasında bir öğrenci tarafından seçim sürecinde ve daha sonraki tutumu nedeniyle keskin bir üslupla eleştirildi. Bunun ardından Keyhan gazetesi yazarı Muhammed Nurizad web sayfasında Hamaney’e yönelik bir mektup yayınlayarak, ülkenin dini rehberinin siyasal duruşunu bugüne kadar hiç yapılmamış bir açıklıkla ve samimi bir dille eleştirdi.
Din adamlarının ülke ortamındaki gerginliği yatıştırmaya dönük eleştirilerine, muhafazakar kesimin saygın isimleri de katıldı. Afitap-ı Yezd gazetesinin başyazısına göre, toplumla devlet arasındaki güvensizliği ortadan kaldırmak için Rafsancani ve Muhsin Rızai milli birliğin sağlanması yönünde bir plan önerdiler, ancak hükümet çevreleri bu teklifi duymazdan geldi. Buna karşılık “gelenekselci” Mütelife Cemiyetinin yönetim kurulu üyesi ve eski başkanı Askerevladı hükümet çevrelerini rahatsız eden şöyle bir açıklama yaptı: “Kerrubi, Musevi ve Hatemi’yi öyle kolay bulmadık ki kolayca da feda edelim!” (Afitab-ı Yezd, 19 Kasım 2009)
Bu açıklamadan birkaç hafta sonra Askerevladı, gelenekselci kesimin önde gelen isimlerinden oluşan bir heyetle, taklit mercisi konumunda bulunun ayetullahları ziyaret için Kum’a gitti. Heyetin Kum’da ziyaret ettiği mercilerden biri olan Mekarem Şirazi, basına yansıyan haberlere göre, bu ziyarette iki konu üzerinde durdu: “Yok sayma ve görmezden gelmeyle acı gerçekleri ortadan kaldıramazsınız” diyen Mekarem Şirazi, tartışmalı seçimlerin sadece müspet yönleri üzerinde duran, buna karşılık seçimdeki zaaflar ve hataları görmezden gelen yetkilileri eleştirdi. Şiilerin yaşayan en saygın din adamlarından biri olan Mekarem Şirazi, seçim sonuçlarına itiraz eden kişiliklerle ilgili olarak da şu açıklamayı yaptı: “Seçimlere katılanların çoğunluğu düzene ve devrime vefadar kişilerdir, onlar düzenin ve devrimin muhalifi değiller, onlarla birlik içinde olmalı ve aradaki yanlış anlamaya dayalı sorunları çözüme kavuşturmalıyız.”
Askerevladı’nın ziyarette bulunduğu ayetullahlar arasında bulunan Subhani ise, vahdet ve uzlaşmanın sağlanması için seçim protestolarına bağlı olarak çeşitli şekillerde suçlanarak hapse atılmış insanların mümkün olduğu kadar yüksek oranda hapisten çıkarılmasını önerdi. Ayetullah Gulpayagani, taklit mercilerinin siyasi gruplar arasında taraf tutmaması gerektiğini vurgularken, aynı zamanda meclise de, “dış baskılara boyun eğmeyerek görevlerini yerine getirsinler ki şah zamanının meclisiyle kıyaslanmasınlar” şeklinde bir tavsiyede bulundu. Afitap-ı Yezd gazetesinin yorumuna göre, bu şeffaf açıklamaların bir etkisi, reformistlerin önde gelenleri üzerindeki baskıların bir kısmının azalmasını sağlayacak bir telakki oluşturuyor ve böylelikle de “milli birlik” projesinin gerçekleştirilmesi şansı yükseliyor.