Tekel işçileri, Solculuk, Liberallik, Vicdansızlık, Fırsatçılık
By Fatma Sancak on Şub 7, 2010 in Adalet, Devletçilik
4/C’ye, 2/D formülü
Çok değil birkaç hafta öncesine kadar Tekel İşçilerinin durumu söz konusu olduğunda üzerine çok fazla düşünmeden konu ile ilgili olarak kendilerine destek veriyor,Tekel İşçileri dramlarına kulak tıkayanları vicdansızlıkla,liberal olmakla itham ediyordum,hükümetin vurdum duymaz hallerine yönelttiğim eleştiriler oldukça ağırdı.Günler geçip konuya daha fazla muhatap oldukça görünenin,yaşananın ve durumun birbirinden farklı olduğu kanaatine vardım.Eylem hakları,mağduriyetleri noktasında halen fikirlerim aynı ‘ insanca yaşama’ talebinde bulunan bir topluluk var ise seslerini duyurma çabaları bence kutsaldır,dinlenilmeleri ve sorunlarına çözüm getirilmelidir kanaatindeyim.
Konuyla ilgili olarak yapılan yorumların tek taraflı,gürültülü,maksadını şaşmış olması nedenine ve muhalefet olan tarafın çıkarttığı gereksiz gürültü eklenince,o kalabalık patırdamalar arasında gözünüze olayın ‘ insanlık dramı ‘ olarak resmedilmesinin sonucunda konuyu bilmeden o kalabalığın ortasına dalıveriyoruz kolayca,duruma karşıt bir görüş ile yaklaşanları ile hiç dinlemeden ‘ vicdansız ‘ ilan ediyoruz kolayca.Mesela ben de geçen hafta ‘ vicdansız ‘ ilan edicilerin arasından,derdimi anlatamamamın neticesinde hızla ‘ vicdansız ‘ olanlar kervanına katıldım maalesef.Bundan muzdarip olduğum için ve vicdansız olmadığım için peşinen ilk paragrafta ‘ eylem hakları,işçilerin talepleri ‘ noktasındaki anlayışımı ve desteğimi belirttim,artık vicdansızlığımı engeller mi bilemeyeceğim?
Aslında meselenin yazma kısmına gelişi de ayrı bir sorun sabahtan bu yana yazıp yazmamak arasında çektiğim sancıdan sonra şu an tuşlara dokunuyor olmamın yanında konuşabildiğim liberaller ve konuşabildiğim solcuların dışında kalan solcuların ve liberallerin bana yükleyeceği anlamların ürkekliği de yok değil,mesela her konuda vicdan üzerinden yazan bir çok yazarın liberalliğine kara leke gelir düşüncesi ile konuyla ilgili bir yazı yazmaması ya da karşı taraftan gelecek aşırı eleştiriye karşı duramayacağı korkusu gibi.
Bir solcu olamadığım gibi maalesef bir liberalde olamadım ben,olsaydım ne kolay olacaktı oysaki ya bir tekel işçisini savunacaktım kolayca ya da bir tekel işçisini eleştirecektim kolayca ama olmadı olamadı.Ben bir yere ait olamadım çünkü bu ülkenin tek demokratikleşme sorunu olduğunu zannedenler aslında bu ülkenin en büyük sorunun demokratikleşmenin yanı sıra moderniteye sımsıkı bağlar ile bağlanmış olmasından şu dönemin demokratikleşme süreci olmasının yanı sıra postmoderniteye geçiş gibi bir ayrışmanın sancısı olduğundan da haberleri yok,zira modernitenin siyah-beyazları,kuralları vardır,bu ülkenin de öyle şimdi her yeni adım,açılım kuralsızlıkmış gibi geldiği için yeni tonlara açık değiliz maalesef yine buradan hareketle konu bir topluluğun mağduriyetini konuşmak olması gerekirken maalesef biz ülkenin liberalleri ve solcuları arasında geçen kavgayı izliyoruz.Üzgünüm ama ortada tekel işçileri yok,siyah-beyaz kuralcı ülkenin iki farklı ideolojilerini savunanların savaşı var.Çünkü bu ülkede şimdilik iki ideolojiye karşıda aidiyet duygusu hissetmeyenlerin olduğundan kimsenin haberi yok.
Solculuk,benim nazarımda her zaman olması gereken bir muhalefet olma hali bir gerekliliktir,bu noktada solcuları,sol ideolojiyi bir değer olarak görüyorum.Aynı zamanda sol-İslam başlıklarına itirazım olsa dahi Müslümanlar ile solcuların her kötü gidişe muhalefet olması gerekliliğinden kaynaklı olarak ‘tecavüz kaçınılmazsa …………’ mantığına sonunun ne olduğunu bildiği halde sonuna kadar teslim olmadan tepkili olacakları noktasında bir ortaklık buluyorum.Ve malum tecavüz gerçekleştikten sonra dahi olayın yılgınlığı içerisinde bir kabul ediş yerine en az zararla atlatma eylemlerini de gerekli görüyorum.Şimdi uzun zamandır dünyada,bir süredir Türkiye’de yerleşmiş olan liberal,kapital bir sistemin tecavüzüne uğradıktan sonra yani bundan bir kaçar olmadığından malumunuz en az zararla atla bilme formülünü kullanmak yerli yerinde bir davranış olacaktır.Halen kominizim arzusu taşıyan sloganların,bağırıntıların hedef şaşırtmaktan öteye gidemeyeceğini biliyor olduktan sonra boşa kürek çekmenin de bir alemi yok.Ya da savunduğumuzu ilan ettiğimiz tekel işçileri üzerinden sol rant sağlamanın da bir alemi yok.Elbet mağduriyetleri noktasında haklarını savunalım ama bunu tek bir gurubu düşünerek değil daha geneli düşünerek yapalım.Yani mağdur arıyorsanız karşınızda tek bir mağdur gurup olarak tekel işçileri yok.Birçok mağdur var.
Gelelim meselenin içeriğine;
Tekel işçilerin maaşlarını kim veriyor?
Devlet.
Devletin yeraltı,yerüstü zenginliği var mı?
Yok.
Devlet maaşları nereden ödüyor?
Benim cebimden,vatandaşın cebinden.
Şimdi küçük bir hesaplama ile bir gurubu mağdur etmemek için kaç kişinin mağdur olabileceğini hesaplayabilidiniz mi?
Bu ülke çok zengin bir ülke mi?
Hayır.
İşsizlik var mı,krizle birlikte artıyor mu?
Evet.
Şimdi ne oluyor?
Tekel işçileri bir yasaya bağlı olarak eskisinden farklı,daha düşük bir ve garantisiz bir iş imkanı teklif ediliyor,haklı olarak bu duruma tepki veriliyor.Meseleye buradan bakan herkeste bu eyleme destek oluyor.Ortak çıkışları ise hukuksuzluk,adaletsizlik,vicdansızlık.Madem öyle meseleye çok daha geniş bir açıdan bakalım.
Bu tekel işçileri aylardır üretime katkıda bulunacak bir iş yapıyorlar mı?
Hayır.
Maaşlarını aldılar mı?
Evet.
Kimden aldılar?
Vatandaşın cebinden.Hani nerde kaldı şimdi o adalet,eşitlik.Hani emeksiz yemek olmazdı.İş gücü göstermeden,üretim yapmadan maaş almak hangi hukukta var?Bu nasıl adalet?Oturduğu yerden maaş almak hangi vicdana sığıyor?
Daha bitmedi,bu ülkede üniversite mezunu olup,okurken o gariban öğrenci haliyle yüklü burslar,vergiler ödeyenler memur statüsüyle işe başlayınca az bir maaş alırken,o işçiler yıllarca bir vardiyalı,bir mesaili,bir ay çift maaşlı üstelik bir kısmı iş gücü performansı göstermeden yüksek maaşlar alırken neredeydi bu adalet,bu eşitlik.Peki o zamanlarda o yüksek maaşları alırken o paraların kaynağı kimdi?Yine vatandaş.Şimdi kaç kişi mağdurmuş?Kim mağdurmuş?Peki kim vicdansızmış?
Daha bitmedi…
4/C ye 2/D arka planından bakmak lazım.
4/C kanunu bugün mü çıkartıldı?
Hayır.
Peki ne zaman?
2/D yıllarında.
2/D nedir,bildin mi?
2/D ; deprem ve darbedir.Ülkenin bankalarının hortumlandığı yıllarda ülkenin vatandaşlarının hem madden,hem zihnen,hem ruhen yıkım yıkım yıkıldığı o yıllarda çıkan bir kanundur.O nedenle 4/C üzerinden muhalefet yapmak,adalet aramak için önce 2/D üzerinden bir sorgulama yapmak gerekir.Dönemsel fırsatçılığın faturasını tekel işçileri şimdi yanlarında olanlardan soracaklar,vatandaşın cebindekine göz dikip hak aramayacaklar.O zaman bunun adı hak aramak olmaz,bencillik olur.
Başka neler var kesemizde?
Özel işyerlerinde iş devamlılığı garantisi olmayanların aldığı asgari ücretler var mesela o insanlara ne olacak?Onlar mağdur değil mi,bu bakış açısıyla?
Evet mağdur.
Ama ne yapalım,özel işletmelere hayır,serbest piyasaya hayır.
Bu şimdi düpedüz tekel işçileri üzerinden kominist devrim yapmaya çalışmak değil mi?
Peki bu suç değil mi?
Bunun neresi hukuka uygun?
Başka neler var?
Bana ne efendim,özel işletmelerde çalışmayı kabul etmeselerdi?
E o zaman bana da ne,tekel işçileri de devlet işine girdiklerinde ve özelleşme gerçekleştiğinde 4/C’yi bilmiyor muydu?
Ama o zaman öyle olmuyor değil mi,özel işyeri çalışanlarına bana ne,demek sorun değil ama tekel işçilerine gelince haklı müdahalelerde bulunmanın adı vicdansızlık,adaletsizlik.
Sonuç olarak,her mağdur edilenin hakkı ideolojik fırsatçılığa düşmeden aransın ama tekel işçileri liberalleri ve solcuların savaşında yıpranmasın.
Sonuç olarak,tekel işçilerinin durumu ‘mağduriyet’ şeklinde resmedilip saptırılmasın,neyse o olarak ortaya konsun,neyin ne olduğunu söyleyenler vicdansız ilan edilmesin,ben de birilerine söylerken hoşlanmadığım halde fırsatçı demeyeyim.
Sonuç olarak,tekel işçilerinin mağdur edilmemesinin faturası vatandaşın cebinden çıkıp mağdur binlere,on binler eklenmesin.
Sonuç olarak,bir sigara 5 lira,bir kişi ayda 30 paket sigara tüketiyor,bir işçi günde 30 paket sigara üretiyor,bir ay çalışmasına rağmen aldığı maaş sadece 5 günlük çalışmasının bedeli,kalan 25 günlük çalışması bedavaya geliyor,aradaki artı değer patronun cebine giriyor,doktirinel açıklamalarına hiç düşülmesin çünkü sigaraya günlük 5 lira verirken para hep içicinin cebinden çıkıyor,çünkü tekel işçisi bir süredir sigara üretmiyor.İnsan eksi değere talim ediyor.Peki tekel işçisi bir içicinin hakkını geri ödeyebilecek mi?
Sonuç olarak,bu boğaza karşı,boyunlarında frak,viski yudumlayan,vicdansız,kötü kalpli,zengin (!)liberaller,birçok kez eleştiriyor olsam dahi sanırım bu kez doğruyu söylüyor.
Sonuç olarak,ben de işsizim hem de 2/D mağduruyum,lütfen bu vicdanlı insanlar (?) benimde hakkımı arasınlar.Hatta eğitimini alamadığım dönemin yatırdığım harcı devlet eliyle devlet çalışanlarına devredildi,üstelik ben çalışmıştım,üstelik 2/D durumundan habersizdim,üstelik emek vermiştim.Şimdi beni 2/D’den mağdur edenler,kendi çıkarttıkları yasaya rağmen 4/C ile hak arıyorsa adalet,hukuk,vicdan,insanlık bunun neresinde?
Gelin tüm mağdurlar olarak,zarardan tekil değil çoğul kar elde edelim,4/C’nin ve 2/D’nin mimarlarından sıyrılarak.
54 Yorum
Yazan:eg Tarih: Şub 7, 2010 | Reply
fazlasıyla liberal görüşe ikna olmuş bir vaziyet gördüm yazıda cemile hanım. doğrusu hiç katılmyorum yazıya…bir de
demişsiniz ya, 3H’yi dinledim ve evet yine vicdansız diyorum onlara…zaten yaptıları hiçbir eylemde, yazdıkları hiçbir şeyde vicdan görmedim ki…yani vicdansızlık sanırım onların karakteri olmuş! gerçi liberal ile vicdan zaten birbirlerine en az yakışan iki kelime…
Yazan:eg Tarih: Şub 7, 2010 | Reply
bu arada şunu ekleyeyim: tekel işçileriyle ilgili bir çözüm yolu bulmak, o insanları da dinleyerek ve onları mağdur etmeyerek bir çıkış yolu ve adil bir yol bulmak için uğraşmak başka birşeydir…bun yapmaya çalışan herkese sonsuz saygım var. sizin niyetinizin de öyle bir niyet olduğunu düşünüyorum. ama bana hiçkimse 3H’nin adil, hakkaniyetli, vicdanlı bir çözüm için uğraştığına ikna edemez. zira yaptıkları yapacaklarının teminatıdır bu arkadaşların! ayrıca ne olursa olsun, katılalım katılmayalım bir işçi eylemi var ortada. haftalardır sokaklarda bu insanlar. bunlara karşı tuzu kuru birkaç “çocuğun” yapacağı vicdansız bir eyleme de destek verecek kadar düşmedim henüz (Allah’a şükür!) hatta bu eylemlrinin ahlaksız, vicdansız bir eylem olduğunu her fırsatta (gelecekte yapacakları – muhtemele – hakkaniyet sahibi tüm eylemlerine ipotek koyacak kadar) dile getireceğim. bu da benim ahdım olsun!
Yazan:tekel Tarih: Şub 7, 2010 | Reply
Tekel zarar eden bir şirket değil. Bugünde dünde zarar eden bir şirket değildi. Dolayısyla İşçisinin parasını ödeyen bir şirketti. Tekrar edelim bu bir türlü anlaşılmıyor.
-Tekel, işçisinin parasını ödeyen bir şirketti . Bu yüzden devletin kanburu değildi. İşçine para ödemek için devletten para talep etmiyordu. Tekel masraflarından sonra kar eden bir şirketti.
-Tekel, işçisinin parasını ödeyen bir şirketti . Bu yüzden devletin kanburu değildi. İşçine para ödemek için devletten para talep etmiyordu. Tekel masraflarından sonra kar eden bir şirketti.
Özelleştirilince çalışanlar nasıl oluyorsa birden kanbur oldu. Burda suç kimin. Özelleştiren devletin mi, işçinin mi? Madem ki sen kendi dengesini kurmuş bir kuruluşa çomak soktun, o halde işçilerin bugünkü durumundan özelleştirmeyi yapan olarak sorumlusun.
Ya sorumluluğunu üstenirsin ya da merhametsiz olarak anılmayı kabul edersin.
Yazan:MY Tarih: Şub 7, 2010 | Reply
“… hatta bu eylemlrinin ahlaksız, vicdansız bir eylem olduğunu her fırsatta …”
Bence AHLAK ve ViCDAN gibi kelimeleri bu kadar kolay harcamak dogru degil. Yerden toplanmis taslar gibi sevmedigimiz fikirlerin sahiplerine firlatiyoruz bu kelimeleri. Oysa SIMSIKI tutup sinemize basmamiz gerekir. “Vicdansiz” insan olmaz. ALLAH insani böyle yaratmamistir. Ama insanlar vicdanlarinin sesini duymaz bazen. O zaman duyanlar duymayanlara yardimci olmali.
AHLAK nedir? Meselâ Türkiye’deki HER iNANçTAN ve HER iDEOLOJiDEN insanin kabul edebilecegi bir referans var midir?
Ben bir öneride bulunayim: “Kendin için istedigin iyi seyleri baskalari için de istemelisin”
isin matrak(!) tarafi Kur’an söylüyor bunu ama Budist, Taoist, Hristiyan, Yahudi ve Tanrisiz bir çok Hint felsefesi ve inanci(?) da bunu söylüyor, bazen NEGATIF sekliyle:
“Kendine yapilmasini isteMEdigin seyi baskasina yapma”
Bu kurali Kürtçe yasagina uygulayin meselâ. Cevap PAT diye çikiyor ortaya.
Peki TEKEL isçileri? Onlar kendilerini issiz insanlarin yerine koyuyor mu?
“Bir dul veya yetim olsaydim devletin vergi olarak HALKTAN topladigi paralarin ayricalikli gruplara dagitilmasini ister miydim?”
Bu çerçeveden bakinca çok netlesiyor durum.
TEKEL isçilerini oy deposu yapanlar utansin. Evet. Suç aslinda Demirel, Ecevit gibi tiplerindir. Bu memleketin gelecegini ipotek altina almis DEVLETçi politikalardir.
iste o “gelecek” geldi. Ben 1970 dogumluyum. Yillardir ülkenin parasini verimsiz “yatirimlarda” çarçur edenlerin ektigini biçiyoruz.
Evet, derme çatma çadirlarda üsüyen isçilere bakinca insan aciyor. Ama benzeri bir eylemi meselâ Ergenekon çetesine destek olmak için yapanlar olursa hatta açlik grevine girenler olursa ne yapacagiz?
“Ahh caniiim, yazik” mi diyecegiz? Kullanilan yönetemlerden önce güdülen DAVA’nin ne olduguna bakalim. Söylenen söz, yapilan is elbetteki sloganlardan, kimliklerden önce gelir. Benim zihnimde TAKVA’nin anlami budur:
“Ne oldugun degil ne yaptigin” önemlidir. Zira kimin ne oldugunu ancak ALLAH bilir.
isçi hakli, Kürtler haksiz, Ermeniler söyle, Kadinlar böyle… Bu isin sonu yok.
Yazan:eg Tarih: Şub 7, 2010 | Reply
bu konuda seninle TAMAMEN farklı düşünüyoruz mehmet… vicdansız insan olmaz doğru ama belirli süre sonra vicdansız eylemler insanın vicdanını da çürütür. liberallere olan da budur!
Yazan:eg Tarih: Şub 7, 2010 | Reply
bu demokrasi çerçevesinden bakınca son derece sorunlu bir argümandır. sorunludur, çünkü kendine bakarak ötekini anlayabileceğin gibi bir sala güvene sokar insanı. eksiktir, çünkü insan ötekini sadece onu dinleyerek, ötekiyle hemhal olarak anlar, kendine bakarak değil! zaten liberal teori kendisini, kendine bakarak ötekinin davranışını anlayabileceğibelirleyebileceği argümanından hareketle evrensel hukuku belirleyebileceği argümanıyla demokrat değildir…tabii bu ayrı bir tartışma ama tartışmada verdiğin bu örneğe de hiç katılmadığımı söylüyorum. tekel işçilerini anlamak istiyorsanız, liberal çocukların gözünden değil, tekel işçilerinin gözünden bakmanız gerekiyor olaya…ancak öyle anlama ihtimaliniz belirir. yoksa anlamak bir yana, farkında olmadan vicdansız hale gelmesi işten bile olmaz insanın!
Yazan:eg Tarih: Şub 7, 2010 | Reply
demişim. orada bir keliem yarım yamalak çıkmış. cümle “bu demokrasi çerçevesinden bakınca son derece sorunlu bir argümandır. sorunludur, çünkü kendine bakarak ötekini anlayabileceğin gibi bir sanal güvene sokar insanı!” olacaktı.
Yazan:eg Tarih: Şub 7, 2010 | Reply
valla mehmet bu cevabın tam demogoji olmuş kusura bakma. işçi tam olarak haklı diyen de olmadı… 3H’nin eylemini eleştirirken argümanlarımız tamamen başkaydı. kaldı ki bunu belirtirken bizlerin, kürtler haksız, ermeniler şöyle böyle dediğimizi de nereden çıkardın… Allah’a şükür ki vicdanımı bölüp parçalamadım henüz…
Yazan:eg Tarih: Şub 7, 2010 | Reply
peki başörtüsü sorununu çözenler için “başörtülüleri oy deposu yapanlar utansın!” denebilir mi? kürt sorunu için “kürtleri oy deposu yapanlar utansın!” diyebilir miyiz? doğrusu iş ekonomiyle ilgili şeyler olunca insanların ne kadar çabuk şirazesi kayabiliyor şaşırıp kalıyorum!
Yazan:MY Tarih: Şub 7, 2010 | Reply
abi demagoji yapma diyorsun, demagojinin hasini yapiyorsun. TEKEL isçisini oy deposu yapan simdiki AKP’nin simdiki rakipleri degil ki. Demirel’den, Ecevit’ten bahsettim ve açikça yazdim.
Kürtlerin veya tesettürlü kadinlarin sorunlarini çözmeye talip olan siyasi partileri herhangi bir seyle suçlamak saçma olur.
Ama gizli issizlik ÜRETEREK, seker, kumas, sigara fabrikasi KURANLAR… Evet. Bunlar oy deposu yaptilar. Isçiler isçi olduklari için degil GiZLi iSSiZ olduklari için oy deposu oldular.
Kiyakçiliga alisan ayakçiliga da alisir 🙁
Yazan:MY Tarih: Şub 7, 2010 | Reply
Demagoji yok. Yanlis okuyorsun. “insanlarin ne yaptigina bak, ne oldugunu ise ALLAH’a birak” diyorum.
Yazan:MY Tarih: Şub 7, 2010 | Reply
Bence Kur’an’da da anlatilan budur. Hemhal olmak mühim bir kavramdir. Demokrasiyle Kur’an’daki muhkem ayetlerin verdigi bu emirin kesistigi nokta da burasidir.
Nasil yorumlanacagi ise insanlara kalmistir. Kur’an’da bir çok yerde “akli olanlar için bunda isaret çoktur” der. Yoksa Müslüman robotlar üretilebilirdi.
Akil, vicdan, ahlak… Ne senin ne de benim tekelimde. Bu sepeple herkesi yargilayip son sözü söylemeye çalismak çok riskli bir tutum.
Yazan:eg Tarih: Şub 7, 2010 | Reply
valla mehmet kardeşim sorun zaten liberallerin “herkesi yargılayıp son sözü söylemeye” kendilerini yetkili görmeleri sorunudur. yani liberallerin tutumuna karşı çıkıyoruz. yargılayan biz değil onlar. tekel işçilerinin eylemine karşı 3h’nin yaptığı şey ne merak ediyorum! ve ben de, yargılamak ve son sözü söylemeye yetkili olmak sizin harcınız değil diyorum liberallere…olan budur!
Yazan:BORA Tarih: Şub 7, 2010 | Reply
Teşekkürler Cemile hanım,
Ezber bozduğunuz için,olayın sosyolojisini ve tarihsel arka planını ortaya koyduğunuz için,
Cemaat ve Anti liberallik kontenjanından yazılarını yayınlatmayı başaran birilerine de cevap verdiğiniz için.
Önce bilmediğini bilenler için bir şeyler söyliyelim.
Yıllar önceydi,Almanya dan Fransa dan gelen işçilere sorardık oralarda emeklilik nasıldır?Verilen cevap bizi düşündüreceğine ;döner çocuklarımıza “Vallahi Ülkenizin kıymetini bilin bak orada 65 yaşından evvel emekli olunamıyor bizde 30-35 yaşında emekli olunuyor.Ah Ah gavur maaş verir ama eşek gibide çalıştırır hele bir çalışma,orada adamın gözünün yaşına bakılmaz”Ah bizim ülkemiz gül gibi.
Öylemiydi peki?
Emeklilik sistemi 25 yılda iflas etmişti.İktidarlar işçiye sevimli gözükmek için
3 sefer borçlanma yasası çıkarıp ülkenin emeklilik sistemini felç etmişler,batılılar bakıp,bakıp
Yahu bu nasıl iş 2000li yıllarda işiniz berbat demişlerdi .
Bizde ki iktisatçılarda buna parmak basmıştı,Bağ-kur 9000 iş günüyle SSK 5000 iş günüyle emekli ediyor herkes son 3.5 yılı SSK dan ödemek kaydıyla 9000 iş gününden yırtıyor ve emekli oluyordu.
Ancak bizdeki anti kapitalist ve anti liberal yazarlar ,çözümü efsunlu bu üç kavramda bulmuşlardı.Vahşi kapitalizim,liberal ekonomi,serbest piyasa ekonomisi,
Tekel işçisine geleceğim ancak cemaat ve anti liberallik kontenjanından yazılarını yayınlatmayı başaranlar için değil elbet,bilmediğini bilenlere bir şeyler anlatacağız ve buna mecburuz.
İktidarlar bile bile lades demişlerdi,ta ki Kemal Derviş getirilinceya kadar
O muhterem de tokat gibi vurmuştu Doğru sözü”Bu kafaylagiderseniz SSK ve Bağ-Kur maaşlarını 5 yıl içinde ödeyemezsiniz(Yüksel Yalovanın bir tv Belgeslindeki buna benzer sözleri)
Cumhuriyet tarihinde ilk kez siyasi kültürümüze giren siyasi OPORTUNİZME ilk kez birileri itiraz etti.Sosyal güvenlik reformu yapılacaktı.Ancak işçinin hiç işine gelmiyordu erken emeklilik varken “MEZARDA EMEKLİLİK”Bu Anti kapitalist beyler ve Anti liberal beyler sendikalarıyla ve diğer ekonomik çıkar amaçlı baskı gruplarıyla yine bağırıp çağırıyorlardı.
Bunlara bu gün maalesef İslamcılar da karıştı,dini Takvim yaprakları arkasından öğrenenlere Allahın İktisat yasasını anlatabilirdik ancak Ya ALİ BULAÇ Üstada
Neyse bu yapılacaktı işçinin işine gelmesede,çünkü müthiş bir kara delikti,ve kamu maliyesi açısından dayanılmaz bir tehditti.
Sonra ikinci kara delik iktidarların oy deposu olan Çiftçiye verilen taban fiyat geliyordu.Ver Taban fiyatı al oyu ve gel iktidara,Köylününde pek hoşuna gidiyor,acaba benim partimin eksperi yüksek rakam ve baremden ürünümü nasıl devlete kakalar diye sistemi destekliyordu.Ancak herkes biliyorduki,yukarıdaki erken emeklilik konıusunda olduğu gibi verilen taban fiyatı emekliden,dul ve yetimden,işçiden,hiç arazisi olmıyan memurdan,sanayiciden alınan direk ve dolaylı vergilerden çıkıyordu.Optimal vergi sınırına yaklaşan mükellef de vergi vermediği için bu fon dolaylı olarak bütçe açığını kapatmak gayesiyle dolaylı olarak bana yansıyordu.
Cünkü cumhuriyet modernleşmesi,köylücülük diye bir kuralı bir yerlerden aşırmıştı(bu konumuz olmadığından buna giremiyoruz)Köylü sınıfı sosyolojik olarak yoktu,aslında tapusu küçükte olsa elinde olan, oğlu memur,kardeşi işadamı olan klasik ziraatçi vardı. Devletin verdiği taban fiyat yetmez oldu,çünkü Babasından kalan 1000ağaç zeytin iki kardeş ken ve ürününü devlet alıyorken iyiydi.Ancak bu iki kardeş evlendi ve cocukları ile 30 kişilik bir aileye kavuşuldu toprak ise aynıydı bir de miras ile bölüşülmüş ve 1000 ağaç zeytinlik 30 bölündüğünde elde ki zeytin ağacı masrafını kurtarmıyordu.Ve bu tarım toplumu zorunlu olarak çözüldü,ve kendisinin işi olduğunu zanneden bu insanlar aslında gizliişsizler ordusuydu.Nufusuda %30 lara gelmişti.Halbuki Hollanda %5 ile bu nufusun ürettiğinin iki katını üretiyordu.Ve Şehirlere akın ettiler,
İlk defa bir iktidar buna dur dedi ve seçim kaybedeceğini bile bile
Bu böyle gitmez dedi
Çünkü Fiyat denilen olgu ,arz ve talep eğrisinin kesiştiği cizgidir.Bir ürüne olan talep fiyatı belirler bunu ibn-Haldun yıllar evvel söylemişti,Ama ne gam ver bana oyunu senin ürününü yüksek fiyata alayım sonra istersem yakayım veya çürüteyim ne olusa olsun .Anti kapitalist ve Anti Liberaller bunuda vahşi kapitalizme bağladı.(canları sağ olsun,)
Çiftçiyi öldürdünüz onlar emeklerini alamıyorlar,hak yeniyor nidaları havalarda uçtu halbuki hakkı yenilen bu taban fiyatını veren zavallı halktı.Çünkü Esnaf iflas edebiliyor ve devlet onun sattığını almıyordu,işçi arpalıkta değilse çalıştığı yerin iflası ile işsiz kalabiliyordu,dul, yetim ,öğrenci,ise dolaylı vergilere neden ihtiyaç duyulduğunu dahi bilmiyor du.
Bağıran ağız yine aynıydı vahşi kapitalizim,liberal ekonomi,serbet piyasa.Çiftçi yok edildi.
3.Kara delik de Bankalardı çünkü Devlet Bankaların görev zararı özel bankalarıni devletin bizzat desteği hortumlamaları aynı mantıkla olmuşdu.Şimdi meraklısı niçin devlet Bankalarının görev zararının olmadığını bu 7 yılda araştırabilir.
Ağız yine aynıydı;vahşi kapitalizim,piyasa ekonimisi,vs.vs arasıra folklorik İslamcılar da bu koroya kapılıp ses düzenini sağlıyorlardı.
Şimdi gelelim Tekel işçisine,
Siz beyler Asil çelik işçisinin başına ve daha bir çok işçinin yaşadığı sorunları biliyormusunuz?Eğer bir gün bu işçi kardeşlerimle buluşup konuşursanız,onlar size tekel işçisinin işçi olmayıp aslında işveren olduğunu anlatırlar.Ve size aslında Kamu sendikacılığı denen şeyin ne olduğunu,ve türkiyedeki sendikacılığıda anlatırlar,ve size tekel işçileri üzerinden sallanan bayrakların,flamaların ,siyasi partilerin aslında neyin peşinde olduğunuda anlatırlar.
Önce lokavt ve grev ,yapışık kardeş gibidir,aralarında dikotomik ilişki vardır.Eğer grev bir haksa vede haktır,lokavt ta bir haktır.Emek bir hak ise ücreti hak etmekte
Bu işin başıdır.Bu beyleri bu ülkenin emeklisi,dul ve yetimi,öğrencisi,memuru,işsizi,ne kadar taşıyacaktır,bunlar atılmamıştır,bunlar tazminatsız bırakılmamıştır.yasal olmadığı halde izinsiz yaptıkları gösteri süresince bir tek işlem yapılmamış ve ücretleri ödenmiştir.Bundan evvelki istihdam edilmiyen insanlar gibi de değildir.Olayı gerçek yönünü anlatamıyan bunu beceremiyen iktidardır ,çarşaf çarşaf ilanlar la en az 2 yıldır hak edilmeden alınan ücretlerin ve bundan sonrada sıradaki işçilerin bu yoksul halka nasıl maliyet çıkartacağı anlatılabilinirdi.
Olayın teknik yönünü Cemile hanım anlatmış,bunlar hala Devletinve dolayisi ile bu mazlum halkın sırtından geçinmeyi amaçlamışlardır.
Herkes kendisi ile alakalı hakkı helal etsin ancak ben hakkımı helal etmiyorum,çünkü ücret denilen şey verimlilikle alakalıdır .Ücret daima verimliliği,altında olur
Yani ücret<vermliliktir.
Ya tüm işsizlere bu şekilde bir maaş rejimiyle devletin iş vermesini istiyeceksiniz ve en azından içinizde tutarlı olucaksınız yada yok öyle yağma ,ben bakkal yönetirken bile böyle aptallık yapmam, hem yapsamda faturası bana çıkar,ancak devlet yönetimi kötü olduğu bedelini halk çeker.Kendi adına zararına rağzı olabilirsin ancak
Bu ülkeyi ekonomik sefalete götürecek durumada ben göz yumamam,
Bir anekdot;Kav orman sanayinde yıllar önce vardiye amiri olan
Bir yakınıp yaklaşık (15yıl önce)Tekelegidip oranın istihdamı ve imaltı hakkında bilgi almayı amaçlamışlar.
Bir grup olarak Kibrit imalatını incelemişler,1-Bizim 100 kişiyle yaptığımızişi 750 kişiile yaptıklarına,Bizim sıfıra yakın zayiatla biçtiğimiz keresteden 40 çöp üretirken onlar tomruğun yarısını teknoloji eksikliğinden ve çiftlik gibi kullandıklarından kerestenin yarısını zayi ettiklerini,ve kibriti 5-6 defa sürtsen zor yandığını anlattıktan sonra
Şöyle demişti,bunlar bizimler rekabet edemezler ve bizim yanımızda çalışamazlar,çünkü ADAMA HESAP SORARLAR,BURASI ÇİFTLİK DEĞİL DİYE.
BORA AK
Yazan:sq Tarih: Şub 7, 2010 | Reply
Antik Yunanlılar köleliği yadırgamazdı, aynen bu sözlerle savunurlardı muhtemelen. Anlaşılan neo-liberaller de Atina soylusu gibi davranmayı yadırgamıyorlar.
Hele “devletimiz çok mu zengin yani, bir gurup insanı memnun etmek için daha mı yoksullaşalım” vb., kimse kusura bakmasın da hayatımda okuduğum en empati yoksunu cümleler. Sanırsınız Tekel işçileri Türkiye’nin kaymak tabakası.
Bu arada, 3H hareketinin Tekel eylemi ile ilgili röportajından özel şirketlerle ilgili ifadeler pek dikkat cekmedi sanırım.
Buna göre, özel şirketlerin bir insanı, Kürt, Ermeni, başörtülü ya da eşcinsel olması gibi sebeplerle işten çıkarması MEŞRUdur.
Bunu Avrupa’da açıkca, gerine gerine, Cheshire kedisi gibi sırıtarak söyleyebilirmiydiniz?
Yazan:eg Tarih: Şub 7, 2010 | Reply
sq,
yazmıştım zaten, bu liberal kardeşlerin özel sektörde (yani liberal toplumun hemen hemen tümünü oluşturan ortamda) adaletsizlik, haksızlık, ayrımcılıklarla hiçbir dertleri yoktur, hiç de olmamıştır. o yüzden samimiyetsiz, o yüzden vicdansızlardır zaten… eşitlik diye bir dertleri olmadığı halde konu işçi olduğunda eşitlik argümanlarını öne sürecek kadar da tutarsızdırlar üstelik. yazık!
Yazan:eg Tarih: Şub 7, 2010 | Reply
bora bey,
demişsiniz ya ister istemez düşündüm. bu yazının altına yorum yazmış, anti-liberal görünüp de(aslında öyleyim de) yazılarını burası dahil çeşitli mecralarda yayımlayan(sizin tabirinizle yayımlatmayı başaran!!!) tek kişi benim. acaba kast ettiğiniz ben miyim, yoksa bir başkasını mı kast ettiniz doğrusu merak ettim…bir de bu ülkede anti-liberal kontenjanından değil liberal kontenjanından yazmak sanki daha çok prim yaparmış gibime geliyor haksız mıyım? tabii bir de şunu söylemek lazım: eğer cemaatten kastınız gülen cemaati ise; maşallah gülen cemaati bırakın anti-liberal kontenjanına yer açmayı bu kontenjanı vatan haini ilan edecek kadar ileri gitmiş durumda…hatta cemaate ait basın yayın organlarında özellikle liberal kontenjanı için tüm imkanların seferber edilmiş olduğunu söyleyebilirim…yani bu argümanınız sanki kendi içinde çelişiyormuş gibime geldi…
Yazan:cb Tarih: Şub 7, 2010 | Reply
enver bey selamlar,
sizi anlıyorum eminim siz de beni.ben tekel işçileri açlık grevi yaparken ‘bırakalım ölsünler’ diye bir yaklaşımda bulunmuyorum zaten yazımda da bu oldukça bariz bir şekilde var,sadece anlatmak istediğim resmedilen mağduriyet,haksızlık diye bir durum göremiyorum ben,ben hakkaniyetle konuşmaya itina eden biriyim,ve konunun bu şekilde yansıtılmasını yanlış ve çarpıtılmış buluyorum,mesela siz ve ben DD yazarıyızı değil mi?diyelim ki yazarlığa başlarken buranın zaman içerisinde özelleşeceği,mehmet abinin elinden çıkıp çok ortaklı,kazancı olan bir siteye dönüşeceği ve o zaman gelince kanun uyarınca bizim site yazarları olarak misal alacağımız 5 liranın 3 liraya düşeceğini biliyoruz,bunu baştan kabul edip site yazarları kadrosuna giriyoruz,sonra yazı yazıp kazanç elde etmemiz gerekirken biz yazar kadrosunda olduğumuz için yazı yazmadan,emek vermeden aylarca para alıyoruz,sonra o sitenin elden çıkma günü geliyor,baştan anlaştığımız gibi ve artık sadece 3 kuruş alıyoruz ve kadrolu olmuyoruz,bu bile bile onay verdiğimiz site giriş kanunundan sonra belirlenmiş gün gelince üstelik aylarca yazmadan maaş almışken,birden mehmet yılmazı zalim,vicdansız ilan ediyoruz,mağdur oluyoruz,bu hak mıdır?böyle şey mi olur?asıl burada hakkı yenen üstüne leke sürülen zalim ilan edilenin hakkına girilmiyor mu?
bunun yanı sıra maaşlar konusunda elbet tekel işçilerini dinlemeli ve eğer mümkünse en makul çözüm sunulmalı.
baştada belirttim,ben liberal değilim,liberal avukatı değilim,3h ile bir bağlılığım yok,doğru bulduğum yerde doğrular,eğri bulduğum yerlerde eğriler derim,zaten siteleri var,eleştiriler onlara yöneltilebilir,zaten benim eleştirdiğim bir konu da ideolojik yaklaşımların insanları kör etmesi,aşkın ideolojik saplantılar bence insanı tek tipçi,tek tepkici,duruma göre kör,duruma göre sağır kılıyor,insanın insanca bakışının önüne perdeler gelmemeli diye düşünüyorum,zaten o nedenle hiçbir ideolojiye ait olamıyorum,üstümü yapıştırılmaya çalışılan etiketler varsa o da okuyucunun takdiridir,hiçbir eleştiriden muaf değilim,otorite değilim,elbet eleştirilirim,problem yok.
my (mehmet abi),
eyvAllah,şu örnek konusunda seni ve siteyi kullandım,hakkını helal et 🙂
Bora bey,
ben teşekkür ederim,bir yazı niteliğindeki ek yorumunuz için.
Yazan:cb Tarih: Şub 7, 2010 | Reply
bora bey,
umarım bu yorumunuzla enver beyi kast etmemişsinizdir,hiçbir şekilde böyle bir tanımlamaya uyacak biri değildir.
Yazan:cb Tarih: Şub 7, 2010 | Reply
umutmadan bir de, yazının bir diğer teması olan 2/D’nin es geçilmesini hoş bulmuyorum,4/C bin kişiyi mağdur ettiyse,2/D milyonları mağdur etti,buna da algıda seçicilik ya da ideolojik nedenlerden kaynaklı geçici körlük deniyor sanırım.
Yazan:BORA Tarih: Şub 7, 2010 | Reply
Bu siteye ilk kez yorum yazmam sebebiyle,sizi tanımam,(eg) nin ne anlama geldiğini bilmem.Lakin bahsettiğim yazarlar mebzul miktarda,yorumlarınızdaki yazı tekniğinizden belli olmasada beyanınızı kabul ettim yazar olabilirsiniz.Fakat anlamadığım mesele isim zikretmediğim halde nasıl olurda balıklama atlarsınız.Nerede ve ne isimle yazdığınızı söylerseniz düşüncemi beyan ederim.
Ancak gülen cemaatine haksızlık yapmanız sebebi ile gerçekten yazar dahi olsanız sizi ideolojik körler katagorisine yerleştirebilirim.Anti liberal olmanız da saygıyla karşılanır.Fakat iktisadi normları liberallik üzerinden yorumlamanız çok ucuz,ve indirgemeci bir tavır,bilginiz varsa yorumumdaki örnekleri çürütün,tartışalım diyorsanız hakemli bir ortamda mesela bu sitede
tartışalım.
Yazan:eg Tarih: Şub 7, 2010 | Reply
bora tamam kardeşim:) anladım anlayacağımı…
Yazan:BORA Tarih: Şub 7, 2010 | Reply
Cemile hanımefendi,
Bu sitenin yabancısıyım Yorumcunun Baş harfleri ile kimin kast edildiğini bilmem.Sizler bir birinizi tanıyorsunuz.Sizin; ilk okuyuş da bir farkınızı tespit ettim.Bu sebeple teşekürle başladım yorumuma,oda şu;
“Tekel İşçileri dramlarına kulak tıkayanları vicdansızlıkla,liberal olmakla itham ediyordum,hükümetin vurdum duymaz hallerine yönelttiğim eleştiriler oldukça ağırdı.Günler geçip konuya daha fazla muhatap oldukça görünenin,yaşananın ve durumun birbirinden farklı olduğu kanaatine vardım.Eylem hakları,mağduriyetleri noktasında halen fikirlerim aynı ‘ insanca yaşama’ talebinde bulunan bir topluluk var ise seslerini duyurma çabaları bence kutsaldır,dinlenilmeleri ve sorunlarına çözüm getirilmelidir kanaatindeyim.”
İşte bu paragraf benim için muhteşem,bu analatik bir sorgulama,ne olduğunuz hiçönemli değil.Ne sizi tanır,nede bilirim.
Ama bu tavırda erdemlilik var.Sezora papizim ilkesini bilirsiniz.Sezarın hakkı sezara.Yani doğru bilgiyi edindiğimde bunu açıkca beyan ederim.Ve hakkı teslim ederim.
Yoksa insanları sınıflandırmamız,
ve bu sınıflandırdıklarımızıda samimiyetsiz,iki yüzlü ilan etmemiz sadece kendi kuruntumuzdur.
Evet Tekel işçilerinin durumu çok farklı,anlatıldığı gibi değil.Daha detaylı bilgiye sahip olmak istiyenler bu günkü taraf gazetesinin ekonomi sayfasındaki Ramazan Çanakkalelinin yazısını okusun.Eğer olay böyle değilde başka türlü ise şimdiden özür dilemeye hazırım.Ancak olay aynen böyledir.Ve siz yüzde yüz haklısınız.Yani sırf libarelleri aşşalıyacağız diye doğru bilgiyi red mi ediceğiz.
Yazan:uğur Tarih: Şub 8, 2010 | Reply
günümüz türkiyesinde zenginlerin işçiyi sömürerek kazandığı paralara tek laf etmeyen insanların, işçilerin kazandığı 100 – 200 lira fazla!! paraya göz dikmiş olmaları şaşırtıyor insanı. kaldı ki neye göre fazla? hem ayrıca sizin nasıl para kazandığınızı kurcalasak, nasıl yattığınız yerden binlerce dolar sahibi olduğunuz ortaya çıkacaktır kimbilir?
o kadar kolayki fildişi kulelerinden aşağıya tükürmek, oralardan bakıp, eylem yerini terketmeme uğruna sokaklarda yatan, biber gazlarına tahammül eden bu işçileri eleştirmek.. neden koçun, sabancının, karamehmetin sahip olduğu milyar dolarlara ve o paralara nasıl sahip olduklarına dair tek bir kelam etmezken, çıkıp burada tekel işçilerinin maaşlarını eleştirme zaruriyeti görüyorsunuz kendinizde? kaldı ki bunu bir de hak! gibi bir kavram etrafında gerçekleştiriyorsunuz.. siz haktan hukuktan ne zamandan beri bahseder oldunuz? haa pardon unutmuşum, siz hep hukukun üstünlüğünden bahsedersiniz değil mi? peki sizin hukukunuzun üstünlüğü kapatabilir mi afrikada açtığınız kara delikleri? kapatabilir mi açlıktan ölümüne sebebiyet verdiğiniz onlarca ailenin yarasını?
ne kadar kolay değil mi bir kere bile halkın arasına girmeden, halk adına konuşabilme hakkını kendinde bulabilmek.. hem bu kadar hak demişken siz çok bilmiş liberalleri de yeni bir kavramla tanıştırmak elbette tartışmanın devamı açısından elzem. “kazanılmış hak!” daha önce haberdar mıydınız böyle bir kavramdan? gerçi dünyanın bütün hak ve hukuk düzeni sizin adınıza çalışmak zorunda olduğundan daha önce pek duymamış olmanız normaldir.
hem bunca sene bu ülke bu kadar açlık, yokluk, sefalet çekerken siz neredeydiniz? onlarca sene tek bir sorunla hemhal olmayan sizler nasıl oldu da bir anda amip gibi türediniz ortalıkta? daha düne kadar siz değil miydiniz, hitler, brandenburg kapısından muzaffer olarak geçtiğinde, bu kızılları ancak bu durdurur diye, el çırpıp adamı gaza getiren. siz değil miydiniz, ırak’ ı, filistin’ i, afganistan’ ı üzerinde tek bir yaşam belirtisi olmayan toprak parçaları haline getiren? siz değil miydiniz daha düne kadar lübnanlı çocuklara oynasınlar diye misket bombasu atan?
ne ara bunca hemhal olduğunuz sorundan kurtulup da tekel işçilerinin 2 kuruşuna göz diker oldunuz? yoksa gene şirketleriniz batıyor da onları kurtaracak para mı arıyorsunuz bir yerlerden? sahi siz, lehmann brothers yıkılırken nerelerdeydiniz? devlet dediğiniz o tü, kaka yapı general motors’ u kurtarırken ne yapmaktaydınız?
Yazan:Uğur Tarih: Şub 8, 2010 | Reply
ayrıca belirtmeden geçemeyeceğim 1 – 2 ufak nokta daha var.
3hhareketi tekel işçilerinin maaşını sanki kendi ceplerinden ödüyormuş gibi eylem yaparken, koçun sabancının veya kendi babalarının nasıl zengin oldukları konusunda bir eylem neden gerçekleştirmiyorlar? gerçi onlar o çok adaletli özgürlük sistemleri içinde hakları olan parayı kazanıyorlar değil mi? ayrıca işsiz insanlarla tekel işçilerini kıyaslamak gibi bir gaflet içinde de bulunmuş arkadaşlar.. sormak istiyorum; siz ne zamandan beri işsizleri düşünür oldunuz? o kadar insanın neden işsiz kaldığı gerçeğini bir yana bırakıp ne zamandan beri işsizlerle, kazanılmış haklarının sürekliliğini isteyen işçileri kıyaslar oldunuz? bir de çıkmış tekel işçilerinin eylemi için populist demişler, sizce hangi taraf populist bir eylem arayışında?
toplum kavramından bi haber, bireysellikte tavan yapmış bir düşünce sistemi, eyleminde toplumsal bir damar yakalamaya çalışan tekel işçilerinin halinden ne anlar? biz biliyoruz ki bugün tekel işçilerinin yanında olmayanlar, yarın sıra kendilerine geldiğinde yanlarında ses çıkartabilecek, kendilerine destek olabilecek tek bir kişi dahi bulamayacaklar. ve şunu da biliyoruz ki: “ülkeye kapitalizm egemen olduğunda ses çıkartmayanların, aynı ülkeye faşizm geldiğinde konuşmaya hakları yoktur.”
saygılar…
Yazan:cb Tarih: Şub 8, 2010 | Reply
bora bey selamlar,
sanırım beni yanlış anladınız,ben de yorumcu isminizi ilk kez gördüğüm için muhtemelen eg ismini tanımadığınızı düşünmüştüm bu nedenle size bir açıklama yapmak istedim ki başta kesinlikle siz birini kast ettiniz diye birşey belirtmedim sadece öyle mi,diye bir soru yönelttim,budur yani.
güzel cümleleriniz için ayrıca teşekkürler.
Yazan:cengiz maçoğlu Tarih: Şub 8, 2010 | Reply
Hangi pencereden bakarsanız bakın tüm tarihi süreçler sizi, “mülkiyet hırsızlıktır” önermesine götürür… Eğer bu mülk edinme Türkiye’de ise çok öenmli bir bölümü basbayğı hırsızdır. Cumhuriyet sonrası gelişen gayri müslümlere yönelik yağma talan ekonomisinden tutalım da 1990 sonrası gelişen kürt köylerini boşaltma, korucuları istihdam etme, alevi katlaimlarıyla ilgili alevilerden kalan bazı malları paylaşma, alevi vatandaşlardan alınan vergilerin alevi inanç merkezleri dışında harcanması gibi girişimler kesinlikle mülkiyet hırsızlıktırın Türkçesidir…3Hcilere önerim, direnişteki işçi sayısının çooook üstünde devletin kürt bölgelerinde istihdam ettiği paramiliter korucular var, onlara el atsınlar; Sevgili Cemile Bayraktar, beni şaşırttınız, 10 bin korucuyu lağvedip 10 bin emekçiyi pekala istihdam edebilirsiniz, hem bu daha vicdanlı bir eylem olur… Ama korucular öteden beri sağcı ya da kemalist partilerin oy depolarıdır, o ayrı, yeni dönemde AKP’nin oy depoları, sevgili Mehmet yılmaz bu konuda bir girişiminiz olacak mı? gizli oy depolarını tasfiye etme girişimi?
Yazan:cb Tarih: Şub 8, 2010 | Reply
cengiz bey,
mehmet yılmaz yazmıştı,bazı kelimeleri çok çabuk harcıyoruz diye hırsızlık dediğiniz bence çok tehlikeli bir kelime öyle ulu orta savurmak ne kadar ahlaki o da tartışılır.
gayri müslimlerin,alevilerin hakkını gasp eden mülklerinde haksız yere hak iddia eden sizin savunduğunuz ‘devletin’ politikalarıdır,devletçi argümanı ben geliştirmiyorum ki,solculuğun işçi devrimine geçmeden önceki kutsadığı adımdır devletçi mantık,o devleti öyle güçlü kılan yine sol ideolojidir,bir şeye ne kadar anlam,ne kadar güç yüklerseniz o yüklediğiniz şey de gelir başınıza zalim kesilir,ben devleti sizin savunduğunuz anlamda kutsamıyorum ki,3h’ta kutsamıyor,solcular kutsuyor ama devletin başına kısmen liberal bir politika yürüten bir parti geçince bu kez devlet hırsız oluyor,ülkenin yarısı kabaca serbest piyasa ile liberal;kalan yarısı devlet baba mantığıyla yol alan sol yatkın bireyler,şimdi herkes hırsız öyle mi?
yazdıklarım çelişkili mi geliyor?evet çünkü siz 15 cümlelik paragrafınızda baştan sona çelişki dolusunuz,işçilerin hakkı özelleştirme olduğu için yendi (?) burada devlet özelleştirdiği için yanlış,devletten devlet özelleştirmesin isteniyor öyle değil mi?devletçi bir mantığınız varsa o zaman devletin yaptığı gasplar karşısında ki bunlara hepimiz şahidiz neden özelleştirmeye karşısınız?yok devletin gaspından rahatsızsanız neden hala devleti meşru kılıp,ona ödev verip,kıdem yüklüyorsunuz?kim hırsız devlet mi,özel mülkiyetçiler mi?
sorununuz sol bir devlet olmayışı,hem devlet olacak hem de sol olacak öyle mi?hem de dünyanın geldiği şu durumda öyle mi?ben de idealist konuşan biriyim ama sizinki fazla karışık ve hayalperest olmamış mı?
devlet hükmedince devlet; baskıcı,zalim,hırsız.özel mülkiyet sağlanınca patron; baskıcı,zalim,hırsız.aynı eylemi proletarya ya da işçi yapınca eşitlik,adalet,özgürlük öyle mi?güldürmeyin beni Allah aşkına,zulmün kol gezdiği,insanların açlıktan kırıldığı sistemleride gördük biz.
ayrıca Tr tarihine bakarsanız sol devletin de nasıl madden ve manen insan kıyımı yaptığını,haksızlığı,hukuksuzluğu,devlet eliyle gaspı görürsünüz.
bir ara hatırlatında size nasıl solcu ola(ma)dığımı anlatayım,temeli kabaca sizin şu mülkiyet hırsızlıktır tezinize gidiyor,bir de ben solcu değilim demeyin en azından üslubunuz o.
saygılarımla
Yazan:cengiz maçoğlu Tarih: Şub 8, 2010 | Reply
Cemile Hanım;
Türk devleti hiç bir zaman sol olmadı, ayrıca sol devlet tanımınız fena halde yanlış; sol öğreti(yani marksizm) asla devlet ekonomisi ön görmez, solculuk diye bildğiniz şey kemalizmdir, yani türkiyedeki kapitalizmin saç ayaklarından biridir ki kuruluşundan beri işçi düşmanıdır, siz sanırım bazı konularda bilgisizsiniz Cemile Hanım; işçi direnişlerinin tarihsel arka planının büyük bölümünde kemlizme karşı ve sizin o sol bildiğiniz iktidarlara karşı yapılmıştır, bunun için size bakınız; kavel kablo işçi direnişi(1963 chp hükümetine karşı) ile ciddi bir mücadele başlar 70lerde sağcı ve atatürkçü partilerin iktidarında devam eder, günümüze hep bu gelenkle süregelmiştir… eğer kendi yazdıklarınızı iyi okursanız devletçi jargon sizin ANLAyışınızda apaçık bellidir, kaç defadır yazıyorum anlamamakta direniyorsunuz sanki, cumhruiyet türkiyesi en büyük hegomanyayı işçiler üzerine kurmuştur çünkü yüzyıldır komünizm ve işçi sınıfı iktidarı korkusu bunlarda paranoya yaptı, CHP ve AKP gibi partiler aynı düzenin sağ ve sol jakobenleri bize göre; bu konuda anlaşalım, madem devlete yük olmuş işçilerden söz ediyorsunuz ben de size yukarıda koruculuk örneği verdim, örneği genişletyim, üreten konumunda olmadığı halde sadece üst düzey bürokratların peçete-çay-tuvalet ihtiyacı görülsün diye onbinlerce hizmetli istihdam edilmiş bunlara yönelik de özelleştirme düşünüyor mu AKP ya da siz AKP severler?
“mülkiyet hırsızlıktır.” evet çok emin söylüyorum, eğer ilahi taksimata giderseniz bugün kazanılmış tüm mülkler hırsızlığın sonucudur…buyrun araştırınız(devlet mülkleri dahil) ben size araştırmanız için örnek vereyim, istanbulun işgali öteden beri bu hırsızlığın bu işgalin ilk nüvesidir:) ha siz başka örenkler vereceksiniz evet kesinlikle onlar da hırsız yani amerikalılar vs vs vs:) o yüzden fazla deşmeyin…
BU DA SOLUN ALTERNATİV EKONOMİK PROGRAMINA MİNİK BİR ÖRNEKTİR: “tekel fabrikaları ne özelliştirilsin ne de devletleştirislin, 19 bin işçinin mülkiyetine verilsin, sağlık eğitim sosyal aktivite fonu oluşturulsun, devlet işçi mülkiyetine verilen kurumlardan işverenden alacağı verginin yarısını alsın(çünkü o işverenin başka şirketleri de var haliyle yarısı olsun) her işçinin maaşından emeklilik fonu kesilsin, işçiler arasında çok okuyandan çok yeteneklisinden aşağı doğru çalışma hiyerarşisi oluşturuslun fabrikaları, işçileri yönetsin aralarından danışman niteliğinde bilim insanları olsun, denetleyici olarak da hükümet adamları olsun, milli savunmaya en az pay ayrılsın:)) vs vs vs o zaman bu kuruluş özel şirketlerden daha büyük verim elde eder:) kendi malı gibi çalıştırsın işçiler, nasıl iyi mi:)”
VE İDDİA ediyorum sol öğretiler hakkında ya hiç birşey bilimiyorsunuz ya da bildğiniz halde çarpıtıyorsunuz…
Yazan:cb Tarih: Şub 8, 2010 | Reply
ben gerçek sol ile kemalizmi zaten aynı kefeye koyan biri değilim ama gelin görün ki tüm sol uygulamaların geldiği nokta kemalizm ile hemen hemen aynı yere düşmüştür,alternatif bir uygulama varsa lütfen bu bilgisiz (!) insana bir örnek gösteriniz,bir örnek yeterli.bilgisizliğimden muaf tutmaya çalışacağım ama sosyalizm,marksizim gibi sol başlıklı her ideolojinin kağıt üstünde ele alınışı muhteşem ama uygulanışı fiyasko olmuştur,diktatörlüğün ne olduğunu bize sol siyaset uygulayan ülkelerin kanlı tarihi somut örnekleri ile bunu kanıtlar,hadi bu bilgisizi yanıltın.
bu arada bir insan kendisi gibi düşünmeyen birini bilgisiz ilan ediyorsa bu ben de ilan edici kişinin ”benim düşüncem öyle muhteşem bir görüş ki,bunu kabul etmemek mümkün değildir,olsa olsa karşımdaki birşey bilmiyordur,o nedenle bu fikre karşı çıkıyordur” handikapından kaynaklı olduğunu düşünürüm,bunun bir sonraki adımı tektipçiliktir,antidemokratlıktır,yani cengiz bey siz yaftalama ve tek tipçilik siyasetine sol zannerderken acaba benim bilgisizliğimin kat kat üstünde kendi kendiniz ile çelişirken hiç bunu sorgulamak istemiyor musunuz?sonra sözüm ona adaleti savunuyorsunuz,hakkı,hukuku,vicdanı.lütfen şahsi almayın ama bir insan düşünün kendini dahi ölçüp biçmekten aciz olsun,sonra çıkıp insanlık adına insanlardan adalet talep etsin,ya içsel eksik adalet mekanizması sağlam olmayan birinin kitleler için bunu talep etme ehliyeti var mıdır?
kağıt üzerindeki sol tanımı ile bakarsak söylediklerinize katılmamak mümkün değil ama uygulamaya dönüşmüş sol ile bakmak zorundayız çünkü doğru olan ve uygulamaya dönüşmüş sol dediğimiz şey ise maalesef sizi çürütüyor.lütfen siz de hayalperest,yaftacı,olmayanı dayatmayı bir kenara bırakın madem siyaset konuşuyoruz reelist olalım,romantizim ve kurugürültü işçilerin varsa hakkını iade etmiyor.
sizi alındırmak istemem ama maalesef sol yaftalamayı,literatüre laf sokmak temelli neo gibisinden yeni tanımalar ortaya atmayı,romantizm yapmayı,kuru gürültü içerisinde fakir edebiyatı yapmayı siyaset zannettiği ve bununla vakit kaybettiği ve kendi geçmişiyle dahi yüzleşmeden her insana ayna tutuşturmayı öyle abartıp buralarda öyle vakit kaybetti ki,solcular böyle öykünürken haklı oldukları için değil belki ama fırsatı iyi kullandıkları için liberaller geldi pastanın en büyük dilimini aldı,halen kendinizle yüzleşemiyorsunuz,halen kendi içinize dönemiyorsunuz bu nasıl bir kuyudur ki orada debelenip duruyorsunuz,muhalafet olamamanızın,alternatif olamamanınızın acısını bile liberallerden çıkartmaya çalışıyorsunuz,siz sol yeniden,yeni sol başlıklarını yıllardır atarken atı alan üsküdarı geçti halen mi akıllanmayacaksınız?
benim yazılarımı okuduğunuzu zannediyorum,liberalizmi eleştiren öyle çok yazı yazdım ki,şimdi de ne liberalizmi ne de solculuğu eleştirdim sadece ideolojik yaklaşımın kör noktalarından bahsettim,tekel işçilerinin ahk ararken haksızlık yaptığından bahsettim yine de çözüm bulunmasından ve 2/D ile ”hepimizin” mağdur olduğundan bahsettim siz tüm bunları içeren yazıdan yok yere sol alınganlık çıkarttınız,çelişkilerinizden dolayı sizi eleştirdiğim içinde beni bilgisiz ilan ettiniz,yorumuma bakın lütfen,ne yazıyor?” yorumumda çelişkiler var çünkü siz olaya çelişkili yaklaşmışsınız” diye belirtmişim değil mi?buna rağmen hiç çekinmeden yazıda da yorumda da önemli yerleri görmezden gelerek düşünce üzerinden ilerlettiğimiz sohbeti nerelere vardırdınız,sizin bu ”sol”üslubunuz ve sizin gibilerin bu çatışma hevesi yükselen liberalizmin nedenlerinden biridir,çünkü siz hır gürden,liberaller huzurdan besleniyor ve herkes ne şekilde olursa olsun huzurlu olmak istiyor,insan zorla liberal böyle yapılır demek geldi içimden,ama ben olmayayım
Yazan:uğur Tarih: Şub 8, 2010 | Reply
sayın cb;
türkiyedeki devletçilik ilkesini baz alıp sosyalistlerin devlet anlayışları üzerine bir eleştiri yapma girişiminde bulunmuşsunuz. girişiminde bulunmuşsunuz diyorum zira vardığın sonuçlar gerçekten çok komik.. bu sitede sürekli olarak tekrar ettiğim bir şey var.. kemalist fetişizm yaşayan yazarların çokluğu.. hatta durum öyle bir hal almış ki, siz bile çıkıp kemalizmi referans alıp sosyalizm eleştiri yapmaya kalkışmışsınız. komik, gerçekten komik.
ayrıca tr tarihine bakınca sol devleti tam olarak nerede gördünüz? ben yıllardır araştırmaktayım, sosyalizm namına hiçbir şey göremedim tr tarihinde.. haa sosyal demokratlar var evet, ancak dünyadaki en bilinçli sosyalizm karşıtlarının sosyal demokratlar olduğunu düşünürsek, onlar da bize yakın durmaktan ziyade sizin dostunuz gibi davrandılar tarih boyunca..
son olarak sizin neden solcu ola(ma)dığınıza dair kendimce bir sonuca vardım. bu kadar bilgi eksikliği ve bu kadar cahilane eleştiri tarzınızla zaten solcu(komünist) olabilmeniz oldukça zor. en fazla sosyal demokrat olabilirsiniz. o da sizi ne kadar tatmin ederdi bilmiyorum.
Yazan:cb Tarih: Şub 8, 2010 | Reply
bir eylemde ben yapayım…
nerede ne yazdıysam,hepsinin yorumlarına gerek tartışma gerek ise karşlıklı anlayış içerisinde vakit ayırdım,cevap yazdım bu yazılarımda en çok mevcut hükümetin bir türlü beceremediği açılımlarını,yanlış azınlık politikalarını,liberalleri,kemalistleri,faşistleri,ulusalcıları eleştirdim en azgın ulusalcıdan ki üsluplarını herkes bilir sol cenahtan gelen yorumlar kadar yıpratıcı,zarar verici,kişisel hakarete varan,ucuz yorumlar almadım,eleştiri her daim kabulümdür ama bu denli çirkin sözlere muhatap oluyor olmayı bir türlü kendime yediremiyorum,bu nedenle yazılara gelen bu tür yorumlara vakit ayırmamayı daha doğru buluyorum,ne vaktim ne de bu çirkefe muhatap olacak sabrım yok.dün de bir yazar arkadaşım aynı durumdan muzdaripti,onu teselli etmeye çalışırken şimdi ne kadar haklı olduğunu anlıyorum.
burası dışında yazımı okuyup özelden yorum değil hakaret gönderen,eleştiri ve terbiyesizlik arasındaki farkı bilemeyen,her ne hikmetse hepsinin ”solcu” olduğu ve kemalist solcu ol(ma)dığı ortaklığından da etkilenerek ayrıca cengiz bey yine dilinin ölçüsünü kaçırır da verdiğim linkteki (http://cengizchefikir.blogspot.com/2010/02/sefil-akln-iflas-genc-sefiller-liberal.html) gibi kendi gibi olmayanları eleştirirken hakaret içeren bir üslup kullanır ve iftira atar endişesiyle tartışma benim için burada bitmiştir.
Yazan:eg Tarih: Şub 9, 2010 | Reply
cemile hanım,
biliyorsunuz aslında yazıların altına artık yorum yazmama kararı aldım. ne kendi yazılarımın altına, ne de başkasınınkilere…ama son olarak birşey söylemek isterim…yıllar önce (herhalde 8-9 yıl olmuştur) perihan mağden’in yazılarının altında yorum bölümleri oluyordu radikal’de..neyse birgün perihan mağden’in yazısının altındaki yorum bölümünü tamamen kapattı radikal. o zamanlar merak edip mağden’e bir email atıp sormuştum bu neden böyle oldu diye. cevaben, yazdıklarını zaten yazdığını, ama yazı altı yorumlarda insanların büyük çoğunluğunun yazarın nezdinde ne kadar kompleksleri varsa yazarı aşağılayarak giderme amacı güttüklerini fark ettiğini ve bu yüzden bunu artık çekemeyeceğini söylemişti. geçrekten de benim burada çok yazımda denk geldi. üstelik sadece solcu, kemalist falan değil islamclardan da (birisi çıldırtmştı kompleksli yorumlarıyla hatta)oldu böyle şeyler. adam kendisine bir hedef seçiyor. o hedefi yazı altı yorumda ne kadar aşağılayabilirse o kadar tatmin ediyor kendisini ve muhtemelen kendisini aşağıladığı insanların kalifiyesine göre ölçülendiriyor. yani ne kadar “kaliteli” bir insansa, ne kadar “kültürlü”, “dolu” bir insanda aşağıladığı, o kadar tatmin oluyor ve o kadar kendisini yüceltmiş oluyor böylece…
mesela benim başıma burada da başka yerlerde de çok geldi böyle şeyler. mesela diyelim ki modernite ile ilgili birşeyler yazıyorsunuz. okuduğunuz onlarca kitabın ve yaşadığınız uzun deneyimlerin bir sonucu oluyor bu yazılanlar çoğunluk. mesela ben kesintisiz 12 yıl yazdıktan sonra – ki bunları arkadaşlarımdan çok azı hariç kimseyle paylaşmıyordum bile – bir iki yazar dostun teşvikleriyle yayımlamaya başladım yazdıklarımı..yani öyle oldu da bitti maşallah ile olmuyor yazı yayımlamak. ama adamın birisi çıkıyor sizin onca okduğunuz şeye, onca deneyiminize bakmadan – belki üniversiteden yeni mezun olmuş, belki de hala öğrenci neyse çok önemli dğeil bu öğretim işi – yazınızın içeriğini eleştirmek (ki başım üstünedir) yerine sizi cehaletle, okumamakla, bilmemekle “ansiklopedi okumamakla!!” suçluyor. bilmiyor ki onun geçtiği yollardan geçeli belki 15 yıl olmuş ama nasılsa anlama derdi yok. bilmiyr ki hayatımız okumakla geçmiş. bir tek kendisini kitap okuyor zannediyor (ama verdiği örnekler mesela hem wikipedia’dan olabiliyor) ama aşağılamaya çalıştığı kişinin okumuş olabileceği kitaplardan bihaber…siz pozitivizm üzerine onlarca kitap okumuşsunuz, modernite üzerine doğudan batıdan ne kadar düşünür varsa olumlu olumsuz kitaplarını okumuşsunuz. adam çıkıp bir wikipedia maddesinden pozitivizm ve modernite öğretmeye kalkıyor size…böyle olunca insan ister istemez kızıyor. ister istemez kendisine de kızıyor, neden kimilerinin yaptığı gibi fildişi kulede yaşayıp yazı altına yorum yazanları adam yerine bile koymamak varken, insanları ciddiye alıp iyi niyetle her şeye – değerli vaktini harcama pahasına- cevap vermeyi tercih etmiş diye…halbuki eğer aşağılayıcılarının gözünde değer kazanmak istiyorsa insan dücane cündioğlu’nun yaptığı gibi okuyucusunu tekmelemeliymiş bunu anladım ben artık…kendisine email yazan, fikir soran, hatta hakaret eden her insana tek tek cevap vermeye yetişmek yerine, insanları adam yerine koymamak en doğrusuymuş bunu anladım ben. bu yüzden de yorum faslını bir daha açılmamak üzere kapattım…siz de üzülmeyin böyle oluyor maalesef! muhabbetle…
Yazan:MY Tarih: Şub 9, 2010 | Reply
Enver Hocam,
21ci yüzyilin yeni bir hastaligi var artik, Ansiklopedizm veya Ansiklopedi fetisizmi.
Insanlar nasil kendi elleriyle yaptiklari putlara tapiyordu bir zamanlar, simdi de kendi yazdiklari ansiklopedilere tapiyorlar.
Ulu ve Yüce Ansiklopedi her seyi bilir ve görür. içinde yazanlara inanmazsan seni sayfalari arasina alir ve PAAAAT! diye ezer 🙂
Yazan:cengiz maçoğlu Tarih: Şub 9, 2010 | Reply
Cemile Hanım,
Size mail atmayı düşündüm ama nasıl iletişim kurulacağını bilmiyorum bu teknoloji fukarası şahsı bağışlayın, ben size solun kemalizmle imtihanı konusunda bilgisiz dedim, marksizm zaman zaman sözünü ettiğimiz kağıtüstü uygulamalrını yakalamıştır, bunun örnekleri de mevcut… Yalnız marksizm diğer tüm sosyo politik biçimlere göre oldukça yeni hatta en yenisi haliyle düş kırıklıkları, yetersizlikler vs vs vs açık… Sizi sadece işçi sınıfının kemalizme imtihanı konusunda bilgisiz olmakla itham ettim arkasaındayım da bilgisiz derken de bir şey bilmemek değil, tarihsel bazı olaylardan, sosyolojik bazı durumlardan bihaber olmak anlamında kullandım, habersiz olmanın az ötesi diyelim… Kaldı ki bu sitenin dikkatle okuduğum birkaç yazarından birisiniz, kabul edinki işçi sınıfının kemalizm ve devletle ilşkisini az araştırmışsınız, bunda gücenecek bir şey yok ama…
http://cengizchefikir.blogspot.com/2010/02/sefil-akln-iflas-genc-sefiller-liberal.html bu linkteki yazı üslubu da sadece düşüncel olarak bir anlayışı “sefil” ilan etme var, ya da bir aklın sefaleti durumu… herhangi bir hakaret yok ya da ben hakaret olarak yazmadım…Buna rağmen tonlamadaki durumu kaba ve çirkef buldunuz, bunun için sizden özür de dilerim…
Yazan:Uğur Tarih: Şub 9, 2010 | Reply
sayın cb;
kendinizce haklı olduğunuzu düşündüğünüz bir eylem gerçekleştirmişsiniz. bu eyleme benim yazdığım yorum ne kadar etki etmiştir bilemem ancak, yazı altlarına yorum yapmaya yeni başlamış biri olarak, etik anlamda daha çok yol almam gerektiğini gösterdiğiniz için teşekkürler.
Yazan:satuk buğra Tarih: Şub 12, 2010 | Reply
Tekel işçilerinin tekel kapatılırken hiç gıkları bile çıkmadı. Ne zaman ki maaşları memur seviyesine indirildi birden işçi, solcu, ip’çi vs olduklarını hatırladılar. Hiç samimi bulmuyorum açıkçası.
Yazan:satuk buğra Tarih: Şub 12, 2010 | Reply
Taraftaki yazıyı okudum, günlerdir kafamda cevabını aradığım sorunun nihayet cevabını buldum. Teşekkürler bora bey. Meğer 4/C statüsünde olanlar sendikaya üye olamıyorlarmış. Yaa büyük amerikan düşünürü bruce wills’in dediği gibi; “sebep her zaman paradır.” Aşağı yukarı 10 bin işçinin üyeliğinden aidatından vesairesinden mahrum kalmak hiç de kolay değil tabii ki.
Yazan:Tayfun_Korkut Tarih: Şub 13, 2010 | Reply
Bir insanoglunun bir gunde verimli calisabilecegi saat sayisi 8’dir. Bunun ustu koleliktir. Bilhassa ozel sektorde gerek patronunun gozune girmek icin, gerek baska bir vardiya icin baska bir calisan alinip kendisine rakip olmasin diye gonullu olarak gunde yasal olan 8 saatin uzerinde calisan bir suru insan var. Hatta ben ozel sektorde gunde 8 saat calisan birini bilmiyorum. Burada suc, ne devletin, ne sirketin, ne patronun. Calisanlardaki asiri para ve kariyer hirsi gozlerini koreltiyor. Ailevi, dini, sanatsal vs. butun faaliyetlerini bir kenara birakip gonullu kolelik yapiyorlar. Bunun toplumu iskolik psikopatlara cevirmesinden ote issizlik oranina da bir negatif yansimasi var. Eger, atiyorum bir kebap dukkani sabahtan geceye kadar calisiyor buyuk sehir merkezlerinde. Bu kebapci calisanlari da sabahtan aksama kadar ordalar. Halbuki 8’den 16’ya kadar bir kisi, 16’dan 24’e kadar da baska biri calissa 2 kisi is bulmus, calismis olur. Ama isveren de maliyetlerini dusunerek 2. isciyi almiyor ve boylece 1 kisi issiz kaliyor, calisan da kolelestiriliyor. Ustelik gunde sorgusuz sualsiz 16 saat calisan adamin haliyle piyasadaki diger is imkanlarindan da haberi olmuyor. Onun butun dunyasi o kebapci dukkani oluyor. Patronu de onun “yari babasi” gibi bir sey oluyor. Yani kendini ezen adama bir de “karnini doyurdugu icin” saygi duyuyor. Bu sadece kucuk esnafta degil, koskoca kurumsal sirketlerin beyaz yakali kadrolarinda bile boyle.
Eger bizim ideolojik solcularin haklarini savunacagi birileri varsa o da ilk once ozel sektorde gunder 10 saatin uzerinde kole gibi calistirilan insanlardir. TEKEL iscileri magdurlar siralamasinda 8574689053769035906039586903480638069348. sirada olabilirler.
Butun bu isyan, gurultu samimiyetsiz, ikiyuzluce ve herseyden onemlisi I D E O L O J I K !!!
Yazan:Bahadır Tarih: Şub 24, 2010 | Reply
Merhabalar Cemile Hanım,
Çok uzun bir zamandır ilk kez bir yazıyı tekrar okuma ihtiyacı hissettim. İlk okuyuşumdan sonra bir sigara eşliğinde tekrar okumam gerekti. Daha önce herhangi bir yazınızı okumamış biri olarak ilk intibamı yazma gereği de hâsıl oldu.
Yazınızla ilgili iki yorum yazacağım; bunların ilki -haddimi biraz zorlayarak- biçimle ilgili olacak. İkincisi ise -gayet haddim olarak- içerikle ilgili..
Buyrunuz ilki;
Mesleğim icabı -tercümanım- genelde dille (lisan) özelde ise metinlerle haşır neşir oluyorum. Bu nedenle yazınızı okurken gözüme çarpan birkaç nokta oldu, paylaşayım isterim.
Yazınızın herhangi bir düzeltiden geçmeden yayınlandığını düşünüyorum.(Tabi gözden kaçmış olma ihtimali de var). Bunun okuyucu açısından önemli olduğunu söylemek isterim; cümle düşüklükleri, noktalama işaretlerinin gerekli yerlerde bulunmaması gibi nedenler ben gibi ortalama okuyucuların hem anlatılanı anlayamamasına hem de okuduğundan aldığı keyfin düşmesine neden oluyor. Tabi ufak tefek yazım yanlışları da var.
Diğer bir husus yazının konusunun -kanaatimce- biraz geniş olması. Yalnızca okuyucu olan birinin fikirlerine kıymet verirseniz, yazınızı okurken 6 yazılık konuya sahip olduğunu düşündüm. Verili 6 rakamı gelişi güzel söylenmemiştir;
1. Giriş kısmında vicdanlılık,
2. Üçüncü paragrafta -kısaca değinilmiş olsa da- tartışma kültürü
3. Hemen sonraki paragraflarda Sol İdeoloji – İslami İdeoloji değerlendirmeleri ve bunlarla “muhalefet etme hali”nin birlikte değerlendirilmesi
4. Yazının gövdesinde (anladığım kadarıyla ana konusu)TEKEL işçilerinin grevi ve mevcut kriz.
5. 2/d yılları olarak kodlanan dönem ve bu dönemin muhasebesi,
6. Yine yazının gövdesinde yer alan ve TEKEL grevinin muhasebesini yapan ekonomik analiz.
Bu alt başlıkların kimisi hakkında daha çok kimisi hakkında daha az bilsem de, siz de takdir edersiniz ki bunların herbiri ayrı birer yazıyı hak ediyor. Aynı yazıda yer almaları ise kimilerinin altının yeterince dolu olmadığı izleniminin oluşmasına neden oluyor. Sonuçta ben gariban okurun da kafası -yazının kimi yerlerinde- karışıyor.
İçerikle ilgili söylenmesi gerekenler var, ayrıca yazacağım.
Yazan:Bahadır Tarih: Şub 24, 2010 | Reply
Devamla,
Öncelikle, daha girişte, insan olmanın getirisi sunuluyor gözlerimizin önüne; içinde azıcık sağduyusu olan herhangi biri, meselenin inciğini – cinciğini bilmese bile hak arama mücadelesinin haklılığını ve kutsallığını sezebiliyor. Kulak tıkayanları da vicdansızlıkla niteleyebiliyor üstelik.
Ancak buradan sonra, “meselenin gözünüze insanlık dramı olarak sunulması” bahanenizi ortaya koyuyor, böylelikle yanıltılmış olduğunuzu -en azından olayın farklı boyutlarının sizden saklandığını-ima ediyorsunuz. Ya da yazarın bilinçaltı kendini eleveriyor.
Birincisi, gözleminizde haklısınız. TEKEL işçilerinin mevcut direnişi medya tarafından -kısa bir süre için- insanlık dramı olarak sergilenmiş, olayın arka planı yok varsayılarak yalnızca insani duygulara seslenir bir haber olarak -insanların acıma duygularına- sunulmuştu. Tabi meselenin sınıfsal yapısını göz ardı eden, göz ardı edilmesini isteyen medya için bu oldukça normal. Ancak benim kişisel fikrim bugün halen Ankara’da direnen TEKEL işçilerine acımanın değil ancak saygı duymanın, onlarla yardımlaşmanın gerektiğidir.
TEKEL işçilerinin yiğit direnişi, açık ki, bir hak arama meselesidir ve en azından bizim kültürümüzde hakkını almak için mücadeleye girişen “yiğitlere” acınılmaz ancak saygı duyulur.
Meselenin içeriğine geçtiğinizde ise (bu konuda -muhtemelen direniş karşıtı- birileriyle sohbet ederek mi ulaştınız o verilere bilmiyorum ama) TEKEL işçilerine ödenen maaşı sorgulama ihtiyacı hissetmişsiniz, ki benim de aklıma takılıyor ister istemez; devletin ticaret yapanlara verdiği teşvikleri; eximbank, vakıflar bankası ve halk bankası üzerinden verilen neredeyse karşılıksız geri ödemesiz kredileri; mevcut ihale yasası üzerinden gerçekleştirilen oyunlarla iç edilen milyarları (yeni lira cinsinden hem de!) sorgulamak dururken ömür boyu emeğini satarak hayatını idame ettirmiş insanlar için, devletin kasasından, yalnızca özelleştirme sürecinden sonra olmak ve yine devletin kendi uygulamaları yüzünden çalışma hakkı gasp edilmiş olduğundan çok kısa bir süredir çalışmadan ödenen maaşları sorgular bir insan?? Cümle biraz meşakkatli oldu, sadeleştiriyorum: TEKEL işçilerine ödenen maaşlara gelene kadar sorgulanması gereken kos koca bir ülke var! Bu maaş işiyle ilgili olarak uydurma – komik haberler yapan bir sitede (zaytung.com) harika bir espri vardı, buradan yakınız http://www.zaytung.com/haberdetay.asp?newsid=1330
“Şimdi küçük bir hesaplama ile bir gurubu mağdur etmemek için kaç kişinin mağdur olabileceğini hesaplayabilidiniz mi?” demişsiniz ki yakışık almamış.
Vicdan diyorsunuz, ben de soruyorum, bu işçilerin kendi keyifleri uyarınca mı çalışmadığını düşünüyorsunuz ki alınan maaş size hakkaniyetsiz geliyor? Bir ara da 4-5 bin lira maaş aldığı söyleniyordu işçilerin, adamlar, kadınlar ceplerinde maaş bordroları ile gezmek zorunda kaldılar! Biraz vicdan.
4c kanunun tarihçesini hatırlatmışsınız ki doğrudur. Ama bu noktada söylenmesi gereken “eskiden sessizdi işçiler şimdi başlarına gelince anladılar hanyayı konyayı” asla değildir. 4c yasasının ilk çıktığı dönemlerde sözleşmeli çalışmak köleliktir sloganlarıyla meydanlarda olan, birçok yerde insanlara bunu anlatmaya çalışmış biri olarak şunun söylenmesi gerektiğini düşünüyorum: Bugün TEKEL işçilerinin direnişi, işçi sınıfının diğer öğelerinin de hareketlemesine, yada biz solcuların deyimiyle, sınıfa bilinç taşınmasına olanak tanımıştır. Yani işin özü, bir avuç yiğit insan baskılara, korkutmalara boyun eğmeyerek biz çok bilmişlerin yıllarca başarmaya uğraştığı şeyi birkaç ayda gerçekleştirmiştir. Bu kıymetlidir.
“Özel işyerlerinde iş devamlılığı garantisi olmayanların aldığı asgari ücretler var mesela o insanlara ne olacak?Onlar mağdur değil mi,bu bakış açısıyla?”
Bu soruya cevap vermek için bir defa bütünlüklü bakmak lazım. Örneğin TEKEL işçilerinin bugün yaşadıkları TEKEL özelleştirmesine has bir durum değildir. Tüm özelleştirmeler için aynısı geçerlidir. Ancak bugün emeğini satmak karşılığı aldığı maaşla geçinen insanların maruz kaldığı yegane tehlike özelleştirmeler de değildir. Özel sektör çalışanlarının koşulları ortada işte, sonra mevcut sağlık hizmetleri sorunları, sonra eğitim, sonra medya, sonra şiddet kültürüne maruz bırakılmak… Daha da gider ki bu liste, sayfanız şikayet panosuna dönmesin için kesiyorum.
İşte bugün TEKEL işçilerinin direndiği şey, tüm bu dertleri insanların başına musallat eden bu sistem, bu düzen, bu kültürdür.
Bir de demişsiniz ki bunları söylemek TEKEL işçisi üzerinden komünist devrim yapmakmış. E, o zamanda soruyoruz; bu dertleri bitirmeye yönelik başka bir çözüm ortaya konuluyor mu? çözüm önerisi olan varsa, buyursun. Biz garip solcuların aklına gelen çözüm planlı ekonomi, üretim araçlarının üzerindeki mülkiyetin kaldırılması vs. (Bu da uzun uzun açıklanabilir, hatta belki de açıklanması gerekir! ancak vakit ve yer derdimiz var)
Yine biz gariban solcular bu dediklerini bilime dayandırıyor yalnız. Ekonomistlerin incelemelerine filan. Diğer önerilerin de aynı niteliği taşıması gerektiğine inanıyorum.
“komünist devrim yapmaya çalışmak suç değil mi” demişsiniz bir de. Fiilin tanımı üzerinde uyuşamadığımızdan (hakikaten anlayamadım o cümleyi bir türlü), “değildir” diyerek kısa kesiyorum.
Ez cümle,
Yazınızın temel söylemini ancak yazı sonunda anlayabildim, diyorsunuz ki TEKEL işçilerinin hak arama mücadelesine gönlün meyletmesi insani bir durumsa da meselenin derinine inildiğinde hesap kitap, hak, adalet karışıyor, hele bir de solcular bu direnişten komünist devrim çıkarımsamaları yapıyorlar ki hepten evlerden uzak… Kullandığınız terim ise ayrıca enteresan: “ideolojik fırsatçılığa düşmeden hak aramak”.
Pardon ama bu işçilerin karşısında direndiği 4c yasası ideolojik değil mi sanıyorsunuz? Sizce özelleştirmeler mi ideolojik değil, ya da bugün özel sektördeki en yaygın maaş diliminin, açlık sınırının bile altındaki asgari ücret olmasında belirli bir ideolojinin hiç mi suçu yok?
Şimdi bir defa ideoloji teriminin anlamı üzerinde uzlaşalım. Bir arkadaşımın yaptığı harika benzetmeyi ödünç alacağım:
İnsanoğlu karşılaştığı, kendisine sunulan her bilgiyi kendi mantık süzgecinden geçirerek içselleştirir. İdeoloji işte o süzgecin kendisinden başka birşey değildir!
Bütünlüklü olmak, bütünlüklü bakmak lazım. Örneğin TEKEL işçilerinin direnişine bakarken, asgari ücretle çalışan özel sektör işçilerini unutmamak, eğitimin içinde bulunduğu açmazları gözetmek, yaratılan şiddet, korku kültürüne isyan etmek gerek. Bütünlüklü olmak bunu gerektirir çünkü; çünkü ideoloji, önceki üç cümlede yer alan “bütün”lerden başka birşey değildir.
Şiddet kültürü, işsizlik, asgari ücret sorunu, fırsat eşitsizliği, eğitim yetersizliği, sağlık hizmetlerine ulaşamamak vs.. İnsan ister istemez “Vicdan” kelimesiyle bu kadar içli dışlı olan bir köşe sahibinin bu sorunlara bakıyor, üzülüyor, çözüm arıyor olmasını bekliyor. Çözüm önerileri bütünlüklü olmalıdır. Dolayısı ile çözüm ideolojik olmalıdır. Çünkü bu ülkenin insanlarının karşı karşıya oldukları şey ideolojik bir saldırıdır. TEKEL işçilerinin 71 gündür gördükleri budur.
Notlar:
1: Artı değer teorisini öyle bir indirgemede sunmak, tek bir yaprağa bakarak koca ağacın tüm fiziki durumunu, şeceresini, kimsayal karakteristiğini filan anlamaya benzer. Onu da ancak botanik lisansı üzerine genetik yüksek lisansı yapmış biri, yeterli teknik donanımlarla gerçekleştirebilir. Doktrinel açıklamalarda dikkat gerek.
2: 2d dönemi diye adlandırdığınız ve kendinizi de mağduru ilan ettiğiniz dönemle ilgili yorum yapamıyorum ama bir küçük sorum var; Sizce türban sorununa işçi sınıfı mı neden oldu? Ki TEKEL işçileriyle ilgili bir yazıya konu ettiniz?
3: O liberallerin doğru söyleme mevhumu yoktur, eli purolu, ağzı viskili adamlara kanmayınız..
Yazan:cb Tarih: Şub 24, 2010 | Reply
bahadır bey selamlar,
son aldığım bir karar ile rahatsızlık hissi veren yorumlara cevap yazmayacağım ancak sizin bu yorumunuz bu kararımdan muaf.
Derinliğine incelemeden sonra yaptığınız yorumu keyifle okudum,teşekkür ederim.
Vakit sıkıntısı yaşayan biri olarak önce ilk yorumunuza yorum düşeyim,sonraki sorularınızı ilk fırsatta cevaplama sözü vereyim.
Noktalama işaretleri konusunda haklısınız pek dikkat etmiyorum lakin uzun ve devrik cümleler benim için bir problem değil,yani bu bilinçli tercih etmediğim ancak değiştiremediğim, aslında bir kusur olarak görmediğim bir şekil yani üslubum bu,ifade ediş biçimim bu,umarım bu oradan okununca ‘yazar ukalalığı olarak durmuyordur’.
sonrasında devam edeceğim…
Yazan:cb Tarih: Şub 24, 2010 | Reply
devamla …
bir yazıda 6 başlık olmasının nedeni başlık ile paralel ilerler, yazının başlığına bakarsanız bir sorun üzerinde çoklu gölgeler olduğunu görürsünüz ve malum sorunlarımızın hepsi birbiri ile bağlantılı olduğu için tek tek paylaşıldığında ben kendi zihnimde bir anlam bütünlüğü kuramıyorum dolayısı ile bir yazıya çok başlık girmiş oluyor.Bu bir tıkıştırma değil,konuyu geniş işleme çabasıdır.
ideoloji demişsiniz,yineleyeyim başlığım ile yazım paralel ilerler buradaki ideolojiden kasıt ise solculuk ve liberalliktir ki bu iki ideolojiye eleştirim kendi ana varlıklarından ya da ilkelerinden değil konulara eğilirken ideolojik kalıpların etkisiyle bir körlük yaşamaları nedeniyledir,somut örnekleyecek olursam, solculuk zulme muhalif olmak ise solcuların her mazlumu görmesi, emek- işçi gibi sihirli kelimelerin etkisiyle sadece o iki başlığa saplanıp kalma(ma)ları gerekir,daha geniş yorumlamaları gerekir.dahası genel muhatabım solcular olduğu için ve solculuk bir anlamıyla vicdani olan olduğu için elbet buradan giriş yapacağım.
sizin haklı olduğunuz eleştiriler var,mevcut sistemi eleştiriyorsunuz,ben de eleştiriyorum ancak siz yakın zamanda bir alternatif olacağı ihtimali olmayan sol ideolojik cümleler kuruyorsunuz,elbet kuracaksınız ama siz de biliyorsunuz ki bu cümleler için artık çok geç,dünya üzerinde liberalliğe teslim olmamış bir metrekare alan kaldı mı?şimdi bu durumda çözüm olmayacağını bile bile aynı şeyleri tekrarlamak mı daha akıllıca yoksa başımıza liberal ekonomi gibi bir bela musallat oldu,yakın tarihte karşısında durmamız mümkün değil öyle ise en az zararla atlatalım demek mi?ben gerçekçi bakıyorum,ideolojik kalıpların dışındayım ve olması gerektiği gibi düşünüyorum, en az zararla atlatmayı düşünmek bunun formülü de siz solculuların boynunun borcudur.
maaşlar kısmında da el insaf lütfen, asgari ücret 300 lira civarında iken 1000 lira aylık alan işçilerin durumunu hatırlatırım.
çözüm arayışının bütünlüklü olmasından bahsetmişsiniz,bütünlüklü bir çözüm düşünmeyen bunu ‘ başörtüsü sorununa tekel işçileri mi neden oldu’ gibi çok uzaktan ve tepeden bir bakış açısıyla ifade eden siz mi söylüyorsunuz bunu :)siz kişisel çözümleriniz için çaba harcıyorsunuz ben ise genel çözümler için konuşuyorum,o nedenle 4/C hayırlıdır deyip susmuyorum,4/C’ye 2/D formülü sunuyorum,2/D dediğim şey zaten sadece 28 şubat darbesini değil depremin etkisindeki yıllarda o hortumlanan bankaların, onlara fırsat verenlerin eleştirildiği bir başlıktır.
tuhaftır birçok solcu arkadaşımdan da eleştirilerimde haklılık paylarının olduğu yorumunu aldım.
şimdi sorduğunuz bazı şeylere cevaplar yazıda var bakın diyeceğim ama normalden bir kez daha fazla okumanıza gerek duyuşunuzdan sonra bunu talep edemiyorum.
Yazan:Bahadır Tarih: Şub 25, 2010 | Reply
Selamlar tekrar,
Yazanın sorumluluğu vardır. Önce yazısına ama en çok da yazılarındaki fikirlere ve nihayetinde onları okuyacaklara karşı. Kendisinden başka tek bir kişinin bile okuyabileceği bir metni hazırlıyorsa kişi, kaleminden, klavyesinden çıkanların okunur, anlaşılır olması gibi bir derde sahip çıkmalıdır. Böyle böyle gelişir yazan da, yazılanlar da. En azından okullarda hocalarımız böyle öğrettiler. Uzun cümleler en çok edebiyat eserlerine yakışıyor. O da ancak dilde usta bir yazarın elinden çıkmakla.
Dolayısı ile imla, yazım kuralları meselesini önemsiyorum, önemsenmesi gerektiğini düşünüyorum.
