RSS Feed for This Post

Hoca, babam ve oğlu

İbrahim Becer

Hoca’yı yazmak zor, hele ölümünü yazmak daha zor.

Çocukluğumda evimizde asılı duran, Milli Selamet Partisi’nin  anahtar amblemli bez afişinden hatırlarım Hoca’yı. Babamın olağanüstü bir düşkünlüğü vardı. O kuşak insanlarında Adnan Menderes’in sergüzeşti büyük bir travma yaratmış olacak ki Hoca bir “kurtarıcı” muamelesi görürdü bizim evde.  O yaşlardan hatırımda kalan bir de alaycı tutumlar vardı hatırladığım; dışarıya çıkınca kurtarıcımıza karşı küçümseyici, müstehzi ifadeler içeren bıyık altı gülüşlerle, bel altı vuruşlara da çokça şahit olmuşluğum vardır. “memleketi yönetmek çember sakallılara mı kaldı” demişti komşumuz Sevim Teyze. Öldü gitti Allah rahmet eylesin de bugünleri göremedi.

Çocukluğumun yaz aylarında İzmir’e giderdik. Haylaz bir dayım vardı; Babamın Hoca’ya düşkünlüğünü, benim de babama düşkünlüğümü bildiği için birgün ‘Hoca öldü!’ deyiverdi. Ben Hoca’yı tanımıyordum ama babamı tanıyordum. Babamın kurtarıcısı ölmüş, evimizdeki  üzerinde anahtar resmi, altında ‘Hak geldi, batıl zail oldu’ yazılı bez afiş yetim kalmıştı. Neticede serde erkeklik vardı, kadınların yanında ağlayamazdım; oturduğum yerden kalktım ve teyzemin nohut oda bakla sofa  evinin yakınında bulunan metruk, Rumlardan kalma evin merdivenlerine oturarak hüngür hüngür ağladım.

O gün ağladığım aslında Babamdı ama halimi görenler yedi yaşındaki o çocuğun gözyaşlarını Hoca’nın kâr hanesine yazdılar. Ben o gün hakkımı Hoca’ya helal ettim, sert erkeklerin diyarı Eşrefpaşa da bu sulugözlü çocuğa helal etsin.

Tevafuk bu ya! Bugün yine İzmir’deydim ve yanımda yine Dayım vardı. Radyonun kısık sesine ben kulak kabartmasam da Dayım dinliyormuş meğer. Biraz tereddütlü bana dönerek, “Hoca bu sefer cidden ölmüş Lan!” deyiverdi. Radyonun sesini biraz açınca o meş’um haberi almak bana da nasip oldu. Hoca bu sefer gerçekten ölmüştü. Dayım bu sefer şaka yapmamıştı…

İzmir’den dönünce Babamlara uğradım. Anahtar kapının üzerindeydi ve içeriden yükselen televizyon sesi vardı. Babam haberi almıştı. Giyinikti, İkindi namazını kılmak için dışarı çıkacaktı ama spikerin verdiği haberi de dinlemekten vazgeçemiyordu. Bir an gözgöze geldik “Hoca ölmüş!” deyiverdim sanki söylemem gerekiyormuş gibi, “Allah rahmet eylesin!” dedi inanmışlara mahsus bir tavırla.

Aslında ölen sadece Hoca değildi. Küçük bir çocukken Babamın elimden tutup beni O’nun konferanslarına götürdüğünü hatırladığımda,  ölen, beraber yaşadığımız ortak hatıraların akılda kalan en önemli karakteriydi. Şairin dediği gibi yani bir nebze: “Hayata beraber başladığımız dostlarla da yollar ayrılıyor bir bir/ Gittikçe artıyor yalnızlığımız…”

Doğumu anlamlıydı; malum kendisi 29 Ekim doğumludur ve babası da Ağır Ceza Reisidir. Ölümü daha da anlamlı oldu. Kendisine yapılan en büyük ihanetin yıldönümüne sayılı saatler kala öldü. Hayatı da Cumhuriyeti yıkmak ve yerine Şeriat Devleti kurmak suçlamalarına cevap vermek için Ağır Ceza Mahkemelerinde geçti. İroniye bakar mısınız!

Hiç geçinemeseler de hayatını Necip Fazıl’ın “Zindandan Mehmede Mektup” isimli şiirindeki umudunu her daim ayakta tutarak yaşadı: “…sanma bu tekerlek kalır tümsekte/ yarın elbet bizim, elbet bizimdir/ gün doğmuş, gün batmış ebed bizimdir.”

inna lillah ve inna ileyhi raciun”

Trackback URL

  1. 17 Yorum

  2. Yazan:MY Tarih: Şub 28, 2011 | Reply

    ALLAH rahmet eylesin. Eylesin tabi ama siyasî kimligi haiz insanlar kulluk, babalik, kardeslik gibi iliskilerin yani sira topluma karsi da borçlanarak ölürler. Zira basbakanlik, milletvekilligi, parti baskanligi vs yapmak adami borçlandirir.

    Kirlenmeden siyaset yapmak imkânsiz. Erbakan ve ekibi de siyasetini İslâm’a endekslemek ile bunun tam tersini yapmak arasinda zorlandilar. Bol bol hata yaptilar, yapiyorlar hâlâ. Demek ki kusur Hoca’da degilmis.

    Zaten elestirim sahsina degil zira Erbakan bu hatalari yaparken TEK BASINA degildi. Ona destek veren ekip de kirlendi büyük ölçüde.

    mahya

    Aklimdan hiç çikmayacak olan seylerden bir tanesi Fatiha suresindeki “yol” ile parti içi günlük hesaplar arasinda bir AYNILIK ihdas edilmesi oldu. “Erbakan’a sadakat namusumuzdur!” gibi sloganlarla akillarini teslimiyet çengeline asan bu ekip mensuplari Hoca’nin ölümünden ders çikarmali ve hatalarindan rücu etmelidirler diye düsünüyorum.

    Millî Görüs hareketi bu “teslimiyet” daha dogrusu fikrî tembellik sebebiyle İslâmî Görüs olamadi. Filistin’e aglarken Diyarbakir’i unuttu.

    “Müslümanlar dinlerinin, kitaplarının tahrif edilMEmiş olmasıyla övünüp dursunlar, Türkiye’de yaşandığı şekliyle siyasete alet edilen din(!) artık diyanetizm halini almış. Başörtüsü yasağına en büyük desteği veren kurum Türk Silahlı Kuvvetleri iken zorunlu askerliğin boykot edilMEmesi ne kadar da düşündürücü. Böylesi bir boykot çağrısı yapamayan bir Diyanet’in bayramlarda, kandillerde barış, kardeşlik vb mesajları yayınlaması ister istemez bir Vatikanizm havası estiriyor. İslâm değil islâmsı, ehlileştirilmiş, dizginlenmiş hatta kafeste kuş gibi beslenen bir iman ve vicdan var. Sultan Ahmet Meydanı’nda turistlere Japonca, Almanca Kur’an dağıtılması ile tamamlanan “acıklı-komik” tabloda ilâhî mesaj artık tamamen ürünleşmiş, paketlenmiş, ambalajlanmış.”

    (Çirkin Cumhuriyet ve Mânâ’sız Maneviyat)

    Böyle AKLI KÖR EDiCi SLOGANLARLA düsünen Milli Görüsçüler bize MHP’nin “Teskilat, Lider, Doktrin” üçlemesini hatirlattilar her zaman. Bu üçlemelerin italyanca ve almanca versiyonlarini arastiranlar “teslimiyet” kapisinin nereye açildigini görünce gerçekten pismanlik duyacaklardir. Zira bu kapi Hitler’e, Mussolini’ye açilir. Putsal devlet’e iman ALLAH’a iman etmenin yerine ikame edilir. Fasizmdir bunun adi:

    “Hayatta bazen zor anlar vardır, seçenekler birbirlerini iptal ederler. Bir şıkkı seçen diğerini otomatik olarak reddetmiş olur: Doktor mu olsam yoksa mühendis mi? Ezan sesi mi dinlesem yoksa kurt uluması mı?

    MİLLİYETÇİ MÜSLÜMAN DENEN BİLMECE
    Muhafazakâr yazarlarda ve düşünürlerde sezdiğimiz bir ayrıştırma çabası var : Milliyetçilik ve ulusalcılık. Milliyetçilik cici, ulusalcılık ise öcü. Bir de “Menfî milliyetçilik” gibi ifadeler kullananlar var. Zaman gazetesi veya AKP mensuplarını dinlerken de tanık olduğumuz bu hassasiyet […]”

    (Kurtlu Hilâl)

    AKLI KULLANMAK ZORDUR ama düsünMEmek TEHLiKELiDiR!

    Erbakan, Ecevit, Demirel ve Türkes siyasette vasatligi kurumsallastiran liderler oldular çogu kez. Yillarca koltuklarini terk etmediler ve insan yetistirmediler. Türkiye’ye hizmet edecek fikrî ve vicdanî zemini kurmak yerine sloganlarla insanlari mesgul ettiler.

    mahya

    Bu dört isim cadde ortasina yanlamasina park etmis bir TIR kamyonu gibi Türkiye’nin ilerlemesini kilitlemistir. Hükümette olMAdiklari dönemlerde koltuk kavgasiyla, “kadayif pismedi” geyikleriyle kamuoyunu mesgul etmis bu ekipleri yâd etmek hiç içimden gelmiyor. Memlekette sagci(!) ve solcu(!) gençler takir takir birbirini vururken gülümseyerek gazetecilere poz verenlerin sorumlu insanlar olduklarini düsünmüyorum.

    Bugün Türkiye’de “vasat” bir islamcilik varsa bunun sorumlusu köse baslarini tikayanlar degil mi? O vasat islamcilar ki:

    1) Mehter marsiyla seçim mitingi yapar,

    2) kariyer derdi yüzünden tesettürlü kizlarla evlenmek isteMEz,

    3) is yerinde tesettürlü çalistirmaz,

    4) kan/soy/irk tassubuyla Ermenilere, Kürtlere nefret kusar,

    5) Açikça Islâm düsmanligi yapmis bir orduya gidip askerlik yapar,

    6) Kurtlar Vadisi’nden jeopolitik, Malkoçoglu’ndan Osmanli Tarihi ögrenir…

    Evet, nasihat isteyene ölüm yeterse her vefat biraz tefekküre vesile olmali. Kur’an kurslarini kapatan bir orduya hâlâ “peygamber ocagi” diyenler de bu ölümden kendilerine pay çikarmalilar.

    mahya

    Camilere “ne mutlu Türk’üm diyene!” diye mahya asilabilen bir ülkede yasiyoruz. Peki Kur’an kurslari kapatilirken müftüler ne yapmis? Ne yapmamis? 28 subat’ta kim korkmus? Kim tirsmis?

    “… “Ankara’da Kur’an kurslarının kapatıldığı basına yansıdı. Gözler İstanbul’a çevrildi. Kapatılması için valimiz Rıdvan Yenişen’i sıkıştırıyorlar, vali bizi sıkıştırıyor. Ben ‘Sayın valim bu kurslar bize bağlı kurslar değil. Bunların kaydı emniyette vardır. Bizi araya koymanın anlamı yok.’ dedim. ‘Yok siz de bulunacaksınız.’ dedi. Ben, ‘Sayın valim biz müftülük olarak Kur’an kursu açmak ve bunu yürütmekle mükellefiz. Kapatılmasında bir müftünün bulunması hoş karşılanmaz. Ben de vicdanen rahatsız olurum. Ben medyanın önünde davul zurnayla kapatılmasına müftüyü alet etmenizi mazur göremem.’ dedim. ‘Emrediyorum, olacak.’ dedi. Bunun üzerine muavin bir arkadaşı gönderdik. Ümraniye’de bir kurs kapatıldı.”
    …”

    (TimeTürk)

    not: AKP’nin Millî Görüs ile göbek baglarini kesebildigi ölçüde yol almasi da ayri bir sorgulama vesilesi olmali insanlar için.

  3. Yazan:ali yardım Tarih: Şub 28, 2011 | Reply

    Erbakan’ın siyasi hayatı hakkında pek çok şey söylenebilir. lakin ölümünün ertesi günü söylenebilecek yegane şey bence kendisinin inanmış bir müslüman olduğudur. İslam birliği davasına gönül vermişti, siyasi hareketinin milli olması, bu toprakların çocuğu olmasından, yerli olmasından kaynaklanıyordu. batıya karşı tutumu netti.
    yerli olan herşeye dudak bükenlerin bir kısmına göre “mürteci”, diğer bir kısmına göre ise “milli”ci. tabii “milli görüş”ün “İslami görüş” olabilmesi için batıya sıcak mesajlar vermek gerekirdi!
    bize kendisini “iyi bilirdik” demek düşer. aldandığı olmuştur lakin bilerek aldatmayı seçmemiştir. bir siyasetçi için büyük zaaf, bir müslüman için ahlaki fazilettir bu.

  4. Yazan:MY Tarih: Şub 28, 2011 | Reply

    israil’le askerî isbirliginin arttigi bir dönemde Erbakan’in basbakan oldugunu hatirliyorum. Yaniliyor muyum?

  5. Yazan:beytullah emrah Tarih: Şub 28, 2011 | Reply

    benim babam da milli görüş/akıncılar kuşağından gelir. zamanında hoca’nın peşinde mitingten mitinge çok koşmuş. sonra bayrağı ben devralmıştım.

    ortaokul yılları. 94 yerel seçimleriydi. ilk gençlik çağlarımıza siyasi bir atmosfer de hakim. bisikletin arkasına refah flamaları takıp da sokak sokak dolaştığımı hatırlıyorum.

    lise yıllarında babamla ters düşmeye başlamıştık. ben o dönem hoca’nın “gençlerin” önünü açmamasından şikayetçiydim. tayyip erdoğan’a haksızlık ettiğini düşünüyordum. babam ise hoca’dan taraftı.

    üniversite yıllarında, ki 28 şubat darbesinin soğukluğunda başlamıştım üniversiteye, bağımsız bir islami kimliğin imkanları üzerinde okumalara başlamıştım. Kur’an’la tanışıyor, sağcılıkla, milliyetçilikle malül bir siyasal mücadelenin hayrımıza olmadığını fark ediyordum.

    babamla tek ortak noktamız, ikimizin de 28 şubat’ta hoca’nın iyi bir imtihan veremediğiydi.

    babam, geçmişteki çabalarını minnetle anarak artık sıranın erdoğan’da olduğunu söylüyordu. ben ise hoca’nın da hoca’nın paltosundan çıkanların da bize yarar getirmeyeceğine inanmaya başlamıştım çoktan…

    dün, santralistanbul’da özgür açılım platformu’nun konuğuyduk, haberi aldığımızda. hayata dokunamayan bir edebiyat söyleşisindeydik.

    “inna lillahi ve inna ileyhi raci’un” diyebildim. sonra biraz 28 şubat’tan bahsettik. hoca’nın yaşadıklarını anlat(a)madan gitmiş olmasına üzüldük. onun şahitliği önemliydi ve keşke o süreci kurguladığı yaklaşımla değil de gerçekliğiyle anlabilseydi dedik, mesela anılarını yazsaydı… nasip olmadı.

    bu akşam babama sordum, haberi alınca ne yaptığını… “üç ihlas, bir fatiha okudum” dedi. ben ise uzun süredir kur’an’ın ölülerin arkasından okunmak için gönderilmediğine inanmaktaydım. birşey demedim.

    Allah taksiratını affetsin.

  6. Yazan:ali yardım Tarih: Şub 28, 2011 | Reply

    sayın MY,
    yanılmıyorsunuz. ayrıca dış politika da “İslami romantizm” hatası diyebileceğim başka tip hatalarda yapmıştır. hiçbir zaman siyasi düşüncede milli görüşe yakın olmadım. lakin Erbakan’a İslami hassasiyetinden dolayı sempati duydum.
    Erbakan bir kahraman değildi. fakat ölümünün ertesi günü kendisini güzellikleri ile anmak daha münasip düşer inancındayım.

  7. Yazan:ibrahim becer Tarih: Şub 28, 2011 | Reply

    bu kadar merhametsiz olmayın sayın MY.
    Herşey bir yana, Dindarları sağ kesimin oy deposu olmaktan çıkarıp “mekan sahibi” yaptı.
    (bkz. Ak Parti…)

  8. Yazan:MY Tarih: Şub 28, 2011 | Reply

    ibrahim Bey selam,
    AKP bildiginiz gibi Hoca’nin sayesinde degil Hoca’ya ragmen kuruldu. Sirat-el Müstakim’den sapanlardi(!) onlar. HAS parti de öyle.

  9. Yazan:MY Tarih: Şub 28, 2011 | Reply

    Ali Bey Merhaba,

    “İslami romantizm” saptamaniz çok yerinde. Gerçekçi olmayan iddialar ve hayaller, bir sürü gariban Islam ülkesini toplayip Islam birligi kurmalar… “iki çiplak olsa olsa bir hamamda yakisir” gibi bir söz vardi. Islam ülkelerinin GSMH’lari toplansa bir büyük avrupa devleti eder mi? ancak o kadar. Bunun da yarisi petrol. Iran, S. Arabistan, Irak… Petrolü olmayan Misir’a bakin, GSMH’nin yarisi Süveys kanalindan geçis ücreti, diger yarisi da turizm idi. Bütün bunlari görmeden 1.5 milyarlik dünya Islam Imparatorlugu hayalleri kurmak ve kurDURTmak biraz ayip kaçti. Zira Hoca (yanilmiyorsam) ITÜ mezunu bir mühendis. Yani hesap kitap bilirdi. Aldandi mi? Aldatti mi? Artik hesabini bize degil ALLAH’a verecek.

    Bizi ilgilendiren kisim Hoca’ya emanet edilen kollektif imkânlarin bizim yararimiza kullanilmis olmasidir. Yoksa “kravati çirkindi” ya da “ayaklari kokuyordu” demedik.

    kiyafeti ya da özel hayatiyla ugrasmadiktan sonra bir sakinca görmüyorum siyasetinin elestirilmesinde. Zira giybet ya da çekistirme degil bu benim gözümde.

    Sagliginda kendisini “ALLAH dostu” ilân ettiler, bir itirazda bulundugunu hatirlamiyorum. Neredeyse peygamber ilan edeceklerdi. Hoca’nin isine geliyordu bu durum. MG’ciler biraz titreyip uyansalar iyi olacak 🙁

    Yeni bir akil Hoca’si aramak yerine kendi akillarini rehber almalilar. Gazâlî Hazretleri’nin buyurdugu gibi “Akil hak ile batili ayird etmeye yarayan ilâhî bir nûrdur”. Rehber olarak yeter adama.

  10. Yazan:özlemt Tarih: Şub 28, 2011 | Reply

    ALLAH RAHMET EYLESİN..DAVA ADAMI OLARAK ANMAK HOCAYI DOĞRU BİR TERCİH OLUR BELKİ AMA BEN ERBAKAN İSMİNİ DUYUNCA BÜYÜK BİR ÖFKEYE KAPILIYORUM..28 ŞUBAT ZEMİNİNDEKİ ÖNGÖRÜSÜZLÜĞÜ,KOLTUKTA 1 GÜN FAZLA OTURMA SEVDASINA İNSANLARI ATEŞE ATMASINI UNUTMAM MÜMKÜN DEĞİL..DARBENİN GELECEĞİNİ BİLE BİLE BUNU GÖRMEZDEN GELEREK KUDÜS GECELERİ,BAŞBAKANLIKTA İFTAR VE TABİ LİBYA GÖRÜŞMESİ GİBİ OLAYLARIN AKTÖRÜ OLARAK 28 ŞUBATTA ZEMİN HAZIRLAYICI VE HATTA KIŞKIRTICI BİR TAVIRDAN KAÇINMAMASI BENİM İÇİN ANLAŞILMAZ..YORUMLARDA MEHMET BEY DİYARBAKIRI UNUTTULAR DEMİŞ NE KADAR HAKLISINIZ..D-8 ZİRVESİNE KADAR KOLTUKTA KALMAK İÇİN ERBAKAN BU ÜLKENİN DEMOKRASİNİN RAFA KALDIRILMASINA SEBEP OLUYOR NE YAZIK..MEHMET BARLAS’TA SABAHTA BUNULA İLGİLİ BİZZAT HOCAYLA GÖRÜŞMESİNİ YAZMIŞ..

  11. Yazan:MY Tarih: Mar 1, 2011 | Reply

    Alin iste, bir saçmalik daha. “Bilge Kral” bir sürü fikir üretti ama adamlarda akil yok ki fikiri ne yapsinlar? Mezarindan kavanozla toprak almaya gittiler!

    “Saadet Partisi Genel Başkanı, eski başbakanlardan Necmettin Erbakan’ın mezarına götürülmek üzere, Bosna-Hersek’in merhum Devlet Başkanı Aliya İzzetbegoviç’in kabrinden toprak alındı.

    Erbakan’ın vefatının ardından merhum İzzetbegoviç’in genel başkanlığını yaptığı Demokratik Eylem Partisi (SDA), insani yardım kuruluşu Merhamet, İslam Birliği Riyaseti, Mladi Müslümani (Genç Müslümanlar Hareketi) ile eski savaş komutanları İstanbul’daki cenaze namazına katılım için düzenledikleri organizasyon kapsamında, merhum İzzetbegoviç’in mezarından İstanbul’a toprak götürmek için ”Bilge Kral”ın ailesinden izin istedi.

    Slovenya’da resmi ziyarette bulunan Bosna-Hersek Devlet Başkanlığı Üçlü Konseyi Üyesi Bakir İzzetbegoviç’in babasının mezarından toprak alınmasına olur vermesi üzerine, Bosna-Hersek’teki Boşnak ve Türk gençlere öncülük eden Selim Serkan Dilek, merhum İzzetbegoviç’in Kovaçi Şehitliği’ndeki mezarından bir kavanoza toprak koydu. ”

    (KAYNAK)

    Menderes, Ozal, Ugur Mumcu, Yazicioglu öldükten sonra nasil evliya(!) olduysa , Erbakan da bir sekilde uçurulacak. Yani bir kez daha söylüyorum ki Erbakan’a özel bir gicigim yok. Etrafina toplanan ve Erbakan’i çoban zanneden “koyunlari” uyandirmak için Erbakan’in ve ekibinin ne yaptigini merak ediyorum. Bence fazla bir sey yapmadi. isine geldi böylesi.

    insanlari koyun ya da “şapşal” yerine koyanlari yâd etmek biraz o sürüye katilmak degil mi?

    “-Hiç merak etmeyin, güzel günler gelecek. Çok yakın. On yıla kalmaz bu ülkede çok güzel şeyler olacak.
    – Tekbiiir, Allaahu ekber! Allahu Ekber, Allahu Ekber!
    -Ahir zamanı yaşıyoruz biz. Nurani günler yakındır. Tekrar söylüyorum merak etmeyin. Nur devrimi yakındır. Çok güzel işaretler var.
    -Tekbiiir! Allahu Ekber, Allahu Ekber, Allahu Ekber!
    Millet tekbir getirdikçe aşka geliyor hazret. Yüzünden hiç eksik etmediği o sahte sırıtışı ile tüm şirinliğini takınarak kürsüden salona oynuyor. Salon coşmaya hazır. Güzel masallar duymaya ihtiyacı var insanların”

    simdi “Bir salon dolusu şapşal!” yazisinda anlatilan guru ölecek bir gün. Ne yapacaz? o yaziyi kaldiracak miyiz siteden? Erbakan’in mezarindan toprak araklayip şapşallarin gurusunun üstünü mü örtecegiz?

    siyasi liderleri, gazetecileri vb insanlari ¨diriyken de ölüyken de elestirmeyi ögrensek iyi olacak. Yoksa kimse kemalistlere kizmasin ölülerden medet umuyorlar filan demesin. “Atatürk yasasaydi basini örtmeni istemezdi” diyor kemalizatörler. Ölülerin dirileri yönettigi Republic of Turkey (hindi cumhuriyeti) vatandaslari olarak ne cevap verecegiz?

    “Erbakan yasasaydi örtmeme kizmazdi. Ama yine de askerlerin fikrini sorardi” gibi bir cevap mesela?

  12. Yazan:Mustafa Akbaş Tarih: Mar 1, 2011 | Reply

    ALLAH rahmet eylesin. Umarim Ameli temiz cikar. Müslümanlara karsi yapilan 28 Subat darbesinin kararlarini imzalayan Basbakanin kabri cennet olsun.

  13. Yazan:Rıdvan Işık Tarih: Mar 1, 2011 | Reply

    iyi siyaset,doğru siyaset nedir kime göredir?Epey bir hayran kitlesi vardı,ancak bir A.İzzet Begoviç kadar bilge değildi,abartmaları,ütopik görüşleri çoktu,ama ama müslümanları seven,kollayan islamcı,dürüst,kendini açıkça ortaya koyan bir insandı…Rahmet diliyoruz….

  14. Yazan:Tuğrul Paşa Tarih: Mar 2, 2011 | Reply

    İslam tarihinde sıkça vurgu yapılan saygı ,muhabbet,sevmek gibi kelimelerle ifade edilen sevgi duygusu, insanlar arasındaki dayanışma ve kaynaşmasının en önemli faktörü ve dolayısıyla toplumsal hayatın kurulması ve kuvvetlendirilip inşa edilmesinin temel şartı olduğu için Kuran-ı Kerim’de ve hadislerde bütün müslümanların kardeş olduğu belirtilerek onlar arasında güçlü bir sevgi bağı kurulması öngörülmüştür…

    Farabi derki; ” bir ülkenin ferdlerini ve nesillerini bir araya getirip kaynaştıran en önemli gücün sevgi” olduğunu belirtir. Farabi’ye göre toplum muhabbet ve sevgiyle kaynaşır, adaletle yaşar. Sevgi ya doğal ve kendiliğinden olur (ana babanın evladını sevmesi gibi) ya da iradesi tam oturmuş kişilerde vuku bulur. Fıtrat olarak sevgi’ye ve muhabbete sahip olan ferd’ler baktığımızda; evvela ALLAH (c.c)’a iman olmak üzere insanların ortak inançlarda ve (adalet, doğruluk, dürüstlük, cömertlik, edep,ar, haya gibi) faziletlerde birleşmeleriyle mümkündür. Bu sebeple birbirini seven ülke insanları, kendilerinkiyle birlikte sevdikleri diğer insanların fayda ve mutluluklarını da düşünürler. Böylece aralarındaki birlik ve kaynaşma,muhabbet daha da artar. Buna karşılık birbirini sevmeyen ferdler, birbirinin menfaatini ve mutluluğunu da talep etmezler…

    Gazali ise kardeşlik ve muhabbet mevzusunu daha derinlemesine ele alır ve şunları ifade eder yazıtlarında bolca…
    ” İnsan hususi olarak kendisini ve kendi mevcudiyetinin devamını sağlayan şeyleri, ikinci olarak da kendisine iyilik ve izzet-i ikramda bulunanları sever.” Bu sebeple gerek Kuran’da gerekse hadislerde sevginin,muhabbetin gelişip olgunlaşıp çoğalması için insanların birbirlerine iyilik ve izzet-i ikramda bulunmaları emredilmiştir. Muhabbetin ulvi olarak en yüksek derecesi ise, bu tür “ben” merkezli anlayışı aşarak başkasını, ondaki iyilik, erdem, güzellik ve dusturluk gibi üstün nitelikler sebebiyle sevmektir. Bu şekilde insanda sevgi, maddi olanı sevmekle başlar, manevi olanı sevmekle gelişip en tepe noktaya ulaşır. En yüksek mertebede olan sevgi ise ALLAH sevgisi ve ALLAH için sevgidir. İslam’ın yüksek ahlakında “ALLAH için sevgi” ifadesi aynı zamanda karşılıksız sevgiyi ifade eder…

    İnsanlar arasında temel esas olan muhabbet ve kardeşlik olduğuna göre, herhangi bir haklı sebebe dayanmaksızın herhangi x bir kimseye karşı düşmanlık duygusu besleyip düşmanca davranmanın İslam’ın yüksek ahlakının bize öğretileri ışığı penceresinden baktığımızda;bu davranış ve oluşumların asla onaylanamayacağı kadar açık ve net olduğunu da pekala görebilmekteyiz…

    Bir Millet’te sevgi ve muhabbetin çoğalması için, Hak’kın,adaletin gerçekleşmesi ve haksız güç kullanımının ortadan kalkması ve huzurun tesis edilmesi ancak o toplumda yönetimin faziletli erdemli insanların elinde bulunmasıyla mümkün olur. Onun için Farabi, hakikatleri anlamakta bizlere yol gösterircesine izah etmek için şu anlamlı cümleyi ifade eder: ” Faziletli erdemli insan vefat ettiği veya öldürüldüğü zaman insanlar ona ağlamasın; asıl onu kaybeden ülke halkına ağlasın!”

    ALLAH rahmet eylesin.ALLAH (c.c) gani gani rahmet eylesin.Rabbim ,Peygamber efendimiz (s.a.v)’in şefaatinden Erbakan hoca’yı ve bizi mahrum eylemesin…

    Seni her şeyinle sevdik,sevmeye devam edeceğiz. Savunan Adam olarak asla unutmayacağız…

    Kaynak: http://birlikteforum.com/forum/index.php?topic=32050#ixzz1FQUgUJ1p

  15. Yazan:mrtnrn Tarih: Mar 2, 2011 | Reply

    28 şubat darbesi, kayıp trilyon davası ve en son 85 yaşına rağmen parti başına geçerek aktif siyaset yapma çabası kendisine karşı olan itimatı zedeledi…

    hatta bu bu zamana kadar türkiye’de İslam’a, müslümanlara her fırsatta giydirmeye çalışanlara da bir anlamda maşa oldu desek abartmış olmayız…

    tüm bunları bir kenara bırakırsak… açıkçası kendisini ve siyasi hareketini çok fazla hazzetmeyen birisi olarak bu ülkede müslümanlara doğrusuyla ve yanlışıyla siyaset yapmasını öğreten, demokrasi ile tanıştıran birisi olarak görüyorum Erbakan’ı… düşünün her parti kapatılmasında, bıkmadı usanmadı tekrar parti kurdu… siyasal İslam’ın şiddetle anıldığı dönemde ikisini birbirinden ayırarak var olma konusunda önemli katkı sağladı…

  16. Yazan:ali duman Tarih: Mar 3, 2011 | Reply

    “bir dakikalık aydınlık” eylemlerine “gulu gulu dansı yapıyorlar”, susurluk için “faso fiso” demeseyedi, aksine milletin taleplerine kulak verseydi, susurluğun üzerine gitseydi, sanırım 28 şubat balyozunu yemesi bu denli kolay olmayacaktı.

    ne kadar geri adım attıysa, o kadar çok üzerine gidildi ve 28 şubat kepazeliği yaşandı.

    28 şubat bu ülkenin başına gelebilecek en büyük felaketlerden biriydi. 28 şubat faşizmin sadece asker eliyle değil, yök’üyle, sendikalarıyla (disk dahil), yargısıyla, medyasıyla, iş çevresiyle KOLLEKTİF BİR FAŞİZM operasyonudur.

    milleti temsil eden iradeye bu faşizme karşı koymak düşerdi, gerekirse ölümüne karşı koymak düşerdi, işte o zaman Hoca bu ülkenin gerçek kahramanı olurdu.

    Hoca’nın da içinde olduğu demirel-turkeş-ecevit kuşağında müesses nizama bağlılık esastır. Zira rahmetli Hoca’nın susurluk için bakış açısını biliyoruz da, ETÖ için ne düşünüyordu onu bilmiyorum, merak etmişliğim de var, zira başında MİLLİ olan her şeyin bir şekilde Ergenekon’a çıkmakta olduğunu düşünmekteyim.

    her daim iktidarda kalma adına bu ülkeye çok kötü bir oyunlar oynandı, bu oyunu bozmak, özgürleşmenin ve demokratikleşmenin sağlanması için en önemli koşullardan biridir, işte bu oyunu bozmadaki cesaretinden dolayı halkımız AKP’yi desteklemektedir, AKP’nin MG görüş gömleğini çıkarmış olması, o gömlekle bunun gerçekleştirilmesinin mümkün olamayacağı anlamına gelmektedir, acaba MG gömleği neden bu anlama gelmektedir? ulusalcıların, askerlerin Hoca’yı bu denli seviyor olmaları da ayrı bir konu, kendince özel bir anlamı olmalı diye düşünmekteyim.

  17. Yazan:mrtnrn Tarih: Mar 4, 2011 | Reply

    28 Şubat süreci ile ilgili dediklerinize katılıyorum… akp nin 27 nisanda koyduğu tavrın bir benzerini 28 Şubatta koyabilseydi çok daha farklı olurdu…

    ANCAK;
    “zira başında MİLLİ olan her şeyin bir şekilde Ergenekon’a çıkmakta olduğunu düşünmekteyim.” cümlesi biraz insafsız olmamış mı?..

  18. Yazan:ali duman Tarih: Mar 4, 2011 | Reply

    alper görmüş, bugünkü yazısının sonunda çok güzel bir soru soruyor, “şayet Hoca, ölümünden birkaç gün önce AKP’ye katılma” kararı almış olsaydı, TSK’nın Hoca’nın cenazesine gösterdiği ilgi yine aynı düzeyde olur muydu?

    Milli Görüş, statükonun değirmenine su taşıyacak şekilde, lideri eliyle kontrol altına alınmış olamaz mı?

    Elbette Milli Görüşü yüzde yüz homojen bir yapı olarak kabul edemeyiz, ancak ne var ki Hoca’nın siyasi çizginin kapsayıcılıktan yoksun oluşu, koşulların gerektirdiği değişime kapalı oluşu AKP’yi doğurdu. O siyasi çizgi niçin kapsayıcı değildi? AKP’yi doğuran çatlamanın asıl nedeni STATÜKONUN korunmasına yönelik siyasetler midir?

    zira bugün asker ve statükocuların Hoca’ya “MİLLİCİ” olarak sahiplenmelerinin bir anlamı olsa gerek, zira türkiyede her ne kadar asıl siyasetinin halktan gizli, “derin”lerde yapılıyor olsa da bir şekilde realiteye yansıması oluyor, yansıyanlar MilliGörüş’ü top yekün statükocu kılmasa bile, MilliGörüş’e yön verenlerin (Hoca ve Ak saçlılar grubu) statükocu olduklarına dair “derin” izler taşımaktadır.

    statükonun korunmasına yönelik siyasetlerden bazıları ise;

    1 dakika aydınlık eylemine “gulu gulu dansı”, susurluk soruşturmasına da “faso-fiso” denilmesi statükonun yanında yer alınmasına dair en önemli kanıtlardır. Zira Hoca, Başbakanlık konutunda tarikat önderlerine iftar yemeği veremeyeceğini bilecek kadar tecrübelidir. En azından bu yemek resmi konut dışında düzenlenebilinirdi, bu iftar yemeğinin de danışıklı olabileceğine dair şüphelerim var, bu yemek 28 şubatçılara verilmiş en büyük kozlardan biri olmuştur, buna bile bile lades denir.

    şöyle bir soru sormak istiyorum ;

    1. 1 Dakika aydınlık eylemine halkın talepleri konusunda hassasiyetli davranış ve tutum sergilenseydi,

    2. Susurluk çetesi için sorumluluk sahibi bir iktidar başı olarak yaklaşılsaydı, idari ve hukuksal anlamda gereği yapılsaydı, çetenin üzerine ciddiyetle gidilmiş olsaydı,

    28 şubat olur muydu? ya da en azından 28 şubat bu denli ağır şekilde olabilir miydi?

    yukarıda hususlarda millet iradesine sadık kalacak şekilde gerekli hassasiyetler gösterilse, 28 şubata karşı “DİK DURULSA” bir bölünme olur muydu? AKP kurulur muydu?

    bu hususların buz dağının altında kalan kısımları elbette zaman içerisinde ortaya çıkacaktır, bekleyip göreceğiz.

  1. 1 Trackback(s)

  2. Mar 7, 2011: Eyvah eyvah Hocam, bana mı kaldı bu yük? : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin