Gözlerime Bakamayacak Kadar Yüreksizlerdi
By Konuk Yazar on Nis 12, 2010 in atatürkçülük, Başörtüsü Yasağı, Kemalizm, Yobaz Laikler
Hatice Sohbet, İnönü Üniversitesi (1998-?)
Anlamsız, komik, iliklerimize kadar hüzün dolu günlerdi…Koca rütbeli; koca cübbeli kocaman ama küçücük yürekli bir avuç insanların keyfiyetleri için hayatı karartılmaya çalışılan yüzlerce insanlardık bizler.
Neden?
Koca cübbeli; aydın(!) bilim adamlarımız(?) bilim kadınlarımız(?) öyle istediler diye..Bu kadar basit mi? Bu kadar basitti işte…Bu kadar sebepsiz, bu kadar komik ama ne büyük elemlerdi..Ne büyük acılardı yaşananlar ve yaşanacak ne büyük zorluklara gebe günlerdi.
Bir günde değişen insanlar gördünüz mü siz? Değişen insanlarla birlikte bir günde kaybolan vicdanlar! Her gün gittiğiniz; kapıları sizin için açık olan okulunuz, size gülümseyen gözler, hal hatır sorup selamlaştığınız yüzler, hocalarınız, güvenlik görevlileri, sevdiğiniz ve de sevildiğiniz insanlar…Bir sabah kalkıyorsunuz; kapılar kapalı, gülümseyen gözler öfke dolu, selamlaştığını yüzler başka yönlerde..Bir günde, sadece bir günde!
Neden?
Birileri öyle istedi diye!
-Başörtülü giremezseniz!
-Neden?
-Emir öyle?
-Kim emretdi?
-….önce sessizlik sonra ‘bize böyle denildi’
-Kim?
-Kimse bilmiyor.
Makam koltuğunda oturup ‘artık başörtülü girilmeyecek’ diyen hanımefendiler! beyefendiler! Ağzınızdan birkaç saniyede çıkan bu kelimelerle bir günde yüzlerce genç kızın hayatını altüst etmek ne kadar da kolaydı sizler için. Ağzınızdan savruluveren sözlerin çıkardığı rüzgarla yüzlerce umutlar, hayatlar savrulmuştu. Savrulduk ama savrulan hayallerimiz umutlarımız değildi sadece…Savrulan bizdik, biz ve bize tutunan ailelerimiz ,bizim geleceklerimiz, bizimle birlikte gelecekteki çocuklarımız, bir kasırga idi ağzınızdan çıkan bir kasırga..!
Neden?
O ne anlamsız, ne komik, ne acı günlerdi yarab! “özür dilerim sizi çok seviyorum kızlar aslında ama benim dersime giremezsiniz” diyen hocalar; fakülte önlerinde bizleri bekleyen askerler..” Kusura bakmayın; aslında biz de sizi destekliyoruz ” diyen ama o koca copları sırtımıza, kollarımıza vurmaktan da geri kalmayan askerler…Aman yarabbi! Bu ne büyük bir akıl tutulması! Sen gözyaşlarını komutanına göstermekten korkan asker! Seni rahatlatacaksa eğer beni acıtan vurduğun cop değildi; bu anlamsızlık bir deli saçması yüzünden kararıveren hayatımdı…Kim kimden korkuyor, kim kimin yanında? Sen; başörtülü avına çıkan hocam! Derse girmesek dahi sırf başörtülü diye soruşturma başlatan sen..Senin eşinin de başörtülü olduğunu gözlerimle gördüğüm o gün …çok acı…Komik, anlamsız, ne acı anlardı o anlar!
Kaybetdiğimiz sırf diplomalarımız değildi. Bir nesil silinmek istendi bir günde. Geleceklerimiz gölgelendi,işsizliğe ,sıradanlığa mahkum edildik bir günde. Silinen üniversite kayıtlarımız değildi…Kişiliklerimiz ile silinmek istendik birilerinin keyfiyeti için. Ama en acısı beklide inananların vicdanlarından da silmek istemişlerdi birileri biz başörtülüleri. Dinleyin; koca cüpbeli ,koca rütbeli aydın(!) insancıklar…Başarmanın verdiği o sadist duygularla bir zevk çığlığı atdınız. O çığlığınız bir çığ oluşturdu. Çığ düştü bizim üzerimize ama ezemedi bizleri…Onurumuzla dimdik ayaktayız…Peki ya siz?
Sizlerde gözlerimin içine bakacak kadar bir yürek var mı?
7 Yorum
Yazan:eg Tarih: Nis 12, 2010 | Reply
evet esas can yakıcı olan bu zaten. “sizi seviyorum ama artık dersime giremezsiniz” diyen “hocanın” – bence – bir daha ilelebet hiçkimseye öğretebileceği hiçbirşey yoktur .
Yazan:eg Tarih: Nis 12, 2010 | Reply
bir de ek olarak şunu söyleyeyim: hani “eşcinsellik” üzerinden bugünlerde kimi liberallerin herkese turnusol kağıdı fırlatma girişimleri var ya, hazır konusu gelmişken bazı şeyler ekleyeyim. yukarıdaki cümlelerde üniversite hocasının, polisin sırf başörtülü oldukları için böyle bir muameleye maruz bıraktıkları kızların durumu yerine eşcinselleri getirelim aklımıza bir an. bir hoca “sen eşcinselsin, seni seviyorum ama üzgünüm bundan böyle benim dersime giremezsin” diyorsa bu hocanın da bir daha kimseye birşey öğretebileceğini sanmıyorum. eşcinsel bir şahsın okumasına, çalışmasına engel olmak yönünde hiçbir girişimin yanında değilim. peki bu turnusol kağıtlarını fırlatan şahıslar “hizmet alan, hizmet veren” tipi mide bulandırıcı zırvalamalarına son verecekler mi acaba merak ediyorum. üstelik bu “hizmet alan, hizmet veren” ayrımını çok büyük bir sosyal bilim buluşu gibi sunan bu liberal şahıslara “turnusol arıyorsanız, önce bir aynaya bakın, kendi suratınızı görün de öyle konuşun” demek istiyorum…
Yazan:Gürhan Tarih: Nis 12, 2010 | Reply
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetay&ArticleID=989947&Date=12.04.2010&CategoryID=83
Bugünkü Radikal’de,bahsettiğiniz anlamda “turnusol fırlatıcılarından” birisinin bir yazısının linkini vererek başlamak isterim Enver Bey.Aynı sayıda Yıldırım Türker’in de bir yazısı mevcut,ancak kendisi de eşcinsel kimliğe sahip bir birey olarak bana kalırsa biraz fazla duygusal mülahazalara girmiş,ben bunu tercih ettim ve açıkçası son derece yerinde tesbitler ve soğukkanlı bir yaklaşımla konuya eğiliyor.Sizin son yorumunuza gelirsek,açıkçası çok şaşırdım ve bana kalırsa fazlaca duygusal tepkiler içeren bu saptamanız haddinden fazla genellemeci,kırıcı ve indirgemeci bir yaklaşımı barındırıyor.Bu siteyi keşfettiğimden beri en azından yorumlarımla katkıda bulunmaya çalışıyorum dilim döndüğünce.Ben kendimi bir müslüman olarak tanımlamıyorum,hep verdiğim örnek üzerinden gidecek olursam;Filistin’de eller üzerinde yükselen çocuk cenazelerini gördüğümde,bir kız çocuğu babası olarak bir müslüman olmaktan öte,bir insan olarak yüreğim acıyor,isyan ediyorum.M.S 7. yüzyılda gökten indiği rivayet olunan bir kitabın rehberliğine,insanlık adına ihtiyaç olmadığı hususunda karar kıldım,bana kalırsa yaradanın insan tekine bahşetmiş olduğu “vicdan” her türlü kitabın ve yol göstericinin ötesinde bir rehberdir.Kendimi kimliksel olarak hiçbir kategoriye sokma gibi bir gayretim yoktur,çünkü bu tür üstten belirleyici geniş kapsamlı etiketler ferdin fert olarak varoluşuna vurulmuş prangalardır bana göre.İsim vermemişsiniz ama,”hizmet alan-veren” gibi bir icadın banisi olan Baskın Hoca’dan bahsettiğinizi,gündemi az çok takip eden birinin anlaması çok da zor değil takdir edersiniz.Öte yandan bir kişinin şahsi fikrini,benzer siyasi temayülü paylaştığı varsayılan bir fertler güruhunun üzerine yıkmak da ne derecede hakkaniyete sığar bunu da sizin takdir ve tasarrufunuza bırakıyorum.Evet ben gökten inen bir kitaba da,dinlerin gerekliliğine de inanmıyorum;ancak,buna inanan insanları da pozitivist aklın sığ gericiliğine sığınıp hiçbir zaman aşağılamadım ve yok saymadım.Çünkü inançlar ve yaşamlar üzerinde bir faninin diğer faniler üzerinde,sırf kendine bahşettiği birtakım üstün melekeler hasebiyle tahakküm kurma gayret içerisine girmesi kadar akıl-izan dışı bir durum olamaz.Okul kapılarında başörtüleri yüzünden ayrımcılığa uğrayan kardeşlerim benim indimde ayrı ayrı Rosa Parks’lardır ve sonuna kadar onların yanındayım,keza yıllar boyu Kemalist istibdadın diğer hedefi olan kürt kardeşlerim de öyle.Bugüne kadar Taraf’ta yazılarını büyük iştahla okuduğum,entellektüel gradosu bu toplumun fersah fersah üstünde olan Hilal Kaplan’ın eşcinsellikle ilgili son yazısı,müslüman sivil toplum derneklerinin Bakan Aliye Kavaf’a destek bildirisi,sizin bu agresif tesbitiniz derken içimde; zalimin zulmüne karşı her devrimci hücrenin,adı,maksadı ne olursa olsun karşı konulmaz birlikteliğine karşı yıllardır besleyip büyüttüğüm umut fidanı boynunu bir anda büküverdi.Neden buna müsaade ediyorsunuz,Hilal hanım’ın hastalık değil ama günah pragmatizmi,sizin e ama orada da başörtülü kardeşlerimiz zulüm görüyor,Baskın Hoca nezdinde hepinizin fikri-zikri bu işte alın bakalımcı indirgemeciliğiniz…Ben yine de umudumu korumak istiyorum,inanın gerici Kemalistlerle edilecek tek bir kelamım yokken,müslüman arkadaşlarımla o kadar çok şey paylaşabiliyorum ki,kitap fuarlarında başörtülü kardeşlerimin arkadaşlarıyla Ayrıntı Yayınları standını karıştırmalarını görüp mutluluk ve umut doluyorum.Son olarak şunu eklemek isterim,yukarıdaki linkte de göreceksiniz:Erkek egemen militarizmin ve şiddetin yerine her daim eşcinsel pasifizmini tercih ederim, hem hiç düşündünüz mü ya Canan Arıtman’da eşcinsellik konusuna sizlerle aynı perspektiften bakıyorsa…Maazallah değil mi?
Diye düşünüyorum
Esen kalınız.
Yazan:eg Tarih: Nis 12, 2010 | Reply
gürhan bey,
ben yıldırım türker’in sözünü ettiğiniz yazısına bir cevap yazısı yazdım. belki burada da yayımlarım o yazıyı. baskın hoca nezdinde liberalleresolculara ne söylediğimi belki o zaman daha net anlatabilmiş olurum. ama inanın bana gürhan bey türkiye’deki liberal ve solcu aydınlara kızmak ve asıl turnusolu onların suratına fırlatmak için yeterince sebep oldu elimizde. selamlar
Yazan:Gürhan Tarih: Nis 12, 2010 | Reply
Enver Bey,
Daha sağlıklı bir çıkarsamada bulunabilmek için,yazınızı sabırsızlıkla bekliyor olacağım.Umarım ben de düşüncemi yeterince açık ifade edebilmişimdir.Ortada mücadele edilmesi gereken ve geniş halk kitlelerine bunca yıldır illallah dedirtmiş olan zalim bir düzen,otoriter bir devlet aygıtı var.Bu tür tartışmalar beni korkutuyor,çünkü belki de günümüzde pek çok kişinin yapmadığı şeyi yapıyor,bu memleketin selameti için kafa yoruyorum-tabi ferdi bir gayret maalesef-bunları biraz da,hiçbir zaman gerçekten sol olmayı başaramamış,Kemalist sosla bulanmış bir anti-emperyalizm söylemine hapsolmuş ortodoks solun kördüğüşüne doğru giden kısır tartışmalar olarak mülahaza ediyorum.Ali Şeriati’yi mutlaka okumuşsunuzdur,maalesef benim okuma fırsatım olamadı,ancak yaptığım yüzeysel okumalardan neticeye varmak ne kadar sağlıklı olur bilemiyorum ama,sanki kendisinin çabalarına benzer bir gayretkeşlikle bir şeyler için uğraşmaktayım.Bugüne kadar bu sayfalarda,müslümanlığın,modern bir ideoloji olan milliyetçiliğe karşı tavrının netleşmeye başlamasını memnuniyetle takip ediyordum.Bir eşcinsellik meselesinden ki,toplum tarafından zaten yeterince marjinalize edilmiş bu insanların bedenleri üzerinden bir tartışmanın alıp yürüdüğünü şaşkınlık ve üzüntüyle müşahede ediyorum.Soldan örnek vermiştim,tartışmalar öyle bir noktaya varmıştı ki,küçük küçük iktidar mücadeleleri;yok Troçkist,yok revizyonist,yok küçük burjuva eğilimleri,gibi klişe söylemler asıl hedefi günden güne uzaklaştırdı.İster müslüman,ister liberal,ister demokrat-sol ne dersek diyelim,12 Eylül sonrasının korkunç dekadansında yüzen bu toplumda aklıselim peşinde koşan kaç kişi var Allah aşkına?Önemli olanın “konuşmak” olduğuna inanıyorum,bu fırsatın kaçmaması gerekiyor,kısır tartışmalar,polemikler,sonu gelmeyecek rövanşist pozisyon almalar bizi yerimizde mıhlarken,bu memleketin başına çöreklenmiş 86 senelik diktatoryayı da palazlandırmaya devam edecektir.Her konuda yüzde yüz mutabakata varılacak diye bir şey tabi ki mümkün olamaz,ancak ortada yılların yeldeğirmenleri varken,farklı farklı Don Quixote’ler ve Sancho Pancha’ları olarak yeldeğirmenlerine kafa tutulabilir mi? Ya da Mehmet Bey’in çok yerinde metaforuyla anlatmak gerekirse köpekbalıklarının karşısında yek vücut olan hamsiler bize gerekli dersi vermiyorlar mı?
Diye düşünüyorum.
Esen kalınız.
Yazan:Katre Tarih: Nis 13, 2010 | Reply
Yazıda belirtilen tarihten bir yıl sonra aynı üniversitenin kapısından çevrilen biri olarak o günleri yeniden yaşadım. O tarihe dair hatırladığımda hep tuhafıma giden olay ise, kampüsün girişinde omuzunda tüfekle nöbet tutan asiz…
bizler yasakçıları, bizleri içeri almadıkları o günleri unutmuyoruzya acaba o yasakçılar da bizleri hatırlıyor mu merak ediyorum. saatlerce kapılarda ağlattıkları didiştikleri genç kızları ne kadar hatırlıyorlar… bizde böyle olmasını istemezdik, biz de sizden yanayız, biz de emir kuluyuz, meydanları onlara bırakmayın vs vs
ve yıllarca unutamayacağım bir söz… “bizim de eşimizin her yeri kapalı!”
Yazan:özlem Tarih: Nis 20, 2010 | Reply
Daha önce sanırım Enver bey de yazmıştı şu satırları.
aslında hali pür melalimizi ne kadar anlatıyor bu cümleler. Bauman’ın modernite ve holocaust’undan:
…Bu dünya çapında bir perdeye yansıtılmış bahçıvan düşüdür. Kusursuz dünyayı tasarlayanların düşüncelerini, duygularını, dürtülerini ve düşlerini, belki daha küçük boyutlarda da olsa adına uygun her bahçıvan bilir. Bazı bahçıvanlar tasarılarını bozan yabani otlardan; güzelliğin ortasındaki o çirkinlikten, yüce bir düzenin ortasındaki o süprüntüden nefret ederler. Diğerleri ise buna karşı gayet duygusuzdurlar:Çözülecek bir sorun yapılacak fazladan bir iştir yalnızca. Ama bunun otlar açısından bir farkı yoktur, her iki tür bahçıvan da yok eder onları. sorulsa ve biraz durup düşünmeleri için fırsat tanınısa, her iki tür de aynı şeyi kabul eder. Yabani otlar ne olduklarından ötürü pek değil de, güzel düzenli bir bahçenin oluşturulması gerektiğinden ötürü ölmelidirler.
hoca aslında seni çok seviyorum da diyebilir ya da kişisel olarak uyuz da olabilir. Kendi içinde çelişki yaratmaz bu durum. Anlayın artık dertleri kişisel değil. onlar birer çiçek katili bahçıvan. Yabani çiçekleri sevmiyorlar.
Bir yazımı şöyle bitirmiştim bu kitabı okumadan.
Bir ağaç gibi tek başına ve tek bir ağaçtan oluşturulmuş bir orman gibi korkunç. Faşizm de böyle bir şey işte.
Galiba malum olmuş:(