Bu pazartesi bir babayı duyduk…
By Konuk Yazar on Şub 22, 2010 in Laiklik, Yobaz Laikler
Duyan Yok mu?
Murat ÖZEL
“Yılların birikimlerini harcama zamanı. Evet, birikimlerimizi harcama zamanı gelmedi mi, daha nereye kadar biriktirmeyi, depolamayı hedefliyoruz? Yoksa hedefleri olmadan, sonucun ne olacağı endişesinden mi uzağız?
Birikimlerimizi “zor günler için” deyip bir kenarda biriktirmemiz, dünyalıklarımızı, dünyevi yaşantımızı garanti altına almamız günümüzde fıtri bir davranış sayılmış, beşeri ilişkiler ve iktisadi yapı bizleri sürekli gelecek endişesinin gerilimlerinden kaynaklanan düşüncelerin mahsulü olarak hayatımızı yönlendirmiş, olması gereken(!) yaşam biçimi haline gelmiştir. “gayet normal” evet günümüzde olağan karşılanan masumane(!) bu yapının yadırgandığını hiç de duymuş değilim. Bilakis bu düşünce ve endişe içinde olmayanların yadırgandığına defalarca şahid olmuşumdur.
Bizler için (Müslümanlar) hiç de yadırganmayan gayet olağan ve olması gereken bir başka kazanım konusu da ilim sahiplerimizin, önderlerimizin, hocalarımızın, şeyhlerimizin, seydalarımızın, ilim irfan dolu yaşantılarındaki bilgi birikimleridir.
Güneşin doğuşunu medrese pencerelerinden izledikleri, sabahlara kadar oku, oku, oku, prensibiyle çalışıp didinerek kazandıkları ve günümüze kadar uzanan bilgi birikimleri hepimizin vakıf olduğu konulardır (Allah hepsinden razı olsun).
Bizler de yıllarca ağabeylerimizin, hocalarımızın, Seydalarımızın çalışmalarının ve emeklerinin birikimlerini, kısa yoldan elde etmeye çalıştık. Şunu gayet iyi biliyorum ki emeklerinin ve birikimlerinin bizler tarafından kısa yolla elde edilmesi onlarda eksikliğe yol açmıyor, bilakis biriktirmeye devam ediyorlar. Bu bilgi birikimi yaşamın İslamileşmesi adına yapılıyor olsa gerek. Yoksa neden bu kadar emek sarf ederler ki? İslamileşen bir yaşamın aksak bir gidişat içinde şekillenmemesi için tüm birikimler elde ediliyor.
Beşeri hayatta dünyalık birikimlerini kat kat artıran dünya sevdalılarına hep kızmışımdır, neden paylaşmazlar diye. Şimdi onları gayet iyi anlamaya başladığımı zannediyorum kızım Ece Nur sayesinde. Kızımı bilirsiniz 12 yaşında, başörtüsü onun için doğal yaşamın bir parçası. O yaşam, İslami yaşam, ailesinden ve çevresinden gördüğü idrak ettiği yaşam. Hatta yüzde doksan dokuzu Müslüman olduğu iddia edilen ülkemizde doğal olması gereken bir yaşam biçimi…
Kızım başını örttüğünde arkasında ona aferin diyecek yetmiş milyon var olmalı diye düşünüyordum. Ecenur un yaptığı çoğunluğun dininin gereğiydi. Dolayısıyla yetmiş milyon aferin vardı karşısında. Birde o yetmiş milyona yön veren ilahiyatçılar, âlimler, kanaat önderleri, yazarlar, çizerler… Aferini en çokta onlardan alacaktı Ecenur. Çok mutluydu, annesi, teyzesi, halası, babaannesi gibi oda fıtratının gereğini yapıyordu. Bir yerlerde yanlış yoktu, tamamen doğal tamamen masumane bir yaşam biçimiydi O’nunki (İslam).
Hele birde çoook büyük aferinleri ödevlerinde ki imzalarda görebileceği hayali O’nu daha da heyecanlandırıyordu. Bayram sevinciyle yetmiş milyon Müslüman’ın içine çıkacaktı. Hazırlıklarını tamamladı yola koyuldu. Onurlandırılmanın beklenildiği gün geldi. Ziller yeni bir dönemin kimler için ikame edileceğinin andıyla çalmaya başladı.
Sınıfındaki ilk günün heyecanı sarmıştı Ecenur’ u. İlk ders, o safiyane hayallerin, yetmiş milyon Müslüman kimliğinin gücü gerçeğinin bir anda darmadağınık olduğu an küçücük yüreğe bomba gibi düşen tepkiyle karşılaştı (dur buraya başörtüsüyle girmek yasak). Yasak ama neden, dedi Ecenur.
Allah’ın kesin olan açık ve seçik bir emri değil mi, neden yasak olsun? Yasak diyen o despot zihniyet ise, dayatmacı, faşizan sesleniş, “burada Allah’ın emri geçmez burada kanunları bizler ikame ederiz. Nasıl giyineceğinize, hangi dilde konuşacağınıza, hangi yoldan gideceğinize, kimlere tazimde bulunacağınıza, kimlerin emrinde görev alacağınıza, yakanızın, paçanızın, sakalınızın, saçınızın, kaşınızın, gözünüzün nasıl olacağına biz karar veririz. Ticaretinizi, tatilinizi, bayramınızı, esaretinizi, özgürlüğünüzü, biz belirleriz, senin Rabbin belirleyici olamaz. Sen sadece O’na inan, bizi onun emirleriyle ve talimatlarıyla rahatsız etme. Evinde, odanda bizlerin görmediği, bizlerin kurallarını ihlal etmeyen yerlerde onun emirlerini şekillendir, öteye gitme yanarsın…
Efendiler elbette yanarız. O insan ki, beşeriyetin önderi, insanların, cinlerin, meleklerin efendisi yegâne önder Hz. Muhammed (A.SV) bizi sözlerinde yakacağını çok daha öncelerde söyledi. İmanın bir kor ateş olduğunu, elimize aldığımızda yanacağımızı bize tebliğ etti. Bizler O mübarek önderin emirlerine tabiyiz, yanmayı göze aldık. Çünkü imanımız var, iman ettik Allah’a ve Resulüne. Teşri hakkının, helallerin (serbestlik), haramların (yasaklık) Allah’ın iradesinde olduğuna iman ettik. Rabbimiz bizi şekillendirir, Rabbimiz bize yasakları belirler, serbestliği o bize bahşeder, rızkımızı o verir.
Rabbimiz olan Allah başörtüsünün serbest olduğunu bize bildirmiştir. Bu serbestliği kabullenmeyip bununla savaşanlar egemen olunca yetmiş milyonluk Ecenur’ un kardeşleri olan dindaşı azalmaya başlar. Öyle azalır ki azınlık haline gelirler. Neredeyse ruhban okulu talebinde bulunup bu yolda adım atanlardan da az olur.
Lailaheillallah… Reddediyorum Senden başka ilahları, reddediyorum sakalıma, bıyığıma, yakama, paçama, saçıma, başıma, hırkama, başörtüme dokunan ilahları… Yalnız Sana ancak Sana yönelip tüm tekliflerini kabul ediyorum.
Hala duymuyor musunuz? Kalemlerinizi, vaazlarınızı, hutbelerinizi, sohbetlerinizi kameraların karşısındaki mübarek yüzlerinizi aydınlatan spotların parıltılarıyla anlatmaya çalıştığınız İslami meselelerimizi hayata geçirmeyi düşünmüyor musunuz?
Ergenekon, TSK, darbe, konuları için kalemlerinizin cesurca hareket etmesini birazda Müslüman bireylerin üzerinde kişisel darbelere karşı hareketlendirme zamanı gelmedi mi? Zalimin karşısında Allah’ ın emirlerinin yasaklanmasına sessiz kalmanız zalimin karşısındaki dilsizlerden olma tehlikesini gündeme getirmez mi?
Yeter artık biriktirmeyin birikimlerinizi, paylaşın. Kefenin cebi yok ki, birikim ancak dünyada harcamak, ihtiyaç sahiplerine sunmak içindir.
Ecenur’ un, Ecenur’ların sizlerin birikimlerine ihtiyacı var lütufta bulunun, Allah için hakkı söylemekten çekinmeyin.
Partiniz kapansa da, medreseniz elinizden gitse de, okullarınıza dergâhlarınıza el konulsa da dünya malı dünyada kalır. Sesimizi, Müslüman hanımefendilerin sesini duyan yok mu?
Ancak, elbette gözünü ve gönlünü Ecenur’un onurlu direnişine açan çok fazla Müslüman kardeşimizin ve bacımızın olduğunu görmek bizi ayakta tutan en önemli dayanaklardır. Türkiye’nin birçok yerinden arayarak veya eylemler yaparak ve hatta ziyaret ederek, Ecenur’a hediyeler göndererek bizimle dayanışma içine giren kardeşlerimizin ve bacılarımızın bu desteklerini unutmamız mümkün değildir.
… Bu makale ilginizi çektiyse…
Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”
Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor.
Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.
3 Yorum
Yazan:Asım Mert Tarih: Şub 22, 2010 | Reply
Murat beyin sesini duyurmak istediği bir çok Müslüman yazar ya da kanaat önderi hükümet yıpranır düşüncesiyle bu tür konulara girmekten imtina eder. Duymaz kendisini.
Duyanların da imkanları ortada…
Yazan:beytullah emrah Tarih: Şub 22, 2010 | Reply
Gelecekteki muhayyel bir topyekün kurtuluş için bugünün böylesine harcanmasına şahit olmak üzücü bir durum… Murat bey, bu gerçeklikliğin acılığını yaşayarak öğreniyor.
Herhalde ona biraz daha sabretmesi, yakında herşeyin hallolacağı ama o güne kadar bu tür “marjinal” davranışlardan kaçınması vs. telkin ediliyordur. Fakat bir kere özgürleşmenin anlamını yaşayan birine zillete razı olmasını söylemek ne kadar anlamlı?
28 Şubat geliyor.
Oysa bazılarımız için her gün 28 Şubat…
(D)uyuyorsunuz.
Yazan:platform haber Tarih: Şub 23, 2010 | Reply
yok maalesef…
ece’yi de sizi de duyan pek yok.
elde var hüzün.