RSS Feed for This Post

Anayasa Sohbetleri 1: Dil

[Agos’ta yayınlandı]

MADDE: Ulusal Dil Türkçedir. Yeterli düzeyde Türkçe bilmeyen kimse orta öğrenim diploması alamaz.

MADDE: Herhangi bir dilin yazılı ve sözlü kullanımı ile bu dilde yayın yapma ve eğitim verme özgürlüğü kısıtlanamaz.

Bundan beş on yıl öncesine dek sanırım işin ideali bu iki maddeden ibaretti. Basit, net. Bir kere, bütünleştirici bir dilin olması lazım ki kanunların, tüzüklerin, sözleşmelerin bir standardı olsun. Sonra memleketin bir ucunda doğan insan öbür ucunda kolayca iş tutabilsin, eşit koşullarda kamu hizmetine girebilsin, hastalandığında doktora derdini anlatabilsin. Tabii kimseyi zorlayamazsın, zorlayamaman gerekir. Öğrenmek istemiyorsa öğrenmez, “sana ne” der geçer. Kırk senedir Kanada’da oturduğu halde kırk kelime İngilizce bilmeyen Çinliler var; pekala güzel insanlar. Aç da kalmıyorlar. Ama eğitim gerektiren bir meslek veya sanat icra edecekse Türkçe bilmesi iyidir, faydalıdır, hatta pratikte zorunludur. Dolayısıyla doğru dürüst Türkçe öğrenmeden lise diploması alamaması gerekir.

İkinci madde öyle temel bir ilke ki, aslında Anayasaya yazılması bile ayıptır. Dilediği dili konuşmak, dilediği dilde yazmak ve çocuklarını dilediği dilde eğitmek, Devletin anayasayla, manayasayla ihsan ettiği bir şey değildir; insanın insan olmasından ileri gelen bir haktır. Ha bunu Anayasaya yazmışsın, ha insanların yemek yemesi yahut işemesi yasaklanamaz yazmışsın, arada pek fark yok.

Ama bu memleketin evveliyatı gözönüne alındığında, belki anlamayan olur diye açıkça bir kere daha yazmanın zararı olmaz diyelim.

Klasik özgürlükçü bakış açısından işin özü bu kadardır. Başka söze gerek yoktur.

Ama günümüz koşullarında artık bunun yeterli olacağını hiç sanmıyorum. Atı alan, bırak Üsküdar’ı, Fırat’ı geçmiştir. Devletin kurucu unsurunun bir değil iki olduğunu iddia edenler vardır; memleket sathının beşte biri gibi bir alanda net siyasi üstünlüğü ele geçirmişlerdir. Onları yok sayarak yola devam edersen, yarın öbür gün hiç sevimli olmayan durumlarla karşılaşma ihtimalin olur. O yüzden:

MADDE: Kürtçe Bölgesel Dildir. Yerel yönetim birimlerinde halk oylamasıyla belirlenen yerel diller, yasayla Yerel Dil ilan edilebilir.

“Oha” dediğinizi duyar gibiyim. Demeyin. Alışacaksınız.

Kürtçenin adını anmadan sadece ikinci cümledeki “yerel dil” uygulamasıyla problem çözülebilir mi? Hiç sanmıyorum. Bugün geldiğimiz noktada Kürtçeyi adıyla sanıyla anmadan herkesin sevip bağrına basacağı bir Anayasa yapma imkânı kalmamıştır. Kaldı ki, 10 ila 20 milyonun dili olan Kürtçe ile, en kabadayısı yüzbin kişilik enklav’ları ilgilendiren Arapçayı, Lazcayı, Çerkezceyi vesaireyi aynı kefeye koymak doğru olmaz.

Üstelik laf aramızda kalsın, burada yapılan bölgesel/yerel dil ayrımı, mesela Bingöl’de Zazaların yahut Siirt’te Arapların bölgesel dil Kürtçeye karşı ayakta durabilmelerine de bir nebze yardımcı olabilir.

“Yerel yönetim birimi” dediğim şey belediyedir. Ama bugünkünden daha boylu poslu, daha etkin bir tür belediye. Ona da sıra gelecek, sabır buyurunuz.

Nasıl olacak bu bölgesel ve yerel dil?

MADDE: Kamu hizmetleri, talep üzerine, Türkçenin yanısıra Bölgesel ve Yerel Dilde verilir. Kamu kurumları, Bölgesel veya Yerel Dili bilen yeterli sayıda personel ve tercüman istihdam etmekle mükelleftir.

Yani vatandaş Diyarbakır’da hastanede, postanede, tapu dairesinde, karakolda, mahkemede “ben Kürtçe isterim” derse karşısında Kürtçe konuşan (ve yazan) memur bulacak; o şimdilik yoksa tercümanla işini halledecek. Ama Türkçe isterse o da olacak, yoksa yarın öbür gün tam tersi sıkıntılar doğar, hoş olmaz.

Merak etmeyin, hiç olmayacak iş değil. İsviçre’de, Kanada’da, İspanya’da, Hindistan’da, Güney Afrika Cumhuriyetinde pekala işliyor. Bizim İngiltere zannettiğimiz Wales ülkesinde 80’lerin sonunda her köye İngilizce ve Welsh’çe ayrı ayrı ilkokul kurmayı mecbur ettiler, üç-beş sene içinde sistem tıkır tıkır işlemeye başladı. İskoçya’ya önceki sene gittim, en büyük dertleri neydi biliyor musunuz? Ada vapurlarında iskele anonsu ÖNCE İngilizce mi, yerel Gaelik dilinde mi yapılacak, o.

Eğitim konusu daha zor. Bu maddeyi yazarken tereddüde düştüm, on defa yazıp bozdum. Ama en doğrusu galiba şöyle.

MADDE: Tüm kamu okulları, yeter sayıda öğrencinin talebi üzerine Kürtçe seçmeli dil dersi vermek zorundadır. Kürt Dili Bölgesinde ilk ve orta öğretimde Kürtçe dil dersi zorunludur.

İlk cümle bütün Türkiye’yi ilgilendiriyor. Batıda yaşayan bir sürü Kürt var. Ayrıca Kürt nüfusu hakim olduğu halde belki “Bölge”ye katılmayacak, Haymana gibi, Refahiye gibi, Kilis gibi yerler olabilir. Daha da ayrıca, Kürt filan olmadığı halde, memleketin o köşesine Fransız kalmayayım, yarın gidip orada iş tutarım belki deyip çocuklarına Kürtçe öğretmek isteyen olabilir. Bir okul bölgesinde bunların sayısı mesela yirmi kişiden fazlaysa dilekçe verirler, çocukları için seçmeli dil dersi açılır. Kolay.

İkinci cümle daha zor. Kürtçenin bölgesel dil olduğu alanda Kürt dili öğrenmek seçmeli mi olacak, mecburi mi olacak? Mecburiyse sadece resmi okullarda mı olacak, özel okullarda da olacak mı? Temel dersler Kürtçe mi verilecek Türkçe mi? Kararı yerel yönetime mi bırakmalı acaba?

Bana sorarsanız ben bölgedeki tüm okullarda dil dersi zorunlu olsun derim. O memlekette yaşayacaksan zaten dili bilmen gerekecektir. Yok, babanın memuriyeti yüzünden oradaysan ve gelecek sene Sinop’a döneceksen gene de dil öğrenmende zarar yoktur, fayda vardır. Bir dil bir insan, iki dil iki insan diye boşuna dememişler.

Temel eğitim dili yerel yönetimin kararına bırakılabilir. Fiziği kimyayı bence Türkçe görsünler. Hatta varsa hoca İngilizce görsünler, daha iyi.

MADDE: Silahlı Kuvvetler, Bölgesel ve Yerel Dilde hizmet kuralından muaftır.

Zorunlu bir taviz. Tartışmaya gerek yok. Tarihin her döneminde de aşağı yukarı böyle olmuş. Roma İmparatorluğunda bile kırk türlü dil konuşulurmuş, ama ordu dili Latince.

 “Türkiye’nin en iyi haftalık gazetelerinden biri olan Agos’a abone olmak için +90 212 296 23 64’u arayın.”

Trackback URL

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin