insani değerleri vurgulama suçu?
By Tavit Kilimciyan on Şub 7, 2011 in atatürkçülük, Basın günlüğü, CHP, Ergenekon Nedir?, Ermeniler, Kemalizm, Türk Adaleti, vicdan
“O dönemde Taraf gazetesinde yazdığım yazılar birilerinin damarına bastı. Atatürkçülüğü sorguladım, bunların sözde milliyetçiliğiyle alay ettim. Paşalarına laf soktum. Birdenbire özellikle İzmir’de CHP mahfillerinde kudurmuş gibi linç çığlıkları başladı. […] Bu adam vatan hainidir, onun bunun ajanıdır, misyonerdir, filan. Bildiğin ahmak propaganda. […] Görünürde ‘Gençliğe Hitabe’ yazım. Paşanın gençliğe hitabesine bir nazire yazdım, insan olmayı ve insani değerleri vurgulayan. Ama benim tahminim esas düğmeye bastıran o değil. Hrant Dink cinayetinin failleriyle ilgili birtakım komutanların adını vererek bazı şeyler söylediğim 28 Ekim 2009 tarihli yazıydı. Bu yazıyı izleyen günlerde 400’den fazla ölüm tehdidi aldım. Tehditlerin azmasıyla, yıkım sürecinin başlaması birbirine çok yakın tarihlerdir. Kasım Aralık 2009.” TAMAMI
1 Yorum
Yazan:özlem Tarih: Şub 7, 2011 | Reply
O kadar karmaşık bir olay ki. Hani bu evleri yapan bir Türk olsa, Kemalist olsa ya da bu evler öz be öz Türkmen mimarisi olsa ne olurdu gibi muzur yorumlar yapmayacağım.
Kumda oynayan küçük çocuklar gibiyiz. Kendi kum kalesini yapamadığı için yanında güzel güzel bir şeyler yapan arkadaşının yaptıklarını darmadağın eden kıskanç ebleh yumurcaklar gibi davranıyoruz.
Emek vererek ve ter dökerek güzel bir şeyler yapma yetimiz olmadığı için yapanları alabildiğine kıskanıyor ve bize sıradanlığımızı hatırlatmasın, kurdukları güzel küçük cennetleri ile nasıl bir çölde yaşadığımızı daha doğrusu yaşadığımız her yeri nasıl çöle çevirdiğimizi yüzümüze vurmasınlar istiyoruz. İçimizdeki çölü yeşertmek yerine onların cennetlerini başına yıkmak çok daha kolay.
Benim eşya ile ve toprakla ilgim hep çok zayıf oldu. Nedendir bilmem. Belki karakterim belki dünya hayatının geçici olduğu düşüncesi ile metaya önem vermemek belki de tipik modernizmin zehirlediği estetik ve anlam duygusunu kaybetmiş bir aileden geliyor olmam ile ilgili. Ama yaşım ilerledikçe toprakla bu bağı kuranlara hayata estetik, güzellik katmak isteyen insanlara saygım çok arttı. Onlar doğru yoldalar “biz” değiliz. Bunalım ve karamsarlık üretmektense çabalayıp didinip bir şeyler yapmayı tercih ediyorlar.
Bir de işin bir diğer acı yanını geçen ay İstanbul’daki Ermeni mimarlar sergisini dolaşırken fark ettim: İstanbul’a ait ne kadar güzellik, sevdiğim yapı varsa Ermeni mimarlara ait çoğunlukla. Kültür de sanki kök köçek istiyor. O bilginin ve aşkın babadan oğula geçen bir tarafı var. Kimsenin toprağına malına, mirasına konarak buna sahip olamıyorsunuz. Sadece gasp etmiş oluyorsunuz. Yağma ile kültür, yüksek bir medeniyet kurulmuyor maalesef. insan yağma ile eline geçen toprağın da kadrini kıymetini bilmiyor.Zaten İstanbul’un son 100 yıllık halinden de belli değil mi? Emek vermeyenler saygı da duyamıyor.
Pınar Selek’e hiç yoktan 10 yıldır o cehennemi yaşatanlar sanırım Yanlış Cumhuriyet kitabının sahibine de çok daha derin tehlikeli bir kin besliyor olmalılar. Bu da işin bir diğer yönü.
Şu ana kadar karara bağlanmış 14 yıllık bir hapis cezası ve 20 yıkım kararı. İyi bir şeyler yapmanın bedeli. Bu kadar barbar mıyız diyorum kendime.
Sahiden bu kadar barbarız galiba. Ölenlere ağlamak, ağıtlar yakmaktan çok dirileri sahiplenmeyi öğrendiğimiz zaman belki bir şeyler değişir bu ülkede.