RSS Feed for This Post

Beden ve ruhun ağrı kardeşliği: Frida

Yıldız Ramazanoğlu

İstanbul’dan Frida Kahlo sergisi geçti. Sergilenen resimler İkinci Dünya Savaşı sırasında Meksika’ya kaçan, orada tanışıp evlenmiş bir çiftin, Rus asıllı Natasha ve Jaccques Gelman’ın  özel koleksiyonundan. Pazar günü evden çıkmamaya çalışsam da içgüdüsel bir atılışla vardım Pera Müzesine. Bedeni harap olmuş Frida’nın ruhundan gelen eserleri bu diyardan geçip gitmeden görmek istedim. Hep kendini anlattı, toplumsal meseleleri resminin konusu yapmadı denir onun için, bazen de hayatındaki tuhaflıkların ilişkilerin esas onu ünlü yapan şey olduğu, resminin önemli olmadığı söylenir.

1907′de doğan Kızılderili kız, Magdalena Carmen Frida Kahlo Calderon Frida’nın, 1932′de yaptığı karakalem resim, Güneş Pencereden İçeri Sızıyor, onun tam olarak neye yöneleceğinin açık işareti. Resimde sayısız binaların içinden birine doğru gelen, kenarları ışınlarla parıldayan güneş tek bir pencerenin üzerine kelebek gibi konmuş.

Daha yedi yaşındayken çocuk felci geçirip tek ayağı bu yüzden kısa kalan ressam derin bir ilginin nereden gelip onu iyileştireceğini, ruhunu yatıştıracağını düşünmüş belli ki. Talihsizliği bununla da kalmamış ve ondokuz yaşında eve dönerken bindiği otobüsün tramvayla çarpışması yüzünden birçok kişinin öldüğü kazadan ağır bir omurilik sakatlanmasıyla kurtulabilmiş. Kazadan sonra hayatı korseler içinde, hastane odalarında, doktorlar arasında geçen gencecik bir kızdan sözediyoruz. Ailesinin acılardan kurtulması için resim yapmasını teşvikiyle başlar her şey.

Yatağının tavanına yerleştirilen aynaya bakarak otoportrelerini tuvale aktarır. Evliliği, politik duruşu, eylemci yanı, anarşistlerle başlayıp sosyalist ve komünistlerle süren düşünsel hayatı hep öne geçti ama sonuçta Picasso, Breton, Kandinsky gibi ressamlardan övgüler almış bir ressam ve en çok resmiyle konuşulmayı hak ediyor. Bir insanın kendine dönüşünün, kendisi üzerinden insan yüzüne ve bedenin ayrılmaz ve ayrılık kabul etmez bir parçası olan ruha yönelişinin göstergesi resimler. Frida’nın Hayatı ve Ölümü adlı belgeselde yakın arkadaşı Karen’in dediği gibi başka şeyler de çizmek istiyordu ama hayatı bedeni ve kişiliği çok fazlaydı, ancak onlara yönelebilirdi kısıtlı şartlarda.

Omurgalarından 23 kez ameliyat olmuş, sonunda sağ bacağı kesilmiş biri o. Olup bitenin manasını anlamaya, yüzündeki yansımaları görmeye çalışmış ve insanlık tecrübesinde “kendini bilmeyenin hiçbir şeyi bilemeyeceğinden” yola çıkmış. Bedenin başına gelen şey, onun istek ve arzularının yoksunluklarının hayat içindeki karşılıklarının çözümlenmesi, kısaca bedenin hayatımızdaki yeri bence en temel mesele. Bedenin ruha bakışlarını, ruhun bedende açtığı çizikleri, iç içe oluşturdukları karmaşayı en iyi o bilebilirdi. İki kaşının arasından bir kuşun çıktığı tablo mesela son derece sarsıcı. Picasso’nun “biz böyle yüz çizmeyi bilmiyoruz” dediği şey bu. Resimlerinde kendi bedeninin başına geleni anlatmaya özen gösterdi. Bedenin içindeki ruhu olabildiğince gördü.  Hayatının büyük bölümünü altında yaşadığı, başının üzerinde duran ayna”gündüzlerimin ve gecelerimin celladı” dediği bir nesneydi. Papağanlar maymunlar besleyen Frida’nın 1943′te yaptığı Maymunlu Otoportre’nin önünde dururken bakışlarındaki güçlü kişilik,  varolmanın onuru görülüyor başını çevrelemiş siyah maymunların arasında. Maymunların da her şeyi algılayan ve farkında olan yüzlerinin dikkat çekici olduğunu söylemek gerek. 

Zamanın ünlü duvar ressamı Diego Rivera ile evliliği ilginçtir. Arkadaşları fille güvercinin bir araya gelmesi demişlerdi Frida’nın küçücük bedeni yüzünden. İncecik küçük bir kız olarak kendisinden yirmi yaş büyük, kocaman, yıkanmak bilmeyen bir adamda ne bulmuştu. İyi bir yürekti ondaki ve anne olmak için böyle bir adam gerekliydi ona göre.

İki kez düşük yapar sonra Frida ve anne olamayacağını öğrenir bütün acılarının üstüne. Bu çok sarsıcı. Anne olmak için yaratılmış bir bedenin bunu veremeyecek olmasının bilgisi, ruhun bedenden ayrı olarak annelik duygusunu yaşatacak gücünün olmaması, bedenle ruh arasındaki yarılmayı da bitişikliğin ve iç içeliğin kuşku götürmezliğini de ele verir.

Bazı gerçeküstü formları kullanmasının sürrealist olmasına yorulmasını reddetti Frida, çünkü olabildiğince gerçekçiydi, sadece gerçeğin daha güçlü ve berrak bir şekilde anlaşılmasıydı istediği şey, bunun için kullanıyordu kimi metafizik öğeleri.

Bir kan gölünün ortasında yatan kadını tasvir ettiği 1932′de yaptığı Düşük adlı resim candan can gelişiyle ve gelemeyişiyle yüzleşmenin ürpertici resmi. Tuhuano Olarak Otoportre(1942) ve Saçangülü Otoportre’de(1941) karşı karşıya kaldığı yaralayıcı gerçeklikler şelalesi karşısında, beyninden saniyede on binlerce fikir geçen ama hepsini ve her şeyi kontrol altına almayı başarmış güçlü bir kadının yüzü var. Ancak biraz daha derinleşince kırılganlık sızıyor dışa doğru. Onu hepimiz inanılmaz renkli ve görkemli kıyafetleriyle biliriz. Kimselere benzemeyen bir giyim tarzı vardı. Abartılı küpeler, saça iliştirilen çiçekler, zamanının tamamen dışında bir saç biçimi, taftalar ve kabarık etekler. Bunlar biraz aksak olan ayağını gizlemek içinse, en çok da içindeki fırtınaları üzüntüleri saklayıp kendine ve çevreye sevinç saçmak içindi. Böyle renkli ve karmaşık giyimine karşılık konuşunca çok sade ve yalın konuşur, eleştiri yapacaksa bunun işe yarayacağından emin olmadan söze girişmez, en ince ve dolaylı yolu seçerdi bunun için. Dostları David ve Karen Cromiem’in anlatımıyla hazırlanan Frida Yaşamı ve Ölümü adlı belgeselde en çok dikkat çeken karelerden biri Diego’nun cenazesini omuzladığı andaki yüz ifadesiydi. Sanki canı ve ruhu çekilip gitmişti içinden.

 Hayatı boyunca çocuklara özel ilgi gösteren Frida, son zamanlarında artık görmek bile istemiyordu çocukları. Yüzleri iskelet maskeleri takılı çocuklar çizmeye başlamıştı. Hamilelik onu mutluluktan uçurmuştu ama iki kez düşük yaparak anneliği yere çakılmış bir kadındı sonuçta. Evini farklı acayip objelerle doldurmuştu. Her yandan ilham verecek bir obje taşıyordu dostları. Evinin bahçesi de dahil tam bir sanat eviydi yaşadığı yer. Arkadaşlarından tek istediği yurt dışına gittiklerinde ucuz da olsa ona farklı acayip bir obje getirmeleriydi.

Düşüncelerimle Diego (1943) portresi onu ne kadar aklında ve beyninde taşıdığını ifade etse de, 1949′da yaptığı Evreni Kucaklıyorum, Aşk, Toprak(Meksika), Ben, Diego, Senyor Xolot adlı eserde, artık acıların zirvesinde olduğu bir zamanda Diego’yu da acısının içinden nasıl yeniden şekillendirmek istediğini anlayabiliyoruz. Bütün yaşam parçalarından bir bütünlüğe ulaşma, artık hayatı tamamen çözme arzusu. Bedendeki ağrının ruhun da ağrısı olmasının hakikatiyle bir yumak olup gelen ağrıları bilincinde incelikle ayırma sonra delice harmanlama istenci. Trajedisinden neşeli bir üretkenlik çıkarma, hareketsiz bedenine inat hareketin kendisi olma, hareketi ruhunun içine alma mertebesi. İç içe geçmiş yaşamların ve dünyaların resmedildiği Carme(sadja) resimlerinden sonra gelen dinginlikle son nefesini verirken tuvale aktardığı resim bir natürmorttu bu yüzden: Yaşasın Yaşam. 

Beni en çok etkileyen ise bir Günlük Sayfası ve 25 Ağustos 1943′de yazdığı(yaptığı mı demeli) yazı, imge ve çizgilerin iç içe geçtiği bir ressama yakışır Mektup oldu. 

Sergiden çıkarken Frida’nın asla onaylamayacağım bazı yaşam parçaları silindi kafamdan, fakat tek bir bireyin kendi içindeki çoğulluğunu düşünüyordum. Öte yandan herkesin kusurlarına dikkat kesilirken, paramparça olmuş ruhların ve bedenlerin parçalarından bir bütünlük oluşturma çabalarının sahnesi olan modern zamanlarda, büyük ve yüce şeylerle ilgilenirken, daha büyük olanı, benliğimizi kaçırdığımızı, bu meselenin bencillik ayağında takılıp kaldığımızı anlıyordum.

Trackback URL

  1. 6 Yorum

  2. Yazan:Zeyneb Karataş Tarih: Nis 7, 2011 | Reply

    Yıldız Ramazanoğlu adeta sergiyi dolaşmaktan çok ruhlar aleminde dolaşmışcasına bir yazı kaleme almış.Ressam Frida Kahlo’nun hayatını hayatlarımıza katarak anlatması ayrıca etkiledi beni.Bize benzeyen yönleriyle bizden uzaklarda yaşadığı hisleri ve tuallerine sığdırdıklarını bu sayede öğrenmiş ve biraz olsun hissetmiş oldum.

    Değerli yazarın “Kırmızı” adlı öykü kitabındaki yumuşak anlatımı,acıları içinde barındırdığıgüzelliklerle hayata yaklaştırmasını ve yazıya nokta koymaya yakın son nefesiyle üfler gibi okuyucunun kalbine üflemesini buldum bu yazısında :

    “Sergiden çıkarken Frida’nın asla onaylamayacağım bazı yaşam parçaları silindi kafamdan, fakat tek bir bireyin kendi içindeki çoğulluğunu düşünüyordum. Öte yandan herkesin kusurlarına dikkat kesilirken, paramparça olmuş ruhların ve bedenlerin parçalarından bir bütünlük oluşturma çabalarının sahnesi olan modern zamanlarda, büyük ve yüce şeylerle ilgilenirken, daha büyük olanı, benliğimizi kaçırdığımızı, bu meselenin bencillik ayağında takılıp kaldığımızı anlıyordum.”

  3. Yazan:vera Tarih: Nis 7, 2011 | Reply

    diego riverayla birlikte hareketli bir yaşamları olmuş ressamın. 2002 yapımı filmi de var frida’nın hayatını anlatan. orada siyasi suçlu-aranan bir adamı sakladıkları anlatılır bir bölümde. garip bir hayatı olmuş, yazının başlığı tam uymuş oyüzden.
    yaşarken yeterince yattım, öldükten sonra da yatmak istemiyorum, deyip naaşını yaktırmış ressam. külleri de bugün yaşadığı evde bir kutu içinde ziyarete açıkmış.
    yaşasın yaşam! demiş ama yaşasın ölüm! diyememiş malesef.

  4. Yazan:nurilhayat Tarih: Nis 7, 2011 | Reply

    tekrar geziyormuş gibi oldum çok teşekkürler Yıldız hanım…aynen öyle ruhlar aleminden bir ruh…ama ne ruh! değil mi?…hele sevdiği adam….Diego… insana “ne bulmuş onda” dedirten….hele Diego’yu kıskandığı zengin koleksiyoner kadının portresini nasıl şeytan gibi çizmiş ama Frida? :)…ama kıskanmasında haksız da değil galiba, Diego kadını gerçekten beğenmiş olmalı, çünkü onun yaptığı resimde aynı kadın bu sefer son derece seksi…Diego’nun dogmatik marksizmini nasıl hoşgörüyormuş ama en çok ona güldüm…adamı seviyor ya “oradan bir iş çıkmaz” diyor ama gene de hoşgörüyor…çok zeki bir kadın…New York’tan ve Diego’nun entel çevresinden sıkılan Frida “Meksika’ya geri dönelim” diyor ama solcu Diego, “işçi sınıfı burada, devrim (kitaba göre) burada olacak o yüzden burada kalmalıyız” diyor…Diego ilerlemeci tarih anlayışıyla düşündüğünden, kendi ülkesine geri dönmeyi de zamanda geri dönmek, geriye gidiş olarak düşünüyor…

  5. Yazan:sq Tarih: Nis 8, 2011 | Reply

    Frida Kahlo en sevdiğim sanatçılardan biri olmasına rağmen, açıkcası üst kattaki (kimsenin gitmediği) Rus ressamlar sergisinden daha çok etkilendim zira Kahlo’nun çok az eseri vardı.

    Gene de gidilmesi gereken bir sergi.
    Özellikle yazıda fotoğrafı bulunan “Evreni kucaklıyorum” adlı resim önünde dakikalarca durup içine girilmeyi hakediyor.
    2002 yapımı film de Kahlo’nun ve Rivera’nın hayatı ve eserlerini anlatma açısından gayet başarılı. Onu da tavsiye edelim.

  6. Yazan:nurilhayat Tarih: Nis 10, 2011 | Reply

    doğru..benim için de üst kattaki Rus Ressamlar sergisi tam bir sürpriz oldu…modernleşmenin başladığı 18nci yüzyıl ortası resim anlayışının ürünü resimler…hemen girişte kocaman bir festival resmedilmiş, festival, Bayram günü bir meydan ve içindeki kalabalık…farklı sosyal sınıflardan insanlar gezen yiyen içen, sanki o yüzyıl ruhu ile birlikte kalkmış gelmiş 2011’e…o kadar detaylı…aslında göz ressamın yaptığı gibi meydandaki her bir yüze bu şekilde bu kadar detaylı bakamaz ama (yani birine odaklandığımızda diğerleri flulaşır) ama modernleşmenin başlangıcı ve demek ki o zaman bu tür bir detay istenen/aranan bir şeydi…gerçeği arayan insanoğlu…sonra başlayan bütün o portreler…müthiş yüzler, suretler…hepsi döneminin ünlü Rus aydınları..Dostoyevski’nin potresini görünce küçük bir şok yaşadım..o bakışlar…ressam onun inziva zamanını resmetmiş herhalde…sonra o çocuklu resimler!! o ne bakışlar çocuklardaki…hele bir dershanede ders gören çocuklara kapıdan bakan yoksul çocuk…insanda metanet mi bırakır…sosyal adaletsizlik….büyük bir katedralde resmen tıkınan rahipler sınıfı ve ona hizmet edenleri anlatır bir tablo…yiyeceklere olsun, birbirlerine olsun ama ne bakışlar…adalet isteyen resimler…yaşlı Çar ve başında beklediği yanakları al al olmuş uyuyan genç eşi…gene ne dile gelmiş gözler…Çar iktidar sahibi iken ve iktidarda gibi görünürken, (kulaklıktan gelen hikayeden hatırladığım) Çarın genç eşi onu aldatıyor ve Çar resimde öyle bir bakıyor ki iktidarda ama zaman (yaşlılık) onun genç biri üzerinde iktidar kurmasına engel…zaman iktidarını elinden almış…çok acı bir bakış…pagan bir Rus adeti:bereket için bir bahar gecesi köyün etrafını çıplak koşan gençkız ve ona refakat eden köylü kadınlar…köy yangını resmi…emziren Rus köylüsü bir kadın…gündelik yaşam…yalınayak başı kabak çocuklar ve doğumdan yorgun düşmüş kadın, (anneleri bir tane daha doğum yapmış) yine minik bir bebek ebe tarafından kardeşlerine tanıştırılıyor…fakirlik, yoksunluk…ama canlı bir hayat…tabiat resimleri!!…ne resimler ama…kışlar, baharlar… o ulvi güzellikleri o ulviyeti görmeyen biri bu şekilde tuvale dökebilir mi?… şimdi baktım da çok ballandırarak anlatmışım…ama öyleydi gerçekten…hakkını yememek lazım…e madem sergiyi kaçırdınız Rus Devlet Müzesine ziyaretiniz farz oldu dermişim…St. Petersburg’daymış…üzgünüm:)

  7. Yazan:cb Tarih: Nis 10, 2011 | Reply

    ist. dışında ve maalesef bu tür sergilerin hasretini çeken biri olarak sergiyi geziyor gibi oldum, teşekkürler Yıldız hanıma…

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin