RSS Feed for This Post

Ahiret Kitabı – Gazâlî Hazretleri

Yahya Kemal’in « Ankara’nın en çok nesini seviyorsunuz ?» sorusuna cevaben “İstanbul’a dönüşünü” demesi gibi Hayat’ta en çok merak ettiğim şey Ölüm, Aslî Vatan’a dönüş, Gurbet’in bitişi.

“Suyun içerisine taş attığımızda su yüzeyinde genişleyen dairelerin oluştuğunu görürüz. Aynı taş suyun derinlerine indikçe daha geniş daireler oluşturur, taşın ulaştığı derinlik arttıkça dairelerin çapı da artar. Attığımız ilk taşa bakarak daire oluşumu devam ederken attığımız ikinci taşın oluşturduğu dairelerin de ilk taşla oluşan daireler gibi olması gerekMEmektedir. Çünkü ilk taş atıldığında su sakindir. Ancak ikinci taş atıldığında hareketlidir. Taşın hareketli suyu şekillendirmesiyle sakin suyu hareketlendirmesi aynı değildir. Etkileyen diğer faktörlere bağlı olarak sebepler aynı olduğu halde sonuçlar aynı olmayabilir….” (Ahiret Kitabı, Hz. Gazâlî)

Geçenlerde bir dostum soruyor: “Öleceğimize inanıyor muyuz sence?” . Çocukluğumun ağızda eriyen aspirinlerini hatırladım. Üzerlerinde “Aspirin, çocuklar için” yazardı. Ama bazen ağzımızın kuruluğundan olacak, pembe aspirin damağa yapışıp kalır, bir türlü yutamazdık. Ahiret’e dair “bilgilerimiz” de çocuk aspirini gibi dudak ve dişlerimizden çok fazla gerilere gitmiyor sanki. Kalbe inmiyor bir türlü.  “Her nefis ölümü tadacak” şeklindeki yüce buyruk kolay yutulur bir lokma değil. “Sana Margarin, özen gösteren anneler  için” yada “Coca Cola, Hayat bu işte!” gibi bir sloganı yutmaya benzemiyor.

“…Ölüm düşüncesi ve insanda uyandırdığı korku hazmedilmesi kolay olmayan bir his. Zira ölüm korkusu köpek ya da örümcek korkusuna benzemiyor. Kaçıp kurtulabileceğiniz bir düşman yok ortada. Bir başka deyişle bilimsel bir tehdit değil söz konusu olan. Haliyle önlenmesi, kaçılması mümkün değil.

İnsanlar ölümlüdür,

Sokrat insandır.

Demek ki Sokrat ölümlüdür.

Ama bu Sokrat için söylenmiş. Sokrat bilir mi annemin sütlaçının tadını? Dibi yanmış tencerenin nasıl koktuğunu? Benim gibi Boğaz’da çay içti mi O? Ya Bebek’te yediğim sarımsaklı köfteleri? Galatasaray’ın şampiyon olduğu sene sokaklarda bağırdı mı benim gibi Sokrat?

Kendi hayat hikâyemizin başrol oyuncusu olduğumuzdan figüranların ölmesine şaşırmayız pek fazla. İnsanlar ölür. Herkes ölür. Ama ben herkes değilim ki! Ben başkayım!…” (Bkz. Ne yani? Ben de mi?)

Bugün bir bardak soğuk su gibi bir gecede içilen ve nice pembe aspirinleri yuttran bir kitaptan kısaca bahsetmek istiyorum. Bir mezarlık ziyaretinden bile daha faydalı! İşleri, projeleri hep yarım kalmışların doldurdukları o  mezarlıkları sessizce, sakince, tefekkür içinde ziyaret etmekten…

Yazının başında tırnak içinde aktardığım Hikmet dolu sözler Gazâlî Hazretleri’nin Ahiret Kitabı‘ndan (sf. 120). Türkçesi Ayhan Ak. Kitabın iç sayfalarından öğreniyoruz ki Ayhan Bey Samsunlu, Marmara İlahiyat mezunu ve İslâm Hukuku üzerine doktora yapıyormuş. Kitabın tercümesi o kadar güzel yapılmış ki asıl metni okuyormuş gibi oluyorsunuz. ALLAH Ayhan Bey’den razı olsun.

Son zamanlarda İslâm dünyasındaki önemli fikir eserlerinin çok iyi tercümeleri yayınlanıyor. “Yeni Başlayanlar İçin Mesnevî ” yazısında eski tercümelerden (aslında kendi cehaletimden) şikayet etmiştim biraz. Çok şükür Ahiret kitabını basan İlke Yayıncılık yanında Kayıhan, Vadi, Litera, Sufi, Kaknüs, Furkan gibi bir çok yayınevi böyle güzel hizmetlere imza atıyorlar. Yeri geldikçe diğer kitaplardan da bahsedeceğim. Türkçe’ye bu güzel eserleri kazandıran bütün gayretkeş tercümanları dua ile, muhabbet ile selamlıyorum. Hizmet edenleriniz çok olsun.

Trackback URL

  1. 11 Yorum

  2. Yazan:Mustafa Tarih: Mar 25, 2010 | Reply

    Tesekkür ederim kitab tavsiyesi icin. Imam Gazali hazretlerinden epey okudum ve daima okuyacagim. O Islam aleminin sönmez isigidir.
    Keske seri olarak bütün eserleri basilsa.

    Büyük Islam alimi söylemis takriben 100 sene evvel “Bir gayr-i müslüm Imam Gazalinin eserlerini insaf ile okursa Imana gelir.” Almanyada bircok alman müslümana sordum Bir iki almancaya tercüme edilmis eserlerden etkilenerek müslüman olmuslar. Veya müslüman olmalarinda epey payi olmus.
    Bazi alimlerin eserlerinin daha cok tesirli olmalarindaki hikmeti daima merak etmistim. Kalbinde ihlasi cok olanin sözleri gibi yaziularindada tesirleri daha fazla olurmus. Allah razi olduguna tesir halk eder. Kalbden gelen kalbe yol bulur.
    Imam Gazaliden Allah razi olsun. Onun eserlerini tercüme eden ve tavsiye edenlerdende.

  3. Yazan:çuvaldız Tarih: Mar 25, 2010 | Reply

    Yaptığınız alıntılarla hayat-ölüm-korku üçlemesi(!) özelinde yazdıklarınızın bende çağrıştırdığı;

    Hayat içine düşen havf taşı ile oluşan haşyet dalgaları !…

    Geçen gün havf ve haşyet kelimelerinin arasında fark olduğunu duyduktan sonra karşıma çıkan bir yazıyı, çağrışım halkasında yeri olduğu için burada da paylaşmak istedim.

    HAŞYET:
    Korku anlamına gelen ve Kur’ân-ı Kerim’de birçok ayette geçen “Havf” ile eşanlamlı bir kelime.
    Eşanlamlı olmalarına karşılık, literatürde havf daha çok maddi olan, gözle görülür sebeplerden kaynaklanan korkuyu; haşyet ise saygıdan doğan, ümide yönelik, yüceltmeyle birlikte bulunan bir korku duyma durumunu anlatmak için kullanıla gelmiştir. Havf, dünyevî bir korku; haşyet uhrevî ve ilahî bir korku anlamını yüklenir olmuştur. Bu anlam yüklemesinin “gönül alçaklığı, boyun eğme, itaat” biçiminde duyulan duyguyu anlatmak için Arapça’da kullanılan ve haşyet kelimesiyle ise gerek kök, gerek manâ bakımından aralarında hiçbir bağ bulunmayan huşû’ ile haşyet arasındaki ses benzerliğinden kaynaklanmaktadır.
    Kur’ân-ı Kerîm, haşyet ve havf kelimelerini, birçok âyetlerde birbirleriyle eş anlamlı olarak almıştır. Kur’ân’da Allah’tan korkmanın gereği vurgulanırken, haşyet sözcüğü kadar havf kelimesi de kullanılmış; insana ait bir endişenin anlatımında ise kimi yerde havf denirken, kimi yerde haşyet denilmiştir.

  4. Yazan:MY Tarih: Mar 26, 2010 | Reply

    çuvaldız Hanim sagolun,

    bunu bilmiyordum ama Korku Matkbi’nda bilmeden temas etmisiz. Ne güzel incelikler var degil mi? Kur’an’da bir çok yerde geçen bir ifade vardir, çok hosuma gider:

    “Akli olan için bunda isaret çoktur”

    Artik Korku konusund bir sey yazacak olursak bu ayrima saygi göstermemiz yazilarin kalitesini de artiracaktir. Söz konusu ayrimi daha iyi görebilecegimiz ayetlerden bildikleriniz, özellikle dikkatinizi çekeneler varsa ve burada paylasirsaniz sevinirim.

    Muhabbetle

  5. Yazan:çuvaldız Tarih: Mar 26, 2010 | Reply

    Mehmet bey,
    “Konturların, zıtlıkların ortadan kalkışına şahit olun”. Sınırları belli, siyah-beyaz gibi ayrılan, özellikle de işimize yarayan veya bizi tehdit eden şeyleri görmeye alışık olduğumuzu hatırlayın. “Zıtlıklar ve fayda/tehdit çerçevesi olmadan da doğaya bakılabileceğini, görülebileceğini ve his yoluyla anlam kazanabileceğini keşfedin.”(M.Y)

    Sanal hapishane demirlerimizi tasvir edebilmek için çok isabetli bir teşhis; Kontur… Demiri, demirle eğelemek gibi 🙂

    Mânâ dekodırı olan aklı, bütünden koparan bir tür kontur kalemi gibi kullanıp bilgi dediğimiz o kontur çizgilerinin dışında kalan alanlarda gezdirmekten korkuyoruz fakat korkuyu da muhtevasında barındırdıklarından dolayı kontursuzlaştırma tefekkürüne tabi tutarak yeniden değerlendirmek gerekli olabilir!

    Ve allemnâhu san’ate lebûsin lekum li tuhsınekum min be’sikum, fe hel entum şâkirûn(şâkirûne).(21.Enbiya 80)

    Ve sizin için o’na, sizi her türlü korkuya karşı (Allah’a karşı sorumluluk bilinci giysisiyle) zırhlandıracak (üstün) bir korunma sanatı öğrettik; peki, (bütün bunlar için) şükrediyor musunuz?(Muhammed Esed meali)

    Be’si(muhtaç olma,cesaret, kuvvet, harp, yoksulluk, sıkıntı) dan koruması için öğretilen elbise sanatı(!) (san’ate lebûsin) üzerine, bir önceki ayette Hz.Süleyman ve Hz.Davut’a verilerek anlaması sağlanılan “hüküm ve ilim” akıldan çıkarılmadan tekrar tekrar düşünmek gerek.

    Bu kısım sanatta ayrıntı başlıklı yazınıın altında olsa daha iyi olabilirdi belki ama iç içe geçmişlik ve ayrılmaz bir çok katlılık söz konusu.Peş peşe suya atışan taşların sudaki izlernin iç içe geçmişliği gibi!

    ****

    Velyahşellezîne lev terekû min halfihim zurriyeten dıâfen hâfû aleyhim, felyettekûllâhe velyekûlû kavlen sedîdâ(sedîdan).(4.Nisa 9)

    Ve onlar, (o kanuni mirasçılar) (Allah’tan) korksunlar; eğer kendileri arkalarında kendi haklarını koruyamayacak durumda olan çocuklar bıraksalardı onlar için mutlaka endişe duyarlardı; işte böyleleri, Allah’a karşı sorumluluklarının bilincinde olsunlar ve (yoksulların hakları konusunda) dürüst ve insaflı olan neyse onu dile getirsinler.

    *

    E lem tere ilellezîne kîle lehum kuffû eydiyekum, ve ekîmus salâte ve âtûz zekâh(zekâte), fe lemmâ kutibe aleyhimul kıtâlu izâ ferîkun minhum yahşevnen nâse ke haşyetillâhi ev eşedde haşyeh(haşyeten), ve kâlû rabbenâ lime ketebte aleynel kıtâl(kıtâle), lev lâ ahhartenâ ilâ ecelin karîb(karîbin), kul metâud dunyâ kalîl(kalîlun) vel âhıretu hayrun li menittekâ ve lâ tuzlemûne fetîlâ(fetîlen).(4.Nisa 77)

    Kendilerine “Ellerinizi çekin, namazlarınızda dikkatli ve daim olun, arındırıcı (mali) yükümlülüğünüzü yerine getirin!” denilenlerden haberdar değil misiniz? Ama onlara (Allah yolunda) savaşmaları emredilir emredilmez, bazısı, Allahtan korkması gerektiği gibi -hatta daha büyük bir korkuyla- insanlardan korkmaya başlar ve “Ey Rabbimiz! Neden bize savaşmayı emrettin? Keşke bize biraz mühlet verseydin!” derler. De ki: “Bu dünyanın keyfi ve rahatlığı çok kısa ömürlüdür ama ahiret, Allaha karşı sorumluluklarının bilincinde olanlar için en iyisidir, çünkü hiç biriniz, kıl kadar haksızlığa uğramayacaksınız.

    *

    İnnâ enzelnet tevrâte fîhâ huden ve nûr(nûrun), yahkumu bihen nebiyyûnellezîne eslemû lillezîne hâdû ver rabbâniyyûne vel ahbâru bimestuhfizû min kitâbillâhi ve kânû aleyhi şuhedâe, fe lâ tahşevûn nâse vahşevni ve lâ teşterû bi âyâtî semenen kalîlâ(kalîlen) ve men lem yahkum bimâ enzelallâhu fe ulâike humul kâfirûn(kâfirûne).(5.maide 44)

    Şüphe yok ki, içinde rehberlik ve aydınlık bulunan Tevratı indiren Biziz. Kendilerini Allaha teslim eden peygamberler, ona dayanarak yahudi itikadına uyanlar arasında hüküm verirlerdi; (eski) din adamları ve hahamları da öyle yaptılar, çünkü Allahın kelamının bir kısmı onların himayesine emanet edilmişti; ve hepsi onun doğruluğuna şahitlik yaptılar. Bu nedenle, (ey İsrailoğulları,) insanlardan korku duymayın , yalnız Benden korkun; ve Benim mesajlarımı önemsiz bir kazanç karşılığı değiştirmeyin: Çünkü Allahın indirdiklerine göre hüküm vermeyenler, gerçekten hakikati inkar edenlerdir!

    *

    Fe terâllezîne fî kulûbihim maradun yusâriûne fîhim yekûlûne nahşâ en tusîbenâ dâireh(dâiretun) fe asâllâhu en ye’tiye bil fethi ev emrin min indihî fe yusbihû alâ mâ eserrû fî enfusihim nâdimîn(nâdimîne).(5.maide 52)

    Ve kalplerinde hastalık olanların, (kendi kendilerine) “Şansımızın kötü gitmesinden korkuyoruz!” diyerek onların işine yarayan bir tavır sergilemekte yarıştıklarını görebilirsin. Ama Allah, (müminler için) büyük bir başarı takdir ettiğinde yahut kendi planının (başka) bir tezahürünü gerçekleştirdiğinde o (kararsız)lar, kendi içlerinde gizlice barındırdıkları düşüncelerden dolayı vicdan azabı duymaya başlarlar.

    *

    Summe kaset kulûbukum min ba’di zâlike fe hiye kel hıcâreti ev eşeddu kasveh(kasveten), ve inne minel hıcâreti lemâ yetefecceru minhul enhâr(enhâru), ve inne minhâ lemâ yeşşakkaku fe yahrucu minhul mâu, ve inne minhâ lemâyehbitu min haşyetillâh(haşyetillâhi), ve mâllâhu bi gâfilin ammâ ta’melûn(ta’melûne).(2.Bakara 74)

    Ama, bütün bunlardan sonra kalpleriniz katılaştı; kaya gibi hatta daha da sert oldu; Çünkü, unutmayın, öyle kayalar var ki içinden ırmaklar fışkırır; ve öylesi de var ki, yarıldığında içinden su çıkar; bazısı da Allah korkusuyla (yerinden kopup) aşağı yuvarlanır. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir!

    *

    Lev enzelnâ hâzel kur’âne alâ cebelin le reeytehu hâşian mutesaddian min haşyetillâh(haşyetillâhi), ve tilkel emsâlu nadribuhâ lin nâsi leallehum yetefekkerûn(yetefekkerûne).(59.Haşr 21)

    Bu Kur’an-ı bir dağa indirmiş olsaydık, dağın ezilip büzülerek Allah korkusuyla paramparça olduğunu görürdün. Ve işte (bütün) bu temsilleri, belki düşün(meyi öğrenebil)irler diye insanların önüne koyuyoruz.

    *

    Fe kûlâ lehu kavlen leyyinen leallehu yetezekkeru ev yahşâ.(20..Tâhâ 44)

    Ona yumuşak söz söyleyin, umulur ki öğüt alıp düşünür veya içi titrer, korkar.

    http://www.kuranmeali.org/kuran_meali.aspx

    Muhabbetle 🙂

  6. Yazan:MY Tarih: Mar 27, 2010 | Reply

    Çuvaldiz Hanim ALLAH sizden razi olsun. Deginiz gibi Sanat’ta Ayrinti serisine de çok iyi uyardi bu ayetler. Zaten Korku MAtkabi, Ahiret Kitabi ve Sanat serisi birbirinden ayrilmaz seyler. Ayni Hakikat’in fotograflari olmak “isteyen” yazilar bunlar. Baska baska açilardan ayni “bina” resimleniyor ki 3 BOYUT’u(?) 2 boyutlu fotograflarla gözden geçirip yeniden 3 Boyutta zihnimizde temsil edelim. Yine tahmin ederim anlamis oldugunuz gibi bu yazilar hep kesif yazilari, yani gelecek bölümler henüz yazilmadi, zihnimde bile olusmadi henüz. Bu son yorumunuz dogrudan katkida bulunacak yeni bölümlere.

    selam ve dua ile

  7. Yazan:çuvaldız Tarih: Mar 27, 2010 | Reply

    Mehmet bey Allah sizden de razı olsun.“keşif” dediniz takıldık peşine bakın yol nereye çıkardı:)

    (51.Zâriyat)
    Ve fîl ardı âyâtun lil mûkınîne.(20)
    Ve fî enfusikum, e fe lâ tubsirûn(tubsirûne).(21)
    (20-21) Şüphesiz kesin bilgi(Kesin olarak) ile inananlar(mûkınîne) için yeryüzünde ve kendi nefislerinizde birçok alametler (ayetler) vardır. Hâlâ görmüyor musunuz?

    Yazdığınız gibi görmek, sadece et-göz’ün tek boyutlu uzak şahitliği olmasa gerek !

    Not: Katkıda bulunacak olan yorumum değil, alıntıladıklarım.:) Keşfinize bereket.
    Bilmukabele

  8. Yazan:MY Tarih: Mar 30, 2010 | Reply

    “Hâlâ görmüyor musunuz?”


    daha önce söylemis miydim?

    Hz Gazâlî’nin bir sözü var, (mealen) “ALLAH’i göremeyisimizin sebebi O’nun Nûr’unun parlakligi sebebiyle gözlerimizin kamasmasidir” diyor.

  9. Yazan:çuvaldız Tarih: Nis 3, 2010 | Reply

    Mehmet bey,

    Hâlâ görmüyor musunuz?”

    daha önce söylemis miydim?
    Hz Gazâlî’nin bir sözü var, (mealen) “ALLAH’i göremeyisimizin sebebi O’nun Nûr’unun parlakligi* sebebiyle gözlerimizin kamasmasidir” diyor.

    Bilmiyorum. Mealen yazmış olduğunuz bu cümle üzerinde yazıldığı dilden ve tafsilatlı bir bilgi ile üzerinde düşünüp, yorum yapmanın daha doğru olacağı kanaatinde olmama rağmen yine de bir hadsizlik edip “O’nun Nurunun parlaklığı” cümlesini aşağıdaki ayet ile birlikte düşünerek anlamaya çalıştım;

    Ve kezâlike nurî* ibrâhîme melekût**es semâvâti vel ardı ve li yekûne minel mûkınîn(mûkınîne). (6.En’am 75)

    Böylece Biz İbrahime, (Allahın) gökler ve yer üzerindeki güçlü hükümranlığı (ile ilgili (ilk) kavrayışı kazandırdık) gösterdik ki kalben mutmain olan kimselerden olsun.

    Gösterileni kavrayabilecek şekilde yaratılmış olduğunu idrak edebilmenin, O’na mahsus bir “göstermek” olduğuna hamd edebilmek; “görülmesi istenen”!

    Göz kamaştıran Nûr’un Malik’ini, Halk eden olarak bilebilme basireti ile donatılmış akleden “insan” olmak!

    Elhamdu lillâhillezî halakas semâvâti vel arda ve cealez zulumâti ven nûr(nûra), summellezîne keferû bi rabbihim ya’dilûn(ya’dilûne).(6.En’am 1)

    Hamd; gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah’a mahsustur. Sonrada kafirler bunları rabblarına denk tutuyorlar.

    Denk tutma gafletine düşmeyen/düşmekten sakınan inananlar için “Gözlerin kamaşabiliyor olmasının (göremeyişimizin sebebi) da bir gösterme olduğunu” ve gösterilenin, teşbih ve tenzih ile ifadelendirilme gayretinin ne anlama geldiğini, oldukça kapsamlı bir yazı serisi (Sanat’ta Ayrıntı)kaleme alarak siz çok güzel bir şekilde izah ediyorsunuz.

    Ve bu yazılarına yansıayan ışıktan görebilmek için istifade etmeye gayret ediyorum.İyi ki varsınız ve yazıyorsunuz 🙂

    *Parlaklığı,muğlak,askıda(!) olup şüphede bırakmayan kesinlikte/net/açık/aleni olan ayet/delil/öğüt/işaret olarak düşünmek,ifade edilmekte olanı kavramaya biraz daha yaklaştıran bir yol olabilir!

    *Göstermek: eraye, iraet(Arp.)

    **Melekût:ruhlar alemi,büyük otorite
    Tam bir hâkimiyyetle, Saltanat-ı İlâhiyyenin müessiriyyet ve idâresinin esrarı. Her şeyin kendi mertebesinde, o mertebeye münâsib ruhu, canı, hakikatı. Bir şeyin iç yüzü, iç ciheti. * Hükümdarlık. Saltanat. * Ruhlar âlemi. (Bak: Arş)(İnsan mülk ciheti ile kalbe zarf olur, melekut cihetiyle de mazruf olur. M.N.)

  10. Yazan:MY Tarih: Nis 3, 2010 | Reply

    tabi temkinli olmak lazim, tek arzum yazdiklarim ilham versin, insanlar gözlerini TV’den, maçlardan
    ayirip yapraklara, kuslara ve göklere baksin istiyorum :)) Mesnevî, gibi Füsus gibi altin madenlerine
    dikkat çekebilirsek ne mutlu bize, Kur’an’i “yeni” bir gözle okumak istegi uyandirabilirsek…

    Siz de ne güze anlatmissiniz, “görmek-anlamak” kelimelerini kullanirken aslinda korkuyor insan. okuyanlari yanlis yönlendirmek istemem tabi. Mesela agaçlarin kuslarin güzelligine bakarak (hasa) “Yaratan’i gördüm, Kâinat Tanridir, sen, ben Tanriyiz” gibi sapma noktalarina varilabilir. Leibniz’de, Spinoza’da daha bir çoklarinda bunun kokusunu aliyorum.

    Zira görmek ve anlamak bir çok dilde es anlamli olarak kullanilabiliyor. Bilirsiniz ingilizcede “evet, hmm, anliyorum” anlaminda “I See) (görüyorum) derler. Fr’da da böyle. “Görüyorum ne demek istedigini” diye bir laf var.

    Alin iste, “dil hapishanesi” :))

    Hz. Gazâlî ALLAH’a degil güzellige tapan bir Türk kavminden bahseder meselâ Miskat-ül Evar’in sonunda. Demek ki mesele çok eski. Insan ALLAH’a dair bazi seyleri idrak ediyor, mola vermek için durdugu yeri son durak sanabiliyor.

    Kur’an bunun ölçülerini veren, uyaran ayetlerle dolu. Sizin de koydugunuz ayetler gibi birbiri ile ASLA karistirilmamasi gereken “GÖRMELER” var. “Zina da böyle bir şey işte…” isimli yazida renkli TV için dua eden Janis Joplin’den bahsetmistim.

    Günahlar, sirk vb tabi ALLAH ile kul arasinda. Ancak bu kötü yola düsenler daha ölmeden bir ceza veriyorlar kendilerine. ANLAMA ve GÖRME kapasitelerini SIFIRLAMAK.

    Yine Gazâlî’den bir sözle bitireyim, yanilmiyorsam Kalplerin Kesfi’nden (mealen):

    hastaliktan kurtulmuyorsan sebebi ilaçlari kullanMAmana doktorun kizmasi degil ki! Sen ilaçlari kendin için al, doktor için degil. “Günahlarimin O’na ne zarari var” deme, sen kendine kötülük ediyorsun, senin cehennemin kendi ellerinle yaktigin atesten olusacak”

  11. Yazan:çuvaldız Tarih: Nis 4, 2010 | Reply

    Mehmet bey,

    Çekincelerim nedeniyle etrafında defalarca tur attığım bir meseleyi bir çırpıda ve çok kolay anlaşılır bir şekilde ifade edivermişsiniz. Düğümsüz dilinize elinize sağlık 🙂

    Görmek-anlamak ve ifade etmek noktasında örnek olabilecek bir yazı; http://www.taraf.com.tr/makale/10749.htm

    Mükemmelik timsali doğada müşahede etmiş olduğu 7 renkten ilhamla, biri, A.Altan’a 7 tekrarlanan ayet olarak anılmış olan Fatiha suresinden bahsetmiş olsa, insanların arayışına bırakılmış olduğunu düşündüğü mükemmelliğin,( parantez içini düzenle dolduracak şekilde) hale hazırda çok aleni bir biçimde ifade edilmiş olduğunu, kulluk mertebesinde, mucize kabilinden görürdü herhalde! Erguvanların bir emirle açıldığına şahitlik ettiği gibi.

    Mükemmellik , eksik yaratılmışlık, insanın doğumla açılan ölümle kapanan hayat parantezi, mükemmel olmayanların yarattığı mucizeler ve gizli emir konularında söylenebilecek bir yığın şey olmasına rağmen özetle bu kadarını yazmakla yetineyim.

    Not.Ahmet Haşim’in gizli dili Ahmet Altan’ın bu yazısına da aksetmiş sevgili Cemile :))

  12. Yazan:MY Tarih: Nis 5, 2010 | Reply

    çuvaldiz Hanim Selam,

    evet, nispeten seküler(?) bir noktadan çikmis ama samimi agnostikligi(?) sayesinde Ahmet Altan da ayni yere varmis, HAYRET, GÖRMEK, ANLAMAK… demek ki aklin yolu birmis ve Kur’an’i okumayanlar bile isaret edilen seylerin (en azindan) bir kismina akilla varabilirmis.

    27 martta yazdiginiz ayet hâlâ aklimda yankilaniyor “Hâlâ görmüyor musunuz?”

    kendi kendime soruyorum, neden daha önce görmedim diye :))

    eskiden akil ve imanin birbiriyle UYUMLU iki sey oldugunu sanirdim. Galiba yanilmisim, ayni pirlantanin iki farkli yüzüymüs… veya böyle birseymis.

  1. 5 Trackback(s)

  2. Nis 2, 2010: Sen Yaratan’ın resmini yapabilir misin William?: Sanat’ta ayrıntı (5) : Derin Düşünce
  3. Nis 5, 2010: Akıl-Vahiy uyumu ve İman Kitabı – Gazâlî Hazretleri : Derin Düşünce
  4. Nis 12, 2010: Futbol mu daha kötüdür yoksa eşcinsellik mi? : Derin Düşünce
  5. Nis 21, 2010: Son 30 günde en çok okunanlar : Derin Düşünce
  6. Mar 27, 2011: Hiç kimsenin Tiranlığı: Marx, Arendt ve Bürokrasi : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin