RSS Feed for This Post

Türklüğü ölçmek (Nazan Maksudyan)

Edirne’den Ardahan’a Türkiye Cumhuriyeti’nin toprakları devletin tasarrufundadır. Ya biz, bu toprakların üzerinde doğmuş olan insanlar? Kanımız? Vücudumuz? Etimiz ve kemiklerimiz? Dedelerimizin kemikleri ve doğacak çocuklarımızın vücutları kime aittir?

İlkokulda bağıra bağıra söylediğimiz o yemini hatırlayın:

“Varlığım Türk varlığına armağan olsun!”

Hafife alınacak bir lâf değil, “varlığım”. Devlete verdiğimiz bu açık çekin kimler tarafından, ne gibi projeler için kullanılabileceğini düşündünüz mü hiç?

Avrupa milliyetçiliği Türkiye’ye nasıl bulaştı?

Türkiye Cumhuriyeti’nin doğum sancıları çektiği 1925-1939 yılları arasında dünyanın en saygın(!) devletleri ırkçı, milliyetçi ulus-devletlerdi:  Fransa, Almanya, İtalya… Asker doğan milletler, üstün(!) ırklar, kafatası ölçmeler, karışık,  “bozuk” ırkların, melezlerin aşağılanması bu dönemin standartları, normalleriydi. Saygın devletler kültürel farklılıklarla değil homojenlikle, tekdüzelikle övünüyorlardı.

İnsanların böyle tek tip oluşu ülkenin iç huzurunun ve uluslararası yükselişinin de garantisiydi resmî ideolojilere göre. Halk, millet, ulus… İnsan Putsal ve Kutsal Devlet’in şeyiydi. Şeyleştirilen, tektipleştirilmiş insanlar barış zamanında işçi, savaşta askerdi. Devlete mutlakiyet atfeden faşizmdi bu. Mussolini’nin dediği gibi “her şey devlet için vardır, devletin dışında hiç bir şeyin kıymeti yoktur!” (Bkz. Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu)

Bilimin sistematik biçimde siyasî propagandaya alet edildiği meselâ Almanya gibi ülkelerde üstün(!) Alman ırkı suç işlemiş olamazdı. Eğer Almanya’da hırsızlık, cinayet, tecavüz varsa bunlar Yahudiler, Romanlar veya melezler olmalıydı. Pozitivizmin determinist arayışlarının neticesiydi bu ırkçılık.

Modern insan artık iyi-kötü karşısında hür seçim yapamazdı, kaliteli(!) ırklardan gelen insanlar iyiliğe ve başarıya mecburdu, mahkûmdu. Aşağılık(!) ırklar içinse bunun tam tersiydi! Bunun için Avrupalı sömürgeci zenciyi, çekik gözlüyü öldürüp ülkesindeki altını, gümüşü, pamuğu gasp etmekten rahatsızlık duymadı. Asya’ya, Afrika’ya, Güney Amerika’ya uygarlık(!) götüren beyaz adam, bilimde, savaşta, sanatta başarıya ve üstünlüğe mecburdu. (Bkz. Hayvan Serbesttir, İnsan Özgürdür)

İyi-kötü ayrımı yapma kabiliyetini ve iyiyi seçme gücünü etimize, kemiğimize bağlayan bu teoriler şiddet üretti ve üretmeye devam ediyor. Bütün insanlık tarihinin en kanlı yıllarının özelikle Japon, Alman ve İtalyan ırkçılığının tavan yaptığı İkinci Dünya savaşı dönemi olması gözden kaçmamalı. Aslında Amerika Birleşik Devletleri de bu ırkçı rüzgârlardan nasibini aldı. Dünya barışı için bir tehdit unsuru olan ABD ordusu, Amerikan milliyetçiliği ve silah endüstrisi bu ırkçı zemin üzere eklemlenmiştir. (Bkz. Amerika Tedavi Edilebilir mi?)

Kısaca özetlediğimiz bu tarihi süreçte Türkiye’nin resmî ideolojisi halkın gerçek yapısına, kültürel renklerine, ülkenin ihtiyaçlarına göre değil uygar(!) Batı’nın 1930’daki standartlarına göre inşa edildi.

Mustafa Kemal Paşa ve genel olarak yönetime hakim olan insanlar Osmanlı’nın çöküşünü, Avrupa’nın yükselişini yaşamış, “gururu yaralı” askerlerdi çoğunlukla. Osmanlı okullarında eğitim görmüşlerdi ama Almanya ve/veya Fransa’ya büyük hayranlık duyuyorlardı. Bu askerlerin sosyoloji, ekonomi, siyaset gibi konularda derin bilgisi yoktu. Batıyı anlamaktan aciz, gerçekleri idrakten yoksun,  teknik ve askerî üstünlük karşısında sadece hayrandılar. Haliyle Avrupa’nın en görünen, en somut yönlerini alıp Türkiye insanına dayatacaklardı. Orduda bu işler böyle oluyordu. Sivil hayatta neden olmasındı? O halde asker bir millet yaratılmalıydı. Halkın iyiliği için halka rağmen böyle olacaktı.

Avrupa’ya rağmen Avrupalıyız!

Avrupa, Japonya ve Amerika on milyonlarca masum insanı öldürdükten sonra ırkçılığın yanlış bir şey olduğunu anladılar ve özellikle Avrupa devletleri bu hastalığı resmî ideolojilerden çıkarma gayretine girdiler. Bugün Avrupa’da hâlâ bir çok haksızlık yapılsa da ırkçılığa karşı ciddi bir tavır olduğunu gözleyebiliriz. Gelişmiş devletler meşruluklarını hukuktan, demokrasiden, halka verilen hizmetlerden almaya çalışıyorlar.

2000’li yılların Avrupa’sı insan hakları sözleşmesiyle, ırkçılığı frenleme uğruna basın özgürlüğünü dahi kısıtlayabilen hatta siyasî parti kapatabilen bir Avrupa. Elbette yabancı işçilere karşı saldırılar ve kurumsal haksızlıklar var ama 1930’ların Avrupa’sıyla tam bir tezat teşkil ediyor bugünkü manzara.

Oysa İkinci Dünya Savaşı’nın çalkantıları ve iç sorunlar sebebiyle “bizim” Türkiye içine kapandı. 1930’ların faşist Avrupa’sı örnek alınarak kurulan Türk ulus-devleti Avrupalı örnekleri gibi reformlara tabi tutulmadı. “Vatandaş Türkçe konuş, Ne mutlu ‘Türküm’ diyene, Türkiye Türklerindir” gibi gaz vermeler milli eğitim ve ordu gibi beyin yıkama merkezlerince zihinlerimize kazınmaya devam ediyor. Bugün Türkiye Cumhuriyeti 1930 model bir Avrupa devletidir bir çok yönüyle.

Yani Kürtlerin ana dil eğitimi, üniversitede başörtüsü yasağı, Hırant Dink cinayeti, Ermeni soykırımı gibi konularda yasakları müdafaa edenler Avrupa’ya karşı yine Avrupa’yı savunuyorlar… 1930’ların Faşist Avrupa’sını. Hitler’in, Mussolini’nin, toplama kamplarının, fişlemelerin Avrupa’sını…(Bkz. Bir pozitivizm eleştirisi )

Atatürk kafatasçılık yaptı mı?

Doğru cevap: Siz okuyup karar verin. Ne okuyun?… Nazan Maksudyan’ın “Türklüğü ölçmek” adlı kitabını elbette! Maksudyan siyasetbilim, uluslar arası ilişkiler ve tarih alanlarında faaliyet gösteren bir akademisyen. Yazar bilimin siyasî propagandaya alet edilmesini öyle güzel gözler önüne seriyor ki. Türkçü propagandaya, Türk milliyetçiliğine zemin hazırlamak için çıkarılan bir Türk Antropoloji dergisi var. Dergide yok yok! Kafatası krokileri, el, burun vb organlar ölçülerek SAFKAN Türkün nasıl saptanacağı, “Başbuğ Atatürk’ün” fotoğrafları…

1930’lar geride kaldı ama delinin kuyuya attığı taş misali milliyetçilik hâlâ başa belâ. Bugün yine  Ermeni ya da Kürt olmak kolay değil Türkiye’de. Kâh halk tarafından kâh devlet tarafından bir haksızlığa uğrayabiliyorsunuz. Çünkü 1930’ların Türkiye’sinde inşa edilen bazı şeyler hâlâ dimdik ayakta.

Yazar Maksudyan akademisyenliğin gerektirdiği ciddiyet ölçüsünde kitapta verilen bilgilerin referanslarını hatta bazı krokilerin kopyalarını da sunmuş. En çarpıcı olanlar “üstün Türk ırkının” tarif edildiği çizimler ve rakamlar. Elektrik çarpmış gibi oluyorsunuz. Açıkçası ilk okuduğumda böyle bir kitabın yasaklanMAmasına şaşırmıstım. Aslında Nazilerin yaptığını pek âlâ Türk devleti de yapabilirdi. Sadece teknik yetersizlik buna engel olmuş diye düşündüm. Zaten Dersim katliamı ve Tansu Çiller döneminde OHAL bölgesinde işlenen suçlar bile milliyetçiliğin; kafatasçılığın varabileceği noktaları tahmin etmek için yeterli değil mi?

Kitapta gülerek okuduğum ama aslında ağlanacak çok şey var. Meselâ:

  • Dünyadaki bütün dillerin Türkçe’den türediğini iddia eden Güneş dil teorisi (sf. 66)
  • Bilimsel mutlakiyet ve pragmatizm (sf. 72)
  • Pazarda domates seçer gibi örneklenen, eşantiyon seçilen yüzlerce insan (sf. 94)
  • Kaliteli(!) Türklerin göz kapağı, burun ve kafatası şemaları (sf. 122)
  • Türk kafalarını ötekilerden ayırmak için kafa kemiklerinin eklemlenme farkları (sf. 138)
  • Hangi şehirlerin Türk özelliği taşımadığını (katledilebilir?) listeleyen raporlar (sf. 170)

Filmin sonunu söylemeyeyim. Kitabı alın, okuyun. Bugün Türkiye’de hâlâ bir çok haksızlığın sürmesine sebep olan, ülkemize enerji kaybettiren sorunların arka planını anlamak için oldukça faydalı bir kitap. Derin Düşünce okurları için ise MUTLAKA OKUNMASI GEREKEN bir kitap.

Not: Yıllardır çok kaliteli kitapları ve çevirileri Türkçeye kazandıran, özgün içerik üreterek Türk fikir hayatını destekleyen Metis yayınlarını saygıyla selamlıyorum.

 

 

 

 

… Bu konu ilginizi çektiyse…

Türkiye bölünür mü?

“Bebek katili! Vatan haini!…” PKK terörünü lanetliyoruz ama devlet eliyle işlenen suçlara karşı daha bir toleranslıyız.  “Kürtler ve Türkler kardeştir” diyenlerin kaçı “sen benim kardeşimsin”  demeyi biliyor Zaza, Sorani, Kurmanci dillerinde? Ülkemizin terör sorunu ne PKK ne de Kürt kimliğiyle sınırlanamayacak kadar dallandı, budaklandı. Bazı temel soruları yeniden masaya yatırmak gerekiyor: (*) Kürtler ne istiyor? (*)  İspanya ve Kanada etnik ayrılıkçılıkla nasıl mücadele etti? (*) PKK ile mücadelede ne gibi hatalar yapıldı? (*) İslâm ne kadar birleştirici olabilir? Töre cinayetlerinden Kuzey Irak’a terörle ilgili bir çok konuyu ele aldığımız 267 sayfalık bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirin.

 Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu

Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor.  Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.

Türk milliyetçiliği birleştirir mi yoksa parçalar mı?

 İllâ ki bir tutkal/çimento mu gerekiyor? Milliyetçilik tutkalı adil ve müreffeh bir düzene alternatif olabilir mi? Adaletin, hukukun hâkim olmadığı ortamlarda Türklerin kardeşliği ne işe yarar? Belki de Türk Milliyetçiliği diğer milliyetçilikler gibi yok olmaya mahkûm bir söylem. Çünkü var olmak için “ötekine” ihtiyacı var. Ötekileştireceği bir grup bulamazsa kendi içinden “zayıf” bir zümreyi günah keçisi olarak seçiyor. Kürtler, Hıristiyanlar, Eşcinseller, solcular…150 sayfalık bu kitapta Türk Milliyetçiliğini sorguluyoruz. Müslüman ve milliyetçi olunabilir mi? Türkiye’ye faydaları ve zararları nelerdir? Milliyetçiliğin geçmişi ve geleceği, siyasete, barışa, adalete etkisiyle. Buradan indirin.

 

Trackback URL

  1. 35 Yorum

  2. Yazan:ibrahim Tarih: Kas 5, 2010 | Reply

    bunlari yazan modern bayana sesleniyorum bunlari kafana sokanlarin ne yapmak istedigine dair bir fikrin var mı? Belki dediklerinin kismen katılmış olsam da her insan kendini ve mensup oldugu grubu yuceltmek ve karsit gruplari hicvetmek ister bu nedenle TÜRKLÜK TÜRKLER için onur vericiyken bir avrupalı için aşağılık bir şeydir.Öncelikle andımızdan alıp yerdiğiniz ibareyi siz söylemekten gurur duymuyor iseniz benim için XXXXXXXXXXX Çünkü ben aziz Türk milletinin bir ferdiyim. oradaki varlığım türk varlığına armağan olsun cümlesi tamemen türklüğü yuceltmek için yazılmistir eger bunda bir yanlislik mevcut ise türk milleti bu yanlis cumlenin arkasindadir.tanrı türk`ü korusun ve yüceltsin…

  3. Yazan:ali yardım Tarih: Kas 5, 2010 | Reply

    milliyetçiliği anlamaya çalışmak yerine, onu peşinen mahkum etmeyi hedeflemiş bir yazı. kafatası ölçümleri filan… hep aynı argümanlar. milliyetçilik karşıtı olabilirsiniz, ama bir şeye karşı olmak dahi, onu anlama çabasını gerektirir. “milliyetçilik” patenti altındaki çok geniş fikir skalasından, özenle seçilmiş marjinallere dayanarak milliyetçilik-karşıtlığı yaratmak; evet sizi siyasi muhaliflerinizle tartışırken avantajlı duruma getirir. ama aydın kişinin asıl vasfı olan “anlama çabasını” gölgelendirir. bir nebze tartışma, birilerini alt etme şehvetinden başlarımızı kaldırarak, “milliyet” dediğimiz realiteyi anlamaya çalışalım. nereden hayat buluyor, hangi kültür kıymetlerine yaslanıyor, nasıl bir geçmiş-gelecek tahayyülü var?
    işin özü:anlama çabası

  4. Yazan:MY Tarih: Kas 5, 2010 | Reply

    Milliyetçilik bölücüdür ve eyleme dönüstügünde siddete varmasi kaçinilmazdir.

    Türk milliyetçiligi gibi Kipçak, Hinçak ve daha yakin zamanda ASALA ile tavan yapan Ermeni milliyetçiligi, PKK, KCK vs sayesinde tanistigimiz Kürt milliyetçiligi…

    Biz Türkler bazen “kültür milliyetçiligi” vs deriz ama Ogün Samast ile, Bahçeli ile, Pamukoglu ile biter bunun sonu. Baska çikisi yok. Kiracak, dökecek… kan dökecek. Herkes Türk ise o zaman Azerî olur, Karapapak olur, Fenerbahçeli olur, Besiktasli olur, yine kavga eder. bana kizmadan önce etrafiniza bakin biraz, göreceksiniz.

    iyiden, güzelden ve dogrudan yana insanlarin milliyetçilige ihtiyaci yoktur. Baska bir -çilik, -izm gibi seylere de ihtiyaci yoktur. Akil ve vicdanlari onlara REHBER olarak yeter.

    Son olarak UnutMAmak gerekir ki Islam kan / soy / irk davalarini NET BiR SEKiLDE reddeder.

    Biz bütün bu iddialarimizi referanslarini vererek bu kitabimizda ispatladik:

    Türk milliyetçiliği birleştirir mi yoksa parçalar mı?

    http://www.derindusunce.org/img/turk_milliyetciligi.pdf

    milliyetçilik

  5. Yazan:özlem Tarih: Kas 5, 2010 | Reply

    “milliyet” dediğimiz realiteyi anlamaya çalışalım. nereden hayat buluyor, hangi kültür kıymetlerine yaslanıyor, nasıl bir geçmiş-gelecek tahayyülü var?
    işin özü:anlama çabası

    milliyetçilik dediğimiz şey zaten biraz da hayali bir cemaat kurmaktır. Geçmişte bu cemaatleşmeler din üzerinden kurulurdu. Bir malezyalının ve bir iranlının bir türkün dünyanın neresinde olursanız olun aralarında bir tür ortak “dili” vardır. Ezan, belli ritüeller, ortak manevi değerler bir tür ‘tılsımlı’ bir dil. Müslümanlar için Arapça,Ortaçağ Hristiyanları için Latince. Din olgusu zayıflayıp temel belirleyiciliğini kaybettikten ve yazılı eserlerin verildiği ortak diller parçalandıktan sonra milliyet unsuru bir tür hayali cemaatleşme üzerinden kuruldu. Öyle bir millet düşünün ki bu milletin içerisinde yer alan bir köylü de bağdat caddesindeki bir adam da bir tür değerler kümesi etrafında bir araya gelebilsin ve belki hayatı boyunca birbirine değmeyecek bu insanlar bir biz oluşturabilsin. Bu oldukça zor ve suni bir çaba aslında. Kimi ülkelerde ırk kimi ülkelerde dil kimi ülkelerde coğrafya kimi ülkelerde lider kültü ve bir tür seküler dinsel öğeler etrafında bu birliktelik yaratılmaya çalışıldı. Bu bağlamda aslında çok doğru bir şey söylüyorsunuz. Milliyetçilik geçmişi ve geleceği tahayyül eder. Ve milli idealler uğrunda kimi zaman bir şeylerin unutulması kimi zaman da uydurulması gerekir. Gelecek kurgulanırken geçmiş de duruma göre itinayla temizlenir ya da sakıncalı yanları unutulmaya terk edilir. Belki her zaman katı bir kafatasçılık yoktur ama en iyi milliyetçilikte dahi kaçınılmaz şekilde ahlaki problemler vardır. Biz ve ötekiler olmak zorunda ve hayali bir cemaat etrafında bazı mitoslar oluşturulmak zorundadır bu toplumunların ayakta kalabilmesi için.

  6. Yazan:logic Tarih: Kas 6, 2010 | Reply

    Modernlik o kadar yıkıcı ve güçlü bir süreç imiş ki İslam topraklarında Milliyetçilik kendine taraftar toplayabilmiş.

    Neden böyle olduğunu anlamakta zaman zaman güçlük çekiyorum. İslam’ın varlığının Milliyetçiliğe engel olması gerekmez miydi ? Anlaşılan o ki yeterli olmamış. Tabi nedenler sıralanabilir. İslam’ı yeterince özümseyememiş olmamız vs. Şüphesiz haklılık payı var. Ama yine de olmamalıydı ya.

    Ne yazık ki Milliyetçilik 19. ve 20. yüzyıldaki gücünü 21. yüzyılda da sürdüreceğe benzer. Avrupa’da Milliyetçilik güçleniyor tabi onunla beraber abisi Irkçılık da. Türkiye’de zaten çok güçlü. Bilmiyorum bu hastalık ne zaman sonra erecek. Ulus devletler sona ermeden pek mümkün değil anlaşılan.

  7. Yazan:ali yardım Tarih: Kas 6, 2010 | Reply

    milliyetçiliklerin hayali, homojen bir cemaat tahayyülüne yakın oldukları doğrudur. ama milliyetçilik bir köylü ile, bağdat caddesindeki adam arasındaki farkın “değerler farkı” değil, değerler arasında bir “derece farkı” olmasını arzular. yani aynı milli kültürün işlenmiş yüksek seviyeli hali, o milletin entelektüellerince temsil edilirken, belki daha basit hali halk tabakası tarafından işlenir. burada değerler çatışması yoktur. bu köylü ile entelektüel yanyana saf tutar, aynı dili konuşur ve aynı milli sembollere yakınlık duyar. bu sembollerin kadim milli mitolojilerden de çıkarılmasına gerek yoktur. en başta bayraktır bu milli sembol.

    geçmişte insanların bugün “milliyet değeri” dediğimiz unsurlara sahip olduğu muhakkaktır. tabi ki bu unsurlar, işlenip milliyetçi bir siyasi teori oluşturmamışlardır. ama milliyet değerleri onlarda bir birlik ortaya çıkarıyordu. bir arap seyyahı(yanlış hatırlamıyorsam ibn-i fadlan) eski Türkler için şunu söylemektedir:”onlar Türkçeyi konuşanları, kendilerinden kabul etmektedir”
    geçmişte dini ideal etrafında kenetlenmiş cemaat olgusunun, ilahi teyide sahip Peygamberler etrafında oluştuğuna dikkat edelim. Soy asabiyeti Ümmet-i Muhammed’de dahi Hz.Peygamber’in ölümünden 30 yıl sonra hararetlenir. Hz.Ali-Muaviye mücadelesinde Haşimoğulları ve Ümeyyeoğulları arasındaki rekabetin tesirli olmadığı söylenebilir mi?(Hz.Ali’yi soy asabiyeti uğruna kan dökmekten tenzih ederim). Peygamber halkasına uzak toplumlarda da, soy bağı en ciddi bağ olarak yaşamaktaydı. bu arada “dini ritüellerin” Ümmet arasında bir yakınlık oluşturduğuna katılmakla beraber, Arapça kullanımının İslam ulemasını halktan yabancılaştırdığı kanaatindeyim. halkımız da bu yüzden kerli-ferli devlet uleması yerine, gönül ehli, Yunus misali mutasavvıflara itibar etmiştir.
    özetlemek gerekirse milliyetçilik, milli kültürde varolan ortaklıkların bir şuur halinde algılanmasıdır. Türk milliyetçiliği de, tarihsel üslubunun ve İslam imanının etkisiyle; milli farkındalık ve Türk’e has milli üslup sahibi olmak ülküsüne bağlı, soy asabiyetinin Peygamber lanetine uğradığının bilincinde bir milliyetçiliktir(bugün her milliyetçiyim diyen bu noktada değildir). batılılaşmanın ve kozmoplitleşmenin milletin fertleri arasında “değerler çatışması” yaratması, bence bugünkü milliyetçiliğin önündeki en ciddi sorundur. bu sorunun tüm yönleriyle ve tastamam algılanması, çözümüne yönelik düşünsel çalışmalar yapmak gereklidir

  8. Yazan:özlem Tarih: Kas 6, 2010 | Reply

    Ali Bey ben zaten Bağdat caddesindeki adamla bir köylü arasında oluşan değerler çatışmasından değil oluşturulmaya çalışılan ortak değerlerden bahsettim. Yani öyle bir cemaat oluşturuyorsunuz ki ömrü boyunca birbirine değmeyecek bu insanlar bir şekilde ortak birpotada erisin kaynaşsın. Evet bu sembollarin de en aşikarlarından biri bayrak kutsanmasıdır mesela. Ama tabi yetmez, şanlı tarih, belli üstün özelliklere sahip olduğu düşünülen, kökü şanlı bir geçmişae sahip bir millet ve tarih, duruma göre lider kültü vs.vs.
    Tabi bu ortak paylaşımların aslında en güçlüsü de dildir. Çünkü özellikle Avrupa milliyetçiliğinde Latince yazılı dil olmaktan çıkarılıp uluslar kendi dillerinin yazımına sahip olmaya başladıktan sonra modern anlamda milliyetçilik doğdu. Belki de bu travmanın çok iyi bilincinde oldukları için 90 yıldır kürtçe ve diğer diller üzerinde haklarını vermemek için bu kadar diretiyorlardır ne dersiniz? Sadece boş bir inat değildir.

  9. Yazan:MY Tarih: Kas 7, 2010 | Reply

    milliyetçiliklerin hayali, homojen bir cemaat tahayyülüne yakın oldukları doğrudur. ama milliyetçilik bir köylü ile, bağdat caddesindeki adam arasındaki farkın “değerler farkı” değil, değerler arasında bir “derece farkı” olmasını arzular. yani aynı milli kültürün işlenmiş yüksek seviyeli hali, o milletin entelektüellerince temsil edilirken, belki daha basit hali halk tabakası tarafından işlenir. burada değerler çatışması yoktur. bu köylü ile entelektüel yanyana saf tutar, aynı dili konuşur ve aynı milli sembollere yakınlık duyar. bu sembollerin kadim milli mitolojilerden de çıkarılmasına gerek yoktur. en başta bayraktır bu milli sembol.

    bunlar çok güzel sözler ama övmek istedigimiz her ideoloji / din için söylenebilir. Marxizm, islam, hristiyanlik, kemalizm… hatta neden olmasin, liberalizm!

    bu sözlerinizle milliyetçiligi anlatmiyorsunuz, ideal bir ideolojinin nasil olmasi gerektigini anlatiyorsunuz.

    geçmişte insanların bugün “milliyet değeri” dediğimiz unsurlara sahip olduğu muhakkaktır. tabi ki bu unsurlar, işlenip milliyetçi bir siyasi teori oluşturmamışlardır. ama milliyet değerleri onlarda bir birlik ortaya çıkarıyordu. bir arap seyyahı(yanlış hatırlamıyorsam ibn-i fadlan) eski Türkler için şunu söylemektedir:”onlar Türkçeyi konuşanları, kendilerinden kabul etmektedir”

    irk / soy / kan / klan / asiret üzerinden kurulan iliskiler elbette tarih kadar eski. Ama Fransiz ihtilalinden sonra ULUS ( =nation) devlet için faydali/kullanisli bir sekle girdi. Zorunlu askerlik, asker dogan fransizlar mitolojisi, serefli kanim ve varligim fransa’nin kutsal topragina feda olsun…

    Bu hususlari endüstlesme ve pozitivizm çerçevesinde incelemek gerekir ki bu konuyu ULUS-DEVLET kitabimizda ele detayli olarak ele aldik.

    ulus-devlet

    Ek olarak, Osmanli’da var olan millet sistemi ümmete dayali idi. Bu sisteme göre Türkler, Kürtler ve Araplar ayni millettendi Osmanli’da. 1900’lerden itibaren bir anlam kaymasi yasandi ve Türk Milliyetçiligi gibi saçma bir kavram çikti ortaya. Köklerini 1700’ler ve 1900’lerden alan bir siyasî sömürü aracini orta asyaya kadar uzatmak ne derecede saglikli olabilir?

    Gerek Kur’an gerekse Peygamber Efendimiz (SAV)’in konu hakkinda verdikleri bilgileri tartismaya gerek görmüyorum. “Bu cahiliyye ölümüdür” denilmesi yetmez mi?

    Bugünkü anlamiyla Türk milliyetçiligini ISLAM REDDEDER. Hem de hiç bir dinin, hiç bir ideolojinin reddedemeyecegi bir siddetle reddeder.

    Arzu edenler KURTLU HiLAL’i okuyabilirler.

    http://www.derindusunce.org/2007/08/21/kurtlu-hilal/

    turk milliyetçiligi

  10. Yazan:ali yardım Tarih: Kas 7, 2010 | Reply

    sayın MY
    yukarıdaki milliyetçilikle ilgili ifadelerin marxizm ya da kemalizmle bağlantılı olarak nasıl kurgulanabileceğini sorabilir miyim? birincisi millet içerisinde bir sınıfın hakimiyetini ülkü edinmişken, yani apaçık biçimde bağdat caddesindeki adamla köylü arasındaki farklar üzerinden bir “sınıf şuuru” yaratmaya uğraşırken…
    ikincisi Türk milliyetçiliği iddiası taşımasına ve milliyetçiliğin “sınıfsız, kaynaşmış millet” söylemini yüklenmesine rağmen, sırtından elitizmi ve jakobenizmi atamamış, bugün dahi milletin ekseriyetine hakaret etmeyi vazife bilmişken…
    İslam ve Hristiyanlık gibi dinler ise ayrı bir parantezde incelenmeli. Türk milliyetçiliği aynı zamanda bir “İslamlaşmak” davasıdır zaten.
    liberalizme gelince katı şablonları olmayan bir ideoloji. şahsi teşebbüs isteği ve iktisadi devletçilikle kavgası belirgin bir ideoloji o kadar. yani liberal umdeler illaki, milliyet-karşıtı olarak algılanabilir şeyler değil. hem milli hem de liberal olabilir kişi. ama liberalizminde toplumda değerler üzerinden bir birlik oluşturma kabiliyeti yoktur. müslüman liberaller İslami değerler üzerinden belki böyle bir potansiyele sahip olsa da, liberalizm aslında sekülerliğin taşıyıcısıdır. bu da oturaklı bir milli kültürün entelektüeli olmak yerine, dünyadaki gel-geç modaları takip etmek anlamına gelir. Türk aydınları da çok sever bu moda takibini zaten. bu yüzden 70lerde entelektüel ağırlık solda iken, bugünlerde liberalizm ağırlık kazandı aydınlarımız arasında.
    millet sistemine gelince;şunu unutmayalım bu hukuki bir kavramdır. yani Türk,kürt,Arabın aynı milletten olması demek, osmanlı hukuku içerisinde “eşit yurttaş” olmaları demektir hepsi o kadar. hukuki statüde müslim-gayrimüslim farkı gözetilirdi sadece. yani millet sisteminin hukuki statüsü Türk ile arabı aynı millet yapmazdı,eşit tebaa yapardı. yaşattıkları kültür, konuştukları dil ve hayat üslubu itibariyle Türk Türktür, Arap Araptır. tabi ki bu milli kültür meselelerine dair farkındalık daha sonraları oluştu. kültür meselesini ilk olarak ziya Gökalp tartışırken, bizler 2.mahmut’tan beri “kültür sancısı” geçirmekteydik.
    kısaca;milliyet dün vardı, bugünde var yarında var olacak. milliyeti görmezden gelen siyasi projelere, kendini hatırlatmaya devam edecek. ve bütün bunlardan daha önemlisi, modern dünya üzerinde “kendi yaşama üslubu”nun devamını, özgün kültür varlığını ve milli umdelerinin bütününü korumak ve yaşatmak isteyen kimseler milliyetçiliği yaşatacaktır. bu insanlar değişen dünya içerisinde,pergelin sabit ayağı olarak Türklüğü görüyorlar.
    biz Türkler dün de müslümandık, bugün de müslümanız ve yarın da müslüman kalacağız. öyle ki halkımızın muhayyilesinde müslüman olmayan Türk diye bir kavram yoktur. Hz. Ademle başlattığımız tarihin belki her yerinde biz varız, her müslüman Türk genci Hz.Peygamber’i ve ashabı okurken onları Türkçe konuşan bizim gibi yaşayan, rehberler olarak tahayyül etmiştir. belki sizin ilmi anlayışınızla açıklanamayacak bir şeydir ama onları severken dahi Türklükten ayrı görmemekliğimiz, toplumsal şuuraltımıza işlemiştir. bu yüzden milli farkındalığımız, Ümmet dayanışmasını bozucu bir mahiyet alamaz. bu nedenle artık “kurtlu hilal”in özeleştirisini düşünmelisiniz. İslamiyetin ve Türklüğün ayrılmaz manada birliği oluşturduğunu nefesim tükenene değin söyleyeceğim

  11. Yazan:logic Tarih: Kas 7, 2010 | Reply

    biz Türkler dün de müslümandık, bugün de müslümanız ve yarın da müslüman kalacağız. öyle ki halkımızın muhayyilesinde müslüman olmayan Türk diye bir kavram yoktur. Hz. Ademle başlattığımız tarihin belki her yerinde biz varız, her müslüman Türk genci Hz.Peygamber’i ve ashabı okurken onları Türkçe konuşan bizim gibi yaşayan, rehberler olarak tahayyül etmiştir. belki sizin ilmi anlayışınızla açıklanamayacak bir şeydir ama onları severken dahi Türklükten ayrı görmemekliğimiz, toplumsal şuuraltımıza işlemiştir. bu yüzden milli farkındalığımız, Ümmet dayanışmasını bozucu bir mahiyet alamaz.

    Allahım, bu nasıl bir hastalıktır. Utanmasalar Hz. Adem’le Hz. Muhammed’i Türk ilan edecekler. O raddeye gelmişler. Bilinçaltlarında bu var ama açıkça söylemeye korkuyorlar.

    Milliyetçilik yaparak Ümmet inancını böldüğünün de farkında ama kendini de bir şekilde kandırmayı başarmış. E Milliyetçilik böyle bir şey. Önce millet inşa edilir, sonra başka her şey onun üzerinden görülmeye başlanır. Din bile. Bir kaç yüz yıl sonra bunun nasıl bir dinden sapma olduğu anlaşılınca, heralde okullarda çocuklar geçmişte peynire falan tapan insanlara güldükleri gibi Milliyetçilere de gülecekler. Ah bir bilseler!

  12. Yazan:ali yardım Tarih: Kas 7, 2010 | Reply

    ben halkımızın tarih tahayyülünden bahsettim bay logic. bunun ilmi bir değerlendirme olmadığını da belirttim ayrıca. milliyet şuuru halk arasındaki efsaneler, inanışlar ve tarih tahayyüllerinden beslenir. Hz.Peygamber ise Türk’e göre Türktür, Araba göre Araptır. aslen İbrahim soyundandır,İbrahim aleyhiselamın Sami ırkından olmadığı Kuranda açıkça belirtilmiştir. neyse bunların hiçbirinin önemi yok, Peygamber alemlere rahmettir, yağmur gibi, güneş gibi. yani milliyetler üstü bir konumdadır

  13. Yazan:logic Tarih: Kas 7, 2010 | Reply

    ben halkımızın tarih tahayyülünden bahsettim bay logic. bunun ilmi bir değerlendirme olmadığını da belirttim ayrıca.

    e ilmi olacak hali yok tabi. kim bu tahayyül eden halk bu arada merak ediyorum? sokaktan 100 kişiyi çevirsek acaba kaçı böyle tahayyül ediyordur ? Ülkücüler bu ülkede %15’î geçmez. % 85’in böyle bir tahayyülü yok ama nasıl oluyorsa siz hepimiz adına bu şeyi tahayyül ettiğimizi söyleyebiliyorsunuz. Ayıp değil mi?

    Kaldı ki Türkler sadece Türkiye’de yaşamıyor. Azerbaycan Türkleri ve Orta Asya Türklerine de sormak lazım. Acaba onlarda böyle bir tarih tahayyülü var mı ? Ha Avrupa ve Amerika Türklerini de unutmayalım bu arada. Kafadan atıyorum ama bu sizin gibi tahayyülcü Türklerin oranı %5’i geçmez. Türklerin ne tahayyül ettiği size düşmez demek ki di mi?

  14. Yazan:ali yardım Tarih: Kas 7, 2010 | Reply

    beni Türklerin ne tahayyül ettiğinden ziyade, Türklüğün anlam dünyası ilgilendiriyor. siz Türklüğün anlam dünyasını yaşam tarzı ve zihniyet itibariyle amerkalı olan, “burger” nesillerine sorarsanız yüzde beş bile bulamazsınız. Türk devleti milli kültür meselesinde bugüne değin hassas davranmadı, Türk aydının da ekseriyetinin böyle bir derdi olmadı. onlar hep başka hülyaların adamı oldular, birgün garpçılığa bel bağladılar, diğer gün sosyalist bugün de liberal oldular. “milletim nev-i beşer, vatanım ruy-i zemin” diyen papaz babası Tevfik Fikretlerin yerini;bugün “Türklükte neymiş, Türk milleti diye bir millet mi varmış, bunlar hep avrupadan bulaşmışmış” diyen bir aydın kitlesi aldı. bu kitlenin en ilginç özelliği de psikolojide “yansıtma” denilen bir savunma taktiği ile; “sizin ideolojiniz avrupadan ithal, zaten İslama da uymuyor” demesiydi. aslında kendi muhasebelerini, fikri hasımlarını böyle suçlayarak örtüyorlardı. ben Türküm, bay logic, Türklüğün ne olduğunu bilen bir Türküm ve milliyetim hesabına konuşabilirim. siz neyin hesabına konuşuyorsunuz?

  15. Yazan:ali yardım Tarih: Kas 7, 2010 | Reply

    halkımızın tahayyülü dediğim şey ise milletimin geleneğine sahip çıkmış Pir-i fanilerinden öğrendiklerimdir, burger neslini kasdetmedim

  16. Yazan:logic Tarih: Kas 7, 2010 | Reply

    Türklüğün ne olduğunu bilen bir Türküm ve milliyetim hesabına konuşabilirim. siz neyin hesabına konuşuyorsunuz?

    valla ben kendi adıma konuşuyorum 🙂 henüz beni lider seçen biri olmadı ki onların adlarına konuşayım. bence siz de Türkler adına konuşma kibrindan kurtulun artık. hele ki o Türkler sizle aynı düşünmüyorsa hiç konuşmayın. kendi yarattığınız hayal dünyasında yaşamak neyinize yetmiyor. rahat bırakın Türkleri…

  17. Yazan:Ahmet Somut Tarih: Kas 8, 2010 | Reply

    Tanrı neden “Türk”ü koruyup yüceltsin kardeşim?

    Ne meziyetin var senin?

    Varsayalım Tanrı (Tengri?) yeryüzünde Türk’ten başkasını bırakmasaydı, ne yapacaktın elektrik, otomobil, bilgisayarlar keşfedilmeden? Bu sakat (sök at! ) düşüncelerini nasıl püskürtecektin etrafa?

  18. Yazan:MY Tarih: Kas 8, 2010 | Reply

    “Tanrı neden “Türk”ü koruyup yüceltsin kardeşim?”

    Yerinde bir soru, yüceltilecek tarafi olmayan bir sürü Türk geziyor ortalikta. Ayrica çok kiymetli Ermeniler ve Kürtler de taniyoruz. Demek ki insan kalitesi etnik köke bagli degilmis.

    “Tanri iyi insanlari korusun ve yüceltsin” desek olmaz mi?

  19. Yazan:ali yardım Tarih: Kas 8, 2010 | Reply

    sayın MY
    size bir sürü ciddi soru yönelttiğim halde, “Tanrı neden Türk’ü yüceltsin?” gibi benim sözlerimle alakasız bir yorum yapmışsınız. ben Tanrı Türk’ü yüceltmiştir mi dedim? ayet-i kerimede açıkça “istediğini aziz istediğini zelil kılar” diyor. meseleyi minder dışına taşımak bu olsa gerek. tartışma kilitlenince, “Tanrı neden Türkü yüceltsin ki”
    deyip işin içinden çıkmak…

  20. Yazan:MY Tarih: Kas 8, 2010 | Reply

    yukarıdaki milliyetçilikle ilgili ifadelerin marxizm ya da kemalizmle bağlantılı olarak nasıl kurgulanabileceğini sorabilir miyim? birincisi millet içerisinde bir sınıfın hakimiyetini ülkü edinmişken, yani apaçık biçimde bağdat caddesindeki adamla köylü arasındaki farklar üzerinden bir “sınıf şuuru” yaratmaya uğraşırken…(AY)

    Ali Bey,
    Türklügü birlestirici bir semsiye gibi tasavvur ediyorsunuz ama
    bu semsiyenin altina girEmeyecek olanlar ve girmek istemeyenler ne olacak?

    Türk olmayan “ötekileri” üretiyorsunuz. Komünistler de kaka-pis
    sermayedar, rantçi, is adami vs vs üretip isçiyi yüceltebilir.
    Benzeri sekilde kemalistler kendilerinden olMAyanlari nasil disliyorlar.
    Zaten teslim etmissiniz. KAN / SOY IRK üzerinden ötekilestirme
    eninde sonunda siddete döner. Bakin Dersim katliami mesela.
    Atatürk milliyetçisi degil miydi o katiller?

    İslam ve Hristiyanlık gibi dinler ise ayrı bir parantezde incelenmeli. Türk milliyetçiliği aynı zamanda bir “İslamlaşmak” davasıdır zaten.(AY)

    Hayir Ali Bey, bunu siz söylüyorsunuz. Bugün bir sürü Türk milliyetçisi
    Islam’i bir sorun olarak görüyor. Samanizm propagandasi yapiyor.
    Nihal Atsizcilarda var, MHP’de bile var. Belki Islama gicik olMayan tek
    milliyetçiler BBPliler olabilir. Ama onlar da enstrümentalize biz
    Islam istiyor. “Fazla kurcalamayin, emirlere uyun, gidin sehid olun”
    makamindan, militarist-milliyetçi bir durus. Bunlarin zihninde Islam
    sadece bir aksesuar, ölmek ve öldürmek için kullanisli bir afyon.

    hem milli hem de liberal olabilir kişi.(AY)

    milli derken milliyetçi mi demek istediniz? Birey fetisizmi ve
    bireysel çikarlar etrafinda birlesmis liberaller nasil
    ülkeleri için hayatlarini tehlikeye atabilir mesela?

    Zenginlik etrafinda birlesebilirler tabi, o baska 🙂

    milliyet dün vardı, bugünde var yarında var olacak. milliyeti görmezden gelen siyasi projelere, kendini hatırlatmaya devam edecek. ve bütün bunlardan daha önemlisi, modern dünya üzerinde “kendi yaşama üslubu”nun devamını, özgün kültür varlığını ve milli umdelerinin bütününü korumak ve yaşatmak isteyen kimseler milliyetçiliği yaşatacaktır(AY)

    etnik bir gruba ait olma hissi dogaldir. Bu dogal hissi siyasi bir
    alet haline getirilen milliyetçilikle karistiriyorsunuz kanimca.
    Devletleri ayakta tutan HUKUK. Bakin farkli etnik kimlikleri
    baris içinde yasatmis eski ve yeni devletlere. Hangisi milliyetçi?

    biz Türkler dün de müslümandık, bugün de müslümanız ve yarın da müslüman kalacağız. öyle ki halkımızın muhayyilesinde müslüman olmayan Türk diye bir kavram yoktur. Hz. Ademle başlattığımız tarihin belki her yerinde biz varız, her müslüman Türk genci Hz.Peygamber’i ve ashabı okurken onları Türkçe konuşan bizim gibi yaşayan, rehberler olarak tahayyül etmiştir. belki sizin ilmi anlayışınızla açıklanamayacak bir şeydir ama onları severken dahi Türklükten ayrı görmemekliğimiz, toplumsal şuuraltımıza işlemiştir.(AY)

    Kusura bakmayin Ali Bey ama burada resmen uçmussunuz. Peygamber Efendimizi (SAV)
    ve ashabi “Türkmüs” gibi mi sevdik? Kimiz içtiklerini filan mi hayal ediyormus
    halkimiz? yani Türk degilmis gibi sevemez miyiz?

    Ali Bey, halkimizin tahayyülünü konusturup tarihi yeniden yazmayi biraksaniz da
    kendi adiniza konussaniz? Ne kadar uyduruk iddialar bunlar? Kur’an Türkçe mi
    zannediyorsunuz siz? Nedir bu?

    Türkler MS 750’lerden sonra Islam’a girdiler. öndan önce samanist,
    budist, hristiyan ve hazar çevresinde az miktarda yahudi Türk var.
    Bugün de bir sürü ateist Türk var, agnostik Türk var…. Dolu.

    Ali Bey fena uçtunuz. Ne diyecegimi bilemiyorum. Alkollü müydünüz
    yukaridaki yorumlari yazarken?

    Tanri Türk müdür?
    yani hakikaten sizin gibi efendi bir insana bile böyle uçuk sözler
    söyleten milliyetçilik normal insanlara ne yaptirmaz?

    eh iste milliyetçiligin zararlari, canli yayinda, ogün samast uzaydan mi geldi?

    Ali Bey derhal interneti kapatin, bir hafta tatile gidin.
    Alkol ve uyusturucudan uzak durun. insaf yahu. Ben de ne soru sordunuz diye
    merak etmistim, cevap yazmaya çalisiyordum. Tamamen çilginlik.

    Peygamberi ve ashabi Türkmüs gibi hayal etmek, öyle sevmek, peh peh daha neler duyacagiz yaw.
    Memleket yaniyor yaw.

  21. Yazan:ali yardım Tarih: Kas 8, 2010 | Reply

    Hz.Peygamber’in arapça konuştuğunu,Kuranın arapça olduğunu ben de biliyorum. ama Türkler tarafından yazılmış eski siyer kitaplarında, Peygamberimizin ve Ashabın tasviri; daha çok Türk gibi çizilmiştir(bu mevzuda kaynağım Nihat Sami Banarlı). aslında bu garipsenecek birşey değil. insanlar için asr-ı saadet örnek bir hayatsa, onlarda kendi anlayış seviylerine ve konumlarına göre bir Ashab algısı geliştirirler. bu söylediklerimin “Türk İslamı” denilen, ulusalcı propaganda ile ilgisi yoktur.İslam birdir evrenseldir,ama milletlerin farklı yaşama ve anlama üslupları vardır. mesela bizim siyer kitaplarımız,adeta Peygamber gazalarının toplamı gibidir. bunun neden bu kadar alay mevzuu yapıldığını anlamış değilim.
    Tanrı Türktür filan demedim. yorumlarımdan birindeki virgül eksikliği sizi yanıltmış. siz de “bulduk açığını” deyip,değerlendirmişsiniz.
    Türk milliyetçiliğinin “İslamlaşmak” davası olduğunu ben değil, ilk milliyetçi ideolog Ziya Gökalp söylüyor(bkz. Türkleşmek,İslamlaşmak,muasırlaşmak) bugün İslama karşı olan Türkçüler, bana göre Türklüğün ne olduğunu bilmeyen zirzoplardır. Türk-İslam ülküsünün büyüklerinden hiçbirine bu suçlamayı yapamazsınız. dönüp dolaşıp “atsız”dan ileriye gidemiyorsunuz. birazda Ahmet Arvasi’yi okuyun.
    ayrıca alkol isnadları çok çirkin olmuş. fikirde anlaşamadığınız her insana, böyle ithamlarda mı bulunursunuz? milliyetçi zaten alkoliktir, ayık olsa milliyetçi olmaz mı dersiniz?
    belki bir daha yorum yazmam, tatil önerinize uyduğum ya da fikirlerimde savrulmaya düştüğüm için değil. bir ulema kibri sezdiğim için. kibrin olduğu yerde, fikirler değil, egolar yarışır.

  22. Yazan:logic Tarih: Kas 8, 2010 | Reply

    bu arada İstanbul Devlet Tiyatrosu, “Ölüleri Gömmek” adında anti-militarist bir oyun oynuyor. “Vatanseverlik” denen hastalığın eleştirisi daha iyi yapılamazdı heralde. Herkese tavsiye ederim.

  23. Yazan:Mustafa Akbaş Tarih: Kas 8, 2010 | Reply

    Acaba bu Türklügü ölctürme aleti simdi nerede. Bende bir Türklügüme ölctürsem cünkü bazi kendimden süpheliyim. Ölcü hangi birimle yapiliyor. Metre mi, Kilogram mi?? Yani makina bana diyecekmi sen 7 metre Türksün, yok 21 kilo Türksün..yoksa 3 tane ayva, 7 tane hiyar ayrina Türksün diyecek. Cok merakliyim:-)

  24. Yazan:MY Tarih: Kas 8, 2010 | Reply

    Sayin Ali Yardim,

    Kur’an’da “üstünlük takvadadir” denildikten sonra konu kapanmistir. çinli müslümanlar sivri sapkali bir peygamber fantezisiyle yasayabilirler, afrikalilar kendi imajlarinda hayal edebilirler.

    Siyer bir fantezi yarismasi degil ki her millet kafasina göre bir peygamber icad etsin.

    unutmadan, Ziya Gökalp iyi bir referans degildir. “Türk beyaz tenli olur, kara kasli olur, vs vs” diye SAFKAN TÜRK IRKI tarifi yapan bir irkçidir. Zihni ve eserleri yasadigi dönemin esiri olmustur.

    Öz be öz bir Zaza Kürdü olan Ziya Gökalp, Türk ‘milliyetçiliğinin’ babası sayılmaktadır. Yazdığı Türkçülüğün Esasları isimli eser, Anadolu’daki Türk ulusçuluğunun ilk el kitabı hüviyetindedir ve hâlâ da ulusçuların manifestosu niteliğini korur. İşbu Ziya Gökalp’ın gençliğinde tanıştığı Abdullah Cevdet sayesinde ulusçu bir düşünceye eğilim göstererek yıllarını verdiği ilk kitabının adını öğrenmek istemez misiniz: Kürtçülüğün Esasları ve Kürt Lugatı. Eğer birileri yerinden etmemişse, bu eserin Ziya Gökalp’in el yazısıyla olan aslı şu an (Gözü kör olsun bu ulusçuluğun! :TAMAMI)

    Türkçlülük, Türk milliyetçiligi, atatürklü ya da atatürksüz ulusalcilik, vs vs bütün bunlar lüzumsuz ve ZARARLI seyler. Islam’in nesi eksikti ki Ziya Gökalp efendi tamamladi? Oturup biraz Kur’an okusaydi da hiç Türkçülük yapmasaydi?

    Bilindiği gibi ilk defa Ziya Gökalp açıkca ibadetlerin türkçeleştirilmesini savundu. Ondan önce Ali Suavi gibi ateşli ihtilalciler bu meseleyi dile getirmekle birlikte daha henüz Türkçülerin zihinlerinde planlanmış ve teşekkül etmiş değildi. (Türkçe Ezan, Tercüme ibadet: Kültürel bir şizofreni
    TAMAMI)

    Peygamber Efendimiz(SAV)’in çok açik uyarilari var, kan / soy /irk davasi yasaklanmistir. Klan, asiret vb tabi ki var, hayatin bir parçasi. insanin akrabalari, hemsehrileri veya soydaslariyla dayanisma içinde olmasi da güzeldir. Ama bunu bir DAVA haline getirmek, VE/VEYA iyilik-adalet referansi yapmak, VE/VEYA Takva’nin, Ihlas’in, Zühd’ün yerine ikâme etmeye kalkmak ??

    Buna kizariz, kimse kusura bakmasin. Yaratan ile yaratilmisi, mânâ ile maddeyi, biyolojik / kültürel türklük ile yani âraz ile Hakikat’i birbirine karistirip bunu Islâm’a yamamak???? Buna kizariz. Bu kizginlik bizim hakkimiz ve ödevimizdir.

    Altina bakir katip “BU %100 ALTINDIR” derse bir adam, o adama kalpazan derler. “kibirlenmeyin yaw, hakaret etmeyin” diye cevap vermektense altina bakir katmayi biraksa o kalpazan, nasil olur?

    Bir tür zinadir bu irk / soy / kan davasi güdülmesi, bütün Müslümanlar artik bu defteri kapatmalidir. Neden zinadir? Bkz. Zina da böyle bir şey işte

    not: “Siyer kitabi yaziyorum” diye kafasina göre bilim-kurgu kitabi yazan alim(!) görmedim. Görmek de istemem.

  25. Yazan:logic Tarih: Kas 8, 2010 | Reply

    Hz.Peygamber’in arapça konuştuğunu,Kuranın arapça olduğunu ben de biliyorum. ama Türkler tarafından yazılmış eski siyer kitaplarında, Peygamberimizin ve Ashabın tasviri; daha çok Türk gibi çizilmiştir(bu mevzuda kaynağım Nihat Sami Banarlı).

    bence bütün sorun okuduğunuz kitaplarda. Peygamberi Türkmüş gibi tasvir eden bir adamın kitabını okursanız böyle kafanız karışır işte. O beğenmediğiniz Avruplalıların kitaplarını okuyun bir de. Korkmayın Oryantalistlerin kitapları 1980’lerde kaldı. Artık son derece sağlıklı kitaplar yazıyorlar.

  26. Yazan:Atılım Ateş Tarih: Kas 8, 2010 | Reply

    Alkol ve uyusturucudan uzak durun. insaf yahu. Ben de ne soru sordunuz diye merak etmistim, cevap yazmaya çalisiyordum. Tamamen çilginlik.

    Ben daha önce de bu konuda yazmıştım. Üslubum, yazdıklarım ortada, merak edenler bakabilir.

    Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

    Hiçbir zaman bir şey öğretmek iddiasında olmadım, beni rahatsız eden ve adilane olmadığını düşündüğüm tavırların üzerine gittim sadece.

    Bir şey öğrenmek niyetinde olmadığınızı da bu son yorumlar vesilesiyle anlamış oldum. Nasıl biliyorsanız öyle olsun, öyle kalsın.

    Size sağlıklı ve mutlu bir hayat dilerim Mehmet Yılmaz Bey.

    Selamlar,

    Atılım Ateş

  27. Yazan:logic Tarih: Kas 8, 2010 | Reply

    ben anlamadım. Ali Yardım ve Atılım Ateş aynı kişi mi?

  28. Yazan:MY Tarih: Kas 8, 2010 | Reply

    “ben anlamadım. Ali Yardım ve Atılım Ateş aynı kişi mi?”

    yok degil, Atilim Bey hakli olarak üslup konusunda hassas bir yorumcu (anlasilan artik emekli oldu), Ali Yardim ise irkçi oldugunun farkinda olmayan iyi niyetli bir insan. O da artik yorum yazmaz zannediyorum. Zaten sahabenin çekik gözlü olmasi(!) ve kimiz içmesi(!) gibi öldüren detaylari konusmanin kimseye bir faydasi yok 🙁

    Ziya Gökalp gibi kariyerine Kürt irkçisi olarak baslamis, sonradan Türk irkçisi olmus Zaza kökenli bir alim(!) ile yola çikinca böyle garabet durumlar oluyor ne yazik ki:(

  29. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Kas 9, 2010 | Reply

    Ali Yardım bey,

    Sahabeleri mahşer gününde çekik gözlü insanlar yerine algınızın hilafına halis/muhlis Arap olarak gördüğünüzde hayal kırıklığına mı uğrayacaksınız? Bunu bir düşünün ve “her milletin algısı farklıdır” anlayışınızın tashihe muhtaç olup olmadığını bir tefekkür edin isterseniz.
    Yani Agah Ün Türkçesi yerine hırıltılı ve gırtlaktan çıkan ayn sesleriyle Arapça konuşan insanlar olarak bulduğunuzda herhalde hayalleriniz yıkılacak, öyle bir izlenim alıyorum.

  30. Yazan:Şahin Demir Tarih: Kas 9, 2010 | Reply

    Ali Yardım Beyin üslubundaki ciddiyete, fikirlerindeki tutarlılığa hayran oldum. karşı çıkanların, laubali üslupları ve yüzeysel olduğu belli ezberlenmiş iddiaları tekrar etmeleri, beni ziyadesiyle üzdü. Müslümanca bir duruşla bu saygısız,düzeysiz, karşısındaki insanı hiçe sayan bir üslubu nasıl yan yana getiriyorlar, anlayamadım. Hakaret ve saldırı, ne zamandan beri Müslümanların ifade yöntemi olmaya başladı?
    Allah, Kuran’da, Yüce Peygamberimiz’i çevresindekilerle yumuşak konuştuğu için övmüyor mu? Peygamberimizin bu örnek tavrı yüzünden, insanların O’nun etrafında toplandığını belirtmiyor mu? Siz, İslam davasını savunur görünürken, “İnsanlığın Önderi”ni, ‘Alemlere Rahmet Olarak Gönderilen’i niçin örnek almıyorsunuz? Bir taraftan, “Yaradılanı severiz, Yaradan’dan ötürü..” derken, iyi Ermenilerle kolkola girerken, bir taraftan da sırf farklı düşünceler ortaya koyduğu için, -Müslüman olmadığını asla iddia etme hakkınızın olmadığı- bir Müslüman kardeşinizle neden hakaretamiz bir şekilde, istihza ile tartışıyorsunuz? Hiç yakıştıramadım. Allah, size izan ve insaf versin.

  31. Yazan:MY Tarih: Kas 10, 2010 | Reply

    Şahin Demir Selam,

    üslup konusundaki hassasiyetinizi anliyorum, ancak yakin zamanda umreye giden dostlarimiz oldu, orada elini kurt; köpek vs hayvan sekline getiren, alpaslan türkes vs ismiyle slogan atan tiplere rasladilar. Insanlar saygi görmek istiyorlarsa “bizim dinimiz bu, tanrimiz da kurttur veya köpektir” desinler, o zaman mesele yok. Saygi duymaya mecburuz. Ama tutup da “Hz Muhammed Türkçe konusurdu, veya biz öyle hayal ediyoruz, böyle yazilmis siyer(!) kitaplari okuyoruz” derse ya da kimilerinin iddia ettigi gibi Kureys kabilesinin orta asyadan geldigini filan anlatmaya baslarlarsa o zaman adama “deli” derler.

    bu türlü deli saçmalarini anlatan, yayanlar ile alay da edilir, normaldir. çünkü bu delileri kendi hallerine birakirsaniz bir adim sonrasi Kur’an’dan Atatürk ilkelerine, ya da ziya gökalp’e aykiri ayetlerin silinmesi olur.

    “bizim islam yorumumuz bu, bize de saygi gösterin” derler.

    Yoksa kurduna, köpegine, kanina, irkina, arabasina, ayakkabisina tapana itirazimiz yok. Ama Islam olMAyan bir seye Islam demeyin, Siyer olmayan bir seye siyer demeyin.

    üslüp, üslup… Findik kabugunu o kadar seviyorsaniz içini atip kabugunu mu yiyeceksiniz?

    içerik oldugu zaman üslubun bir anlami var. Herkes kendi fantezisini getirmesin Islam diye.
    Putlarini Kâbe’ye dolduranlar o putlarin kirilmasina ses çikarmasinlar efendim. Ha kendi garajina herkes istedigi putu koysun, ona bisey diyen yok efendim.

  32. Yazan:Kadir kale Bek Tarih: Kas 7, 2011 | Reply

    TÜRK DÜŞMANI OLMAK KOLAY PİRİM YAPIYOR…

    İslamda nesep varsa, Türk’te olacaktır.
    Din Değiştirilir, soy değiştirilemez..
    Türkler asla ırkçı olamaz, buna inançları müsade etmez. Hz. Peygamberin:”Kişi kavminin zulmüne yardım ederse, bu asabiyettir. Aksi halde asabiyet sayılmaz.”hadisi şerifini hatırlatırım. Bu hadisi şerife uyan devletler ABD,AB ve İsraildir… Türküm demek mensubiyet şuurudur. Mensup olursan mesul olursun. Yoksa soysuz bir dünya vatandaşısın… Türklerle ilgili bir çok hadisi şerif vardır. Cübbeli Hoca “Ayette vardır” diyor.Ezher’in Türk düşmanları yıllardır, Türklerle ilgili bütün bilgileri kaynaklardan çıkarmak için çaba harcadılar ama olmadı. Hz Peygamberden Hoca Ahmet Yeseviye, Mevlanadan Yunusa Türk ekolü diğer milletlere sosyal manada fark atmış ve doğru yorumlanmıştır. Akli ilimleri Türkler ön planda tutmuşlardır. Ötekiler nakli ilimlerle islamı anlatmaya çalışmış ve hurefelere bulaşmışlardır. Kimin soyunfda sopunda özür varsa onlar Türk Düşmanı oluyorlar. Bazı akademisyenlerde buna dahil…Atatürk’ün ilk meclisinde din alimleri vardı. En yakını Ankara Müftüsü Rıfat BÖREKÇİ idi… Şimdi dini bilmeyenler ahkam kesiyor. İslam Türk Milliyetçilğine engel değildir. Bilakis başlı başına kuvvettir. Kürtler Turanidir. Kürtçülük yapanlar ise; Asuri,Süryani, Ermeni, Yahudi, Keldani vs… Ancak Türklerden böyle hınç alıyorlar. Türklerle Kürtler hakikaten kardeştir ve akraba topluluktur. Araştırma yapanlara duyurulur en çok evlilikler Türklerle Kürtler arasındadır. Mesela Yahudi ve Ermeni ile bu kadar yaygın değildir. Buna rağmen Türk Düşmanlığı yapmak soyu sopu özürlü olanların vazifesidir. Bizide vazifemiz Devlet_i Ebed Müddet ve İlahi Kelimetullahtır. Böyle biline…

  33. Yazan:MY Tarih: Kas 7, 2011 | Reply

    Kadir Bey Selam,

    hemen bir düdük çalayim, düüüt!!!! Ofsayta düstünüz. KURTLU HiLAL dedigimiz hastaliga yakalanmissiniz. Geçmis olsun. Ne oldugunu bilmiyorsaniz GOOGLE’dan bakiverin bir zahmet.

    BAZI TÜRKLERiN bazen iyi isler yapmis olmasindan yola çikarak BÜTÜN TÜRKLERiN her zaman hep iyi isler yaptigini söylüyorsunuz. Bu Kur’an’a aykiri. Seküler dilde ise buna IRKçILIK diyorlar. KURTLU HiLAL hastaligindan kurtulmak için muhtaç oldugunuz kudret damarlarinizdaki asil kanda degil ama asagidaki kitapta mevcuttur 🙂

    ;”>Türk milliyetçiliği birleştirir mi yoksa parçalar mı?

    İllâ ki bir tutkal/çimento mu gerekiyor? Milliyetçilik tutkalı adil ve müreffeh bir düzene alternatif olabilir mi? Adaletin, hukukun hâkim olmadığı ortamlarda Türklerin kardeşliği ne işe yarar? Belki de Türk Milliyetçiliği diğer milliyetçilikler gibi yok olmaya mahkûm bir söylem. Çünkü var olmak için “ötekine” ihtiyacı var. Ötekileştireceği bir grup bulamazsa kendi içinden “zayıf” bir zümreyi günah keçisi olarak seçiyor. Kürtler, Hıristiyanlar, Eşcinseller, solcular…150 sayfalık bu kitapta Türk Milliyetçiliğini sorguluyoruz. Müslüman ve milliyetçi olunabilir mi? Türkiye’ye faydaları ve zararları nelerdir? Milliyetçiliğin geçmişi ve geleceği, siyasete, barışa, adalete etkisiyle. Buradan indirin.

  34. Yazan:Kadir kale Bek Tarih: Kas 7, 2011 | Reply

    Sayın MY size de selam… Hilale kurt demek kalbi bozuk insanlaın işidir. Bir DÜÜTTE size ben çalıyorum. “BAZI TÜRKLERiN bazen iyi isler yapmis olmasindan yola çikarak BÜTÜN TÜRKLERiN her zaman hep iyi isler yaptigini söylüyorsunuz. Bu Kur’an’a aykiri. Seküler dilde ise buna IRKçILIK diyorlar.” Bak diyorlarmış diyorsun. “mış, mış” Tıpkı Akli ilimlerin ötelenip, nakli ilimlerle islamı açıklamaya çalışan bir kısım Arap düşünürleri gibi… Bazı Milletlerin adları her neyse iyi işler yapması da diğerlerinin iyi olduğu anlamına gelmez… Şimdi şu soruya cevap ver; Nesebinle aranız nasıl? Bu kavram sizi ilgilendiriyor mu? Yoksa nesebi gayri sahih durumlar mı daha çok ilgilendiriyor: Bak sana bir hastalıktan söz edeyim… NE MUTLU TÜRK’üm DİYENE”DÜÜÜTTTTTTTT…..

  35. Yazan:Mustafa Akbaş Tarih: Kas 8, 2011 | Reply

    Irkcilik yapmak kolay is degildir. En azindan biraz soysuz zeka ve adi gaddarlik ister.

  36. Yazan:Umut Tarih: May 20, 2017 | Reply

    Belli ki üzerinde epeyce düşünme fırsatı olmamış ve Atatürk’ü bilim dışılıkla suçlamış vatandaş sanırım gerçekten bilimden habersiz. İlginç bir söz söyleyeyim o zaman ”İnsalığı ikiye bölebilirsiniz ancak insan milleti (tek devlet, tek bayrak, tek çatı) adı altında toplayamazsınız. Eğer dünyaya saldırmak için yola çıkan uzaylılar yoksa!”.
    İnsanlığı tek çatı altında toplamak, daima barış, huzur ve soğuk, sıcak veya herhangi bir türde savaşın olmadığı bir dünyada yaşamak ne müthiş bir hayal değil mi? Peki neden insanları hümanist yaklaşımların iddia ettiği gibi tek çatı altında toplamak imkansız? En azından hiç bir kimsenin, hiç bir devletin birbiri ile savaşmadığı bir dünya neden imkansız? Aslında insanlık için bu bir hedef olabilir ama eylemsel olarak hayata geçmesi ne yazık ki net bir ifadeyle mümkün değil. Basit bir cevapla insanın fıtratında yok! Yani fıtratında yok derken; gerçekten ‘fıtratında’ yok! Maymun dan da olsan Allah’tan da olsan yok işte… Olmayınca olmuyor.
    Bunu anlamak için İbn-i Haldun ve Maslow’un insanın temel ihtiyaçları listesine bir bakmak gerekir. Nitekim bu ihtiyaçlardan bir tanesi de ‘aidiyet’ ihtiyacıdır! Bu bağlamda eski çağlara gidersek gruplar, kabiller, başka insanı öldürmek amacıyla birleşmiş insanlar, ırklar, milletler, devletler nitekim küçük veya büyük fark etmeksizin daima toplumcuklar, topluluklar veya toplumlar görürüz. Ama bütün insanların tek bir seferde birbirine tam manasıyla sevgili ve saygılı olduklarından söz etmemiz mümkün değil. Belki birleşmemeleri veya hiç yeltenmemeleri çok saçma geliyor. Hümanistlik için; sorun insanın doğasında! Çünkü insan ait olmak zorundadır. Bir kişiliğe, toplumcuklara, topluluklara, toplumlara (inanca (yada inançsızlığa olan inanca) aileye, soya, köye, kasabaya, şehre, kültüre, nitekim millete, devlete ve hedeflere). Bu içgüdüsel olarak köreltilmeye çalışılsa bile yok edilmesi imkansız bir durum. Çünkü insanın doğasında var. Aslanı yavruyken alır beslersiniz ve büyür. Sizi sever ve içgüdüsel olarak korur ve siz onu beslemeye devam edersiniz. Ama yeteri kadar aç bırakırsanız sizi yer! Çünkü doğasında var. Yaşamak için gerekli olan ihtiyacını karşılamak zorundadır ve bu size duyduğu sevgiden daha büyüktür. Çünkü bu aslanın yeme içme gibi temelde fiziksel ihtiyaçlarına dayanır. Bir de bireyin asla vazgeçemeyeceği aidiyet ihtiyacı vardır. Aynı aslan örneği gibi en ufak sorunda patlak veren bir durum.
    Bu bağlamda Hümanist yaklaşımlarla mutlu olabileceklerini sananlar öfke, kin, nefret gibi duyguları ya duygu olarak kabul etmiyorlar ya da baskılamayı doğru buluyorlar. Ayrıca insanı insan yapan temel ihtiyaçları da göz ardı ediyorlar. Fakat bir millete, hedefe, topluma vs. ait olan insan; ihtiyaçları ve duyguları neticesinde aklıyla hareket ediyor. ‘ben, sen, o’ ‘biz, siz, onlar’ şeklinde sınıflayıp öncelik sıralaması yapıyor. İstek ve arzularda ise bu öncelik sıralamasının dışına çıkmıyor. Ait olduğuna ihanet ediyorsa bile bu öteki tarafa yaklaşacak nedenleri olduğundan kaynaklanır. Mesela diğer tarafın para vermesi, güç vermesi, kişinin çıkarlarına uygun vaat vermesi gibi. Bu durumda bile insan temel ihtiyaçların dışına çıkmıyor. Çünkü ait olduğu topluma karşı ya kendinin böylesi bir durumun içinde olduğundan ya hiç bahsetmiyor ya da ‘’milliyetçilerdense gavuru tercih ederim’’ diyenler gibi kendini haklı çıkarmaya çalışıp yine ait olduğu bireylerden kopmak istemiyor. İstisnai bir durum olarak vazgeçti diyelim. O zaman yine hiç mutlu olmuyor. Çünkü çocukken nasıl yetişirseniz, bilinçaltınıza ne işlenirse siz osunuz! Başkası değil. Ancak sizi yetiştirildiğiniz kültürel unsurlar tatmin edebilir. Bunu değiştirmek çarpıklık doğurur. Aidiyette eksiklik doğurur. Ancak uzun vadede kademeli olarak milletler birbirlerine yaklaşırlar ve değişirler. Bu durum nesiller alabilir. Ama yakınlık uzaklık sıralaması, kültürel kategori, inanç farklılığı vs. etmenlerden dolayı bütün insanları bir arada barış ve huzur içinde yaşatmak mümkün olmaz. İnsanlar yaşamak için en ufağından en büyüğüne hedefler koyarlar ve peşinden giderler. Birey, millet veya birleşmiş toplumlar olarak! Bu noktada bireylerin ve milletlerin hedefleri de daima değişkenlik gösterir ve birbiriyle çelişir. Arzu ettiğini alamayan insan kin güder, nefret eder ve birleşir toplum olur, millet olur neticede toplumlar ve milletler birbiriyle savaşır. Dünyadaki enerji gibi çok önemli kaynakların dağılımına baktığımız zaman da çok basit bir örnekle insanların nasıl çıkarları neticesinde konan hedeflerin birbiriyle çeliştiğini görürüz.
    Sadece güçler dengesiyle gerçek barış sağlanabilir. Çünkü insan yaşama içgüdüsü nedeniyle öleceğine garanti gözüyle baktığı bir savaşa girmek istemez. Yaşama güdüsü ağır basar. Ancak bu da yedi milyarlık insan nüfusunun olduğu dünyada biraz imkansız. Şayet güçler dengesi sağlanabilse bile yine de toplumlar asla birbirlerini birbirlerine ait hissetmezler. Hepsi kendine ait olur. Yani Hümanizm her halükarda eylemsel olarak insanın doğasında yok!
    Yukarıda Atatürk’ten bilim dışı olarak bahseden vatandaş; birinci dünya savaşında Müslümanlar Hristiyanlarla savaşmadı. Zira Almanya Osmanlının yanında saf tuttu. Bunun nedeni ortaya çıkan toplumlaşma anlayışının değişmesi, dini vecibelerden daha çok ırkçılığın ön plana çıkmasıydı ve birtakım ırkların birleşerek diğer toplumlara zenginlik için saldırmasından ibaretti. Hüseyin Şerif’in Osmanlı topraklarında Arap ırkçılığıyla terör estirmesi artık doğuda da dini vecibelerin yıkılmaya başladığının en büyük göstergesidir. Oysa ırkçılıkla, dinciliğin veya diğer (kültür vb.) unsurlar etrafında birleşmenin temelde hiçbir farkı yoktur. Çünkü hepsi insanın aynı temel ihtiyacına dayanır. Birisi safi ırk milliyetçiliği diğeri safi din milliyetçiliği öteki ise başka bir unsurun veya unsurların (kültür, dil, soy bg.) milliyetçiliğini yapar. Bu insanın ihtiyaçlar çerçevesine bağlı olarak doğasında olan bir durumdur ve gerçekleşebilir. Her türlü millet amaçlarının çeliştiği noktada birbirleri ile çatışır.
    Bunun için Atatürk’ün millet tanımına bir bakalım isterseniz. Atatürk Medeni Bilgiler kitabında millet kavramından ‘Millet, dil, kültür ve ülkü birliği ile birbirine bağlı vatandaşların oluşturduğu siyasi ve sosyal bir topluluktur’ şeklinde bahseder ve ‘Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir’ şeklinde devam eder. Atatürk burada herhangi bir ırk kavramından bahsetmemiştir. Aksine dil, kültür ve ülkü birliğinden bahsetmiştir. Bu da Fransa’ya veya bir başka devlete hayranlıkla bakmadığını aksine onların ırkçılık tezlerine karşı daha akılcı bir ifadeyle dil, kültür, ve ülkü (hedef) birliğinden bahsetmiştir. Burada sorun yine millet kavramında. Öyle ki Atatürk’ün milleti nasıl tanımladığını gördük. Öyleyse millet kavramı hakkında tam da burada şu bilgiyi vermekte fayda var. Zira millet TDK tarafından ‘Çoğunlukla aynı topraklar üzerinde yaşayan, aralarında dil, tarih, duygu, ülkü, gelenek ve görenek birliği olan insan topluluğu, ulus’ şeklinde tanımlanmıştır. Bunu daha fazla açarsak millet din, dil, kültür, tarih, soy vb. unsurların birinin veya bir kaçının bir arada bulunmasıyla insanların oluşturduğu toplumdur. Bu toplum bölge bölge değişebilir ve insan için ‘biz, siz, onlar’ çerçevesinde tüme doğru bir piramitte öncelik sırası oluşturulabilir. Burada önemli olan bireylerin toplumlaşmasında ortak paydalar etrafından birbirine bağlanması durumudur. Öyle ki sadece ırktan bahsetmek mümkün değildir. Irkçılık ve diğer unsurlar ancak bir milleti oluşturabilir ama bu unsurlardan birkaçının veya birinin olması millet kavramının oluşması için yeterli olacaktır. İslam milleti, İngiliz milleti, Britanya milleti, Elazığ milleti, Türk milleti gibi. Önemli olan insanların bu unsurlardan birini veya birkaçını aidiyet ihtiyacına göre benimsemesi ve birliktelik oluşturmasıdır. Doğal olarak ‘biz, siz, onlar’ sınıflandırmasında bireyin kendini ülke sınırlarında veya aşırısında ‘biz’ sınıfının içine koyması ve ‘siz’ veya ‘onlar’ kavramından farklı özellikler yüklemesi gerekecektir.
    Sonuç olarak milliyet ve ırk kavramları arasındaki farkı anlamaksızın milliyet ve ırk kavramlarını aynı kefeye koyarak kin kusmuş olduğunuz bu yazı bilimden oldukça uzaktır. Cehaletle suçladığınız Atatürk hakkındaki görüşlerinizi de keşke başka kitaplardan almak yerine Atatürk’ü doğrudan okuyarak kendiniz oluştursaydınız. Zira Atatürk Türkiye’yi Fransızlardan veya Avrupa da oluşan ve yaygınlaşan ırkçılık kavramı üzerine değil, dil ve/veya kültür ve ülkü birliği ile birbirine bağlı olan insanlar üzerine bu devleti kurmuştur. Toplumun çoğunluğunun ana dilinin Türkçe olması devletin resmi dilinin Türkçe olmasına neden olmuştur. Kültür köklerinde -kendini farklı ırka mensup kılanların dahi- yadsınamaz bir şekilde Orta Asya etkisinin görülüyor olması ve toplumun ezici çoğunluğunun kendisi için Türk ifadesini kullanması, bulunduğumuz coğrafya nedeniyle toplumun tamamının huzur ve mutluluk için aynı hedefe (istiklale) bağlı olması, din milliyetçiliğinin dünya bazında etkisinin çok zayıflaması nedeniyle de milletin ismine Türk demiştir. Bu nedenle Atatürk’ün Türk yaklaşımının ırk bağlamıyla değil dil, kültür ve ülkü birliği üzerine oluşturulmuş millet bağlamıyla değerlendirilmesi daha doğru olacaktır. Türkiye halkının adı Türk Milleti olup kafatasçı değil, dilci, kültürcü ve ülkücüdür. Din unsurunda ise her birey inanç seçme özgürlüğüne sahiptir anlayışı benimsenmekle birlikte önemli olan dini merkezli bir birliktelik değil dil, kültür ve ülkü merkezli bir birlikteliktir. Zira bu konuda İslam’ın ilk milleti olan Arapların aidiyet ihtiyacına bağlı olarak din ve ırk paydasının ikisine de sahip olmalarına rağmen ülke milliyetçiliği yapıp kendi içlerinde dahi birliktelikten uzak oluşları ve birbirlerine karşı olumlu yaklaşmadıkları bugün net bir şekilde bilinmekle birlikte Atatürk’ün ileri görüşlülüğünü de ortaya çıkarmaktadır. Kaldı ki İslam kimliğinin yanında Anadolu Türklüğü kimliği taşıyan insanların farklı kültürel değerlere ve anlayışlara sahip olduğunu biliyor ve İslam kimliği içerisinde normatiflikten kaynaklanan mezhep farklılıklarını da görüyoruz. Bu ciddi bir tehlike olup anlayış değişikliğinin sağlanamayacağı ortada olup insanların gelişmiş iletişim teknolojileri sayesinde birbirleriyle fazlasıyla iletişim kuracağı ve bunun yöneticiler tarafından dahi durdurulamayacak toplumsal sorunlara neden olacağı gün gibi ortadadır. Ülke içinde Alevi ile Sünni arasındaki çekişme yine ülke içinde illegal yollarla kurulup devletin göz yummasıyla kendilerini sürdüren Cemaatlerin dahi birbirlerinin anlayışını kabul etmeyişi ortadayken İslam alemini bir araya toplamak ancak hoş bir rüyadan ibaret olabilir. Bu durumda aidiyet ihtiyacına bağlı olarak Türkiye’de dil, kültür ve ülkü aidiyetinin dışında bir yapı aramak ve bunun için çabalamak beyhude işten öteye gitmez. Türkiye’nin öncelikli hedefi sosyo-siyasi yapıda ancak Türk Milliyetçiliği olmalı ve bu milliyetçilik kafatasçı değil; Atatürk’ün gösterdiği milliyetçilik bağlamında değerlendirilmelidir. Öyle ki bunun için Atatürk ‘Türk demek Türkçe demek; Ne mutlu Türküm diyene’ ifadesini kullanmış ve ülkenin aidiyet bağlamında rotasını çizmiştir. Bu bağlamda yapılması gereken sadece İslam çerçevesi gibi bir rotaya yönelmek yerine Türk Milleti kavramının temelinde bulunan unsurlar çerçevesinde ilgilenerek Türkçe konuşan, Türklerle kültürel yakınlığı bulunan, birlikte ortak bir ülküyü paylaşabileceğimiz ülkelerle sıkı birlik içinde bulunmak en doğrusu olacaktır.
    Tekrarlamak gerekirse ‘’İnsanlığı ikiye bölebilirsiniz ancak insan milleti (tek devlet, tek bayrak, tek çatı) adı altında toplayamazsınız. Eğer dünyaya saldırmak için yola çıkan uzaylılar yoksa!”. Dünyaya saldırmak için uzaylılar yola çıktıysa ve insanların tamamı buna inanıyorsa işte o zaman din, dil, ırk, vb. unsurların biri veya birkaçı ile bir araya gelmiş bütün toplumların tam da hümanistlerin istediği gibi birbirine zarar vermeyeceği, bütün farklılıklardan soyutlanmış ve insan milliyetçiliği etrafında toplanmış bir şekilde bir bütün olacağından emin olunuz. Umberto Eco’nun ‘Düşman Yaratmak’ adlı eserini de okumayı unutmayınız. İnsanlığı birleştirecek olan uzaylılıları Saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

  1. 1 Trackback(s)

  2. Mar 15, 2011: Post-Modern Zamanların Modern Hayaleti: Milliyetçilik : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin