Kadınlar Parça Parça, Tercihli Kadın Paramparça
By Fatma Sancak on May 9, 2010 in Başörtüsü Yasağı, Kadın, Toplum
Dikkat! Bu başörtüsü yazısı değildir. Bu kadın yazısıdır.
Polianna’yı hepimiz biliriz, o içinde bulunduğu her kötü durumdan mutlaka mutlu olacak anlamlar çıkartan bir karakterdir. Genel olarak; bardağın dolu kısmını gör, mutlu olmak için mutlaka bir sebep vardır gibi bir anlatıma yöneliktir onun kıssadan hissesi. Bu öğreti kısmen doğru olsa dahi bu durum abartılmaya başlanırsa, otomatiğe bağlanırsa patolojik bir hal alabilir. Mesela her koşulda mevcut şartlar içerisinde kalmayı ön görür, seçenek dışı düşünemez, savaşma gücü yok olur, hep aynı noktada mutsuzken kendini mutlu zanneder, kendini kandırır ve final; Polianna abartırsa alt metinde aslında bir yalancı olur.
Kadın Üzerinden Kamuflaj
Ben mesela kapitalizm ve emperyalizm gibi sömürülerin kısmen kadın üzerinden ilerlediğini düşünürüm. Çünkü ortada kirli bir satış sürer hatta bir satış yeni satışın geleceğini garanti eder. Mevcut madde el değiştirir gibi görünse dahi kirli olan el değiştiren madde değil, ortamdır. Ancak kullanılan maddedir, benim örneğimden bakarsak kadındır.
Kadınlar hayatın kısmen görünen yanıdır. Mesela Türkiye Cumhuriyeti kurulup yeni düzenin oturtulmasında; çarşafı çıkartılan ve şapka giydirilen, pilotluk eğitimi aldırılan – ki bir süre sonra Dersim’de insanlarımızı bombalayıp sonradan ağzını kocaman açarak anlatacaktır-, güzellik yarışmalarına sokulan, ilk ……. kadınımız falanca diye övgü dolu sözlerle kutsanan kadınların rolü büyüktür.
Kadınlar hayatın kısmen görünür yanıdır. Mesela başörtülü eşini ve kızlarını hiçbir şekilde iş yemeğine götürmeyen erkekler için, yeni bir evlilik yapacağı sırada başörtüsüz olmasına ehemmiyet veren erkekler için, işyerlerinde başörtüsüz kadın çalıştırmamaya özen gösteren erkekler için kadınlar hayatın görünen yanıdır. Toplamda kadın kendine biçtiği yer veya kendine biçilen yer nedeniyle zamanın ruhu, ortamın adı, durumun rengidir, neyin ne olduğudur. Kadın şeffaftır.
Bazen bu kadının şeffaflığından ve netliğinden emin olarak verdiğim örnekler istisnai olarak bozulabilir. Mesela Türkiye dışında, bu ülkenin ortamını bilmeyen, sadece eşleri yanlarındayken R. Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’ü gören birisi bu ülke de kadınların başörtülü okuyamadığını ve başörtülü çalışamadığına inanır mı? İşte kadın yine bu noktada maddeleşir ve bir kamuflaj aracına dönüşür. Saklanmanın, uyutmanın, uyuşturmanın, geçiştirmenin ve geciktirmenin aracı ve maşası olarak kullanılan kadın, bu noktada maddedir.
Küçük Ücretlere Büyük Satışlar ( Kandırma – Kandırılma )
Parça 1 – Başörtülü Bohemler
28 Şubat sonrasına kadar başörtüsü tanımı tesettürlü kadını da kapsardı, ancak 28 Şubat sonrasında bu kelime tesettür kelimesi ile yer değiştirdi. Çünkü artık başörtülü kadın tesettürünü sağlayamıyordu. Sonraları yeni bir kadın görüntüsü oluştu; başı örtülü olduğu halde iç çamaşırı görünen, mini etek giyen, tayt ile dolaşmaktan çekinmeyen kadınların fotoğrafları. Sonra o kadınlar çoğaldı. Bu dönem başörtüsü konuşmalarına, tesettür kelimesi de eklendi.
Bu gelişme birçok insanın tepkisini aldı. Kinayeler, alaylar, tenkitler, eleştiriler, hakaretler aldı yürüdü. 28 Şubat sürecinde küçük bir ücret ödenmişti ve büyük bir satış gerçekleşmişti. Elbet öncesi de vardı.
Dindarlar ya da dindar olmayanlar, uzmanlar, sokaktan geçenler herkes bu kadınlar ile ilgili ahkam kesti. Bence bu ahkamlar ile onlarda bu satışın bir parçası oldular. Bence durum farklıydı. Kirli olan bu kadınlar değil ortamdı.
Alain de Botton‘un Statü Endişesi kitabındaki örnekler ve kendi yorumlarımla açıklamaya çalışayım. Botton, statü endişesinin nedenlerinden birini sevgisizlik ( toplum ya da otorite tarafından sevilmeme, itilme ) olarak tanımlar, bir başka neden snopluktur (ilk olarak 1820’lerde İngiltere’de kullanılmaya başlar, sıradan öğrenciler kendilerini aristokrat öğrencilerden ayırmak için isimlerinin hemen yanına soylu olmayan anlamına gelen sine nobilitate kısaca s.nop yazarlar ) der. Başka örneklerde verir ancak benim yorumum için bu iki örnek kafidir.
Başörtülü kadınların-tercihli kadınların toplum içerisindeki durumlarına bakarsak çok net bir şekilde toplum baskılarını, hakaretleri, şiddete maruz kalmalarını, ötekileştirilmelerini görürüz. Ayrıca başlarındaki örtü, bu ülkenin okumasıyla ikinci sınıf insan olarak tasnif edilmelerine yol açmıştır. Yani statü endişeleri yaşamaları için sevilmeme ve snopluk gibi kavramların zemini mevcuttur.
Yine Botton, bu endişenin çözülmesini birçok örnek ile açıklıyor. Bu örneklerden birisi; bohemlik. İşte ben tam bu noktada başörtülü-tercihli yaşamanın yarattığı tüm endişelerin nedeni olarak; tesettürsüz başörtülülük= başörtülü bohemliktir, diyorum(elbet başka nedenleri de vardır, örneklenebilir). Zira herkesin yüz yüze geldiği zorluk ile mücadele etme şekli farklıdır; kimi büyük bir direnç gösterirken, kimi uyum sağlar, kimisi ise bir kısmını aynı bırakır ancak bir kısmını dönüştürür.
Parça 2 – Başörtülü Turnusoller
Türkiye siyasi tarihinden kaynaklı olarak demokrasinin pek oturmadığı bir ülkedir. Daha çok böl-yönet siyasetinin endoktirinasyonu ile içsel bölünmeler çok yaşanmıştır. Yeni yeni demokratik adımlar atılmaya başlanmasıyla birlikte ise ülkenin sürekli susturulan ötekileri bir araya gelmeye başlamış, demokrasi isteklerini tek bir ağızdan söylemeye koyulmuşlardır. Başörtülüler bu ortak söylemde bir ağızdır.
Azınlık hakları başlığında bariz azınlık muamelesine tabi tutulan başörtülülerden bir kısım kadın muazzam bir direnç gösterip kendileri gibi olanlar için birlikte yürüme kararına çıkmıştır. Ancak hesaba katılmayan bir nokta işte tam burada devreye girer; samimiyet testi ve turnusol görevi.
Bir başörtülü, bu şekilde yaşama gerekçesini dini inançlarına bağlar. Bir başörtüsü yasağı ile ilgili bir metni ya da yaşanan bir ayrımcılığı duyurmaya niyetlenir. Tam bu sırada özgürlükçü ve demokrat olduğunu iddia edenler içerisinden bir fırtına kopar; ‘ ben de şu işletme de rahat rahat içkimi içmek istiyorum ya da eşcinseller için özgürlük istemeyen dilleriniz kendiniz içinde sussun ‘ diyerek bağırırlar. Bunları söyleyenler yasakçı bir niyete sahip olmadıklarını, demokratikleşme yolunda adım attıklarını, başörtülülerin yanında olduklarını söylerler ama ilk fırsatta başörtülü sıkıştırıp, test etmeyi ayrıca görev bilirler. İşte tam bu noktada başörtüsü, bu ülke de başörtülü kadının yanında duran için bir kamuflaj olması yanı sıra aynı zamanda turnusol vazifesi görür.
Parça 3 – Başörtülü Kadın Üzerinden Mutlu Olan Kadınlar Ya Da Bir Yöntem Olarak Acıma
Allah hayırlara çıkartsın Taraf yazarı Nilüfer Kuyaş sözüm ona bir rüya görmüş, rüyasını köşesine ( http://www.taraf.com.tr/nilufer-kuyas/makale-ruya-metinleri-1-carsaf.htm ) taşımış. Sanırım kendisi uyumadan önce fazlaca yedi ya da Flash Tv izleyerek uyudu ve sabaha ‘ rüyanız hayrolsun teyze ‘ oldu. Aslında köşesine ‘ Pandora’nın Kutusu ‘ ismini veren bir isimden gelen bu yazıda saçılan kötülükler ( inanışlardan bir inanışa göre Pandora’nın kutusu açılır ve kötülük dünyaya yayılır) hayra yorulmaz ama neyse.
Kuyaş, kendi rüya yorumunda; çarşaflı kadını ele alıyor, aslında sevecenlik(?) ile yaklaştığı bu kadının mutsuzluğunu çiziyor kendince, çarşafı metefor olarak kullanıyor, çarşaf kullanmayan tesettürlülere hafif göz kırpıyor, özgürlük çığlığı da atıyor, öyle ki kulaklarımızı tırmalıyor. Özetle üzülüyor (?) çarşaflı kadına, öyle üzülüyor ki Kuyaş bu üzüntüyü hissetmemek için çarşaflı kadını hiçliyor. Sonunda Kuyaş oldukça mutlu oluyor. Başörtülü ( tesettürlü, çarşaflı ) hatta başörtülü demeyeyim tercihli diyeyim, tercihli kadın üzerinden mutlu oluyor. Ah ne ulvi!
Bahsi geçen yazar üzerinden, özelden ilerlemek istemem. Genel konuşalım, maalesef bu yazar gibi düşünen çok kadın var. Ben bu kadınların kendilerini daha mutlu hissetmek için Pollianna vari oyunlar oynadıklarını ve kendilerine yalan söylediklerini düşünüyorum. Bu modern zihinli kadınlar anti-emperyalist sloganlar atarken aynı zamanda modernizmin oyuncakları ile oynuyorlar. Kendilerine modernizmin etkisinde bir doğru bulmuşlar, mutlular. Kendi doğruları dışında bir tercih gördüklerinde, o tercihi pervasızca ötelemekten çekinmiyorlar. Mesela ben onlardan birine zerre anlam ifade etmediğini söylesem, İran’da çarşaf (hicap) kullanan kadınların bazılarının kendi tercihleriyle anti-emperyalist duruşları adına bu giyimi bile isteye seçiyorlar desem. Siz anti-emperyalist sloganlar atıp, kendinize yalan söyleyip, modernizmin oyuncakları ile oyalanırken bu tercihi yapan kadınlar muazzam bir tercih yapıyor desem, kendi istekleri desem, aciz ya da acınası değiller desem. Hemen hemen hepsi akademik kariyeri için uğraşırken, eşleri çocuk bakıyor, İran dilinde ‘ kılıbık ‘ kelimesini karşılayacak bir kelime yok desem. İran’a gitmeye gerek yok desem, aynı düzeyde birçok çarşaflı ve mutlu kadın tanıyorum desem. Hayatın içindeler desem. Sonra sizin çizdiğiniz alan dışında çok daha büyük ve çok daha özgür bir alan var desem. Mutlu olmak için kendiniz dışındaki kadınlara basmanıza, yalan söylemenize gerek yok desem.
İşte böyle bu başlıkta iki cins kadın var:
Biri kendini mutlu etmek için diğer kadınları hiç bilmeden, tanımadan aciz ilan edebiliyor ve sanırım öteki dünyayı bu kadınlara anlatmayı görev biliyor.
Diğeri aslında kendisi, modernizmin kucağına düşmüş kendine yalanlar söylüyor, yalancı bir Polianna oluyor.
Parça 4 – Bir Parça Kadın, Dongen ve Fovizm
Şüphesiz Fovizm ile ilgili söylenecek çok şey vardır. Kısaca ve kendimce ifade edecek olursam; Fovizm – Dışavurumculuk bir tepkinin sanat olarak tezahürüdür. Bu akım adını fauves ( vahişilik ) kelimesinden alır. Öyle ki, bir tepki olarak ortaya konulan eserlerdeki renklerin canlılığı, sertliği, renkliliği, dinamik fırça vuruşlarını gören Vauxcelles ‘ fovlar ( vahşiler ) arasında bir Donatello ‘ diyerek eleştirdiği akımın aslında olmadığı halde vahşilik olarak anılmasına yol açmıştır. Aslında içsel olanı dışa vuran, insanca bir tepkiydi fovların sanatı. Akademizme ve gelenekçi sanata içten gelen, perdesiz bir tepki (özetle).
Dışardan bakışların iki handikapı olduğunu düşünüyorum. Mesela tesettürlü yaşamı, ister başörtüsü ister ise çarşaf ile seçmiş olanlara tepeden yorumlar getirenlerin iki farklı handikapa kapıldığını.
İlk hata bu dışarıdan bakışların kelimelerin-görünenin büyüsüne kapılıp Vauxcelles’i yanlış anladığını düşünüyorum. Onlar vahşi kelimesini canice, şiddete meyyali olan anlamda kullandığını sanıyorlar. Oysa ki bence Vauxcelles içgüdüsel, insana ait bir vahşilikten bahsediyor. Yani olumsuz bir vahşilik değil, bilakis insanın içinde bulunan saf halden.
İkinci hata ise kelimenin Vauxcelles’in anlattığı anlam doğrultusunda anlayan ancak bu tepkisel sanata salt içsel bir vahşilik anlamı yükleyenlerin yaptığı hata. Onlar ise kelime anlamına vakıf oldukları halde mana anlamı anlamaktan yoksun olanlar.
İlk hatayı yapanlar tercihli kadınlara aşikar eleştiriler getirirken, ikinci hataya kapılanlar ise anladıklarını zannederek daha tatlı bir üslup ile onları yeriyorlar.
Ben de tüm bunlara bakarak diyorum ki, bazı kadınlar sadece önlerine ve arkalarına bakmaya konsantre olunca, alternatif yön seçemediklerinde, fovist Dongen’in eserlerindeki bedeni öne ve arkaya sabit olarak duran kadınlar gibi, bedenlerine inat başlarını ön ve arkadan soyutlayarak sağa ve sola yöneltmeleri gerekir.
Paramparça Kadınlar Ve Bütünler – Final
The Reader ( Okuyucu ) filminde, bir savaş suçlusu olan Hanna sorgulanması sırasında kendini savunurken kendine öyle inanır ki, öyle bir anlatımı vardır ki, öyle bir görevi yerine getirme olarak görür ki işlediği suçu; bir Kilise içerisinde yanarak ölmelerine göz yumduğu Yahudi’leri neden Kilise’nin kapılarını açıp, kurtulmalarına izin vermediği sorusunu sorduklarında:
– ben bir görevliydim. Ben bir gardiyandım, kapıları açamazdım. O zaman kaçarlardı, onları bir arada tutmak benim görevimdi, der.
Hanna aslında yüzlerce insanın yanarak ölmesine neden olmuştur. Ancak kendisi bunun suç olduğunun farkında bile değildir. Masum ve iyi niyetli cevaplar soruları, yani öyle bir ifadesi vardır ki, canilik yaptığına kendi inanmadığı için izlerken siz de inanmazsınız. Ama canidir işte.
İşte her şey böyle başlıyor. Birileri Hanna kadar olmasa dahi uyduruk bir görevi öyle kutsuyor ki, bu görevi yerine getirirken yaptığı hataları hata olarak görmüyor.
İşte her şey böyle başlıyor. Şimdi ben çıkıp bunu söylediğimde neler oluyor? Ne olacaksa olsun. Sonuçta bu bir başörtüsü yazısı değildir, bu bir kadın yazısıdır. Birilerinin gereksiz görev edinmelerinin kötü sonuçlarını ortaya koyma yazsıdır. Bu bir tepki yazısıdır. Bir kadın yazısıdır.
Ben, kadınların, bazı kadınların kendilerinin yalancı Poliannalar olduğunu düşünüyorum. Kendi tesettürümden başka birinin tesettürü ile derdim yok. Seçimiyle, tercihiyle derdim yok. Sadece parça parça kadınlardan bir bütün olmayı beklerken, onlardan bazılarının tercihli bir kadını ( tesettürlü ) paramparça etmesini anlamıyorum ve onlara böyle bir yönteme çıkışın, aynı perdeden bir cevabı olacağını hatırlatıyorum, o kadar. İşte o kadarcık. Ve ben kendime bir Polianna çiziyor, onu kutsuyor, onu koruyor ve nerede duracağını biliyorum.
… Bu makale ilginizi çekitiyse…
Kadınlar… Günümüzün Don Kişotları
Suzan Başarslan’ın dediği gibi “kadına dair söylenmesi gereken ne kadar söz varsa erkeğin söylediği” bir dünya bu. Sadece söz mü? Yaşama hakkı bile. Bugün Çin’de ve Hindistan’da yüzbinlerce kız bebek daha doğmadan ultrason ile ana karnında görülüp yok ediliyor. Erkeklerin güç mücadelesinde kadınlar eziliyor. Cumartesi anası oluyor, cezaevlerinin önünde sıra bekleyen, şehit tabutlarının üzerinde ağlayan oluyor. Şampuan veya otomobil satarken bedenini kullandıran, arka planda, silik, soyunan, tüketen, “figüran”… Kadınlara özne olma hakkını vermeyen erkekler mi yoksa bu hakkı alamayan kadınlar mı? Kadınlıklarını kaybetmeden, erkekleşmeden var olabilecek mi birgün kadınlar? 96 sayfalık bu kitapta Kadın’a ait kavgaları ve Kadın’ın kimlik arayışını sorguluyoruz. Buradan indirebilirsiniz.
“Kemalizm Türk kadınına özgürlük verdi” gibi sloganlarla düşünmeye daha doğrusu ezberlemeye itildiği için sık sık şaşırmaya mahkûm bir kuşak bizimki. Tarihi, belgeleri, siyasî söylemleri ve sloganları aklın imtihanına tabi tutan herkes hayretler içinde kalıyor. “İyi de biz bunu bunca sene nasıl yuttuk?” diye sormaktan alamıyoruz kendimizi. Kemalist düşüncenin, çağdaşlığın ve Atatürk devrimlerinin yılmaz bekçisi “çağdaş Türk kadını’nın sesi” Cumhuriyet Gazetesi’nin başyazarı olan Yunus Nadi kadınların siyasete atılmasına nasıl tepki vermiş meselâ? “Havva’nın kızları, Meclis’e girip yılın manto modasını tartışacak” Kadınlar Halk Fırkası kapatılınca yerine Türk Kadınlar Birliği kurulmuş. O da kapatılınca Cumhuriyet Gazetesi’nde şu başlık atılmış: “Türk Kadınlar Birliği kapatıldı, fesat çıkaran hatun kişilere haddi bildirildi.” Derin Düşünce Fikir Platformu yakasını resmî tarihten kurtarmak isteyen okurlarına ezber bozan bir kitap öneriyor : Kadın hakları ve Kemalizm ilişkisine alternatif bir bakış
1 Yorum
Yazan:benan Tarih: Mar 18, 2011 | Reply
yazılanları tarafsız olarak değerlendirememekle beraber konuları çok değişik biçimlerde ele almanız şaşırtmıyor.Geçmişi sorgularken koşul ve değer yargılarını değerlendirmeniz gerekir.Konuları çarpıtmak yerine doğru ve tarafsız bilgiler vermeniz gerekir.