RSS Feed for This Post

ÇİAÇ: Örgütlenme ve Mücadelede Yeni Bir Model

Semra Pelek

Türkiye Büyük Meclisi’nden neredeyse çıkmadılar, milletvekillerini, Adalet Komisyonu üyelerini, medyayı sıkı markaja aldılar. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile görüştüler… Tek bir amaçları vardı: Terörle Mücadele Kanunu (TMK) kapsamında yetişkinlerle aynı şartlarda yargılanan, sayıları dört bini bulan çocukların hukuki durumlarını düzeltmek.

Çocuklar İçin Adalet Çağrıcıları’nın (ÇİAÇ) iki yıl boyunca sürdürdüğü çalışmalar sonunda, Meclis TMK’da değişiklik yapan yasayı çıkardı. Çocuklar bundan sonra Çocuk Adalet Sistemine göre Çocuk Mahkemeleri’nde yargılanacak. Yasa çocuklar yönünden pek çok iyileştirme getirdi.

Aralarında hukukçuların, psikologların, sanatçıların, sivil toplum örgütü üyelerinin, gazetecilerin ve sayamadığımız pek çok gönüllünün bulunduğu vatandaş girişimi ÇİAÇ, dernekleşmedi; bir başkan seçmedi ya da yönetim kurulu oluşturmadı. Oluşturulan elektronik grubu üzerinden haberleşildi; herkes burada üyesi olduğu grupları arkasında bırakarak birey olarak yer aldı.

ÇİAÇ, 1 Ağustos’tan itibaren kendini feshediyor. Grubun iletişim kurduğu elektronik posta grubu bu tarihte kapatılacak. Bu karar grubun oluşturulduğu 2008 yılında alınmıştı.

Grubun nasıl oluşturulduğunu, nasıl çalıştıklarını ve feshetme kararını sürecin başından beri çalışmalara katılan yönetmen Melek Ulagay Taylan ile konuştuk…

Çocuklar İçin Adalet Çağrıcıları grubu nasıl kuruldu?

Daha ÇİAÇ kurulmadan, çoğunluğu kadın olan bir grupla, 2008 sonlarında, Diyarbakır’da TMK kapsamında yargılanan çocukların davasını izlemeye gittik. Çocukların mahkemeye getiriliş ve orada bütün gün bekletiliş biçimleri hepimizi çok etkiledi. Çocuk ve ailesi yargılama yapılmadan, baştan cezalandırılıyordu. Türkiye’de bu hep yapılıyor ve ülkedeki ciddi sorunların temelinde, şüphe üzerinden cezalandırma mekanizması yatıyor. Bu psikoloji nasıl işliyor çok iyi biliyorum, bunun şimdi çocuklara yapılması bana çok ağır geldi bunun için ÇİAÇ’a girdim.

Diyarbakır’a giden grupla birlikte mi kurdunuz ÇİAÇ’ı?

Orada bir genel durum muhasebesi yaptık, Diyarbakır’dan döndükten sonra İstanbul’da, Bilgi Üniversitesi’nde daha büyük katılımlı bir toplantı düzenlendi; çağrıları internet üzerinden yapıldı. Oraya tanımadığım birçok insan geldi. Süreci daha sonra alıp götürecek olan Mehmet Uçum ile orada tanıştım. Mehmet Uçum konuşmacı olarak söze başladığında çok etkilendim; çok basit ama etkili bir konuşma yaptı. Toplantıya katılanlar elektronik posta grubu oluşturup yazışmayı sürdürdü. Kendine has ve kimsenin kolaylıkla yapamayacağı çalışma yöntemleri olan Mehmet Atak, büyük bir azimle çalışmaya başladı. Grup katkılarla büyümeye başladı; işin ucundan tutmak isteyenler sürekli katıldı.

ÇİAÇ’in amaçları neydi?

İki yönlü sürdürüldü çalışmalar. Biri çocukların durumunun kamuoyuna duyurulması, hassasiyet ve bilinç yaratılmasıydı. Diğer yanı hukuki sürecin değiştirilmesiydi. Şu bir gerçek hukuk grubu; Mehmet Uçum,  barolar, tutuklu çocukların avukatları çok sıkı bir çalışma yaptı, çok iyi koordine oldu. Bunun hukuki yönleri ve aksaklıkları nedir, nelerin değiştirilmesi gerekir, bunlar çok iyi ortaya konup, anlatıldı.

Hiyerarşinin olmadığı, kişilerin kurum kimlikleriyle değil birey olarak dâhil olduğu farklı bir örgütlenme olmasına nasıl karar verildi?

İşin en başında, Mehmet Atak ile örgütlenmede hiyerarşinin kesinlikle olmaması konusunda hemfikirdim. Bir yönetim kurulu, karar alan bir merciin olmaması gerekiyordu. Mail yoluyla ortak bir enerji yaratıldı. Bu zaman zaman kendi içinde sorunlar çıkardı ama grupta tayin edici yön, bunun bir çocuk meselesi olmasıydı ve ortak vicdan yönlendirici oldu. Dolayısıyla bu ortak vicdan bizi bir arada tuttu. İlk günden itibaren şunu düşünmek zorundaydık; çocukların bu süreçten en az yarayla çıkması gerekiyordu.

Hiyerarşinin olmaması bir tartışma konusu oldu mu?

Herhangi bir karar nasıl alınacak konusunda tartışma çıktı ama esnek bir yapı kuruldu. Önümüzdeki hedeflerde anlaştık ve herkes kendi uzman olduğu alanlarda, rölatif bir otonomi içinde çalıştı.

Yeni bir ve yeni yöntemler dil bulundu

Bugün Türkiye’de toplumsal muhalefetin en büyük sorunlarından biri örneğin, Galatasaray Meydanı’nda 15 kişinin eylem yapması ve bunun hiçbir yere varmaması. ÇİAÇ’ta bu yapılmadı; kampanyanın özgün yönü bu mudur?

Evet, öyle. Eylem yapanlar da hep aynı insanlar, kimse gelmiyor dışarıdaki insanlar da bu eylemlerle ilgilenmiyor. Biz başka türlü çalıştık.

Bütün bu süreçte, yeni bir dil mi bulundu?

Bence evet. Masaya oturduğu zaman, pek çok konuda birbirine kızan, anlaşamayan insanlar, “Çocukları kurtarmak istiyorsak kendi doğrularımızdan taviz verip bir arada olmayı başaracağız” demeyi başardı.Yöntemin değişikliğini burada görüyorum. İnsanlar kızınca çekip gidemeyecek kadar, ana konuya kilitlendiler. Ama burada ana konu da iyi kondu; hep çocuğa odaklı kaldı.

Gruptan ayrılıklar oldu… Bu salt bir çocuk meselesi midir, yoksa Kürt sorununun içinde midir, tartışması yaşandı… Bu tartışma hakkında ne düşünüyorsunuz?

İlk başlarda bu tartışma çok ciddi oldu. Ama grup bunu, taviz vermeyerek göğüsledi. Bu sorun bir Kürt meselesi olarak ele alınmadı. Bu gün tutuklanan çocuklar ağırlıklı olarak Kürt çocuklar olabilir ama bu, yarın çıkacak başka bir sorundan dolayı, başka bir grubun çocukların başına aynısının gelmeyeceği anlamına gelmez. Biz bu nedenle etnik kimlik meselesi üzerinden politika yapmadık. TMK’nin çocuklarla ilgili mevzuatı üzerinde odaklanıldı.

Laf söylenmedi; iş yapıldı

Grubun başarısı nedir sizce?

Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ve Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) de dâhil pek çok parti belli bir konsensüste buluşabildi; grubun başarısı budur. Hiçbir siyasi partinin eleştirisi ön plana çıkmadı. Türkiye’de siyasette, sivil toplumda hep laf söylenir, herkes bir araya gelir ve konuşur. Doğrular söylenir ama hep aynı şey söylenir. Bu grup bunun dışında bir şey yaptı: Laf söylemedi, iş yaptı. Pratiğe yöneldi.

Geleneksel yöntemlerden farklı davranmak nasıl sağlandı?

Bunu bizden genç kuşağın başarısı olarak görüyorum. Genç ekip daha pragmatik, sonuca yönelik çalışıyorlar, sonuç almak için siyasi müzakere ve siyasi uzlaşma yollarının mubah ve geçerli olduğuna inanıyor. Bizim neslin katı ve tavizsiz, “ben” ve “onlar” diye ayıran gelenekleri devam etmedi. “Şeytanla da olsa görüşürüm, yeter ki sonuca ulaşalım” dendi ve sonuca ulaşıldı. Çünkü bir siyasi partiyle masaya oturmak, onun bir parçası olmak anlamına gelmez ama Türkiye’de bu yapılmıyor.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile de görüşüldü, grup içinde “Onlarla görüşülmez” diyen oldu mu?

Hayır, olmadı. Herkesle, bütün partilerle hatta Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ile de görüşüldü. Bizim yaptığımız bu bakımdan da sivil toplumun siyaset yapması önünde değişik bir örnek; sivil toplumun bir hedefi varsa bunun için kiminle olursa olsun masaya oturur, görüşür, müzakere eder, o partileri sonuç için bir araya getirir. Bunlar kolay mı oldu? Hayır, olmadı. Ama neticede çocuklar çıkarıldı mı? Çıktı. Böyle bakmak lazım.

Kırılma noktasını, “Bu işte bir sonuç alacağız” dediğiniz noktayı hatırlıyor musunuz?

Süreç çok inişli çıkışlı oldu. Tam tersini düşündüğümüz anlar oldu. Erdoğan ile görüşmeden arkadaşlar çok umutlu geldi; o da çok pragmatik bir siyasetçi. Biz de iş yapmaya yönelik, çözümler üreten bir gruptuk, hedeflerimiz vardı ve çözümleri AKP’nin önüne koyduk. Görüşmelere sadece sözle gitseydik, “Biz çok üzülüyoruz” deseydik sonuç alınmazdı. Grup somut, çözüme yönelik önerileri siyasetçilerin önüne hazır reçete olarak koydu. AKP’de bunu kavradı.

Siz, kişisel olarak bu çalışmadan neler öğrendiniz?

Çok şey öğrendim. Parlamenter sistem içinde işler böyle yürümeli. Lobbying denilen işte bu; Meclis’te oturup, siyasetçilere nefes aldırmadan, gerekiyorsa günde onlarca kez telefon açarak onları markaja alacaksınız. Bizim nesil farklıdır; birine iki kez telefon ederiz üçüncüyü etmeyiz. Gençler ise o telefon açılana kadar, gerekiyorsa günde 40 kez, gecenin ikisinde dahi telefon ediyor. Gençler, “Milletvekili, komisyon başkanının görevi bu dolayısıyla bu şekilde taciz edilmeyi de göze almıştır” diye bakıyor.

Biz eskiler talep etmeyi değil, isyan etmeyi biliyoruz

Eski nesil ile genç nesil arasında çatışma oldu mu? Direnç gösterildi mi? Siz nasıl kırdınız kalıplarınızı?

Ben kendi neslimin sol örgütlerindeki hiyerarşisinden şikâyetçiydim zaten. Burada gençler tarafında saf tuttum ve kendi kuşağımı da blokajlarımızı kırmak yönünde ikna etmeye çalıştım. Gençlerinki yeni bir yaklaşım, yeni bir talep etme biçimi ve bizim kuşaktan çok farklı. Bizim kuşak talep etmemek üzerine koşullandırılmıştır. Biz sadece isyan etmeyi biliyoruz. Yeni kuşak parlamenter sistem içinde mücadele etmeye inanıyor. İletişim yolları da farklı. Bizim kuşak santralden telefon bağlatır, acil durumda telgraf çeker. Şimdi internet çağındayız; yöntemler de kafa da eskisi gibi olamaz.

Devrimden sonraya ertelemek ile mevcut durum içinde sonuç almak arasındaki farktan bahsediyorsunuz, değil mi?

Bizim gibi devrim peşinde koşan nesil aslında bir başarısızlık hikayesidir. Oysa başarı da önemli, yeni kuşak devrim peşinde olmadığı için adım adım başarı elde ediyor. Adım adım ortaya bir şey çıktığını görmek herkesi motive ediyor. Bir taş bir taşın üzerine konuldu. Yarı yolda da kimse ben ona küstüm diye ayrılmadı.

Medyanın insan haklarıyla ilgili bu kadar destek vermesi de belki ilk kez görülüyor değil mi?

Medya çok sıkı markaja alındı. Mesaj bombardımanının insanları dürtmek gibi bir yanı var; insanlar duyarsız kalamıyor. Bu da kendi içinde bir yöntem. Sivil toplum çalışmalarında yeni bir yöntem bu. Pes etmeyeceksiniz, ÇİAÇ’ta bir ısrarcılık vardı.

Medyada bu kampanyanın duyurulması nasıl oldu?

Medya, böyle çalışmaları marjinal gruplara havale edegelmiştir. ÇİAÇ bu noktadan ileri sıçradı; çalışma marjinallikten çıkarıldı. Sanatçıların bu işe dâhil olması önemliydi çünkü sanatçıların bugünkü dünyada yeri daha farklı ve herkesin eşit olduğu dünya tahayyülü içinde büyük işler yapıyorlar. Bunun dışında gazetecilerin önüne ısrarla hukuki süreçle ilgili bilgi kondu; onlar da kayıtsız kalamadılar. Cumhurbaşkanı ve Başbakan ile görüşülmesi de ister istemez ana akım medyanın dikkatini çekti. Çocukların isimlerinin verilmemesi ve görüntülerinin kullanılmaması konusunda baskı yapıldı.

ÇİAÇ internet grubu 1 Ağustos’ta kapatılıyor, bu kampanya bundan sonra nereye doğru evrilecek?

En başında grup, çocuklar hapisten çıktığı zaman kendini fesheder diye karar aldı. Ama çocuklar çıktı da sorun bitti mi, bitmedi; çocukların, ailelerin rehabilitasyonu var. Çocukları izlememiz gerekecek. Ama çocukların kazanılması çalışması Türkiye’nin, bu gün “çatışma” olarak yaşadığımız daha karmaşık meselelerine giriyor. Önümüzdeki günlerde bir toplantı yapıp kullandığımız yöntemlerle, bundan sonra nerelere gidebiliriz, neler yapabiliriz konuşacağız. Çocukları bu çatışma zihniyetinden nasıl çıkarabiliriz, parlamenter sistem içinde sorunu nasıl çözeceğiz, bunlara bakacağız. (SP)

Trackback URL

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin