RSS Feed for This Post

Arthur Schopenhauer’dan Namaz Dersleri

İlk defa “adam gibi” namaz kılmayı başardığımda kendi kendime sormuştum: “Bunun bu kadar güzel bir şey olduğunu bana neden kimse söylemedi?” . Neden güzelliklerin etrafını şekilcilikle, ritüellerle, yasaklarla, haramlarla, insanı korkutan bir sürü şeyle örterler? Yanlış anlaşılmasın, farz oluşunu reddetmiyorum. Ama su içmek de mecburîdir. Su içmezseniz ölürsünüz. Gelin görün ki bu mecburiyet su içmenin güzelliğini engellemez. Sıcak bir havada, tertemiz bir bardaktan serin bir suyun lıkır lıkır boğazınızdan geçişi… Sadece mecbur olduğunuz için mi su içiyorsunuz? Mesela su ihtiyacını gideren haplar olsa vazgeçer miydiniz sudan?

Mesele orada da bitmiyor. Son derecede sübjektif bir olguyu, ancak yaşanarak hissedilen bir şeyi objektif olarak, kelimelere dökmek… Dil hapishanesine sıkıştırmak Mânâ’yı. Gerçekten imkânsız. Lâkin kayalardan aşağıya hızla süzülüp dalgaları yalarcasına uçan bir martının denize  yaklaştığı gibi yaklaşmak mümkün Mânâ’ya. Bunun çaresini (zahiren) paradoksal bir şekilde, İslâm dışı kaynaklarda buldum. “Zahiren paradoksal” çünkü ancak namaz kılMAdığından emin olduğumuz bir insan bize yardım edebilir. Böyle bir insanın Zaman, Mekân ve İlliyet perdelerinin ötesini “görmesi” bu yazının amacına uygun bir örnek teşkil edebilir çünkü. Meselâ Arthur Schopenhauer’un epistemoloji, ontoloji, estetik ve etik konularındaki görüşlerini içeren, olgunluk dönemi eseri Die Welt als Wille und Vorstellung[1819](1):

 “…Kendimizi tenha bir yerde farz edelim. Ufuk sonsuza uzanıyor, gökyüzü bulutsuz, ağaçlar düşünelim ve bitkiler… tamamen hareketsiz bir atmosfer içinde… Hayvan yok, insan yok, akan bir su yok. Her yerde derin bir sessizlik. Böyle bir yerde bulunmak insanı tefekküre davet ediyor. Nefsanî arzulardan ve bu arzuların gerektirdiği mücadelenin etkisinden kurtulmuş bir tefekkür bu. Mucizevî renklere bürünmüş bir manzara. Üstesinden gelinecek, başarılacak şeylerin yokluğu… hiç bir avantaj ya da dezavantaj teşkil etmeyen bu durum insana tefekkürden başka bir seçenek bırakmıyor. Bu şekilde yükselmekten aciz olan ise rezil bir biçimde can sıkıntısına mahkûm oluyor. Böyle bir yerde kendi aklî değerimizi ölçüyoruz. Yalnızlığa tahammül etme kapasitemiz ya da onu sevmemiz tam bir mihenk taşı.[…] Özgür aklın yani nefsanî arzulardan kurtulmuş dehanın eserleri kesinlikle faydasız olmalıdır. Müzik, felsefe, resim, şiir… Bir dehanın eseri yararlı bir cisim değildir. Faydasızlık bir vasıf olarak dahiyane eserlerin doruğa eriştiğinin işaretidir. Diğer bütün beşerî eserler varlığımızın muhafazası veya konforu için üretilmiştir. Deha ürünü eserler ise kendileri için vardırlar… bir çiçek gibi ya da varlığın net getirisi gibi. Ondandır ki kalplerimiz bu eserlerin tadına baktıkça bir çiçek gibi açılır. Çünkü bu eserler bizi beşerî ihtiyaç kıskacında ağırlaşan dünyevî atmosferden çekip çıkarır…”

Fayda-Tehdit ilişkisi kurmadan, gördüklerini saymadan, kavramsallaştırmadan dünyaya bakabilmek… Sadece “SeYRetmek”… Kayıp giden gar binası ile trenin hareketi arasındaki ilişkiyi idrak etmek. “Zaman/tapınak” kökünü içeren ilginç bir kelime var Fransızca’da: ConTeMPLation.

Bu kök hakkında etimolojik bilgi vermiştik “insan aklı Zaman’ı anlayabilir mi? (1)” başlıklı makalemizde. Bu kısmı yeniden dikkatinize sunarak bu makalenin kavramsal kısmına son vermek istiyorum. Kendi zihninizi, bilincinizi, belleğinizi dikkatle dinleyerek Arthur Schopenhauer’un yukarıdaki metnini “hissedebilmenizi” sağlayacak bazı fotoğraflarla parantezi sırlayacağız.

“… Batı dillerinin çoğunda zaman ile ilgili kelimeler bir Hint-Avrupa kökü olan tem-‘den türemiş: time(ing.), temps(fr.), tempo (it.), tiempo(isp.)… Anlamı: Kesmek! Yunanca temno kelimesi de aynı anlama geliyor. Atom (=bölünemez) bu yunanca kökten gelen ve yine kesme/bölünme içeren bir kelime. Bu kesme meselesi hiç yabana atılmaması gereken bir şey. Zira yaratılış fikrini çağrıştıran ve yine [etimolojik olarak] gökyüzünün yeryüzünden (kesilip) ayrıldığı yer anlamında templum (=tapınak) var Latince meselâ. Örnekler çok: Tome (Ansiklopedi vb eserlerin ciltleri…) gibi aynı kökten gelen kelimeler de bir şeyi içeren birleştiren ama bunu yaparken ayıran, bölen, öngörülmüş bir yapıya göre bölmeleyen mânâlarına işaret ediyor.Fakat öylesine bölmek parçalamak kastedilmiyor. Bir İÇ ve bir DIŞ kalacak şekilde ikiye ayırmak söz konusu. Bir öteki, bir “alterite” oluşturuyor bölme eylemi. Neticede Siyah beyaza, uzak yakına borçlu değil mi varlığını? En azından biz insanların ALGILAMA ile çevrili olan aklı bir şeyin var olduğunu anlamak için onun zıddına muhtaç. Aslında hem zıddına ihtiyacımız var hem de iki zıt şeyi ayıran fizikî veya aklî hududa. Sözgelimi “deniz” ve “kara” varsa aralarında bir de kıyı şeridi, bir kumsal veya bir rıhtım var değil mi? İşte bu kıyı, bu ayırma bölgesi, bu sınır(lar) tarif ediyor burada anlatılan “Zaman” algısını.

Tahmin ediyorum yine bu sebeple Varlık ve Zaman (Sein und Zeit) adlı devasa eserinde Martin Heidegger Zaman’ın bu Tutkal-Bıçak etkisine şöyle işaret ediyor:“Zaman varlığının Hakikat’i dünyevî bir şey olması değildir. Ontolojik ayrımın müşahede edilebilir biçimde kendini bize gösterdiği  ufuk çizgisidir.”

Biraz açacak olursak:  MUTLAK olarak var olanları meselâ ilk harfi büyük yazılmak üzere İnsan‘ı müşahede edemeyiz. İnsan vardır ama bu varlık akl-ı meaş ile kavranamaz. AŞ, iŞ ve eŞ bulmamızı sağlayan, iemizi temin etmeye yarayan Akl-ı Meaş’ın kapsama alanı dışındadır bu anlama. Evinin damına çıkmak için kullanılacak bir merdiven elbette Ay’a seyahat için kullanılamaz. Her ne kadar Merdiven de Uzay Mekiği gibi insanları “yükseltmeye” yarayan bir alet olsa da…Oysa İnsan‘ın müşahedeye açık bir biçimde, zamansal ve mekânsal olarak ortaya çıkması, insanların, insanlığın tarih ve Kâinat içinde var olması elbette bilimsel olarak, objektif olarak anlaşılabilir. Hatta ölçülebilir, bilime, teorilere, senaryolara konu olabilir.İşte Heidegger’e göre Tutkal-Bıçak olarak Zaman’ın varlığı “Mutlak varlıklar “ile “Müşahede edilebilir varlıklar” arasındaki bir hudut,  bir köprü, bir kopma ve birleşme noktası olarak akledilebilir, kavranabilir.”

1° Türkçeye İsteme ve Tasarım Olarak Dünya adıyla Levent Özşar tarafından çevrilmiş.

 

 

 

  

 

 

 

 

 

 

 

 

Trackback URL

  1. 4 Yorum

  2. Yazan:Cb Tarih: Ara 25, 2010 | Reply

    haftasonu gibi yığınlardan sadece bedenen kurtulduğumuzu düşündüren ve sadece ayak uzatmakla geçirdiğimiz zamanlar için, bu dikkat!(ünlem) yazısı için derin göz sahibi Mehmet Yılmaz’a teşekkürler

  3. Yazan:MY Tarih: Ara 29, 2010 | Reply

    Eyv. CB, su an çook uzaklardayim evime, jura daglarinin öbür tarafindayim, senden haber almak güzel 🙂

  4. Yazan:mehmet Tarih: Kas 8, 2017 | Reply

    Atom=Bölünemez
    bunu biraz açmanızı rica etsem.
    zira bizim bildiğimiz fisyon reaksiyonu olmayan birşey midir?

  5. Yazan:my Tarih: Kas 12, 2017 | Reply

    Fizik değil metafizik olarak okuyunuz 🙂

  1. 1 Trackback(s)

  2. Eyl 9, 2014: Mutluluk ve Tatmin

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin