Acele Kürt kanı aranıyor… Kürtçülerin eskimeyen yöntemi
By Mehmet Yılmaz on Nis 20, 2011 in BDP, DTP, Geçmiş Zaman Olur ki, PKK, Terör
Eski bir makale ama yöntem eskimiyor…
Acele Kürt kanı aranıyor
By Tavit Kilimciyan on Eki 28, 2008 in DTP, PKK | Edit
Diyarbakır’da ölmek üzere olan bir siyasî parti için kendini feda edecek kahraman gençler aranıyor. Yerel seçimlerde Diyarbakır’ı kaybettiğimiz anlaşılmadan kendimizi Anayasa Mahkemesi kararıyla kapattırmak son umudumuz. Kürtler için tek yol yeniden PKK olsun ki Kürt-Türk kavgası sonsuza kadar sürsün. Bize kanını vermek isteyen Kürtlerin acilen DTP Diyarbakır şubesine başvurmaları rica olunur.
30 Yorum
Yazan:cb Tarih: Nis 21, 2011 | Reply
yanlı ve taraflı ve kısır bir yorum olmuş, zira BDP sivil itaatsizliğine devam ederken, bdp’nin bağımsız vekillerinin seçme-seçilme hakkını gasp eden ysk’dır. kürtlerin kendini temsil edemediği bir meclis mümkün mü? ergenekoncuları meclis’e aday seçerken tereddüt etmeyen ysk, konu kürtler olunca neden aynı tutumu sergilemiyor? şiddeti, sivillere saldırmayı elbet meşru görmüyorum ancak bu kez ve çoğu kez olduğu gibi şiddetin startını veren devlet kurumudur…
Yazan:MY Tarih: Nis 21, 2011 | Reply
haklisin ancak ufak bir itirazim olacak:
“kürtlerin kendini temsil edemediği bir meclis mümkün mü?”
diyorsun, oysa “milliyetçi Kürtler” demek daha dogru olur gibime geliyor. Meselâ MHP Türklerin TEK temsilcisi olmadigi gibi BDP de Kürtlerin TEK temsilcisi olamaz.
Gerginligin tirmandirilmasindan siyasi rant elde ettikleri de bir gerçek. Evet, tetikçi rolünü bu kez YSK oynadi. Ama bir iki sene önce yine kanli bir olayin ardindan “hahayt kan döküldü, baris bozuldu” diye kameralar önünde kahkahalar atan bir DTP’li hanimi da unutamiyorum 🙁
Yazan:saliha Tarih: Nis 21, 2011 | Reply
türkiye yüz parçaya bölünse en son kürtler ayrılır. çünkü kafalarında ayrılık fikri var. ayrılık fikri kürtleri türkiye’ye bağlayan en önemli unsur. intihar fikri sayesinde hayatta kaldım diyen cioran gibi. insan tepesi attığı zaman canına kıyma ihtimali olduğunu bilmeli, bunu bilince yaşamaya devam etmek kolaylaşır. kürtlerin de tepeleri attığı zaman bu memleketten ayrılabilecekleri ihtimalini bilmeleri lazım. bu ihtimal ellerinden alınmaya çalışıldığı için kan gövdeyi götürdü/götürecek.
alıntı http://www.itusozluk.com/goster.php/k%FCrtler
Yazan:aziz yılmaz Tarih: Nis 21, 2011 | Reply
Ne bu şimdi,kimse bir şey anladı mı acaba?
Türkiye yüz parçaya bölünse en son Kürtler ayrılırmış….Çünkü kafalarında ayrılık fikri varmış.
Ne müthiş bir analiz,ne analitik bir zeka deel mi?
Valla ne diyeyim düşmanlık beslediği bir halkı kafasında hastalıklı olararak kuran sizin gibi kafatasçılar olduğu sürece Kürtler için ayrılık fikri hiç de yabana atılacak bir fikir olmasa gerek.
