RSS Feed for This Post

Kürtajdan önce son durak…

Sevgili evlâtlarım,

Size hakkıyla baba olamadım. Affınızı diliyorum. Bu mektubu yazma sebebim de budur. Mektubum elinize geçecek mi? Birbirinize sarılıp okuyacak mısınız? Yoksa bana ve annenize söverek yırtacak mısınız bu kâğıdı?

Siz ikinizden sonra doğan kardeşlerinize gerektiği gibi sevgi ve merhamet gösterdiğimi umuyorum. Ama ne yazık ki size karşı görevlerimi yerine getiremedim. İnanın çok ama çok pişmanım. 20 yıl gecikmeyle olsa da sizin yaralarınızı sarabilmek isterim. “Babamız bizi unutmamış” diyerek sevinmenizi isterim. Size karşı işlediğim bu suçtan dolayı Tanrı’nın beni cezalandırması, Cehennem’e atması  bile şu an hissettiklerim karşısında hafif kalıyor. Eğer zamanı geri alma imkânım olsaydı bir an bile düşünmezdim. Size karşı yaptığım büyük haksızlığı tamir ederdim. Ama artık çok geç.

“Neden şimdi? Neden 20 yıl bekledin?” diye bir soru gelebilir aklınıza. Anlatayım. Köyümüzdeki kilisenin tamiri için Katolik duvar ustası bulamadığımızdan yakındaki bir yerden Cezayirli işçileri getirttik. Müslüman olan bu işçilerden bazısı ile arkadaş olduk. Kiliselerden, camilerden konuşurken bir ara Muhammed Peygamber zamanında yeni Müslüman olan birinin şu sözlerini aktardılar:

“Babacığım, neden toprak atıyorsun üzerime?”

Çünkü Araplar o zamanlar kız çocuklarını diri diri toprağa gömerlermiş. Bunu yapmış olan bir Arap sonradan Müslüman olunca çok pişman olmuş ve ağlayarak anlatmış bunu. Cezayirli işçi bu olayı aktarınca bütün kilise derneği üyeleri “Ah! Ne vahşilik!” diye haykırdılar. Fakat ben bu olayı duyunca beynimden vurulmuşa döndüm. Çünkü o vahşi adam hiç olmazsa kızının doğmasını beklemişti. Konuşabilecek kadar yaşamıştı kızı. Oysa ben sizin cinsiyetinizi bile bilmiyorum. Anneniz bana “Eyvah! hamileyim!” dediği zaman ilk yaptığımız şey kürtaj yapacak bir doktor aramak oldu. Sizin gün ışığı görmenize bile fırsat vermedim. Şimdi bırakın o vahşi Arabı, yoldan geçenleri öldürüp parasını alan bir soyguncu bile benim yanımda daha masum değil midir? Kendi evlâtlarını göz kırpmadan öldüren bir babadan daha adi, daha vahşi, daha canî kim olabilir bu dünyada? Hz İsa’yı işkence ederek öldürenlerden bile daha fazla Cehennem’i hak ettiğimi düşünüyorum. Bu sebeple öldüğümde Cennet’e gelip sizi görmem herhalde mümkün olmayacak. Sizin orada olduğunuzdan eminim çünkü günah işleyecek vaktiniz olmadı. Belki melekler sizi teselli etmiştir. Belki anne ve baba şefkatinden daha güzel bir şefkatle sizi kollarına almış, sevmiş ve öpmüşlerdir.

Sizlerin kadife tenlerini okşamayı hak etmedik biz. İlk gülüşlerinizi, ilk kelimelerinizi duymak mutluluğu bizim gibi evlât katili bir anne-baba için fazla idi. Ama gelin görün ki Tanrı bize yeniden iki evlât verdi. Kız kardeşleriniz sağlıklı ve mutlu bir biçimde büyüyorlar. Onlara sizden hiç bahsetmedik. Çünkü ne kadar cani olduğumuzu da itiraf etmemiz gerekirdi. Bunu yapacak cesareti bulamadık kendimizde. Belki ileride. Ne olur beni affedin. Annenizi affedin. İlk defa hamile kaldığı zaman evli değildik. İkimiz de öğrenciydik. Köy halkının bizi dışlamasından korktuk. Büyük şehirlere gidip üniversite okumak istiyorduk. Kolumuzda bir bebekle bunu yapmak imkânsızdı. İkinci defa hamile kaldığında da aynı durumdaydık. O anki cahilliğimiz öyle bir noktadaydı ki kürtaj ile hamileliğe son verdiğimizi düşündük ama hiç bir zaman bir insan öldürdüğümüzü idrak etmemiştik.

Şimdi diyeceksiniz ki “değermiydi yine de? Dışlanmak, üniversiteye gitmemek… Bütün bunlar evlât katili olmak kadar önemli mi?”. Değil tabi ama biz bunları tartıp ölçecek durumda değildik.

Cezayirli işçinin o gün söylediği o lâf bir çivi gibi çakıldı beynime: “Babacığım, neden toprak atıyorsun üzerime?” Bu söz uyandırdı beni. Gözümün önüne bir çukur geldi. İçinde iki çocuk haykırıyor, “babacığım, yapma, öldürme bizi!”. Kötü, aşağılık, insanlıktan nasibini almamış bir herif kürekle toprak atıyor. Diri diri gömüyor zavallı çocuklarını. İşte o hayvanım ben. Cehennem’in en derin, en sıcak yerinde yakılmayı hak ettim. Kız kardeşleriniz olmasaydı zannediyorum öldürürdüm kendimi.  Siz ölmüşken benim yaşamam çok anlamsız. Ama hayat böyle.

İkinizin ölümünde de aynı doktora gittik. Kürtaj kanunen yasak olduğu için gizli bir operasyon bu. Doktorlar çok para istiyor. Borç aldım. Hayat kurtarmak için  tahsil görmüş bir doktor insan öldürmek için para alıyor. Ve bir baba kendi çocuklarını öldürmesi için bu doktora gidiyor. Hem de iki kez.

İkinci kürtajdan sonra anneniz “içimden bir şey koptu” dedi. Açıklamadı. Ben bir daha çocuk sahibi olamayız diye yorumlamıştım. Öyle olmadı. Korkarım Tanrı ile bağımız koptu ikinci kürtajdan sonra. Tanrı birinci hatamızı affetmek için bir vesile arıyordu. Ama ikinciden sonra o da bizden umudunu kesti. Sanırım kopan buydu içinden.

Her çocuk babasıyla gurur duymak ister. Ne yazık siz benimle övünemeyeceksiniz Cennet’te. Büyük ihtimal oradakiler sizin durumunuzu biliyorlardır. İstenmeyen çocuklar olarak ölmüş olmanın size ızdırap verdiğini düşündüğüm için ayrıca kederleniyorum. Beni affetmeseniz bile en azından bu durumdan kendinizi sorumlu tutmanızı istemem. Sıkıntınızı, acınızı biraz olsun azaltabilir mi yazdıklarım? Eğer beni affederseniz, bir gece rüyama girip bana sarılmak isterseniz çok mutlu olurum. Ama gelmezseniz anlarım. Öfkelenmekte de haklısınız. Sadece bilin ki gözyaşlarımdan sırılsıklam olan bu kâğıt samimi pişmanlığımın şahididir. Bu göz yaşlarım Cehennem’in ateşini söndürmese bile sizinkilere karışır belki. Biz bir araya gelemesek de göz yaşlarımız birlikte akar.

Tanrım, bu mektubu evlâtlarıma ulaştır. Onları merhametinle kucakla. Baba ve anne sevgisini unutturacak kadar çok sev onları.

Tanrım, kürtaj yaptırmayı düşünen anne ve babaların ellerine de ulaştır bu mektubu. Belki bir bebeğin ölümüne ve bir babanın katil olmasına engel olabilirim bu şekilde.

Ricardo

Not: Bu mektup 1980’lerde Sicilya’daki bir yerel gazetede yayınlandı. (MY)

Tavsiye okuma:

Kadınsız bir dünyaya doğru…

… Bu makale ilginizi çekitiyse…

Kadınlar… Günümüzün Don Kişotları

Suzan Başarslan’ın dediği gibi “kadına dair söylenmesi gereken ne  kadar söz varsa erkeğin söylediği” bir dünya bu. Sadece söz mü? Yaşama hakkı bile. Bugün Çin’de ve Hindistan’da yüzbinlerce kız bebek daha doğmadan ultrason ile ana karnında görülüp yok ediliyor. Erkeklerin güç mücadelesinde kadınlar eziliyor. Cumartesi anası oluyor, cezaevlerinin önünde sıra bekleyen, şehit tabutlarının üzerinde ağlayan oluyor.  Şampuan veya otomobil satarken bedenini kullandıran, arka planda, silik, soyunan, tüketen, “figüran”… Kadınlara özne olma hakkını vermeyen erkekler mi yoksa bu hakkı alamayan kadınlar mı? Kadınlıklarını kaybetmeden, erkekleşmeden var olabilecek mi birgün kadınlar? 96 sayfalık bu kitapta Kadın’a ait kavgaları ve Kadın’ın kimlik arayışını sorguluyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

 

 Kadın hakları ve Kemalizm

 “Kemalizm Türk kadınına özgürlük verdi” gibi sloganlarla düşünmeye daha doğrusu ezberlemeye itildiği için sık sık  şaşırmaya mahkûm bir kuşak bizimki. Tarihi, belgeleri, siyasî söylemleri ve sloganları aklın imtihanına tabi tutan herkes hayretler içinde kalıyor. “İyi de biz bunu bunca sene nasıl yuttuk?” diye sormaktan alamıyoruz kendimizi.  Kemalist düşüncenin, çağdaşlığın ve Atatürk devrimlerinin yılmaz bekçisi “çağdaş Türk kadını’nın sesi” Cumhuriyet Gazetesi’nin başyazarı olan Yunus Nadi kadınların siyasete atılmasına nasıl tepki vermiş meselâ?  “Havva’nın kızları, Meclis’e girip yılın manto modasını tartışacak”  Kadınlar Halk Fırkası kapatılınca yerine Türk Kadınlar Birliği kurulmuş. O da kapatılınca Cumhuriyet Gazetesi’nde şu başlık atılmış:  “Türk Kadınlar Birliği kapatıldı, fesat çıkaran hatun kişilere haddi bildirildi.” Derin Düşünce Fikir Platformu yakasını resmî tarihten kurtarmak isteyen okurlarına ezber bozan bir kitap öneriyor : Kadın hakları ve Kemalizm ilişkisine alternatif bir bakış

 

Trackback URL

  1. 70 Yorum

  2. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Tem 22, 2010 | Reply

    Senai Abi’nin şu yazısı da insanın tüylerini diken diken ediyor:

    Bir bebeğin yarım kalmış günlüğünden;

    5 Ekim: Bugün var edildim. Buradayım. Varım. Müthiş bir duygu bu. Var
    olduğumu henüz annem ve babam bilmiyor.

    Bir elma çekirdeğinden bile küçüğüm. Ama ne de olsa, ben benim. Varım ya!
    Bu bana yetiyor. Henüz bedenim belli belirsiz, yüzüm yok ama, varlığımı ve
    benliğimi hissedebiliyorum. Bir kız olacağım ve baharda çiçekleri
    seveceğim.

    19 Ekim: Biraz büyüdüm. Kımıldamam mümkün değil. Annem henüz farkında
    değil ama onun kanıyla besleniyorum. Kalbini dolaşıp gelen sımsıcak kan
    bana geliyor. Beni sevecek bir kalbin kıpırtılarını şimdiden hissediyorum.
    Annem beni çok sevecek. Annem için güzel bir sürpriz olacağım.

    23 Ekim: Hiç göremediğim bir el ağzımı biçimlendirmeye başladı.
    Dudaklarımda onun dokunuşunu hissediyorum. Bu “el”in dokunduğu yerler
    dudağım damağım oluyor. Düşünün bir yıl sonra bu elin dokunduğu yerde
    tebessümler açacak, güleceğim. Dudağımdan ve dilimden sözler dökülecek.
    Herhalde önce “Anne!” diyeceğim. Anne duyuyor musun beni? Seninle
    konuşacağım. Sana güleceğim. Kimilerine göre hâlâ daha var değilmişim…
    Nasıl olur? Varım ve gülücükler sunacak dudaklarım da olmak üzere ya… Hem
    sonra bir ekmek kırıntısı ne kadar küçük olursa olsun yine ekmektir. Öyle
    değil mi anneciğim? Ah bir konuşabilsem!

    27 Ekim: Bugün pek mutluyum. İçimde tatlı bir kıpırtı başladı. Artık bir
    kalbim var. Kalbim atmaya başladı. Hayatım boyunca böyle atıp duracak.
    Sevgilerle dolduracağım kalbimi. Tıpkı anneminki gibi… Annem bedeninde
    iki kalbin birden atmaya başladığını bilseydi ne kadar sevinirdi! Duyuyor
    musun anne?

    2 Kasım: Her gün biraz daha büyüyorum. Kollarım ve bacaklarım da
    biçimlenmeye başladı. Hele bir büyüsün kollarım bak nasıl kucaklayacağım
    seni anneciğim. Şu ayaklarım da tamamlansın da, beraber çiçekli bahçemizde
    yürürüz. Belki birlikte okula gideriz.

    12 Kasım: Ah evet… Bunlar, bunlar ne kadar sevimli ve küçük şeyler. Aman
    Allah’ım parmaklarım da çıkmaya başladı. Bunlarla çiçek toplayacağım,
    annemin elini tutacağım, kalem tutacağım. Belki de güzel bir şiir
    yazacağım. Anneciğim, orada mısın? Ellerimi ellerinin arasına koymak için
    sabırsızlanıyorum.

    20 Kasım: Oh, nihayet.. Annem doktora gitti. Burada olduğumu öğrendi..
    Yaşasın! Doktor teyze özel bir cihazla gördü beni. Ultrason diyorlarmış.
    Resmimi bile çekti. Sevinmiyor musun anneciğim? Seneye kalmaz kollarının
    arasında olacağım…

    25 Kasım: Artık babam da burada olduğumu biliyor. Fakat henüz kız
    olduğumun farkında değiller. Onlara sürpriz yapacağım..

    10 Aralık: Bugün yüzüm tamamlandı. Artık iki güzel gözüm, bir küçük
    burnum, dudaklarım ve yanağım var… Anneme benziyorum galiba…

    13 Aralık: Artık çevreme bakabiliyorum. Etrafım çok karanlık ama olsun.
    Yine de mutluyum. Yaşıyorum ve varım. Kısa bir süre sonra gün ışığını
    görebileceğim, renkleri ve çiçekleri tanıyacağım. Rüyamda gördüm. Dünyada
    gökkuşağı diye bir şey varmış.. Onu çok merak ediyorum.. Anneciğim,
    babacığım sizin yüzünüzü de göreceğim. Tanışacağız…. Mutlu olacağız.
    Gülüşeceğiz..

    24 Aralık: Kulaklarım daha iyi duyuyor artık. Anneciğim, senin kalbinin
    seslerini duyuyorum. Benim kalbimin atışlarını da sen duyabiliyor musun?
    Hatta sesini bile tanıyabiliyorum. Sesin ne kadar tatlı… Hiç duymadığım
    bir şey bu… Güzel ve sağlıklı bir kız olacağım. Kollarında uyuyacağım,
    yüzüne bakacağım, o tatlı sesini dinleyeceğim. Benim için ninni de
    söyleyecek misin anneciğim? Sen de beni özlüyorsundur mutlaka… Beni
    koklayacaksın.. Çok seveceksin, değil mi?

    28 Aralık: Anne burada bir şeyler oluyor. Doktor abla neden mutsuz bakıyor
    böyle… Sen acı çekiyor gibisin. Kalp seslerin değişti… Sustun. Benimle niye konuşmuyorsun anne? Anne… Anne… Anneciğim… Yüzümde soğuk bir şey hissediyorum. Anne, yüzümü parçalıyorlar… Anne bir şeyler yap… Anne… Kolumu çekiyorlar anne… Canım yanıyor anne… Anne… Ayaklarımı parçalıyor bu şey anne… Beni sana bağlayan damarı kopardılar anne… Anne kalbimi parçalıyorlar… Anneciğim… Anne… Anne… An… Ah!

    – Kürtajınız tamamlandı hanımefendi. Geçmiş olsun!

  3. Yazan:çuvaldız Tarih: Tem 22, 2010 | Reply

    Öldürmek(küçük bir operasyon…diş çektirmek gibi..öyle büyütülecek bir şey değil yani…narkoz bile yok!)ve tartışılabilir “gerekçe”!

    Bence “öldürmeyeceksin”i, “amacın öldürmek olmayacak” diye anlarsak sorun yok.(C.Çebi)

    Not: Cengiz bey inanın sataşmak gibi bir amacım yok..ama bu cümleleri hazmetmek zor..bir süre böyle takılır kalırım..hatırlar ve bazen de hatırlatırım 🙂

  4. Yazan:sKaya Tarih: Haz 12, 2012 | Reply

    İnsanlar düşünen varlıklar, ancak illaki gözleriyle gördüklerine inanmak istiyorlar. Gözleriyle göremedikleri minicik evlatlarını kürtaj adı altında öldürmek ne kadar da kolay geliyor onlara. Ve bunu en doğal hakları gibi düşünebiliyorlar.
    Yazık, günümüz insanlığının akıl ve bilimsel düşünce ile gelebildiği (güya çağdaş) son nokta kendi evladını öldürebilme özgürlüğü oldu öyle mi? Ve bunun karşısında olmak da yobazlık.
    Yazık…

  5. Yazan:Ahmet Terim Tarih: Haz 13, 2012 | Reply

    Hayır gerçekten sorun maddiyat ise bir sürü çocuğu olmayıp çocuk bekleyen aile var. Onlar 9 ay sponsorluk da yaparlar. Emin olun çocuğunu öldürdükten sonraki geçireceğin 9 aydan daha refah içerisinde geçirirsin hamileliği. Ama Türkiye’de asıl kürtaj sebebi küçük yaşlarda hamile kalma, çevre baskısından korkma, tecavüz ensest vs nedeniyle hamile kalma gibi durumlar. Kürtaja giden yolları da tıkamak gerekli. Yoksa BİZ NE KADAR YASAK DESEK DE KÜRTAJ YAPMANIN BİR YOLU HER ZAMAN BULUNACAKTIR. Doktora gitmez ama düşük yaptıran bir hap alır vs. Mutlaka bunun bir yolu vardır. Önemli olan kürtaja götüren sebepleri kaldırmak.

  6. Yazan:Suna Tarih: Haz 13, 2012 | Reply

    Kurtajin “teknik” olarak engellenmesi ya da yasalar, cezalar ile ? bu neye yarar? Portekiz’de yasakti, kizlar ingiltere’ye gidip yaptiriyordu. yarin turk kizlari ermenistan ya da bulgaristan’a gidip kurtaj yaptirsa ne olacak? tayyip “T.C.’de kurtaj sorunu bitti” diye boburlenecek mi? boyle aptalca bir kurtaj politikasi yapmak yerine:

    1) insanlara dogum kontrol ogretilebilir
    2) bir cocugu dogmadan once/sonra oldurmek cinayettir. bu gercek genclere anlatilmali

  7. Yazan:çuvaldız Tarih: Haz 13, 2012 | Reply

    Kürtaj yasası, nesli tükenmekte olan bir canlı türünü koruma altına alma çabası. İlk bakışta bu bebeği korumaya dönük gibi görünse de aslında bu yasa ile günümüz kadının ihmal ettiği, zorlandığı, angarya/yük/zulm gibi görmeye başladığı “anne olma hakkı” dolaylı yoldan da olsa korumaya alınmış oluyor.

    Günümüzde kadınların anne olabilmeleri (suni döllenme vb.) ve dünyaya getirdikleri bebeklerinin sağlıklı bir şekilde hayatta kalabilmeleri için her türlü imkan mevcut olmasına rağmen anne olmak istemediği için hamile kalmayan veya kürtaj yaptıran kadınların sayısı da bir o kadar artıyor? Acaba neden?

    Beden benim konfor, benim SEÇİM BENİM(?).
    Uzun zaman önce SQ ile bu konu ile ilişkili tartışmadan;
    anne olmayı reddetmenin “özgürleşme” hakkı kapsamında değerlendirilmesine karşı çıkıyorum.

    “Cinayet” kapsamında “özgür!” kadının “kürtaj olma hakkı” tartışıldı ama gasp edilen, kimliğinden kökleri sökülmekte olan en tabi “anne olma hakkı” üzerine söz söylenmedi bile.

    Uzun zaman kadına “anne olmamak” öğretilmek istendi, bunda başarılı da olundu. Şimdi gelinen noktada kadınlara “anne olmak” hatırlatılıyor ve annelik tamamen unutulmadan “korunup/kollanmaya çalışılıyor, o kadar.

    Sizce de günümüzde insanlık geldiği nokta ile övünürken “insan haklarının korunmaya muhtaç” olması tuhaf değil mi? Nesli tükenen bir canlı türünün koruma altına alınması gibi…sanırım çok da uzun olmayan bir süre sonra “insan hakları” olarak listelenenler sayesinde “insan” olmanın ne demek olduğu hatırlanır olacak; ”Atalarımız çok tuhafmışlar kendi haklarını bir yerlere yazma ihtiyacı duymuşlar, acaba neden?”

  8. Yazan:sq Tarih: Haz 13, 2012 | Reply

    Öncelikle selamlar,
    Uzun zaman sonra siteye bakınca kürtaj konusunun tam da tahmin ettiğim argümanlarla tartışıldığını gördüm.

    Yasakçılığı savunmak mantıklı mı?
    Kürtaj yasaklanırsa kadınlar kürtaj olmaktan vazgeçmeyecek, yasadışı ve anti-hijyenik yollardan yapacaklar sadece bunu ve kadın ölümleri artacak.
    Romanya’da bu yüzden kaç kadın ölmüş bir araştırın derim. Elif Şafak’ın yazısında belirttiği gibi kürtaj yasaklanırsa parası olanlar yurtdışında kürtaj yaptıracak, olmayanlar sabun, kibrit vb. yöntemler kullanıp mikrop kapacak.

    Hiç bir doğum kontrol yöntemi %100 güvenli değildir, her zaman kazalar olabilir. Hele ki kazayı geçtim, sene başına bilmem kaç tecavüz vakasının olduğu bir ülkeden bahsediyorsak! Kadınlar evliyken bile kocaları tarafından tecavüze uğrayabiliyor. Bir arkadaşım babasının, artık kendisini istemeyen annesine tecavüz ettiğini, böyle dünyaya geldiğini anlatmıştı. Başka bir arkadaşımın annesi ise 45 yaşında kürtaj oldu, çünkü yatağını ayırdığı ama korkudan ayrılamadığı dayakçı kocası bir gece tecavüz edivermişti ve kadıncağız tekrar anne olmak istemedi. Evet kapalı kapılar ardından böyle birçok hikaye var, farkında mısınız nerede yaşadığınızın?

    Ayrıca korunmak sadece kadının görevi, erkekler neden bu konuda kayıtsız? Vazektomeni yaptırabilecek kaç erkek var misal?

    Bu arada televizyonlarda, gazetelerde kürtajı neden erkekler konuşup duruyor çoğunlukla?? Rahmi olmayanlar rahim hakkında ahkam kesiyorlar oldukça şovenist bir dille…

    Konuyu ne kadar acaip bir noktadan yakalıyorsunuz.
    “anne olma hakkı” nedir? İnsanın nesli mi tükeniyor? Nasıl yani?
    Kimin “anne olma hakkı” elinden alınıyor?
    Kürtaj olmaya zorlanan mı var? Anne olmak mı “yasaklandı”?
    Cinayet olduğunu düşünüyorsanız şayet, siz yaptırmazsınız. Bu kadar basit.

    BAŞKASININ RAHMİNE KARIŞMAK NİYE?

    Hiç bir kadını anne olmaya zorlayamazsınız. Hele ki bir devlet nasıl yapar bunu? Hele hele laik bir devlet?
    Anneliğin “hatırlatılması”(!) ataerkil devlet mekanizmasının işi değildir.

    “Tecavüz uğrayan doğursun gerekirse devlet bakar” , “Bosna’da tecavüze kadınlar bile doğurdu” gibi talihsiz söylemleri ise oldukça tehlikeli ve incitici buluyorum.

    Şunu unutmayın, kadınlar güle oynaya, zevkten kürtaj yaptırmaz. O masaya yatmak bir kadın için kolay mı sanıyorsunuz?

    …………………………………………………………………………………………………..
    Kürtajın neden “cinayet” olmadığının açıklandığı güzel bir yazı;
    http://www.bianet.org/bianet/kadin/138974-kurtaj-cinayet-degildir-cunku
    Cinayet, canlı insanların öldürülme edimini tanımlar. Halbuki, embriyo insan olmak şöyle dursun, fizyolojik bakımdan bağımsız bir organizma olarak tanımlanamayacağından, kürtaj, yani henüz hamileliğin 10. haftasını aşmamış, dolayısıyla fetüs (cenin) evresine gelmemiş embriyonun tıbbi yardım vasıtasıyla tahliyesinin suç teşkil edemeyeceği, dolayısıyla kadınların “cani”, yani cinayet faili olarak görülemeyecekleri ortaya çıkar.

    Peki, embriyo canlı değil midir? Elbette canlıdır, ancak sperm, yumurta ve vücudun diğer hücreleri ne kadar canlıysa o kadar canlıdır.

    ……………………………………………………………………………………………..
    Kürtaj yasağına karşı erkeklerin basın bildirisi için;
    http://rahatsizerkekler.blogspot.com/2012/06/kurtaj-yasagna-kars-erkekler-10-haziran.html?spref=fb
    ..Her şeyden önce biz erkeklerin kendi keyfimiz için korunma yöntemlerini üstlenmeyişimiz, kadınların bedenlerini kendimize ait görmemiz yüzünden değil mi? Kürtaj; kadının, sorumsuz bir erkek yüzünden, yaşamını baskı altına sokabilecek zorunlu annelik durumu karşısında başvurduğu bir çözümdür. Kadınların kendi yaşamları üzerindeki kontrollerini korumak için başvurdukları bir yoldur. Bu yüzden kürtajı yasaklamaya çalışmak, erkeklerin bu vurdumduymazlığa prim vermektir.

  9. Yazan:sq Tarih: Haz 13, 2012 | Reply

    İŞTE GERÇEKLİK;

    Dünya Sağlık Örgütü (WHO)’nun hesaplamalarına göre, dünyada her yıl, 210 milyon civarında gebelik meydana geliyor, bunların yaklaşık 1/3’ü istenmeden oluşan gebelikler. Dünyada meydana gelen gebeliklerin 46 milyonu isteyerek düşükle sonlanıyor.

    Yasaklamalar nedeni ile düşüklerin 19 milyonu güvenli olmayan koşullarda gerçekleşiyor. Güvenli olmayan düşüklere bağlı olarak dünyada her sekiz dakikada bir kadın ölüyor ve güvenli olmayan düşükler dünyadaki anne ölümlerinin yüzde 13’üne, her yıl 68 bin kadının ölümüne, 5,3 milyon kadının hastalık ve sakatlığına neden oluyor.

    …..

  10. Yazan:sq Tarih: Haz 14, 2012 | Reply

    Şunu da eklemezsem içimde kalacak,

    Kadınları kürtaj olmaya iten istenmeyen gebeliklerin çoğunlukla nedeni, kadının suçu değil, erkeklerin korunmayı reddetmesi ya da önemsememesi.

    Bunun bedelini ise Dünya Sağlık Örgütü verilerinde görüldüğü üzere kadınlar zaman zaman canlarıyla ya da kısır kalarak ödeyebilmektedir.

    Doğmuş, belli bir yaşa gelmiş bir insanın kaleminden çıkmış “10 haftalık fetüs günlüğü’nün” duygusal edebiyatı, bu sert gerçekliği değiştirmiyor.

  11. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Haz 14, 2012 | Reply

    Kürtajın hangi aşamada cinayet olarak nitelendirileceği en tartışmalı konulardan biri. Bütün gelişmiş ülkelerde belirli bir yasal süre var. Sadece Çin, Kuzey Kore ve Vietnam’da son ana kadar kürtaj yaptırmak serbest. Peki bu yasal sınır neye göre belirlenecek? bütün anlaşmazlık bu noktada ortaya çıkıyor.
    Bebeğin kalbinin atmaya başladığı zaman mıdır, yoksa tüm organlarının oluşumunun tamamlandığı an mıdır, bazıları “fetüsün kendi varlığının farkında ve bilincinde olmadığı nokta” diyor, bu durumda Taraf’tan Serdar Kaya’nın tespit ettiği gibi doğumdan sonra da birkaç ay bebeği öldürmek mümkün görünüyor.
    Bakın, hiçbir anne kürtaj yaptırmak istemez, bu bir kadın için çok sancılı bir karardır. Yasaklarla kürtajın önüne de geçemezsiniz, insanları sağlıksız koşullarda kürtaj yaptırmaya da itersiniz. Hepsine eyvallah.
    Ama tutup da bunu meşru göstermeye çalışmayın.
    Her anne o karnındaki bebekle ne zaman duygusal bir bağ kurduğunu çok iyi bilir. Annelik daha o çocuk doğmadan başlar. Annenin duygu dünyası değişir. O kadar hassaslaşır ki her fırsatta kendine ağlamak için bir sebep bulur. “Bunlar kadınların meselesi, erkekler karışmasın” argümanı da saçma. Biz de yaşıyoruz, görüyoruz, biliyoruz. Bu “hamurlu ellerinle erkek işine karışma” diyenlerin sözlerine benziyor. Neyse…
    Çocuğa daha anne karnındayken klasik müzik dinletmeye başlarız. Bundan hoşlandığını anlar anne. O bebeğin bir ruhu vardır. Bunu bütün anneler bilir. Kürtaj kararı bütün bunlara rağmendir. Soğuk mantıkla verilen bir karardır. Çoğu zaman, o çocuğu doğurduğu zaman içine gireceği bunalımdan kaçmak için bir yoldur. Bencilce bir karardır. Psikolojisinin bozulması mı, bebeğin ölmesi mi? bebeğin ölmesini daha kolay atlatırım diye düşünür.
    Verdiğiniz örnekleri düşünüyorum. Dayakçı kocası tecavüz etti diye kürtaj olan kadın. Bu seçimi nasıl meşru görebiliriz? Dayakçı tecavüzcü bir kocanın çocuğuna bakmamak mıdır gerekçe? O çocuğun babasının yaptığıyla ne alakası var? Masum, tertemiz bir bebek o. Ondan ne istiyorsun? Neden öldürmek istiyorsun? Bencilcedir. çocuğunun sakat olacağı söylendiği için aldıran ebeveynin yaptığı da aynıdır. “çocuk da çekecek ama…” geç bunları, sen bu çocuğun yükünü çekmek istemiyorsun. O çocuk büyüyüp seni gururlandırabilecek başarılar elde edemeyecek. Hep çocuk kalacak. Hep engelli olacak. Onun yükünü çekmek istemiyorsun, egoistsin, bu kadar !
    bu kürtaj konusunun içine siyaset girmesi çok kötü oldu. Sağlıklı bir tartışma ortamı olmuyor çünkü. Erdoğan uludere tartışmalarından kurtulmak için samimiyetsiz bir şekilde gündemi değiştirdi ve bunda başarılı da oldu. Hepimiz de yedik. Bu tip şeylerin siyaset içinde tartışılmaması lazım. Bu bir etik problemidir. Felsefi bir problemdir. Bunun siyasetten uzak olarak tartışılması lazım. Halbuki yine kılıçlar çekildi. Bir yanda benim bedenim benim kararım diye ilgisiz bir yerden kavgaya dahil olanlar, bir yandan başbakanım öyle dedi diye ezberden kürtaj cinayettir diyenler.
    Bu bir kavga konusu değil, bir ETİK problemidir. Kürtajın gerekçelendirilmesi veya yasaklanması ancak etik açıdan değerlendirilebilir.

  12. Yazan:Sq Tarih: Haz 14, 2012 | Reply

    Sayın Ekrem Senai, öncelikle size Matta İncil’inden bir deyiş hatırlatmak isterim;”başkasını yargılamayın ki yargılanmayınız”. Her türlü bilimsel veri ve gerçeklikten uzak, empatisiz tehlikeli bir duygusallıkla bakıyorsunuz konuya. kimseyi bencillikle bu kadar kolay suçlayamazsınız. Siz mi taşıyorsunuz karnınızda da annenin dünyasını bu denli iyi bildigizi düsünüyorsunuz? Bilir misiniz kadim dinlerde disi tanrıçalar hem hayat veren hem hayat alandır, doğada her zaman olduğu gibi. Erkekler bu ikiliği anlayamadığı vakit hep çocuk kalır. 45 yaşında ya da 16 yaşında (üstelik erkeklerin sorumsuzluğu yüzünden!), istenmeyen bir gebelik yaşayan kadını yargılamak kimsenin haddine değildir, hele ki atarkil devletin hiç! Ne yani kürtaj yasAklansın da kadınlar sağlıksız koşullarda ölsün mü? Bu konu yıllarca tartışılmış ve evrensel standartta bir çözüme bağlanmıştır. Siz konuya dini bir duyarlılıkla yaklaşabilirsiniz ama bu sizi bağlar. Etiği de sizi bağlar. Hani devlet tahakkümünü bir çok şeyden çekmeliydi, şimdi neden totaliterist yasakçı bir devleti savunuyorsunuz. Bugünki Zaman gazetesinde Mahçupyan’ın yazısından kesitlerler yazmak istiyorum:”…insanlık tarihi bize basit bir olgu sunuyor: bebek anne rahminde büyüdügüne ve anne fizyolijik olarak bağımsız bir özne olduğuna göre, bebeği istemeyen bir anneyi mutlak anlamda engellemek mümkün değildir…dindar kadınlar, din öyle emrettiği için kürtajdan kaçınabilier. ama ortada apaçık bir sorun var: ne herkes dindar, ne dindarların hepsi müslüman, ne müslümanların hepsi sünni ne de sünnilerin hepsi diyanet takipçisi…yani aslinda kürtajın yasaklanmasının meşru olması herkesin dindar olduğu bir toplumda belki mümkün olabilirdi…ama öyle bir toplum yok, geçmişte olmadı ve muhtemelen de hiç bir zaman olmayacak…”

  13. Yazan:Sq Tarih: Haz 14, 2012 | Reply

    Unutmayınız ki bir fetüsun ruhu olduğu kadar şu yaşa kadar harcadığınız spermlerinizin de ruhu vardı. Kestiğiniz ağaçların, kopardığınız çiçeklerin ve hatta kurban bayramında öldürdüğüz kuzuların…

  14. Yazan:Sq Tarih: Haz 14, 2012 | Reply

    Ayrıca konuya tamamen ruhî bir açıdan bakacaksak da şunu yazmak isterim, dünyaya gelmeye gönüllü bir ruh, her koşulda gelecektir.

  15. Yazan:Ahmet Terim Tarih: Haz 14, 2012 | Reply

    “Peki, embriyo canlı değil midir? Elbette canlıdır, ancak sperm, yumurta ve vücudun diğer hücreleri ne kadar canlıysa o kadar canlıdır.” demişsiniz. Bence doğru değil. Çünkü sperm, yumurta vs bunlar tek başına bir insan yoluna girmiş canlı parçaları değil. Ama cenin artık daha farklı birşey. O tırnaklarınızdan bir parça, veya kolunuzdan dökülen bir parça kan gibi değil. Çünkü onda ayrı bir hayat var! Sperm ile bir tutamazsınız diye düşünüyorum. Spermi veya yumurtayı (döllenme olmadan) doğal haline bırakırsanız ikisi de bir süre sonra ölür ve vücuttan atılır. Veya önce atılır sonra ölür. Ama cenin doğal devamı artık bir canlı olmaktır. Bu aynı elinizdeki kuru tohumla, bir toprağa dikilmiş, filizlenmiş, artık ayrı bir canlı/ağaç olmaya giden fidanı karşılaştırmaya benziyor.

  16. Yazan:çuvaldız Tarih: Haz 14, 2012 | Reply

    SQ,

    Konuyu ne kadar acaip bir noktadan yakalıyorsunuz.
    “anne olma hakkı” nedir? İnsanın nesli mi tükeniyor? Nasıl yani?
    Kimin “anne olma hakkı” elinden alınıyor?
    Kürtaj olmaya zorlanan mı var? Anne olmak mı “yasaklandı”?
    Cinayet olduğunu düşünüyorsanız şayet, siz yaptırmazsınız. Bu kadar basit.

    Öncelikle, konuların hangi noktalardan yakalanacağını söyleyen kuralların yazılı olduğu, bilmediğim bir talimatname mi var? Varsa bi zahmet link verirseniz sevinirim.

    Kürtajı savunmak/haklı/meşru kılabilmek için paraya ve kocakarı yöntemleri sonucu vuku bulan ölümlere tutunmak mı “kadın bedenine” sahip çıkmak ? Bu itham ettiğini yapmak ve kadının hayatını, belden aşağı bedenden ibaret “Bn.Rahim” olarak görmek değilse nedir peki? Bunu iddia eden, kadın algısı fikren tecavüze uğramış herkes, kadın ve cenin hayatından bahsedildiğinde tabidir ki konuyu “rahme karışmak” olarak algılayacaktır. Ne yazık ki böyle fikri tecavüz mağdurlarına, kürtaj olmaya zorlayanı ve elden alınan “anne olma hakkını” anlatabilmek uzun süreli bir terapi seansı gerektirir.

    Balinaların, balıkların, kuşların hayatları koruma altında. Kendi ayağına sıkacak kadar cahil, ilkel güdülerine kapılıp gidecek kadar serkeş olmadığına göre insanoğlu, bu canlıların yumurtlama, yavrulama ve bebeklik dönemlerinde avlanmalarını yasaklamak niye? Şayet bunların öldürülmelerinin cinayet olmadığını düşünüyorsanız siz onları öldürmezsiniz olur biter. Bu kadar basit bir şeyi sınırları tanımlayan yasaklarla tartışılabilir komplike bir hale getirmenin ne alemi var 😉

    Ama insan öyle mi ya? Dünyadaki kıt hayat kaynaklarını gün geçtikçe tüketip, kirleten, neslinin tükenmesini bir kenara bırakın kontrolsüz bir şekilde hızla çoğalan tek canlı türü.

    http://www.worldometers.info/
    Bu linkte her başlık altında yer alan mütemadiyen değişen sayılara baktığınızda “Şoför bey yolcu alma artık içeride nefes alacak yer kalmadı” dememek elde değil

    Hiç bir kadını anne olmaya zorlayamazsınız. Hele ki bir devlet nasıl yapar bunu? Hele hele laik bir devlet?(sq)
    Anneliğin “hatırlatılması”(!) ataerkil devlet mekanizmasının işi değildir.

    Kimin haddine hatırlatmak, karışmak!Ancak ve ancak WHO karışabilir dünyanın her yerindekilerinin rahmine 😉

    Bu örgütlerin devlet politikaları üzerindeki etkisini es geçelim zaten. Devletler laiktir ve ancak bilimsel verilerle idare edilebilirler. Sizin de sayısal verilerle tamamladığınız yorumunuzdaki satırlar da WHOmsenin etkisi altında kalmadan üretilmiş görüşlerdir muhakkak ki. Aynen ifade ettiğiniz gibi kimse kimseyi kürtaj olmaya zorlamadığı gibi sizi de bu satırları yazmaya zorlamadı, kürtaja muhalif olmanızı da yasaklamadı öyle değil mi?

    Rahatsız erkeklerin kürtaj kararı alan kadın üzerinde etkisi olduğunu kabul etmenin kolay fakat bilimsel verilerin politikalar, …dolayısıyla kadınlara empoze edilen görüşlere etkisi olduğunu kabul etmenin oldukça çok zor olduğunu kabul ediyorum. İnsanın “benim” dediklerinden cansız bile olsa kurtulmayı istemesi için güçlü nedenlere ihtiyaç duyuyor olması, tutunacak dal araması anlaşılabilir bir durum.

  17. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Haz 14, 2012 | Reply

    Bu yazı Temmuz 2010’da yazılmış. Keşke o zaman tartışma imkanımız olsaydı. Yukarıdaki yorumumda kürtajın yasaklanmamasını, bunun etik bir problem olduğunu ve felsefenin çözmesi gerektiğini söylediğim ortadayken hala aynı telden çalıyorsunuz.
    Ben farklı bir şey söylüyorum. Annenin eyleminin evrensel etik açıdan uygun olup olmadığını değerlendirmek gerektiğini söylüyorum. Yorumumda ne dinden bahsettim, ne ruhtan. Var mı yorumda bundan bahis?
    Tanrıça can veren ve can alanmış. Can vereni anladık ta can alan tanrıçalara ihtiyacımız yok. Spermin ruhu var mıdır yok mudur, tartışmayı embesilleştirir. Başka bir işe yaramaz

  18. Yazan:Sq Tarih: Haz 14, 2012 | Reply

    Sayın Ahmet Terim, embriyo uluslarası hukuk ve tıp nezdinde anneye bağlı, bağımsız olmayan bir organizmadır yani annenin bedeninden bir parçadır. Zamanla gelişecektir. Bunu inançlarınız gereği uygun bulmayabiirsiniz ama bu sizin öznel kararınız ve fikrinizdir. Yasaklamak bireysel haklara müdahaledir. Uluslarası Af örgütü’nün bildirisine göre kürtaja erişim hakkına getirilen kısıtlamalar, “çok sayıda bağlayıcı uluslararası insan hakları sözleşmesinde güvence altına alınmış kadın hakları” na aykırıdır. Türkiye’de uluslararası sözleşmeleri imzalamış bir ülkedir. bunlardan biri de kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın önlenmesi sözleşmesidir. bu sözleşmeler ve kazanılmış haklar başbakanın iki dudagınin arasından bir çift sözle değiştirilemesi insan haklarına aykırıdır.

  19. Yazan:Sq Tarih: Haz 14, 2012 | Reply

    Lütfen kendi normlarızı, dini degerlerinizi, etik anlayışınızı başkasına hele ki yasaklama yoluyla dayatmayınız. Devletin yatak odalarımıza, kaç çocuk doğuracağımıza ya da doğurmama kararına müdahaleye hakkı yoktur. Bunlar ancak totaliter, baskıcı rejimlerde olabilir.

  20. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Haz 14, 2012 | Reply

    Bilimsellikten uzakmışım, duygusalmışım. Tam tersi, buna bilim karar versin diyorum. Mahçupyan’ın dediği gibi dindarın zaten böyle bir sorunu yok. Dindar bir kadın değil bebeğini öldürmek, o karnındaki yavrunun annesinin yediği haramdan, içtiği sigaradan, içkiden hesap soracağının bilincindedir. Ama herkes dindar değil. Ama herkes insan. Ben yanıbaşımda bir cinayet işlenirken buna sessiz kalamam. Arabayla bir kediyi ezeceğim diye kalbim yerinden çıkacak gibi oluyor. Bir insan yavrusunun öldürülmesine nasıl razı olabilirim?
    Bilimsel değilmiş. Yahu insandan bahsediyorum. O sperm değil, apandist değil, bir insan.
    Bir yandan bana ağaçların da ruhu var, kurban bayramında kesilen hayvanın da ruhu var diyorsunuz, bir yandan da insanın acımasızca kolu bacağı koparılarak ölüdürlebileceğini nasıl savunursunuz.
    Arka bahçemde çam ağaçları kesildi. Neymiş, dalları araba üzerine düşüyormuş. Ailecek oturduk ağladık. Evet ruhu var. Bunu anlayamadığımız için dünya bu halde.
    müslümanlar et manyağı değildir. Peygamberim, çok az et yerdi, neredeyse vejeteryandı. Kurban etmek, et yemek için yapılan bir şey değildir. hayvan kavurma yapmak, mangal yakmak için kesilmez. Allah adına hayvan ruhunun adanmasıdır, kendi varlığının bir kısmını Allah için feda etmendir. O hayvan senin bedeninde insani ruha yükselir. Eğer insansan. Kebap gibi yiyorsan bir hayvani ruh ölür, bir hayvanda dirilir.
    Spermin ruhu yoktur. Yumurta ve sperm birleştikten 4 ay sonra anne karnında ona ruhu gönderilir. Artık o bir insandır. Hatta ruhu seninle yaşıttır. Bütün ruhlar ezelde yaratılmıştır çünkü.
    Bunlar benim inancım. Beni ilgilendirir. Sizi ilgilendiren ise şu: O bebeği öldürmenin hangi noktada bir cinayet olduğunu tespit etmek zorundasınız.
    Body World diye bir sergi vardı, orada bir ceninin, gerçek ceninlerin bir günlük halinden doğum anına kadar geçirdiği bütün evreleri gördüm. o ceninin tırnak kadarken gözünden, parmaklarına kadar tastamam olduğunu gördüm. Bunu gören bir kişi “hayır o canlı değil, apandist gibi bir şey” diyemez.
    İnsanların sadece siyasi eğilimlerinden dolayı insanlıktan uzak şeyleri savunması çok üzücü.

  21. Yazan:Sq Tarih: Haz 14, 2012 | Reply

    Öncelikle dindar kadınlar adına kesin ve hükümler vermemeli, dindar kadınlar bundan kaçınabilir evet ama yaptırabilirler de, dindar kadınlar kürtaj olmuyor mu sanıyorsunuz? Yazdım ve gene yazıyorum, evrensel hukuk ve tıp nezdinde 10 ya da 12 aya kadar bir embriyodan “o insan” diye bahsedemezsiniz, çok isterseniz bahsedin ama bu jinekoloji ya da insan hakları sözleşmelerini bağlamaz. bunun yasal sınırı konulmuş işte, ne diye kazanılmış bir hak böyle hoyrat, erkek egemen bir dille, üstelik kadını neredeyse “yaşadığı haz uğruna katil olmayı göze alan cani” yaparak sorgulanıyor durduk yere? Buradaki tartışma devletin özel hayata ne kadar girebileği olmalıydı. Mahçupyan’ın oldukça yerinde sorusunu sormak lazım:”…dini eğitim bağlamında çocuğun devlete değil aileye ait olduğunu söyleyenler, bebeğin aileye değil devlete ait olduğ noktasına gelirler. Bu durumda hangi yaşta tekrar aileye ait olması sayılması gerektiği gibi saçma sorularla uğraşmak bur yana, şu soruya da nuhattap olursunuz: bebek devlete ait ise kadın da mı devlete aittir?… “

  22. Yazan:Sq Tarih: Haz 14, 2012 | Reply

    Herşeyin ruhu olduğunu anlayamadığımız için bu halde demişsiniz. Doğru ama eksik, dünya bu halde çünkü insanlar kendi tekamüllerini unutup başkalarının tercihlerine müdahe ediyorlar ya da kendi doğrularını dayatmaya çalışıyorlar. Kürtaja razı olmamak sizi daha iyi bir insan yapabilir ama bir kadının koşullar gereği bunu yapmasını engellemek ya da onu yargılamak yapmaz.Kesilen çam ağacına ağlıyorsanız doğaya bakın, bütün memeliler istenmeyen gebeliklerden kurtulurlar. Kendi kararları ile. Bu vahşet midir, zorunluluk mu?

  23. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Haz 14, 2012 | Reply

    bütün memeliler istenmeyen gebeliklerden kurtulurlar. Kendi kararları ile.

    Çok absürd bir şey söylediğinizin farkındasınız umarım. Memelilere “istenmeyen gebelik” atfetmek nasıl bir şey anlamadım. bahsettiğiniz “düşük yapmak” olmasın?
    Hiç kürtaj yaptıran bir memeli hayvanla müşerref olmadım. Bir yaşıma daha girdim.

  24. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Haz 14, 2012 | Reply

    Uluslararası sözleşmelerin hangisi kürtajı kadının bir hakkı olarak sunuyor bildirebilir misiniz? Ben çok uluslararası sözleşme okudum. Hiç böyle bir şeye rastlamadım.

  25. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Haz 14, 2012 | Reply

    tıp nezdinde 10 ya da 12 aya kadar bir embriyodan “o insan” diye bahsedemezsiniz

    10 aylıkken onu insan yapan nedir? bilgilendirebilir misiniz?

  26. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Haz 14, 2012 | Reply

    10 aylık derken tıp göbeğin düşmesini mi esas alıyor ben hiç anlamadım. Yani doğduktan sonra çocuk hala embriyo mudur?
    Bu konuyu erkekler değil ama asıl anne-baba olmayanlar konuşmasın desek daha isabetli olacak galiba.

  27. Yazan:f Tarih: Haz 14, 2012 | Reply

    “insanın bedeni üzerinde sınırsız tasarruf hakkı var mıdır?” sorusunu sormak “devletin insan bedeni üzerinde sınırsız tasarruf hakkı var mıdır?” sorusunu da beraberinde sormayı gerektirir.

    “benim bedenim benim kararım” diyen kadınlar “bedenim devletin malı değil” (de) diyor. beden devletin malı mıdır?

  28. Yazan:MY Tarih: Haz 14, 2012 | Reply

    “beden devletin malı mıdır?” (F)

    bu soru aklima zorunlu askerligi getirdi. Ve tabi zorunlu milli egitim. çocuklarini okutmak istemeyen bir aile ceza aliyor bildigim kadariyla. çocuklarin aşı olmasi da bu soru kapsamina girer. hatta yetişkinlerin olmasi. mesela bulaşici bir hastalik gelmiş olsa, veba gibi, öldürücü. Devlet diyor ki

    “aşi olmak istemeyeni hapse atacam zira hastaligi bulaştirarak ötekilerin hayatini tehlikeye atiyonuz”

    ne yapmali? devletin buna hakki olsun mu yoksa olmasin mi?

    bazi ülkelerde intihar etmek suç. Islâm’a göre ise “basarili” bir intiharin öznesi olan kisinin cenaze namazi kilinmiyor.

    beden büyük ölçüde bize ait olsa da biraz toplumun hakki var galiba?

    Kürtaja geri dönecek olursak, evet, beden kadina ait ama hamile kalana kadar. Hamile oldugu andan itibaren karninda bir çocuk var. o çocuk yasama hakkina sahip.

    zaten “HERKESiN BEDENi KENDiNE AiTTiR” diye bir kural uygulanacaksa kürtaji yapilacak çocugun bedeni de kendine ait degil mi?

    Kürtaja “HAYIR” demek = çocuklarin bedeni ana-babanin mali degildir demektir.
    kürtaja karsi çikmak çocuklarin kendi yasama hakkini tanimak olmuyor mu zaten?

    Ama derseniz ki “hamile kalmak isteMEyen bir kadinin vücudu kendine aittir” evet, dogru.

    ama kadin hamile ise babanin da söz hakki var. hatta büyük anne ve büyük babanin bile. Aksini düsünmekte zorluk çekiyorum.

  29. Yazan:f Tarih: Haz 14, 2012 | Reply

    kürtaj tartışmaları üzerinden süren konuşmalarda sorulan soruların kolay cevap verilebilir sorular olduğunu sanmıyorum. yazdıklarım da bununla ilgili değil.

    sorumu buna uzak bir yerden sordum. esasen konuşmayı biyopolitiğin alanına (da) taşımak için.

    mesela çin’deki tek çocuk konusundaki yasalar. hatırladığım kadarıyla bu politika -beden devletin malı mıdır? sorusunu saklı tuıtarak- çin’de doğal nüfus dengesinde sosyal sorunlara neden olabilecek bir bozulmaya neden olmuş. aileler erkek çocuk tercih ediyor. tek çocuk “hakkı” olunca bu “hakkı” erkek çocuk yönünde kullanıyor insanlar.

    sanıyorum kürtaj söz konusu olunca canlı adayının cinsiyeti, türkiye’de de belli ölçüde belirleyicidir.

    bu konu sadece çocuğu illa ki koruyacağım diyen devlet ile, illa ki aldıracağım diyen kadın arasında bir çatışma değil. ama böyle sürdürülmesi tercih ediliyor galiba.

    bu konuşmalarda erkek bedenini devletin bedeni mi temsil ediyor? 🙂

  30. Yazan:sKaya Tarih: Haz 14, 2012 | Reply

    Kürtaj meselesini , öncelikle “Kürtaj Yasağı“ argümanından başlayarak ele almak gerekir. Çünkü kürtaj taraftarlarının bir çoğunun hemen başvurduğu argüman “Yasaklar çözüm değil” Tabii meseleye böyle bakınca birden yasakçı zihniyet taraftarı oluveriyorsunuz. Oysa yasaklar meselesi, meseleye nereden baktığınız ile alakalı. Ve hayatımızda o kadar çok yasak var ki inanamazsınız. İşte birkaçı :
    * İnsan öldürmek yasak
    * Bir kişiye küfür veya hakaret etmek yasak
    * Kadın ve çocuklara kötü muamele etmek yasak
    * Seçmene müdahale etmek ve seçilmesini engellemek yasak
    * Tecavüz etmek yasak vs. vs.

    Bakın ne kadar çok yasak var hayatımızda. Tabii ki kimler için yasak olduğunu anlatmama gerek yok. İsterseniz yasaklar açısından değil de korunanların “HAK”ları açısından bakalım sırasıyla :
    * Yaşama hakkı
    * Kişilik hakkı
    * Güçsüz kesimlerin korunması hakkı
    * Seçme ve seçilme hakkı
    * Temel insan hakkı
    Yani aslında birçok yasak bir hakkı korumaya yöneliktir. Bu yüzden mesele ceninin yaşama hakkının olup olmadığına kara vermek, yoksa kürtajın yasak olup olmadığına değil. Siz kürtaj serbest olsun diyorsanız ceninin yaşama hakkının olmadığını savunuyorsunuz aslında. İnsanın yaşama hakkını artık dünyada tartışan yok. Peki ceninden insana doğru yolculukta hangi anda o yaşama hakkı kazanılıyor bütün mesele burada düğümleniyor.
    Bilinçle, doğumla, kalbin atışı, organların belirmesi, döllenme hangisi? (İşi öncesine sperme vs. kadar götürmek ise en hafif tabiriyle idrak yoksunluğudur) Kürtajı savunanlar bu soruyu kendilerine ciddi olarak sormak ve cevabını bulmak zorunda. Ve kendi vereceği cevaptan 1 saniye öncesine gidip, o 1 saniyede değişenin ne olduğunun cevabını vermek zorundalar. O 1 saniye içerisinde ölüm kalım kararını neye göre verebildiğinizin cevabını kendinize sormazsanız sadece gerçeklere sırtınızı dönmüş olursunuz. Sanal rakamların arkasına sığınıp 10 hafta vesaire demek ise; sadece gerçeklere gözlerini kapatmaktan ibaret.

    Ayrıca yasakları daha doğrusu “HAK”ları hukuken korumanın, onların ihlal edilmesini engellemediği bir gerçek. Nasıl olsa engellenemiyor diyerek hakka tecavüzü serbest bırakmak ise hiç bir uygar toplumun savunamayacağı bir olgudur.

    Kürtaj savunucularına birkaç soru daha?
    Birleşmiş Milletler, Uluslar arası Af Örgüt bilmem ne vicdanınızı gerçekten rahatlatıyor mu? Yoksa arkasına mı sığınıyorsunuz? Bu oluşumlar her yıl fok katliamına, Japonların yunus katliamına da izin veriyor, vicdanınız onaylıyor mu? İsrail, Filistin, Afganistan da olup bitenler BM tarafından onaylanıyor koşulsuz destekliyor musunuz? Eğer sözü geçen bir devletseniz hiçbir kuruluş insanları öldürme amaçlı nükleer silah yapımınızı engellemiyor, sizce de uygun mu? Bu kararlar insani mi yoksa ticari mi?

    Bu arada kürtaj meselesini tecavüz, riskli doğum vs. üzerinden tartışmak ise tam anlamıyla ciddiyetsizlik. Bir şeyin normalini tartışmadan, istisnalarını tartışmanın hukuki etikliği ise abesle iştigal etmektir.

  31. Yazan:sKaya Tarih: Haz 14, 2012 | Reply

    Bir de beden meselesi var.
    Beden benim ama; uyuşturucu kullanamıyorum.
    Beden benim ama; organlarımı satamıyorum.
    Beden benim ama; ötenazi yapamıyorum.
    Beden benim ama; verin parasını, alın vücudumu yedek parça yapın diyemiyorum.

    Demek ki bedenim üzerinde dahi sınırsız haklara sahip değilim. Kaldı ki, bedende konaklayan ayrı bir canlı üzerinde hak sahibi olayım.

    İnsanların bedenleri üzerindeki tasarruf hakkı, asla ve asla, daha önemli olan yaşama hakkının önüne geçemez. Yeter ki yaşama hakkının olup olmadığına karar verin.

  32. Yazan:Ali Rebel Tarih: Haz 15, 2012 | Reply

    Kürtaj taraftarlarının genelliğinin bekar,feminist,anne olmamış olmaları,söylemlerinin keskinliğinin ve vicdansızlıklarının arka planında yatan sebebin açıklayıcısı bana göre.(Elbette her bekar,anne olmamış buna dahil değildir)

    Aslında erkek-kadın birleşmesi olmadan olamayacak bir durumun(hamilelik) sonuçlarına müdahale ne kadar kadın’a helal ise bir o kadar da erkeğe helaldir.(Sizmi hamile kalıyorsunuz,çocuğu taşıyorsunuz diyenlere) Ama bir an için meseleyi kadın meselesi olarak ele alsak bile ”ANNE’‘ olanların/olmaya meyilli olanların yazılarındaki hayat hakkına saygı ile ”ANNELİĞİ HAMALLIK OLARAK GÖREN”lerin cümlelerindeki vahşet bile salt başka hiçbir 3. görüşe gerek bırakmadan gerçekten insan’ım diyen için hangisinin tercih edilmesi/öyle davranılması gerektiğini gösteriyor.

  33. Yazan:sq Tarih: Haz 15, 2012 | Reply

    Uluslararası Af Örgütü Türkiye Subesi Basın Açıklaması Metni’nden:

    “…Kürtaja erişim hakkına getirilen kısıtlamalar ile güvenli ve yasal kürtaj hizmetine erişimin engellenmesi, çok sayıda bağlayıcı uluslararası insan hakları sözleşmesinde güvence altına alınan kadın haklarını da ihlal etmektedir. Türkiye’nin de taraf olduğu Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi, Uluslararası Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi ve Kadına Yönelik Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) de dahil olmak üzere birkaç uluslararası insan hakları sözleşmesi özünde kadının anne olup olmamaya, ne zaman, kiminle ve hangi sıklıkta anne olmaya karar verme yetisi ile doğal olarak bağlantılı bir dizi insan hakkını korumaktadır…”

    ODTÜ Kadın Çalışmaları AnaBilim Dalından Kamuoyuna Duyuru Metni:
    “…Uluslararası insan hakları standartları üreme hakkını yaşam, sağlık, özel hayatın gizliliği ve ayrımcılığa karşı haklar bağlamında ele alır. Türkiye de bu uluslararası standartlar çerçevesinde hazırlanmış olan uluslararası sözleşmeleri onaylamış bir ülkedir. Bunların başında gelen Birleşmiş milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW), kürtajı bir suç olarak gösteren yasalara karşı çıkmaktadır. CEDAW komitesine göre “Taraf devletler, kadınların, doğurganlıklarının kontrolüyle ilgili uygun hizmetlerin olmaması nedeniyle onların yasadışı kürtaj gibi güvenli olmayan tıbbi uygulamalar arayışına girmek zorunda kalmalarına engel olmalıdır.”

    Böyle olmakla beraber Türkiye’de son günlerde bu hakkın geri alınması amacı ile gündeme taşınması, bizleri ciddi olarak kaygılandırmaktadır. Kürtaj ile başlayan tartışmanın kadınların beden bütünlüğü, üreme hakları, cinsel yaşamları gibi alanlara kadar genişlemesi, kamuoyunda bu alanlara devletin rahatlıkla müdahale edebileceği izleniminin yaratılması, kadın hakları açısından kabul edilemez bir gelişmedir…”

  34. Yazan:MY Tarih: Haz 15, 2012 | Reply

    en zayif durumdaki insanlar kimsesizlerdir. terk edilmis yaslilar, yetimler… issizler, hapisten yeni çikmis insanlar da cezalarini çekmis olduklari halde arkadassiz ve issiz birakilarak bir kez daha cezalandirilirlar.

    sanirim kürtaj kurbani çocuklari bu listeye eklemek gerek. Geçmiste T.C.’de fahiseye tecavüz etmenin cezasi daha az idi. Dogmamis çocuklar da nüfus kaydina sahip olmadiklari için midir bilinmez… öldürülmeleri daha kolay. halbuki dogumdan sadece bir kaç saat sonra çocugunu öldüren bir anneyi derhal hapse atarlar degil mi? hatta tiksiniriz, “ayy ne cani kadin” filan deriz.

    Kürtaj karsitlarina “vajina bekçisi” diye kizanlar asil kendi tavirlarini gözden geçirmeliler. neden dogumdan önce islenen bir cinayet ile dogum sonrasi bir cinayeti ayni biçimde yargilayamiyorlar?

    kurtaj

  35. Yazan:sq Tarih: Haz 15, 2012 | Reply

    Memelilere “istenmeyen gebelik” atfetmek nasıl bir şey anlamadım. bahsettiğiniz “düşük yapmak” olmasın?

    Bilerek “istenmeyen gebelik” dedim, çünkü memeli türleri uygun koşullar olmadığında bilerek düşük yapabilmekte ya da doğan yavrudan bilinçli olarak kurtulabilmektedir. Doğada bunun örnekleri vardır.

    10 aylık derken tıp göbeğin düşmesini mi esas alıyor ben hiç anlamadım. Yani doğduktan sonra çocuk hala embriyo mudur?

    Doğmuş bir çocuk BAĞIMSIZ bir varlıktır. Gelişimini tamamlamıştır. 10-12. haftaya kadar tıbbi ve evrensel insan hakları sözleşmelerine göre embriyo annenin bedeninden bir parça, anneye bağlı bir organizmadır.

    Bazi ülkelerde intihar etmek suç. Islâm’a göre ise “basarili” bir intiharin öznesi olan kisinin cenaze namazi kilinmiyor.

    Bu yüzden Etyen Mahçupyan’ın yazdığı önemli. İslam’a göre böyle olabilir ama bu sadece Müslümanları bağlayan bir konudur. Dini normlarla yönetilen bir ülkede yaşamıyoruz. İntihar eden merhuma ya da ailesine devlet yapması gerekini yapmak zorundadır.

    zaten “HERKESiN BEDENi KENDiNE AiTTiR” diye bir kural uygulanacaksa kürtaji yapilacak çocugun bedeni de kendine ait degil mi?

    Hayır değildir, gerekçesini yukarıda yazdım.

    Dönüp dolaşıp aynı şeyleri yazmak gerçekten çok sıkıcı.
    Hiç bir hukuki, tıbbi dayanağı olmayan, sadece kişisel düşüncelerden oluşan argümanlarla kürtaja karşı çıkılamaz. Kürtaj bu şekilde tartışılamaz. Bu kadar bilimsel veriye karşı bu tartışmanın ortaya çıkış şekli ve kullanılan argümanlar Türkiye’nin hala koskoca bir ortaokul olduğunu ve toplum mühendisliğinin hala iş yaptığını kanıtlıyor.

    Eğer bu kadar TOTALİTER bir yasağı savunuyorsanız, zorunlu askerliğe de karşı çıkmanız abesle iştigal ne de olsa erkek bedeni de belli yaşta ordunundur öyle değil mi? Vatan için ölebilir yeri gelirse. Başörtüsü yasağına neden karşı çıkıyorsunuz, devlet tahammülleri bunu uygun görmüş kadın bedeni için o halde.

    Konu kürtajın etik boyutundan öte devletin beden üzerinde tahakkümü, yasakçılığı ve müdahalesi meselesidir. Konuya bu çerçeveden bakmayı deneyin.

  36. Yazan:sq Tarih: Haz 15, 2012 | Reply

    Sayın MY,

    Romanya’dan, 16 yaşında istemediği gebelikten kurtulmak için rahmine kuştüyü, sabun sokup delerek ölen bir genç kızın fotoğrafını koymaya ne dersiniz?

  37. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Haz 15, 2012 | Reply

    Türkiye’nin de taraf olduğu Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi, Uluslararası Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi ve Kadına Yönelik Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) de dahil olmak üzere birkaç uluslararası insan hakları sözleşmesi özünde kadının anne olup olmamaya, ne zaman, kiminle ve hangi sıklıkta anne olmaya karar verme yetisi ile doğal olarak bağlantılı bir dizi insan hakkını korumaktadır…”

    uluslararası af örgütü gibi bir kurum bile Türkiye’de politik davranabiliyor. Çok yazık. “Kadının anne olup olmamaya, ne sıklıkla anne olup olmamaya karar verme yetkisinin annenin elinde olması” ile kürtajın ne alakası var? Maddede eğer “hamileliğini sonlandırmaya” deseydi anlardım. Ama bir uluslararası sözleşme, hem de insan hakları ile ilgili bir sözleşmenin bunu demeyeceği aşikardır. Fakat bunu “kürtaj hakkı” olarak yorumlamak kepazeliktir, başka bir şey demiyorum.
    Alın sözleşmeyi satır satır okuyun, ingilizcesi de var. Nerede annenin kürtaj hakkından bahsetmiş gösterin. Ne biçim memleket bu ya? İnsan hakları örgütleri bile politize olmuş, yazık!
    http://www.unicef.org/turkey/cedaw/_gi18.html

  38. Yazan:MY Tarih: Haz 15, 2012 | Reply

    “Romanya’dan, 16 yaşında istemediği gebelikten kurtulmak için rahmine kuştüyü, sabun sokup delerek ölen bir genç kızın fotoğrafını koymaya ne dersiniz?”

    Selam SQ,
    kan ve et yaristirmayi ben sevmem. tartismaya da hizmet etmez. ama siz seviyorsaniz bu linkte kürtajdan sonra çekilmis bebek fotograflari var 🙁

    https://www.google.com/search?hl=en&q=avortement&um=1&ie=UTF-8&tbm=isch&source=og&sa=N&tab=wi&ei=iGfaT8HeHIju8QOzh5nXBA&biw=1600&bih=638&sei=imfaT9HXJcak8gP1s-3PBA

  39. Yazan:Sq Tarih: Haz 15, 2012 | Reply

    Ekrem Senai, Türkiye’nin de imza attığı CEDAW sôzleşmesi 16/e bendi “siz öyle anlamasanız” ve “kepazelik(?!)” bulsanızda bal gibi kürtajı da karşılamaktadır. öyle olmasa kürtajı yasaklayan irlanda gibi ülkeleri eleştirip, bundan vazgeçin çağrısı yapıp taraf olmazlardı. Türkiye’nin koyduğu temsilci de yasağa karşıdır ve bunu “politize” bulup yüzeyselleştiremezsiniz. Kürtaj ülkemizde kazanılmış bir hak, yasal bir uygulamadır!

  40. Yazan:Sq Tarih: Haz 15, 2012 | Reply

    Ekrem Senai ve MY beyler, size son olarak iki çift sözüm var; 10 haftalık, daha gelişmemiş bir organizmanın annenin kararına bırakılmadan “yaşam hakkını” savunarak kendinizi vicdan sahipli, yufka yürekli sayıyorsunuz, peki merdiven altlarında kürtaj yaparken ölen kadınların vebalini alıyor musunuz? Sizin de kızlarınız var, ben de bir babanın kızıyım, hiç bir kadını zorla anne yapamazsınız.Siz mutlu bir aile içinde evlat sahibi olmuş olabilirsiniz, Şırnak’ın bilmemne beldesinde hamile kalan, namus cinayetine kurban gidecek kızla bir mi eşleriniz? Bu ülkede ensest diye bir gerçek var, babasında, dayısından hamile kalmış kıza köpüklü suda banyo yapan cici bebek resimleri gösterince mi doğurmaya ikna edeceksiniz? 13 yaşında hamile kalıyor bu ülkede kızlar. Bebeğiniz kucağıza bir kadının rahminde taşındıktan sonra verildi, bebeğin o cici tatlı banyo yaptırılan döneminden başladınız. Her şey meşruydu ne güzel. Hayat herkese böyle davranmıyor, başkalarının seçimlerini yargılamak ne kolay sizin için. Bunu böyle düşünseniz bir yere kadar anlarım, ben kürtaja karşıyım ama kürtaj yasağına da karşıyım deseydiniz epey demokrat ve doğru bir tavır olurdu, baba olduğunuz için daha duygusal bakıyorsunuz eyvallah, oysa siz devletin kadın üzerindeki tahakkümünü, tecavüze uğrayan bile doğursun şeklinde kullandığı acımasız dili, kendi dini değerlenizin dayatılmasını, otoriterliği savunuyorsunuz canla başla. Ama unutmayın bu kavgada eninde sonunda, bugün olmazsa yarın, kürtaj karşıtları kaybetmiştir çünkü; dünya hala dönüyor.

  41. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Haz 15, 2012 | Reply

    Bilerek “istenmeyen gebelik” dedim, çünkü memeli türleri uygun koşullar olmadığında bilerek düşük yapabilmekte ya da doğan yavrudan bilinçli olarak kurtulabilmektedir. Doğada bunun örnekleri vardır.

    Güzel bir söz var: “delilik iddia etmek kolay; önemli olan zırva bulmak!” diye. Kendi inanmadığınız şeyleri burada yazmayın. Vallahi çok kötü dalga geçerim şimdiden söyleyeyim.

    Doğmuş bir çocuk BAĞIMSIZ bir varlıktır. Gelişimini tamamlamıştır. 10-12. haftaya kadar tıbbi ve evrensel insan hakları sözleşmelerine göre embriyo annenin bedeninden bir parça, anneye bağlı bir organizmadır.

    Şimdi bir karar verin. 10-12.hafta mı, yoksa doğmuş bir çocuk mu? Sizin kafanız çok karışık anlaşılan.

  42. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Haz 15, 2012 | Reply

    BBC kürtaj konusunu çok güzel toparlamış. Linki incelemenizi tavsiye ederim:
    http://www.bbc.co.uk/ethics/abortion/

  43. Yazan:Sq Tarih: Haz 15, 2012 | Reply

    Şu açık soruyu da soracağım, Umarım böyle durumlarla sınav olmazsınız, kimse olmasın, kendi kızlarınızın başına-gecinden versin- kötü bir durum gelse, istemediği bir gebeliği yaşasa ve “baba, bu bebeği doğurmak istemiyorum” derse ne yapacaksınız?( Kızlarımızı ne karıştırıyorsun derseniz şayet, siz hiç tanımadığınız insanların rahmine karışmayı hak görüyorsunuz nitekim) İkna edemezseniz ne yapacaksınız? Eve kapatıp üzerine kilit mi vuracaksınız? Hastanelerde güvenli şartlar olmadığında merdivenaltı yöntemlerden kahrolmayacak mısınız? Cani mi ilan edeceksiniz yoksa ateş düştüğü yeri yaktığından empati mi kuracaksınız? Hiç düşündünüz mü böyle bir durumdan asla haberiniz de olmayabilir. Birilerini “cani” ilan ederken iki kere düşünün derim.

  44. Yazan:MY Tarih: Haz 15, 2012 | Reply

    @SQ,

    “10 haftalık, daha gelişmemiş bir organizmanın” lafiyla kasdettiginiz nedir? insan degil midir?

    düşük yapmis bir kadinla, kocasiyla konustunuz mu? insan acayip baglaniyor. “erken öldü evlat acisi sayilmaz” diyenin aklina sasarim. ilk kizim belki daha bir kaç cm iken yasadik bu aciyi, daha dogrusu korkuyu. insan kesinlikle “organizma” filan demiyor. bebek beklediginiz andan itibaren o sevgi beliriyor insanin kalbinde.

    düşünün biraz, bir trafik kazasinda hamile bir kadin ölse can kaybi kaçtir? 1 mi yoksa 2 mi?

    Ayrica ne Ekrem Senai ne de ben “gebertelim bu doktorlari” filan demedik. Ekrem açikça tecavüzden sonra hamile kalan bir kadinin durumundan bahsetti. diger baska zorluklari da andik. elbette 13 yasinda bir kiza “dogur sen, gerisine karisma” filan demiyoruz.

    acayip hirçin bir uslupla yaziyorsunuz. bunu terk edin lütfen.

  45. Yazan:Sq Tarih: Haz 15, 2012 | Reply

    Sayın Ekrem Senai, doğmuş bir çocukla embriyo arasındaki farkı yazdım: anneye bağımlılık ve bağımsızlık. Bunun neresi karışık? İş dalga geçmeye gelecekse doğanın dengesi ve kimi gerçekleri karşında çoğu muhafazakar erkeğin yaşı kaç olursa olsun, küçük bir erkek çocuğuna dönüşüp dehşete kapılmasından, kabul edememesinden başlayalım mı misal?

  46. Yazan:Sq Tarih: Haz 15, 2012 | Reply

    Sayın MY, evliyken ya da meşru bir durumda diyelim, bilerek isteyerek çocuk beklemişsiniz. Talihsiz bir durumda, uygun olmayan koşullarda o testin sonucunu beklerken ve pozitif çıktığında sevgi dolmayabiliyor kadınların içine. Bu da annelik duygusunun azlığından ya da canilikten değil, koşullardan. Kürtaj olmuş pek çok yakınım var, acaip falan bağlanmıyor kadın istemiyorsa, üzgünüm ama gerçek bu!

  47. Yazan:MY Tarih: Haz 15, 2012 | Reply

    @SQ

    evet, anneler gibi babalar da bazen bir tür panik hatta nefret duyabiliyorlar. ilk çocuktan sonra bosanan bir çok insan var. bazen dogumu takip eden dakikalarda anneler aglama krizi geçiriyor, çocugu çirkin haatta korkunç buluyor, emzirmek istemiyor…

    ama bu sizin “organizma” tabirinizi affetirmez. çok acayip bir laf ettiniz. tüylerim hâlâ diken diken 🙁

  48. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Haz 15, 2012 | Reply

    Bir akrabam down sendromluydu, aynı yaştaydık, birlikte büyüdük. Ailesinin neler çektiğini, ne tip duygular beslediğini iyi bilirim. Gencecik bir kızdı vefat ettiğinde. Kız kardeşimin kızı yani yeğenim 3 yaşında, 3 yıl boyunca otistik olduğunu düşünerek büyüttük. ikizi doğumdan önce annesinin karnında öldü. Eşim iki düşük yaptı. Bir kızımız var. Hamilelikten itibaren herhalde tüm babalar gibi kafama taktığım şey acaba sağlıklı bir çocuk olacak mı, engelli bir çocuk olursa ne yaparım, kürtaj mı yaptırırız oldu. Yani empati kurmak için sizden çok daha fazla imkanım oldu merak etmeyin.
    Nitekim bu konu gündeme geldiğinde yorumumda şu olmuştu(http://www.derindusunce.org/2012/05/29/basbakanim-iki-kelam-edip-cekilecegim/#comments) :

    Kürtaj konusunu gündeme getirmesi de saçma. Bizim değerlerimizde yok böyle bir şey diyor. İyi de kadın zaten “bizim değerlerimizde olmayan” bir ilişkinin sonucunda bunu yapıyor. Demek ki değerleri senin, benimkinden başka.
    Çok zor durumlar söz konusu olabilir. Tecavüze uğramış bir kadının o çocuğu doğurması ve büyütmesi tam bir trajedi. Engelli bir çocuk doğuracak bir annenin karar vermesi de çok trajik bir durum. Allah böyle imtihanlardan muhafaza eylesin.
    Mim Kemal Öke’yle yapılmış bir röportajı izlemiştim. Engelli bir kızı oluyor. Ondan kurtulmak istiyor. Doktor, pencereyi açık bırakın, hasta olur, ölür diye tembihte bulunuyor ! Buna yeltendiği sırada ezan okunuyor, günlerin farkında bile değil. Cuma namazına gidiyor ve hutbede “Allah’ın muhterem kıldığı cana kıymayın” ayeti okunuyor. O anda değişik haller yaşıyor ve yaptığı hatayı anlıyor. Tövbe ediyor. Şimdi birçok engelli çocuğun terapisine önayak olan girişimler içinde. Kızının (ismi Nazlı’ydı galiba) nasıl hayatını dönüştürdüğünü ve onu bambaşka bir insan haline getirdiğini anlatıyor. Bu, bir profesörün yaşadığı bir tecrübe. Bu kararları vermek çok güç. Kürtaj serbest olsun demiyorum, yasak olsun da demiyorum. Sadece bunun üzerinde bu kadar yüksek volümle, sert sözlerle konuşmayalım diyorum. Bu kararı verenler de bunu güle oynaya vermiyor. Derin psikolojik travmalar yaşıyorlar. Bunun altından kalkmak kolay değil.

    Haksızlık ediyorsunuz. Politik at gözlükleriyle bakıyorsunuz. Söylediklerimi anlamamak için özel bir gayret sarf ettiğinizi düşünüyorum. İnsan yönünüze seslenip duruyorum, aldığım yanıt her defasında “kimse yok!” oluyor.

  49. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Haz 15, 2012 | Reply

    Siz doğayı acımasız bir şey olarak görüyorsunuz. Ve bu acımasızlığa ortak olmamız gerektiğini söylüyorsunuz. Doğanın gerçeği dediğiniz şey sizin kuruntunuzdur. Doğadaki canlıların tek derdi beslenmektir, sureti insan olanlar gibi derin hesap yapmaz onlar. Karnı acıkır ceylanı parçalar yer. Karnı doyar uyur. çiftleşme zamanı gelince çiftleşir, doğurur. Seks için yaşamaz. Tecavüze uğradı diye kürtaj yaptırmaz. Karnını doyuracak kadar yer, susuzluğunu giderecek kadar içer.
    İnsanı hayvandan aşağı düşüren budur işte. İnsan, doyduktan sonra da yemeye devam eder, içmeye doymaz, bir mideyi birayla 10 katına kadar doldurabildiğine şahit oldum. Yemek için öldürmez. Öldürmesinin tek sebebi açlık değildir. Eğer gebeliğini sonlandıran bir hayvan varsa herhalde sebebi hayvan kocasının hayvanlık yapması değildir. Bu hayvanlar o kadar ince düşünemez.

  50. Yazan:Sq Tarih: Haz 15, 2012 | Reply

    Organizma canlı demek, tüylerin diken diken olmasına gerek yok.

  51. Yazan:Sq Tarih: Haz 15, 2012 | Reply

    Doğanın tamamen acımasîz olduğunu düşünmüyorum, dişilik-gebelik bağlamında doğada bu tarz durumların olduğunu belirttim. Tek tanrılı dinler ikilikleri anlayamadığı için pek çok konuda yasakçılığı seçiyorlar, çözüm bulmak bir yana, durumları engelleyemiyor sadece kapalı kapılar ardına gizletiyorlar. üzgünüm ama benim insan ve “kadın” yönüm asıl kürtajı yasaklamanın cinayet ve insan haklarına saldırı olduğunu söylüyor. Eğer erkeklerin bir taraflarına hakim olabildiği, cinsel şiddete başvurmadığı ve korunma yöntemlerini önemsediği bir dünyada yaşasaydık insan yönüm daha farklı konuşabilirdi.

  52. Yazan:MY Tarih: Haz 15, 2012 | Reply

    “Organizma canlı demek, tüylerin diken diken olmasına gerek yok.” (SQ)

    hayir efendim, insan hayatini küçümsemek için kullandiniz o kelimeyi, annenin hayatinin ve/veya tercihlerinin bebegin hayatindan kiymetli oldugunu savundunuz. yazdiklariniz hala yukarida.

    terazinin bir kefesine anneyi, diger kefesine bebegi koyarak ne büyük bir vicdansizlik sergilediginiz farkinda misiniz?

    ve farkinda misiniz size yöneltilen sorularin hiç birine dogru dürüst cevap veremediniz. sürekli konudan konuya atliyorsunuz. bizim kizimiz olsa ne olurmus vs vs. Ekrem de ben de kiz babasiyiz. sizin babaniz da kiz babasiydi. “organizma” diye asagilayip tuvalete atilan, üzerine sifon çekilen bazi kizlarin babalari da kiz babasiydi.

    bir insan hayatinin karsisina bir diger insan hayatini koyarak insanlari esya-lastirdiginizin da farkinda misiniz?

    kenan evren nediyordu? “bize solcu demesinler diye bir sagci astik mi bir tane de solcu asiyorduk. iki tane asarsak iki tane de öbür taraftan”

    ayni sizin hesap. bir “organizma” ölsün ki öbür organizma rahat etsin!

  53. Yazan:sq faşist midir? Tarih: Haz 16, 2012 | Reply

    « Sayın Ahmet Terim, embriyo uluslarası hukuk ve tıp nezdinde anneye bağlı, bağımsız olmayan bir organizmadır yani annenin bedeninden bir parçadır. » (sq)

    Diye seküler bir fetva vermiş arkadaş. Ben “organizma” kelimesine değil “bir parça” lafına takıldım. Almanca “ein stück” diye söylenir. Nazi subayları yahudileri katletmek için trene koyarken “bir yahudi, iki yahudi” diye saymazlardı. “stück” derlerdi. Yani bir parça, iki parça… Yahudileri öldürmeden önce kavram olarak, onların birer insan olduğu gerçeğini öldürüyorlardı. Yani “bunlar insan değil, birer parça, fırında yakılabilir” demeye getiriyorlardı.

    Sq rumuzlu arkadaş da anne karnındaki bebekleri öldürürken vicdan azabından kurtulmanın yolunu burada (nazilerin lisanında) bulmuş: “…annenin bedeninden bir parçadır”

    İdris Naim Şahin gibi ırkçılar bile (henüz) Ermenileri, Kürtleri “parça” diye nitelemediler. Aferin sq. Devam et. AKP’nin faşistlerini geçtin, yakında ipi göğüslersin 🙂

  54. Yazan:sq Tarih: Haz 16, 2012 | Reply

    Atom parçacıkları derken de Nazilerin “ein stück”una gönderme yapılıyor olmasın sakın?
    Bu arada “üç çocuk ve üstünü” dogurun Hitler’in kampanyasıdır bilginize…

    ve farkinda misiniz size yöneltilen sorularin hiç birine dogru dürüst cevap veremediniz.

    Hangi sorular misal, “bir araba kazasında hamile bir kadın ölürse bir kisi mi ölmüs sayılır iki kisi mi” gibi konunun özüne inen, problematik sorulara mı?

    Siz hangi soruları aydınlatıyorsunuz peki?
    Kürtajı yasaklamak kürtajı bitirir mi hiç bir cevap yok, güvensiz yollardan düsüklerle ölen kadınlar ne olacak hiç bir fikir yok, cinsel istismar magdurları ne olacak hiç bir çözüm yok, kendi kızınızın basina gelse ne olur tepki yok, Romanya örnegi derseniz yorum yok?

    Elinizde ne bir tıbbi, ne hukuki, ne sosyolojik, ne psikolojik, ne tarihi dayanak yok haliyle. Neymis, “organizma” demek bir asagilama tabiriymis, TDK çevirisiyle “canlı” deseydim gene asagılama olacak mıydı? ya sabır.

    terazinin bir kefesine anneyi, diger kefesine bebegi koyarak ne büyük bir vicdansizlik sergilediginiz farkinda misiniz?

    Siz de aynı teraziyi kullannıyorsunuz. Annenin yaşam hakkı mı bebegin yasam hakkı mı terazisinde bebegi seçiyorsunuz, fark bu.

    bir “organizma” ölsün ki öbür organizma rahat etsin!

    Kürtaj yasaklandıginda “iki organizma” birden ölebiliyor!

  55. Yazan:sq Tarih: Haz 16, 2012 | Reply

    “Müslüman” ve “iki çocuk annesi” bir kadının serzenişi;

    KÜRTAJI YASAKLAMAYIN, ÇÜNKÜ…

    Elif Şafak

    KÜRTAJ üzerine yazmak kolay değil. Öyle konular var ki kamusal alana taşıması zor Türkiye’de. Bilhassa biz kadınlar için. Oysa gene öyle meseleler var ki en çok bizim konuşmamız, meramımızı anlatmamız lazım. Biz susarsak olmaz.
    Öyleyse yüksek sesle, samimiyetle, sükûnetle, vicdanımızın sesini dinleyerek kanaatimizi paylaşmalıyız. Ben bu yazıyı, bu konuda kolay kolay konuşamayacak yüzlerce, binlerce, milyonlarca kadın olduğunu bilerek, bu bilinçle yazıyorum. Ve tek bir söz söylemek istiyorum: Kürtajı imkânsızlaştırmayın.
    Yasaklarsanız şayet, kadınlar bundan büyük zarar görür. Üstelik parası pulu olan yahut aileden korunaklı veya varlıklı kadınlar değil. Diğerleri… Yani zaten şu hayatta en çok zorlanan, en çetrefil engellere göğüs geren, nice zaman tek başına didinen ve hırpalanan kadınlar… Korunaksız kız kardeşlerimiz ve genç kızlarımız, en büyük karanlığı onlar yaşar. Kimselere anlatamazlar dertlerini.
    Kürtajı yasaklamayın. Çünkü…

    Erkek, kürtaj konusunda bir kere düşünürse kadın beş kere düşünür, on kere düşünür zaten. Etrafına anlatmaz o ayrı, ama çok düşünür. Söz konusu olan canından âlâ bir candır. Kâinatın hediyesidir her bebek.
    Bir kadın, öyle durup dururken, sırf canı istedi ya da o gün hayatın rüzgârı öyle esti diye gidip kürtaj olmaya kalkmaz. Hiçbir kadın bu konuyu hafife almaz, alamaz. Bedeninden, ruhundan, geleceğinden ve en saklı hayallerinden bir parçadır verdiği, mümkün mü bu süreci küçümsemesi?
    Kürtaj konusu kadınlar için bir kamusal polemik değil, bir münakaşa nesnesi değil, alabildiğine özel ve derin ve son derece yaşamsal bir husustur. Hayat memat meselesidir. Velhasıl kadınlar zaten kürtaj olmayı kolay kolay akıllarına getirmez.
    Bütün bunlara rağmen bir kadın, elbette yasal sınırlar içinde, gene de kürtaj olmayı seçerse, MUHAKKAK ama muhakkak ağır ve ciddi ve altından kalkamadığı bir sebebi vardır. Ülkemizde maalesef ensest, tecavüz, kadına karşı şiddet ve evlilik içi zorbalıklar kaygı verici boyutlarda yaşanmaktadır. Bunlar kanayan yaralarımız.
    Türkiye’nin hâlâ nice yerinde, dedikoduya sebep veren erkek elini yıkar, yürür gider. En ufak bir lekede kadın dışlanır, damgalanır, sonunda ya intihar eder, ya ömür boyu acı çeker ya da namus cinayeti kisvesi altında en yakınındakiler tarafından öldürülür.
    Bütün bunların yaşandığı bir memlekette ve hep ama hep kadınların bedel ödediği bir kültürde kürtajı imkânsızlaştırmak demek, kürtaj olgusunu ortadan kaldırmak demek değildir. Tam tersine, kürtajı yeraltına itmek demektir.

    *

    O zaman maddi durumu iyi olan kadınlar yurtdışına çıkar, orada kürtaj olur, dönerler. Parasız ve desteksiz, her türlü ayrıcalıktan yoksun kadınlarımız ve gencecik kızlarımız ise ehil olmayan, hijyenik olmayan, yasadışı yerlere gitmeye başlarlar.
    Kadınlar canlarını ve sağlıklarını tehlikeye atar. Kürtajı imkânsızlaştırmak demek, kadınlarımızı doktorların erişiminden uzaklaştırıp kasapların ve et tacirlerinin ağına düşürmek demektir.
    Lütfen unutmayalım ki ülkemizde kürtajın sınırları yasalarca belirlenmiştir. Bu sınırlar dışına çıkılmaması için tıbbi denetimler artırılabilir. Ama zaten kısıtlı olarak ve ilk haftalarda uygulanan kürtajı toptan yasaklamak veya neredeyse imkânsızlaştırmak, bir başka uca gitmek demek; aşırılıklardansa yalnızca aşırılıklar çıkar.
    Elbette her canın yaşama hakkı var. Kâinatın her katresi kıymetli şüphesiz. Ama kürtaj hakkını ortadan kaldırmak, kadınları azar azar öldürmek demektir. Bir can kurtaralım derken başka canlara kıymayalım.

  56. Yazan:sKaya Tarih: Haz 16, 2012 | Reply

    @sq

    Kürtajı yasaklamak kürtajı bitirir mi hiç bir cevap yok

    Yukarıda yazılanları, hakikaten anlamak için okusaydınız buna bir sürü cevap verildiğini anlardınız.

    Mesela bir kaç cevap :
    Kadına şiddetin yasaklanması, şiddeti bitirmedi.
    Hayvanlara kötü muamalenin yasaklanması, kötü muameleyi bitirmedi.
    İnsan öldürmenin yasaklanmış olması cinayetleri bitirmedi.
    Ne yapalım bu yasakları kaldıralım mı?

    Anlayamadığınız konu, kürtaj yasağı diye konuya bakarsanız, doğal bir hakkınız yasaklanıyormuş gibi algılarsınız. Bebeğin yaşama hakkı var mı diye bakarsanız, mesele bir yasak meselesi değildir.

    Olaya biraz da şöyle bakın :
    Sokaklarda kadın hakları diye yürüyüş yapılırken, birileri de “Kahrolsun kadınları dövme yasağı. Kadın benim karım ister döver ister severim. Bu yasaklar hiç bir şeyi çözmez” diye bağırsa, onlara da, TOTALİTER yasakları kaldıralım, isteyen karısını rahatça dövebilsin, yasaklar nasılsa çözüm değil mi diyeceksiniz?

    Benmerkezcilikten biraz sıyrılırsanız, olayın sizin konforunuzun yasaklanması değil birilerinin hakkının savunulması olduğunu anlayabilirsiniz.

    O ceninlerin tek suçu, “CENİNİZ HAKLIYIZ, BEBEK OLACAĞIZ” diye pankart açıp miting yapamamaları sanırım.

    Sizlerde cenin protestocularının karşısına geçip “YAŞASIN SİZİ ÖLDÜRME HAKKIMIZ. SİZİ ÖLDÜRMEMİZ(KÜRTAJ) YASAKLANAMAZ” diye bağıran grup oluyorsunuz sanırım.

    Sizin fikirleriniz açıkça şu anlama geliyor.. “10-12 haftalık ceninin yaşama hakkı diye bir şey yoktur. Yok etmek serbesttir” Bunun yasaklarla tecavüzle falan da hiç alakası yok.

  57. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Haz 18, 2012 | Reply

    Snowqueen,

    Bu “bilimsel konuşun, kanıt var mı kanıt”çılardansınız madem, bir söyleyin bana ulu bilim aşkına! Nedir kürtajı cinayetten ayıran sınır? Bir 10-11 ay lafı geçti, sonra 10-11 haftaya döndü. Ama bir yandan doğuma kadar serbest olmalı fikrini savunuyorsunuz. Nedir savunduğunuz açık olarak yazabilir misiniz?

  58. Yazan:Ali Rebel Tarih: Haz 18, 2012 | Reply

    Kürtajcıların savunmalarında kürtajın(cinayetin) neden hak olduğuna,bedeninin nereden ve hangi hükümle insanın tapulu malı olduğuna dair bir açıklama yok.
    Sadece kopyala-yapıştır kendi ”yandaş”larının çok kelime kullanıp aslında hiç bir şey anlatmayan tatavaları + Kürtaj yasaklanırsa bu işi gizliden gizliye yapacak olanların mağduriyetleri(!)’nin döne döne tekrar edilmesi var.Ha bir de başka konularda sözde karşılarında durdukları uluslararası kurumların açıklamaları(orda bile yazılı metinlerin yoruma dayalı sahiplenmesi var,Orjinallerini okuyanlar daha da iyi anlayacaktır.)
    Ya bu sitede ya başka bir yerde bir kadın yazarın yazısında vardı hatırladığım kadarıyla; kürtaj tartışmalarının bu kadar alevlendirilmesinin arka planında modernist dünya diktatörlüğünün kadın üzerinden yürüttüğü projenin yattığını asıl hedefin zaten piyasaya çıkartılıp erkeklerle rekabete sokularak fıtri özelliklerinin tersine bir yaşama iteklenen kadın’ın ”VİCDAN VE MERHAMET”’ duygularının köreltilmesi ile bu projenin tamamlanmasının yattığını söylüyordu.

    Haksız olmadığını düşünüyorum.

  59. Yazan:f Tarih: Haz 19, 2012 | Reply

    bu ülkenin tartışma geleneğinde herhalde ilkokuldaki münazaralardan miras bir sakatlık var. ya bir fikri savunacaksın ya ötekini. ya kürtaj yanlısısın ya da kürtaja karşı. sanki her iki durum tek boyutlu, başka hiç bir konu ile ilişkisi olmayan,tek yüzlü, tek yüzeyli durumlarmış gibi.

    böyle yaklaşmak “vuruşmaya” daha müsait, daha iştah açıcı. ama aynı zamanda eleştiriyi de tek boyutlu ve otoriter kılıyor. insanın kendinden farklı görüşte olanlarla konuşma isteğini, fikirlerin melezleşme, kürtaj örneğinde hem bebekten hem de anneden yana olabilme ihtimalini azaltıyor.

    kürtaj konusunda seçim yapmak durumunda kalmamış, bu konuda seçim yapmak durumunda kalan her biri kendi özelinde biricik tecrübelerden haberdar olmayan bir kadın olarak devletin kadın bedeni üzerindeki denetimine karşıyım.

    yine böyle bir tercih yapmak sınavından geçmemiş bir kadın olarak, böyle bir sınavla karşılaşsam kürtaj yaptırmazdım diyebilirim. kürtaj hakkından yana olan pek çok kadının da benim gibi düşündüğünü biliyorum.

    bebeğin yaşam hakkından yana olmanın “vicdanı”, anne adayının da “yaşam” hakkından yana olmanın vicdanını gerektirir. ötesi hem düşünsel tembellik hem de vicdani ikiyüzlülüktür.

    buraya erkeklerin bebeklerin yaşam hakkı ile ilgili yazdıkları beni etkilemiyor. burada bunca tartışmaya konu olan yazıda bir erkeğin mektubunu değil bir kadının sözünü okumayı tercih ederdim.

    burada bebeğin yaşam hakkı ile ilgili yazı yazan erkekler, sinekler gibi öldürülen, tecavüze uğrayan, ensest mağduru olan, şiddetin her türlüsüne uğrayan kadınlar ve çocuklarla ilgili bir bu kadar satır yazabildiklerinde onların vicdanına kulak verme hevesim olacak.

    o zaman kadar erkeklerin olabildiğince kadınlara kulak vermeye, onları duymaya, duyduklarını anlamaya çalışmasından yanayım.

  60. Yazan:amir töre Tarih: Haz 19, 2012 | Reply

    Şayet bu toplumda insana değer verilse idi, 350 kişilik hapishaneye 1150 kişi doldurulup 18 kişinin ölmesine sebep olunmazdı, rastgele biber gazı sıkılıp astımdan ölüme yol açılmazdı, 100 yıllık tren raylarında çakma hızlı tren işletilip 41 kişinin ölümüne neden olunmazdı vs vs. Yani temel insan haklarına değer vermeyen bir çoğunluğun eğilimi her konuda ağır basıyor. Durum böyleyken, henüz 10 haftalık bir embryonun anne için zorunlu nedenlerle alınmasının bu kadar abartılmasını, insan haklarını bu kadar önemser görünmeyi anlamak zor. Kürtajı cinayet olarak görmek/göstermek mümkünse , demek ki caniler ve katiller toplumunda yaşıyoruz. Kürtaj cinayet ise eğer, dünyanın hangi ülkesinde kürtaj yaptıran kadınlara cinayet işlemiş gibi ceza veriliyor? Kürtaj konusunda konuşurken olayın psikolojik ve sosyolojik boyutlarını da hesaba katmak lazım. Hiç bir kadının durup duruken kürtaj olacağını sanmıyorum. Mutlaka kendisi için zorunlu bir neden olacaktır, kürtaj yaptırmaya mecbur kalmış olacaktır. Dolayısıyla yasaklansa da yasaklanmasa da bir şekilde kürtaj varolmaya devam edecektir. Yukarıda bir yorumcuyu okumuştum. Kürtaj konusunda benzetme yaparken, “Nasıl olsa cinayetlere engel olamıyoruz diye katillere ceza vermeyelim mi?” mealinde bir şeyler yazmıştı. Burada çarpık bir mantık söz konusu. Kürtaja izin verilmesinin nedeni, “nasıl olsa yapıyorlar o halde yapsınlar ne yapalım” gibi bir şey değildir. Kürtaja izin verilmesinin nedeni, binlerce kadının sağlıksız koşullarda çocuk düşürme girişimlerinin önüne geçmek ve bu kadınların hastalanma ve ölmelerini önlemektir. Kürtaj yasaklanırsa iki şey olur:
    1- Sağlıksız koşullarda yapılacak çocuk düşürme girişimi sonucu kadın ölümleri artar.
    2- Bir grup kadın doğum doktoru iyice zenginleşir (kanunen yasak olan bir eylemi yaptırmak isteyenlerin daha çok para ödemesi gerekir)

  61. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Haz 19, 2012 | Reply

    Neyse bence söylenecek her şey söylendi. Artık tekrara girilmeye başlandı. Kürtajın siyasete girmesi ve yasaklanması doğru değil. Diyanet İşleri Başkanı Sn.Görmez’in dediği gibi bu yasaklarla değil, bir merhamet eğitimiyle başedilebilecek bir problem. Cinayetler de öyle. Üçüncü sayfa haberlerine bakın. İnsanlar merhametsiz. Anne-babasını öldürüyor, kız arkadaşının kafasını kesiyor. Onu bırak, trafikte bile niçin beni solladın diye birbirini bıçaklayan insanlar görmek artık olağan bir hal aldı. Bunları yasaklamanın bir anlamı yok. Sevgisizliği çözmemiz lazım.
    Ruhlarımızın inceliği kalmadı. Artık ne şefkat duygusunu hatırlıyoruz, ne aşk denilen duyguyu. Köreldi hepsi. Ağlamak, boyun bükmek, utanmak, yüzü kızarmak, bunlar modern dünyada zaaf olarak algılanıyor artık. En insani duygularımız yok artık. Eğer bir şey yapacaksak bunları hatırlamak için yapmalıyız.
    Yoksa hep aynı mekanik savunmalar, hep aynı soğuk değerlendirmeler.

  62. Yazan:sKaya Tarih: Haz 19, 2012 | Reply

    @amir töre

    Yukarıda bir yorumcuyu okumuştum. Kürtaj konusunda benzetme yaparken, “Nasıl olsa cinayetlere engel olamıyoruz diye katillere ceza vermeyelim mi?” mealinde bir şeyler yazmıştı.Burada çarpık bir mantık söz konusu.

    Meal öyle yapılmaz. Arada dağlar kadar fark var. Sizin ki, içkiliyken namaza yaklaşmayın ayetini namaza yaklaşmayın diye meal etmek gibi olmuş.
    Meali şöyledir : “Cinayetleri engelleyemiyoruz diye insan öldürmeyi yasaklamayalım mı?”
    Aradaki devasa farkı da siz bulun artık.Sonra mantığın çarpıklığına karar verirsiniz.

    Şayet bu toplumda insana değer verilse idi, 350 kişilik hapishaneye 1150 kişi doldurulup 18 kişinin ölmesine sebep olunmazdı, rastgele biber gazı sıkılıp astımdan ölüme yol açılmazdı, 100 yıllık tren raylarında çakma hızlı tren işletilip 41 kişinin ölümüne neden olunmazdı vs vs.

    Yani merdiven çıkarken sakız çiğnemeyelim diyorsunuz. Bu çarpıklıklar düzelmediyse, yeni çarpıklıkları düzeltmek için de çaba göstermeye gerek yok öyle mi?

    henüz 10 haftalık bir embryonun anne için zorunlu nedenlerle alınmasının bu kadar abartılmasını,…

    Buradan da mealen şöyle bir şey mi çıkarmalıyız.”Zorunlu değilse kürtaja gerek yoktur”

    Bu arada zorunluluğun sınırlarını da çizmek lazım. Mesela benim ilk çocuğum erkek ve ikincisini kız istiyorum bir baktım ikincisi de erkek, bu zorunluluk mu şimdi.(Sakın böyle kürtajlar yok demeyin)

    Önce keyfe keder kürtaj yapılabilsin mi konusu üzerinde anlaşalım, sonra hakikaten zorunlu olanlar üzerinde oturulur konuşulur. Ama kürtaj asla bir DOĞUM KONTROL YÖNTEMİ ve CİNSİYET BELİRLEME YÖNTEMİ değildir.

    Kürtaj yasaklanırsa iki şey olur:
    1- Sağlıksız koşullarda yapılacak çocuk düşürme girişimi sonucu kadın ölümleri artar.
    2- Bir grup kadın doğum doktoru iyice zenginleşir (kanunen yasak olan bir eylemi yaptırmak isteyenlerin daha çok para ödemesi gerekir)

    Dünyanın bir çok ülkesinde uyuşturucu yasak. Bu yüzden uyuşturucu en sağlıksız biçimde dağıtılır ve en berbat mekanlarda içilir. Bu illegaliteden dolayı da yüzlerce insan ölür. Aynı mantıkla uyuşturucuyu da serbest bırakmak lazım herhalde.

    Anlaşılsın diye bir kez daha yazayım :

    KÜRTAJ YASAĞI YOKTUR
    CENİN HAKLARI VARDIR

  63. Yazan:amir töre Tarih: Haz 20, 2012 | Reply

    @sKaya

    Meali şöyledir : “Cinayetleri engelleyemiyoruz diye insan öldürmeyi yasaklamayalım mı?”
    Aradaki devasa farkı da siz bulun artık.

    Baktım, baktım da..
    “Cinayetlere engel olamıyoruz diye katillere ceza vermeyelim mi?”
    ile
    “Cinayetleri engelleyemiyoruz diye insan öldürmeyi yasaklamayalım mı?”

    cümleleri arasında “devasa” bir fark bulamadım. Açıklarsanız sevinirim.
    Öte yandan, esas farkı belirten cümle olduğu yerde duruyor, bu da sizin cinayet engelleme benzetmenizi çürütür:
    “Kürtaja izin verilmesinin nedeni, “nasıl olsa yapıyorlar o halde yapsınlar ne yapalım” gibi bir şey değildir. Kürtaja izin verilmesinin nedeni, binlerce kadının sağlıksız koşullarda çocuk düşürme girişimlerinin önüne geçmek ve bu kadınların hastalanma ve ölmelerini önlemektir.”

    Bu çarpıklıklar düzelmediyse, yeni çarpıklıkları düzeltmek için de çaba göstermeye gerek yok öyle mi?

    Tabi ki hayır, söylemek istediğim şey, sizin (insan hakkı ihlali açısından) çarpıklık saydığınız durumun diğer olgularla karşılaştırınca o kadar da çarpıklık gibi görünmeyebileceğidir.

    Bu arada zorunluluğun sınırlarını da çizmek lazım. Mesela benim ilk çocuğum erkek ve ikincisini kız istiyorum bir baktım ikincisi de erkek, bu zorunluluk mu şimdi.(Sakın böyle kürtajlar yok demeyin)

    Önce keyfe keder kürtaj yapılabilsin mi konusu üzerinde anlaşalım, sonra hakikaten zorunlu olanlar üzerinde oturulur konuşulur. Ama kürtaj asla bir DOĞUM KONTROL YÖNTEMİ ve CİNSİYET BELİRLEME YÖNTEMİ değildir.

    Zorunluluktan benim anladığım, sadece çocuğun sakat olması, ya da anne sağlığının tehlikeye girmesi gibi tıbbi nedenlerle değil, sosyal nedenlerle de (tecavüz, ensest ilişki, doğacak çocuğa bakamayacak durumda olma vb) kürtajın serbest olmasıdır. Süre konusu önemlidir. Şu an kanunen geçerli olan 10 haftalık sürenin gayet uygun olduğunu düşünüyorum.

    Ama kürtaj asla bir DOĞUM KONTROL YÖNTEMİ ve CİNSİYET BELİRLEME YÖNTEMİ değildir.

    Gayet tabii. Zaten 10 haftaya kadar gebeliklerde bebeğin cinsiyeti ultrasonla saptanamıyor, çok uğraşıp genetik analiz yaptırırsanız o başka.

    Dünyanın bir çok ülkesinde uyuşturucu yasak. Bu yüzden uyuşturucu en sağlıksız biçimde dağıtılır ve en berbat mekanlarda içilir. Bu illegaliteden dolayı da yüzlerce insan ölür. Aynı mantıkla uyuşturucuyu da serbest bırakmak lazım herhalde.

    Verdiğiniz örnek olmamış. Uyuşturucunun zararı bizatihi kendisidir. İsterse devlet tarafından dağıtılsın ve en güzel mekanlarda içilsin, bağımlılık, hastalık ve ölümlere neden olur. Halbuki kürtajın sağlıklı ve sağlıksız koşullarda yapılması arasında gece-gündüz gibi fark vardır. Birinde kürtaj yaptıran kadın ölüyor, diğerinde kurtuluyor.
    <

  64. Yazan:sKaya Tarih: Haz 20, 2012 | Reply

    @ Amir Töre
    Bu konuda herkes kendi doğrularını söylüyor ve herkes kendi bakış açısıyla haklı.
    Ben 10. haftadan çok daha önce Cenin Haklarının oluştuğunu söylüyorum, siz ise 10. hafta veya daha sonra bu hakkın oluştuğunu söylüyorsunuz. Olaya böyle baktığınızda anne eksenli bir tavır almanız da normal.

    Bu arada bu sürenin belirlenmesinde kriter nedir bunu açıklayabilen bir kişiye de rastlamadım. Bildiğim kadarıyla Uluslararası Örgütlerin süre belirlemede kriteri annenin sağlıklı kürtaj yapabileceği tarih, yani olaya ceninden ziyade anne açısından bakılmış. Ben ve benim gibi düşünenler ise ceninin de o 10. haftadan önce yaşama hakkının oluştuğunu söylüyoruz. Ve yaşama hakkı bir dizi sosyal haktan daha öncelikli temel bir haktır.
    Bir hakkın varlığı veya yokluğunun kabulü “katillerin cezalandırılması örneği” ile “bir hakkın varlığının kabul edilip, o hakka tecavüzün yasaklanması örneği” arasındaki farkı oluşturuyor. Hakkın varlığının tespiti bir ana esasın belirlenmesi iken ceza ise sadece sonuçlardan birisidir. Tıpkı kürtaj yasağı gibi, oysa cenin haklarının kabulü kürtaj yasağından çok daha fazlasıdır.

    Muhtemeldir ki, ortaya atarken mevcut hükümet bunu düşünmemiştir, ancak cenin haklarının varlığını kabul ettiğinizde içerisinde devletin sosyal sorumluluğunu da barındıran bir dizi hukuksal düzenlemenin yapılması anlamına gelecektir.

    Ekrem Senai’nin dediği gibi bu konuda herkes kendi söyleyeceklerini söyledi daha fazlası kendimizi tekrardan öteye gitmeyecek.
    Saygılarımla.

  65. Yazan:sKaya Tarih: Haz 20, 2012 | Reply

    @Amir töre
    Şu sorunuza açık bir cevap vermediğimi farkettiğim için ikinci bir mesaj yazma gereğini hissettim.

    Kürtaja izin verilmesinin nedeni, binlerce kadının sağlıksız koşullarda çocuk düşürme girişimlerinin önüne geçmek ve bu kadınların hastalanma ve ölmelerini önlemektir.”

    Aslında bir önceki mesajımda üstü kapalı cevabını verdim. Yine de açayım: EĞER ceninin yaşama hakkının varlığını kabul ediyorsanız, bu öncelikli bir haktır ve bu hak kadının sağlıklı bir ortamda operasyon geçirme hakkı ile sosyal nedenlerle kürtaja karar verme hakkından daha fazla hukuken korunmayı gerektirir.

    Ancak kadının hayati tehlikesi varsa iki yaşam hakkı arasında tercih gerekir ki, bu durumda (benim düşünceme göre) kadının yaşama hakkı öncelikli olarak tercih edilmelidir.

    Eğer ceninin yaşama hakkını kabul etmiyorsanız, bu söylediklerimin tümü anlamını yitirecektir.
    Tekrar saygılar.

  66. Yazan:amir töre Tarih: Haz 21, 2012 | Reply

    @sKaya
    Dünyada kürtaj için kabul edilen süreler 8-14 hafta arası. Bu sürenin belirlenmesinde temel kriter ise teknik bir neden. En basit ve tehlikesiz kürtaj yöntemi olan vakum aspirasyon yöntemi 14 haftalığa kadar önemli bir yan etki olmadan yapılabiliyor, daha sonra komplikasyon oranı artıyor.
    Cenin hakkı ise bakış açılarına göre değişen bir konu, benim bakış açıma göre, doğum yapması halinde tüm hayatı altüst olacak annenin kendi yaşamını belirleme hakkı, henüz yaşam nedir bilmeyen, bilinci olmayan, beyin ve sinir sistemi oluşumu yeni başlamış, acı çekmeyen, herhangi bir şey hissetmeyen embryonun yaşam hakkından önce gelir; size göre ise embryonun hakkı önceliklidir. Dediğiniz gibi herkesin doğruları farklı. Olaya acı çekme, bilinçli olma vb perspektifinden değil de, salt olarak bir insanın varolma potansiyelinin ortadan kalkması olarak bakarsanız da, o zaman doğum kontrol yöntemlerinin tümüne karşı çıkmanız gerekir, çünkü her cinsel birleşmede bir insanın varolma potansiyeli vardır. Döllenmeyi önlemek, bir insanın varolmasına engel olmak demektir. Yani çok zorlarsak “varolmak her potansiyel insanın hakkıdır” gibi bir şey dahi söylenebilir, bu nedenle çizgiyi bir noktaya koymak gerekir. Bu noktanın döllenme anı olması pek çok fizyolojik, psikolojik, sosyal sorunu getirdiği için ileriye atılmış ve teknik nedenlerin zorladığı 8-14 haftalık süre üzerinde genel bir konsensus oluşmuştur.
    Saygılarımla.

  67. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Haz 22, 2012 | Reply

    Konu “seçim şansı olan bir insanın, seçim şansı olmayan bir canlının/ insanın hayatını sürdürüp sürdürmemesi konusunda karar vermeye felsefi ve etik açıdan hakkı var mıdır, yok mudur?” sorusudur. Bu soruya bilim cevap veremez. Bilim, bir insanı insan yapanın ne olduğunu tanımlayamaz. Bunu felsefe ve din tanımlayabilir. Bilim, bebeğe bir “şey” gibi bakabilir ancak, kertenkele gibi, okaliptüs ağacı gibi bir şeydir o. Ne zaman acı çekmeye başlıyor, ne zaman kürtaj olursa anneye zarar vermez gibi oldukça kaba kriterler üzerinden çalışır. İnsan bu değildir. Sadece biyolojik bir varlık değildir. Et, kan ve kemikten ibaret değildir. Seküler ahlakı da dini ahlaktan ayıran kritik nokta burası diye düşünüyorum. İnsan hakları diye güzel metinler yazılıyor, kadın hakları, çocuk hakları. Çok hoş metinler. Binlerce yıllık felsefi bir zemin var arkasında. Fakat er meydana çıktığı zaman belli olur derler ya. Somut problemler ortaya çıktığı zaman o güzel metinler iki kapak arasında kalıyor.
    Kürtaj konusu din ahlakı ile seküler ahlakın karşılaştırılmasına imkan veriyor ve gördüğüm kadarıyla bu konuda “bilime” sarılanlar fena halde çuvallıyor.

  68. Yazan:sKaya Tarih: Haz 23, 2012 | Reply

    @amir töre
    Aslında konuyu tartışmayı sürdürmek niyetinde değildim. Ancak artık ortak dili konuşabildiğimizi görüyorum , sadece bakış açılarımız farklı. O da hakkın ne zaman var olduğu konusu. Benimkisi gerçekten bir merak sizin gözünüzle şu sorulara cevap bulmak isterim.

    Bu sürenin belirlenmesinde temel kriter ise teknik bir neden. En basit ve tehlikesiz kürtaj yöntemi olan vakum aspirasyon yöntemi 14 haftalığa kadar önemli bir yan etki olmadan yapılabiliyor, daha sonra komplikasyon oranı artıyor.

    Anladığım kadarıyla, sizin de desteklediğiniz bir görüş bu. Yani anne merkezli bir bakış açısı.(Ki yargılamıyorum zira milyonlarca insan da sizin gibi düşünüyor) Peki o zaman yarın teknoloji ilerlediğini ve bilimsel olarak 39. haftada sorunsuz kürtajın mümkün olduğunu varsayalım. Yani ortalama bir gebelikten 1 hafta öncesi, hatta 1 gün öncesi. Sizce anne için tehlike içermeyen bu tarihe kadar kürtaj da kabul edilmeli mi? Bunu çok samimi soruyorum. Kısaca anneden bağımsız düşündüğünüzde o ceninin hakkı hangi anda başlar size göre? Mesela doğum anıyla, bilinçle vs. bu anı belirleyen ve farklı kılan nedir?

    (Bu arada cenin hakkının başlangıcını döllenmeden daha geriye götürmek, hiç bir mantıki ve hukuki metodla izah edilebilir değil. O zaman; bu gün başım ağrıyor olmaz mazeretini, hatta evlenme teklifini reddetmeyi dahi işin içine katabilirsiniz ki hakikaten absürd olur)

    Teşekkür ederim.

  69. Yazan:amir töre Tarih: Haz 25, 2012 | Reply

    @sKaya

    Peki o zaman yarın teknoloji ilerlediğini ve bilimsel olarak 39. haftada sorunsuz kürtajın mümkün olduğunu varsayalım. Yani ortalama bir gebelikten 1 hafta öncesi, hatta 1 gün öncesi. Sizce anne için tehlike içermeyen bu tarihe kadar kürtaj da kabul edilmeli mi?

    Hayır, bu bence de kabul edilebilir değil.

    Kısaca anneden bağımsız düşündüğünüzde o ceninin hakkı hangi anda başlar size göre? Mesela doğum anıyla, bilinçle vs. bu anı belirleyen ve farklı kılan nedir?

    Bu sorunun yanıtını somut bir kritere göre vermek zor, otoriter bir görüş yanlısı değilsek eğer, yanıtlarımızın “bana göre” diye başlaması kaçınılmaz.
    Bana göre, ceninin hakkı, her türlü tıbbi desteği de almak suretiyle anneden bağımsız yaşayabileceği noktadan itibaren kesin olarak başlar ki, bildiğim kadarıyla bu süre 22 haftaya karşılık geliyor, ancak bu böyledir diye faraza 21 haftalık bebeği de kürtajla almak da abartılıdır, biraz daha geriye getirip, gene 10-14 haftalık süreye oturtmak bence makuldur. Dediğim gibi bu sübjektif bir konu, bir konsensus oluşturulması gerekiyor, Kürtaj yasağı yasası ise konsensusa dayanmaz, otoriter rejimlerde görülebilecek bir yasadır.

  70. Yazan:Ahmet Terim Tarih: Haz 26, 2012 | Reply

    Ben şahsen insanın kendi bedenine ne yaptığına çok da karışmam. Evet islam, intihar edenin cenaze namazını kılmayacak kadar intiharı yasaklıyor. Ancak intihara teşebbüs edene bir hapis veya başka ceza biliyor musunuz? Ben duymadım. Ayrıca çoğu ülkede uyuşturucuyu “satmak” yasaktır, kullanmak değil. organ satışı da kağıt üstünde yasak olsa da insanları bundan men edemezsiniz.

    Ancak kürtaj olayı apayrı birşey. Evet ben açıkça diyorum ki benim bir kızım olsa ve en kötü şekilde (mesela tecavüz ile) hamile kalsa, yine de kürtaj olmasını istemem. O cana kıymasındansa 9 ay (ki zahmetli kısmı belki son 2-3 aydır) dayanıp doğum yapmalı, sonrasında çocuğu istemiyorsa devlete veya isteyenlere teslim etmelidir. Kürtaj yasaklanırsa millet yurtdışına gider argümanı da doğru değildir. Uyuştrucu için de millet Amsterdam’a hücum ediyor. Uyuşturucuyu serbest mi bırakacağız? Yanlış olduğuna karar verdiysek yanlıştır.

    Beni o her canlıyı et parçası gören cerrahların falan verdiği kararlar da pek ilgilendirmiyor. Önemli olan benim vicdanım. Benim vicdanım artık 3-5 hücreden ibaret olmayan bir şekli ve vücudu olan, kalbi atmaya başlayan bir varlığın ayrı bir canlı olduğu yönündedir. Onu öldürmek (bir sağlık riski olmadığı sürece) cinayettir. Bu yapan, yaptıran, engel olmayan herkes aynı cinayet durumunda ne yapılıyorsa o şekilde cezalandırılmalıdır.

    Bir tecavüz durumunda kullanılan haplar var. Bunlar (almadım ama duydum) eczanelerde de satılıyor. Kadına adet gördürüyor ve yumurta büyümeden atılmasını sağlıyor. Belki bu konuda halkın bilinçlendirilmesi, ücretsiz tıbbi/psikolojik yardım destek sağlanması iyi olacaktır. Ancak cenin artık şekillenmişse kürtaja izin verilmemeli, gerekirse devlet tarafından O ÇOCUĞUN YAŞAMA HAKKI KORUNMALIDIR.

  71. Yazan:Ahmet Terim Tarih: Haz 26, 2012 | Reply

    “Bana göre, ceninin hakkı, her türlü tıbbi desteği de almak suretiyle anneden bağımsız yaşayabileceği noktadan itibaren kesin olarak başlar ki”
    Bu kriter de objektif değil. Şu an 22 hafta olan bu sınır 10 sene sonra 10 haftaya inebilir. Yarın birgün ilk döllenmeden itibaren yapay ortamda yaşatma, büyütme imkanı da ortaya çıkabilir.Aslında böyle birşey olsa en güzeli olurdu. O cenin kürtajla alınacağına, ameliyatla alınıp dışarıda yaşatılırdı.

    Ayrıca birisine/birşeye bağlı yaşamak da canlı olmaya engel değildir. Yapışık ikizler var ve bunlar birbirine yaşamsal olarak bağlı, bağımlı. Onları canlı olarak görmeyecek miyiz?

  1. 2 Trackback(s)

  2. Tem 21, 2010: Kadınsız bir dünyaya doğru… : Derin Düşünce
  3. Kas 8, 2013: Bilimin ilerlemesi insanlık için gerileme mi olacak?

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin