Çocukken Polisten Korkardım, Hâlâ…
By Fatma Sancak on Ara 8, 2010 in Özgürlükler, polis, şiddet
Bundan 2 yıl önceydi, Genç Siviller’in 12 Eylül Anayasasını sembolik olarak protesto ettiği eylemin, Samsun faaliyetinde gönüllü olmak istemiştim.
Genç Sivillerden avukat Mücteba Kılıç’tan yasal prosedürü kısaca öğrendikten sonra izin almak için eylemi yapacağım bölgeden sorumlu Polis Noktasına (Karakol) gittim. Görevli memura çok açıklayıcı bir şekilde durumu izah ettim. Karşımda beni dinleyen değil, beni sorguya çeken biri olduğunu anlamam çok sürmedi, bana:
– Tamam. Anladım, sizin arkanızda kim var?
– Arkamızda kimse yok, Genç Siviller adına yasal izin almaya çalıştığım bir eylem.
– O kısmı geç! Sizin arkanızda kim var?
La havle vela kuvvete! Çektim çıktım…
Bir gurup öğrenci bir eylem hazırlığı içine girmiş. Daha otobüsleri şehre girmeden durduruluyor, çocuklar indiriliyor… Sonrası yer misin, yemez misin?
Ben 30 yaşımdayım, babam siyasete çok ilgilidir eve sürekli dergi, gazete gelir, televizyon programları izlenirken haber saati kuşağı yahut siyasi içerikli programlara olan düşkünlük sonucu yaklaşık 20 yıldır gündemi takip ederim. Televizyon ekranından yahut gazete kupüründen kaç insanın polisler arasından sürüklenerek götürüldüğüne şahit olduğumu hatırlamıyorum, kaç insanın ağzının polisler arasında götürülürken zorla kapatıldığını da sayamadım. Sayılamayacak kadar çoktu çünkü.
Tüm bunlar sonucunda ben polisten gerçekten korkan bir çocuk oldum. Polis çocukluğumun yahut aklımın kesmediği zamanların korkusuydu. Hatta günlerden bir gün annemin cüzdanın çalınması sonucu gittiğimiz karakolda kız kardeşim ve ben ağlama krizleri geçirmiştik. Memurlar anneme neden ağladığımız sorusuna aldıkları ‘ polisten korkuyorlar ‘ cevabından sonra yanağımızı tatlı tatlı sıkılmıştı ama içimdeki korku azalmamıştı.
Solcu bir dost, kısaca yazıyor, sonuna da gülücük koymuş; ‘ 20 yıldır dayak yiyoruz ‘
Ey Allah’ım nelere güler olduk? Siz 20 yıldır dayak yiyorsunuz, biz 20 yıldır izliyoruz…
Bir gurup öğrenci, bir eylem hazırlığı içine girmiş. Vay sen nasıl eylem yaparsın, nasıl izin almazsın, nasıl ağzını açarsın? Yer misin, yemez misin?
Polis şiddeti, gaz kullanıyor, cop kullanıyor. Bu nasıl bir öfkedir?
Hadi birde yorumlara bakalım; ‘ senin hamile halinle eylemde ne işin var, o işin altında bir iş var, adam gibi eylem yapana kimse dokunmaz, var, var, var o işin içinde bir iş var, var oğlu var… ‘
Tüm bunlar var, var da başka yorumlarda var…
Nuray Canan Bezirgan, bundan 12 yıl önce, Başörtüsü Yasağı Eylemlerinde karnındaki bebeğini polis şiddeti sonucu kaybetmiş bir kardeşimiz. Bu gün kendi sayfasında, bahsi geçen öğrencilere uygulanan şiddeti ve kendi acısını yazmış. Altında bir yorum görüyorum; ‘ ama Nuray hanım siz mağdurdunuz, bunlar değil ‘
Sonra ben haklılıkla köpürüyorum, polis şiddetine göz yuman hükümetle yollarım birleşmez, diyorum. Altında bir yorum; ‘ o hükümetle bizim yollarımız başörtüsüne özgürlükte birleşti ‘
Daha bitmedi, bu gün polis kurşunuyla öldürülen Aydın Erdem’in ölüm yıldönümü. Haliyle, rahmetle anıyorum. Altında bir yorum… Çok acı bir şekilde otobüse düzenlenen molotoflu saldırıda hayatını kaybeden kardeşimiz Serap Eser’in haberinin olduğu link. Şimdi ben ne diyeyim?
Anladınız değil mi? Yine de yazayım mı?
Şiddet bize dokununca konuşmak, bizden olmayana dokununca konuşmamak pek doğru değil sanırım. Şiddet uygulayanı kınamak yerine bir başka şiddeti gösterip kenara çekilmekte öyle.
Bunlar münferit örnek demeyin lütfen, münferit olsalar, bu gün bu öğrenciler hala şiddet görüyor olmazdı.
Velev ki, bu öğrenciler hukuka çiğneyerek bir eylem yapıyor olsunlar, o vakit gözaltına alınmaları mı gerekir yoksa şiddet görmeleri mi?
Hala susacak mısınız?
Bir de olayın başka yönü var; bazı gençleri okuyorum, ‘ bir gün o cop bizim elimize geçecek ‘ diyen. Farkında mısınız, çok öfkeli bir gençlik yetiştiriyoruz? Farkında mısınız, bu gün sustuğumuz için yarın şiddetin körükleneceği günleri garanti ediyoruz, sahi farkında mısınız?
Olayın başka başka yönleri de var. Hatırlar mısınız, Yunanistan’da bir öğrencinin ölümüyle sonuçlanan olaylardan sonra halk sokağa dökülmüştü. Her yer yakılıp, yıkılmıştı. O olayların olduğu günlerde buna neredeyse sevinen polis mağduru insanlar okudum. Bu olayın bir başka açısı, bir başka acısı… Bir şiddeti kınamak, bir başka şiddeti haklı göstermemeli. Masum insanların malına yahut canına zarar vermek, zulme dur derken bir yöntem olmamalı. Hak ve hukuk kaldırım taşları altında aranmamalı. Caniye, canileşerek değil, insani çözümlerle cevap vermek zorundayız.
Herkes mi kötü?
Yazının başına dönecek olursam, hakkaniyet adına, doğruluk adına, olaya orada nokta koyduğum yerden devam edeyim…
O memurun bir eylem için izin almam sırasında beni hadsizce sorgulamasından sonra yasal izin alıp, eylem yapmaya kararlı biri olarak, elbet vazgeçmedim. Yasal prosedürü adım adım izleyip, izni almak konusunda inatçıydım. Kaç kez Belediyeye gittim, kaç kez Valiliğe gittim, kaç kez İstanbul Genç Siviller bürosundan faks, onay, belge istedim inanın bilmiyorum. Yaklaşık bir hafta sırf bu iş için bürokrasinin dolap beygiri gibi dolandım. En sonunda Emniyet Müdürlüğüne gittim, memur değil amir olan bir polisin odasına girdim, derdimi anlattım, çay içer misiniz sorusundan sonra hemen gelen izin kolaylığına şaşırmakla kalmadım, görevli amir yanıma başıma bir şey gelir endişesiyle polis memuru vermeyi de teklif etti. Komik gelebilir, kalkıp görevli amirin boynuna sarılmamak için kendimi zor tuttum.
İşte o gün biraz biraz polis korkum yerini, polis sevgisine bıraktı. Eğer demokrasi ve insan hakları adına bu ülkede bir yol alınacaksa, bu tarz yaklaşımlarla alınacak, aksi takdirde üzülerek söylüyorum ki, şiddet bir başka şiddeti doğuracak, bunu hiçbirimiz istemeyiz elbet.
O gün ben çocuktum, polisten korkardım. Bu gün artık bir yetişkinim, tek kanallı siyah-beyaz televizyonlardan, dev ekran renkli plazmalara geçtik ve ben siyah-beyaz zamanların rengini seçemediğim kanın, bu gün renkli ekranlardan yüzüme gözüme bulaşmasına tahammül edemiyorum.
O gün ben çocuktum, polisten korkardım. Bu gün yetişkinim ve hala…
O gün ben çocuktum, bu gün eğer susarsanız, biri başörtülü, diğeri belki bir solcu iki kadının doğmamış bebeği kadar(?) yok; doğmamış bebeği kadar ölü olacağım. Polisten hala korkacağım, korkacağız, eğer susarsanız.
Not: Biliyorum, yorumlarımdan sonra birlikte ağlayıp, birlikte güldüğüm bazı dostlarım yorumlarını yazdığım için bana alınacak, bununla kalmayacak, anlatmama müsaade etmeden beni eleştirecek, bununla da kalmayıp beni kıracak, o zaman değiştirmeye çalıştığım kirlilik içerisindeki üzüntülerime, üzüntüler eklenecek. O zaman, sadece şu ayeti okuyup sükun bulacağım; ‘ Bir topluluğa olan öfkeniz sizi adaletsizliğe sürüklemesin ‘ Maide- 8
Biliyorum, Nuray Canan Bezirgan’ın bebeğini anıp eylemde hamile olduğu ve şiddet gördüğü için bebeğini kaybettiği iddia edilen anneyi anmadığım yahut haberi (?) şeklinde verdiğim için tarafgirlikle de suçlanacağım. Ve bilinmeyecek, bu bilgiyi tam olarak doğrulayacak bilgiye ulaşamadığım için, yanlış haber yapmamak için açmadığım. O zaman sadece şu ayeti okuyup sükun bulacağım; ‘ Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme ‘ İsra- 36
49 Yorum
Yazan:logic Tarih: Ara 8, 2010 | Reply
İktidara ilk geldiğinde insan haklarından bahseden, polis şiddetini, işkencesini sona erdireceğini söyleyen bir AKP vardı. bugün geldikleri noktaya bakıyorum da…
Cemil Çiçek’in nasıl bir adam olduğu belli ama Egemen Bağış’a şaşırdım doğrusu. Öğrencilerin polise şiddet uyguladığını iddia ediyordu TV kameralarına gülerek. Tiksindim onu seyrederken. Başbakan’ın adalet duygusunun yerinde de yeller esiyordu. Yumurta, taş atıyorlar fana diyordu polisi savunmak için.
AKP, bu son tavrıyla bendeki kredisini bitirdi. Bundan sonra benden ona oy yok.
Yazan:Hayat Tarih: Ara 8, 2010 | Reply
Birgün herkesin tüm hakları tüm kesimlerce
beraber bir ağızdan haykırılırsa o gün dünya zulmden tam olarak kurtulur.Polis’in gölgesinde
korkar bir şekilde yılardır yaşıyoruz.Coplar hiç eksik olmuyor varlıklarıyla yaşantılarımızda.
Bu ülke sırf mezar taşına ailesi tarafından şiir yazılan ölü bedenlere tahammül edemiyor,kaldıki
hamile kadına tahammül edilsin.Birgün herkes tahammül sınırlarını aşarsa onada kimse müdahale edemez artık..
Yazan:MY Tarih: Ara 8, 2010 | Reply
AKP’nin bu konudaki geyikleri biktirdi gerçekten, guguk devleti degil hukuk devleti moduna geçmeli artik.
Ancak unutmayalim ki AKP’yi yurtdisindan ithal etmedik. çesitli siyasi partilerden gelmis insanlar bunlar. Ve hemen hepsi de Türkiye’nin insanlari. Babadan, kocadan, askerde komutandan dayak yemis insanlar. Is yerinde maasi geç ödenince susmus. Toplu tasit aracinda cinsel taciz görünce susmus (veya yapmis), darbe yapilinca göz yummayi ögrenmis bir halkin çocuklari.
Demek istedigim cop yiyen solcu da, copu vuran polis de, geyik yapan AKPli de ayni kumastan.
Özel hayattaki, kisladaki, is yerindeki siddeti ve dayatmayi silip atmadikça tablo düzelmeyecektir.
iktidar partisinin (istese bile) tepeden inme yolla degistirebilecegi bir yok kanimca. Hak verilmez alinir. Sessiz ve derinden, sürekli bir halk direnisi olmali ki iktidar uymak zorunda kalsin. Lokomotif halkin kendisi olmali. Kurtarici, süper erdemli bir siyasetçi yok ve olmayacak. Demokratik denetim mekanizmalari su an elimizdeki tek çare. Cemile’nin yaptigi gibi sahip çikmak ve kullanmak lazim ki paslanmasin.
Alakasiz görülebilir ama zorunlu askerlik kalkarsa Türk halkinin üniforma ve silah fetisizminin gerileyecegini umuyorum. Polis ve asker devlet memurudur, halkin hizmetindedir. Ama bunu önce bizim fikren ve vicdanen hazmetmemiz gerek.
Yazan:oturanboga Tarih: Ara 8, 2010 | Reply
“Demek istedigim cop yiyen solcu da, copu vuran polis de, geyik yapan AKPli de ayni kumastan.” hayır değil.
Güç elindeyken ondan adalet üretebilen vardır, üretemiyen vardır, bu kadar basit.
Şu anda sadece gücü elinde tutma derdindeler, adalet derdinde filan değiller.
Aptal bir şımarıklıkla seçim arefesinde bile gözleri kör. Akp yi savunmayın boşuna. Sucuklu yumurta deyip nefret ekmeye devam ediyorlar. Hepsi tepedeki adama bakıyor. O tavrını değiştirmediğinden ukalalığa devam ediyorlar. Korkarım gün gelecek sokağa çıkamayacaklar insanlar yüzlerine tükürecek gördüğü yerde.
Genç siviller mi? İktidar yanlısı tutumlarıyla şiddet gördüklerini hiç hatırlamıyorum. Eğer ciddiyetleri varsa bugünlerde yapılan gösterilere iştirak edip insanları şaşırtırlar. Bu baskı ortamının oluşmasında katkılarının olduğuda ayrı bir konu.
Yazan:logic Tarih: Ara 8, 2010 | Reply
MY’nin dediklerine ilaveten,
bu ülkede devletseverlik çok popüler. devlete tapıyor insanlar. bu sadece Kemalist gelenekte değil, Türk geleneğinde de böyle. polisin/askerin kötü şeyler yapmayacağına inanan salaklar var bu ülkede. devletseverlik bitmeden insan hakları alanında bir yere gelemeyiz.
Yazan:Aylin Tarih: Ara 8, 2010 | Reply
“Bu baskı ortamının oluşmasında katkılarının olduğuda ayrı bir konu.”
2002’den önce daha azmıydı baskı? OturanBoğa bunu mu demek istiyor?
Yazan:Kenan Koyucu Tarih: Ara 8, 2010 | Reply
“adalet üretmek” fikri garip geldi bana. Televizyon ya da postal üretilir. Adalet üretilmez. Gücü adilce kullanmak denemez miydi?
itiraz yerine bir AKP alerjisi seziliyor. Acaba slogan yerine fikir üretme ihtimali yok mu bu yorumcunun? çözüm önerileriniz nelerdir? somut olarak yani…
Yazan:Mustafa Akbaş Tarih: Ara 8, 2010 | Reply
Soruyorum nerden geliyor bu siddet? Futbolcu taraftarlari birbirini kirmak ister,anlamadim nerden gelir bu kin bu nefret..sonucta 90 dakikalik bir oyun. Trafikte bitmeyen siddet, sanki Trafik kurallari yok. Polisin tüm ülkede uyguladigi keyfi siddet. Sanki ögrenciyi veya doguda bir Kürdü coplamayi görevi sanan Polisler. Askerin süngüsünden kurtulmaya calisirken, polisin copunu hissetmek cok aci.
Postif degismezsek, siddet cözüm arci olursa…korkarim yarinimiz olmayabilir.
Basbakanin ve Muhalefet Liderlerinin kullandigi verbal siddetde cok yersiz.
Yazan:logic Tarih: Ara 8, 2010 | Reply
Bülent Arınç’ı dinledim az önce. Polisi eleştiren ve soruşturma açılmasını isteyen bir konuşma yapmış. AKP’lilerin zırvaladığı bir olayda adam açık açık polisi suçlamış. Bu adamı her gün daha çok seviyorum.
Yazan:ufuk tan Tarih: Ara 8, 2010 | Reply
Devlet kutsal,devlete karşı gelirsen devlet yasal şiddetiyle üzerine biner.Bu cumhuriyet tarihiyle eşdeğerdir,hatta Osmanlı’ya bakın aynı.Devleti yöneten akp olmuş,chp olmuş ne farkeder ikiside devletçi.Poliste,askerde bu devleti koruduğuna göre,yönetenler kimden yana olacaklar,halktan yana değil her halde.
Yazan:çareci geldi Tarih: Ara 9, 2010 | Reply
sevgili editör,
bu görüntüleri siteye ekler misiniz lütfen?
belki polis üzerinden iktidar tekmeleme oyunu biter de çare sorulur?
ABD (galiba demokrasi var orada)
http://www.dailymotion.com/video/xrrn0_police-brutality_news
http://www.dailymotion.com/video/x4h1c7_police-brutality-woman-get-tazered_sport
bu kanadaya giden bir polonez adam, ilk kez biniyor bir tayyareye, hava alanında panik yapıyor ve 50.000 volt yiyor polisten, öldü anasını göremeden…
http://www.dailymotion.com/video/x3hx7j_mort-par-tazer_news
neyse örnekler çok, burada keseyim ama isteyen bakabilir “police brutality” yazabir bir arama motoruna
Yazan:çareci Tarih: Ara 9, 2010 | Reply
police brutality
envoyé par montanacolors. – L'info internationale vidéo.
Yazan:çareci Tarih: Ara 9, 2010 | Reply
police brutality woman get tazered
envoyé par jahilos. – Plus de vidéos de sport professionnelle et amateur.
Yazan:çareci Tarih: Ara 9, 2010 | Reply
mort par Tazer
envoyé par dede_maduze. – L'info video en direct.
Yazan:MY Tarih: Ara 9, 2010 | Reply
Selam çareci,
sizi anliyorum, “sadece bizde yok, demokratik ülkelerde bile var” diyorsunuz. Ancak bu videolar vs ortaya çiktiktan sonra dava açiliyor, gösteri vs yapiliyor, suçlu polis (genellikle) ceza görüyor. Türkiye’deki mesele sanirim su veya bu polisin yetkisini kötüye kullanmasi degil. Asgâriye indirilse bile bunu SIFIR noktasina getiremeyiz. Ama suçlu polisler aleyhine derhal dava açilmali.
Yazan:MY Tarih: Ara 9, 2010 | Reply
neden degil? AKP’liler bu ülkenin hastahanelerinde dogmadilar mi? Atatürk heykelleri önünde tapinmadilar mi bizim gibi? “varligim Türk varligina armagan olsun” diye bagirtilmadilar mi? Bal gibi ayni kumas. iyisiyle, kötüsüyle.
.
Adalet kadin çorabi gibi üretilmez, bu konuda gerekli elestiri yapilmis size. Adil olunur. Suç islenirse adalet mekanizmalari isletilir. Bakin MEHMET ATAK ne güzel çalisti TMK magduru çocuklar için. 6000 kisilik bir baski grubu olusturdular. Aylarca çalistilar. Öyle meydanlarda slogan atip eve dönünce maç / dizi seyretmek kolay. Zor olan aylarca igne ile kuyu kazmak.
AKP’yi savundugumu nereden çikardiniz? insanlarin herseyden sikayet edip hiç bir seyle adam gibi ilgilenMEmesini elestirdim. AKP’yi kim savundu bu sayfada?
Darbe karsiti olmak ile iktidar yanlisi olmak arasindaki farki göremiyorsaniz hakikaten çok yazik :((
ne garip bir söz bu. Yani AKP’den önce polis baskisi ve insan haklari ihlalleri daha mi azdi? Polis panzerinden insanlarin evlerine makinali tüfekle ates açilan bir ülkenin insanlariyiz biz. Mehmet Agar’in, Tansu Ciller’in, Ecevit’in, Demirel’in, Ismet Sezgin’in ülkesinde yasamadiniz galiba siz? 1990’larin OHAL bölgeli Türkiyesi bugünkünden çok daha kötüydü. yasiniz kücük belki ama biraz okuyun yakin tarihi, 10 sene önce, 20 sene önce nasildi TC?
AKP’yi elestirme ugruna Kürtlere yapilan iskenceleri de öveceksiniz bu gidisle. Dikkatli olun.
En iyisi siz Tayfun Talipoglu’nun bir kitabindan taranmis su sayfalari okuyun da hayati ögrenin biraz:
(2008’deki polis siddetini elestirdigimiz bir yazidan)
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
Yazan:süperego Tarih: Ara 9, 2010 | Reply
yorumlar çok acımasız ve tek yönlü.maçlardaki olaylara bir bakın.olaylar başladıktan sonra kontrol etmek çok zordur.tabiki orantısız güç kullanıldığı oluyor.ama ordaki polisler robot değil.insan ve onların da duygu ve psikolojileri var.zaman zaman tahriklere kapıldıkları oluyor.son olarak bu ülkede herkes işini yapsa zaten sorun kalmaz.öğretmen öğretmenliğini öğrencide öğrenciliğini yapmalı.üniversite öğrencileri herşeyi biz biliriz havasındalar.sanırsın bütün hepsi dünya sıralamasında birinci.
Yazan:oturanboga Tarih: Ara 9, 2010 | Reply
MY ye
Sorunun kaynağı başbakanın sözlerinin satır aralarında görülüyor. Başbakan böyle olaylarda herzaman “bunlar ideoljikler” deyip olaylara sırtını dönüyor. Fazla dağıtmamak için ideolojik olmak kötü mü sorusuna cevap aramıyacağım.
Bu olaya bakışımız basit, burda temel kural şu : Dünya görüşü benim gibi olmayanın, farklı pencerelerden bakanların “MALI, CANI, IRZI” bu farklılıklarından dolayı tehlike altında olmamalı. Karşımdaki insan farklılıklarından dolayı benden kendisine bir zarar gelmeyecğinden “emin” olmalı. Ben bunu din üzerinden temellendiriyorum. İsteyen insanlık üzerinden de temmellendirebilir.
Hatırlarsınız bir sosyete hocasının kendisini takip edenlere şöyle hitap ettiği çok yazıldı, çizildi: “Bizden olmayan hanımlar sizin cariyenizdir. İstediğiniz gibi cinsel ilişkiye girebilirsiniz.” Bu gruba katılmış birinin ağabeyinden bu kuralların nasıl uygulandığını dinlemek zorunda kalmıştım, yazılanlar hafif kalıyor. Şimdi basında “ama hamile kız evli değilmiş” diyenler aynı görüşün devamı değil mi? Ya da hamile olsun olmasın kızı döven polis bu, ayrıcalıklı şiddeti, neye dayanarak uygulamakta? Arabaya sağlam giren, arabada darp edilen öğrenci? İtü’de kolu kırılan öğrenci? Kafalarına cop yiyen öğrenciler?
Ne yapmak lazım diyenlere : 1) Başbakanın zihnindeki bu “ama bunlar ideoljik” savunamasını düzeltmek için çare aramalarını öğütlüyorum. Şiddetin kendisi, bakanların abuk sabuk açıklamaları, polisin gözü karalığı hep burdan cesaret alıyor, bundan sadist zevk almayanlar ise sadece konumlarını korumak için konuşuyor. Bu bir sürü psikolojisi bu, başbakan bakışını düzeltmeden ne bakanlar, ne de polis bakışını düzeltir. Sadece politik bir geri bir çekiliş olur. İlerde bu şiddet filmini tekrar izleriz.
2) Bu bakışın düzelmesi için demokrasi çabasında olduğunu iddia edenelerin ellerini taşın altına koyması lazım. Genç sivilleri savunanlara ise sadece, işte meydan diyorum. Önce ciddiyetlerini görelim. Ayrıcalıklarından vazgeçebiliyorlarsa samimiyetlerine inanır, haklarını teslim ederiz. Genç sivilleri eleştirmek, karşısında olmak gibi bir derdimiz yok. Yazarın hareket noktası oldukları için değindik.
Bir de şunu eklemek lazım, eski defterleri açtırıyorsunuz, kimse zalim olmaktan azade değil. MC döneminde Türkeşe manevi destek veren şeyhler yok muydu? Arusiler? Necip Fazıl’ın şiddet dili neydi? vs.
Son olarak; aynı kumaştan değiller ile üretmek fiiline takılmışsınız. Peki “adil olsunlar” diyelim, siz kendiniz daha iyi hissedeceseniz. Kumaş meselesinde kimin nerde doğduğu önemli değil, adil olabilenle olamıyanı- aldığı emirle zalim olabilenle, olmayanı ayırmıyacaksak neyi konuşuyoruz, anlamadım doğrusu. Habille kabili ayırmıyacak mıyız yaptıklarından dolayı. Kumaştan kasıt bir ülke aidiyeti, aynı anne babadan doğma, bir ırka/dine/gruba/fikre mensubiyet mı?(bu aidiyetler bizi nereye çıkarır?) Adil olma derdi mi?
Bize göre adil olma derdi ve dolayısıyla aynı kumaştan değiller efendim.
Yazan:logic Tarih: Ara 9, 2010 | Reply
acımazsız mı ? polisler öğrenci döverken çok merhametliydilerdi de mi biz şimdi merhametli olucaz ? tek yönlü ??? öğrencileri mi eleştirmeliyiz ? niye ? molotof kokteyli falan mı atmışlar polis kendilerine saldırmadan önce ?
yukarıda biri daha maçlardan bahsetmiş. ne maçı ya ? birbirlerine saldıran fanatik holiganlarla, öğrenciler bir mi?
olaylar başladıktan sonra mı ? arkadaşım, olayı başlatan polisler. ne olayından bahsediyorsun ?
polislerin duygu ve düşünceleriyle iş yapma hakkı yoktur! tekrar ediyorum yoktur! onlar o dövdükleri öğrencileri de korumakla yükümlü memurlar! dövmekle değil! eğer psikolojin kaldırmıyorsa polis olmayacaksın. devlet solcuları sevmiyor diye, sen gidip öğrenci dövemezsin!
sanane! sanane! sana mı düştü öğrencilerin ne yapması gerektiği ? sorsam öğrenciler orda ne için protestoda bulunuyordu bilmezsin! politika yapmak bu ülkede herkesin görevi. o öğrenciler YÖK denen garabet kurumu eleştirmek için ordaydı. yani konu birebir onlarla ilgili. olmasaydı da değişmezdi, tekrar ediyorum bu ülkede herkes politika yapmakla yükümlüdür. bu sadece bir hak değil aynı zamanda vatandaşlık görevidir. öğrenciler de elbette ki kendilerini direkt ilgilendiren bir konuda eylem yapacaklar. sana mı düştü tasası ?
bu da kuyruk acının yansıması olmalı. ya üniversite mezunu olmadığın için eziksin ya da üniversitede silik bir kişiliktin. bir gün bile bir eyleme katılacak cesaretin olmadı senin. kendi korkaklığını, doğru ya da yanlış inançları için mücadele veren insanları karalamak için kullanma.
Yazan:logic Tarih: Ara 9, 2010 | Reply
@çareci
haklısınız. dünyanın her yerinde polis aşırı şiddet kullanabiliyor zaman zaman. ama ABD’nin aksine Türkiye’de sürekli aynı gruplara yönelik nedeni gayet açık bir şiddet var. ve bu şiddet hiç bir zaman cezalandırılmıyor, ya da çok komik cezalar veriliyor. ABD ile aramızdaki fark da bu!
Yazan:logic Tarih: Ara 9, 2010 | Reply
@çareci
bir de tabi, Türkiye’de polisin bu tür toplumsal eylemlerde hükümetten bağımsız hareket etmesi mümkün değil. bu nedenle yaşanan son eylemde olanlardan AKP birinci derecede sorumludur.
Yazan:süperego Tarih: Ara 9, 2010 | Reply
tekrar olduysa özür dilerim.kimin kuyruk acısı olduğu belli oldu.yazdıklarınla beni doğruladın.üniversite okuduğun ve ya mezun olduğun için ne çok şey biliyorsun.üniversitelerimiz dünya sıralamasında kaçıncı onuda söyle lütfen.
Yazan:bsm Tarih: Ara 9, 2010 | Reply
Yazar ağırlıklı olarak şiddeti eğilimini sorgulamış.Ancak eleştiriler daha ziyade yönetim ve iktidarlar arasındaki “anlayış”biçimine endeksenmiş görünüyor.Kuşkusuz hükümetlerin ve onun temsilcileri konumundaki kurumların şiddeti önleme konusunda bağlayıcılığı vardır ve olmalıdır.Denetleme mekanizması doğru işletilir ve yeterli önlem alınırsa bu elbette olumlu netice verecektir.Bu açıdan bakıldığında tabi ki mevcut hükümetin zaafları yok değil.Alışık olduğumuz görüntüleri hükümet yetkilileri de izliyordurdur…Durumdan haberdar değiliz diyemezler.Yapabileceğimiz bir şey yoktur da diyemezler.
Dolayısıyla,yetki ve sorumluklarını kötüye kullanan ve şiddetin her şeklini uygulamayı kendisi için meşru sayan otoriter anlayışlara karşı önlem alınması bir zorunluluktur.Elindeki yetkiyi kötüye kullananlar hakkında gerekli yasal kovuşturma ve hukuki yaptırımlar uygulanmazsa bu görüntü ve manzaraların devam etmesi kaçınılmaz hale gelir.Nitekim de eskiye oranla faili meçhuller,panzerli saldırılar,toplum üzerine yaylım ateşleri-eski newroz kutlamalarını hatırlayalım-olmamasına karşın çözümün “cop”ta arandığı,orantısız güç kullanılarak görevden ziyade öfkenin hakim olduğu kol ve kafa kırma mantalitesi henüz alanları terketmiş değildir.Kısacası AKP,bu yönde geçmişe göre kısmen başarılı olmasına karşın maalesef bu anlayışı dönüştürecek radikal önlemleri almada yetersiz kalmıştır.
İşte bu noktada farklı eleştiriler oluşuyor.Okuduğum kadarıyla bir kısım yorumcu hükümetin bu zaafına dikkat çekerken-ki oldukça haklı eleştirilerdir;bir kısım katılımcı ise bu eleştirileri tek yanlı ve abartılı görmektedir.
Oysa olay,parti ve iktidarlar arası tartışmanın ötesinde ciddi bir toplumsal travmaya işaret ediyor.Evet polisin görevini şiddete endekslemiş olması da bu travmanın/toplumsal psikolojinin bir parçasını oluşturabilir.Ancak bu gerçeğe karşın polis görev ve selahiyetinin şiddete dönüşmüş olmasını;”sokak şiddeti”,stadyum öfkesi,yükselen toplumsal nefret vb eğilimlerle bir tutarak değerlendirmek doğru değildir.Zira,polis ve/veya emniyet güçlerinin görevi tam da bu toplumsal kaos ve çatışmaları önlemek,şiddete engel olmak ve toplumun huzur ve güvenliğini sağlamaktır;varolan şiddete kendi öfkesini katarak iştirak etmek değil!
Bu bağlamda,salt yüklenmek adına hadiseyi AKP karşıtlığına indirgemek-burada kasdedilen Oturanboğa rumuzlu katılımcıdır-ne kadar yanliş ve eksik ise,dünyanın her yerinde de bu böyledir diye eleştirileri tek yanlı görmek de o kadar hatalı ve yanlıştır.
Zira her kötülüğün kaynağını AKP’de arayan,şiddet ve öfkenin,faşizan tutumların,sivil diktanın başlangıcını bu partinin varlığına bağlayan anlayışlara sormak icap edecek:siz acaba başka bir gezegende mi yaşıyorsunuz?Tansu Çillerli,Mehmet Ağarlı,Doğan Güreşli zamanları hiç mi hatırlamazsınız?Ne çabuk unuttunuz sivil insanların üzerine ateş edilerek onlarca insanın öldürüldüğü zamanları…Ya o failli meçhul dönemler?…Güneydoğuda insanların havanın kararmasıyla sokakları boşalttığı karanlık yıllar?Peki kim yönetiyordu Türkiye’yi?Başka bir ülkenin işgali altında mıydık?diye sorarlar!Ha,bugün demokrasi yolunda önemli mesafeler katetmek amacındaysak evet referansımız O KARANLIK GÜNLER olmamalı!Daha çok demokrasi,daha çok adalet ve daha çok huzur istemeyi talep ederken elbette ölçümüz geçmişteki talihsiz dönem olmayacak,o günleri de gördük deyip haklarımızdan vazgeçmeyeceğiz.Ama tüm bunlara karşın sanki ne kadar melanet varsa AKP’yle gelmiş gibi bu partiye giydirmek en hafif tabirle ideolojik kaygılardan,yandaşlıktan,körü körüne taraf olmaktan başka bir anlam ifade etmez.
Diğer itiraza gelince,videoları izlemedim,izlemeyeceğim de…Kendi ülkemin tv.lerini izlemiyorum bu korkonç manzaralarla hepten kahrolup sinirlerim bozulmasın diye.Muhtemelen diğer ülkelerde yaşanan polis şiddetini görüntülüyordur.Ve muhtemelen daha vahşi daha barbarcadır…Hepsine amenna.Peki bizden beterleri var diye teselli olup haklarımızdan vazmıgeçelim?Hamile kadınlar bebeklerini düşürsün,çocuk yaşındakilerin kafaları,kolları kırılsın,insanlar yerlerde öfkeyle tekmelensin ama biz yine de iktidar partisinin prestij tasasına düşelim,savunmaya geçelim.Başka yerlerde insanlar yamyamlık yaparak birbirlerini de yiyebilirler mazeret mi bu?Bizdeki bu korkunç manzaraları,polis şiddetini,bizi kuşatan öfkeyi,sıradanlaşmış vahşeti…Bunu nasıl önleyebiliriz,çözüm önerimiz var mı,bunu konuşsak daha isabetli olmaz mı?
Yazan:oturanboga Tarih: Ara 9, 2010 | Reply
3) Bu gazetecilerden ayrı bir dil geliştirin. Hepsi olanlara kılıf bulma, mazur gösterme derdindeler.
http://haber.sol.org.tr/kadinin-gunlugu/fasizan-gericilik-fasizan-liberalizm-haberi-36693
http://haber.sol.org.tr/medya/haber-merkezini-emniyete-bagladilar-haberi-36686
Yazan:oturanboga Tarih: Ara 9, 2010 | Reply
Makale önerisi :
http://www.adilmedya.com/makale.asp?yazid=5&id=920
Yazan:logic Tarih: Ara 9, 2010 | Reply
bunu yazarak kendi kendini doğrulamış oldun asıl. bilinçaltında bir eziklik olduğu apaçık. bu eziklik üniversitelilerden de kaynaklanmıyor, kimse seni ezmiyor ama sen kendi kendini ezik görüyorsun. bu nedenle üniversitelileri nasıl aşağılarım çabasına girmişsin.
üniversite konusuna gelince, üniversiteye girenlerin %80’i aynı şekilde çıkar. üniversite kendilerine bir şey katmaz. girerken ne kadar kazmaysa çıkarken de o kadar kazmadır. %20’si ise oradaki kısmi özgür ortamdan bir şeyler öğrenir, bu da kendini geliştirmelerinin yolunu açar onlara. üniversite bu nedenle önemlidir ama tek yol değildir şüphesiz. insan okuyarak da zihnini özgürleştirebilir.
üniversitelerimiz dünya sıralamasında yerlerde sürünüyor eğitim kalitesi açısından. o öğrenciler de tam da bu durumu yaratan hastalıklı bir kurum olan YÖK’ü protesto için oradaydılar. sen naptın peki üniversiteler için bugüne kadar ? bir anlat da bilelim hele.
Yazan:oturanboga Tarih: Ara 9, 2010 | Reply
Bsm ye
Öneri konuşalım diyorsunuz, size üç öneri sunduk. Eksikleri varsa önerilerin onları eleştirin katkınız varsa ekleyin. Biz olayı böyle görüyoruz. Şiddeti mazur gösteren bir dil var, bunun değişmesi lazım, buna bir katkınız varsa buyrun. Yazıları eleştirip peki ama çözüm nedir, çözüm yazın diye yazıları bağlamakla çözüm olmuyor. Benim çözümüm şu diye yazınıza devam etseydiniz çok daha anlamlı olurdu. Soruyoruz, 1)sizce şiddetin kaynağı ne 2) Buna sizin çözüm öneriniz ne 3) Bizim çözüm önerilerimizin nerelerine katılmadınız.
Yazan:M.Utku Şentürk Tarih: Ara 9, 2010 | Reply
NE BU ŞİDDET BU CELAL?
2007: Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu Değişikliği’; Polis Şiddetinin Artışa Geçtiği Miladdır.
İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch) geçtiğimiz yıl yayımladığı raporda polisin yurttaşlara şiddet uygulamasında artış olduğunu ve bu eğilimin Türk hükümetinin ihlalcilerden hesap sormamasıyla bağlantılı olduğunu söylüyor.
‘Adalete Karşı Safları Sıklaştırmak – Polis Şiddetiyle Mücadele Önündeki Engeller’ başlıklı 80 sayfalık raporda, 2007 yılının başından bugüne dek yaşanan 28 ayrı polisin kötü muamelesi vakası ve bu ihlallerin soruşturulma süreci belgeleniyor. Raporda yer alan vakalar arasında polisin – bazıları ölümle sonuçlanan- ateşli silah kullanımı, göstericilere kötü muamele ve aşırı güç kullanarak müdahalesi ve kimlik kontrolleri sırasında ve sonrasında yaşanan kötü muamele vakaları yer alıyor. Polis hakkında suç duyurusunda bulunanların ise kendilerini polise ‘görevi yaptırmamak için direnme’ suçuyla yargılanırken bulmaları oldukça sık karşılaşılan bir durum. Hakları İzleme Örgütü Başkanı Kenneth Roth, “Türkiye, polisin her an silahını çekebileceği ve şiddet kullanabileceğine dair algısıyla mücadele etmelidir “ diyerek “Bunun da ancak ceza yargı sisteminin polisi bu tür ağır suçlar işlediğinde sorumlu tutmasıyla mümkün olabileceğini” vurguluyor.
2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nda 2 Haziran 2007’de kabul edilen ve 14 Haziran’da Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5681 sayılı kanunla polis-devleti anlayışıyla yapılan değişiklikler, hukuk güvenliğini yok edecek faşizan uygulamalara yol açtı. Son 3 yıldır 1 Mayıs’ların ‘İşçi Bayramlığından’ çıkıp ‘Polis Terörü Bayramı’ olması, özellikle Beyoğlu’nda polis şiddetinin günden güne artarak ‘Hortum Süleyman’ zamanını aratmayacak bir şiddet başlaması bile açılımdan açılıma koşan hükümetin iş polise gelince ‘dut yemiş bülbüle dönmesi’ 12 Eylül rejiminin hâlâ devam ettiğinin yalın bir ifadesi değil midir?
Yasanın derhal değiştirilmesi için bugünden tezi yok demokrat kamuoyu ve polis şiddetinin tüm mağdurları ortak mücadeleye başlamalıdır. Üstelik konu sadece ‘demokrat kamuoyu ve polis şiddeti mağdurlarını ilgilendirmiyor. Bu kanun yürürlükte kaldığı, bu şiddet kasırgası devam ettiği sürece tüm yurttaşlar bundan ‘nasibini’ alabilir.
Radikal & Bianet
11/25/2009
Yazan:bsm Tarih: Ara 9, 2010 | Reply
Öneri sunduğunuz yorumdan önce yazmıştım.Okusaydım önerilirenizi dikkate alarak görüşlerinizi eleştirirdim.
Önerilerinze gelince,başbakanın “şiddete teşvik edici dil kullandığı”tespitiniz kısmen yerinde.En son yaşanan polis şiddetine dair cesaretlendirici imalar var mı bilmiyorum ama başbakanın bu anlamda “iyi örnek”oluşturduğu söylenemez.Güneydoğuda sokak eylemlerinin tırmanışa geçtiği dönemde “kadın,çocuk ayrımı yapılmayacak” demişti.Yine sokak eylemlerine pompalı tüfekle müdahale eden vatandaşı “meşru müdafaa”kabilinde savunmaya geçen başbakanın kendisiydi.Keza İzmir’de BDP konvoyuna yapılan taşlı saldırının ardından bir devlet adamına yaraşır şekilde toplumu akliselime davet edecek sözlere tanık olmadık.
Dolayısıyla başbakanın bu tavrının,şiddet kültürünün önlenmesinden ziyade yaygınlaşmasına cesaretlendirici bir rol oyndığı doğrudur.
Ne var ki tek başına belirleyici olan bu değildir.Tespit kısmen doğru olmakla birlikte çözüm noktasında pek bir şey getirmemişsiniz.Zira başbakanın bu huyundan telkinle vazgeçiremezsiniz.Eleştirilmelidir diyorsanız,zaten çeşitli platformlarda yapılıyor bu.Gazete köşelerine taşındı,haber ve tartışma konusu oldu ve ayrıca DD’de de eleştirel bir bakışla tarışmaya açıldı konu.Dolayısıyla gerisi hukuk konusudur;bir ülkenin başbakanı toplumu şiddete yöneltiyorsa adalet ve hukuk mekanizmaları doğru işlemiyor demektir.Bu da hukuk mekanizmasının acilen gözden geçirilmesini ve bu yönde bir toplumsal muhalefeti gerektirir.Ne var ki halıhazırdaki işleyiş bu istikamette değil.Ne yargı sağlıklı işliyor ne de toplumda dişe dokunur bir itiraz var;aksine “devlet ne eylerse güzel eyler”mantığı hakim ve şiddet yanlısı asker/polis kutsanarak “halkın gazabından(!)”korunmaya çalışılıyor.Bu bağlamda toplumun her türlü hukuksuzluğa organize/duyarlı olabileceği bir zihniyet değişimine ihtiyaç var.Öneri diyorsanız alın size öneri.Yoksa siyasal kamplaşmayla kötülüğün birini görmezden gelerek-ve bazen de savunarak-ama diğer yandan bazı örnekleri eleştiri konusu yapmakla bu memleket düzlüğe çıkmaz.Kısacası “ideolojiktir”diye polis şiddetine maruz kalınmaya-haklı-tepkimizi gösterip Güneydoğuda daha katmerli ve acımasız saldırılara sessiz kalmakla ne adalet gelir ne şiddet önlenir.Karşı olacaksak şiddettin her şekline/kimden geldiğine ve kime uygulandığına bakmadan hepsine karşı olacağız.Ve tabii her şeyden önce hukuk devletinden yana olacağız.
Bu bağlamda Genç Sivillerle igili öneriniz kusura bakmayın siyasi hesaplaşma kokuyor.Ne yani size vicdan ve tutarlılıklarını kanıtlamak adına sokak gösterilerine çıkmalarını mı öneriyorsunuz?Bu mudur öneriniz?
Eğer çifte standartlı davranıyorlar derseniz anlarım.Ama beğenseniz de beğenmeseniz de bu grubun bakış açısı Kürtler,Ermeniler ve diğer azınlık unsurlarının uğradığı hak gaspları konusunda ne ise hükümet icraatlar ve polis şiddeti için odur…Paneller düzenliyorlar,bildiriler dağıtıyorlar.Ama yok inandırıcı olması için çıkıp polisle çatışsınlar diyorsanız o başka.Adamlar başka konularda da bu tür eylemlerde bulunmamışlar ne diye yöntemlerini değiştirsinler.Tabi bunu söylerken pois şiddetine maruz kalan öğrencileri haksız bulduğum anlaşılmasın.Ancak takdir edersiniz ki her siyasi grup ve fraksiyonun bir mücadele yöntemi vardır.Hadi siz de cop yeyin de anlayalım duyarlılığınızı demek bana göre çözüm önerisi değil polemiktir.Kimse cop yemesin!Ne Kürdü,ne Ülkücüsü ne de öğrencisi.Hani “çözüm önerilerimizin neresine katılmıyorsunuz?”diye sormuştunuz ben de katılmadığım kısımları ve eksik bulduğum noktalara değinmiş oldum.
Sonuç itibariyle şiddeti mazur gören bir dil hakim, bu doğru.Ama sorumluları Genç Siviller değil,hukuk ve yargıdaki eksikliklerdir.Şiddet uygulama ve bunun yanında aynı zamanda şiddetti teşvik eden dil adam akıllı “suç unsuru”olarak kabul edilsin bakın bakalım nasıl azalıyor.
Yazan:logic Tarih: Ara 9, 2010 | Reply
Zamanlama bu kadar iyi olamazdı.
İngiltere’de binlerce öğrenci parlamentoyu ablukaya almış 🙂 Harçlara zammı protesto ediyorlarmış.
İngiltere, Türkiye’den Türk Polisi istemiş acil. 2 uçak dolusu Türk polisi gönderiyormuş hükümet.
He he. şaka şaka.
Bizde olsa o abluka, kimbilir kaç kişi ölmüştü şu an. Ah ah…
Yazan:muko Tarih: Ara 9, 2010 | Reply
Bence cok acimasiz bir sekilde polisleri elestiriyorsunuz. Onlar olmasa yine ögrenci kavgalari, darbeler olur. Ben polislerimizi destekliyorum. Ayrica o yumurta atan ögrenciler de üniversiteden uzaklastirilmali ve de hayatlari boyunca bundan sonra fakir insanlara kazandiklari paralardan bir bölümü vermeliler. Paralari yoksa yasadiklari ev, vs.
Madem bu kadar zenginler…
Yazan:logic Tarih: Ara 9, 2010 | Reply
Polislerin bebeğini öldürdükleri kızın kürtaj parasını devlet ödemiş. o para polislerin maaşından kesilsin benim vergimden değil. zaten çok para alıyorlar devletten, rahat rahat öderler.
Yazan:logic Tarih: Ara 9, 2010 | Reply
ha bir de devletin gazını boş yere harcıyorlar. parası benim cebimden çıkıyor. boş yere gaz harcayan polisin maaşından gaz parası da kesilsin. polislerimizi tutumlu olmaya yönlendirmekte fayda var.
Yazan:logic Tarih: Ara 10, 2010 | Reply
Ters Cephe’yi seyrediyorum şu an. Mustafa Akyol iyice gözümden düştü. Rasim Ozan Kütahyalı da beni hayal kırıklığına uğrattı.
Protesto gösterilerini eleştirip, ardından yumurta olayını eleştirdiler. Sanki ikisi birbirinden bağımsız olaylarmış gibi. Hatta Mustafa Akyol, Ermeni Konferansı sırasında atılan yumurta olayıyla falan karşılaştırdı. Tarihte bir şey vardır. Olaylar o günkü konjonktür içinde anlaşılmalıdır. Bu bugün için de geçerli. Bir kaç gün önce öğrencilerin suratını dağıtacaksınız, bir bebeği öldüreceksiniz sonra bu öğrenciler size yumurta atınca ayıplayacaksınız. Mustafa Akyol da tutup, bunu ortada bir şey yokken yumurta atan Ülkücülerin eylemiyle kıyaslayacak.
Bir şey derdim ama sonra editör yayınlamıyor. Yorumu siz yapın.
Yazan:ali yardım Tarih: Ara 10, 2010 | Reply
nasıl yani solcular atınca demokratik tepki, ülkücüler atınca başka bir şey mi oluyor? yapmayın, yumurta atmak demokratik tepki falan değildir, muhatabı aşağılamaktır. kim yaparsa yapsın kabul edilebilir değildir. özgürlük özgürlük diyerek kabul ettiğimiz hiç bir değer yargısı kalmadı. enerjisini bir yere kanalize edememiş marjinal sol grupların taşkınlıkları özgürlük kılıfıyla meşru kılınamaz. beğenin ya da beğenmeyin Bahçeli ülkücüleri kavgadan uzak tutmayı başardı. daha geçenlerde genç bir ülkücü öldürüldü ve kütahyadaki ocak başkanı itidalli bir konuşma yaptı. kimse polise saldırmadı, intikam peşine düşmedi.
hangi grup yaparsa yapsın taşkınlığı meşrulaştırmamak lazım. bu satırları o bayana yapılan müdahaleyi tasvib etmek için yazmadım. müdahale sert olmuştur ama bu bir gerçeği değiştirmiyor. seneler öncesinin şiddet olaylarını kahramanlık, militanları kahraman olarak gören, üç beş slogan ezberleyen, eşkıyalık yapan kişileri üç genç ve idealist kişi olarak belleyen ve onların resimlerini eksik etmeyen, düşüncenin yanına bile yaklaşamamış idraki az sadece bozmak yıkmak tahrip etmek odaklı çalışan bu gruplara, özgürlük şemsiyesi altında müsamaha göstermek doğru değildir. Türkiyenin kötü günlerinin bugünlere taşımamak için teyakkuzda olmak lazım.
Yazan:bsm Tarih: Ara 10, 2010 | Reply
Bu kısmı için söyleyebileceğim bir şey yok.Demokrat ya da dürüst bulduğum çoğu yazar ve akademisyen bazen kendilerinden beklenenden daha farklı görüşlerde bulunabiliyor ve dediğiniz gibi hayalkırıklığı yaratabiliyor.
Ancak tepkiniz gerisini aşağıya bölümler halinde alıntılayacağım görüşleriniz doğrultusundaysa bence konu üzerinde biraz düşünmenizde fayda olacak.
Önce yazdıklarınıza bakalım:
Her iki olayın birbirinden bağımsız olmaması eleştiriye engel teşkil etmez.Önemli olan eleştirinin içeriğidir.Ne yazdılar,ne düşündüler bilmiyorum-henüz okumadım yazılanları.Sizi hayalkırıklığına uğratan-katılmadığınız bölümleri-alıntılamanız daha yerinde olurdu.
Peki karşılaştırılamaz mı?Burada tartışılan şey yumurta atama hadisesiyse,bunun polis şiddetiyle ne ilgisi var?Polis şiddetine misilleme olsun diye insanlar hıncını konferans konuşmacılarından,akademisyenlerden alarak yumarta mı atmalı?Ermeni Konferansında da,son yumartalı protestoda da durum aynıdır:farklı görüşleri nedeniyle insanları yumarta yağmuruna tutarak susturmak marifet değildir.Görüşünü beğenmiyorsanız tutar çürütürsünüz.Ama katılmadınız diye bu eyleme başvurdunuz mu bu düşünceyi susturmaktır ve faşizancadır.Dolayısıyla Ermeni Soykırımına yönelik alternatif görüşlere milliyetçi/ülkücü kesimlerden gelen tepki ne kadar yanlışsa,farklı bir görüşten dolayı yapılan benzer tepki de aynı doğrultuda yanlıştır.Tarihi,ülkücülerin algı biçimlerinin aksine-çarpıtmadan-sunan akademisyenlere fanatik milliyetçilerce yapılan saldırıları doğru bulmuyorsak bu son olayı da doğru bulmayacağız.
Ayrıca,polis şiddetinin yaşandığı olaydan sonraki yumurtalı protestoyu meşru gösteren nedir?Yumurtalı saldırıya uğrayan konuşmacılar polis şiddetini mi destekledi?Değilse bunun mantığı nedir?
İyi de sevgili kardeşim,öğrencilerin suratını konuşmacılar mı dağıttı?Halk arasında “Eşşek dururken palanı dövmek”diye bir mecaz var,konumuzla iyi eşleşiyor:İyi valla “polisten şiddet gördük hadi konferansın birini dağıtalım!”bu mudur yani?Eh yumurta saldırısına uğrayanlardan tepki gelince de”e ne var bunda canım,polisler bizi dayaktan geçirdi biz de suratınıza bir kaç yumurta fırlattık,ödeştik”mi oluyor:)
Yapmayın sayın logic arkadaşım.Ben de sizin gibi polis şiddetine karşıyım.Tepkinizi de son derece insani buluyor ve anlıyorum.Ancak polis şiddeti, moda haline gelen yumarta protestosunu sevimli göstermeye yetmiyor…Ayrıca geçerli bir mazaret de değil bu.
Son olarak,ortada bir şey yokken diyorsunuz ama basbayağı var.Kimse yumurtanın iğrenç koku ve cıvıklığına maruz kalmak zorunda değildir.Ülkücüsü de yapsa solcusu da yapsa faşizanca bir eylemdir bu.Ne yani kafa kol kırılmayınca sevimli mi oluyor:))
Yazan:ali yardım Tarih: Ara 10, 2010 | Reply
bsm,
tarihi çarpıtmamak eşittir ermeni olayını soykırım diye adlandırmak mıdır? ya da daha net olarak şöyle diyeyim: tarihte Türklerin aleyhine olmayan her şey, bir yönden çarpıtma mıdır?
herkes tarihi çarpıtır. 1800lü yılların ortalarından beri düvel-i muaazamadan gaz alan ermeni terörünü görmeyenler tarihi çarpıtmıyorlar mı?
ermeni konferansını protesto etmek yerine, Türk tezini ortaya koyan daha geniş katılımlı bir organizasyon tertip edilmeliydi. ne yazık ki sağ birbirini yemekten, milli meseleler üzerindeki mutabakatını bu tür organizasyonlara kanalize etme yeteneğine sahip olamamıştır.
Yazan:logic Tarih: Ara 10, 2010 | Reply
@bsm @ali yardım
uzun uzun cevap vermek istemiyorum. yumurta eylemi tek başına kabul edilebilecek bir eylem değildir. kimse kimseye yumurta atmamalı. bu onur kırıcı bir eylem. sanırım burada anlaşıyoruz.
ama polisler, ki bu polisler AKP’nin emrinde, öğrencilerin suratını dağıtıp, bir bebeği öldürdü. o polislerin amiri AKP’nin (ki AKP polisi çok alaycı bir şekilde savundu) bir milletvekiline (dediğiniz gibi akademisyene değil, akademisyen kimliği önem taşımıyor burada) yumurta da atılır, başka bir şey de. öğrenciler az bile yapmış.
Yazan:logic Tarih: Ara 10, 2010 | Reply
kardeşim, ben öyle bir şey mi dedim? demokratik tepkiden bahseden kim?
Yazan:logic Tarih: Ara 10, 2010 | Reply
kurum, yani AKP destekledi. Bülent Arınç hariç.
Yazan:bsm Tarih: Ara 10, 2010 | Reply
Meseleye “biz” ve “ötekiler” düzleminden bakmıyorum.Lütfen her konuyu bu düzleme çekmekten vazgeçin.Beni ilgilendiren tavırdır.Aynı akademisyenler “Ermeniler Türkleri kesti”deselerdi ne olurdu sizce?Savunmayı vazife saydığınız ülkücüler itiraz ederler miydi?Demek ki ezberlerin dışına çıkıldı mıydı kıyamet kopuyor.Kısacası çarpıtılmış dahi olsa bildik nakaratlar tekrarlandığında kendini ülkücü olarak tanımlayanların milli duyguları okşanıyor;tersi iddialar olduğunda da tahammülsüzlük başlıyor,budur söylediğim.
Ayrıca “Tarihte Türklerin aleyhine olmayan her şeyin çarpıtma olduğunu”ima eden bir ifadem olmadı.Niyet okuyarak tasarrufunda bulunmadığım sözlerden mesul tutmayın beni.Müsterih olun Türklerin uğradığı bir mağduriyeti de öyle ırk takıntılarıyla halının altına süpürenlerden değilim.Bu genelde cahil ırkçıların başvurduğu bir yöntem.Ve tarihle ilgili her türlü gerçeği bilip bilmeden inkar edenler de ne tesadüf ki kendilerine milliyetçiyim diyenlerden çıkıyor.Tenzih ederim üzerinize alınmayın ama gerçek bu.
Gerçi konumuz bu değildi, fikre fikir yerine şiddettle,provakosyonla karşılık verilmesinin doğru olmadığını belirtmeye çalışmıştım.Özellikle de ideoljik ayrım yapmaksızın solcusunun da,ülkücüsünün de bu yöntemlere itibar etmemesi gerektiğini belirttim ama nedense konuyu başka yöne çekmekte geçikmemişsiniz.
Ermeni Terörü,Türk terörü,Kürt terörü…Ne fark eder ki?Elbette belgeleriyle kanıtlandığı halde terörü “işleyen tarafa”göre görmezden gelinmesi çarpıtmadır.Konferasta neler konuşuldu,konuşma tutanaklarında neler geçmiş konuya hakim değilim.Yalnız bildiğim bir şey var:ülkücülerin konferans basmalarının nedeni objektif tarihten sapmayla açıklanamaz;rahatsızlık duyulan şey “Türklüğe” suçlama getirme olasılığıdır.
Oysa doğru tavır,tarih tezlerinden nem kapmak yerine varsa çarpıtılmış bir konu bunu belgeleriyle ispat etmektir.Ülkücüler ise konferens salonu,tv.stüdyosu basmayı,adam yumruklamayı tercih ediyorlar.
“Milli meseler üzerinde mutabakat”,”Türk tezi”…Bunlar sizin öncelikli ve olmazsa olmaz talepleriniz olabilir,görüşünüze saygı duyarım.Lakin bu tür şeyler benim ilgi alanıma girmiyor.İnsanlar birbirini kırıp dökmeden fikirlerini anlatsınlar benim için kafidir.Ancak dediğim gibi “milli”tarafı ağır basan “mutabakatlar”ın insanlığa getirisi olacağını düşünmüyorum.Nedenini de açıklayayım.Milli mutabakatlar farklı insan topluluklarını,dinleri,medeniyetleri…birleştirip kaynaştırmak yerine araya yüksek duvarlar örüp birbirinden uzaklaştırıyorsa ben o mutabakatın içinde olmamayı tercih ederim.”Milliğine”takılıp insanlık adına ne varsa bir kenara iteceksem bunun ne anlamı kalacak ki?
Yazan:ali yardım Tarih: Ara 10, 2010 | Reply
bsm,
ülkücüleri savunmak gibi bir kaygım yok. ama milletime atılmak istenen iftiraya karşı fikir düzleminde karşılık vermek gerekliliğine inanıyorum. uzlaşmıyor olabiliriz, bana göre milli bir anlam ifade ediyor, size göre etmeyebilir.
burada konu dışına ben çıktım kabul.ama siz yorumunuzda “soykırım” savunucularını, tarihi çarpıtmadan yazan grup olarak nitelediniz. herkesin az ya da çok ideolojisine göre tarih inşa ettiğini söyledim bende. ki öyledir, tarih yazımı dediğimiz şey, bir ölçüde tarih yaratımıdır aslında. belgelerin arasını dolduran tarihçinin yönelimleridir. milliyetçi,sosyalist her grup için böyledir.
ben fikirleri tartışma taraftarıyım. eğer ermeni tezinin konferansı yapılyorsa,Türk tezini savunanlarda konferans yapmalılar. Yusuf Halaçoğlu ile sevan Nişanyan tartışması, halkımızın kafa karışıklığına düşmemesi için çok faydalı oldu.
kasıtlı olarak meseleyi milliyetçilik tartışmalarına çekmem. çünkü nasıl ülkücü sitelerde Kürt sorunu, laikçilerde başörtüsü konuşul(a)muyorsa, DD sitesinde de Türklük konuşulamıyor. birşey söyleyince ne alkolikliğiniz kalıyor, ne eroinmanlığınız! müslüman kardeşlerimiz bizi bir yolunu bulup tekfir etme telaşına kapılıyorlar. “bak demedim mi milliyetçi müslüman olamaz” diyecek yer arıyorlar. neyse siz boşverin bunları. birileri “ermeniyiz” diye bağırırsa,onların karşısına da”Türküz” diyenler çıkacaktır
Yazan:bsm Tarih: Ara 12, 2010 | Reply
Sevgili Ali bey kardeşim,
Bunca yorumlarımı okudunuz,basit meselerden ötürü hakkınızda şüpheye düşmeyeceğimi anlamınızı beklerdim.Şu ülkücüleri savunma meselesinden bahsediyorum.Tabi ki savunabilirsiniz.İnsanız sonuçta.Fikir bağıyla ortak olduğumuzu düşündüğümüz insanları savunuruz,aidiyet duygusuyla ait olduğumuzu hissettiğimiz milliyeti savunuruz,insanlık için yararlı olduğunu düşündüğümüz ideolojiyi/dini/felsefeyi/inancı savunuruz.Tıpkı evladımızın kötü meziyetlerle anılmasını istemediğimiz gibi parçası olduğumuz bir aidiyet şeklini savunmamız insanlık hallerindendir.İnançlı bir dindar değilim ama dini lügatla söyleyeyim insan olarak fıtratımızda vardır bu hissiyat.Ve asla abartılı bulmam,aksine kötü olana başkaldırıdır bu,asil bir davranış olarak bulurum.Neden asil bulurum?Çünkü öyle ya da böyle “doğruyu/hakikatı/gerçeği…bulma içgüdüsüdür bu savunmacı anlayış.Bakın,yeri gelmişken samimice itiraf edeceğim;bir başlık altında Kürtlere dair bazı yargılar dökülmüştü yorumlara…Kaçak elektrik kullanmalarından tutun,ilkellikleri,kabalıkları,şidette yatkınlıklarıyla eleştiriliyordu Kürtler.İtiraz ettim,yerden yere vurdum kendimi,inanır mısınız uykularım kaçtı,huzursuz oldum.Neden?Çünkü ortak bir aidiyete sahip olduğumu düşündüğüm bir topluluk hakkında genellemeci yargılarda bulunulmasından rahatsız olmuştum.Belki de kendimi bu toplulukla özdeş bulduğum için hayıflanmıştım.Eleştiriler doğru da olabilirdi ama birey olarak kendimi isnat edilen suçlamaların dışında hissettiğim için beni yaralamıştı söylenenler.Onun için sizi anlayabiliyorum,empati kurabiliyorum.
Sanırım siz “Soykırım”kavramına takıldınız.Ağır geldi size.İftira olarak algıladınız.Oysa benim bu yönde kesin iddialarım olmadı.Sadece,içinde”SOYKIRIM”kavramı geçtiğinden ötürü ülkücülerin demokratik olmayan bir itiraza/eyleme başvurduklarını anlatmaya çalıştım.Siz bunu Türkçülük karşıtı bir refleks olarak okudunuz.Hayır.Yazdıklarımdan okuduklarınız buysa eksik okumuşsunuz.Çünkü doğru ve güzel meziyetler ırklara mahsus bir şey değil.Aynı şekilde kötülükle,olumsuzlukla anabileceğimiz şeyler de ırklara/milliyetlere mal edilemez.Ermeni hadisesine gelirsek,tıpkı bugün varolan anlamsız Türk-Kürt çatışması gibi bir hadise yaşanmış.Her iki taraf da zarar görmüş,bedel ödemiş,düşmanlıklar yaşanmış.Ama bunun sorumlusu salt Türkler değildir;Ermeniler,Kürtler ve müslümanlar da değildir.Bir karışıklık,kaos yaşanmış.Bir taraf daha ağır bedeller vermiş,daha çok acı çekmiş,daha çok kayıp vermiştir.Bu bir güç meselesi.Güçlü olan taraf zayıfı ezer,bu bir doğa kanunudur.Kürtler güçlü olsa belki Türklere,belki Ermenilere zara verirdi.Bunun bir garantisi yok.O dönemde de daha güçlü/egemen olan Osmanlı yönetimi Ermeni halkını mağdur etmiştir.Bunun özelinde Türk etnisitesiyle bir ilgisi yok.Dengeler böyle bir sonuç yaratmış.Bize düşen görev bu tür ibretlik olayların bir daha yaşanmaması için ders çıkarmak.
O açıdan iftiralara karşı olmak kadar,yaşanmış gerçekleri de sırf aidiyet duygusuyla inkar etmemek gerekir.İnsanlık bunu gerektirir,vicdan bunu gerektirir.Ha,her bir milliyet/topluluk/ideoloji…kendine göre bir tarih yorumu yapar diyorsanız,evet olabilir.Ama biz bu mantığa itibar etmek zorunda değiliz.Bırakın her olaya devlet/milliyet vs pencerisinden bakanlar düşünsün bunu,olanların tasası olsun.Biz yine de vicdanımızla,insan olmaklı yanımızla bakalım.
Çok uzattım,başınızı fazla ağırtmak istemiyorum.Sizden ricam,iyi-kötü yanlarıyala milliyetlerin de sizin benim gibi insan olduklarını hatırlamak.Benim milliyetim suç işlemez diye bir kaide yoktur.Doğru şeyler yapılabileceği gibi kötü şeyler de olasıdır.O halde milliyet sendromundan bir kurtulalım.Önce insan diyebilelim.Feryadım budur.Yoksa Türklük karşıtı bir kaprisim yoktur,lütfen anlayın bunu.
Sonuç olarak milliyetçi refleksleriniz ağır bassa da görüşlerinize değer veriyorum ve sizin de beni anlamınızı istiyorum.Her neyin adresini arıyorsak milliyetlerde/etnisitelerede aramayalım,reçete nefsimizdedir.Doğrular da,hakikat de,düşman da…Milliyetlerde değil insan olmaklı yanımızla içimizdedir kardeşim.
Beni anladığınızı umudediyor,sevgi ve saygılarımı iletiyorum.
Yazan:ali yardım Tarih: Ara 12, 2010 | Reply
sayın bsm,
öncelikle şunu belirteyim ki, fikirlerinizi savunma tarzınızı ve düzeyli üslubunuzu haddim olmayarak takdir ediyorum. “üslub-u beyan aynıyla insandır” demişler. bende yorum yazarken üsluba dikkat etmeye çalışıyorum. galiba en fazla dengemi kaybettiğim yer, bir yorumcunun Menderes’e yapılanlara alkış tuttuğu yerdi. kim olduğu önemli değil aynı muamele İnönüye de yapılsaydı karşı çıkardım. bu bizim insani yönümüzden kaynaklanan bir tepkidir.
Prof. Osman Turan; milli, İslami ve insani esaslar üzerine oturmuş bir milliyetçiliği savunur. bende bu görüşteyim. gayri insani bir eylem, milliyetçilik adına meşru görülemez. Örneğin Hrant Dink’in öldürülmesini hiç bir şey meşru kılamaz.
Türklük konularında hassasım çünkü ebediyete intikal etmiş bir sessiz yığın karşısında kendimi sorumlu hissediyorum. bu tamamen subjektif bir şey, bir his. o sessiz yığın sürekli bir vesile ile suçlanıyor;kemalistler Osmanlı üzerinden onlara iftira atıyor, başkaları Ermeni olayı üzerinden bütün bir milleti zan altında bırakıyorlar. elbette iyilikler belli milliyetlere mahsus değildir. ama şunu biliyorum Türk milleti, damarlarındaki “asil kan”la değil ama, yaşatttığı kültürü ve o kültürün yapıcısı imanıyla dünya üzerinde en insani medeniyetlerden birini kurmuştur. kendi üslubuna ulaşmıştır, farklı etnisiteleri dahi Türkleştiren-ne olur bunu asimilasyon olarak algılamayın- bir iklim yaratmıştır. bugün bu iklim yoktur, amerikaya giden birini çepeçevre saran amerikalılık atmosferinin benzeri bizde yoktur. kimliğimize sahip değiliz, daha dün bağımsız olmuş bir sömürge halkının ayarında gibiyiz. avrupalı en ufak bir dış politika hamlesinde Osmanlıyı hatırlarken, biz abd olmadan hiç bir şey yapamayacak bir acizler topluluğu gibi görüyoruz kendimizi. bir medenyetin mirasına karşı lakaydız ve Türk kimliği bu yüzden bir batılı istilaya maruz. birileri Kürt düşmanlığı yaparak daha fazla milliyetçi olacağını zannediyor. gayrı insani gayri İslami yollara tevessül eden bir Türklük ve milliyetçilik olamaz. milliyetçilik lafla da olmaz. bu sitede milliyetçilik mevzusunda en çok üzerime gelen mehmet bey benden daha fazla milliyetçidir. çünkü Fransa’da entelektüel bir Türk kimliğini temsil etmektedir ve Türk olduğundan dolayı kompleksli olduğunu sanmıyorum.
ülkücüler düşünceyi ve düşünen adamları dışlamakla meşhur bir grup. bu camianın içinden gelmiş kaliteli entelektüellerin hepsi bugün camianın dışında.komplo teorilerinden ve ulusalcıların bilgi dezenformasyonuna maruz kaldıklarından, zerre kadar fikir kalmadı onlarda. “başbuğ” dedikleri kişinin bile ne dediğinden habersiz bir grup. bu grubu savunmak gibi bir gayem olamaz. particilik yapmayı zaten milliyetçiliğin tabiatına aykırı buluyorum.
Türk olarak kendini tanımlamak istemeyenlere, kimlik dayatılmasına da karşıyım. evet, hepimiz insanız ve siyasi pozisyonlarımızdan ziyade birbirimizi öncelikle insan olarak algılamak, sıhhatli bir algılama biçimidir. etnik kimliklerin önde olduğu bir algı biçimi de sıhhatli değildir. lakin batılılaşmanın ve batıcılaşmanın yol açtığı kimliksizlik ve kültürel yozlaşma kabul edilebilir değil. dilimizden hayatımızın her safhasına kadar amerikalılaşmak, ancak bir aşağılık kompleksinin ürünü olabilir. Türk olarak kalmalıyız, Türklüğün de köklü bir medeniyete mensubiyetin unvanı olduğunu bilmeliyiz. bu Türk-İslam medeniyetine Kürtte mensuptur, Özbekte.
ideolojik tartışmaya girmek niyetinde değilim,son yazdığım satırlarda yorumcunun “ideolojisi ve ütopyası” olarak es geçilebilir, dikkate alınmayabilir. önemli değil. sizi gayet iyi anladım, ben de sevgi ve saygılarımı iletiyorum.
Yazan:logic Tarih: Ara 12, 2010 | Reply
Facebook’ta adam şunu yazmış:
NE MUTLU TÜRKÜM DİYEMEYEN CAHİLLERRE SESLENIYORUM ORHAN YENER SAKAL BIRAKTIM DIYE KENDINI MUSLUMANMI SANDIN MUSLUMANSAN NE MUTLU TURKUMDE DIYECEKSIN SEREFSIZZZZZZZZZZ
sonra Ülkücülere neden kızıyoruz oluyor 🙂
Yazan:logic Tarih: Ara 12, 2010 | Reply
bu da son marifetleri Milliyetçilerin:
http://www.facebook.com/photo.php?fbid=481370016720&set=a.481369896720.252683.120996901720
Yazan:ali yardım Tarih: Ara 13, 2010 | Reply
“Bu millet büyük acılar görmüş, büyük ve mazlum bir millettir. Kimse kimseyi asimile etmedi, kucaklaştık sadece. Asimilasyonu hükümetler değil, toplumlar, milletler yapar. Bizim tarihimizde, geleneğimizde yok öyle bir şey. Biz etnik ilgiyi bireyin süsü ve rengi olarak kabul ederiz ve sempati unsuru olarak kullanırız. Batı’da bile olmayan bir şeydir bu. Bizim için bireyin insanlığı önde gelir. İstisnai vakalara değil, genele bakın; göreceğiniz budur.
Yahya Kemal, bir kusur olarak gösterir; biz yaşadığımız acıların edebiyatını bile yapmadık. “Allah bir daha göstermesin” deyip geçtik. Yüreğimize, içimize bakabilen bizi sever ve hep sevmiştir. Barış bizim hem idealimiz hem hasretimizdir. Laflara değil, toplum kesitlerinin aile sıcaklığına bakın, bunu da kolayca görebilirsiniz.”
Ahmet Selim
makalenin tamamı için http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1057836
milliyetçilik denince; yalnızca slogan atan meczubları değil, ağırbaşlı fikir adamlarını da ele almanız gerekir. bu ülkede her siyasi grubun meczupları var; marjinal sol gruplardan, dini kullanan terör örgütlerine kadar. taliban militanını gösteren bir fotoğraf, bir müslümanı ne kadar anlatıyorsa; sağa sola küfredenler o kadar milliyetçiliği anlatabilir.
Yazan:logic Tarih: Oca 11, 2011 | Reply
memurlar.net’te bakın polisler ne yazmış öğrenci olaylarıyla ilgili:
# “(Amirleri için)işi bilmiyorlar. gereksiz tedbirler alıyorlar; panik yapıyorlar.”
# “Üst devrelerimiz, bize robotmuşuz gibi davranıyor. Robot bozulunca kontrolden çıkar.”
# “Coplanmak, (öğrencilerin) işlerine geliyor. Basın, kendilerine daha fazla ilgi gösteriyor. Bedava reklam. Coplanmak, bulunmaz bir nimet.”
# “Bir kibrit çöpü(öğrenci), ormanı yakabilir. Bu nedenle, ayakla ezilip söndürülmesi gerekir.”
# “Şu çevikten bir kurtulayım. Mesleğimin 10’da 2’si Çevik Kuvvet’de geçti. Ben coplamayayım da kim coplasın.”
Yazan:Zeyneb Karataş Tarih: Nis 7, 2011 | Reply
Cemile Hanım,
Bir gece yarısı evi basılan insanlar var(dı) ve belki gerçekten suçlu ve belki de, evdeki seslere uyanmış mahmur gözlerle etrafa bakınan/korkan çocuk kadar masum..Ama o çocuk büyüdükçe korkusu da onunla büyüyüor; ev basan,babasını alıp götüren kötü adamlar’dır polisler çocuğun gözünde.
İlkokul sıra arkadaşım abisi coplanmışlardandı ve polislerden korkanlardan…Ve arkasıradaki arkadaşım polis olan babasının heran Doğu’ya gönderilmesinden korkan bir çocuktu..O’da sadece korkan bir çocuk! Ve çocukluğum bu iki dostumun düşmanlıklarının izini taşıyor hala..
Sol görüşlü ama öğrencilerine hep saygı duyan ressam Ahmet Yılmazer’le kısa bir atölye çalışmamız olmuştu, bir filistinli çocuğun temsili resmini bulmuştum internetten,onu yapacaktım. Heyecanla hocama götürdüm,ne diyeceğini merak ediyordum doğrusu ve söylediği gerçekten ilginçti:
“Baksana çocuğun gözlerine, nasıl da büyük, hiç görmüşmüydün bu kadar büyük göz! neyi temsil ediyor biliyor musun ; çocuk korkusunu, çocuğun korkusu ve kine dönüşmesinin izleri…Yanlış anlama! bu bütün görüşlerce kullanılmıştır,çocuklar hep kullanılmıştır Zeyneb,çünkü çocukların kinleri büyütecektir davalarını,ideolojilerini,savaşlarını…”
Çocukların korkuları ve kinleri…Yazınıza yapılan yorumlar ve iki arkadaşımın birbirlerine olan bitmek bilmez düşmanlıkları aslında biraz da o büyük gözlerldeki korkuyu ve kini gösteriyor…
Not: Ben de ‘korkan’ bir çocuğum ve hala üzerime bulaşmış kin lekelerini silmekle uğraşıyorum.. Bu yazıyı yazmanız için çok sebep vardı,iyiki yazmışsınız.