Dikkat Kitap: Maymunist imanla nereye kadar?
By Editorden on Haz 2, 2010 in Akıl, Bilim, bilimcilik, Dikkat Kitap, Evrim, Hayat, İnsan
Evrim ve Big Bang gibi konular genellikle sağlıklı biçimde tartışılmaz. İdeoloji ve inançlar, felsefî tercihler bilim-SELLİK maskesiyle çıkar karşımıza. Özellikle evrim tartışmaları “filanca solucanın bölünmesi” veya falanca Amerikalı biyoloji uzmanının deneyleri etrafında döner ve bir türlü maskeler inmez. Madde ve o Madde’ye yüklenen Mânâ maskelenir.
Oysa perde arkasında tartışılan başkadır. İnsan’a, Hayat’a dair temel kavramlardır. Sadece et ve kemikten mi ibaretiz? Yokluktan gelen ve ölümle yokluğa giden, çok zeki de olsa SADECE VE SADECE bir maymun türü müdür insan? BİLİM DIŞINDA bir insanlık yoksa, Aşk yoksa, Sanat yoksa, Güzellik yoksa ve Adalet yoksa Hayat‘ın anlamı nedir? Aşık olmak hormonal bir abartıysa, iyilik enayilikse, neden birbirimizin gırtlağına sarılmıyoruz ekmeğini almak için? Neden bir çocuğa tecavüz edilmesi midemizi bulandırıyor ve neden fakir bir insana yardım etmek istiyoruz?
Taj Mahal’in, Ayasofya’nın, Notre Dame de Paris’nin değeri bir arı kovanı veya termit yuvasına eşdeğer ise, Mesnevî boşuna yazıldı ise neden Hitler’i lanetliyoruz ve neden Filistin’de can veren bebeklere üzülüyoruz?
Maymun olmanın (veya kendini öyle sanmanın) BİLİM DIŞINDA, psikolojik, siyasî, ahlâkî, hukukî öyle ağır sonuçları var ki…
İşte geçtiğimiz ay bu maskelerin düştüğü, kartların açık oynandığı çok kaliteli iki tartışmaya tanık olduk. İki makale işaret fişeği görevi yaptı. Sağolsun bir çok değerli okurumuz yüzden fazla yorumla konuyu DERİNLEMESİNE tartıştı. Derinlemesine diyoruz çünkü Madde’nin arkasındaki Mânâ bu kez gerçekten masaya yatırıldı. Evrim senaryosunu kabul etmenin etik ve siyasî neticeleri hatta evrimciliğin etimolojik değeri bile konuşuldu.
Biz de bu sebeple söz konusu iki tartışmayı 116 sayfalık bu kitapta topladık. Buradan indirebilirsiniz.
(Ayrıca konuyla ilgili okurlarımız Bir pozitivizm eleştirisi isimli kitabımızdan da istifade edebilirler)
14 Yorum
Yazan:onur belge Tarih: Haz 2, 2010 | Reply
it is far better to grasp the universe as it really than to persist in delusion , however satisfying and reassuring.
sagan’dan
gerçeği isteyenlere.
Yazan:çuvaldız Tarih: Haz 3, 2010 | Reply
ODTÜ’lü bir kimya mühendisi aşka nasıl bakar ve ne anlar? Aşkın Kimyası’nı yazan Savaş Koç’la yapılan röportajı okuduğunuzda haşlama et ve yoğurt yiyince isteyenin şıp diye aşık olabileceğini öğreniveriyorsunuz.
Bu açıdan bakınca gırtlak gırtlağa gelmeyen, midesi bulanan biri, yanlış besinleri tüketmiş ya da son kullanım tarihi geçen, bozulmuş bir şeyler yemiş demek oluyor. Tabii sadece enayiliğinden.Demek ki yukarıdaki sorunların tatminkar nitelik taşıyan bilimsel cevaplarını öğrenebilmek için adama ne yediğini sormak yeterliymiş !
Kaliteli bir yaşam sürmek ve hayattan keyif almak istiyorsanız enayi olmayın dengeli,doğru beslenin diye niye feryat edildiğini ancak şimdi anlayabildim.Balık yemem gerek!
Yazan:Cengiz Cebi Tarih: Haz 3, 2010 | Reply
Sayın Belge,
Anlasilan Sagan “Gercekler Acidir” inancini benimsemis.
Dolayisi ile inandiginiz sey “aci” degilse ve hatta insanlara huzur filan da veriyorsa “delusion” olma ihtimali yuksek.
Oysa gercekler hic de aci olmak zorunda degil.
Ustelik evrenin matematiksel formulasyonu (buna bilim diyoruz) ne aci ne de tat verir.
Bunu yapan evrenin kokenine iliskin inanctir.
Bu ise kisisel bir tercih sorunu.
Sagan gibi inanmak mumkun.
Bunun da kendine gore “rahatlatici” taraflari var cunku.
Yazan:onur belge Tarih: Haz 3, 2010 | Reply
evreni olduğu gibi kavramak daha iyidir yaratının içinde yaşamakta ısrar etmekten , her ne kadar tatmin edici, güven verici olsa da.
demiş sadece.
sizi bilmiyorum ama şeylerin nasıl ve niye öyle değil de böyle olduğunu bilme uğraşına bilim diyorlar.
editöre acı vermiş ki sormuş ”maymunist iman ile nereye kadar” diye.
tahminim sagan’ın inandığı tek şeyin bilginin ancak bilimsel mehod ile elde edileceği.
herkesin böyle bir inancı olmak zorunda değil, amma , sagan’dan ne kadar din adamı olursa, bu inanca sahip olmayandan da o kadar bilim adamı olur.
inançların penceresinden bakan insanlar var oldukça şu kısır tartışmalar devam edecek.
neyi istiyorlar önce onu tayin etmeliler, gerçeği istiyorlarsa gerçek ortada, gerçeği kendi arzuladıkları şekilde görmek ve göstermek istiyorlarsa , bunu bilim maskesi altında yapmamaları, bizi ve kendilerini kandırdıklarını sanmalarına engel olacaktır.
Yazan:Cengiz Cebi Tarih: Haz 4, 2010 | Reply
İyi o zaman.
Ben de yazdıklarımı tekrar yazıp “… demiştim sadece” diye mi başlamalıyım?
Epey abes kaçar değil mi?
Yoksa size “once okuduğunuzu bir anlayın” filan mı demeliyim?
Hoş değil böyle şeyler, ve de gereksiz.
Orada ‘Anlaşılan’ diye bir giriş var.
Beni bilmenize gerek yok.
Ben de sizi bilmem.
Beni bırakın, yazdığım şey açık.
O tanımı nereden edindiniz bilmem ama, antik yunan bilim/felsefe anlayışını karşılayan şeydir o.
Doğa biliminin Galile’den bu yana temel karakteristiği matematiksel formülasyon.
Doğa biliminin nasılları, niyeleri, nedenleri formüllerdir.
Bundan ötesinin de bir adı var : Felsefe
Felsefeden bihaber bilimcilerin felsefi ahkamlara girişmeleri yaygın bir hastalık.
Sagan bunların önde gidenlerinden.
Vermez, kimseye vermez.
Size de vermez. Doğasında yok çünkü.
Bundan daha çoğuna inandığına eminim.
Bilginin ne olduğu ve nasıl elde edildiği geniş çaplı bir felsefe sorunu.
Bilimsel metodun bize belli bir tür bilgiyi sağladığı açık, ama bundan ötesini sağlayan şey bu yöntem değil, kişinin –ve bazen kalabalıkların- tercihidir.
Dolayısı ile Sagan’ın inancı epey irrasyonel bir şey.
İnanç ile zorundalık bağdaşmaz nitekim.
Sagan’ı ve benzerlerini din adamı yapacak şey, onların bu konudaki okuyucu ve izleyicileri.
Bunun bilim adamlığıyla da hiçbir ilgisi yok.
Batıl inançlara sahip nice marangoz, muhasebeci, doktor vb. var.
En az bunlar kadar da bilim adamı var kuşkusuz.
İnanç penceresi olmayanların bir kısmı altımızda : hayvanlar. Diğer kısmı üstümüzde : tanrılar.
İnanç ikisinin ortasında olma durumu.
Üstelik bu tartışmalar hiç de kısır filan değil.
Bunlar sayesinde nice insan inançlarının gerçekten de inanç olduğunu anlama erdemini ediniyorlar.
Bu önemli.
Çünkü inanç olduğu fark edilmeyen inanç hoşgörüsüz ve saygısızdır.
Bu bir ayet meali gibi duruyor 🙂
Evet, Sagan vb. de bu yolu izliyor yazık ki.
Sizi de kandırmamış olmalarini dilerim.
Yazan:onur belge Tarih: Haz 4, 2010 | Reply
Sagan burada herhangi bir genelleme yapmamakta.
bu konu hakkında bir şekilde bilginizin olması mümkün gözükmüyor, cosmic horizon’umuzun ötesinden bilgi alışverişinde bulunamayacağımız iddiası henüz yanlışlanmadığına göre.
bunu düzeltmem gerek, başına ”bilime” gelmesi gerekli.
İşin kötü tarafı , bu kimselerin gerçeği kendi istedikleri şekilde şekillendirme çabalarında kullandıkları yöntemler bazen gerçekten inanılmaz boyutlar almakta.Şuna bakalım :
Bu ”evrimciler”in (ne demekse) düşebilen maskeleri varmış.yapılan; yaftalama, birbirinden farklı insanları aynı grup içine sokma.Bunlar eksik bilgi veya eksik anlama yetisinden kaynaklanmakta olan, insana etrafını anladığını hazzını veren basit bakış açıları.Onun(editör) için bilim adamlarının bir kısmı ”evrimciler” kategorisinde bulunmakta, evrim ise bu kategorideki iki yüzlü sapkınların , kendi dünya görüşlerini haklı çıkarma ve insanlara dayatma çabasının bir yöntemi olarak görülmekte.Bir türlü anlamadığım, evrim teorisi bu özel ilgiyi neden hak ediyor.Bilimde editörün mevcut bilgi düzeyi ile anlamasının mümkün olmadığı bir sürü teori bulunmakta(bilime inanç penceresinden bakmanın bir sonucu daha).Ama burada editör , apriori şekilde ulaştığını düşündüğü bilgiyi bir şekilde doğrulamak istiyor.
Bu ama bu bilgiyi doğrulayacağı yöntemi de kullanmıyor, çünkü editörün biyoloji alanında bilgisi böyle bir tartışma yapmaya elverişli değil.Bunun için demogoji yapıyor ve diyor ki :
Aslında bu soruların cevapları bulunmakta, gerçek amacı bu soruların cevaplarını öğrenmek olsa , bu yazıyı yazmak yerine , evrimsel davranış bilimi konusuna göz atardı.Ama evrimi , yukarıda tanımladığım gibi görüyor olması , bunu yapmasına engel olmuş da olabilir.Belki gerçekten cevapları istiyordur.
Ve devam ediyor:
Burada kalmayıp devam ediyor ve diyor:
Bu sefer de evrim teorisinin sebep olduğunu düşündüğü şeylerin sonuçlarının ahlaki olarak tartışıldığını , ve bunların ahlaki olarak kabul edilemez olduğunun söylenmiş olup, bu sebeple evrim teorisinin yanlışladığını söylüyor.
Burada esas problem bilimsel bilginin ne şekilde yanlışlanacağının bilinmiyor olmasııdır.Yukarıdaki gibi yazılar internette fır dönüyor, çünkü bunları yazabilmek için, herhangi bir şey bilmeye gerek yok.Hedef kitlelerleri de bizim gibi sıradan insanlar.
tek arzusu gerçeği öğrenmek olanlar için,tekrarlayayım.
‘it is far better to grasp the universe as it really is than to persist in delusion , however satisfying and reassuring.”
Yazan:MY Tarih: Haz 4, 2010 | Reply
Onur Bey Selam,
“Anlamak” kelimesiyle kasdettiginiz sey bizimkinden farkli. Bu sebeple uzun zaman “sen beni anlamadin – Hayir! Esas sen beni anlamadin, git filanca kitabi oku önce!” diye konusup durabiliriz.
Hani tesekkür etmek için “merci beaucoup” (tr. oku. mersi boku) diyen Fransiz turiste kafa atmis ya bir adam, o hesap 🙂
Siz göre ben din ve iman körlügü sebebiyle bilimin isigindan mahrum, epistemolojiden de nasibini alMAmis, “kendi dünya görüşlerini haklı çıkarma ve insanlara dayatma çabası” içinde bir adamim. Bana göre ise siz akl-i meaş ile akl-i mead‘i birbirinden ayird edemeyen, Maide suresinde bahsedilen “kalbi mühürlü” taifedensiniz. Bu sebeple meselâ Hz Mevlânâ’nin Hikmet dolu sözleri bile aklinizi harekete geçiremiyor.
Zaten fikirlerimi tartismak ile düsüncelerimi okumak arasinda kararsiz kalmaniz, bu fikrî tuzaga düsmeniz, fal bakar gibi “editör söyle, editör böyle” triplerine girmeniz bunu göstermis. Söylemedigim seyleri bana söyleTmek istemissiniz 🙂
Meselâ asagidaki paragraf:
Ayrica ahlakin, güzelligin, aşkin ne oldugunu tarif etmek kaçinmis olmaniz da dikkat çekici. Madem ki biz yaniliyoruz, sizin bir alternatif öneriniz olmaliydi degil mi?
Yazan:onur belge Tarih: Haz 4, 2010 | Reply
Selam,
Ahlakın , aşkın veya güzelliğin tanımını yapmak gibi bir yükümlülüğüm yok, ben güzellik aşk veya ahlakı herhangi bir şeyin ispatında kullanmıyorum.
Benim açıklama sahibi olmamam bile , sizin açıklamanızı daha doğru yapmaz.
Genel olarak düşülen diğer bir yanılgı da şu: bir şeyin yanlış olduğunu söyleyen bir insanın, onun doğrusunu sunmakla yükümlü tutulması.
Bir şeyin yanlış olduğunu söylemek , onun doğrusunu sunmayı gerektirmez.Veya bir şeyin yanlış olduğu, onun alternatifinin doğru olduğu olduğu anlamına da gelmez.
Bunun bir örneği de şu:
Evrim teorisinin yanlışlanması , yaradılış düşüncesinin doğrulanmasına sebep sayılmakta.
Her neyse, şunu ekleyeyim ki belki ifade ettiklerim daha objektif bir şekilde değerlendirilir.
Sanmayın ki alışılagelmiş tabirle materyalist bir insanım,yani sizin tabirinizle, maddenin arkasındaki mana ile ilgilenmeyen, veya böyle bir mananın var olmadığını düşünen.
en temel sorun şurada yatıyor:
siz(şahsınız değil,aslında insanları gruplandırmayı ve yaftalamayı sevmem ama bu seferlik böyle devam edeyim),önce maddenin sebep olamayacağı şeylerin olduğunu iddia ediyorsunuz.(aşık olmak , düşünmek, bilinç).Sonra etrafınızda aşkı düşünmeyi ruhaniyet dediğiniz şeyi görüyorsunuz ve diyorsunuz ki madde bunlara sebep olamayacağına göre bu işin arkasında başka bir şey olmalı.Buradaki mantık sorununu görebildiğinizi umarak devam ediyorum.
Maddenin nelere kadir olabileceğini , bir açıklama sunarak, kısıtlayabilirseniz, ben de maddenin arkasında bir şeyler armaya başlayabilirim.Aslında şu an aynı şeyi yapıyoruz, temel fark , benim maddeye bakıyor olmam, sizin maddenin arkasında bir şeyler arıyor olmanız.
Bu engin evrenin hammadesi evrenin, aşk , düşünme , bilinç gibi şeylere sebep olamayacağı düşüncesi bütün alçakgönüllülüğümle söylemek isterim ki, sığ bir bakış açısının , koşullanmanın sonucudur.
Yazan:onur belge Tarih: Haz 4, 2010 | Reply
Bu engin evrenin hammadesi maddenin, aşk , düşünme , bilinç gibi şeylere sebep olamayacağı düşüncesi bütün alçakgönüllülüğümle söylemek isterim ki, sığ bir bakış açısının , koşullanmanın sonucudur.
Yazan:Atılım Ateş Tarih: Haz 4, 2010 | Reply
Mehmet Bey,
Kitapta da yer alan teleskop-mikroskop örneğimi hatırlıyorsunuzdur. Onur Bey’den alıntıladığınız son paragraf da o mealde yazılmış yanılmıyorsam. Bilimsel teorilerini ahlakı olmaz, tıpkı Liberalizmin ahlakı olmadığı gibi. Bilimsel teoride esas olan tekrarlanabilirliktir, yani tutarlılıktır.
Aslında düşündüm de, tutarlılık bir numaralı ahlak kuralı olabilir de. Tutarsızlık çifte standarda da komşudur, yalana da, ihanete de, bu benim görüşüm.
Selamlar,
Atılım Ateş
Yazan:MY Tarih: Haz 4, 2010 | Reply
Onur Bey size tamamen hak veriyorum (ironi yok 🙂
ne konuda anlasaMAdigimiz konusunda anlastik 🙂
baska tartismalarda bulusmak üzere
Yazan:Cengiz Cebi Tarih: Haz 4, 2010 | Reply
Onur Bey,
Anlasilan by definition diye ozellikle belirtmem gerekiyor.
Sanirim sizinle iletisim kurma sansim yok.
Madde vb. seylere inanmam.
Oysa tum yazdiklariniz bu inanca ve ustelik bunu hicbir sekilde sorgulamama uzerine kurulu.
Olsun. Saglik olsun.
Saygilar..
Yazan:Senem Soğancı Tarih: Ağu 9, 2011 | Reply
Gözümle görmediğim şeye inanmam ben. Tanrı inancı saçmadır. Kusura bakmayın.
Yazan:MY Tarih: Ağu 9, 2011 | Reply
Senem Hanim Selam,
Kusura bakmiyoruz, neden bakalim? Ama dogustan kör oldugu halde inanç sahibi Hristiyan, Budist, Müslümanlar var. Demek ki “göz” denen organla görmüyor insan. Ya da Göz disinda bir baska algilama (perception) organi var?
Bir alintiyla açayim:
Evet, bu isler böyledir, Akil ile Göz ayrilmaz birbirinden. Sahnedeki illüzyonist testre ile ikiye bölünürken alkislarsiniz, ambülans çagirmak kimsenin aklina gelmez 🙂 Muhyiddin Ibn Arabî Hazretleri’nin buyurduklari gibi “Akıl gözün görmediğini bilirken Göz fikrin reddettiğini görür. Arif olanlar ise akıl ve gözü bir araya getirir. Onların kendisiyle anladıkları kalpleri, kendileriyle gördükleri gözleri, kendileriyle duydukları kulakları vardır.”