Yazıyı tekrarlı okumak zorunda kalışımın nedeni budur. Bu yazıyı okuyup yorumladıktan sonra Avatar ile ilgili yazıya da bir göz attım. Yazının hakkını vererek okuyabilmek bir yana, kimi ifadeleri hiç anlayamayacağım için yarım bıraktım ki “okuyan” olarak en çok yine ben rahatsız oldum. Anlaşılır olmak, fikirlerini karşısındakinin de anlayabileceği şekilde ifade etmek neden ilginizi çekmiyor anlayamadım gerçekten.
Yermek, sıkıştırmak adına almayın lütfen ama, biraz okuma alışkanlığına sahip herhangi biri (belki birazcık da ukalalık yaparak) uzun, karmaşık, ucu-başı belli olmayan cümlelerin, cümle sahibinin konu üzerinde tam bilgiye, gerekli alt yapıya sahip olmadığını gösterdiğini rahatça ileri sürebilir ki gayet de yerinde olur bu söylem.
Köşe yazdığınız için köşe yazarlarından bir mesel vermemi mazur görün;
“bizim gazeteye köşe yaz” demişler eskilerden bir yazara da, “kısa olursa bir altın, uzun isterseniz bir gümüş akçe isterim” diye yanıtlamış. Kısa yazmak, kurallara uygun yazmak, dili anlaşılır ve anlamlı kullanmak biraz meşakkatli bir iştir, kabul. Ama dedik ya yazanın sorumluluğu vardır.
Çok başlığı aynı yazıda konu etme meselesine de işte tam buradan bakıyorum. Zaten ilk yorumumda yazdıklarım sanırım (ya da umarım diyelim) gözünüzden kaçmış olacak, “takdir edersiniz ki bu ‘alt-başlıkların’ herbiri ayrı birer yazıyı hakediyor” demişim. Görülüyor ki, anlaşılamama meselesinden ben de muzdarip olmuşum. Açalım tekrar:
“Malum sorunların birbiriyle ilintili olması” iddianıza katılıyorum ancak aradaki ilişkinin sizin tanımladığınız şekilde olmadığını da iyi biliyorum. “Çoklu gölgeler” ve “Teker teker işleyerek anlam bütünlüğü kuramama” ifadeleriniz yeterince geçerli ama o yorumda ifade edilmeye çalışılan (ve görünüşe göre anlaşılmamış olan) fikir, verili konuların herbirinin çok geniş birer alt-yapıya, arka-plana sahip olması idi. Örneğin verili meselelerin (4c yasası, özelleştirmeler, asgari ücret ve dahi iş güvencesinin olmayışı, 2d dönemi olarak kodladığınız ne varsa, vs..) tarihsel boyutundan bahsetmeden, sosyal, ekonomik alandaki konumlarını göz ardı ederek, yalnızca kişisel fikriyatınıza (ya da tercihe göre hissiyatınıza) etkileriyle yazarak kısaca geçiştirmek, o meselelerin gerçek ciddiyetine, gerçekliklerinin ta kendisine bilerek ya da bilmeden gölge düşürmek demektir.
Netekim, “geniş işleme” çabanız en azından söz konusu yazı için bir “tıkıştırma” olarak kalmıştır.
Yorumunuzun “ideoloji” ile ilgili paragrafı ise derli toplu bir yazıyı hak ediyor. Çünkü aynı paragrafta, siyasal bilgiler fakültesinde verilen 3 koca dersin konusunu bulunduruyor!
Öncelikle ideolojinin anlamının ne olduğunu bir önceki yorumumda yazmıştım. Tekrar göz atmanızı rica edeceğim. Bu kelimeden rahatsız olmanın, bu kelime “temelsiz, ezberden konuşan kişilerin davranışlarını açıklayan anahtardır” gibi davranmanın lüzumu da yoktur.
Hani kelime yabancı bir kelime olduğu için rahatsız ediyorsa, kelimenin türkçe karşılığı için TDK “ideler bilimi”, ben ise “düşün-yapısı” diyorum. Bir insanın düşünüş yapısını koşullayan herşeyi barındırıyor çünkü terim.
Sol ve liberal ideolojiler diye bir açıklama yaptığınız için teşekkürler. Ancak, vurgunuzu anlamamış değildim. Söz konusu yazınızdaki kullanımlarında muğlak yanlar bulduğum için hangi tarafı nitelediğine bakmaksızın aldım ideoloji terimini. (Yani ideoloji derken “sol”una, “sağ”ına bakmaksızın.) Objektif bir gözle bakıldığında kelimede rahatsız edecek bir anlam bulunmadığını açıklamaya çalıştım, ki anlaşılacağını umuyorum. Eh, yorumda da tekrar etmişsiniz, bir iki kelam da “sol ve liberal ideolojiler” için edelim;
Önce liberal ideoloji olsun. Soldan daha eski olduğu için.
Liberal ideoloji denen şey Adam Smith isimli aslında ahlak felsefesi üzerinde çalışan bir amcamızın ortaya attığı ekonomik tezlerin, sanayi devrimi, sanayi devrimi sonrası, modern ve nihayetinde post-modern siyasal yaşamda bulduğu yankıların tümüdür. Liberalin kelime anlamı özgürlükçüdür ki bu da aynı amcamızın “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” sözüyle özetlenir.
Liberal ideolojinin şekilsel sloganı “fırsat eşitliğidir”. “Gerekli koşulları yerine getiren her birey, piyasa rekabeti içerisinde yerini alabilir, başarı sağlayabilir olmalıdır” demek için kullanmaktadırlar bu sloganı. Tarihçesi bu, bir de mevcut haline bakalım.
Liberaller için getirilebilecek en basit tanım her devrin adamı olduklarıdır. İktidarın dizi dibinde olmayı pek iyi becerirler. (Bu arada siyasal bilgiler alanında “iktidarın” üretim araçlarının mülkiyetine sahip zümre, sınıf olduğunu da not düşelim). Bizim memleketimizdeki muadillerinin önce CHP, sonra AP, DP, 80lerde ANAP, 90larda DYP sonrasında ise AKP çizgileri üzerinde bu kadar rahat gidip gelmelerinin nedeni bu özellikleridir.
Yanisi Cemile Hanım, liberal ideolojinin, “ideolojik kalıpların etkisiyle bir körlük yaşaması” eleştiriniz geçersizdir. Zira ne kalıpları ne omurgaları bulunmamaktadır hazretlerin! Adamların yegane kıblesi para, çıkar, kalıplara takılarak nasıl çıkar sağlayabileceklerini düşünüyorsunuz?
Gelelim Sol ideolojiye. Sol ideoloji terimi de yalnış kullanılıyor. Kastınızın Sosyalist, Komünist ideoloji olduğunu, ancak bu memlekette, hem egemenlerin, hem de (maalesef) sosyalist olduğunu iddia eden kimi akılsızların onlarca yıldır gerçekleştirdikleri sonucunda ortaya çıkan kısıtlar nedeniyle, istemsizce de olsa, bu iki sıfatı kullanmaktan kaçındığınızı var sayıyorum. Merak etmeyiniz, ne sosyalist ne komünist olarak çağrılmaktan gocunmuyoruz biz sosyalistler.
Yazınızı okurken “solcuları” yalnızca belirli bir bakış açısıyla tanıdığınızı düşünmüştüm. Şimdi yorumunuzu görünce bu fikrim pekişti. Sanırım sizin “solcu” olarak niteledikleriniz Lenin’in Nisan Tezleri’ni ve belki Marx’tan Engels’ten birkaç kitabı daha (mesela kutsal aile, mesela fransız üçlemesi) es-kaza okumuş, 6 kasımlarda polis barikatına saldırmakla, kimi olaylarda sağa sola taş atmakla mükellef, ezbere bildiği sınıf, artı değer sömürü, eşitlik şart falan gibi sloganların papağanı kişiler.
Birincisi sosyalist ideoloji yalnız Marx, yalnız Engels yalnız Lenin değildir. Tamam üçüde sosyalizmin en temel kuramcılarındandır ve yine tamam üçünün yan yana profilden resmedildiği resim de çok popüler bir marksist görüntüdür; Ancak başka yüzlerce bilim, düşün insanı var sosyalist ideolojinin bütünleyicisi olan. Örneğin Frankfurt okulundan Althusser, Horkheimer, Marcuse, örneğin Gramschi, örneğin çağdaşlardan Zizek gibi.. Bu yazarları okumadan, ezbere sloganlarla iş yapan kimileri için kullanılabilir belki “ideolojik kalıpların etkisiyle kör” kalma durumu. Ancak bugünün Türkiye’sinin sosyalistleri böyle ezberci bireylerden oluşmamaktadır. En azından büyük çoğunluğu.
Bir ikincisi, sosyalistlik salt “zulme muhalif olma” hali değildir. Zulme muhalif olmak insanım diyen herkesin tartışmasız görevi, sorumluluğudur. Sosyalistler diğer sorumlulukları yanında bu sorumluluğu da taşımakla mükelleftir. Sosyalistlik basitçe bilinçle yapılan bir tercihdir. İnsanların daha insanca, daha iyi, daha güzel yaşamaları için ortaya konulan sistemli, bütünlüklü bir çözüm yoludur sosyalizm; dolayısı ile sosyalistlik bu çözüm yolunun üzerinde yürümek, yolun ve o yolda birlikte yürünenlerin sorumluklarını üstlenmektir. Örneğin dün TÜPRAŞ’ın, SEKA’nın, bugün ise TEKEL’in özelleştirilmelerine karşı nitelikli, ezber yapmaktan kaçınan, örgütlü bir duruş sergilemektir.
Bizim ülkemizin bilinçli sosyalistleri bunu gerçekleştirebilmektedir. Sosyalist ideolojiyi, mücadeleyi, yalnızca zulme muhalif olmakla sınırlamak, o kızdığınız ideolojik kalıplar nedeniyle kör kalma durumundan başka birşey değildir ve yüksek bir ihtimalle bilgi eksikliğinden ileri gelmektedir.
Yorumunuzdaki “Sol ideolojik cümleler kuruyorsunuz” kısmına bayıldım, acayip eğlenceli ama hem bu ifade sakat, hem de cümlenin devamında tartışılacak çooook şeyler var.
“Yakın zamanda alternatif olma ihtimali olmayan” cümleler, “artık çok geç kalınmış” cümleler… Pardon ama o cümleleri hangi yazıda gördünüz? Yaptığım yorumu tekrar okuyorum ancak bu önermeye yenik düşecek bir iddia göremiyorum. Muhtemelen “çözüm ideolojik olmalıdır” cümlesinden hareketle böylesi bir yanılgıya düştünüz. Tamam benim kafamda işsizlik, açlık, eğitim gibi sorunların çözümüne dair somut fikirler, projeler var ancak daha ben onları anlatmadan , onların neler olduğuna, o çözümler, projeler için ne kadar geç kalındığına dair nasıl fikir yürütebiliyorsunuz Vallahi anlamadım. İçinize doğmuş diyeceğim ama örneğin hangi düşünürleri okuduğumu, nasıl romanlardan hoşlandığımı filan bilmeden ön yargı bile oluşamaz ki insanın aklında!
Gelin bir anlaşma yapalım ve hiç birimiz, diğerinin açıklamadığı bir fikir, kurmadığı bir cümle hakkında yorum yapmayalım. Sakil duruyor öte türlüsü.
Aynı paragrafın devamında da birkaç arıza mevcut. Liberalizme (aslında bunun yerine gelecek olan kavram ‘Serbest Piyasa Ekonomisi’) yenik düşmemiş yek metre kare toprak parçası soruyorsunuz. (Hani aklıma örnekler gelmediğinden değil, zira bugün, hemen şu anda dahi yenik düşmeyen kimi yerler var, onları da incelemek, daha çok okumak gerek!)
Bu soruyu kendi ülkemiz için alalım…
Evet yenildi ülkemin onurlu emekçileri serbest piyasaya. Evet inim inim inliyor insanlar ki bırakın direnmeyi, yaşamaya mecali kalmamış hiçbirinin. Ama madem ki biz düşünen insanlar daha iyi, daha onurlu, daha insanca bir yaşamın olabileceğini biliyoruz. Madem ki farkındayız zulmün ve sömürünün; başka hiçbir şey için değilse bile, bildiğimiz için sorumluyuz demektir. Kimimiz inancı gereği karşı durur zulme, kimimiz bildiklerinin getirdiği sorumluluk gereği. Ben kendi adıma bu ülkenin üniversitelerinden birinde okudum. Okuduğum kitaplar gerçekten insanların ödediği vergilerle alındı. O kitaplardan öğrendim daha iyi bir yaşam nasıl kurulur, nasıl daha çok insan olabilir insan? Bugün düşünmek ve mücadele etmek boynumun borcudur ve bizim ülkemizin kültüründe daha edilmemiş bir kavgadan kaçmak da yoktur.
Diyorsunuz ki serbest piyasa yendi insanlığı ben de diyorum ki kendimden önce edilmiş bir kavganın ne kadar kaybedildiği ne kadar kazanıldığı ilgilendirmiyor beni. O ki şimdi varım, bilmek ve mücadele etmek hakkı da sorumluluğu da benimdir.
Bu nedenle kurtarabildiğimiz kadarını kurtaralım önermesi geçersizdir. Ölümü gösterip, sıtmaya razı etmeye yarar!
Maaşlar kısmıyla ilgili el-insaf yâ hu! İlk yorumumda bahsettiğim kısım konunun çok yüzeyinde bir meseleydi. Örneğin, devletin açtığı bir ihale sonucunda, devletin kasasına ödeme yapmak için yine devletin iki bankasından (dolayısı ile kasasından) verilen 750 milyon dolarlık kredi duruken bir yanda, insanların aldığı maaşlardan bahsetmek, art niyetlilik değilse, kelimenin tam anlamıyla insafsızlıktır!
Maaş işinin bir boyutu daha var ancak. Daha önceki yorumculardan biri, doğrudan TEKEL faaliyet raporundan alıntılayarak vermiş verileri, tekrar etmeyeceğim. Ama insaf istediğim husus o değil. Son yorumunuzdaki cümleniz. Diyorsunuz ki “asgari ücret 300 lira iken 1000 lira maaş alanlar vardı”. Ben de diyorum ki: asgari ücret 300 lira iken bu ülkede “açıklanan” açlık sınırı ne kadardı?
“Çalışanın EMEĞİNİ (sanırım buradaki vurgu emeğinin karşılığını oluyor) alın teri kurumadan veriniz” diye bir hadis yok muydu inancınızda? Yoksa çalışan işçilerin, asgari ücret adıyla, yoksulluk sınırını bırakın, açlık sınırının bile altında bir ücret almalarını hakkanî mi görüyorsunuz? Hak, eşitlik, insancıllık hususlarında gerçekten samimi iseniz, insaf denilen duygu bu söylediğinizin neresinde?
Bunca kızmamın nedeni ilgili yazıda kendinizin de işsiz olduğunuzu vurgulamanız. Yukarıdaki yorumunuzla, işsiz olmanız birbiriyle açıkça çelişiyor çünkü. Çünkü, ya gerçekten işsiz kalmamışsınız, ya asgari ücretle kendi geçiminizi sağlamak zorunda hiç kalmamışsınız, ya da çalışanların emeklerinin karşılığı aldığı maaşı tartışma konusu haline getirip okuyucunuzu manipüle etmeye çalışıyorsunuz!
Sakinleşerek devam edelim. Bir sonraki paragrafınızda “başörtüsü sorununa tekel işçileri mi neden oldu’ gibi çok uzaktan ve tepeden bir bakış açısıyla ifade eden” diyorsunuz ki, yaptığınız alıntı benim kurduğum bir cümleden değil. Tekrarlara, ezberlere düşmekten gerçekten hazetmiyorum ama gerçekte bana ait olan cümleyi tekrar edelim:
“Sizce türban sorununa işçi sınıfı mı neden oldu? Ki TEKEL işçileriyle ilgili bir yazıya konu ettiniz?”
Bu cümledeki vurguyu yanlış yerden aldığınızı görüyorum. Asıl soru Türban Sorununa kimin neden olduğu değildi. Türban sorununu, TEKEL direnişini işleyen bir yazıya konu etmenizdi.
Hele bir de devamında “siz kişisel çözümleriniz için çalışıyorsunuz ben genel çözümler için” demeniz var ki. Bu kadar uzuuun bir yorum yazmamın nedenini oluşturur kendileri.
Hadi memlekete, memleketin işçi sınıfına ne kadar faydam, bu yolda ne kadar emeğim olduğu sorularını bir kenara bırakıyorum. Zira, benimle ilgili düşünceleriniz için değil, sol, liberalizm, TEKEL özelleştirmesi ve direnişi vs konularındaki fikirleriniz için yorumladım yazınızı.
Ancak ey köşe sahibi, memleket meseleleri ile ilgili, eli kalem, klavye tutan, türkçe konuşan hanım, yazdıklarımın neresinden çıkardınız “kişisel çözümlerim” için çalıştığımı? Hangi çıkar grubundan, lobi merkezinden, sendika ağalarının yanından tanıdınız da şıpadanak anlayı-verdiniz halis niyetimi? Yazık..
2d ile ilgili çözümlemenizi halen yorumlayamıyorum zira o çözümlemenin ne olduğunu bilmiyorum. 28 Şubata, deprem zamanına, hortumlanan bankalara ve ayrıca o yılları kapsayan dönemde Türkiye’nin günlük yaşantısına etki eden daha birçok olaya dair fikirlerim var, ancak önyargınıza sunup heba etmek istemiyorum.
Söylemlerinizde haklılık payları bulan solcu arkadaşlarınızı bu yorumda geçen isimleri ve sizin bu yukarıdaki yazınızı okumaya davet ediyorum. Ola ki fikirlerini, ezberlerini değiştirirler.
Bu yazıdakileri anlamadınız imasını ise hakettim sanırım. Yersiz tevazunun cezası olsa gerek.
Yazan:cb Tarih: Şub 25, 2010 | Reply
bahadır bey yeniden selamlar,
gelin bir anlaşma daha yapalım,’ kızıyorum ‘ demişsiniz,kızmayın,kızacak birşey yok,farklı fikirlere açık olun,kabul edin ya da etmeyin bu ayrı bir mesele ama farklı görüşlerin varlığını kabul etmek zorundasınız bundan hoşlanmıyor olmanız size ‘ ısıran’ yorumlar bırakma talihsizliği yaşatmasın hem ben ‘ çook eğleneceli ‘ cümleler kurabilen biriyim
beni herkes okuyabilir, herkes eleştirebilir ama kim anlar kim anlamaz o kısmı ben bilemeyeceğim bu noktada bir kesim hesaplayarak çıta belirleyecek değilim, avatar çok basit ve çok sevdiğim bir yazıydı, anlaşılması kolay lakin bazı ifadeleri derin.yazmak ve okumak tek kişiyi bağlayan eylemler değil, yazar ve okurun tasarrufunda eşit dağıtılmış bir sorumluluk dolayısı ile bana sorumluluklarımı hatırlatırken okur olarak paylaşmanız gereken sorumluluktan kaçıyor olmanız bence doğru değil,okurun da kendi sorumluluğu dahilinde yaklaşması gerekir, ki ne ben ne de siz birer otorite değilsiniz.özetle herkese hitap etme zorunluluğum( fikri paylaşımlar konuya göre bir kitleye söylenir karşısında olan görüş elbet kabul etmeyecektir ) olmadığı gibi herkesin anlayamamasının sorumluluğu da benim omuzlarımda değil herkes kapasitesi kadarını anlar.kurallarım ve tekniğim yok,olması gerektiğini de düşünmüyorum, ‘ benim yazma karşılığım hiç akçe ya da kendim gibi yazabiliyor olmanın verdiği haz ‘ bu kadar basit
klasik solcu edebiyatınız benim devrik cümlelerimden çok daha kıyıcı zira ‘ ülkemin insanları helak edildi ‘ gibi cümleleri yüksek perdeden yorumculuk yapabilen birinden,yüksek sol muhalefet yapabilen birinden beklemezdim, ezber cümle,slogan,copy paste girizgahlar çözüm olmuyor olmadığı gibi sürekli tekrardan olsa gerek muhatap otomatiğe bağlıyor ve duymuyor… yine derin düşünce sitesinde yayımlanan yazımı okumanızı,serbest piyasaya getirdiğim eleştirileri okumanızı dilerim http://www.derindusunce.org/2009/08/04/liberalizm-islam-ile-flort-edebilir-mi/ ama siz yine de okumayın anlayamayacağınız ve muhtemelen benim hatam! olacak yazıya vakit ayırmaya gerek yok
işsizliğime dokunmuşsunuz,saydığınız tespitlerden uzağım,çalışıyorum hem de ortalama bir işçiden ve memurdan daha fazla çalışıyorum karşılığında bir ücret talep etmeden üstüne kendim cebimden ödeyerek yaptığım işin teması ‘ insan için olan herşey’ dolayısı ile serbest piyasaya bulaşmadan,eşitliği sağlamaya kendi yaşamımda bireysel ve yoğun olarak devam ediyorum, özetle solcu değilim ama özel işletme sahipliği yapıp konuşmaya gelince mangalda kül bırakmayan solculardan çok daha fazla idealist çok daha solcuyum (?)
Yazan:cb Tarih: Şub 25, 2010 | Reply
küyerel wep sitesini duydunuz mu bilmiyorum?sol menşeili bir sitedir,orada da yazıyorum,geçen gün orada bir tartışma yaşadım,balyoz darbe planıyla ilgili bir yazıya,bir solcu ‘ bırakın onların gündemi’ demişti,tepki gösterdim,o
son olarak, yazının sonuna doğru açıkça belirttiğim ve sonra yorumumda düştüğüm özetle ‘ bir insanlık dramı yaşıyoruz ve bu bir kitleyi değil hepimizi vuruyor,sadece bir kitleyi değil herkesi kurtaralım zira bu herkesi vuruyor bunun içinde kapitalizmin nemalandığı bankalar,onların hortumcu patronları hepimize yapılan darbeler ‘ var düşüncemi malum anlattığınız kadarıyla bildiğimiz yüksek potansiyelinize rağmen anlayamamış olmanız sizin sorununuz,buna anlamamak değil anlamak istememek denir buradan yakaladığım art niyet ve hala tekel işçileri konusunda başörtüsü konusu açıyormuşum gibi çirkin iddialarınız beni daha fazla yazma isteğinden mahrum bırakıyor
bu arada sosyalizm,marksizim,kapitalizm vs. daha geniş konularda keyifle tartışmayı dilerdim lakin mütevazı olmayan üslubunuza,mütevazılık yakıştırmasında bulunmanızda yakaladığım dürüst olmayan bir tutum ve tartışmaktan ziyade niyet okuyuculuğuna giden ifadeleriniz nedeniyle kısa kesmeye ve detay konulara girmemeyi daha uygun buldum
vakit ayırdığınız için vakit ayırdım bu bir teşekkürdür lakin anlamamış olmanız endişhesiyle kendinize eziyet vermesine rağmen okuduğunuz için teşekkür ederim
selametle
Yazan:cb Tarih: Şub 25, 2010 | Reply
son yorumumda ilk paragraf eksik gelmiş,tamamlayıp kaçayım 🙂
küyerel wep sitesini duydunuz mu bilmiyorum?sol menşeili bir sitedir,orada da yazıyorum,geçen gün orada bir tartışma yaşadım,balyoz darbe planıyla ilgili bir yazıya,bir solcu ‘ bırakın onların gündemi’ demişti,tepki gösterdim,çünkü sizlerin anladığı bu ‘ insanlar, ülkemin insanları adına iyilik,eşitlik,adalet’ sözleri ile ortaya çıkıyor sonra konuyu sadece kendi gündeminize bağlıyorsunuz,tekel işçilerinin durumu da bundan farklı değil,bazı solcuların durumu da öyle mesela ‘mütevazılık’ diyor üst perdeden konuşmaya çalışıyorsunuz, anlayamamanın faturasını karşı tarafa yüklüyorsunuz, sonuç olarak yine teşekkkür ederim ki ‘ tekel işçileri,solculuk,fırsatçılık’ başlığımı onuyor ve somut örnek oluyorsunuz :))
Yazan:beytullah emrah Tarih: Şub 25, 2010 | Reply
TEKEL işçileri için kimseyi mağdur etmeyecek adil bir çözüm üretilebilirdi… Ama o büyük kavganın içindeki insanların hikayeleri önemsenmedi hiç. Kuru bir ekonomi kavgası içinde boğuldu işçiler. Hakları için mücadele eden TEKEL işçilerinin yerine mesele gereksiz bir klasik sol eleştirisine indirgenip durdu, Hükümet de buradan ajite etti, muhafazakar medyada…
oysa şu haberi en çok başbakan, sonra da işçileri bir kenara bırakan herkes okusun:
“Ankara Kızılay’daki kazada, eylemci TEKEL işçisi Hamdullah Uysal bir aracın çarpması sonucu yaşamını yitirdi. İşçi Hamdullah Uysal, sabah namazı için Kocatepe Camii’ne gidiyordu.”
25 Şubat 2010, Perşembe
Allah rahmet etsin.
Yazan:MY Tarih: Şub 25, 2010 | Reply
Beytullah Bey,
Yazdiginiz yorumdan hiç bir sey anlamadim. AKP’ye karsi bir kizginliginiz var ve bu düsünmenize engel oluyor galiba?
Yöntem ile hak savunmayi karistirma tehlikesi var burada. Yarin Basörtüsü yasaklarini savunurken biri ölse bu neyi ispat eder? Ergenekon yandasi gösteriler oldu, oluyor. Kürt düsmani gösteriler oluyor. Bu sirada bir kisi ölse ne diyecegiz? Kürtçe yasaklarini savunmaya mi baslayacagiz?
Yazan:eg Tarih: Şub 25, 2010 | Reply
bahadır bey aslında tartışmaya girme niyetinde değilim ama kısaca birşey söyleyip çıkacağım..
demişsiniz ya. birincisi sosyalistlerle o kadar çok tartıştım(bir zamanlar kendim de öyle olduğum için onlara hep sıcak baktım) ama demişsiniz ya şimdinin sosyalistleri eskisi gibi dğeil frankfurt okulu, zizek falan bilirler diye…doğrusu gramsci’yi okumuşlardır zira sosyalist eylemciliğe uygun bir düşünürdür gramsci! yani gramsci’yi zizek’i bilemem ama henüz frankfurt okulunu doğru düzgün bilen çok az sosyaliste denk geldim ben. hatta çoğu sosyalist için frankfurt okulu küfür vesilesidir. horkheimer, adorno, marcuse okumuş, onların modernliğe, aydınlanma ideolojisine getirdikleri – çoğuna katıldığım çok sağlam eleştirilerdir bunlar üstelik – eleştirileri bilen ve buralardan hareketle sol içindeki pozitivist aydınlanmacı eğilimleri sorgulayan benim tanıdığım solcu sayısı bir elin parmaklarını geçmez (inanın bana çok solcu tanıyorum. çoğu da kendisini allame-i cihan zanneden solculardır üstelik)
bir not daha ekleyeyim (sanırım bir dil sürçmeniz oldu)…althusser frankfurt okulunun fikirleriyle diyalektik ilişkiye geçmiş ve tatışmış olsa da frankfurt okulu düşünürlerinden değildir…
Yazan:cb Tarih: Şub 26, 2010 | Reply
enver bey,
burnunun dibindeki insan kıyımı başörtüsü yasağından bihaber yaşamak ayıbından sonra franfurt okuluna kadar gidebilmek,solculuktan dem vurup özel üniversitede okumak gibi hasletler beni oldum olası dehşete düşürmüştür.
Yazan:sabri Tarih: Şub 26, 2010 | Reply
bu yazı gerçekten bir kafa karışması örneği.
Hiç unutmamak gerek: bir adaletsizlik, başka bir adeletsizliği mazur gösteremez.
Ayrıca eğer kendi mağduriyetinizden yakınıyorsanız, bir zahmet kendi direnişinizi kendiniz yapacaksınız; sizin adınıza eziyete katlanacak bir kurtarıcı beklemeyeceksiniz.
bir de bence konuya hangi meşrepten yaklaştığınızın kanıtı bir hata: kominist değil, komünist olmalı. Belki bu sözcüğün, ortaklaşmacı yaşam anlamında komün kelimesinden geldiğini aklınızda tutarsanız, bir daha Kenan Evren’le aynı diyalekte düşmezsiniz.
Yazan:cb Tarih: Şub 26, 2010 | Reply
sabri bey,
sizin gibi düşünen insanlar ‘ ortak bir yaşamı ‘ hiçbir zaman beceremeyeceği için komünist olamaz,ancak kominist olarak kalırsınız.
bu arada karışan kafanız yani birlikte yaşamı savunan ama aynı zamanda birlikte yaşayamayacağını yorumları ile ortaya koyan kişiler elbet yazıyı anlayamayacak,’Ayrıca eğer kendi mağduriyetinizden yakınıyorsanız, bir zahmet kendi direnişinizi kendiniz yapacaksınız; sizin adınıza eziyete katlanacak bir kurtarıcı beklemeyeceksiniz.‘ gibi uydurma çıkarımlar ile kendilerini bir nimet zannedeceklerdir,sizin kendinize bir hayrınız yokken bir başkası için ‘kurtarıcı’ olmak ne haddinize
Yazan:beytullah emrah Tarih: Şub 27, 2010 | Reply
o haberi paylaşmamın birkaç nedeni var:
1) eylemci işçilerin geneliyle eylemcileri örgütleyenler arasında aslında bir kimlik/inanç farklılığı var; haber bir açıdan buna bir işaret olarak da okunabilirdi. yani ben eylemcinin ölümünün (Allah rahmet etsin tekrar) sabah namazına giderken gerçekleşmiş olmasını dikkate değer buldum.
2) başbakan işçileri sürekli olarak marjinalize ediyor, yabancılaştırıyor, ötekileştiriyor hatta zaman zaman düşmanlaştırıyor ama oradaki insanlar sıradan insanlar. sen, ben, mehmet ağa… bugüne kadar işine, evine, çocuğuna bakmış sıradan insanlar. ve çoğu da ak parti tabanından insanlar… hükümet’i devirmek gibi bir amaçları da yok ve muhtemelen bu kadar sert bir duvarla karşılacaklarını da sanmıyorlardı ankara’ya gelirken… hükümet işçilerle, eylemleri örgütleyenleri aynı kefeye koyarak toptan mahkum etmekten vazgeçmeli.
3) başbakan bazı şeyleri inat meselesine indirgiyor ama bence böylesine kritik bir süreçte o insanları bu kadar itmesi doğru bir siyasal tutum değildi… süreçte çok itici beyanları oldu, bakanlarının da… siyaset’te kitle iletişimi hafifsenmemeli.
son olarak ben işçileri ak parti karşıtlığı olsun diye savunmuyorum.