Bu gece 106 saatiniz varsa 5 dakikalık bir şey anlatacağım…
By Mehmet Yılmaz on Tem 8, 2010 in İnsan, Kâinat
“Ne mutlu Türküm” demeyi öğrenmiş bir papağan ne kadar Türk sayılabilir? Sakatları taşıyan bir tekerlekli sandalye kaç sevap kazanmıştır? Neden ezan okuyabilen saatler ölünce Cennet’e gitmezler? Nerede şuur? Ben kimdir?
İslâm’a bakışımızın dünyevîleşmesinden yakınıyoruz, dini yaşayaMAmaktan şikâyetçiyiz… Haklıyız. Aktarılan, anlatılan İslâm genellikle trafik kurallarından biraz daha hallice bir şey gibi. Kırmızı ışıkta dur, yeşilde geç. Haram yeme, sevap işle. Ölüm vakti eksi puanlar fazla ise Cehennem, artılar fazla ise Cennet. Arazi, köşk ve meyva bol orada!
Bence kötülükten sakınmak değil esas olan, onu isteMemek. En doğal haliyle insanın iyiliği murad etmesi hatta iyiliğe doğru kendisini bulmak üzere, Aşk ile, Muhabbet ile koşması.
Peki ama Aşk nerede? ALLAH’ın bu Kâinat Kitabı’nı yaratmasına sebep olan muradı nerede? “Sen olmasaydın ben bu alemleri yaratmazdım” ne demek?
Sözü uzatmadan değerli dostum Ekrem Senai sayesinde keşfettiğim bir radyo programından bahsetmek istiyorum bugün. Fatih Çıtlak ile Siyer-i Nebî. Muhabbet Bağı adlı program yapılmış, bitmiş. 106 bölüm MP3 dosyalar halinde kaydedilmiş. İsteyen bu siteden dinlesin, isteyen benim gibi indirip yolda, trende vb dinlesin. Mesnevî sohbetleri ile de tanınan Fatih Çıtlak bu programda çok kıymetli bilgileri paylaşıyor. Tekrar tekrar açıklıyor, örnekliyor, günlük hayatımızla olan bağlara işaret ediyor. Ezberden kurtulmak, harbîden dini öğrenmek, Derin İslâm’ı anlamak isteyenlere tavsiye ediyorum.
ALLAH Fatih Bey’den ve programa, internet sitesine emeği geçenlerden razı olsun.
8 Yorum
Yazan:Ekrem Senai Tarih: Tem 9, 2010 | Reply
İnsanlar ve toplumlar düştüğü yerden kalkar. Dün internetten bir Amerikalı vaizin cuma hutbesini dinliyordum. Şöyle bir tespitte bulundu: İslam, Arapça konuşulan ülkelerde Kur’an sayesinde yayılmıştır. Çünkü Kur’an’ın mucizeliği büyük oranda nazmındaki cezaleti ve belagatında saklı. Arapça bilmeyen Kur’an’ın mucize olduğunu anlayamaz. Şöyle tarif ediliyor. Bir sözü, daha güzel bir şekilde söyleme ihtimali yoksa o söz mucizedir (aciz bırakır). Shakespeare’in “to be or not to be” sözünün daha iyi bir şekilde ifade edemezsiniz mesela. Kur’an’ın tamamı böyledir. Daha iyi bir şekilde ifade etmeniz mümkün değil. Bu yüzden mu’cizedir.
Her neyse bu bahsi diğer, konumuza dönersek…
Kur’an Araplar arasında İslam’ın yayılmasının başlıca sebebidir. Acem’de, yani Arap olmayanlar arasında ise İslam, Hz.Muhammed (S) sayesinde yayılmıştır. Türkiye, Endonezya, Malezya, Pakistan… buralardaki insanların İslam’a girme sebebi Hz.Muhammed (S)’in ahlakıdır. Ve O’nun ahlakından nasiplenmiş insanlar ile kurdukları ticari, insani ilişkilerdir. Bizlerin müslümanlığı peygamber aşkından doğmuştur, şekillenmiştir. Mecrası budur.
Bu yüzden Efendimizin (S) ahlakını aramızda tekrar teessüs etmemiz gerekiyor. Bu da ancak O’nu çok yakından tanımakla mümkün.
Özellikle modernitenin din algımız üzerindeki tahrip edici özelliği, ne idüğü belirsiz, ilkokul diploması bile verilmemesi gereken ilahiyat profesörlerinin tuhaf beyanatları, din olarak aslında sesi bize annemizin sesinden daha yakın olan şeyi bir ucubeye, matematik kurallarına, ayrışma ve yabancılaşma ortamına, gevşete gevşete iyice laçkalaştırılmış, her kafadan bir sesin çıktığı kakafoni ortamına, reyting uğruna iyice mıncıklanıp ortalık malı haline getirilmiş, naehillerin oynaştığı bir sirke dönüşmüş durumunda. Fatih hoca işte bu sohbetlerle bizi bu çirkeflikten sıyırıp İslam’ın özünü hatırlatıyor. Sımsıcak ses tonu, esprili üslubu ve derin bilgisi ile hiç sıkmıyor. Hala peygamberimizin hayatını şöyle adamakıllı okuyup öğrenmediyseniz, ve hatta okuyup öğrendiğinizi sanıyorsanız dahi size tavsiyem bir de bu sohbetlerden dinleyin. Hazır Kurtlar Vadisi de bitti, Dünya Kupası da bitti. Üç aylarda kendiniz için bir şey yapın, Efendimizin hayatıyla vakit geçirin.
Yazan:yyeliz Tarih: Tem 15, 2010 | Reply
Ekrem Bey,
Mucizeyi, daha iyisinin söylenmesinin mümkün olmayışı şeklinde tanımlamanızı çok beğendim. Daha önce bir şeyin mucizevi oluşunu söz ve söyleyiş ile ilişkili düşünmemişim hiç. Çok güzel bir tespit.
İkinci dikkatimi çeken nokta da Türklerin ve Arapça konuşan milletlerin İslamı öğrenişi. Acaba bu anlattığınız nedenle mi Türkler sünnete en çok önem veren milletken Araplar bazen neredeyse şirk gibi algılayabiliyor bazı şeyleri?
Yazan:Ekrem Senai Tarih: Tem 15, 2010 | Reply
sayın yyeliz,
Evet bence de bir çok müşkili halleden güzel bir tespit. Türkler’in sünnete önem vermesi ve Arapların vermemesi demeyelim. Biz daha fazla muhabbetle sünnetlere önem veriyoruz diyelim. Tabi bir de “edep” farkımız var galiba. Mesela aklıma ilk gelen örnek, Osmanlı zamanında kubbe-i hadra tamir edildiği sırada ustalar ruh-u Resulullah’ı rahatsız etmemek için kullandıkları alet edevata keçe sarıp, birbirlerine de bağırarak değil, çeşitli kodlarla hitap etmişler. Mesela “çekici uzat” yerine “La ilahe illallah” veya harcı sür yerine “Allah ü Ekber” gibi bir dil oluşturmuşlar. Bu incelik, ne yazık ki Suudi Arabistan’daki müslüman kardeşlerimizde yok. Geçen sene kubbe-i hadranın yanında hiltiyle mermer kırıyorlardı. Vehhabilerde tuhaf bir din anlayışı var. Genellikle en çok kullandıkları kelime “haram”. Sahabe efendilerimize gösterdiğimiz ihtiram bile ne yazık ki haram olarak algılanıyor. Ama bu tip menfi şeyleri çok konuşmak da iyi değil, onlar da yavaş yavaş terkediyorlar zaten.
Osmanlı Sultanları gibi Kralları da artık kendilerine “hadim-i Harameyn” (Mekke ve Medine’nin hizmetçisi) lakabını kullanmaya başladılar. Şimdiye kadar Sultan-ı Harameyn’diler ya!…
Şunu anlamak şart. Yukarıda Mehmet’in yazdığı gibi din matematik değil, bir kurallar bütününden ibaret değil. Kalp işi, muhabbet işi… Ve hayatı insana zindan eden, “ne yapalım, emredilmiş yapacağız” diye katlanılan bir şey değil, zevkle, şevkle, beğenerek, severek yapılması gereken bir şey.
Dinde tahsin şartı var. Yani yaptığın ibadeti bile oflayarak, puflayarak yapamazsın. Güzel göreceksin. Fatih hocanın tabiriyle “Ne güzel şey namaz, şimdi ben bu 5 vakite bir 5 katmaz mıyım” diye düşüneceksin. Yoksa namazın bile zahiri şartlarından başka batıni şartları da var. Namazdan çıkmayı istemek bile namazı bozuyor.
Sanırım sizin sünnete neden biz daha çok bağlıyız demenizdeki sebep de bu. Öyle çünkü bizler görünüyor ki daha fazla muhabbet sahibiyiz. Aşksız, sevgisiz sünnete de güç yetiremezsiniz haliyle.
Tabi şimdiki durumumuz da öyle çok parlak değil. Bu, ideal bir duruma göre yapılan karşılaştırma olabilir ancak.
Yazan:efe Tarih: Tem 20, 2010 | Reply
Sayın Mehmet Bey sizden de Allah razı olsun ki,hem böyle bir sitenin hem de böyle güzel bir sohbetin varlığından bizleri haberdar ettiniz.Fatih hocanın ilk sohbetinde de bahsettiği gibi,belki bu 106 saat sonunda olayları,isimleri,tarihleri bilmenin öneminden daha çok gönlümüzü vererek ve hissederek öğrenmiş,pişmiş oluruz inşallah.muhabbetle…
Yazan:MY Tarih: Tem 20, 2010 | Reply
Selamlar Efe Bey,
ALLAH sizden de razi olsun.
Hani neredeyse isi gücü biraktim, bu sohbetleri dinliyorum dersem yalan olmaz. Bu aksam 50ci bölüme baslayacagim ins. Cep telefonuma yükledim, öglen paydosunda, aksam yatmadan, ne zaman vakit bulursam dinliyorum.
Fatih Bey öylesine duygu ile, YASAYARAK ve YASATARAK anlatiyor ki. Benzetmeler, günlük hayattan örnekler… Kalbinizin Kâbe’sindeki putlari kirmayi ögreniyorsunuz. Peygamberimiz’e(SAV) eslik etmis bütün bu güzel insanlar birer birer hayatiniza geliyor.
Bunun yaninda kaybettigimiz daha dogrusu bir çogumuzun hiç ögrenmedigi bir sey var Islâm’a dair, o da Müslümanca düsünmek ve Müslümanca hissetmek.
Modern yasam ve aldigimiz pozitivist egitim neticesinde insansak bile tam inanAmiyoruz, hissedemiyoruz. Iste bu engelleri asmak için mükemmel bir köprü oldu bu sohbetler bana.
“Müslümanim” diyen herkesin dinlemesi gerek, AMMAN yaz tatilini bosa geçirmeyelim 🙂
Sevgiyle ve Muhabbetle
Yazan:rümeysa hacer Tarih: Tem 20, 2010 | Reply
sayın mehmet yılmaz
“Bunun yaninda kaybettigimiz daha dogrusu bir çogumuzun hiç ögrenmedigi bir sey var Islâm’a dair, o da Müslümanca düsünmek ve Müslümanca hissetmek”
işte bu tesbitiniz müthiş.müslümanca da değil,hristiyanca da değil,ama nereden kotarıldığı belli olmayan,ucube bir düşünce tarzımız var maalesef.ve bu tarz bizi girift bir bilmecenin ortasında bırakıveriyor kimi zaman…doğruyu bulmak ümidiyle…
Yazan:efe Tarih: Tem 21, 2010 | Reply
Selamlar olsun Efendim,
Yaşamamızın amacını unuttuğumuz,kendimizden utanmadığımız,tepkisizleştiğimiz/tepkisizleştirildiğimiz,herşeyleştiğimiz şu ahır zamanda ramazan öncesi bir hikmet olur inşallah bu sohbetler.
Rümeysa Hanıma kesinlikle katılarak Rasim Özdenören’in Müslümanca Düşünme üzerine denemeler’i ile birlikte sohbetler cila etkisi yapacaktım sanırım. Muhabbetle…
Yazan:E-E Tarih: Mar 9, 2011 | Reply
Bende merek ettim bu sohbetleri en kısa zamanda indirip dinliycem inslllah