DUYURU: Çaba göstermeden adalet ve barış nasıl gelsin
By Editorden on Tem 5, 2010 in Makale
Taraf Gazetesi yazarı Hilal Kaplan, Kürt sorununda barışın ancak adaletin tesis edilmesiyle sağlanabileceğine dikkat çekerek bazı somut adımların atılması gerektiğini ifade etti
Taraf Gazetesi yazarı Hilal Kaplan, Kürt sorununun sadece barışın değil aynı zamanda adaletin de tesis edilmesini gerektiren çetrefil bir sorun olduğunu hatırlatarak, çözüm sürecinde Müslümanların sorumluluk duygusuyla hareket etmesinin önemine değindi. TOKAD, Özgür Eğitim-Sen, Özgür Yazarlar Birliği ve Tasfiye Dergisi’nin Tokat’tan İslami çevreleri Kürt sorununda sorumluluk almaya davet eden bildirisiyle ilgili bir değerlendirme yapan Hilal Kaplan, “Kürt meselesi oldukça hassas bir mesele. Çok canlar yandı. Bu mesele üzerine düşünürken aklımdan çıkarmadığım bir ayet-i kerime var: “Kim bağışlar ve barışı sağlarsa, onun mükâfatı Allah’a aittir. Doğrusu O, zalimleri sevmez.” Bence bu ayet, Kürt olsun ya da olmasın tüm ülke Müslümanlarının feyz alması ve öfke, intikam, gurur gibi nefsî duygularla baş ederken her dâim hatırlaması gereken bir ortak zemin sağlayabilir. Bu ayet-i kerimeyi her tür eylemliliğimizde baş köşede ağırlamamız gerekiyor diye inanıyorum.” değerlendirmesinde bulundu.
ANADİLDE EĞİTİM TALEBİNE SAHİP ÇIKALIM
Kürt sorunuyla ilgili olarak Türkiye Müslümanlarının sorumlulukları konusunda anadilde eğitim hakkının savunulmasının gerekliliğine dikkat çeken Hilal Kaplan, “Kürtler bugün “ümmetin yetimleri” ise, bundaki sorumluluğumuz bence oldukça aşikâr. Bunu teslim edip, “Bismillah” diyerek kolları sıvamak gerek. Evvelâ Türkiye’nin çoğunluğu Müslümansa ve Allah “Göklerin ve yerin yaratılması ile dillerinizin ve renklerinizin ayrı olması, O’nun ayetlerindendir” diye buyuruyorsa, Kürtlerin anadil taleplerine en çok Müslümanların sahip çıkması gerekir. PKK’nın yapıp ettikleri yüzünden Allah’ın ayetlerinden biri olan Kürtçe’nin asimile edilmesine karşı çıkamayan Müslümanlar, Kürtlerin çoğunluğunun PKK sempatizanı olmadığını hatırlasın yeter. Kaldı ki öyle olsaydı bile “Bir topluma olan kininiz, sakın ha sizi adaletsizliğe itmesin. Âdil olun. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah’a karşı gelmekten sakının.” ayetini hatırlamaları kâfî olurdu.” yorumunu yaptı.
SİLAHLARIN SUSMASINI SAĞLAYALIM
Son günlerde yeniden yükselen şiddetin barışın tesisini zorlaştırdığı yönündeki tespitleri destekleyen Hilal Kaplan, çözüm noktasında cesur adımlara ihtiyaç duyulduğuna işaret eden değerlendirmelerde bulunarak “Bu ülkede 2006 itibariyle 3,5 milyon Kürt “Öcalan, irademizdir” diye imza verebiliyorsa, sadece PKK karşıtı Kürtlerle yan yana yürüyerek bir arpa boyu yol alamayız. “PKK silah bıraksın” derken ordunun operasyonlarına karşı çıkmazsak meseleyi samimi bir biçimde sahiplenen Müslümanlarla, aynı zamanda oldukça dindar bir kitle olan PKK sempatizanlarının arası açılır. Unutmayalım ki Kürt meselesi sadece barışın değil aynı zamanda adaletin de tesis edilmesini gerektiren çetrefil bir mesele. Barış olacaksa bu PKK sempatizanlarıyla bizim aramızda olacak. Bu ülke vatandaşları bir arada var olacaksa, barışarak var olacak. Kabullenmesi zor şeyler söylediğimin farkındayım ancak hayat boşluk kaldırmıyor ve siyasetin acı gerçekleri biz onları yok saydıkça kaybolmuyor. Yok saymanın ve/ veya zor kullanmanın bizi nereye getirdiğiyse ortada… Dolayısıyla savaşanların silahlarını bir yana koymalarını eşit bir biçimde istemek ve söz söyleyenlerin önünü açmak için pek çok eylem örgütlemek gerek.” diyerek, açılım sürecinin başında barış için Habur’dan giriş yapan gruba yapılan tutuklamalara sessiz kalınmaması gerektiğine dikkat çekti.
BİRBİRİMİZİN YASINI PAYLAŞALIM
Hilal Kaplan, çözüm sürecinde atılabilecek adımlarla ilgili olarak da görüşlerini şöyle ifade etti: “Barışçıl sloganların atılacağı her tür eylemliliğe omuz vermenin yanında barışı tesis etmek amacıyla hareket eden Müslümanların bölge insanıyla omuz omuza yapabileceği pek çok iş var. Din kadar kalpleri birbirine yaklaştırabilecek başka hiçbir olgu olamaz. Diyarbekir Ulu Camii’nde dağda ya da orduda ölen tüm gençlerimiz için beraberce Kur’an ya da Mevlit okusak fena mı olur mesela? Birbirimizin acısını paylaşsak, yasımızı Yasinlerle hafifletsek… Ertesi gün beraberce sınırın çevresinde bir insan zinciri oluştursak, iki tarafa da “Artık yeter! Durun!” diyebilsek… Mükâfatını sadece Allah’tan bekleyerek tüm bunları yapabilsek, belki binlerce gencin daha hayatını kurtarabileceğiz. Türkiye Müslümanları ilkokuldan itibaren iliklerine kadar işleyen milliyetçiliğin gayri-diniliğiyle yüzleşip bu birliktelik için çabalayabilecekler mi? Yoksa bağışlamayı reddedip, barışı sağlamak için çaba göstermeyecekler mi? Bu soruların cevabını sadece önümüzdeki süreçte değil aynı zamanda hem yaptıklarımızla hem de yapmadıklarımızla hesaba çekildiğimiz o gün öğreneceğiz.”
3 Yorum
Yazan:beytullah emrah Tarih: Tem 6, 2010 | Reply
bugüne kadar islami çevrelerden sorunu gündeme getiren, somut taleplerini ifade eden bireysel yada kurumsal birçok çıkış oldu, fakat şiddetin vesayetinde ve dönemin medyasının bilinçli körlüğünde bunların duyulması imkanı olmadı… artık bu tür çağrıların, hilal kaplan’ın da işaret ettiği gibi somut çabalara dönüşerek güçlenmesi, daha organize ve istikrarlı olması şart. müslüman kitleye yutturulan milliyetçilik lokmasının daha fazla çiğnenmesine müsade etmeyecek, suni kutsalların değersizliğini ortaya koyacak seslere ihtiyaç var. dileriz gerçekleşir.
Yazan:PirMuhammed Tarih: Tem 6, 2010 | Reply
silahlar sussun deniyor. silaha ilk başvuran kim: pkk. o halde silahı ilk önce pkk bıraksın. hak aramanın silahla olmayacağını herkesin kabul etmesi, dillendirmesi ve benimsemesi bu ülkeye yapılacak en büyük hizmettir ve sorunları çözmenin neredeyse yarısıdır. pkk’lılar silah bırakacak, kan kusturdukları Türk halkından özür dileyecek ve haklarında verilecek cezalara razı olacaklar.
bu ülkenin anadili Türkçe’dir. ama şu var; bu ülkede ingilizce, fransızca ve almanca eğitim veren okullar var. bu sebeple kürtçe eğitim veren okullara izin verilebilir. nasılki yabancı dilde eğitim yapan o okullar milli eğitim bakanlığı tarafından denetleniyor; kürtçe eğitim veren okullar da denetim altında eğitim hizmeti verebilir. ama öncelikle Türkçe bilmeyen Kürtlerin eğitilmeleri şarttır.
öte taraftan doğu’nun ve genel olarak ülkenin sorunlarını çözmek için ciddi bir irade, bir proje ortaya konması, milli bir siyaset benimsenmesi gerekmekte.
Yazan:yyeliz Tarih: Tem 16, 2010 | Reply
Kürtler özgürleşsin ama “milli bir siyasetin kontrolü altında”!!! Özgürleşmek midir bu ya da nereye kadar “özgürleşecekleri” üzerine sistem ve efendi Türk şerhi koymak mıdır?
“Aşırı demokrat” mı oldu bu tavrım? Demokratlığın aşırılığı nasıl olur bu arada?
Ömrü hayatında bir kere bile Diyarbakır’a gitmemiş olan ve belki de hiç bir zaman gitmeyecek olan bir İzmirli’nin (ya da herhangi bir Batı ili vatandaşının) gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüzdür türküsü nereye kadar hak ve adalet çağrılarının sesini bastıracak? Apo başıbozuk paşası olarak Bodrum’da ev hapsine alınsın, Kürtler de ister özerkleşsin ister kendi devletlerini kursun ve bu saçma savaş bitsin. Ayrıca meseleye ayetleri referans göstererek üretilecek çözüm kaç kişiye kelimenin tam manasıyla “gerçekten” motivasyon sağlayacak? Onun yerine bu dini söylem de dahil pek çok söylemi marjinalleştiren, makbullük sınırının dışına atan resmi ideolojinin ve anayasasının kökten değiştirilmesi gerekmez mi?