Türkiye’de Basına ne kadar güvenebilirim?
By Tavit Kilimciyan on Mar 18, 2011 in Ergenekon Nedir?, Karikatür, Türk Basını
By Tavit Kilimciyan on Mar 18, 2011 in Ergenekon Nedir?, Karikatür, Türk Basını
© Copyright Ne Mutlu "İnsan'ım" Diyene! 2007. All rights reserved. Powered by WordPress. Blog Design. XHTML.
3 Yorum
Yazan:aziz yılmaz Tarih: Mar 23, 2011 | Reply
Basının güvenirliliği tartışılır hale gelmiştir,bu yadsınamaz bir gerçektir.ETÖ’yle ilişkisinden mafyayla iş tutmaya,kirli ihalelere karışmaktan toplumu yanlış bilgilendirmeye değin gazetecilik mesleği dışında akla gelebilecek tüm”uğraş”larla iştigal edebilen bir basın(!)geleneği oluşmuştur maalesef.
Ayrıca çıkar amaçlı yandaşlıklar gereği komplalara iştirak eden,hatta bizzat tertipleyen bir misyonu da üstlenmiştir “özgür ve bağımsız”basınımız.Her geçen gün biraz daha kızışan medya savaşlarının nedeni de bu olsa gerek.Saflar keskinleştikçe karşılıklı kara propaganda da had safhalara yükseliyor haliyle.Hasılı toplumca karşı karşıya bulunduğumuz çürümüşlük ziyadesiyle basını içine almış durumdadır.
Bu bağlamda basın elbette toplumun aynası işlevine ve ayrıca toplumu olumlu/olumsuz etkileyebilecek bir güce sahiptir.Dolayısıyla basının sahip olduğu bu kitleleri dönüştürücü gücü küçümsenemez.Bundan haraketle basının içine düştüğü bu basın ahlak ve ilkeleriyle bağdaşmayan/güven zedeleyici tutumu sorgulanmalıdır…Hem kamu vicdanında sorgulanarak mahküm edilmelidir bu zihniyet,hem de demokratik hukuk kanalları aracılığıyla gerekli yasal takiplerle…
Toparlamak gerekirse;
Evet,maalesef basına yönelik bir güven sorunu yaşanıyor,bu doğru.Hepsi değilse de yukarıda değindiğim gibi kimi çıkar grupları, gazeticilik kisvesi altında kötülükle anılacak bir takım işlere bulaşmışlardır.Temiz,şeffaf,saydam…bir toplum inşa etmek istiyorsak,diğer kurumlar gibi basının da bu ayrık otlarından temizlenmesi şarttır.Zira bu yapılmadan basının kendine çeki düzen vermesi mümkün değildir.
Lakin şeffaf,temmiz bir toplum,demokratik bir ülke şiarıyla atılacak adımların da hakkaniyet gözetilerek dikkatli atılması esastır.Her şeyden önce “temiz eller”adına yola çıkanların bu anlamda güven vermesi gerekir.Sapla samanı karıştırmadan,medya savaşlarına benzer yeni iktidar savaşlarına bulaşmadan olması gerekir bu “temizlik”in.
Peki bu anlamda hükemete ne kadar güvenilebilirim?Sözüm ona muhalefete,siyaset kurumlarına ne kadar güvenebilirim?Yagıya ne kadar güvenebilirim?
Ben bunların hiçbirine güvenmiyorum basına güvenmediğim kadar.
Güvenmiyorum çünkü bu ülkeyi normalleştirme iddasında olan AKP bugün artık Ergenekon dosyasını siyasi bir koz olarak yedekte tutma görüntüsünden başaka benim için bir anlam ifade etmiyor artık.Başlangıçta bu tür eleştirileri çok haksız bulurdum.Ancak hükümetin tutumu artık bu eleştirileri bu kuşkuları doğrulayacak noktaya gelmiştir.Evet,bugün “ben buradayım”dedirten görünür skandallara,komplo ve entrikalara,gömülü silahlara,binlerce cinayet rağmen pişkince Ergenekon denen cinayet şebekesinin varlığını inkar eden ucubeler var hala…CHP kuyrukçuluğunu solculukla karıştıran bu ucubelerleri şimdilik bir kenara bırakalım,bu kesimlerin, malum,bambaşka bir “korusu” var.Lakin hükümetin tutumu artık bu koro’yu haklı(!)çıkaracak,değirmenlerine su taşıycak noktaya gelmiştir.Zira gerek hükümet,gerek hükümet yanlısı basın(Taraf’ı bunun dışında tutuyorum) ve gerekse hükümetin direktifiyle davayı takip eden yargı…ne yazık ki olası darbelere yönelik bir refleks ve hassasiyet gösterme dışında suya sabuna dokunmaya pek niyetli görünmüyolar.Tamam,bütün bu kirli tezgahlar darbe amaçlı eylem ve örgütlenmelerdir ve darbeleri önlemeye yönelik direnç ve çabalar küçümsenemez.Ancak sadece bunun edebiyatını yapmakla da bu ülke aydınlığa çıkmayacaktır…Fırat’ın ötesinde işlenen cinayetlere esaslıca el atılmadığı sürece temiz eller oparasyonu başarıya ulaşamaz.Peki esaslıca işin üzerine gidilebiliyor mu?Her gün faili meçhul cinayetlere dair sayısız makale yazılsa,tartışılsa ne yazar?Habire karanlık bir geçmiş tartışılıyor ama ne hikmetse Tansu Çiller’den,Mehmet Ağar’dan,Mesut Yılmaz’dan hesap sorulamıyor.Peki cinayetlere bulaşan Jitem kimlerden emir alıyordu?Sadece tetikçileri konuşarak gerçekleri gün yüzüne çıkarmak mümkün müdür?Nerde asıl sorumlular;valiler,bakanlar,başbakanlar?
Bakın,-daha dün-eski özel harekatçı polis Ayhan Çarkın deprem yaratacak itiraflarda bulundu.1987 yılında “Pınarcık Katliamı”olarak tarihe geçen katliamın jitem tarafından gerçekleştirildiğini idda etti.O katliamda öldürülen bebeğin kanı elime sıçradı diyor.Bunun gibi “Başbağlar Katliamı”nından da pek çok yargısız infazdan da,Bolu-Sapanca hattında işlenen Kürt iş adamlarının cinayetlerinden de Jitemin sorumlu olduğunu ve cinayetlerin bizzat bu ögüt tarafından işlendiğini beyan etti.Peki daha ne olsun?Özel Harekatçı polisin ağzından duyuluyor bunlar ama savcılar “Ergenekoncu avı”na çıkmakla meşgul.Hala Çiller’in,Ağar’ın,Mesut Yılmaz’ın ve daha nicelerinin esamesi okunmuyor.
Yazan:ali duman Tarih: Mar 24, 2011 | Reply
yaşanılabilinir bir türkiye için
28 şubat DARBECİ MEDYA’nın tasfiyesi şart…
sağım, solum her yanım darbeci gazeteci müsveddesiyle dolu…o denli pişkin ve yüzsüzlük var ki, utanmasalar hala demokrasiden yana olanları bastırmaya devam edecekler…
oysa ne kadar da çoklar, bu tasfiye bizi biraz uğraştıracak gibi.
oysa onların tasfiyesi sağduyu hakim kılındığında çok kolay, zira neredeyse tamamı DEŞİFRE OLDU.
kim mi onlar?
12 eylülü alkışlamışlardı
28 şubatı alkışlamışlardı
27 nisanı alkışlamışlardı
şimdilerde ise
balyozu ve ergenekonu bulandırmak ve sulandırmakla meşguller
maskeler düşmüş, saha tertemiz ayna gibi, tek bir görevimiz var, KRALIN ÇIPLAK olduğunu görmek ve gereğini yapmak.
onların kim olduğunu anlayabilmek, kavunun kelekliğini anlamaktan daha kolay ve bu bugüne kadar hiç bu kadar kolay da olmamıştı.
anlamayanlara da bıkmadan usanmadan anlatmak… zira 85 yıllık “deli gömleği” bunu anlamayı zorlaştırabiliyor.
Yazan:ç-z Tarih: Mar 27, 2011 | Reply
Bizim gazetecilerimizin bir kısmı da her konuya “benim adım Kamil” diye giriyorlar vee başlıyorlar makinalı tüfek hızında, uzmanı oldukları her konuyu enine boyuna anlatarak kalbura çevirmek için beşyüzlük, binlik kelime şeritlerini namluya sürmeye…köşe yetmiyor tv, tv kesmiyor kitap, kitap kesmiyor netleaks…her türlü konvansiyonel silah konusunda da muhteşem teçhizatlanmışlar… arada yüzlük tweetlerle pratik yapmak kondisyonlarını korumak için yetmiyor bu cengaverlere fakat başparmağın 100klm/5sn lik seri kullanımıyla 150lik tweetlerle de kısa sürede uzmanlıklarını fark ettiriyorlar…hiçbir şey kesmiyor bu uzmanların hararetlerini, ara sıra kemale ermiş uzmanlıklarıyla şampanya niyetine “bomba haber”ler patlatıyorlar…eh bir de bu bomba haberi son dakika düzenekleriyle ard arda 24 saat boyunca patlatırlarsa uzmanlıkları tescilleniyor ve böylelikle en yakın üniversitede alaylı prof. olarak ders vermeye başlıyorlar…
Haber ne ki? Herkes yapar. Ama herkes her konuda uzman olan bir gazeteci gibi “profesyonel haber “ üretemez. kabul edelim ki bu gazetecilerin imza atmadığı konunun hiçbir haber değeri olamaz! Merkez bankasının darphanesi imzalı banknot basıyor , bizim merkez medya şirketleri de matbaasında uzman imzalı gündem basıyor…
Kısacası bu uzmanlar bana kurusıkı silahları hatırlatıyorlar…bir kaç düzenekleriyle oynanınca kolaylıkla insan/erdem/ilke/ahlak kısaca insanlığı öldüren kurşun sıkan silahlara dönüş(türül)ebiliyorlar…
Analitik şekilde yorumlayacak!.. Bu cümle bana yine o malum mazereti hatırlattı; halkın istediğini veriyoruz…Önce haberin, gazeteciliğin anlamını deforme edip, yozlaştırdılar şimdi de o yozluğa uygun yorumcular arıyorlar…alet olmak istemeyenler olunca da “ ülkede, konuya hakim olup bitenleri analitik düzeyde yorumlayacak isim yok” deniliyor…Gerçek haber kanalı olsalar aradıklarını bulacaklar ama magazin kanalı olunca konuşacak bilim adamı bulmak zor oluyordur tabii. Haber kanalıymış! İstedikleri gibi analitik yorum yapan adamlardan program öncesi diş koruyucu takıp, ve boks eldiveni giymelerini istemeleri yakındır!