RSS Feed for This Post

Bugün kampüse indim

Bugün kampüse indim, günler sonra. İlk defa kampüs yollarında dolaşmaya böylesine hevesliydim. Başörtüsüyle girebiliyorduk artık o malum kapıdan içeri. Yazı çıkmıştı, elimizde kesin belgemiz vardı ve sınıfa kadar bu şekilde dolaşabiliyorduk. Mutluydum çünkü ilk defa o durakta, cafenin önünde, gazete satan yerde bu kadar rahattım. Elim ikide bir başıma gitmiyordu, üzerimde bir eksiklik yok gibiydi. Bu yollarda ilk defa kendim gibiydim. Neysem, oydum işte. Düşünüverdim birden: kuş kadar özgürüm, diye.

Sonra kütüphaneye gidelim diye düşündük arkadaşlarla. Kitaplar arasında gezinelim istedik. Kapısına kadar gitmiştik kütüphanenin ki, oradaki görevli bana bakıp “türbanla içeri giremezsin”, dedi. Allah biliyor ya, neşeli bir şeylerden konuşuyorduk o anda. Adam bana sinirli bakıp giremezsin deyince öyle şaşırdım ki oturup ağlayasım geldi oracıkta. Sınıf değildi ki orası, kampüsün içiydi, hem kütüphaneye nasıl olur da giremem.. Düşündüm, düşündüm.. Ama hiçbir şey demedim. Diyemedim.

Az sinirli, çok sabırlı ve mahzun geri döndüm yoldan. Yürüdüm bir müddet. Özgür değildim artık. Bir ağacın dibinde bir serçeye çarptı gözüm sonra. Eğilip baktım, ölmüştü. Suskundum ve mahzun. Kuş ölmüştü. Özgür değilim artık.

“Bayanların başlarını açması günahtır. Ama kendi içlerinde bir içtihadları varsa, sonunda elde edecekleri bir meslek varsa ve okumaları illa da bu koşullarda gerekiyorsa, başlarını açmış olabilirler.” diye dinlemiştim bir hocadan. İçimde tam olarak çözemesem ve nefsime yediremesem de sosyal ortamda olagelen bir davranış olarak başını açıp okula girenlerdenim ben de.

Siyasi parti liderleri bu konuyu konuşmaya başladığında daha, hocaların yanına gidip izin alarak derslerine başörtüyle giren arkadaşlar oldu. Henüz yasak kampüste de kalkmamıştı o zaman, yeni yeni mecliste gündeme gelmişti. Sorunu hocaların insiyatifine bırakmak için siyasilerin bu konuda konuşmasını mı bekliyordu o arkadaşlar, bilmiyorum. Ama bence bir karara varmak için doğru zaman o konunun ilk konuşulduğu değil de oyun olmaktan çıkıp karara bağlandığı zaman olmalıydı.

Ardından duydum ki bir yazı gelmiş dekanlığa. Artık kampüste sözümona türban serbestmiş. Türban dedikleri o karmaşık ve tehlikeli siyaset abidesi serbest olsun diye bir derdimiz yoktu aslında bizim, başımızı örtmek istiyorduk, o kadar. Neyse ki tebeddül-i esma ile mana tebeddül etmezdi, yani artık başörtüsü de serbestti..

Bu yazı ile beraber hocalara da denilmişti ki, başörtüsüyle derse giren bir öğrenciyi sınıftan atmaya hakkınız yok, ama tutanak tutun. Bir hocamızın buna cevabıysa aynen şöyle oldu: öğrenci ile hocayı birbirine düşürmek istiyorlar, tutanak tutamam, dersime girmeyin. Bir yandan bize korkmayın sizi kovamaz derse girin diyorlar, bir yandan hocalara adını alıp bize bildirin diyorlar. Sanki utana sıkıla borç istemeye patronun odasına gidiyoruz. Korkma kovmaz diye bizi avuttukları yer,  iki sene önce bu puanı alırsan gidersin diye bana sundukları ve o puanı aldığım yer. Koşulunu yerine getirip, hizmetini alırken bize yapmadıklarını bırakmadıkları yer.

Başımın üzerinde, başımın örtüsüyle oynanan oyunlardan, dönen dolaplardan utanıyorum. Şu anda yeni bir bildirim ya da emir daha çıkmadı. Üniversite rektörünün yolsuzluğa karıştığı iddiası ve yeni atanacak rektörün acaba kimlerden olduğu konuşuluyor şimdilerde. Gönül isterdi ki içimiz rahat, başımız rahat, şöyle oturup bilim projelerinden, derslerden konuşsak. Ama aklımızda olur olmaz sorular var, hatta dualarımızdaki en büyük pay yeni gelecek rektörün kim olacağına ayrıldı. Bir de tabii, üniversiteler neden bilim üretemiyor sorusunu cevaplamakla meşgulüz.

Beni asıl yaralayan o gün kütüphane görevlisinin tavrı oldu. Sınıfa giderken bir taviz vermiştim zaten, bunu kabullenip gidiyorum okula. Yasak olduğu yerde buna uyuyorum. Ama kütüphane farklı bir yer. Bir ilde eğer üniversite varsa, bölümleri, fakülteleri, tahsilli hocaları varsa bunların hepsi kütüphaneye yansır. Bizim üniversitemizin de büyük kapasiteli bir kütüphanesi var. Bu geniş bilgi birikiminden bırakın öğrencileri halkın tamamının faydalanması gerekir. O ili geliştirecek, eğitecek olan kitaplar orada toplanmıştır. Şehir merkezinde alternatif bir il halk kütüphanesi olsa araştırma yapmak isteyen herhangi birini oraya yönlendirip içeriye sadece giyimini beğendikleri çağdaş öğrencileri(!) almalarını kısmen anlayabilirdim. Ama o kütüphane şehirde tek. Ne olursa olsun, kim olursa olsun, herkesin kütüphaneye alınması gerekir. Aksi hali bizi ancak köreltir, sığ bir toplum haline getirir. İlimden, öğrenmeden halkı bu kadar soyutlayamayız. Bilim, kapılar ardında gizlice keşfedilen, kimseye anlatılmayan efsaneler bütünü değil ki, bilmenin amacı zaten insanlığı daha ileriye götürmek.

Başörtüsü sorunu yeniden gündeme sürüldüğünde, yasak sınıf içinde kalkmadı diye ben olgunluk gösterip, aynı tavrımı koruyup derse başörtülü girmedim. Ama yasağın kalktığı yerlerde, hele ki kitapların bulunduğu bir yerde, görevli adam o tavrıyla olgunluk göstermek bir yana, haksız inatçı bir çocuk gibi davrandı. Senelerdir bekliyoruz ki bir gün gelecek bu dar görüşlülük bitecek, üniversiteye herkes alınacak diye. Yasak kalktığı andan itibaren herkes buna alışacaktır, kimseye bir zararımız yok zaten, sessiz sükut okuyup mezun olacağız biz de.

O gün kampüse indiğimde, yerde Türkiye Komünist Partisi amblemli kağıtlar vardı. Üzerinde : “akp’nin türbanı, abd’nin bayrağı” yazıyordu. Üzerine basıp geçtiğim o kâğıdı yazanlar bilmiyor muydu ki türban dedikleri o başörtüsü asırlardır mevcut. Kendilerinin en fazla bir nesil öncesine kadar ailelerinde de uyulan bir dini emir, adab kuralı, başın örtülmesi. Şimdi bu basit, her şeyi siyasi simge sanan, her kötü gördüğünü amerikaya bağlayan sığ düşünce mensupları üniversiteye rahatça girecek, fikri yobazlıklarını kağıda yazıp dağıtabilecek de ben bir başörtümle kütüphaneye gidip kitap alamayacağım, öyle mi? Çocuğunu haksız yere pataklayan baba gibi, devlet baba dedikleri de bizi hırpaladı; fikirlerimizi, his dünyamızı allak bullak etti. Üniversitelerde durum aynen böyledir.

Bir yandan da komik geliyor, diplomatlar, devletin başındaki adamlar durmuş, benim okula giderken ne giymem gerektiğini konuşuyorlar. Okullarla alakalı giyim kuşam ve diğer konuları, sınavları, bölümleri ayarlamak için kurulan yök sisteminin başkanı da bu konuda en yetkili kişi olduğu ve bir imzasıyla gidişatı değiştirebileceği halde, televizyon kanallarına açıklamaya yapmakla yetiniyor. Konuşması dilden dile dedikodu gibi dolaşırken kimi öğrenciler fevri davranıp yasağı kendilerince aşıyorlar ama hem hoca zorda kalıyor hem de işin karara bağlanmasını bekleyen diğer öğrenciler kendilerini suçlu hissediyor. Bu karar da kısmen bölünmelere, aykırılığa kaçıyor. Kesin bir haber gelmiyor, kimse nasıl davranması gerektiğini tam bilemiyor. Sorunun çözülme aşamasında yeni yeni sorunlar doğuyor. Bu sebeple en kısa zamanda net bir kararla, başörtüsü farklı manalar ifade etmemeli,  yüksekokullar bizi artık olduğumuz gibi kabul etmeyi öğrenmeli.

Büyüklerimiz ezanın Türkçe okunduğu vakitleri anlatıyorlar bazen. Bize komik, uygulanamaz, büyük bir ayıp geliyor ama tam on sekiz yıl sürdürmüşler bu garipliği. Ümit ediyorum ki, gün gelecek başörtüsü yasağı da unutulacak, bahsi geçince garipsenecek. O zaman biz de özgürlüğü tadacağız.

Trackback URL

  1. 3 Yorum

  2. Yazan:Selman Ahmedoğlu Tarih: Kas 9, 2010 | Reply

    Makalenizi okuyunca durumdan dolayı garipsenecek hal göremiyorum doğrusu.Sizin asıl zorlandığınız nokta “kabullerden” geçen tarihi değişimleri,dönüşümleri dolayısıyla gerçekleri irdelememenizden geçmektedir.Meseleyi salt inanç-örtü bağlamında gördükçe olay çözülse bile hep kör noktadan bakmaya devam ediyor olacaksınız.Aslında olay Osmanlı döneminden ittihatçılara daha sonrada Laisizm tutuculuğuna kadar varmaktadır.Sizlere bütün bunları reva görenlerin inanma-inanmama düzeleminde sizinle sorunları olduğunu düşünmekte isabetli olmaz.Bu tam olarak siyasi,ekonomik,elit,entellektüel statü meselesidir.Bu bağlamdan size Metin Heper’in “Türkiye de Devlet Geleneği”,Fikret Başkaya’nın “Paradigmanın İflası” kitaplarını okumanızı tabsiye ederim.Ayrıca bunun yanında Ali Bulaç’ın “Din ve Modernizm”,”Tarih,Toplum ve Gelenek” adlı kitaplarını da okumanızı tabsiye ederiz.

  3. Yazan:Kübra Nur Ayar Tarih: Kas 10, 2010 | Reply

    öneriniz için teşekkürler
    olaylara at gözlüğüyle baktığımı sanmıyorum. bu yazıyı yaşadığım bir olay üzerine direk kurduğum için size tek yönlü değerlendirme gelmiş olabilir.yasağın kalkmasındaki kilit kelime özgürlük olmalı elbet.
    yazıda da dediğim gibi benim başımı açıp girdiğim bazı derslere kapalı giren arkadaşlar oldu. onların benden fazla müslüman olduğunu yada ders sayısına göre günah yazıldığını, bunu inkar edenin kafir olduğunu vs. söylemiyorum.
    özgürlük temele alınıp bu sorun çözülmeli, diyorum okadar.
    aynı konuda daha önce ele aldığım bir yazı:
    http://www.derindusunce.org/2010/09/06/bir-ayrimcilik-araci-olarak-basortusu-yasagi/

  4. Yazan:can ile canan Tarih: Kas 14, 2010 | Reply

    Başörtüsü veya türban konusundaki konuşmaların hep çok eksik ve siyasi bir dille yapıldığını düşünüyorum ben. Sanki halk veya yaşanan bir gerçek toplum yokmuş gibi… Mesela kendi siyasal destekçilerinin bile firmalarında görünür pozisyonlarda türbanlılara iş verilmemesinden veya bu tercihin cinsellik ve toplumun cinselliğe bakışı ile alakalı bir tarafının da olabileceği ile ilgili şeyler pek söylenmiyor da varsa yoksa her şey üniversitede eğitim hakkından faydalanabilmek midir?

  1. 1 Trackback(s)

  2. Kas 8, 2010: Twitter Trackbacks for Bugün kampüse indim : Derin Düşünce [derindusunce.org] on Topsy.com

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin