Yeni NATO ve Türkiye
By Ahmet Cem Ozen on Ara 2, 2010 in Amerika, Avrupa Birliği, Dış Politika
19-20 Kasım’da Lizbon’da toplanan NATO zirvesinde bir çok yeni ve önemli karar alındı. Her şeyden önce yeni kabul edilen Stratejik Konsept Belgesi ile NATO önümüzdeki 10 yılın yol haritasını belirlemiş oldu. Füze kalkanı projesinin kabulü, Rusya ile ortaklık arayışları ve Afganistan konusu zirvenin önemli konuları arasındaydı.
Soğuk Savaş sırasında özgür dünyanın güvenlik organizasyonu olan NATO düşman yok olduğunda bir kimlik krizine girmişti. Bu krizden dünyanın polisi olma rolünü kendisine biçtiği 1999 Kosova Savaşı’na müdahil olarak sıyrılmaya çalışmış ve aynı yıl kabul ettiği strateji belgesiyle bu durumu belgelemişti. Ancak özellikle 11 Eylül saldırıları sonrası günümüz dünyasında 1999’dan çok daha farklı bir küresel güvenlik koşulları var. Bundan dolayı NATO’nun yeni eğilimleri küresel sistem açısından oldukça belirleyici olacaktır.
Kabul edilen yeni Stratejik Konsept Belgesi’yle (1) yeni tehditler ışığında NATO kendisine yeni bir paradigma yaratmaya çalışıyor. Eski ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright’ın başkanlığındaki komisyon tarafından hazırlanan belgenin yeni tehditler bölümünde balistik füzeler, nükleer ve kimyasal silahlar ile siber saldırılar yeni unsurlar olarak belirlenmiş. Aynı zamanda enerji güvenliği de yine dikkati çekilen bir başka konu. Belgenin getirdiği en önemli değişiklik bir ülkenin doğrudan işgali ve saldırısından çok terörist gruplar, hackerlar ve uzun menzilli füzelerin tehdit sıralamasında üst sıralara çıkması. The Economist’in deyimiyle NATO artık “Ejderhalar yerine yılanları” tehdit olarak görüyor (2).
Belgenin savunma ve caydırma bölümünde ise nükleer ve balistik silahlara karşı güvenliğin temel amaç olduğu belirtiliyor ki bu cümle (Deterrence, based on an appropriate mix of nuclear and conventional capabilities, remains a core element of our overall strategy) NATO’nun temel stratejisinin de ipuçlarını veriyor. Fransa’nın ısrarcı olmasına karşın Türkiye’nin de karşı ısrarıyla asıl tehlike olarak görülen İran’ın veya başka bir ülkenin ismi tehdit olarak belgede geçmiyor. Ancak kastedilenin İran olduğu da gizli değil. Bu durum Amerika’nın İran’a karşı ne kadar hassas olduğunun ve İran’ı hangi gözle gördüğünün NATO’ya bir yansıması olarak okunmalıdır.
Zirvede en çok mesai harcanan konuların başında Afganistan geliyordu. Afganistan’da henüz istikrarlı bir yapı kurulamadı ve sorunlar gitgide büyüyor. Lizbon’da 2014 sonunda NATO’nun savaşçı birliklerini geri çekmesi ve sorumluluğu Afgan güçlerine bırakması konusunda anlaşılırken (3) bunun bir hedef olduğu ve son sınır (deadline) olmadığı belirtildi. Yani alınan karar bir temenniden öteye gitmiyor. Afganistan Devlet Başkanı Karzai 2014 sonunda güvenlik yetkisini isterken NATO yetkilileri 2014’te yetki devredilse bile bir süre daha bölgede kalmaya niyetliler. Karzai ayrıca NATO’nun gece baskını ve hava saldırıları gibi sivil kayıplara yol açan operasyonlarına karşı çıkarken Obama milyarlarca dolar harcadıkları bir yerde Karzai’nin kaygılarını anlamakla birlikte kendilerinin de önceliklerinin olduğunu söyleyerek operasyonlara devam edileceğini söyledi. Zaten ABD’nin Afganistan misyonunun başındaki General Petraeus da kapalı toplantılarda bu operasyonların şiddetini daha da artırarak süreceğini söyledi (4). Özetle NATO’nun “Afganistan misyonu” kaldığı yerden devam edecek.
Hem Stratejik Konsept Belgesi’nin hem de zirvenin önemli bir diğer gelişmesi de Rusya ile işbirliği konusunda oldu. Belgede Rusya’ya oldukça geniş yer ayrıldı; neredeyse belge NATO-Rusya ortak paktına dönüştü (5). Rusya ile her alanda işbirliği öngörülürken başlangıçta Rusya’ya karşı olduğu düşünülen veya öyle planlanan füze kalkanı sistemi için Rusya ile işbirliği konusunda prensipte anlaşıldı. Rusya-NATO yakınlaşmasını iki şekilde okumak mümkün. Birincisi; ABD başının belada olduğu Avrasya bölgesinde artık ikincil bir rakip/tehlike haline gelen Rusya’nın desteğine ihtiyaç duyuyor. İkincisi; Rusya küresel ve çok kutuplu sistemde kendisini Batı’ya daha yakın hissediyor; örneğin Çin’e ve İran’a oranla.
Yeni NATO ve Türkiye
Düşmansız kalan NATO öyle gözüküyor ki dünyanın polisi rolüne iyiden iyiye ısınıyor. Su kaynaklarının ve çevrenin korunması ile küresel ısınma gibi konular Stratejik Konsept Belgesi’nde kendine yer buldu. Bunun yanında korsanlık faaliyetlerine karşı NATO pek çok gemisini okyanuslarda devriye gezdiriyor (6). Bu tip konular bir ittifaktan beklenmeyen şeyler. Sovyetler ayakta olsaydı herhalde çevre sorunları ittifakın gündemine gelmezdi. Bu durum NATO’nun özgür dünya milletlerinin silahlı gücü olma misyonuna giderek sahip çıktığını gösteriyor.
NATO’nun patronu ABD olduğuna göre ABD’nin NATO’dan beklentilerinin belirleyici olduğu ortada. ABD bu şemsiyenin en önemli aktörü ve kural koyucusudur. Ancak eski NATO’da ABD bunları yaparken ortak bir düşman ve amaç çerçevesinde hareket ediyordu. Yani sistemin yürütücüsü konumundaydı. Ancak şimdilerde NATO’nun yapı olarak Amerikan dış politikasının bir aracı haline gelmeye başladığı görülüyor. En sıcak örnek ABD’nin aslen bir ABD projesi olan füze kalkanı sistemini konjonktürel şartlar elvermediği için NATO üzerinden yerleştirmeye girişmesi oldu. Yani ABD kendi programını bir şekilde NATO ülkelerine dayattı. Bu durumda NATO bir “Amerikan Dış İlişkiler Silahlı Platformu” ya da NATO ülkeleri “ABD askeri ataşesi” haline gelme tehlikesiyle karşı karşıya.
Türkiye yeni dış politikası çerçevesinde NATO müttefikliğini aktif biçimde kullanmak istiyor. Ancak ABD ile artık iyice su yüzüne çıkan çıkar çatışmaları NATO içinde de kendini gösterirse Türkiye’nin NATO’nun askeri kanadından çekilmesi gibi radikal adımlara doğru giden yol açılabilir. Tarafların “sağduyusuyla” Lizbon zirvesi kayıpsız atlatıldı ancak Türkiye’nin bundan sonraki dönemde küresel ABD politikaları ve NATO’nun bu konuyla ilgili pozisyonunu aynen kabul etmesi gelinen nokta itibariyle pek de mümkün değil. Türkiye NATO’nun yaramaz ve huysuz çocuğu olarak çağrılmaya çoktan başlandı bile. Bu yüzden NATO ve Türkiye’nin ortak geleceği konusu bir süre daha belirsizliğini koruyacaktır.
Kaynaklar
(1) Şu adresten indirilebilir: http://www.nato.int/lisbon2010/strategic-concept-2010-eng.pdf
(2) “The future of NATO: Fewer Dragons more snakes”, The Economist, 11 Kasım 2010, http://www.economist.com/world/international/displaystory.cfm?story_id=17460712
(3) “Afghans: Divided Over NATO’s New 2014 Target”, TIME, 22 Kasım 2010, http://www.time.com/time/world/article/0,8599,2032511,00.html
(4) NATO Seems Long-Term Role After Afghan Combat, The New York Times, 20 Kasım 2010, http://www.nytimes.com/2010/11/21/world/europe/21nato.html?scp=14&sq=nato%20lisbon&st=cse
(5) Next, a NATO-Russia Strategic Concept, The New York Times, 18 Kasım 2010, http://www.nytimes.com/2010/11/19/opinion/19iht-edantonenko.html?scp=16&sq=nato%20lisbon&st=cse
(6) “NATO Warship HDMS Esbern Snare Prevents Pirate Attacks off the Coast of Somalia”, 27 Ekim 2010, http://www.aco.nato.int/page27220155.aspx
3 Yorum
Yazan:Murat Yılmaz Tarih: Ara 2, 2010 | Reply
ilginç bir noktaya değinilmiş. Türkiye’nin NATO’dan çıkması acaba mümkün olabilir mi orta vadede?? Bu hiç gündeme gelmeyen birşey daha önce.
Yazan:holysin Tarih: Ara 2, 2010 | Reply
modern dünyanın post modern bir aracıdır kurumlar. o bağlamda savunma harcamaları noktasında değerlendirmelidir bazı hedefler. bir yönüyle şirketokrasi
Yazan:Gülsün Tarih: Ara 3, 2010 | Reply
Nato için Türkiye her zaman askeri güç alarak önemlidi.Türkiye bu önemini bildiği halde elindeki bu kozu kullanamıyordu.Şimdi değişen ve etkinleşen dış politika sayesinde isteklerini yüksel sesle dile getirebilen bir ülke olduk.Dayatma ile karşı karşıyayken şimdi dayatma uygulayıp şartlar sunmaya başladık.