Ölümden Saklanamayan Salinger
By Fatma Sancak on Oca 30, 2010 in edebiyat, Hayat, İnsan, Ölüm, Sanat
Jerome David Salinger, 1919 New York doğumlu Amerikalı bir yazar. Kariyerine kısa hikayeler ile başlayan yazar, ‘ Çavdar Tarlasında Çocuklar ‘ ( The Chatcer İn The Rye ) eseriyle ilk zamanlarda dikkati çekmese dahi zaman içerisinde büyük bir ün kazandı. Bir dönem yasaklı olan bu eser yayımlanmasından, yaygınlaşmasına kendi kaderinde sonlardan ilk sıralara büyük bir hızla yol aldı. İlginçtir, Salinger ise eserinin ve onun gölgesinde kendi ününün yükseldiği istikametin tam tersi olarak kendini kendi içine hapsetti,eser yayıldıkça yazar garip bir şekilde kayboldu. Bugün ise Salinger artık aramızda değil,kendi saklılığında öldü Salinger.
Yıllar önce yaşı benden oldukça büyük bir avukat arkadaşıma ‘ yüzde yüz suçlu olduğuna inandığın bir kişinin davasını üstlendin mi hiç ? ‘ diye sormuştum. Bana ‘ yüzde yüz suçlu insan yoktur ‘ demişti. Unutmadığım bu cevaptan yola çıkarak Salinger gibi – ki ben Salinger ‘ saklısında ‘ çok anlamlı başka isimler daha görürüm ; Kafka gibi Sezai Karakoç gibi – isimlerin yaşamları sırasında ya da ‘ saklıları ‘ ölümlerinden sonra, kendilerini bariz ortaya koydukları ‘ duygu çıkarmaları ‘ üzerinden muhasebelerinin görülmesine karşı çıkarım. Fiile dökülmüş eylemlerin dahi bir arka planı,bir geçmişinin,bir batınının olduğu kabulü her akla,her gönle sirayet etmişken, duygu denilen civa misali içinde bulunduğu ortama şeklen uyum sağlayan, uğradığı etki ile ne şekilde kaça bölüneceği ve nasıl bir sonuç çıkacağının bilinmediği bir olguya bakarken somut çıkarımlarda bulunmak ne denli doğru ? Bu nedenle şiir,roman,resim,müzik gibi kurgudan yoksun,mutlak bir duygunun güdümüyle ortaya çıkan eserlere, eserlerin failleri üzerinden yorum getirmek gayri ahlaki eylemlerin en büyüğüdür, şahsi hakka tecavüzdür,diye nitelendiririm.Eleştiri,üzerine konuşma ya da yorum yapma hakları ancak ve ancak o eserlerin ve o eserlerin faillerinin etkilerinin bizde bıraktığı etkilere dair ise dillendirilmeli diye düşünürüm.
Bu tür nedenlerle Salinger ölümü, onun öncesinde saklılığı, onun öncesinde eserinin ‘hırçın ergeni Holden üzerinden kendi kişiliğinin okunma çabası, çoğumuzun tükürdüğü ‘ magazinsel ‘ kültür etkisinden esinlenerek yapılan kıyımlardan ötesi değildir.
Bir etki yoktur ki, herkeste aynı tepkiye yol açsın.Etki birdir ama tepki çeşitlidir.Tekil bir etkiden, çoğul tepkilere ulaşabilirsiniz.Milyonlarca insan ve bu insanların hiçbirisinin bir diğeriyle tıpatıp benzerlik sağlayamadığı ve milyonlarca insanında bir zamanlar var olduğu, şimdilerde adlarının dahi anılmadığı bir ortamda ; insanların çoğulluğu, tepkilerin çoğunluğuna karışmışken acaba etkinin bir ve tekil olduğu fikri, kimin zihnine düşüyor ?Peki bu nasıl bir berekettir ki, yokluktan varlığa,birlikten çokluğa kadar tüm sıralamaları kendi kontrolünden geçirebiliyor ?Akıl ile düşündüğümüzde buna bilimsel gerçekleri de eklersek eğer hiçbir formülün sonucu 1 = 10000…. sonucuna ulaşmaz iken, kendi farkında olmadan yaşadığımız hayatlar sürekli olarak 1 = 10000…. sonucunu verir ? Hiç bu sorunun cevabını bileniniz var mı ? Ve melekler şaşırıp sorduğunda ( Bakara/30 ) ‘ Ben sizin bilmediklerinizi bilirim ‘( Bakara/30 ) . Ve Yakup’a şaşırarak sorduklarında ‘ Ben sizin bilmediklerinizi bilirim ‘ ( Yusuf/86 ).Aklın ve kalbin bir olduğu bu cevaplarda bir olan etkiye, aynı tepkilerin verilmesi, 1 = 1 formülünde zerre şüphe taşımayan sonuçlara ulaşılmasında, çoğunluğa karşı yakalanan teklik nasıl bir dönüşümdür ?
Peki ya ölüm ? Kendi içimizden taşanları dahi kendimiz anlayamadığımız bir şekilde dışarı vurduğumuz, bizi biz dışındakilere sunduğumuzda her yönelene verdiğimiz tepki Kafka misali ‘ tüm yazılarımı yakın ‘ gibi bir unutulmaya heves; Salingen misali bir ‘ saklanma ‘, her gün gazete ya da televizyon ekranlarında görmeye alıştığımız ünlüler kervanının kendine her uzanana yılıştığı bir popülerite ile sürekli var olma,unutulmama,aşikar olma ve bunu devamlı kılma hevesi gibi farklı tepkilerin, ölüm gibi bir etki neticesinde herhangi bir tepki değil etkide yok olma ve bundan kurtulamama sonlanmasında, saklanamamamız, unutulamamamız, yahut unutulmamız ?Bu tercih edememe kıskacında sonucun bizim elimiz dışında kalması ?Tüm bunlar kendimize dair yaptığımız hesapların iflasından başka nedir ki ?
Peki ya Salinger etkisi ?Herkesten hatta kendi taşımı olanın etkisinden dahi saklanırken nedenlerinin çokluk olduğu bir kurguda Salinger’i saklandığı yerde, arayıp, bulan ‘ teklik-etki-ölüm-değişmeyen ‘ sonuç olan ölüm nedir ?Sahi yok olmayı dilediğiniz zaman yok olduğunuzu mu sanıyorsunuz ? Kendi hayatlarınızın,alışıla geldiği şekliyle kaderlerinizin ancak yürüdüğü yolun rotasını çizebildiğinizin, o yolun başlangıç noktasının, zemininin ve bitiş çizgisinin sizin elinizde olmadığı, dolayısı ile hakikatin değil sadece fiillerin faili olduğunuzdan sahi haberiniz yok mu ? Bu denli acziyet içerisinde ‘ insan ‘ nasıl olurda saklanabilir ?
Aslında her saklanılan ölüm değil midir ? Arkasına saklandığımız herşeyin arkasında aslında ölüm yok mudur ? Madde, şöhret, itibar, para, meslek, roller gibi sımsıkı tutunduğumuz çoğu kez arkasında kaldığımız, saklambaç oyunlarımızdaki zırhlarımız hep bizi ölüm denilen yok oluşun görünen tarafından saklamaz mı ? İnsanın kapasitesi üç kap miktarı ise bunlardan biri doğum, ikincisi yaşam süreci, üçüncüsü ise ölüm değil midir ? Bu üç kap miktarına fazladan eklenilen yaşam süreci o kabın dışına kendi yerleşemeye niyetlendikçe, oradan taşıp, kayıp giden ölüm değil midir ? Salinger’in ‘ saklanma’ fazlası ile doldurduğu kabının dışına itilen ölüm tüm kurguyu tarumar ederek gelip aklandığı yerde onu bulmamış mıdır ?Bulmuştur. Çünkü hesaplar çok, ölüm tek tepkidir.
Gariptir, insan öldüğünde,ölüm fiili gerçekleştiğinde,tamamlandığında yani bir aşama geçildiğinde Rabbin’e, tekliğe kavuşur sanırız. Oysa ki bir sonraki aşamaya dahi gerek yoktur,ölüm zaten birdir,tektir,tek tepkidir.
Ölümü kendimize yakın bir cümle içerisine sokmaktan dahi itina ile kaçındığımız sonucunun farkındayken başlangıcın adı olan masumiyet, çocukluk ile bir son olan ölümü aynı cümlede kullanamayız ? Kendi çocukluğumuzu tamamladığımız andan itibaren, o çocukluğa dokunamamış kirlilik yani masumiyeti de ölüm gibi kaçındığımız hallerden yine uzak tutarız. Çünkü ölüm uzaktır, masumiyet ve çocukluktan, çünkü ölüm aynı zamanda kaybettiğimiz masumiyetin hesabının adıdır aynı zamanda. Biz ölümden saklanırken Salinger’in ‘ Çavdar Tarlasında Çocuklar’ı oluruz, o masumiyetin arkasına saklanır, bir daha bizi kimsenin bulmamasını sağlarız. Lakin tekliğinden, ve aynı tepkiye bağlılığıyla birliğinden mütevellit ölüm her saklımızın arkasından bizi bulmakta bizim saklanmamızdan çok daha ustadır.
Ne kadar başarılı olursak olalım, bizden daha usta olanın yanında hep çırak kalırız,biz hep tepki veremeyeceğimiz etkinin karşısında Salinger kalırız. Ölüm saklılarımızın arasından usulca yanımıza sokulduğu an gözlerimizi aynı sonsuza diker, ‘ aynı karede dondurur ‘ , aynı cümleyi kurarız ; ‘ Çavdar tarlasında çocuk ‘ kalmalıydım. Ve beni bulacağından emin olduğum ölüm bana dokunduğunda o çocuğun masumiyetinden ışıldayarak keşke saydamların ardına saklanmasaydım… Keşke…Ah keşke saklanmasaydım.
Keşke demeden dahi, ‘ Her nerede olursanız olun ölüm size yetişir, son derece sağlam kaleler içinde de bulunsanız yine kurtulamazsınız. ‘ Nisa/78
Keşke demeden dahi, sorulduğunda ‘ Yıl sayısı olarak yeryüzünde ne kadar kaldınız ? ‘ Müminun/112
Keşke demeden dahi, ‘’ Der ki: “Keşke hayatım için, (önceden bir şeyler) takdim edebilseydim ‘’ Fecr/24
… Bu makale ilginizi çektiyse…
Sanat karanlıkta çakılmış bir kibrittir…
”…Neden bir natürmorta iştahla bakmıyoruz? Tersine ressam “yiyecek-gıda” elmayı silmiş, elmanın elmalığı ortaya çıkmış. Gerçek bir elmaya bakarken göremeyeceğimiz bir şeyi gösteriyor bize sanatçı. İlk harfi büyük yazılmak üzere Elma’yı keşfediyoruz bütün orjinalliği, tekilliği ile…”
Bu kitapta Derin Düşünce yazarları sanatı ve sanat eserlerini sorguluyor. Toplumdaki yeri, siyasî, etik ve felsefî yönüyle… Denemelerin yanı sıra son dönemde öne çıkan, ekranları, kitap raflarını dolduran eserlere (veya ürünlere?) dair eleştiriler de bulacaksınız. Buradan indirin.
Sanat’a bakmak için çeşitli yapıtlardan, ressamlardan istifade ettik: Cézanne, Degas, Morisot, Monet, Pissarro, Sisley, Renoir, Guillaumin, Manet, Caillebotte, Edward Hopper, William Turner,Francisco Goya, Paul Delaroche, Rogier van der Weyden, Andrea Mantegna , Cornelis Escher , William Degouve de Nuncques.
Peki ya baktığımızı görmek, gördüğümüzü anlamak? Güzel’i sorgulamak için çağ ve coğrafya ayırmadık, aklımızı uyaracak hikmetli sözlere açtık kapımızı: Mevlânâ Hazretleri, Gazalî Hazretleri, Lao-Tzû, Albert Camus, Guy de Maupassant, Seneca, Kant, Hegel, Eflatun, Plotinus, Bergson, Maslow, …
Baudolino (Umberto Eco) Suzan Başarslan
Yazınsal bir yapıt, “basit bir obje değil, çok yönlü anlam ve ilişkilerle tabakalaşmış bir niteliğin çok yönlü organizasyonudur.”* Bu organizasyonun incelemesi de kendisi kadar zor bir organizasyonu gerektirir ki, bu yüzden bir yapıtın incelemesi adına günümüze değin, birçok kuram ve inceleme yöntemi geliştirilmiştir. Bu makalede Umberto Eco’nun yazdığı Baudolino adlı romanın incelemesi Gerard Genette’nin “Yapısal Metin İnceleme” yöntemine göre yapılacak ve yapıt, üç düzlemde incelenecektir. Bakış açısı, anlatıcı türü, ana düşünce, eserin yazılış tekniği, dil… gibi sorunlara da değinilecektir. İncelemede Şemsa Gezgin tarafından İtalyancadan Türkçeye 2003′te çevrilen Baudolino esas alınacak, tespit ve yorumlar çeviri yapıttan yola çıkılarak belirlenecek ve ifade edilecektir. İncelemeyi kitap halinde indirmek için buraya tıklayın
2 Yorum
Yazan:elif Tarih: Şub 4, 2010 | Reply
Cemile Hanım’ın dediği gibi Salinger ölümden saklanamadı,ölüme sobelendi,ebe oldu şimdide dünyayı arıyor.Kafka,Sezai Karakoç ve Salinger’in saklanma gayelerinin farklı olduğunu düşünüyorum.Eylem aynı fakat anlam ve mahiyeti değil.
Yazan:cb Tarih: Şub 4, 2010 | Reply
elif hanım selamlar,
görüşlerinize katılıyorum,kesinlikle kafka,salinger ve özellikle karakoç ‘saklanmaları’ arka planında elbet birbirinden çok farklı nedenlere sahipler.sadece sonuç olan ‘saklanmaları’ ortak.