RSS Feed for This Post

Bir pazartesiden uzun, 1000 yıldan kısa hikâyeler

Emrah Tekin

Tasfiye Dergisi 23. Sayı  (28 Şubat ve Edebiyat dosyası)
Hoşça kalın

Çocuk yaşta anlamaları mümkün değildi. Anlatsa mıydı? Ne diyecekti? Yutkunmak istedi, boğazı düğüm… Dilindeki de çözülmemiş… Nasıl tutuyordu kendini, bu kadar güçlü müydü? Bilemiyordu… Ne zaman döneceğini sorduklarında daha fazla dayanamayacaktı… Önlüğüne yapışmış çocukların hepsini birden kucaklamaya çalıştı. Kapının hızlıca açıldığını fark edince hemen toparlanıverdi. Bozulan eşarbını hızlı bir el hareketiyle düzeltti. Müdürün “Hâlâ burada mısın?” bakışlarına bir kez daha yakalanmak istemiyordu. “Dolabımı boşalttım, çıkıyorum.” Kapı “Uzatma hadi artık!” diyerek kapandı. Kitaplarını ve çantasını aldı. Sınıftan çıkarken son defa daha dönüp baktığı canlarına gülümsemeye çalışıyordu.

Yürüyüş

Bunca doktor nereden geliyordu? Grev filan mı vardı? Ellerinde de karanfiller. Kendi kızı  da bu sene doktor çıkacak. İyice meraklanmıştı. Yürüyüş boyunca cadde kalabalıklaşıyordu. Yanındaki gence sordu, o da bilmiyordu ne olduğunu. Yaklaştıkça merakı artmıştı… Gazetesini katlayıp banktan kalktı. Bir an doktorların arasında kendi kızını görür gibi oldu.

-Özlem!

-Baba?

Devlet emri

Bir an göz göze gelince eli havada öylece kalakaldı… Yan komşunun küçük oğlu, bu üniversitede miydi? Burada ne işi vardı? Hem de tam önünde! Kaç git der gibi baktı ama kaçacak gibi değildi. Hadi der gibi baktı bir daha… Hadi… Git… Anlık bir bekleyiş, bakış… Git… medi. Eli daha fazla havada kalmadı. Emir vardı…

Açık adres

Postacı meraklı. Bir seferde bu kadar çok mektubu ne bu adrese ne de başkasına getirmişliği vardı. Önemli biri olsa bilecek ama öyle olsa bu evde işi ne? Gönderenlerin adresi de aynı. Beyazıt, İstanbul. Ne varsa artık? Zile basmıştı. Bekledi, açan yok. Tekrar bastı. Tıp tıp ayak sesleri ve usulca açılan demir kapı. Beyaz yeleği ve örtüsüyle genç bir kız… Yüzüne bakamamıştı ama elindeki mektupların kime geldiğini anlayınca bir çırpıda hepsini alıvermişti… Kapı minnetle kapanırken, evin büyük abisinin “Kimmiş?” sesi koridorda dolanıyordu… Aradığı cevabı bulamadı. Genç kız ise odasına girer girmez ilk iş kapıyı kapatıverdi. Yeleğinin içine sokuşturduğu mektupları yatağının üzerine bırakırken, gözleri kapalı Beyazıt’ı dinliyordu…

Şair

Uzun uzun düşündü. Sonra tekrar gazetelere baktı. İnsanlardan upuzun bir zincir… “Benim haberim niye yok acaba?” diye düşündü. Düşüncelere daldı… Müdahale etmişler, yüzlerce gözaltı… Dumanlı odanın camından bakarken düşünüyordu. “Allah Allah, camiden çıkanları da eylemci sanıp gözaltına almışlar.” İçi ürperdi, ya kendisini de alsaydılar! Ya o haberdeki sakallı yaşlı amca gibi feci şekilde dövseydiler? Köpekten de çok korkardı üstelik… Tabakasından tütün alırken, yan gözle bir kez daha baktı habere. Kadınları da copladıklarına göre kendisinin hiç şansı yoktu. İmza günündeki kızların daveti geldi sonra aklına, bir şeylerden bahsetmişlerdi, bu muydu yoksa? Düşündü, düşündü, çıkaramadı… Her nasılsa ilk kitabını bulmuştu içlerinden biri. Edebiyat bölümünü bırakmak zorunda kaldığını söyleyince “Benim kızım da bu yıl sınava girecek” deyivermişti. Habere bir daha bakınca cevabından utanır gibi oldu. Bir sigara daha yaktı. “Bir dahaki sayıya bu konuda mı yazsam?” diye bir soru geldi aklına bir an, sonra gözü gazeteye takıldı tekrar, vazgeçti nedense…

Nafile

Panoda asılı duran final sonuçları arasında kendi notunu merak ediyordu. Çok çalışmıştı.  Çıkışta arkadaşlarının cevaplarıyla da karşılaştırınca sevinmişti. Listede adı yoktu, hoca unuttu mu acaba? Parmağıyla yukarıdan aşağı indi, aşağıdan yukarı bir daha… Aşağı yukarı, yukarı aşağı… Yoktu, bir yanlışlık olmalı… Profesörü bulmak lazım. Odasına çıktı. Kapının önüne geldiğinde dondu kaldı… Not: “Kılık-kıyafet kurallarına uymayan öğrencilerin sınavları geçersiz sayılacaktır.” O sırada kapıda dönen kilidin sesini duydu. Profesör son sünneti bitirmiş olmalıydı.

Trackback URL

  1. 10 Yorum

  2. Yazan:asım mert Tarih: Mar 15, 2010 | Reply

    Bu yasak 1000 yıldan kısa sürmeli!

    Kaldırın şu başörtüsü yasaklarını!

  3. Yazan:beytullah emrah Tarih: Mar 15, 2010 | Reply

    “hoşçakalın” diyen öğretmenler, öğrenciler ve çalışan hâlâ hemen orada, kapıların ardında…

    * * *

    beyaz yürüyüş. sanırım bu yıl baharda türkiye’nin çeşitli şehirlerinden ankara’ya doğru bir yürüyüş başlatılacak.

    * * *

    “devlet emri”, “şair” ve “nafile” hikayelerine bakınca düşündüm de “müslümanın müslümana ettiğini kemalist etmemiştir” herhalde… Devletin emrini Allah’a kulluktan üstün tutan ve namazını sektirmeyen mahalle sakinleri. ve şimdi 28 Şubat’ı aratmayacak uygulamalar yapabiliyorlar.

  4. Yazan:tuba.. Tarih: Mar 15, 2010 | Reply

    bulantıdan başka birşey hissetmiyorum artık..
    bitecek diyenlere de inanmıyorum kimse kusura bakmasın inançlarımın tümünü yitirdim!!

  5. Yazan:eg Tarih: Mar 17, 2010 | Reply

    bugün hilal kaplan’ın taraf’ta bir yazısı vardı (uzun zamandır ne hilal kaplan’ın ne de bahsettiği kişiler olan ayşe kadıoğlu ve ahmet insel’in yazılarını okumuyordum aslında). ayşe kadıoğlu’nun son zamanlarda yazdığı bir yazısından örnek vermiş hilal kaplan. dediğim gibi çok uzun zamandır (hemen hemen yazıda da bahsedilen o bildiri zamanlarından beri) ayşe kadıoğlu’nu okumuyordum. (zira türkiye’de sol içinden okumaya değer çok ama çok az kişi olduğunu düşünüyorum.kadıoğlu da uzun süredir onlardan birisi değil benim için!!! çoğunlukla 150 yıllık ezberleri pişirip pişirip sunmalarından da bıktım açıkçası. her yeni ezber büyük bir umutla yeni bir parti olur. bakarlar o parti de chp haline gelmiş..sonra ‘niye böyle oluyor, her kurduğumuz parti chp’ye dönüşüyor’ diyorlar!!hadi yeni baştan…hep aynı döngü döner durur bizim sol camiada zaten…) dahası bu ülkedeki çoğu entelektüel geçinen solcu veya liberali o günden itibaren okumayı büyük oranda kestim. ayşe kadıoğlu hilal kaplan’ın yazısında bahsettiği şeyleri nasıl söyleyebilmiş şaşırdım dersem yalan söylerim. zira bizim ülkenin liberalleri veya solcularının tıkandığı nokta da burası. nefesleri, dinle ilgili konularda özgülüklerin yanında olmaya yetmiyor. zira kendilerine batıdan enjekte edilen ve birer “hafızı” oldukları bilgilerin ötesinde bir bilgi üretemiyorlar. belki de türkiye’de entelektüel birikim ve takip açısından temel eğilimi batı olduğu halde fikir üretebilen tek insan etyen mahçupyan. o yüzden diğerleri din denince hemencecik kemalistleşiyorlar ama mahçupyan bütün tutarlılığı ile ayakta. mesela geçenlerde markar esayan “akp’nin limiti 1915 mi?” diye sormuş da bunlara “sizin limitlerinizi saymaya başlayayım mı?” diyesim de gelmiyor dğeil doğrusu!!!kızgınım..çok hem de çok!!!

  6. Yazan:özlem Tarih: Mar 19, 2010 | Reply

    Yine de markar bey bu konuda cok iyi niyetli bir insan. Tabi etyen bey kadar entelektuel acidan din ve islam olgusuna kafa yormus birisi degil ama ozunde iyi bir hristiyan oldugu için (tahminimce) din meselesine zır pozitivist yaklasmiyor. İslama bakisi da klasik sol etkisinden kurtuluyor değisiyor. Yasadigi bu degisimden de cok memnun. Markar beyin bildigim kadari ile basortusu meselesinde de kirmizi cizgileri yok.
    ama bu limit meselesi tabiki pek cok insan icin gecerli ve maalesef oldukca da dusuk:(

  7. Yazan:eg Tarih: Mar 19, 2010 | Reply

    özlem hanım markar esayan hakkında sizinle aynı şekilde düşünmüyorum. ben insanların yazdıklarının değil yazmadıklarının onları anlamak için daha önemli olduğunu düşünüyorum. sadece esayan değil birkaç -zaten bildiğimiz-istisna hariç taraf yazarlarının tümünü “yazmadıkları” ile yeterince analiz edebildiğimi düşünüyorum. bir haksızlığıa verdiğimiz tepkiler, o tepkilerin yoğunluğu bazı şeylerin bizim vicdanımızla ilgisi açısından netliğini belirler diye düşünüyorum. mesela bakın israil birkaç gündür gazze’nin ve batı şeria’nın canına okuyor. bugün gazze’yi birkaç yerden bombaladılar tekrar. şimdi bu olaylara, başbakan’ın ermeniler hakkında yaptığı konuşmaya, bugün taraf’ın hemen hemen bütün yazarlarının -haklı olarak elbette- gösterdikleri tepkinin onda birini yüzde birini, binde birini görebilecek miyiz bu yazarlardan? ben hiç sanmıyorum. çünkü daha önce olmadı. bu insanların da “limiti” batı’nın onlara belirlediği limitler. din bu limitlerin en keskini ve içine girilmesi ‘zararlı olanı’… din konuşmaya başladıklarında tipik bir kemaliste dönüveriyor çoğunluğu… esayan başörtüsüne “batılı liberallerin” gösterdikleri “hoşgörüyü” gösteriyordur muhtemelen. ama oturup laiklik konuşalım, dinin toplum hayatına, siyasete katkıları üzerine nasıl bir demokratik yapı kurulabiliri tartışalım ve ne düşünüyor diye soralım ve bekleyip cevap alalım. eminim duyacağımız cevaplar şimdiye kadar kemalisti-solcusu-liberalinden duyduklarımızdan farklı olmayacaktır.

  8. Yazan:özlem Tarih: Mar 19, 2010 | Reply

    Enver bey,
    sadece bu insanların limitinin batılıların belirledigi limitler kadar oldugundan bu tür konularda sessiz kaldiığını düşünmüyorum.
    Bence bu çok temel insani bir güdüden kaynaklanıyor daha çok. İnsanoğlu sevinirken de üzülürken de kendisine yakın gördüğü kendisi ile özdeşleştirebildiği insanların durumları ile ilgilenmeye meyyaldir.Aynı şeyi bazen çok daha tersinden de yaşayabiliriz. Mesela Müslümanların da Filistin konusundan etkilenme ve ilgilenme limitinin atıyorum bir süryanilere ya da ermenilere yapılan haksızlıklardan düşük olması gibi. Ha bunu iyidir ya da doğaldır anlamında söylemiyorum. Yalnızca bir tespit benim açımdan. bu durumu aşabilmek ciddi bir şekilde bir zihinsel ve vicdani çabayı gerektiriyor. Oturup üzerinde düşünmeyi ve en önemlisi de cemaatçi kalıplardan biraz uzak olmabilmeyi. Etyen Bey gibi insanlar bu anlamda kendilerini cemaat ve kimlik kalıbına hapsetmedikleri için farklı olabiliyor farklı düşünebiliyor farklı yazabiliyor. O bile bir yere kadar.

    Hiçbirimiz bu durumdan münezzeh değiliz maalesef. Aidiyet duygusu farkında bile olmadan bir şekilde öteki ile aramıza duvar örebiliyor. Olayları daha seçici algılayabiliyoruz. kendimize yakın gördüğümüz kimliğin acısı daha çok canımızı yakabiliyor. Hem reel anlamda hem de zihinsel bir mesafe var tabi burada.
    Bazen bir gazete etrafında toplanmış aynı hedefe odaklanmış bir grup insanın da bir yerden sonra cemaatleşebileceğini düşünüyorum. Bu kötü müdür iyi midir ondan da çok emin değilim. Nihayetinde tüm olumsuzluklarına rağmen her türlü yıkıma karşı direnebilenler de sadece cemaatler…
    bıkmadan usanmadan meramımızı anlatmaya çalışmaktan başka yol yok gibi geliyor. Tabi karşılıklı olarak:)

  9. Yazan:beytullah emrah Tarih: Mar 19, 2010 | Reply

    son zamanlarda herkesin mükemmel, kamil ya da tam bir insan hayali kurmaya başladığını düşündüm. bilmem, belki bu da bir modernizm hastalığıdır. ya da inşacı yaklaşımların bir doğal sonucu… bu sebeple de insanlardan, özellikle birçok konuda iyi olduğunu düşündüğümüz/inandığımız insanlardan daha çok şey beklemeye başlıyoruz. bu da çoğu zaman mümkün olmadığı için üzülüyoruz…

    herkesin limitleri vardır, olmaması da insan fıtratına aykırı herhalde. tabi ki vicdanen herkesten insana, topluma ve adalete dair her konuda güzel bir yaklaşım bekleyebiliriz, bu da hakkımız ama işte her zaman bunun gerçekleşmeyebileceği ihtimalini de hesapta tutmalıyız.

    Kur’an’daki insan tasavvurunun bu noktada onun realitesini gözettiğini görürüz. yani çelişkileriyle, doğru ve yanlışlarıyla, günah ve sevaplarıyla insan insandır. ne müslüman oldum demek yeter bu yüzden, ne de olmadığım deyince hesaptan kurtulmuş olur. sürekli bir imtihan bilinci…

    sanırım bilmenin getirdiği sorumluluk meselesi var arkaplanda. yani insanların bildiklerini bile bile sustuklarını görmek rahatsız ediyor. ama hepimizin sustuğu, bazen istemeyerek de olsa sustuğu durumlar vardır. elbette bu her zaman doğru olmayabilir ama bazen insanların yanlış yapma seçeneğini yoksayarsanız onun özgürlüğünün limitlerini de çizmiş olabilirsiniz.

    kafam karışık bu mevzularda…

    ve bilmiyorum, bir islamcı olarak sık sık kamuoyu önünde mensup olduğum müslüman/islami kimlikten dolayı herşeyin hesabının sorulmak istenmesinden ya da samimiyet testleri vermeme beklendiğinden midir bilmiyorum, markar esayan hakkındaki bu tartışma yukarıdaki dağınık düşünceleri getirdi aklıma…

  10. Yazan:eg Tarih: Mar 19, 2010 | Reply

    beytullah bey kardeşim,
    sorun birilerinden birşey – ya da çok şey – beklemek sorunu değil benim açımdan. sorun sözünü ettiğim insanların başkalarını bazı konularda duyarsızlık-vicdansızlık ile suçlarken kendilerinde en azından benim 2 yıldır görebildiğim tutarsızlığı göremiyor olmalarınadır. yoksa hiçbirimiz eksikten münezzeh değiliz. ama eğer birilerini duyarsızlıkla, milliyetçilikle, dmeokrat olmamakla vs. suçluyorsak aynı suçlamanın bize de gelebileceğini bilmemiz gerekli.

    yani markar esayan, ahmet altan,yasemin çongar, orhan miroğlu vs…şimdi bu arkadaşların çabasını takdir ettim. elimden geldiğince 2 yıldır da katkı vermeye çalışıyorum o çabaya. zaman zaman taraf’ı övücü şeyler de yazdım. ancaakk. ancakı şu ki bazı noktalarda özlem hanım2ın dediği gibi “cemaat refleksi” gösterdiklerini ve üstelik bunu yaparken tüm cemaatlerden münezzehmiş gibi yaptıklarını düşündüğüm için (bkz. liberalizm)bana zaman zaman itici bir tavır gibi geliyor bu.

    mesela, kendine müslüman diyen çoğu yazar için için de geçerlidir bu. ancak arada şöyle bir fark var: bu “müslüman” yazarlar zaten taraf’ın sözünü ettiğim yazarları gibi “herkesin hakkını en güzel şekilde gözettikleri ve kusursuz bir demokrasinin yolunu bildikleri” iddialarında bulunmuyorlar. o iddiada bulunmayan insan için “bunu neden yapmadın, bunu neden etmedin” demek de o kadar anlamlı olmuyor. ama bu iddiada bulunanların en basit konulardaki tutarsızlığı da çok göze batıyor doğrusu.

    ben özellikle taraf’ın (taraf’ı bu derece eleştirme sebebim, aynı zamanda taraf’ın en çok dikkate aldığım, değer verdiğim gazetele olmasındandır)filistin, afganistan vs dindar gördüklerinin ezilmesine verdiğivermediği tepkilerle(bkz. komşusunun eşeğini ıslık çalarak arayan nasreddin hoca hikayesi!!!) bu yönde eleştirileri çok hak ettiğini düşünüyorum açıkçası. mesela kürt sorunu, ermeni sorunu konusunda verdikleri (ve çoğuna katldığım eleştirilerin)resmi ideoloji ve devlet karşıtı tepkilerin onda birini batı’nın resmi ideolojisine veremedikleri için dine ve dindara karşı bu derece sağır kalmalarına kızıyorum açıkçası.her konuda “doğruyu ve en demokratik duruşu” bilenlerin, bu konuda neden hep yamuk durduğunu anlayamadığımdan olsa gerek!!! bu sorun yazar kadrosuna bir iki başörtülü kadın yazar almakla da çözülemiyor maalesef!

  11. Yazan:beytullah emrah Tarih: Mar 20, 2010 | Reply

    enver bey, ben dediklerinize katılıyorum, yani bu konuda bir fikir ayrılığımız yok. ben çok çok dar grupları ilgilendirebilecek konuların sürekli ve geniş geniş yer verildiği taraf’ta, türkiye müslümanlarının çok geniş ölçekli durumlarının dar bile olsa verilmediğini defalarca gördüm, üstelik bu konularda kendilerinin haberdar olduğunu da yakinen bildiğim halde… genel olarak kafalarında herşeyi yapabilecekken yapmayan devletçi, milliyetçi bir dindar halk kitlesi tasavvuru var, bu kitleye çok ana hatlarıyla getirdiği eleştiriler var ama ilginçtir ki, taraf’ın eleştirdikleri genelde okur profilinde yer almasa da, okuyan büyük bir islamcı kesim zaten bu hataları kendi içlerinde aşmaya çalışan kişilerden müteşekkil. dolayısıyla bu durum da zaman içinde bir gerilim oluşturuyor. hem müslümanlar ya da dindarlar gibi homojen bir grup varmış gibi yazılıp çiziliyor hem de farklı grupların genel paradigmayı bozan çıkışları yoksayılıyor. bu mesela bende sürekli bir gerilim oluşturuyor.

    şu saatte, taraf’ın bahsettiğimiz tutarsızlığı ya da çelişkiyi gözden geçirebileceğine dair açıkçası pek de bir umudum yok… yani aslında taraf, bugüne kadarki yayın çizgisiyle limitini belirledi. ve ben artık taraf’ın sık sık müslümanları, dindarları ya da islamcıları samimiyet sınavına çağrısı yapmasının beklenen değişimi uyandıracağını da sanmıyorum. etkisi yok mu, var ama insanlar sizin de bahsettiğiniz çelişkileri görüyor ve sezen aksu’dan başlıyor çalmaya: “masum değiliz, hiçbirimiz.”

    mesela yıldıray oğur diyor ki ermeni soykırımına dair yazısında: “Müslümanlar 1915 için yeni bir dil kursun.

    Bu toplumu bu korkunç trajediyle açık sözlü ve pedagojik kaygıları olmayan laik- liberal-sol tarihçiler ve yazarlar yüzleştiremeyecek çünkü.

    Bunu en az hasarla ancak siz yapabilirsiniz.”

    iyi de kim bu “müslümanlar”? müslüman aydınlar mı? kimmiş onlar ve kitledeki etkileri neymiş? kanaat önderleri mi? iyi de hangisi bugüne kadar taraf ciddiye alıp da kulak verdi ki, şimdi ses çıkarmasını bekliyor? siyasiler mi? onlar pragmatik oy hesabı içindeyken böyle bir şeyi nasıl yapabilir? STKlar mı? Hükümetin kuyruğuna takılmayan etkili kaç tanesi kaldı?

    taraf’ın müslümanlara getirdiği eleştirilerin çoğu zaman cami kapısına bırakılan bebek gibi kalıyor…

    velhasıl, eleştirilerinizin tamamına katılıyorum, karşısındakine tuttuğu aynayı taraf henüz kendisine tutmadı, tutacak gibi de değil.

    işte ben tam da bu sebeplerden, müslüman mahallesinden taraf’ı aşabilecek bir gazetecilik görebilmeyi isterdim ama şimdilik bu ihtimal kuvvetli durmuyor.

    ismet özel’in bu konuda hoş dizeleri var:

    insanlar
    hangi dünyaya kulak kesilmişse öbürüne sağır

    o ferah ve delişmen birçok alınlarda
    betondan tanrılara kulluğun zırhı vardır
    çelik teller ve baruttan çatılınca iskeletim
    şakaklarıma dayanınca güneş
    can çekişen bir sansar edasıyla
    uğultudan farkedilmez olunca konuştuğum
    kadınların sahiden doğurduğuna
    toprağın da sürüldüğüne inanmıyorum
    nicedir kavrayamam haller içinde halim
    demiri bir hecenin sıcağında eriyor iken gördüm
    bir somunu bölünce silkinen gökyüzünü
    su içtiğim tas bana merhaba dedi, duydum
    duydum yağmurların gövdemden ağdığını.

    sen ol küçük bir kıvrımdan, bir heceden
    aşk için bir vaha değil aşka otağ yaratan
    sen ol zihnimde yüzen dağınık şarkıları
    bir harfin başlattığı yangın ile söndür
    beni bir ses sahibi kıl, kefarete hazırım
    öyle mahzun
    ki hüzün ciltlerinde adına rastlanmasın.

    İsmet Özel

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin