YAKINDA: Bilim ve Hukuk çelişir mi?
By Editorden on Eki 4, 2010 in Adalet, Bilim, Özgürlükler, vicdan, Zaman Nedir?
İnsan’ı mükemmel yapan şey özgür iradesidir. Onu iltifata ve yergiye layık kılan şey budur. (Descartes, Felsefe ilkeleri, Bölüm 1, Madde 37)
Şayet insanların davranışları tıpkı hayvanlar ve bitkiler gibi önceden kestirilebiliyor hatta sosyal/psikolojik mekanizmalarla kesin olarak belirlenebiliyorsa Adalet ve Hukuk gibi kavramların bir anlamı kalır mı?
Öyle ya, mahkemeye çıkardığımız her katil, her tecavüzcü “annem alkolikti, çocukken babam beni zincirle döverdi” gibi determinist, bilimsel bir açıklama sunarsa, istatistikler bu açıklamaları destekliyorsa suçluları ne hakla mahkum edebiliriz? “Suçlu” kelimesini kullanmak bile imkânsızlaşır. Çünkü mahkemeler suçlanan kişilerin farklı biçimde davranma imkânları olduğunu var sayarak karar verirler. Bir başka deyişle aklı başında, özgür ve sorumlu insanlar suçlanabilir. Bir deliyi, sarhoşu, küçük bir çocuğu, ilaçla bayıltılmış bir kimseyi, hayvanları ve bitkileri suçlayamazsınız.
Burada garip bir yol ayrımına geliyoruz. Bir yanda mahkemeler ve hatta bizim kendi vicdanımız insanları yargılıyor, suçluyor, mahkûm ediyor. “Kötü insan” diye kızdığımız birinin o kötülüğü yapmaya MECBUR olduğunu düşünseydik ona ASLA KIZMAYACAKTIK. Demek ki biz bile hayırsız akrabalarımızı, riyakâr iş arkadaşlarımızı, kazıkçı bakkalı vicdan mahkememizde suçlarken peşinen ÖZGÜR kabul ediyoruz. Tıpkı mahkemeler gibi. Diğer yandan…İnsan’ı maddî ihtiyaçları ve imkânlarıyla sınırlarsak, alan-satan, üreten-tüketen penceresinden bakarsak insan da ANCAK bitkiler ve hayvanlar kadar SERBEST ama ÖZGÜR değil.
2 Yorum
Yazan:Atılım Ateş Tarih: Eki 5, 2010 | Reply
Mehmet Bey,
Eğer düalizm üzerinden konuşacaksak belki önce şu soruyu sormalıyız: Adalet duygusu ruhtan da gelse, bu duygunun üzerine etki edeceği bilgi, yani örneğin hırsızlığın ya da cinayetin bilgisi, beş duyumuz üzerinden gelir. Cinayeti işleyenin bıraktığı parmak izi gibi tüm kanıtlar fiziksel olarak zanlının maktülle ilişkisini belirlemek için kullanılır. Bu bilgiler vücuda dairdir, etle ilintilidir, et gözümüz ile algılanır.
Belki sonra adalet duygumuz, yani ruhumuz devreye girer, ama anlatmaya çalıştığım gibi ruha üzerinde çalışacağı malzemeyi sağlayan yine ettir.
Bu durumda etle algılananların ruh üzerine etkisini görmezden mi gelmeli adalet? Ya da adaletin amacı nedir diye sorsam, cezalandırmak mı, yoksa sorunları mı çözmek? Örneğin artık seri tecavüzden suçlu bulunanları kısırlaştırma yoluna gidilmesi konuşuluyor. Niye “cezalandırmıyoruz”, mesela neden idama mahkum etmiyoruz? Onları fiziksel durumlarından dolayı suçsuz bulmaya değil, fiziksel durumun bir sebep olarak ortadan kalkmasına vesile olmaya giden bir eğilim var ortada.
Ya küçük hırsızlıklarla ilgili de benzeri bir etsel gerekçe bulunursa? Ya ona da bir çözüm şansı getirilebilirse? Hırsızları hapse tıkmayı mı tercih edersiniz, yoksa etsel sebebi ortadan kaldırmayı mı?
Doğa bilimlerinin sınırını çizmek için etin nerede bitip ruhun nerede başladığı konusuna düalistlerin kafa yorması şart. Vücudumuzun davranışlarımıza yön verdiği çok örnek var. Açlık asabiyeti var, tansiyon asabiyeti var, guatr asabiyeti var. Bu üç durumda da etle ilgili bir arıza davranışlar üzerine negatif etkiler yapıyor. Her asabi davrananı anlayışla karşılamayı gerektirmeyen bu durum, tanıdığımız insanların aniden parlaması karşısında anlayışlı olmamızı sağlayabiliyor. Günlük hayatta bu tip bir anlayış sergileyebiliyorsak belki ceza hukuku söz konusu olduğunda da benzeri bir anlayış sergileyebiliriz, yanlış mıyım?
Tabii bu dediklerimi hemen “öyleyse bilim kazıkçılığın da riyakarlığın da etsel sebebini bulsun bakalım” diye cevaplamayın. Benim bilimin her şeye çare bulabileceği gibi bir iddiam yok. Ama çare bulabileceği şeyler var, ve artık herhangi bir sorun çıktığında diğer çözüm yollarını denerken “acaba bilim de bir şeyler diyebilir mi bu konuda?” diye de sorulabilecek olgunluğa geldiği kanısındayım bilim dediğimiz birikimin.
Nihayetinde bireyin fiziksel dünyadaki hareketleri, yani davranışları, diğer insanların yargılamasına tabidir. Düalist açıdan bakarsak etimizle davranırız, ruhumuz ise davranışımıza yön verir. Ama ruhumuz etimizin el verdiği ölçüde yön verir, bacakları felçli birini ruhu koşturamaz. Çok daha başka alanlarda çok daha güzel şeyler yaptırabilir, metaforik olarak herkesin önünde koşturabilir, ama fiziksel olarak koşturamaz.
Selamlar,
Atılım Ateş
Yazan:aladdin Tarih: Eki 6, 2010 | Reply
bu konuda güzel bir film var. sanırsam filmin ismi Cani. Fİlmde eşcinsel bir bayanın seri cinayetleri konu ediliyor. Filmi izleyen biri bu ‘cani’nin aslında hiçde suçlu olmadığını düşünübilir. Açıkçası o caniyi anladım ben. Onu üreten, cani yapan sosyal-psikolojik mekenizmaları anlayabiliyorsunuz. kadını yargılamayı istemedim, bu suçsuz dedim, hatta bu filmi izlemek tehlikeli bile olabilir diye düşündüm o zamanki düşüncemle. Tabi bu bir film. Bir insanın bütün bir hayatını gözden geçirmemiz imkansız. O zaman şu var: bir insan kendisi gibi birini nasıl yargılar, onu bir yere tıkar.
evet özgür değiliz ve peşinen herkesi özgür kabul ediyoruz. bizi belirleyen, suça sürükleyen şeyleri göremiyoruz. onun için her şeyin etsel sebebini diyeceğim göremiyoruz.