Hrant için, hepimiz için…
By Özlem Yağız on Oca 25, 2010 in Adalet, Özgürlükler, vicdan
Soruyor kimi dostlar tamam kabul ediyoruz Hrant iyi bir insandı, Anadolu çocuğuydu mazlumdu vs. Ama neden Hrant. Bu ülkede bir çok insan öldürüldü, hangisi için bu kadar “gürültü” koparıldı, neden Hrant’a bu kadar taktınız.
Neden Hrant’a bu kadar “taktığımız” sorusunun cevabını vermeden sanırım bizlerin üzerinde iyice düşünmesi gereken bir soru daha var; ‘neden Hrant’ sorusu. Neden Hrant öldürüldü. Hrant’ı dört yıl boyunca adım adım izleyen pusular kuran karanlık neden 19 Ocak’ta Hrant’ı hedef seçti.
Hrant’ın yazılarını okudukça normal bir akıl ve vicdan sahibi insanın bu yazılardan etkilenmemesi, onun cümlelerinin yürekten gelen içtenliğinin tesiri altına girmemesi mümkün değil. Hrant Dink’i tanıyan kiminle konuşsam mutlaka onun hakkında anlatacak güzel bir anısı, içtenliğine, düşünceliliğine, insan sıcaklığına dair söyleyecek iki çift lafı oluyor. Belli ki mutlak bir mağduriyetin sembolü idi. Daha yetimhane günlerinden başlayan mağduriyetini, halkının yaklaşık yüzyıllık kaderini çok etkili bir dille kaleme almıştı evet. Ama bu kadarı yeterli değil neden Hrant seçildi sorusunun cevabını vermeye.. Sonuçta bu mağduriyeti yıllardır bize taşıyan çok etkili başka kalemlere de şahit olmuştu gözlerimiz. Hrant’ın savunduklarının bedelini bu kadar ağır kılan başka bir şeyler olmalı. Onun iyiliğinin, insan oluşunun, kendisini mutlak haklı kılan mağduriyetinin dışında bir şeyler. O mağduriyetinin haklılığını, kavgasının haklılığıyla birleştirmiş, çok canı yansa da can yakmadan mücadele etmeyi seçmiş bir savaşçıydı bana göre. İki uzak halkı iki yakın halk haline getirmek için çırpınan bir ahir zaman bilgesi…Can yakmıyordu ama vazgeçmek de bilmiyordu. Kendisine uzatılan küçük tavizlere kanmadan eyvallah etmeden adım adım gelen felaketin sesine rağmen ilerliyordu yolunda. Agos gazetesini çıkarışı, artık azınlıklar da mülk edinebilecek vaadlerine rağmen ‘durun bakalım siz yetimhaneme, azınlık vakıflarının mallarına el koymakla bizlerin yuvasını dağıttınız, bizler havada kalan kırlangıçlar gibi feryat ediyoruz. Ölmedik, hala hayattayız ve hakkımız olanı istiyoruz’ mealinde sözleri vazgeçmeyeceğini, mağduriyetinin haklılığını mücadelesinin haklılığı ile birleştirerek yoluna devam edeceğini gösteriyordu. Evet Hrant bir iyiydi. Ama Brecht’in iyi adamın sorgusu şiirinde olduğu gibi vazgeçmeyen, pes etmeyen bir iyi idi. (*)
‘Bizler yaşadığı cehennemi cennete çevirmeye talip olmuş kişilerdik.’ İşte onun kaderini pek çok iyi insanın kaderinden ayıran adım adım sonuna götüren taşları döşeyen gerçek…
Gidenlerin ardından zulüm ikliminin bir başka mazlumu Ahmet Kaya’nın şarkısında söylediği gibi “gövdem gövdene can olsun” diye ağıtlar yaksak da, sana gelen bana gelsin feryatları çığırsak da eğer ölenin en yakınlarından değilsek her ölenin ardından gizli gizli aslında bir parça kendimiz için de ağlarız. O kaldırdığımız, eller üzerinde taşıdığımız, az sonra toprağa vereceğimiz cenaze bizim cenazemizdir. O geride bıraktığı ağlaşanları gün gelip bizim geride bırakacaklarımız, terk ettiği şu acı tatlı hayat, bir gün bizim terk etmek zorunda kalacağımız hayattır. Bu bakımdan kim ne derse desin gerçek acıyı iliklerine kadar çekenler ölenin en yakınlarıdır. Bizim acılarımıza insan olmanın halleri karışmıştır. Ve her ölen mağdurla beraber kimse darılmasın kızmasın ağladığımız hesabını sorduğumuz “kendi”
mazlumlarımızdır da.
Hrant yalnızca Hrant değildir gerçekten de. Hrant bu dünyadan acımasızca koparılmış, kaderi karanlık kozmik odalarda yazılmış, kanıyla canıyla, yakınlarının acıları ile bir zulüm saltanatını besleyen tüm mazlumlarımızdır. Yaşı büyütülerek dar ağacına gönderilen Erdal Eren yoldaştır, bir Cuma çıkışında cami avlusunda kıyılmış şehit Metin Yükseldir, yapayalnız bir evin bodrum katında canı alınmış Gonca Kuriştir, uzak diyarlarda kahrından öldürdüğümüz Ahmet Kayadır, nefret ikliminin yağmurları altında acılar içerisinde ruhunu teslim etmiş Aynur Tezcandır, Ceren’in daha eli elindeyken, küçücük bir çocukken sokak ortasında faili meçhul edilmiş babasıdır, binlerce babadan biridir öylesine işte. Asit kuyularında, newrozlarda yok edilmesini seyrettiğimiz canlardır, orada bir köşede sessizce bizi seyreden usulünce gömülmeyi bekleyen yüzlerce Kürt çocuğumuzun gözleridir, Ceylana me dile me perçe perçedir!
Doğru bizler bir zamanlar aynı Hrant gibi öldürülen Metin Yüksel’in hesabını soramadık, cenazesinde ayaklanan o görkemli vicdan eylül fırtınalarının acımasızlığına dayanamadı; saman alevi misali söndü. Arkadaşım Süreyya vefat edene kadar içinde kardeşinin kalp ağrısını taşıdı ve son anında eminim Metin’i gördüğü için öyle gülümseyerek çekip gitti adaletine tükürdüğümün dünyasından. Gonca Kuriş’in domuz bağı ile bir bodrum katında noktalanan hayatının haberi de televizyonda ağabeyisinin acılı yüzüne bakarken öyle sessizce geçip gitti yanımızdan. Nice mağdurlar katıldı o kervana; makarna yemeyi beklerken vücudu darmadağın ağaçlara saçılan Ceylan’ın ardından ağladık, imza kampanyaları yaptık o da bitti, gitti. Kur’anı duvarda asılı kaldı. Aynur tüm o acıları çekerken bir tek ailesi vardı yanında, öldüğünde ise babası Kalender beyin birkaç dakikalık içli gözyaşları kaldı ekranda yalnızca. Doğru, Diyarbakır bokhanelerini yaşayanlar yaşarken akılları durduran acıları yalnızdılar yalnız olmasına; bizler bir televizyon dizisinde tuhaf aşklar arası bir hikaye olarak öğrendik belki de yaşanan acımasızlıkları. Daha önce bilsek bir şey değişir miydi. Belki çok zorlasak bir imza kampanyası da yapabilirdik aslında.
Bugün nedeni nasılı önemli değil, neden başkasına olmadığı da. Bir şekilde bizlerin ayağa kalkıp kalkıp oturup duran impulsvari vicdanlarımıza inat Hrant Dink cinayeti bu ülkenin bağrında ortak bir vicdanı yakaladı. Hiç hesapsız ve hazırlıksız yüz binler yürüdü cenazesinin arkasında. Üç yıldır arkadaşları durmak yorulmak bilmeden adalet arıyor. Ne istediklerini iyi biliyorlar. Katili biliyoruz, adalet istiyoruz diyorlar biteviye. Bu direnci, bu sesi yakalamak bir ucundan destek vermek boynumuzun borcu olmalı hepimizin. En azından bu kadarını yapabilmeliyiz bu ülkenin çocukları için
Hrant’ı yattığı kaldırımdan kaldıralım gerçekten. Onu kaldırdığımızda, katillerini ortaya çıkarıp cezalandırdığımızda göreceksiniz, tüm kaybettiklerimiz kalkacak yerinden birer birer, yıllardır sessiz sessiz kanayan bu yaralar kabuk tutmaya başlayacak yeniden ve bir gün usulünce gömeceğiz tüm yitirdiklerimizi. Çünkü Neslihan Akbulut’un bir yazısında söylediği gibi usulünce gömülmeyen ölüler bir gün geri döner ve hesap sorar katillerine göz yumanlardan.
Evet “takalım” Hrant’a elimizden geldiğince. Bir daha kimsenin yazgısının alçakça karanlıklarda yazılmaması, bir gün bir köşecikte bu defa tek başına isyan eden bir Rakel, Arat, Delal de biz olmamak için.
Hem Hrant için hem hepimiz için!
(*) İyi Adamın Sorguya Çekilmesi
Anladık iyisin,
Ama neye yarıyor iyiliğin.
Seni kimse satın alamaz,
Eve düşen yıldırım da
Satın alınmaz
Anladık dediğin dedik,
Ama dediğin ne?
Doğrusun, söylersin düşündüğünü,
Ama düşündüğün ne?
Yüreklisin,
Kime karşı?
Akıllısın,
Yararı kime?
Gözetmezsin kendi çıkarını,
Peki gözettiğin kiminki?
Dostluğuna diyecek yok ya,
Dostların kimler?
Şimdi bizi iyi dinle:
Düşmanımızsın sen bizim
Dikeceğiz seni bir duvarın dibine
Ama madem bir sürü iyi yönün var
Dikeceğiz seni iyi bir duvarın dibine
İyi tüfeklerden çıkan
İyi kurşunlarla vuracağız seni
Sonra da gömeceğiz
İyi bir kürekle
İyi bir toprağa.
2 Yorum
Yazan:özlem Tarih: Oca 29, 2010 | Reply
Merhaba,
bu yazının hiç yorum almaması ilgimi çekti. Yazının güzelliğinden ya da çirkinliğinden, haklılığından ya da haksızlığından değil.
Sadece ben bu yazıyı yazarken bazı isimlerden bahsetmiş ama açıklama vermemiştim. Metin Yüksel gibi, Ceren’in babası gibi.. Doğal olarak en azından bu yazıdan sonra birkaç kişinin yahu bu insanlar kimdi ne oldu diye soracağını merak edeceğini ummuştum. Ama kimse sormadı. O zaman iki ihtimal geliyor akla yok hayır üç:)
1. yazı okunmuyor. (ama mutlaka okuyan bir miktar insan da vardır)
2. bu ülkede harkes Metin Yüksel ya da Ceren’in babası diye birilerini biliyor tanıyor.(hadi birincisi için bir parça olabilir diye düşünebilirim ama ya ikincisi)
3. Ya da kimse merak etmiyor ya da içimizden böylesine birilerinin ölümü çok kanıksandı. Bir sürü insanladan birileri diyor ve umursamıyor merak etmiyoruz. İşte bu cok kötü olur. Hiçbirimiz bir sürü insandan biri değiliz. Bu ülkenin tarihinde öylesine kaybedilmiş bir fani de değiliz. Herkesin merak edilmesi gereken bir hikayesi olmalı.
Yazan:beytullah emrah Tarih: Oca 29, 2010 | Reply
bazen tıkanırsınızu işte… yani şimdi yazının üstüne ne yazalım ki…
okuyup da istanbul’da olanlar da herhalde o gün agos’un önüne gitmiştir. söz de orada bitmiştir.