RSS Feed for This Post

Evet dedirtebilen Türkiye

Kerim Balcı

Türk dış politikasının duayenlerinden Kamran İnan “Hayır diyebilen Türkiye” idealini kitaba dönüştürmüştü.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ise başka bir idealin peşinden koşuyor: “Evet dedirtebilen Türkiye.” Türkiye tezkere krizlerinde ABD’ye, İran’a askerî müdahale konusunda ABD ve İsrail’e, Anadolu Kartalı tatbikatında İsrail’e ve Afganistan’a muharip Türk askeri gönderme konusunda NATO üyesi bütün ülkelere hayır diyebildi. Evet dedirtebilen Türkiye’nin de hayal olmadığını biliyoruz bugün. Ahmet Davutoğlu’nun dışişleri bakanlığı döneminde Kürdistan Bölgesel Yönetimi, Ermenistan ve Suriye, Türkiye’ye ‘evet’ demeyi öğrendiler. Bosna-Hersek’in NATO üyeliği konusunda hayli tartışmalı geçtiği anlaşılan pazarlık sürecinde de Türkiye, birden fazla ülkeye birden “evet” dedirtebileceğini gösterdi. ABD, İngiltere, Almanya, Fransa ve Hollanda, görüşmelerin başlangıcındaki “açıkça hayır” konumlarını Türkiye ve onun tezini destekleyen küçük NATO ülkelerinin kararlı tutumuyla “şartlı evet”e değiştirdiler. İfade edilen şart da Bosna-Hersek’in zaten gelişme kaydettiği NATO görevlilerince de tespit edilen savunma reformundan ibaretti. Türkiye’nin Bosna-Hersek’in NATO üyeliği konusunda gösterdiği kararlı tutum, NATO içindeki küçük ülkelerin ilk defa seslerini yükseltebilmelerini sağladı.

İNSAN OLAN HER YERDE İNSANLIĞA DÜŞEN VAZİFE VAR

Hayır demeyi beceremeyen bir Türkiye, on yıl içinde nasıl oldu da evet dedirtebilen bir ülkeye dönüştü? Profesör Davutoğlu ile Hırvatistan ve Bosna-Hersek’e yaptığımız gezi, bu sorunun cevaplarını gerçek hayat şartlarında gözlemleme imkânı verdi bize. Dışişleri Bakanı’nın Türk dış politikasının bu onurlu duruşu ile alakalı yorumlarında kilit rol oynayan bir dizi kavram var; ortak geçmiş, paylaşılan gelecek perspektifi, daha az bağımlılık ve etik dış politika gibi. Bu kavramların içinde en önemlisi ve herhalde üzerinde en az kalem oynatılmış olan, dış politikanın bir reel-politik alanı olmaktan çıkıp bir etik davranış alanına dönüşmüş olması. Bosna-Hersek’in geleceğine sahip çıkmak, Türkiye için tarihî ve stratejik olduğu kadar ahlaki bir sorumluluk da Davutoğlu’na göre. Bakan Davutoğlu, 1990’lı yıllarda etnik ayrımcılığa tabi tutulmuş Boşnaklara karşı benzer bir insani ve ahlaki yükümlülüğün Batılı ülkeleri de bağladığını düşünüyor.

Etik dış politika, ülkelerin sorumluluklarının komşu ülkelerle sınırlı tutulmasına da müsaade etmiyor. İnsan olan her yerde insanlığa düşen vazifeler vardır. Etik dış politika prensibini benimsemiş bir ülke çözümün parçası olabileceği her coğrafyayla ilgili olmak zorundadır. Bakan Davutoğlu, Filipinler hükümeti ve ülkedeki İslami ILMF gerillalarının arabulucu olarak bölgedeki ülkelerin yanı sıra Türkiye’ye başvurduklarını anlattı bize. “Artık kimseyi ihmal etmek gibi bir lüksümüz yok.” diyor Davutoğlu.

Kimseyi ihmal etme lüksü olmayan Türkiye’nin, dış politikadaki bu yeni enerjisinden rahatsız olabilecek müttefiklerinin çekincelerini ihmal etme lüksü de yok. Amerikalılar geçmişte “çantada keklik” gördükleri Ankara’nın Washington’a hayır diyebilme iradesini elde etmesiyle ne kadar barışık? Bakan Davutoğlu, İran ve Bosna-Hersek gibi konularda ABD ile Türkiye arasında anlayış ve politika farklılığı olduğunu kabul ediyor. Ama ona göre ilişkilerin geçmekte olduğu süreç bir gerilim süreci değil bir normalleşme süreci. “Artık Amerikalılar, tek tip dış politikanın bütün müttefiklerine dayatılmasının doğru olmadığını biliyorlar. Bugün Türkiye’nin İran konusunda Batı’dan farklı bir politikasının olmasının Batı’ya da yardımcı olduğunu biliyor müttefiklerimiz.” diyor Davutoğlu. Ona göre Amerikalılar bu dersi 2005 yılında Türkiye’nin Batı’nın çağrılarının rağmına Suriye’yle ilişkilerini koruma kararlılığının sonuçlarını gördüklerinde almışlar. “O gün Batı ekseniyle bir hareket etme adına Suriye ile ilişkilerimizi bozsaydık Suriye-İsrail görüşmeleri hiçbir zaman gerçekleşemezdi.” diye açıklıyor Dışişleri Bakanı ve ekliyor: “Biz Irak’taki bütün gruplarla olan ilişkilerimizi korumamış olsaydık, bugün Irak’ta yapabildiklerimizi yapabilir miydik? Amerikalılar da görüyorlar bunu.”

Nitekim Washington’da gerçekleşen Erdoğan-Obama görüşmelerinde de iki müttefikin ortak meseleleri konuşurken takınmaları gereken karşılıklı dinleme havasının hakim olduğunu söylüyor Davutoğlu. Belli lobilerin Amerikan kamuoyunda gündeme getirdiği eksen kayması ve neo-Osmanlıcılık gibi kavramların da Türkiye-Amerika ilişkileri söz konusu olduğunda anlamsız olduğunu düşünüyor. Bakan Davutoğlu’nun Amerika’nın Türkiye’nin yeni rolünü benimsediği yönündeki düşüncesini destekleyen basit fakat göz açıcı bir hatırlatması var: “Türkiye, Reagan’ın başkanlığı döneminde tam anlamıyla Batı eksenindeydi. Reagan, Türkiye’ye hiç gelmedi. Baba Bush da hiç gelmedi. Bill Clinton 2003’te başkan seçildi, Türkiye’ye altı yıl sonra geldi. Oğul Bush 2001’de başkan oldu ve yaklaşık dört yıl sonra geldi Türkiye’ye. Obama ise ocakta başkan oldu ve nisanda Türkiye’ye geldi. Ben 2003’ten bu yana her yıl Amerika’yı ziyaret etmişim. Başbakan’ımız son bir yıl içinde Obama ile altı kez görüşmüş. İlişkilerde bir zıtlaşma olsa bu görüşmeler gerçekleşebilir miydi?”

MEVCUT KADRO HEDEFLER İÇİN YETERLİ Mİ?

Kartallar yüksek uçar, ama gözleri de uzağı görür. Dünyanın her bölgesinde ağırlığını hissettirmek isteyen ve bugüne kadar Davutoğlu ve ekibinin insan takatinin sınırlarını zorlayan gayretleriyle bunu başarabilen Türk Dışişleri’nin her yerde gözü var mı? Türkiye’nin dış politika gündeminden çok daha az gündemi olan Almanya ve Fransa gibi ülkelerin 5-6 bin civarında diplomatı varken Türk Dışişleri Bakanlığı’nın 1.200 civarında personeli bulunuyor. 2009 yılında 12 yeni büyükelçilik açan ve önümüzdeki yıl da 5 yeni büyükelçiliğin açılmasını planlayan bakanlığın büyütülmesi gerekiyor. Mevcut kadro ve kaynaklarıyla Dışişleri Bakanlığı’mızın vizyonu büyümüş, ufku genişlemiş Türkiye’nin yükünü taşıması için Davutoğlu’nun göreve başlarken söylediği “haftada sekiz gün çalışma” durumunda bile yetersiz kalacağı muhakkak.

Trackback URL

  1. 1 Yorum

  2. Yazan:ali duman Tarih: Ara 20, 2009 | Reply

    en nihayet ülkemiz “yenilgi” ve “ezik” psikolojisinden kurtulmaya, 2023 şahlanışının yapı taşlarını döşemeye başlamıştır.

    en nihayet yenilgi ve ezik siyaset sürdürücüsü monşörlerden kurtulmuş ve hakiki siyasete hayat verecek aktörler işbaşına getirilmiştir.

    en nihayet yürütülen onurlu dış siyaset ve döşenmekte olan, 2023 yılında sona erecek olan Lozan’ın gizli kalmış, “yenilgi hükümleri”nin bitişi ile yeni bir şahlanışın yapı taşlarıdır.

    kurulmuş olan devleti yüceltmenin yolunun öncekileri aşağılamayla sağlanamadığını bu ezik monşörlerin öğrenmesi gerekiyor. Böyle bir taktiğin başarılı olma şansı olsaydı hitler başarılı olurdu.

    imdi, kemalist müminlerin akıllarını başlarına devşirerek, 2 kez yenilmiş ve yerle bir edilmiş bir imparatorluk mirascısı almanya bu seviyede iken, almanya gibi imparatorluk mirascısı bu türkiye niye bu durumdadır??? (düne kadar ürdün kadar dahi dış itibari mevcut değildi)

    ayrıca dış dünyada bu kadar itibarsız başka bir İMPARATORLUK MİRASCISI ülke örneği var mıdır?

    kemalist müminlerin “Osmanlı yenildi de o yüzden” dediğini duyar gibiyim, Almanya bizden daha fazla ve daha ağır yenildi, ona ne demeli… (en azından Almanyanın tarih kitapları yenilgileri için “Türkler yenildiği için bizde yenik sayıldık” yazmıyor dimi!!!)

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin