RSS Feed for This Post

Peki Genelkurmay ‘Karabekir açılımı’na hazır mı?

Mustafa Armağan

Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un yumruğunu masaya vurarak yaptığı son konuşma, Kâzım Karabekir’i anma programının kapanış konuşmasıydı.
Satır aralarında bana ilginç olan kimi noktalar oldu ki, bunlar muhtemelen meselelere siyaset gözlüğüyle bakanlara ‘kel alaka’ gelecektir.

Koskoca Genelkurmay Başkanlığı İstiklal Savaşı’nın bu muzaffer Şark Çephesi komutanını ancak 62. ölüm yıldönümünde hatırlamıştır. Zira haberlere bakılırsa bu toplantı bir ‘ilk’ imiş! Eh, birincisi yapıldığına göre önümüzdeki senelerde devamı da gelecektir herhalde.

Sayın Başbuğ konuşmasında ders kitaplarımızdaki tuzağa düşmedi ve ısrarla ‘İstiklal Savaşı’ dedi. Biliyorsunuz, biz çocuklarımıza ‘Kurtuluş Savaşı’ diye okutuyoruz ki, bu vahim bir yanılgıdır. Bir defa biz esir olmadık ki, kurtulalım. İkincisi, ordumuz tamamen yenilmedi ki, esir olalım. Hem Mustafa Kemal Paşa’yı Samsun’a 3. Ordunun başına müfettiş olarak gönderiyoruz, hem de esir olduk diyoruz. Bu ordu orada varsa, yalnız o ordu değil, Trakya, Konya, Erzurum vs.deki ordu ve kolordularımız yıpranmış da olsa ayakta ise ve en önemlisi de, Cafer Tayyar Paşa’dan Ali Fuat Paşa’ya, Kazım Karabekir’den Mustafa Kemal Paşa’ya sürekli tayinler yapılıyorsa bunun esaret neresinde? diye sormazlar mı?

Org. Başbuğ’un tarih üzerinden düşmanlık üretilmesi konusundaki şu uyarısı da yerindeydi:

“Geçmişte yaşananları doğru ve sağlam bilgilere dayanarak tartışmalıyız. Bunda sakınca yok. Ancak, tarihte, geçmişte yaşananları adeta bir hesaplaşma noktasına getirmek bence bu topluma, o millete, o ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüktür. Bazen bunu görüyorum, maalesef… Tarihimizde yaşanan olayları, geçmişimizi bugün bir hesaplaşma malzemesine dönüştürmek o topluma en büyük kötülüktür.”

Hesaplaşma bahsine gelirsek;

Sayın Başbuğ, bence tarihi serbest bırakalım. Davulcuya veya zurnacıya kaçacağından korkmayalım. Gerçeğin ortaya çıkması için çalışanların önünü kapatmayalım. Size göre yanlış bir yorum da yapılmış olabilir. Bunu hemen hainlik, nankörlük şeklinde değerlendirmek işte o eleştirdiğimiz hesaplaşma noktasına sürükler insanları. Tek kelimeyle askerin Atatürk üzerindeki yorum tekelini kaldırın lütfen.

Yine buyurmuşsunuz ki:

“Bugünleri kime borçluyuz? Bugünleri elbette İstiklal Savaşı’nı kazananlara, en küçük rütbelisinden en büyük, ebedi Başkomutanımız Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere İstiklal Savaşımızın bütün komutanlarına ve her şeyden önce o dönemlerde, o zorluklarda, o yokluklarda ordusuyla bütünleşen o Türk milletine borçluyuz.”

Burada bir süre önce sözünü ettiğiniz ‘Türk Silahlı Kuvvetleri Türk milletinin özüdür’ ifadesinden daha olgun bir tavır görüyorum. Yine de “Türk milleti”nin en sonda değil de, en başta zikredilmesi gerekirdi. İkinci olarak bu bütün milletin, ama ‘ulus’ anlamındaki değil, ‘ümmet’ anlamındaki “millet”in istiklal (bağımsızlık) savaşıydı. Yani Türklerin, Kürtlerin, Çerkezlerin, Arapların vs. ortak mücadelesiydi. Bence meseleyi böyle konumlandırsanız gerçeğe daha uygun bir resim çizmiş olurdunuz.

Sayın Başbuğ’un sözlerini didiklerken, bunun bir ‘tarih açılımı’nın ayak sesleri olacağı izlenimini aldım. Zira 10 Nisan’da Mareşal Fevzi Çakmak’ın anılacak olması önemli bir işaret. Hele hele katı Kemalist çevrelerde ‘Sakallı’ diye dalga geçilen ve ‘gerici’ kabul edilen Nurettin Paşa’nın da anılacak olanlar arasında zikredilmesi büsbütün dikkate değer bir olay.

Karabekir Paşa inkılap tarihlerimizde kasten unutturulmuştur. Bakın, 1930’larda liselerde okutulan “Tarih IV” adlı 350 sayfalık ders kitabında Karabekir’in adı sadece ve sadece 2 yerde geçmektedir! Birisinde sadece ismi zikredilmekte, diğerinde ise (s. 72) Mustafa Kemal’in kendisini Şark Cephesi’ne tayin ettiğinden bahsedilmekte, ancak burada kazandığı savaşlar anlatılırken tek bir yerde dahi bu savaşları kazanan kişinin o olduğundan söz edilmemektedir. Öte yandan İnönü savaşları ballandıra ballandıra anlatılırken kuşe kâğıda tam sayfa bir İsmet İnönü fotoğrafı çıkmaktadır karşımıza. Ayrıca kitap boyunca onlarca İnönü resmine rastlayabilirsiniz, oysa Karabekir’in kıyısında köşesinde göründüğü tek bir fotoğrafını ara ki bulasın. (Bu arada bazı uyanıklar kitabın indeksinde ismi 30-40 kere geçen “Kâzım Paşa”nın Kâzım Karabekir olduğunu zannedip bana e-mail atmasınlar sakın, çünkü o Kâzım Paşa, Kâzım Özalp’tır ve o sırada Meclis Başkanı’dır.)

Sadece bu 1931 tarihli ders kitabından bile görebilirsiniz Karabekir’in nasıl unutturulmak istendiğini.

Kâzım Karabekir Paşa’nın kitaplarındaki iddialar ise yenir yutulur gibi değil. Birkaçını sonradan açmak üzere zikredeyim:

1. Karabekir Paşa’nın “Nutuk” eleştirilerini nereye koyacaksınız? O kadar ki, Paşa, “Nutuk”un tek bir kişinin haklılığını kanıtlamak üzere yazılan ve tarihi yanlış yönlendiren bir kitap olduğunu iddia eder.

2. İstiklal Savaşı’nı kendisinin başlattığı, Şark Cephesi’ndeki başarıları olmasa savaşın kazanılamayacağı, hatta İsmet Paşa ve Mustafa Kemal Paşa’yı Anadolu’ya geçmeye kendisinin ikna ettiği iddiasındadır.

3. Cumhuriyet’in kurulduğu günlerde İslamiyet’e yönelik eleştirilerin arttığı, Müslüman kaldıkça kimsenin yüzümüze bakmayacağı düşüncesinin yayıldığı, hatta ‘En iyisi Hıristiyanlığı benimseyelim, bu iş olsun bitsin’ diyenlerin Ankara’yı kuşattığı, Atatürk’ün de buna ses çıkarmadığı ve dolayısıyla kendisinin bu tavra karşı çıktığı için tasfiye edildiği kanaatindedir.

4. Karabekir Paşa, 1922’de Mustafa Kemal’in Halife olmak istediğini yazmaktadır.

5. Son olarak Mustafa Kemal’in kendisine “Arap oğlunun yavelerini Türk oğullarına öğretmek için Kur’an’ı Türkçeye tercüme ettireceğim ve okutturacağım” dediğini aktarmaktadır.

Gördüğünüz gibi Kâzım Karabekir Paşa’nın sadece bu birkaç iddiası bile Genelkurmay’ın tarih yorumuna taban tabana zıttır.

O zaman şu soruyu sormak pişmiş aşa su katmak olur mu:

Genelkurmay Başkanlığı “Kâzım Karabekir açılımı”nı nereye kadar götürebilecektir?

… Bu makale ilginizi çektiyse…

Hiç bir yeri işgal edemeyen ordular kendi ülkelerini işgal ederler. Çünkü bir ordunun ayakta durması için insan emeği ve maddî destek gereklidir. Normal bir ordu kaynaklarını emrinde olduğu milletten sağlar… Efendisi olan bu milletin gönüllü katkısıyla silah alır, asker toplar, YABANCI DÜŞMANLA savaşır.

Normal ordular efendilerini yani milleti, o milletin vatanını korurlar ya da ganimet getirebilecekleri ülkeleri işgal ederler. Yine efendilerinin emri ve izniyle yaparlar bunu.

Anormal ordular ise üniformalı eşkıyalardır. Disiplinsiz olduklarından YABANCI DÜŞMAN ile savaşamazlar. Kolayca yenebilecekleri İÇ DÜŞMANLAR uydururlar ve bu bahane ile kendi ülkelerini işgal ederler. Başbakan asarlar. Milletvekillerini hapse atarlar. Korumakla yükümlü oldukları halkı işkenceler altında inletirler. Üniformalı eşkiyalar ülkenin zenginliklerini tüketirler, geleceğini mahvederler.

Kendisini ülkenin sahibi zanneden üniformalı eşkıyaların hakim olduğu ülkeler yabancı orduların işgali altında gibidir. İşgalciler kimseye hesap vermezler. Halkın isyan etmesine engel olmak için “etrafımız düşmanla çevrili” diyerek  KORKU PROPAGANDASI yaparlar.

Eleştirilerden uzak kalmak için farklı inançlardan ve kültürlerden olan insanların birbirine düşman olması da bu eşkiyaların işine gelir. Bu sebeple terörü destekleyebilir hatta teröristlere silah ve para yardımında bulunabilirler.

Okuyacağınız kitap kendi ülkesini işgal etmiş bir ordunun kısa tarihidir. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin