RSS Feed for This Post

Dijital edebiyat olur mu?

Sunuş: Yakında doğum gününü kutlayacağımız Derin Düşünce kurulduğundan bu yana çeşitli aşamalardan geçti. Ama  Arzu Cihangir, Ayşenur Bulut, Bahar Pınar, Kamer Yalçın, Nurhayat Kızılkan, Suzannur Başarslan, Cemile Bayraktar, Özlem Yağız ve Kübra Nur Ayar‘ın katkıları olmasaydı Derin Düşünce bildiğiniz Derin Düşünce olmayacaktı. Neden?

  • – Biz karımla işleri paylaştık, mühim meselelere ben bakıyorum, geri kalan işlerle hanım ilgileniyor.
  • – Ne gibi meselâ?
  • – Ermenistan sınırının açılması, Avrupa Birliği’ne üye olmamız… Bütün bunları ben takip ediyorum.
  • – Ya karın?
  • – Dedim ya, önemsiz şeyler: Kiranın zamanında ödenmesi, çocukların eğitimi, akşam yemeğinin hazırlanması…

Günlük siyasî kavgaların tozu dumanı içinde “biz” erkeklerin gözünden kaçan şeylerden biri de… Hayat’ın kendisi. Bu sebeple “ötekilerin” yani hanım yazarlarımızın mütevazî bir eda ile Hayat’a dair, İnsan’a dair yazdıklarını her okuduğumda Hz Aişe Validemiz (r.a.) geliyor hatırıma. Gerek zekâsı gerekse ilmi ile öne çıkmış, yeri doldurulmaz hizmetlerde bulunmuş.

Bu sebeple İlim zaviyesinden bakmalı diye düşünüyorum kadın-erkek eşitliğine. Çünkü bu zaviyede “eşitlik” kelimesinin yetersiz kalacağı kavramlar İnsan Aklı’nın nazarına veriliyor. Batılı feministlerin rüyalarında bile göremeyecekleri bir manzara. Tabi idrak etmek şartıyla. Gelenek ile gelen hataları  Vahiy ile karıştırmadan bakmalı Kadın’a, Erkek’e, İnsan’a ve Düşünce’ye. Mevlânâ Hazretleri’nin deyimiyle “O’nun sırlarına agâh olmak” yüceltiyor İnsan’ı, arazlar değil. Zahiren kadın ya da erkek olmanın ötesindeki “olmak” ancak İlim zaviyesinden görülebiliyor (=akledilebiliyor).

Değerli yazar Yıldız Ramazanoğlu‘nun Özgün Duruş sitesindeki son yazısını okuyunca flaş gibi bunlar geçti aklımdan. Teknik ilerlemenin günlük hayatı yavaş yavaş dönüştürmesinden bahsediyor Ramazanoğlu. Tabi erkeklerin çoğu kez yaptığı gibi Bill Gates’in milyarlarından da bahsedebilirdi. Ama Teknoloji’yi düşünmek istiyorsak, İnsan’ın teknik ile kurduğu ilişkiyi ve kitapların, edebiyatın dönüşümünü anlamak istiyorsak ayaklarımız yerden kesilmeden yapmalıyız bunu. “Biz” erkekler “siz” hanımlardan kopya çekmeliyiz biraz olsun…(MY)

Şairin Klavyeyle Kanatlanması (Yıldız Ramazanoğlu)

Yıllar önce Türkiye’nin ilk “online” yayınevi olan Altkitap’la karşılaştığımda bunun heyecan verici bir tecrübe olduğunu düşünmüştüm ama oradan kitap indirip de okudun mu derseniz evet! diyemem.

Çünkü gazetelere internetten göz atmaya çaresizlik içinde katlansam da bir kitabı okumak için bilgisayarın karşısında oturma düşüncesi bana yabancıydı hep. Kitabın kapağına her an dönüp bakabilmek, kelimelere dokunabilmek benim için vazgeçilmez bir mutluluk. Bir gün basılı kitap ortadan kalkarsa o sarımtrak sayfaları çevirmekten, kitabı bağrımıza basmaktan, çantamızda varlığını hissetmekten mahrum kalmak, en büyük bahtsızlık olur diye düşünürüm. Parmak uçlarından içlere giden yolun tıkanması olur bu ki, bu eksilmeyle kitapla sağlayacağım ünsiyetin büyük yara alacağına inananlardanım. Bir de koku meselesi vardır ki izahı gayri mümkün. Kitabın kokusu kâğıdın büyüsü ta ağaçların masumiyetine kadar götürür bizi. Her satıra bir şekilde sirayet eder de bütün kahramanları ne kadar mücrim olurlarsa olsunlar bir şekilde temize çıkarır, fiillerden koparıp failin ilk yaratılışına çevirir zihnimizi.

Daha sonra derindüsünce.org da karşılaştığım kitaplar artık digital aleme alışmam gerektiğine ikna etti beni. Değmeden dokunmadan kitap okumaya alışmak zorundaydım yerine göre. Sitede şu an indirilmeye hazır yayınlanmış birbirinden ilgi çekici 39 kitap okurun hizmetinde. Sitenin yöneticisi ve zihin açıcı uzun analizlerin yazarı Mehmet Yılmaz’ın Derin Göz-Sanatta Ayrıntı kitabı “indirme” yoluyla hem de bir çırpıda okuduğum ilk kitap oldu diyebilirim. Basılı bir kitap olsaydı muhtemelen bu kalitede göremezdik içindeki resimleri. Benim sevdiğim gibi sarı kâğıda basılsaydı elbette. Kuşe beyaz ve parlak kâğıtlara basılmış kitapları dergileri zaten uzun süre okuyamam yapaylıkları ve gözü yormaları nedeniyle.

Suavi Kemal Yazgıç hepimizin yakından tanıdığı, edebiyat ve düşünce alanında değerli işlere imza atan, eserlerini ortaya koyup geri çekilen bir şair. Sebepsiz Serçe ve Taş Suya Değince şiir kitaplarına bir yenisini ekledi: Kaynama Noktası. Bu kitap yazarın kendi bloğunda online olarak yayınlandı ve bir şiir kitabını dokunmadan okumayı öğretti bana. Şairin, yazarın yaratıcı emeği ekonomik değer taşıdığı oranda piyasanın parçası olabilirse değer buluyor. Piyasaya uydurmak uğruna nice yazarlar Semih Gümüş’ün dediği gibi artık rüyalardan yoksun bir hayata geçiyor ve kendini kandırmaya başlıyor. Rüyaları sönmüş bir yazar ise böyle yazmakta ısrar ederse bir yazıcıya dönüşüyor ister istemez, yazar olmaktan çıkıyor. Yazgıç, Gerçek Hayat’taki dosyaları, Etkinkulis.com daki önemli portre yazılarıyla aktif yazı hayatını sürdürürken, şairliğine şahitlik ettiğimiz rüyaları olan biri. Yayıncıyı aradan çıkarıp ara fasılları hızla geçip buluşturdu bizi şiirleriyle. “Biz ki bir kez biz olamamış bir benler kalabalığı” dizesi derin bir yaraya işaret ediyor mesela.

Birinci sayfada “bellidir bir parabellum’un anlatacakları” diyor. Amentü Gemisi Alarga şiirinde: hangi şah inanır /bir hamlelik canı kaldığına?/yağmur asitle yüklü inerken/ağan dualarımızdan neyi eksiltir?/Bu kargışlı geri sayım ne zaman biter? diye sormuş.

Zur judenfrage şiiri ise entelektüel dünyamızın hal-i pür melalini özetlemiş gibi.

“orada bir uyku seti için terk edilmiş arkadaşlıklar çölünde

sırt sırta vermiş iki akbaba olarak uçuyoruz

omuzlarımızda “DasKapital”ve “Mein Kamf”

ve ezberimizde “Şer Çiçekleri”

bir yalana arka çıkmanın bedelini

bir diğerinin altında kalarak ödüyoruz”

Mesafeler şiiri aşkın ezeli dilemmasından dem vuruyor :

“bir bıçak savuruşu mesafedeyim sana

yine de çözemedim şu kördüğümü

içimdeki binlerce ölü kuş ile

nasıl çıkarım yarin o pak huzuruna”

Parmak İçin Mersiye şiiri beni en çok etkileyenlerden:

“burada bir yerde kesik parmağım olmalı

bir yerleri gösterirken kesilip atılmış

işaret ettiği yerden sürgün edilmiş

işaret edildiği yerden inkar edilmiş bir parmak”

Şair Cenin Pozisyonunda, Sus Payı, Babam İçin Ağıt ve daha birçok şiir. 53 sayfalık kitap bir çırpıda okunuyor, digital edebiyata ilişkin ön yargılarımızı yıkarak. Cesaretiyle yeni bir yol açtı şairlere, şiiriyle sessizce buluşturdu bizi.

Trackback URL

  1. 3 Yorum

  2. Yazan:aziz yılmaz Tarih: Oca 28, 2011 | Reply

    Gerçekten de gazete,dergi vs internetten okunabiliyor da benzer okuma alışkanlığı kitap için pek geçerli olmuyor.Yazıda da belirtildiği gibi klasik şekliyle kitabı cazip kılabilecek pek çok neden var.Bu kısmı yazıda yeterince irdelenmiş,fazlası tekrar olur.Sanırım doğrudan insan davranışıyla alakalı bir durum bu.Misal zengin bir sofrayı süsleyen lezzetli yiyecekler bir tablette toplansa,zannedersem insan gene de özenle hazırlanmış bir sofrayı tercih edecektir.
    Ancak bunun yanı sıra bir de okuma alışkanlığı var işin içinde.Yani yukarda dilim döndüğünce anlatmaya çalıştığım sofra/tablet tercihinden farklı bir neden giriyor araya.Zira görsel açıdan dijital ya da kağıda basılı şekliyle çok belirgin farklar yoktur…Kağıda basılı şekliyle kısmi özgünlüğüne sadık kalınarak-sayfa düzeni,yazı karakter seçimi,renk/tasarım vb-dijital ortama uyarlamak mümkün.Açıkçası dijital ortamda da ortalama bir özenle bir yazı metni yutulmaya hazır hap’tan farklı bir estetiğe dönüştürülebilir.Lakin kağıt üzerindeki görüntüsünden çok daha estetik bir sunum yine de bu okuma alışkanlığını değiştirmiye yetmiyor.
    Tabii bu benim şahsi kanaatim(ve aynı zamanda kişisel beğenim).Kendi adıma söylemek gerekirse,henüz bir kitabı bilgisayar ekranından okumaya pek alışamadım.Normalini ortalama 40-50 sayfa okuyabiliyorken bu tarzda iki,bilemediniz üçüncü sayfada sıkılıp bırakıyorum.Gayrı bunun büyüsü kokusunda mıdır,kurşun kalemle satırların altını çizme keyfinde midir bilmiyorum.

  3. Yazan:MY Tarih: Oca 29, 2011 | Reply

    Dogrusu hem eski kafaliyim hem de yenilikçiyim bu konuda. Kütüphanemde 1800’lerde basilmis bir kaç kitap var ve her elime aldigimda uzun uzun oksarim, koklarim 🙂 Zaman’da bir yolculuk gibi, “kimbilir hangi parmaklar, hangi gözler gezindi bu sayfalarda?” diye sorarim kendime.

    Diger yandan DD’de özellikle Zaman gibi çetrefilli konulari anlatirken hareketli resimler çok faydali oluyor. Sonra her hangi bir sitede ya da PDF formatinda bir e-kitap okurken anahtar kelime arayabiliyorsunuz, bir cümle aratabiliyorsunuz. Böyle “teknik” avantajlar var. Sonra ayni konuda 50 kitabi bir USB anahtara koyup tatile gidebilirsiniz…

    Neyse. Bir de bizim bedava kitaplar da dahil olmak üzere e-Kitaplari kagida basip kenarindan zimbalamak ya da ciltlemek mümkün. Bunu yapmanin büyük bir avantaji var;

    bastiginiz kitabi istediginiz kadar çizebilirsiniz, üzerine notlar alabilirsiniz. Kahve vs dökülse ne gam? Yeniden basin.

    Belki en basta söylenmesi gereken 2 avantaj var:
    1) FAKiR DOSTU: “normal” kitaplara kiyasla e-Kitap çok ucuza satilabilir ya da bedava verilebilir. Matbaa, dagitim vs masraflari yok. Yazar hakkini helal ederse konu kapanir.
    2) çEVRE DOSTU: e-Kitaplari sadece okuyacaginiz zaman basarsiniz. Böylece 5000 basip da 1000 tanesi elde kalan bir kitap gibi kâgit israfi olmaz. Her yil basilan ama okunmayan milyonlarca kitabi, gazeteyi bir düsünün. Kimbilir kaç tane orman ziyan oluyor.

    Evet, galiba en güzeli MELEZ bir yaklasim. Kitabin agirligi, saman kâgidin kokusu için biraz “normal” baski, ve çevreyi korumak, az gelirli insanlara da kitap verebilmek için e-Kitap.

  4. Yazan:suzannur Tarih: Oca 29, 2011 | Reply

    Belki de kitaplar tıpkı mektuplar gibi mektuplarla aynı akibeti paylaşacak… Bir zamanlar… diye başlayan cümlelerin içinde geçecek. İçindeki yaşanmışlık, sadece alıp dokunmak değil, onunla hemhal olmak, hayatının bir parçası olması… eski zamanların güzel ve tatlı anlarına dönüşecek. Hemen değil belki ama zamanla. Henüz hazır değilim buna. Ama nasıl mektup yazmaktan vazgeçtiysem zamanla, ben yazdığım halde, insanların üşenmeleri ve kolaya kaçmaları nasıl beni de vazgeçirdiyse mektuptan; bilyorum ki kitapta da aynı şeyleri yaşayacağım. e-kitap daha pratik gelecek, ulaşılması daha kolay ve çabuk olacak,bir zaman devam ettirsem de alışkanlığımı, bakacağım ki bu alışkanlık da bitivermiş. Hazin değil mi, derkenarsız, içinde kahve ve çay… lekeleri olmayan, altı çizilmemiş kitapları okuyacak olmak bir gün!

    Oysa kitaplar, özellikle de ikinci el kitaplar, içlerindeki farklı dünyayı kendi dünyanıza kabul etmenizdir… farklı hayatlarla, kokularla, hüzün ve renklerle gelirler dünyanıza; içlerinde okunmuş ve kesilip sararmış takvim yaprakları, ayraçlar, derkenarlar, çizgiler, kokular ve üzerine sinmiş lekelerle önünüzdedirler, bir daha onun içinden alamayacağınız. Yeniyse, içine sizin hayatınızı ekleyeceğiniz sayfa sayfa…Sonra yerleşirler kitaplığınıza, eskiyseler, çok eski, farklı ciltleriyle diğerlerinden ayrılırlar, ebatları ve kalınlıklarıyla farklılıklarını sergilerler, çoğunlukla eksiktir bir parçası, incinmiştir bir tarafı, farklıdırlar, yaşamış ve yaşanmışlardır, diğerlerinin arasında ama farklı bir varlıkla arzı endam ederler…
    Siz onu dünyanıza aldığınız kadar, onlar da sizi kendi dünyalarına kabul ederler…
    Kitaplar, sizin bir parçanız olduklarında, göçebeliklerinin konaklama mekanında bir süre dinlenirler, ta ki gitme vakitleri gelene değin…çünkü bir gün, sizden de giderler.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin