Bu pazartesi işgal altında bir ülke gibi
By Mehmet Yılmaz on Tem 5, 2010 in atatürkçülük, Başörtüsü Yasağı, Beyin Yıkama, CHP, Ergenekon Nedir?, Kemalizm, Ulus-Devlet, Video, Yobaz Laikler
Ne garip bir kurtulus savasidir ki zaferi(?) olmayacak eziyetler getirdi muzaffer halka. Ezan’i yasaklandigi, dükkaninda Kur’an bulundurma suçundan(!) insanlarin hapse atildigi, sapka kanununa muhalefetten kadinlarin bile idam edilebildigi yillar gördü bu ülke. Bu kurtarici-yiyiciler, yüce(!) ve ulu(!) generaller, millî şefler(!) öldü, cesetlerini böcekler kemirdi. Ama onlarin temsil ettigi zihniyet ayak diremekte. Bugün terörün tirmanmasina sevinen, kan gölünde iktidar serabi görenlerin basörtüsü yasaklarini savununanlarla ayni tarafta olmasi dikkat çekici degil mi? Alevî’den, Ermeni’den, Rum’dan, Kürt’ten, dindar Müslüman’dan mağdur üreten, zenciyi zenciye kirdiran ittihatçi zihniyeti tipki ilahlastirdiklari generaller gibi tarihe gömme zamani artik. Psikolojik harp teknikleriyle, 1930 model çagdas uygarliklariyla, darbe planlariyla ve yobaz laiklik ilkesiyle birlikte gömülecekler. Baska yolu yok…
… Bu makale ilginizi çektiyse…
Hiç bir yeri işgal edemeyen ordular kendi ülkelerini işgal ederler. Çünkü bir ordunun ayakta durması için insan emeği ve maddî destek gereklidir. Normal bir ordu kaynaklarını emrinde olduğu milletten sağlar… Efendisi olan bu milletin gönüllü katkısıyla silah alır, asker toplar, YABANCI DÜŞMANLA savaşır.
Normal ordular efendilerini yani milleti, o milletin vatanını korurlar ya da ganimet getirebilecekleri ülkeleri işgal ederler. Yine efendilerinin emri ve izniyle yaparlar bunu.
Anormal ordular ise üniformalı eşkıyalardır. Disiplinsiz olduklarından YABANCI DÜŞMAN ile savaşamazlar. Kolayca yenebilecekleri İÇ DÜŞMANLAR uydururlar ve bu bahane ile kendi ülkelerini işgal ederler. Başbakan asarlar. Milletvekillerini hapse atarlar. Korumakla yükümlü oldukları halkı işkenceler altında inletirler. Üniformalı eşkiyalar ülkenin zenginliklerini tüketirler, geleceğini mahvederler.
Kendisini ülkenin sahibi zanneden üniformalı eşkıyaların hakim olduğu ülkeler yabancı orduların işgali altında gibidir. İşgalciler kimseye hesap vermezler. Halkın isyan etmesine engel olmak için “etrafımız düşmanla çevrili” diyerek KORKU PROPAGANDASI yaparlar.
Eleştirilerden uzak kalmak için farklı inançlardan ve kültürlerden olan insanların birbirine düşman olması da bu eşkiyaların işine gelir. Bu sebeple terörü destekleyebilir hatta teröristlere silah ve para yardımında bulunabilirler.
Okuyacağınız kitap kendi ülkesini işgal etmiş bir ordunun kısa tarihidir. Buradan indirebilirsiniz.
8 Yorum
Yazan:bsm Tarih: Tem 5, 2010 | Reply
Evet,gerçekten de ancak işgal altında olan bir ülkede bu denli anlamsız,keyfi ve bir o kdar da utanç verici uygulamalarda ısrar edilebilir.
İşgalin her türlüsü kuşkusuz kötüdür.Ancak bir ülke ve o ülke yaşayanları,eğer kendi yöneticileri ve kendi devletleri tarafından işgal edilmiş hale gelmişse bu daha da vahim bir şeydir.
İşte hakları kısıtlanan bireyler olarak bizler bu korkunç vahameti yaşıyoruz.Haklarımız,farklı bir devlet tarafından değil kendi devletimiz,kendi yönetimimiz tarafından gaspediliyor.Kendisini ülkenin tek sahibi gören bir avuç jakoben,karanlık ortaçağ Avrupası zihniyetiyle insanların tercihlerinden,yaşam tarzından kendisini sorumlu tutuyor.Sorumlu tutmakla kalmıyor fakat aynı zamanda yetkili de görüyor.Ve bu yetki,tıpkı bir dönem Avrupa’yı karanlığa boğan kilise otoritesi benzeri baskıcı yöntemlerle sürdürülüyor:2010 model Engizisyon mahkemeleriyle.Ve hiç utanıp sıkılmadan bu zulmün adına “çağdaşlık”,”modernlik”,”hukuk devleti” diyebiliyorlar.Bireylerin kendi ülkesinde/devletinde esir olmasına gayet pişkince “Anayasal değerler”,”Cumhuriyetin kazanımları” diyebiliyorlar.Bilemiyorum,insanların dinine,inancına karışarak vicdan ve inanç hürriyetinin kısıtlaması acaba nasıl bir “kazanım”dır.Ne var ki,içi boş laiklik söylemleriyle geniş bir taraftar kitlesi yaratılmış,toplumun büyük bir kesimi bu yalanlara ikna edilmiştir.
Velhasıl insan bu garabet manzaralarla karlıştıkça kahroluyor.Elde değil.Daha dün Radikal’de bir haber okudum.Kıbrıs Rum kesiminde ilkokula başörtüsüyle giren kız öğrencinin tercihine inanç hürrüyeti gereği olarak izin verilmişti.Bizde ise yetişkinlere bile bu hak tanınmıyor.Ne kadar garip ve ibret verici!Farklı din ve inanca mensup bir toplumda/ülkede islami tercihlerden her hangi bir çekince yaşanmazken,”%98’i Müslümandır”dediğimiz kendi ülkemizde başörtüsünden öcüden korkar gibi korkuyoruz.
Yine bir yerde okumuştum,Kanada’da emniyet biriminde görevli Hintli bir personel,görevini geleneksel Hint giysileriyle sürdürme talebinde bulunan bu vatandaşın talebi yasalarca uygun görülmüştü.Bir de bizdeki rezilliğe,akıl tutulmasına bakın.Acaba bu garebet zihniyeti neyle açıklayacağız?
Biliyorum,”efendim bizim koşullarımız farklı”diyecekler olacak.Ne koşulu ya!İnsanları haklarından mahrum eden “özel koşullar”ımız nedir acaba?Bir bize mi mahsus bu koşullar?Özgürlük diyorsunuz”ama ya koşullarımız?”,demokrasi,insan hakları,evrensel değerler…hangisini talep ederseniz maşallah hemencecik bu özel koşullar devreye sokularak savunmaya geçiliyor.Nemenem özel koşullarmış bu böyle?Lakin böyle diye diye bu hale geldik…Bu mazeretlerin arkasına sığınmaya devam edersek korkarım bu ayıbı yaşamaya da devam edeceğiz.
Ama bunlar bize yakışmıyor.Ülkemize yakışmıyor,devletimize yakışmıyor ve en önemlisi insanlığa yakışmıyor.
Artık bu mantık ve zihniyetle yüzleşmenin/ hesaplaşmanın zamanı gelmiştir.Yoksa bizlere enjekte edilen bu anlamsız korkular varolan güvensizlikleri daha da arttıracak.Ve bu güvensizliğin bize bir yararı yoktur,hiçbir zaman da olmamıştır.Bunu anlayalım artık.
Yazan:Cengiz Cebi Tarih: Tem 5, 2010 | Reply
Sayın bsm,
Ben buradaki “kendi..” söylemini kabul etmiyorum.
Biçimsel/Görünüşte bir kendilik olabilir ama özde tam da “öteki”dir bunlar.
Ötekileştirmek kötü filan ama, bu denli kin ve nefretle gözü dönmüş saldırgan ve sahtekar bir vahşet karşısında “aman ötekileştirmeyelim..” demek bana hayli aptalca görünüyor.
Bunların maskeleri, gözlerinin yaşına bakılmadan aşağı çekilmeli.
Yani bunların, “bunlar da bizden” denilerek gösterilecek olan zaafı arsızca kullanmaya yeltenecekleri kuşku duyulmayacak kadar açık.
Hayır. Bunlar bizden mizden değil.
Bu denli hak, hukuk ve insanlık düşmanı güruh ile sanırım kimse aynı kümede olmak istemez.
Bunları biraz olsun hoş görmek, mağdur ettikleri milyonların hukukunu hiçe saymak demektir.
O yüzden hepimizde var olan o “vicdan ve insaniyet” duygularımızı tam da insanlık aleyhine kullanmalarına izin vermeyelim.
Hayır, “kendi..” değil. Bunlar devlete sızmayı başarmış olan “ötekiler”dir.
Kesinlikle böyle görmüyorlar, göremezler de.
Ama yazık ki, birilerini buna inandırmayı becermişler.
Üzülmemek elde değil, ama bir mücadele bu.
Demek ki bizlerin bu kandırmacayı bozmak gibi bir görevi var.
Biz mi? Biz kim?
İşgale uğramak mı bize yakışmayan?
Aksine, bence tam da yakışan budur.
Kötünün iyiye saldırmasından doğal ne var?
Ve iyinin de kötünün üzerine gitmesi son derece yakışıklı bir görev değil mi?
Biz sahi bunun için var değil miydik?
Yazan:bsm Tarih: Tem 5, 2010 | Reply
Cengiz bey,
Sizi anlıyorum,aynı topluluğa mensup insanların,yine aynı topluluktan insanlara zulmetmesi sanırım “bunlar bizden olamaz”gibi bir isynı fazlasıyla hakediyordur.
Bu bakımdan “hayır,benim ifade etmek istediğim Biçimsel/Görünüşte bir kendiliktir” demeyeceğim.Bu bir bakıma kendiliğinden bir koşullanma…Onaylamadığımız halde,zulmundan sorumlu tuttuğumuz kesimler sonuçta bu ülkenin vatandaşı,bu ülkenin akademisyeni,bu ülkenin polisi ve bu ülkenin askeridir başka ülkenin,başka devletin insanı değil.
Elbette başka bir ülkenin, başka bir devletin “kendi dışındaki” farklı bir diğer topluluğa zulmetmesi,hak ve hukukunu çiğnemesi de kabul edilebilir bir şey değildir.Ama daha da acısı biçimsel/görünüşte bir aynılık/kendilik olsa bile birarada yaşayan toplumun bireyleri arasında bir kesimin mağduriyetiyle sonuçlanan bir düşmanlığın oluşmasıdır.Dilim döndüğünce, izahı zor olan bu tuhaflığa dikkat çektmiştim.Fakat galiba,kendimce hatırlatmayı gerkli gördüğüm bu tuhaflığa -size göre-oldukça iyimser yaklaşmışım.Gerçi kendilerini ahlakımızdan,inancımızdan,tercihlerimizden sorumlu tutan despot çevrelere “amman ötekileştirmeyelim”…manası çıkacak bir savunmam bulunmuyor ama,yine de sizce yeterli sertliğe sahip bir dil kullanmamış olmamı sanırım aptallığıma bağlamışsınız.Ziyani yok,canınız sağolsun.
Yazan:Cengiz Cebi Tarih: Tem 6, 2010 | Reply
Asla!! Haddim değildir!!
Böyle bir anlamaya yol açmış olmaktan dolayı özür dilerim sizden.
Burada aslında sizin üslubunuzu bahane etmiş durumdayım.
Açıkçası sizin yazınızı fırsat bilip birşeyler yazdım.
Affola.
Tam da eleştirmek istediğim şeyleri yazanı bulamayınca anlaşılan ona benzettiğim bir yazı üzerinden yazıyorum.
Aptal bendenizdir, saygılar..
Yazan:BetuL Tarih: Tem 6, 2010 | Reply
oyle… elinize saglik!
Yazan:PirMuhammed Tarih: Tem 6, 2010 | Reply
bu muhabbet kabak tadı verdi. nedir yani, öğrenci üniversiteye, kişi devlet dairesine başörtüsüyle girse devlet hemen yıkılacak mı?
yapılan işin de adı konmuş: dini inançların siyasete alet edilmesi. buna kim, nasıl, neye dayanarak karar verebiliyor? ben üzerimde muska veya cevşen diye tabir edilen dua parçaları taşıdığımda, dinimi birşeylere alet etmiş mi sayılıyorum ya da sayılmam lazım?
öte taraftan kıyafetin çağ ile ne alakası var? daha doğrusu “gelişmişlik” ve “modernlik” ile ne ilgisi var? elin hindusuna bakın, kıyafet namına belki çok modern değildir; ama dünyada bilgisayar yazılımcıları ve matematikçiler denilince akla gelen belki de ilk ülkedir hindistan.
olaya bu kadar bağnaz ve tutucu yaklaşmanın kimseye faydası yok. bir de şu ikide bir aihm kararlarına atıfta bulunup “bakın, biz başörtüsü konusunda haklıyız.” demelerini anlayamıyorum. sizler aihm’in her kararını böyle alkışlıyor musunuz? her kararını kabul ediyor musunuz? yoksa ikiyüzlü müsünüz? işinize gelince adalet, hukuk diyor; gelmeyince aihm’i siyasi kararlar almakla itham ediyorsunuz.
son olarak madem bu ikide bir siyasi istismar konusu oluyor, o zaman bu kozu, kullanacakların elinden almak zorundasınız. yani başörtüsüne hayat hakkı tanımalısınız. işte o zaman hakikaten inanan ve inancın gereği olarak başörtüsü takanlarla, başörtüsünü iddia ettiğiniz gibi siyasi rant haline dönüştürenlerin; hem ayırt edilmesini sağlarsınız hem de rantçılara ağır bir darbe indirmiş olursunuz.
bilmiyorum, bunları akıl edebilmek, böyle olacağını kestirmek çok mu zor?
Yazan:bsm Tarih: Tem 6, 2010 | Reply
Cengiz bey,
Sözlerinizden kesinlikle alınmış değilim.Okuduğum bunca yorumunuzdan(ve daha önce yazmış olduğunuz makalelerden)kalbimde çok müstesna bir yeriniz olduğunu söyleyeyim öncelikle.Bu bakımdan müsterih olun,sizin gibi özü sözü bir,fikir namusundan ödün vermeyen bir şahsiyetin sözleri beni incitmez.
Yani işin aslını sorarsanız benimkisi de biraz bahaneydi.İstedim ki sizinle yorumlaşayım,bu diyalog da vesile oldu buna.
————
Hazır sizi yakalamışken izninizle şimdi sizinle paylaşmak istediğim asıl mevzuya yani “ötekileştirme”ye geleyim.Bana göre eleştiriyle ötekileştirme arasında çok ince bir çizgi var.Zira olumsuz yargıya dayalı bir eleştiri,eleştiri konusu olanı zaten bir şekilde ötekileştirir.Bu doğal bir şeydir;katılmıyor,tasvip etmiyor ya da onaylamıyorsak,tabiatıyla eleştirdiğiniz olanla ayrı safta olmadığınız anlamı çıkar ve bu da muhatab(lar)ı otomatikman “öteki”konumuna sokar.Bu kısmı,eleştirinin doğasına uyumlu olanıdır,bir dengedir.Dolayısıyla eli kalem tutan,söyleyecek bir sözü olan için bu kaçınılmazdır.Lakin bu imgelemin yarattığı “aykırık” ile,bir topluluğu/inancı/yaşam tecihini sırf “kendisi gibi olmadığı”ndan ötürü doğrudan ötekileştirmek birbirinden farklıdır.
Dolayısıyla sizin ve benim şu an yapmakta olduğumuz birincisidir.Yani hak,hukuk çiğneyenleri,adalet yolunda hareket etmeyenleri haklı olarak eleştiriyoruz.Fakat bu eleştiride bulunurken “neden bizim gibi düşünmüyorlar”gibi bir saikle yapmıyoruz bunu.Bizlere kendi değer yargılarını dayatmadıkları sürece “kendileri”olabilmelerine ne bir sınırlama getiriyor ne de bunda bir sakınca görüyoruz.İsteyen istediği ideolojiye inanabilir,kendisini bir yere ait hissedebilir,yaşam tercihlerini özgürce belirleyebilir.
Oysa ikincisi hiç de öyle değildir.Benim doğrularımı kabul edeceksin der.Bunda buyurgandır.Ve kendisiyle aynı kulvarı paylaşmadığın zaman sen artık onun nazarında ötekisin.
Sonuç olarak,böylesi buyurgan bir zihniyetle hiçbir ortak benzerliğimiz olmamalı derim.Ancak onları eleştirken de bence dilde ve ikrarda da ortak bir yanımız olmamalı diye düşünüyorum.
Selam ve saygılarımla.
Yazan:durhat Tarih: Tem 7, 2010 | Reply
sorunların çözümlenemeyişi tepkisizlıkten kaynaklanıyor.eğer biraz olsun duyarlılık gösterilseydi ne diğer sorunlar ne de başörtüsü yasağı böyle sürüncemede kalmazdı.oysa çok basit bir çözümü var bu işin.okulda yasak mı var?başörtüsü mağdurları dışındaki öğrenciler dersleri boykot etsin bakın nasıl hizaya gelecek yasakçı idareciler.ama kimseden tıs yok.geçtim böyle bir desteği,kimsenin kılı kıpırdamıyor.aynı şekilde otobüslerde başörtülerinden ötürü tacize uğrayan öğrenciler adına saldırganlardan hesap sorulduğu,müdahale edildiği görülmüş müdür?otobüste 150 yolcu var ve hiçkimse düpedüz yapılan bu saldırgan tutuma ses çıkaramıyor.bir başka haberde yine bakıyorsunuz bir öğrenci başörtüsünden sınava alınmamış ama sınava katılanlardan bir tek Allahın kulundan itiraz gelmiyor.hıyarın biri hayasızca “çıkar peruğunu”diyor gene karışan yok.e be kardeşim hadi kraldan daha kralcılar bu arsız zihniyeti destekliyor,peki yasağa karşı olduğunu idda edenler nerede?arkadaşı okul kapısından çevrildiğinde neredeler?yerlerde sürüklendiklerinde neredeler?gözlerinin önünde gerçekleşen her türlü adaletsizliğe,hukuksuzluğa sırtlarını dönüp görmezden gelinirse tabiki birileri bundan cesaret alacaktır.adamakıllı bir karşı koyuş olsun bakın bakalım bu kadar cüret gösterebilecekler mi?ama yok böyle kararlı bir irade.olmadığı için de hiçbir sorun çözülemiyor.çözülemez tabi,dünyada hangi bir sorun kendiliğinden çözülmüş,duyan var mı?kısacası mücadele gerekiyor,sorumluluk almak gerekiyor.bizi kuşatan bu kayıtsızlık uykusundan artık uyanmak gerekiyor.