ABD’nin Nükleer İran Sorunu
By Ahmet Cem Ozen on May 1, 2010 in Amerika, Barış, Dış Politika, Ortadoğu
Irak işgalinin toz bulutu kalkmaya başladığından beri devam eden başka bir gerginlik var. O da İran’ın nükleer faaliyetleri. Nükleer silaha sahip bir İran Amerika’nın Ortadoğu politikasındaki tüm taşları yerinden oynatacağından Amerika bu konuyu en önemli dış politika maddeleri arasında tutmayı sürdürüyor.
Konu son aylarda açıklanan raporlar ve nükleer zirveler ile yeni bir boyuta taşındı. Yeni ABD yönetimi bu konuya daha da ciddi yaklaşıyor zira Obama “Nükleer İran”ı engelleyememiş bir ABD başkanı olarak tarihe geçmek istemiyor. İran tarafı da nükleer kartı elinde tutarak stratejik konumunu geliştirmek ve bölge üzerindeki gücünü artırmak istiyor.
İran’ın Nükleer Gelişimi
Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması’na ilk gün imza koyan İran 70’li yıllarda nükleer enerji geliştirme girişimlerinde bulunmuş fakat 1979 İslam Devrimi sonrası bu girişimler askıda kalmıştı (1).
11 Eylül sonrası Amerika’nın Afganistan’ı ve Irak’ı işgal etmesi İran’ın bir anda kendisini serbest hissetmesine yol açtı. Zira Afganistan’daki Taliban rejimi katı İslami yorumu nedeniyle Şii İran’a hasmane bir tutum takınıyor, Irak’taki Saddam yönetimi ise İran ile 1980-88 Savaşı’ndan arta kalan tehdit olma konumunu devam ettiriyordu. Yalnızca 2 yıl içerisinde İran hem doğu hem de batıdan kendisine yönelen jeo-stratejik tehditlerden kurtulurken Ortadoğu’daki yeni dengede, örneğin Irak Şiileri üzerinde, kendisine oyun alanı açabiliyordu. Bu açıdan bakıldığında ABD’nin İran “canavarını” kendi elleriyle yarattığı söylenebilir.
İran bu süreçte nükleer enerji faaliyetlerini hızlandırdığını ve bunu silah yapımında değil barışçıl amaçlar için kullanacağını açıkladı. İran’ın Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) ile işbirliğinde çekinceli davranması ise Amerika’nın İran üzerindeki uluslararası baskıyı artırması sonucunu doğurdu.
2007’de açıklanan Ulusal İstihbarat Konseyi raporuna göre 2009’dan önce İran’ın nükleer yapabilmesi kesinlikle mümkün gözükmüyor ve İran’ın sanılanın aksine bu konuda çok da ilerleyemediği söyleniyordu (2). Bu durum konunun bir miktar yumuşamasına neden olduysa da geçtiğimiz Eylül ayında Kum kenti yakınlarında gizli bir nükleer tesisin varlığının tespit edilmesi tansiyonu yeniden artırdı (3). UAEA’nın Şubat 2009 raporuna göre (4) İran yüzde 20 oranında uranyum zenginleştirme oranına ulaşmış durumda. Nükleer silah için yüzde 90 oranında zenginleştirme gerekiyor ve İran’ın bu noktaya bir yıl içerisinde gelebileceği konuşuluyor (5).
İran tarafında nükleer çalışmaların başta sağlık sektörü olmak üzere barışçıl amaçlar için yapıldığı ve nükleer silah yapma peşinde olmadıkları görüşü sık sık tekrarlanıyor (6). İran’da neredeyse tüm siyasi gruplar nükleer çalışmalara destek veriyor (7). Fakat şu bir gerçek ki İran’ın nükleer tartışmayı sıcak tutmasındaki asıl amaç bunu diplomatik bir manivela olarak kullanmak. Zaten UAEA Şubat raporunda barışçıl amaç dışında İran içinde herhangi bir nükleer malzemeye ulaşılamadığı belirtiliyordu (8).
Barack Obama 12 Nisan 2010’da Washington’da tam 36 devlet başkanı ve 10 ülke delegasyonunun katıldığı bir nükleer zirve düzenledi. 1945’ten beri Amerika’nın ev sahipliğindeki en büyük zirve olan organizasyonda dünyanın gelecekteki nükleer ajandası görüşüldü. Obama dünyayı nükleer silahlardan arındırma gibi idealist bir görüşe sahip bulunuyor (9). Bunun için hem İran konusunda hem de nükleer silahsızlanma konusunda atacağı adımlar için uluslararası işbirliğine önem veriyor.
Zirveye çağırılmayan İran ise kendi nükleer zirvesini topladı ve zirvenin başlığını “Herkes İçin Nükleer Enerji – Kimse İçin Nükleer Silah” olarak seçti (10). Zirvede Ayetullah Hamaney ABD ve diğer nükleer silaha sahip ülkeleri nükleer silahları bir terör aracı olarak kullanmakla suçladı (11).
Hangi Seçenekler Masada?
İran’ın nükleer silaha sahip olması bölgede özellikle İsrail kıskacında olan ülkelerin İran’ın eksenine girmesi sonucunu doğuracaktır. Son dönemde zaten özellikle Şii hilali bölgesinde etkinliğini artıran İran böylece bölgede tek hakim güç olacak ve hem Amerika’nın hareket etmesini engelleyecek hem de Amerikan dostu olan ama halk desteğinden yoksun rejimlerin altındaki zemini yok edecektir.
İsrail’in nükleer silah sahibi olduğu biliniyor. Herhangi bir büyük savaşta bu durum stratejik bir dengesizliğe yol açacaktır. İran’ın nükleer silaha sahip olması halinde ise durum eşitlenecek ve kurulacak dehşet dengesi İsrail’in bu avantajını ortadan kalkacaktır. Bu durum İsrail için kabul edilemez olduğundan bu ülke ABD’yi İran’a karşı sert davranmaya itmek için elinden geleni yapıyor.
Obama yönetimi bu konuyu ilk etapta uluslararası baskı yoluyla çözmek istiyor. Birleşmiş Milletler yoluyla uygulamaya konacak yaptırımlar ABD’ye uluslararası meşruiyet sağlayacak ve hareket alanını genişletecektir. Ancak bu noktada özellikle Çin büyük bir engel olacağa benziyor. Zira Çin İran’ın 2. büyük petrol müşterisi (12) ve İran’a yapılan yatırımlar ile ilgili ABD hükümetinin açıkladığı rapora göre Çin ulusal petrol şirketinin bu ülkede 2 milyar dolarlık yatırımı var (13).
Çin BM Güvenlik Konseyi üyesi olduğu için ABD yaptırımlar konusunda bu ülkenin desteğini almak zorunda. Nükleer zirve sırasında Çin yaptırımlar konusunu görüşebileceğini söyleyerek ABD cephesini umutlandırdı (14). Zira İran’ı nükleer konuda durdurabilecek olan yegane ülkenin Çin olduğu konuşuluyor (15). Buna karşın Güvenlik Konseyi’nin geçici üyelerinden Türkiye, Brezilya ve Lübnan yaptırımlara sıcak yaklaşmadıklarını beyan ettiler (16). Türkiye geçmişte Irak’a yapılan ambargodan çok zarar gördüğü için bir diğer komşusuna yapılacak ekonomik yaptırımlardan özellikle çekiniyor (17).
Uluslararası yaptırımların İran’ı caydırıp caydırmayacağı ve İran’ın nükleer konusunda uluslararası toplumla işbirliği yapıp yapmayacağı çok da açık değil. Amerikan Ordusu Harp Akademisi Stratejik Araştırmalar Enstitüsü’nün 2005 yılında yayınladığı İran ile ilgili rapora göre; İran içinde kendi güç alanlarına sahip ve nispeten bağımsız hareket den pek çok odak ve organ var (18). Ayetullahlar, Devrim Muhafızları, İran Ordusu ve Ahmedinecad gibi güç odaklarının kendi gündemi var ve İran’ı belli bir konuda ikna etmek başlı başına bir zorluk. Örneğin yaptırımların kendine ait belli bir ekonomik yapılanması olan Devrim Muhafızları’nı etkilemeyeceği söylenebilir (19).
Yaptırımın amaçlarından birisi de İran’da özellikle son seçimden sonra ortaya çıkan toplumsal ayrılığı daha da derinleştirmek. Ekonomik ambargo ve petrol ablukasının toplumdaki huzursuzluğu körüklemesi ve muhalefeti harekete geçirmesi beklenebilir. Ancak bu durumun tam tersi, yani İran toplumunun birlik olması sonucunu da doğurabileceği unutulmamalı (20).
ABD Ulusal Güvenlik Konseyi eski İran uzmanı Gary Sick’e göre yaptırımlar İran’ın uranyum zenginleştirme programını etkilemez (21). Bu görüşün haklılık payı var zira İran küçük bir ülke değil ve kendisine çıkış yolları bulmakta zorlanmayacaktır. Kaldı ki silah satışının yasaklanması ve petrol ambargosu gibi yaptırımlar Çin’in Japonya’dan sonra en büyük petrol müşterisi olduğu ve Rusya’nın S-300 füzeleri sattığı düşünüldüğünde uygulamaya konulması kolay olmayan seçenekler (22).
“Askeri Seçenek” terimi genel olarak iki anlamı içeriyor. Birincisi nükleer tesislere yapılacak askeri operasyonlar, ikincisi ise İran’ı en azından rejimi devirmeye zorlayacak askeri bir işgal. İkinci seçeneğin maliyeti ve sonuçları kestirilemeyecek kadar büyük olduğundan daha çok konuşulan birincisi, yani İran’ın nükleer tesislerini vurarak kullanılmaz hale getirmek.
Eski ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell’a göre İran’a yapılacak askeri bir saldırı bu ülkenin nükleer programını durdurmaz aksine daha da istekli hale getirir. Ayrıca çıkabilecek bir bölgesel savaş da ABD’yi içinden çıkılmaz bir konuma sürükleyebilir (23). Brookings Enstitüsü’ne bağlı Saban Center’ın savaş simülasyonuna göre İsrail’in olası bir askeri saldırısı Amerika’yı hiç de iç açıcı bir noktaya götürmüyor (24). Ancak ABD içinde askeri müdahale seçeneğini güçlendiren bir olay Savunma Bakanı Robert Gates’in İran’ın nükleer silah elde etmesi halinde Amerika’nın bu durumla baş edebilecek herhangi bir politikası olmadığı yönündeki raporunun basına sız(dırıl)masıyla yaşandı. Rapora göre Amerikan yönetimi “uyanmalı” ve ciddi önlemler almalı (25).
Sonuç
İran’ın nükleer silaha sahip olması Amerika’nın Ortadoğu politikasını ve İsrail’in konumunu hayati bir biçimde tehdit edecektir. Amerikan yönetimi bunu engellemek adına her şeyi yapmaya hazır görünüyor. Bunun için askeri seçeneklerin masada olduğuna devamlı vurgu yapılıyor.
İran tarafında ise konuyu sıcak tutarak masada bir pazarlık konusu elde etmek düşüncesi hakim. Ortadoğu’da gitgide genişleyen İran etkisinin bu gerginlik politikasıyla artması hedefleniyor. Nükleer silaha karşı olduğunu her defasında belirten İran yönetimi nükleer teknoloji olarak belli bir seviyeye geldiğinde ve silah yapması sadece birkaç ay alacak noktaya ulaştığında zaten istediği dehşet dengesine kavuşacak ve İsrail’in bu konudaki üstünlüğüne son vermiş olacaktır.
Amerika’nın İran’ı vurması; Amerika içinde İran’ı vurmak isteyenlerin çoğalması, İsrail’in bunu teşvik etmesi, Rusya’nın işine gelmesi ve İran’ın rejimini bir dış tehdit unsuruyla ayakta tutmak istemesi göz önüne alındığında çok da uzak bir ihtimal değil.
Acaba Obama ve ekibi barışçıl yollarda ne kadar ısrarcı kalabilecek?
KAYNAK ve NOTLAR
(1) “Iran’s Nuclear Programme”, Greg Bruno, http://www.cfr.org/publication/16811/irans_nuclear_program.html , 10 Mart 2010.
(2) Rapora ulaşmak için: http://www.dni.gov/press_releases/20071203_release.pdf
(3) Obama’nın konuyla ilgili açıklaması için: http://www.whitehouse.gov/the_press_office/Statements-By-President-Obama-French-President-Sarkozy-And-British-Prime-Minister-Brown-On-Iranian-Nuclear-Facility/
(4) Rapora ulaşmak için: http://www.iaea.org/Publications/Documents/Board/2010/gov2010-10.pdf
(5) “Officials Say Iran Could Make Bomb Fuel in a Year” , The New York Times, 14 Nisan 2010.
(6) “In Iran Nuclear Issue is Also a Medical One”, Washington Post, 20 Aralık 2009.
(7) “Iran Nukes Deal: What if Ahmadinejad is Serious”, TIME, 5 Şubat 2010.
(8) Bkz. Not 4.
(9) “Obama Puts His Own Mark on Foreign Policy Issues”, Peter Baker, The New York Times, 13 Nisan 2010.
(10) “Ahmadinejad’s Answer to Obama’s Nuclear Summit”, TIME, 19 Nisan 2010.
(11) “Iran Calls U.S. Nukes Tool of Terror”, TIME, 17 Nisan 2010.
(12) http://www.eia.doe.gov/emeu/cabs/Iran/Oil.html , Ocak 2010.
(13) Rapora ulaşmak için: http://www.gao.gov/new.items/d10515r.pdf , 23 Mart 2010.
(14) “China Pledges to Work With U.S. On Iran Sanctions”, The New York Times, 12 Nisan 2010.
(15) “This Week At War: Could China Disarm Iran?” , Robert Haddick, Foreign Policy, http://www.foreignpolicy.com/articles/2010/04/16/this_week_at_war_could_china_disarm_iran?page=0,0 16 Nisan 2010.
(17) Ankara’nın İran ile Arabuluculukta Hedefi, BBC Türkçe, http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2010/04/100420_ankara_tehran.shtml
(18) Rapora ulaşmak için: http://www.strategicstudiesinstitute.army.mil/pubs/display.cfm?pubID=629
(19) “Why Sanctions Won’t Beat Iran’s Revolutionary Guards”, TIME, 17 Şubat 2010.
(20) “Obama and Iran: Dialogue or Sanctions?”, Kayhan Barzegar, http://www.iranreview.org/content/view/5478/41/
(21) “On Iran Sanctions, Is The U.S. Spinning Its Wheels”, TIME, Tony Karon, 5 Mart 2010.
(22) “And the price of nuclear power”, The Economist, 25 Şubat 2010.
(23) “Washington’s Shrinking Options on Iran Sanctions”, TIME, 24 Mart 2010.
(24) Simülasyon raporuna ulaşmak için: http://www.brookings.edu/~/media/Files/rc/reports/2010/02_iran_israel_strike_pollack/02_iran_israel_strike_pollack.pdf
(25) “Gates Says U.S. Lacks a Policy to Thwart Iran”, The New York Times, 17 Nisan 2010.
1 Trackback(s)