Kağıttan kaplan nasıl yapılır?
By İbrahim Becer on Şub 9, 2011 in atatürkçülük, CHP, darbe, Ergenekon Nedir?, Kemalizm, Türk Silahlı Kuvvetleri
“…Süheyl Batum ve avanesinin beklenmedik, bir anda ağzından çıkanlar tasarlanmış bir düşüncenin mahsulü değil, bastırılmış bir duygunun dışa vurumudur!…”
Ne demişti Süheyl Batum: “Koca bir askeri yıktılar, meğer kâğıttan kaplanmış, biz bunu asker zannedermişiz, meğer ABD içini oymuş. O koca ağacı hop diye yıktılar…”
‘Merd-i kıpti şecaat arzederken sirkatin söyler’ derler değil mi böyle durumlarda. Candaş Tolga Işık,Hıncal Uluç, Oktay Ekşi üçlüsünü koyun bir kenara, Yazar taifesini bu gibi müşkil hallerden koruyan bir Editör büyük nimet. Yazılan, çizilenlerle çam devireceğinizi anladıkları anda sizi uyarabiliyorlar. Siyasetçilerin ise böyle bir lüksü yok. Benim en başından beri iddiam şuydu ve halâ da yerimde ısrarla durmaktayım: “Süheyl Batum ve avanesinin beklenmedik, bir anda ağzından çıkanlar tasarlanmış bir düşüncenin mahsulü değil, bastırılmış bir duygunun dışa vurumudur”. Bu iddiamı da Oktay Ekşi’yle de ispatlarım, Onur Öğmen’le de ispatlarım, Müjdat Gezen’le de ispatlarım.
Herşey bir yana, sözün söylendiği yere Emniyet’ten bir ‘olay yeri inceleme’ isteseniz delil aramanıza gerek yok: Atatürkçü Düşünce Derneği! Demokrasi konusunda dünün ‘katil’ sıfatıyla anılan ADD’si de Tansel Çölaşan’ın girişimleriyle Cumhuriyet Mitinglerini başlamadan bitirmiş oldu böylece. Burası Türkiye, oldu mu sana dünün katili, bugünün mağduru.
Yine de Süheyl Batum’un kurduğu o kısa cümlenin tefsire ihtiyacı var. Sanırım sözün müellifi şunu demeye getiriyor: “Demokrasi dahilinde bu işin olmayacağı kesinken biz ordunun bu işe el koymasından umutluyduk. Ordu işini yapamaması bir yana ortaya saçılan belgelerle kendini dahi zor duruma düşürdü. Bizim Muharrem(‘İnce’ olan) falan sokakları karıştırmak istese de yeterli gelmedi. Biz beklerdik ki Asker şöyle bir gürlesin, sokaklarda tanklar yürüsün, yine de şahlansın kolbaşının kır atı…”
Oysa ki insanlar ne çok konuşurlar dudaklarının kenarlarına iliştirdikleri müstehzi ifadelerle, ne çok konuşurlar gözlerindeki adına “kibir” denilen bakır pırıltılarla, Sen para verir de aldırırsın burnundaki kılı, O üstüne para alsa vermez burnundaki kılı…
“insan aklı nisyan ile malûldur” derler, doğru. Süheyl Batum’un özlediği, lâkin Halkın anmak bile istemediği o günlerin askerini ve bu necip millete yapmak istediklerini şöyle bir hatırlayalım isterseniz: “İrticayla Mücadele Eylem Planı” diye birşeyler konuşuluyordu bu Ülkede hatırlarsınız. Gülen Hareketine yakınlığıyla bilinen ‘Işık Evlerine’ silah, mühimmat, yasadışı materyal koyarak insanları zan altında bırakmayı amaçlayan bir plandı. Dursun Çiçek ismini konuştu bu ülke günlerce. İmzasının sahte olup olmadığı üzerine fallar açtık. Genelkurmay’a göre asimetrik savaşın bir uzantısı olan bu olay bağımsız yargıya göre suç teşkil etmekteydi. Tıpkı Şemdinli’deki kitabevi bombalanması olayı gibi. Bağımsız yargının 39,5 sene mahkumiyet kararını verdiği bu olayı, Askeri Yargı beraatle sonuçlandıracaktı. Üstüne üstlük Yaşar Büyükanıt da olayın failleri hakkında “tanırım, iyi çocuklardır” diyecekti.
Sağolsun Atilla Kıyat Paşa sakin olmamızı telkin ederek; “Bu belge eğer doğruysa sivillerin korkmasına gerek yok, bu kadar salak insanların darbe yapmaları mümkün değildir” diyecek ve Eylem Planını ciddiye almamamızı öğüleyecekti. Oysa ki gidişatın öyle olmadığını tüm Türkiye izlemekteydi. Tübitak da dahil olmak üzere, belgenin altındaki imzanın Albay Dursun Çiçek’e ait olduğunu Türkiye’nin tüm kurumları haykırırken, Askeri Savcılık “kovuşturmaya yer olmadığına dair…” şeklinde karar alacaktı.
Devam edelim mi Süheyl Batum’un özlemini çektiği Ordu’yu anlatmaya; “İnternet Andıcı” diye birşeyler konuşuldu bu Ülkede hatırlarsınız. Bu andıçta 35 internet sitesinin aynı kaynaktan yönetildiği ortaya çıkmıştı. www.irtica.org, www.greekmurderers.com, www.pkkgerçeği.com gibi siteler tam da İlker Başbuğ’un bahsettiği psikolojik harekat siteleriydi. Ordu, işi gücü bırakmış, daha sonra sahibi olduğu ortaya çıkan Emekli Deniz Yüzbaşı Ataman Yıldırım tarafından hazırlanan bu sitelerle Türkiye’yi manipüle etmeye çalışıyordu. Bu skandal ortaya çıkınca kendilerine “kimden emir aldın da kurdun” diye aklı başında bir soru soruldu. Genel kurmay’da 2000 yılında “Başbakanlık’tan alınan direktifle…” mealinde bir cevap verdi. Başbakanlık da yemedi içmedi daldı arşive. Arşivin altı üstüne getirildi ama bunu kanıtlayan belge bulunamadı. Başbakanlık yine de bozuntuya vermedi ve belgenin tarih ve sayı numarasını istedi Genel Kurmay’dan. Gelen cevap neydi biliyor musunuz: “Rahmetli Ecevit bize bu emri şifahen verdi!“. Genel Kurmay’ın bu açıklamasına “kurumları yıpratmamak adına” Başbakanlık yine de ses etmedi ama bu sefer tekzip çok sağlam yerden geldi. Bülent Ecevit’in koruma müdürü, İzmir Milletvekili Recai Birgün “yok öyle birşey” deyiverdi.
Süheyl Bey’in özlemini çektiği ordu gün geldi Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner’le kafa kafaya verdi dindar avına çıktı, gün geldi toplum mühendisliğine soyundu Bekir Coşkun, Ece Temelkuran gibi isimlerle anket işine girmenin yollarını aradı, gün geldi Zülfü Livaneli, Sinan Çetin, Mustafa Altıoklar gibi Yönetmenler vasıtasıyla propoganda filmleri çekmeye tevessül etti. Bahsi geçen isimlerden kimileri daha sonra sert açıklamalarla bunu yalanlasalar da belli ki plan sahipleri ‘kervan yolda düzülür’ diyerek bu isimleri yedeklerine almışlardı bile.
Tıpkı aynı plan çerçevesinde tanınmış gayri müslimleri öldürüp suçu iktidara atmak gibi, komşu ülkenin savaş uçağını düşürmek gibi, camilere bomba koymayı aklından geçirmek gibi lahikalara imza attıkları gibi.
Oysa ki Türkiye’nin o günlerde bambaşka sorunları da vardı. Süheyl Bey’i ne kadar ilgilendirir bilemem ama dokuz gün önce verilen istihbarata rağmen Dağlıca, Aktütün, Han Tepe karakolları basılıyor ve Türk Silahlı Kuvvetleri can kaybı bir yana, yedi bin kişilik bir Gerilla Örgütüne karşı “esir vermek” gibi çok ağır bir utanca imza atıyordu.
Bütün bu yazdıklarım “kağıttan bir kaplan nasıl yaratılır” sorusunun cevabı. Ne Süheyl Batum nezdinde CHP’yi mahkum etmek doğru, ne de Dursun Çiçek’in şahsında TSK’yı zan altında bırakmak.
Fakat şu söze de her zaman kulak kabartmışımdır: “Bir topluluğu kontrol etmek birey kontrol etmekten kolaydır; topluluğun ortak bir amacı olsa da bireyin amacı her zaman şaibelidir– Kafka)