Dar Kapı (André Gide)
By Suzan Nur Basarslan on May 21, 2010 in edebiyat, Hayat, İnsan, Kitap Sohbeti, Sanat
André Gide, Dar Kapı[1]
“Dar kapıdan girmeye çabalayınız. Çünkü kişiyi yıkıma götüren kapı büyük ve yol geniştir. Bu kapıdan girenler çoktur. Yaşama götüren kapı ise dar, yol da çetindir. Bu yolu bulanlar çok azdır.” (İncil’den)
Andre Gide(1869-1951), 1947’de Nobel Edebiyat ödülünü almış Fransız bir yazardır. Batak, Kalpazanlar, Pastoral Senfoni, Dünya Nimetleri, Kadınlar Okulu, Dostoyevski yazarın diğer eserlerinden bazılarıdır. Dar Kapı 1909’da yayımlanmıştır.
Gide kendi hayatına ait kimi parçaları bu romanına yedirerek kendi dünyasındaki sorgulamalarını, aşk ve erdem hakkındaki görüşlerini okurun gözleri önüne sermekten çekinmemiştir. Gide-Madeleine aşkı, Jerome-Alissa aşkında gözler önüne serilmiştir. Tıpkı Jerome gibi o da küçük yaşta babasını kaybetmiş ve aşkla bağlandığı Madeleine romanda Alissa olarak karşımıza çıkmıştır. Hatta romandaki mektuplaşmalar Gide’yle Madeleine’in yazışmalarının romana aktarılmasıdır.
Aşk, fedakârlık, aşkın dereceleri, erdem, yolculuk, inanç ve üslubu, ayrılık… bu aşk etrafında insanların sorgulamaları gereken kavramlar olarak karşımıza çıkar. Biz bir aşkı okurken aslında, insanın varlığına ilişkin bir sorgulamayı okumuş oluruz.
Jerome küçük yaşta(12 yaşında bile değilken) babasını kaybeder ve annesi ve Bayan Ashburton’la Luxembourg’da küçük bir dairede birlikte yaşamaya başlar. Zayıf yapılı bir çocuktur. Her yaz’ı, dayısı Bucolin’in Havre yakınlarındaki Fongueusemare’daki kır evlerinde geçirir. Kuzenleri Robert, Alissa ve Juliette, yengesi Lucile, dayısı, annesi ve Bayan Ashburton bu küçük dünyanın kahramanlarıdır. Babasının ölümünden sonraki gidişlerinde Jerome, Alissa’ya karşı içinde bazı duyguların değiştiğini fark eder: “Aşk ve merhametle doluydum; hayranlık, fedakârlık ve erdem duygularının belirsiz bir karışımıyla sarhoş gibiydim…” Havre’den Paris’e döndüklerinden kısa bir süre sonra yengesinin başka bir adamla kaçması üzerine geri dönerler ve kilisede karşılaşacakları kuzenleri içinde Jerome için önemli olan sadece Alissa’dır. Vaazda Peder Vautier vaaz konusu için Hz. İsa’nın şu sözlerini seçmiştir:
“Dar kapıdan girmeye çabalayınız.”
Vaaz devam ederken Jerome, kalabalıktan uzaklaşması gerektiğini, eğer kalabalıkla adım atarsa bu adımların onu Alissa’dan uzaklaştıracağını düşünürken şunu fark eder, Jerome’nin kapısı Alissa’dır. Ona ulaşmak için ondan uzaklaşarak kararını sınamak ister Jerome. Dar kapı Alissa’ya ulaşmak iken, dar kapıyı bulmak için Alissa’dan uzaklaşmayı seçer. Aşk için sevgiliden kaçmak, onun uzağına düşmek… bu, Jerome’nin aşkının ilk basamağıdır.
On dört yaşındadır ve aldığı Püriten eğitim onu “mutluluktan çok, onu elde etmek için harcayacağı sonsuz çabanın peşine düşürmüş; mutlulukla erdemi birbirine karıştırmasına” neden olmuştur. Burada çıkış noktası, “senin hayran olduğunu bildiğim şeye hayranlığımın nedeni, seni tam da orada yeniden bulabilmek” şeklinde Jerome tarafından sarf edilen ve Tanrı aşkının Alissa aşkına götüren yol olarak verilmesidir. Hatta şunları ekler Jerome, Alissa’ya:
“Seni orada bulacak olmasaydım, gökler umurumda olmazdı.”
Annesi vefat ettiğinde bile, onu sevmesine rağmen, Alissa’ya daha yakın olabileceği düşüncesi ile üzüntü duymaz. Sevdiği, her şeyin önündedir ve onu sevgiliye ulaştıracak her şey -bu, büyük bir üzüntünün yaşandığı ölüm olsa dahi- bir avantaj olarak kabul görür. Annesinin ölümünden sonraki yaz vaktini kuzenleriyle mutluluk içinde geçirir. O yaz Alissa bir rüya görür, rüyasında Jerome ölmüştür ve ona kavuşabilmek için çaba harcarken uyanır. Bu rüyanın tabirini, tekrar kavuşmaları için ikisinin de büyük bir çaba harcamaları gerektiği olarak yorumlar. Alissa’ya göre ölüm, “bütün hayat boyunca ayrı kalmışlar için” kavuşma anlamına gelmektedir.
Jerome lise birdedir ve Alissa’yla ilişkisi mektuplar üzerinden ilerlemektedir. Bu ayrılık sürecinde sevgilinin varlığını yanlarında duyumsarlar, ayrılıkta kavuşmayı yaşamaktadırlar ki bu, aşkta başka bir seviyeye geçtiklerinin göstergesidir. Özellikle Alissa’daki gelişme daha dikkat çekicidir çünkü o, her şeye seninle bakıyorum diyerek kendi varlığından çok, sevgilinin varlığını yaşamaktadır. Hatta mektubunda şunları yazar Jerome’ye:
“İnan bana, yanımda olduğunda, seni şimdikinden daha çok düşünmeyeceğim. Sana acı çektirmek istemezdim ama artık, yanımda olmanı dilemez oldum. Sana bir şey itiraf edeyim mi? Bu akşam geleceğini bilseydim… kaçardım.” Burada sadece sevgilinin yokluğunda onu bulmak yoktur, aynı zamanda yokluğu, varlığa tercih etmek de vardır. Ayrılıkta kavuşmayı bulan aşkın diğer aşaması ise, sevgilisi olmadan baktığı her şeyi ondan çalıyormuş hissine kapılmasıdır. Alissa’nın tüm bu bekleyişteki üçüncü aşaması ise, artık sevdiği yanında olmadan dünyanın hiçbir anlamının kalmamasıdır. Dördüncü aşama sevgilisine kavuşacağı anın kendisini korkutmaya başlaması, beşinci aşama ise eğer sevgilisinin işini zorlaştıracaksa gelme işlemlerini daha sonraya almasıdır, yani fedakârlık.
Kavuştuklarındaysa, uzun süren ayrılığın ardından fark ettikleri “değişim” korkusuyla bir tutukluk yaşarlar. Konuşacak çok şey vardır ama bir türlü sessizliği dağıtamazlar. Alissa, tüm bu yazışmaların bir serap olduğunu ve her birinin aslında kendisi için yazdığını keşfeder. Ona göre bu; hayali bir aşk, akla dayanan bir şefkat ve bağlılık inadıdır. Uzaktayken onu daha çok sever ve bu yüzden Jerome’den ayrılmak ister. Jerome de Alissa’nın isteğine uyarak -mektuplar onları gerçeklikten uzaklaştırarak kavuştuklarında daha büyük bir yıkıma uğrattıklarından- mektuplaşmaktan vazgeçer. Uzunca bir süre sonra bir araya geldiklerinde, yavaşça birbirlerine alışmaya başlarlar. Alissa için erdem önemlidir, Jerome için Alissa.
Alissa günden güne derinleşen aşk burcundadır ve aşkın ayrılıkla saflaştığı safhaya ulaşmıştır. Şu kısım onun aşkındaki en önemli basamaktır:
“Hoşça kal dostum. Hiç inciput amor Dei (Tanrı sevgisi burada başlar). Ah! Seni ne kadar sevdiğimi hiç anlayabilecek misin?” Aşık olduğundan uzaklaştığın an’ın, asıl sevginin başladığı nokta olması. Maddeden manaya yükselişin ilk ciddi adımı.
Jerome için aşk, erdemleriyle birlikte onu sıradanlığın üstüne çıkartan bir araçken -buna ayrılık da dahil-, Alissa için erdem bir zorunluluktur, aşktan kaynaklanmaz ve onunla yücelmez. Bir iki kez daha yazışırlar ama artık mektuplaşmalar Alissa için eski değerini kaybetmiştir. Alissa artık farklı bir kişidir. Tanrı’ya adım atar ve Tanrı’nın kapısında hiç olma fikriyle O’na ulaşma yolundadır ve bu yeni aşk, Jerome için sorun olacaktır. Alissa dini kitaplar okumaya başlamıştır, değişmiştir ve Jerome bu yeni Alissa’da sevdiği hiçbir özellik bulamaz. Gerçek ayrılık şimdi başlamıştır, gidilen yol ve düşünceler tamamen ayrı yönleredir. Bu noktada Jerome, bağlandığının bir hayalet olduğunu düşünür, sevdiği Alissa gitmiştir artık ve onunla birlikte aşkı da. Bu aşkı kendisi yüceltmiş, erdem boyasıyla cilalamış, kendisine bir tanrıça yaratmıştır -tıpkı Halide Edip’in ‘Sen hayallerime giydirdiğim esvaptın.’ Demesi gibi- ve elinde kalan sadece yorgunluğudur. Ve Alissa Tanrı’yı seçtiği için onu küçümser ve onu orta seviyeye düşmekle itham eder!
Üç yıl sonra karşılaştıklarında Alissa ona -kendisinin verdiği- ametist haçı geri verir. Jerome son bir kez sarılır ona, ikna etmeye çalışır, ama Alissa ilahi aşka yükselmiştir. Jerome’yle ayrıldıklarından kısa bir süre sonra Alissa ölür “Yalnız yürümek için yeterince güçlü değil misin? Hepimiz Tanrı’ya tek başımıza ulaşmak zorundayız” diyen Alissa kendi dar kapısından geçerek Tanrı’ya ulaşır ve Jerome’nin geri almadığı haçla gömülür.
Bu bölümden sonra eser, Alissa’nın günlüğüne geçer ve anlatıcı bakış açısı da değişir. Olaylar Alissa tarafından aktarılır. Günlüğün başlangıcında üslup, Flaubert’in Vadideki Zambak adlı romanının havasını taşısa da sonradan değişir. Bu günlükle Alissa’nın aşkının maddi aşktan manevi aşka geçişinin tüm detaylarını okuruz.
Jerome’yle olamayacağını anladığında şunları söyler:
“Bize öğrettiğin yol Tanrım, dar bir yol, iki kişinin yan yana yürüyemeyeceği kadar dar.”
Günlük tamamen cümle cümle okunup her bir cümlenin ayrı bir tahlilinin yapılması gerektiği kadar derin anlamlarla yüklüdür. Ve okur olarak günlük, sizi sarsan cümlelerle doludur. Alissa’nın Tanrı’ya dua ederken söylediği:
“Kalbimin pazarlığını yapmak istemiyorum artık.”… cümlesi gibi.
Eser, günlüğün okunmasından sonra, Jerome’nin on yıl sonra Alissa’nın odasını ziyaretiyle son bulur.
Dar Kapı, sohbet havasında bir üsluba sahip. Olayların gelişimi -özellikle manevi değişimler- mektupla ve günlük aracılığıyla okuyucuya verilir. Kahraman anlatıcı bakış açısıyla-önce Jerome’nin sonra Alissa’nın- kaleme alınmıştır. Olayları yetişkin-Jerome anlatır bize, yıllar sonrasından yıllar öncesine olan bu bakışta aynı zamanda yaşanılan olay, duygu ve izlenimlerin kritiği de vardır. Her ne kadar yaşananları aktarsa da yetişkin-Jerome şunu itiraf eder bize, “Sözleri tam olarak bunlar mıydı? Bunu tam olarak doğrulayamam, çünkü söylediğim gibi aşkımla öylesine doluydum ki, onun bazı sözlerini ancak duyabiliyordum.” Eserde empresyonist tasvirler de -özellikle eserin sonunda Jerome’nin Alissa’nın odasında yaptığı tasvir-dikkati çekmektedir.
Eserde Goethe’den, Baudelaire’den, Racine’den, Shakespeare’den ve kimi farklı kaynaklardan(Internelle Consolacion) alıntılar(cümleler, şiirler, ilahiler…) vardır. Eserin içinde yazar ve şairlerin karşılaştırmaları (Leibiz, Shelley, Byron, Keats, Hugo, Baudelaire) vardır.
Alissa’da her nedense Mecnun’dan çok Leyla’dır. Cinsiyetleri yüzünden değil. Aşka olan yaklaşımlarından, seçtikleri rollerden. Sessizce büyüttükleri aşk, ölümle/kavuşmayla önce/önden giden olmaları, aşklarını sessizlikle/sessizlikte/sükutta yaşamaları… yüzünden. Mecnun’un mecnunluğu, Jerome’nin çevresine aktardığı aşkı, aşkın diğer yanındaysa aşığa duyulan özlemle büyüyen gerçek aşk. Belki aşkın dereceleri Mecnun ve Alissa’da benzer ama yaşayış şekli Alissa’yla Leyla’yı aynı düzleme getirmekte. Sanki bir Doğu masalı/ezgisi/mesnevisi okumuş/dinlemiş gibi oluyor insan bu romanda. Her nedense ilahi aşk, daha çok, Doğu’ya yakışıyor; onun sınırsız, kuralsız, şekilsiz yaşamına. Batı, tıpkı Jerome’nin verdiği tepkiyi veriyor çünkü ilahi aşka, onu küçümsüyor, seviyesini bilimin altına yerleştiriyor ama bir taraftan da onu özlemeye devam ediyor.
Jerome’nin dar kapısı Alissa’dır ve o kapıdan geçemez. Alissa’nın dar kapısı Tanrı’dır ve o kapıdan geçer. Kimi ferah yolu tercih eder, kimi dar kapı’yı ve bu kapı iki kişinin geçemeyeceği kadar dardır.
Bu kapıdan tek başına geçmeye ne kadar hazırız?
[1] Andre Gide, Dar Kapı, Çeviri:Buket Yılmaz, Timaş Yayınları, 2009, İstanbul.
… Bu makale ilginizi çektiyse…
Sanat karanlıkta çakılmış bir kibrittir…
”…Neden bir natürmorta iştahla bakmıyoruz? Tersine ressam “yiyecek-gıda” elmayı silmiş, elmanın elmalığı ortaya çıkmış. Gerçek bir elmaya bakarken göremeyeceğimiz bir şeyi gösteriyor bize sanatçı. İlk harfi büyük yazılmak üzere Elma’yı keşfediyoruz bütün orjinalliği, tekilliği ile…”
Bu kitapta Derin Düşünce yazarları sanatı ve sanat eserlerini sorguluyor. Toplumdaki yeri, siyasî, etik ve felsefî yönüyle… Denemelerin yanı sıra son dönemde öne çıkan, ekranları, kitap raflarını dolduran eserlere (veya ürünlere?) dair eleştiriler de bulacaksınız. Buradan indirin.
Sanat’a bakmak için çeşitli yapıtlardan, ressamlardan istifade ettik: Cézanne, Degas, Morisot, Monet, Pissarro, Sisley, Renoir, Guillaumin, Manet, Caillebotte, Edward Hopper, William Turner,Francisco Goya, Paul Delaroche, Rogier van der Weyden, Andrea Mantegna , Cornelis Escher , William Degouve de Nuncques.
Peki ya baktığımızı görmek, gördüğümüzü anlamak? Güzel’i sorgulamak için çağ ve coğrafya ayırmadık, aklımızı uyaracak hikmetli sözlere açtık kapımızı: Mevlânâ Hazretleri, Gazalî Hazretleri, Lao-Tzû, Albert Camus, Guy de Maupassant, Seneca, Kant, Hegel, Eflatun, Plotinus, Bergson, Maslow, …
Baudolino (Umberto Eco) Suzan Başarslan
Yazınsal bir yapıt, “basit bir obje değil, çok yönlü anlam ve ilişkilerle tabakalaşmış bir niteliğin çok yönlü organizasyonudur.”* Bu organizasyonun incelemesi de kendisi kadar zor bir organizasyonu gerektirir ki, bu yüzden bir yapıtın incelemesi adına günümüze değin, birçok kuram ve inceleme yöntemi geliştirilmiştir. Bu makalede Umberto Eco’nun yazdığı Baudolino adlı romanın incelemesi Gerard Genette’nin “Yapısal Metin İnceleme” yöntemine göre yapılacak ve yapıt, üç düzlemde incelenecektir. Bakış açısı, anlatıcı türü, ana düşünce, eserin yazılış tekniği, dil… gibi sorunlara da değinilecektir. İncelemede Şemsa Gezgin tarafından İtalyancadan Türkçeye 2003′te çevrilen Baudolino esas alınacak, tespit ve yorumlar çeviri yapıttan yola çıkılarak belirlenecek ve ifade edilecektir. İncelemeyi kitap halinde indirmek için buraya tıklayın
2 Yorum
Yazan:niyaz Tarih: Oca 15, 2014 | Reply
çok iyi olmuş ellerinize sağlık arkadaşlar kısa ama ne de olsa sınavda sorulacak bu kadar ayrıntı yeter merak edenler için söylüyorum 10.sınıfım ve sınavda bu kitaptan 5 er puanlık 5 soru var sağolun büyüğümsen ellerinde öperim
Yazan:Hatice altundal Tarih: Nis 22, 2017 | Reply
Süper bi kitap