Ben şahsen,çevremde Kürtlere her türlü küfür ve aşağılamayı reva gören,iğrenç derecede ırkçılık yapan sitelerin linklerini iştiyakla veren ve sürekli Kürtleri öcü gibi gösteren ruh hastalarını gördükçe sizlerden ayrı bir yerlerde kuru ekmek ve soğana talim ederek yaşamayı çok daha onurlu buluyorum.
Yetti gayri bu çirkin dilinizden çektiğimiz,vallahi de bilahi de ilallah ettirdiniz bu pervasız hakaretlerinizle.Bir de sıkılmadan beraber yaşamaktan söz eder durursunuz ya ona yanarım.Hadi ordan!İkiyüzlüce birlikte yaşama/kardeşlik teraneleri yerine biraz olsun insan onuru ve haysiyetine saygılı olmayı öğrenin önce.Hadi bunun çok uzağındasınız, peki Kürt diye aşağıladığınız insanların da sizin gibi etten kemikten insanlar olabileceği ve nihayetinde sizin sahip olduğunuz duygu ve gruru taşıyabilecekleri ihtimalini de mi düşünmezsiniz?
Tek kelimeyle yazıklar olsun insan onurunu ayaklar altına almaktan haz duyan köhne zihniyete.Esefle kınıyorum.
Yazan:özlem Tarih: Nis 21, 2011 | Reply
Haklısınız Aziz Bey, ben şunu da düşünüyorum ne kadar bu konuda insaflı ve doğru bir yerde de olmaya çalışsa Derin Düşünce yorumcularına bakıyorum Kürtlerden çok fazla bir yorumcusu yok. Burada durup düşünmemiz gereken bir şeyler var. Bence analizlerde kafamızda olması gereken ile gerçekleri ayıramıyoruz. Mesela ölmekte olan bir parti yorumu bence bu işin çok uzağında dışından yapılmış bir yorum. Ölmekte olan bir parti yok ortada. Beğensek de beğenmesek de etkili bir parti var. Ama tabi ki bu partinin uğradığı haksızlıklar onu git gide daha güçlü kılıyor o ayrı. Bu işin doğasında var. 12 eylül den sonra Kenan Evren Özal’ı tv den kınadğı zaman ANAP iktidar oldu hem de ezici bir çoğunlukla. Mehmet’in dediği o görüntü de gerçek. Çünkü bugün ateşkesin Kürtlerin aleyhine olduğunu düşünen ciddi bir kitle de var. şiddetin bir toplumda etkin olması için ekseri çoğunluk gerekmez belli bir kesim bunu taşıyorsa yeterlidir zaten. Bu öfkenin sebeplerine girmeye hiç gerek yok hepimiz biliyoruz. Önemli olan bunu nasıl “tedavi” edebiliriz. Nasıl barış dilinin ağırlık kazanması için çabalayabiliriz bununla ilgili çözümler, tartışmalar çok iyi olur fikrindeyim.
Yazan:MY Tarih: Nis 21, 2011 | Reply
Türkiye’de ciddi bir SOL eksikligi var. DTP/BDP kan/soy/irk üzerinden siyaset yapmak yerine isçi haklari, çevre koruma gibi AKP’nin zayif kaldigi dosyalara talip olabilir. Artik Kürtçü olmayi birakip Türkiye’nin partisi olmali. Kürt olMAyan, Kürtçe bilmeyen insanlara da saflarinda yer vermeli. Bunu yapabilseydi bu seçimde çok daha fazla oya talip olabilirdi.
En ufak bir kiskirtici faktörü firsat bilip IZDIRAP edebiyati yapmalarini kabul etmiyorum. Izdiraplardan, katliamlardan, soykirimlardan bir kimlik insa edilebilirse bu ancak diaspora Ermenileri ya da Israil siyonistleri gibi kin/Nefret üzerine kurulabilir.
Turkiye’nin hatalarini çok elestirdik. Adimiz PKK’liya çikti. Olsun.
Ama BDP bu yolla giderse Türk nefreti üzerine soyut bir Kürt kimligi insa edecek. Bu kimlik Zazalarin, Kirmançilerin, Soranilerin ve hatta bölgede yasayan Araplarin ve Türklerin tek bir Kürt kimligi içinde, bir potada eritilmesi demektir.
Kürt müzigi, Kürt mutfagi, Kürt dili degil Türk nefreti üzerine insa edilmis, irkçi ve kemalist bir kimliktir bu. Buna karsi direnmek de boynumuzun borcudur.
Rahmetli Hirant Dink’in Ermenilere hitaben yazdigi o 6 makaleyi bütün Kürtlerin okumasi lazim.
Bozkurtlara sinir oldugum kadar Boz-Kürtlere de sinir oluyorum. Kürt veya Türk olmadan önce insan olmak gerek.
Yazan:saliha Tarih: Nis 21, 2011 | Reply
aziz bey, paylaştığım yazı linkini kınadığım için ekledim… ve diğer korkunç yorumlardan haberdar olunması için…
kürt soru nedir diye ısrarla hala soranlar var. linkteki yorumlar sorunu yeterince açıklıyor.. bu yorumları yazan zihniyetin değişmesiyle ancak bu sorun ortadan kalkar…
Yazan:sKaya Tarih: Nis 21, 2011 | Reply
90 küsür yıldır inşa edilmeye çalışılan, “Varlığım Türk varlığına feda olsun” zihniyetinden (haklı olarak) şikayet edenlerin, inşasına çalıştıkları zihniyet maalesef “Varlığım Kürt Varlığına Feda Olsun” olarak hayata geçmektedir.
Hatta bir adım öteye gidip , “Tüm Varlıklar Kürt Varlığına Feda Olsun” yolunda emin adımlarla ilerlemektedir.
İşgüzar YSK’nın ve onun temsil ettiği zihniyetin işlediği halt bir ilk değildir. Benzer olaylar bu ülkede mütedeyyin kesimlerin, başörtülülerin, komünistlerin, sosyalistlerin daha doğrusu SİSTEM’in tehdit olarak algıladığı ve Sistem’e ait dar kulvarda ilerlemek istemeyen her kesimin başına geldi. Ama her mağdur olan eline Molotof kokteyli alıp etrafı yangın yerine çevirmedi.
Bu mesele her geçen gün şiddetle daha fazla anılır ve haşır neşir olmaya başladı. Şiddet dışındaki bütün çözümler, o bölge için anlamsızlaşmaya başladı. Ancak unutulmasın ki, hayatı boyunca hak arama metodu olarak şiddetten başkasını görmeyen/tanımayan neslin, barış dolu bir gelecek inşa etmesini beklemek hayalciliktir.
Belinizde emniyeti açık bir silahla dolaşırsanız, bir gün mutlaka o silahla ya kendiniz vurulursunuz ya da ciğerpareniz.
*****************************
BİR YSK YORUMU :
Psikolojik Harp/Komplo Teorisi anlama kılavuzu şöyle der, “Doğal gibi [normal akış içinde olmayan] görünmeyen bir meselenin aslını anlamak isterseniz, çıkar analizi yapınız”
Sizce YSK’nın [çark etmesi muhtemel] bu kararından kim kârlı çıkar?
Kârlı çıkacak olanın eli oraya uzanmaz derseniz, meseleye bir de şöyle bakın:
Sizce YSK’nın [çark etmesi muhtemel] bu kararından en zararlı kim çıkar?
Yazan:sq Tarih: Nis 21, 2011 | Reply
Meselâ MHP Türklerin TEK temsilcisi olmadigi gibi BDP de Kürtlerin TEK temsilcisi olamaz.
iyi de, bırakın da buna Kürt seçmenler karar versin.
Bağımsız vekillerin seçilme hakkı açıkça gasp edilmiştir.
Yazan:MY Tarih: Nis 21, 2011 | Reply
elbette Kürt seçmen karar verecek. Benim CB’ye cevaben yazdigimi gözden kaçirmis olmalisiniz.
Bir zamanlar Erbakan “Müslümanlar bize oy verecek” diyordu ve çok ayip ediyordu. Dinî ya da etnik bir seçmen grubunu arka bahçesi zannetmek ya da öyle göstermek hem taktik olarak yanlis hem de ahlaken kabul edilir bir sey degil.
CHP bunu yillarca yapti, Alevilerin oylarini sömürdü mesela.
Simdi düsünün, çevreci bir Yesiller Partisi çiksa ve “öteki partilere oy verenler dogayi sevmiyor” dese. Bu olur mu? BDP de Kürtlerin temsilcisi degil. Bu kadar basit bu. Kendi seçmenlerinin temsilcisi sadece.
Aksi takdirde “aldiklari oy sayisinca Kürt var” bu memlekette derdik. Gerçek Kürt nüfusun belki yarisi kadar o aliyorlar. En basta Kürtlere hakszlik bu.
Yazan:saliha Tarih: Nis 21, 2011 | Reply
”Hatta bir adım öteye gidip , “Tüm Varlıklar Kürt Varlığına Feda Olsun” yolunda emin adımlarla ilerlemektedir.”
bunun sorumlusu hak adına, insanlık adına, liberalizm adına vs.. sürekli bdp lileri pohpohlayanlar sorumludur. evet devletin suçu sabittir ortadadır yanlış üstüne yanlışları devam etmektedir. gel gör ki bu insanları sokağa düşürüp gencecik insanların ölümüne sebep veren bdplilerin hiç mi suçu yok…
adaleti şiddetle getirmeye çalışmak en büyük adaletsizliktir.
Yazan:ufuk tan Tarih: Nis 21, 2011 | Reply
Kürd sorununun özünü kavrayamamış bir sürü insan var hala,burjuvazi ulus devlet inşa ederken hakim olan ulusun diğer ulusları asimile etmek için çabalar.Çünkü kurduğu düzen için bu gereklidir.Etrafına sınırlar çizer ve gümrükler koyar ki kendi sömürüsü garanti altında olsun,kurduğu devlet palazlanmasına yardım etsin.Kürd sorunu özünde toprak sorunudur.Emperyalizm ortadağudaki sınırlarını belirlerken, Türkiye devleti ile iş birliği içerisinde Kürd’lerin yaşadıkları toprakları dört ülkeye paylaşılmıştır.Türkiye,Irak,suriye ve İran.Bu dört ülkedede Kürd sorunu devam etmektedir.Kürdler kendi kaderlerini tayin rtmedikleri sürecede devam edecektir.Türkiye devleti Kürd’lerin ayrılmasını istemiyorsa oturup onların siyasal temsilcileri ile müzakere etmelidir.Bu müzakere Türk partilerindeki veya Türk partilerini destekleyen Kürd’lerle olmaz.sorunu olan Kürdlerin temsilcileri ile olur.
Bunu artık her kes kabul etmek zorundadır.Barış için önce ateşkes,sonra tüm tutukluların şartsız salıverilmesi,hakikatları araştırma komisyonlarının kurulması.Koruculuk sisteminin kaldırılması,köyleri boşaltılan insanların geri dönüşleri sağlanması,demokratik,laik,gerçek sosyal adaleti sağlayan,gerçek bir hukuk devletini sağlayan,kimsenin inancına,giyimine-kuşanına ve yaşamına karışmayan bir anayasanın hazırlanması gerekmektedir.Bu anayasa tam anlamıyla bir düşünce ve örgütlenme özgürlüğü sağlamalıdır.
Kürd sorununun çözümü ve kardeşleşme ancak böyle sağlanabilir.Kürdler her yerde linç edilmeye çalışılırken,çocuklar öldürülürken ses çıkarmayan ve protesto etmeyenler kendilerini aydın diye nitelemesinler.
Yazan:Konukyorumcu Tarih: Nis 22, 2011 | Reply
Ruanda Soykırımı
Ruanda’da 1994 yılında yaklaşık yüz gün içinde 800.000 Tutsi ve ılımlı Hutu’nun, aşırı uç Hutular (Interahamwe) tarafından öldürülmesi olayıdır.
I. Dünya Savaşı’nın ardından Ruanda yönetimi Belçika’ya verildi. Doğal yaşam ihtiyaçlarını karşılamak dışında çalışmayan Ruandalılara kahve tarlalarında çalışma zorunluluğu ve çalışmayanlar için kırbaçla cezalandırma gibi yeni kurallar getirildi.
Ülkede o zaman yaşayanların %90’ı Hutu, %9’u Tutsi, %1’i ise Pigmeydi. Afrika siyasetinde yönetici ve yöneten unsurların birbirinden ayrılması prensibini uygulayan Belçikalılar bu politikayı Ruanda için kontrolün elde tutulmasının garantisi olarak gördüler ve bölgede bulunan azınlıktaki Tutsileri, Hutulara karşı desteklemek amacıyla ırka dayalı bazı ayrıcalıklar verdiler. Koloni güçlerine kolaylık olması amacıyla, herkese ırkını gösteren kimlikler dağıtıldı. Tutsi ve Hutuların aslında ortak olan dil-gelenek-etik geçmişleri ve kültürleri yok sayılarak, bir tür yapay ırksal ayrımcılığa başlandı. Belçikalı yöneticiler ayrımcılığı körüklemek amacıyla, işe alımlardan hastane kabullerine kadar bütün kararları ırksal farklılıklara göre almaya başladılar.Bu dönemde Tutsiler, Hutulara göre çok daha iyi yaşam şartlarına ve daha iyi işlere kavuştu. İnsanların hangi ırktan olduğuna karar verilirken bazı objektiflikten uzak ve akıl dışı kriterler kullanılmıştır. Etiyopya kökenli olduğuna inanılan Nuh’un soyuna dayandırılan Tutsilerin daha ince yapılı ve narin bir görünüşe sahip olduğu iddia edilmiş ve uzun boy, güzel görünüm gibi fiziki özellikleri olanlar Tutsi sayılmıştır. Bunun yanında zengin olanlar, örneğin, 10 inekten daha fazlasına sahip olanlar da Tutsi olarak kaydedilmiştir.
Daha sonra üniversiteler, eğitim ve sosyal olanaklar Hutulara neredeyse tamamen kapanmıştır. 1950’lere kadar Tutsileri Hutulardan üstün tutma siyaseti güden Belçika, bu tarihten sonra savaşın ardından özgürlükçü akımların güç kazanması üzerine, Hutuların üzerindeki baskıyı hafifletmiş, hatta zamanla, sayıca üstünlüklerinden ötürü Hutuları desteklemeye yönelmiştir. Bunun bir sebebi de, uzun vadede ülkedeki yönetimin seçimler aracılığı ile sayıca üstün Hutulara geçme olasılığının artmasıdır. Belçika, Ruanda ve Burundi’yi, 1962 yılında her iki devlet bağımsızlıklarını kazanana kadar yönetti. Bu dönemdeki Belçika yönetimi tıpkı İngilizlerin Güney Afrika Cumhuriyeti’nde uyguladıkları gibi, yerli halk üzerinde acımasız ve adaletsiz olmakla suçlanmıştır.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Ruanda_Soykırımı
http://tr.wikipedia.org/wiki/Ruanda_Soyk%C4%B1r%C4%B1m%C4%B1
Yazan:aziz yılmaz Tarih: Nis 22, 2011 | Reply
Sevgili Mehmet bey,
Çok doğru tespitler bunlar.Ancak sonuna kadar katıldığım bu değerlendirmeniz bence Türkkiye’deki siyaset boşluğuyla alakaladır daha çok.Zira Türkiye’nin siyaset tablosuna bakıldığında gerçekten de sizin eksikliğini ifade ettiğiniz boşluklar görüyoruz.SOL’un eksikliği bir yana ülkenin temel sorunlarını ciddi anlamda çözmeye aday bir yapı bulamazsınız.İrili ufaklı partiler bir yana,kısmen temsiliyet gücü yakalayabilmiş bütün partilerde işaret ettiğiniz eksiklikler mevcuttur.CHP malum olduğu üzere 1930’lardan kalma laiklik söylemi üzerine kuruyor siyasetini ve buna SOSYAL DEMOKRAT görünümü veriyor.MHP,etnik Türk milliyetçiliğini misyon edinmiş.MG geleneğinden gelen islamcı partiler ise halkın manevi değerlerini sömürek siyaset yapmayı seçiyor.
Dolayısıyla dikkatle gözlendiğinde mevcut bütün partilerin birer ideolojik etiketin ardına sığınarak iktidar devşirmekle meşgul oldukları görülecektir.Kısacası bu anlayış Türkiye’de bir siyaset geleneği halini almıştır.
BDP’ye gelirsek;
Evet,BDP’de bu statik yapının dışına çıkmış değildir.Eleştirinize katılmamak elde değil.Hem BDP’nin diğer partilerin bir prototipi olarak izlediği kimlik siyasetine dair eleştiriniz hem de öngördüğünüz hedeflere-çevre,işçi hakları vb-yönelmesi durumunda daha başarılı olabileceğine dair değerlendirmenize bir itirazım yok.Zira ben de evrensel değerleri temel alan,doğayı ve çevreyi korumayı misyon edinen,doğu batı ayrımı yapmaksızın toplumun tüm katmanlarının beklentilerine cevap verebilecek özgürlükçü bir parti özlemi duyuyorum.Sol bir parti mi olur,liberal bir parti mı olur hiç önemli değil,yeterki bu talepleri karşılayabilecek vizyona sahip olabilecek sahici bir parti olsun.
İmdi,
BDP bu vasıfların çok uzağında derseniz sizinle sonuna kadar hemfikirim.
Ne var ki buna karşın yine de gerçekçi olmak durumundayız.BDP’yi kimlik siyaseti yapmakla suçluyoruz lakin kimliklerini özgürce yaşayamayan milyonların olduğu bir ülkede yaşadığımızı da unutmamalıyız.Bakınız,Anayasal vatandaşlık/eşit vatandaşlık hakkı anayasal güvence altına alınamıyor,anadilde eğitim hakkı tanınamıyor.Ne için?Ülke bölünüp parçalanacak-mış!.Yani memleket sırf bu talepler karşılanamıyor diye yangın yerine dönüyor buna razı oluyoruz da bir türlü analarının ak sütü gibi helal olan hakları veremiyoruz…Ve bunca kaosa,çatışmaya katlanarak “birlik ve bütünlük”adına habire erteliyoruz.
Şimdi soruyorum,hükümet açılım diye ortalığı ayağa kaldırdı da hangi adımı attı.Yeni anayasa değişikliği Kürtlere ne getirdi?Ha,ülkede böyle bir sorun yoktur deyip bildik politikalara devam edilse gam yemeyeceğim ne de olsa alıştık inkara,yok sayılmaya…İyi de o zaman neyin açılımıydı bu?Bebelli ki oy alma açılımından başka bir anlam ifade etmiyor ve etmeyecek.Anlayamıyorum bir türlü,madem hiç bir radikal açılıma cesaret edilmeyecekti onca sanatçılarla toplantı,onca yaygara neyin nesiydi?
Yani AKP,altından kalmayacağı ve sırf siyasi rant amaçlı bir sözde proje ortaya attı ve şimdi işin içinden çıkamıyor.Çıkamadığı gibi,tahmin edilmeyecek sonuçlara da yolaçtı.Çünkü Kürtleri de BDP’yi de hem umutlandırdı hem de işte bu noktaya gelebilecek bir zemine yol açtı.Bugün sokaklar savaş alanına dönüşmüşse bunun sorumlusu AKP hükümetidir.
Toparlamak gerekirse,Kürtlere hiçbir hakları teslim edilmzken-ki bu güne kadar edilmemiştir-Yok soy sop ırk vs siyaseti güdülüyor demek gerçekçi olmaz.Kürtler hakimiyet bize geçsin,herkes Kürt olsun mu diyor,başka halkların haklarını mı gaspediyor ki ırkçılıkla anılsın?Biz de dilimizle,kültürümüzle,değerlerimizle…hülasa kimliğimizle var olalım,dünya halkaları arasındaki onurlu yerimizi alalım demek nasıl bir ırkçılıktır Allahaşkına?
Ve son olarak kusura bakmazsan sevgili Mehmet bey kardeşim,Kürtlerin en doğal hakları dahi kısıtlanıyorken çevreyle,ekolojiyle ilgilenmelerini istemek biraz naif kaçıyor.
Sonuç olarak BDP’nin politkasını ben de tasvip etmiyorum.Hele çözüm adresinin İmralı olarak gösterilmesi anlaşılır değildir.Ayrıca şiddete prim vermeleri ve bunun üzerinden siyaset yapmaları da yanlış.Lakin yanlış politikaları eleştirmekle Kürtlerin haklı taleplerini ırkçılıkla özdeşleştirmek oldukça yanıltıcıdır.Yöntemleri yanlış bulabilirsiniz ama o yanlış yöntemlere karşın BDP’de dahil Kürtler soy/sop/ırk taasubu peşinde değildir.Kimliklerini yaşatmak istiyorlar hepsi o kadar.Tabi çözüm bulunmadığından bir karşı milliyetçilik refleksi doğmuyor değil.Bunun önüne geçilmesi de ne kadar çözüm üretildiğine bağlıdır.Kısacası olası sakıncaları nedeniyle sorun ne kadar sürüncemede kalırsa barış ve uzlaşma da o kadar gecikecek ve milliyetçi duygular daha da keskinleşecektir.Haklılık ve maşruluk’tan ziyade bu bir realite olarak karşımızda duruyor.
Yazan:ali yardım Tarih: Nis 22, 2011 | Reply
Kandilden ve İmralı’dan yönetilen, kan ve mağduriyet üzerinden siyaset yapan bir parti BDP. bir tane yatıştırıcı bir söz etseler, önderleri “özeleştiri yap” diyor. bir çöpçünün örgüt adına Baydemir’i sorguladığı parti. ve adı da barış ve demokrasi partisi. nerede barış, nerede demokrasi?
cumhuriyet HALK partisi gibi, ülkemize has bir ironi.
Mehmet beyin söylediklerine katılmamak elde değil.
Kürtlerin tek temsilcisi BDP değil. toplumsal tansiyon düşünce, bu ülkede BDP’nin şimdiki oyu bile düşer. bir yorumcunun akla ziyan “Türk partileri” ayrımına ve düpedüz Kürt devletini çözüm olarak önermesine de, aşırı liberalizmin insaf ve izanı körlemesi diyebiliriz. herhalde yorumcuya göre “Türk partileri”ne oy veren kürtler, haindir asimile olmuşlardır vs.
şahin Kürtçülerle çözüm namına hiç bir yere varılmaz. onların yüzünden,karşılanabilir talepler bile sekteye uğruyor.
Yazan:MY Tarih: Nis 22, 2011 | Reply
Aziz Bey sözlerinizin önemli bir kismina katiliyorum, tahmin edersiniz. Kürtlerin haklarinin “verilmesi” dahi hatali bir ifade, dogal olarak, devletin kurulus esnasinda “verilmis” olmaliydi bu haklar. Bu bakimdan Türkiye’nin köklü bir reforma ihtiyaci var. AKP açilim sirasinda zannediyorum iki seyi göz ardi etti:
1) AKP’nin iç direnci (AKP’li olup da Türkçü olanlar)
2) Kemalist sistemin direnci
Bu iki direnci kolaylikla asabileceklerini vehmettiler. “Hepimiz kardesiz” demekle olmuyor, bunu da hep beraber “kardesçe” gördük 🙂
Ancak BDP’nin açilima katkisi ne oldu? Ellerinden geleni yaptilar mi? Imrali Partisi olmakla Kürt Partisi olmak arasinda seçim yapilacak her durumda “dogru” seçimi yapabildiler mi?
Eger BDP harbiden Kürt partisi olsa yani Gerçek Kürtlerin gerçek sorunlari ile ilgilense daha çok oy da alabilir. Ama öyle olmuyor. Kürtleri rahatsiz edecek söylemler de gelebiliyor. Meselâ bugün sizce ortalama bir Kürdün en büyük üç derdi nedir?
Dilini, kültürünü yasamak ve yasaTmak,
Geçimini saglamak,
çocuklarina daha rahat bir gelecek temin etmek…
Peki siz bir Kürt olarak bir bayrak vb sahibi olmak ihtiyaci hissediyor musunuz?
Biliyorsunuz Fransa’da yasiyorum. Eger Türkçe engellense bu canimi sikar. Ama ulusal bir simge tasima ihtiyaci duymuyorum. Eger Türk oldugumu bildirmek istersem gittigim yerde söylerim. Ama elimde Türk bayragiyla gitmiyorum is toplantisina.
Haa Evet, fransa’da Türk bayragi desenli tisörtle gezen, elinde bozkurt yüzügü tasiyan ülkücüler var. Ama bunlar kayip tipler. Okuyamamis, issiz güçsüz, her gittigi yerde kavga çikaran adamlar. Türklüklerinden baska kaybedecek bir seyleri olMAdigi içindir ki bunu abartarak yasiyorlar.
Hani bazi insanlar vardir her firsatta cinsel fikra vs anlatir. Neden? Adamin kompleksi var da ondan. Kimisi cebinden tomarla para çikartir, herkesin içinde sayar…
Yani Kürtlügü ya da Türklügü böyle “göstere göstere” yasamak ancak ezik tiplerin ihtiyaci.
BDP Kürt çogunlugun partisi degil kanaatimce. Ezik kürtlerin partisi. Oradan gideMEyenlerin partisi. Bu sebeple Kürtlere yapilan baskilarin azalmasi BDP’nin isine gelmiyor. Onlar medya önünde “özgürlük isteriz” diyorlar ama aslinda baskilarin sürmesi islerine geliyor, saflari siklasiyor. “HAHAYT KAN DÖKÜLDÜ” diye sevinç kahkahalari atan o (galiba DTP’liydi) kadin kâbus gibi, yüzü sürekli gözümün önüne geliyor. Tipki MHP lideri Bahçeli’nin yagli urgan firlatmasi gibi.
Bu baglamda su sözünüze itirazim var:
YSK kararinin açiklanmasinin ardindan bütün “sivil serserilik” pardon “sivil itaatsizlik” eylemleri ayni anda ve ayni biçimde basladi. Yani bazi gösterilerde molotof kokteylleri olMAyabilirdi. Sakince yürüyebilirdi insanlar. Baska bazi yerlerde kaza ile, belki polisin hatasi ile taskinliklar olurdu. Ama bu sefer TEK BiR MERKEZDEN EMiR ALMISçASINA her yerde ayni siddette saldirilar oldu.
BDP bu siddet eylemlerini kinadi mi? Duymadim. tersini okudum ama. “Görkemli tepki” filan demisler.
Bu normal degil. Bu sivil itaatsizlik degil. hiç birimiz cahil insanlar degiliz. Bïr sürü toplumsal olay gördük, taskinlik gördük, polis siddeti gördük. Yabanci basini da takip ediyoruz.
Bu son olaylar bastan asagi riyakarlik kokuyor.
Hirant Dink öldürüldügünde Ermeni gençleri molotof kokteyli attilar mi mesela? Ya da YSK kürtçe seçim propagandasi yapmayi yasaklayinca neden böyle olaylar olmadi?
fransa’da biliyorsunuz çarsaf yasaklandi, resmi dairelerde basörtüsüne bir baski da var. gidip masum insanlarin evlerini, dükkanlarini yakma hakki verir mi bu bize?
Özetle amaci ve yöntemi belli bir sivil direnise saygi duyarim. Ama yakip yikmaktan baska bir ise yaramayan böylesi eylemler en basta Kürtlere kaybettiriyor.
Bölgede yasayan Zazalar, Türkler ve Araplar ayni seyi söylemiyor bu konuda 🙁
Yazan:emre Tarih: Nis 23, 2011 | Reply
my bey, bdp kan soy ırk üzerinden siyaset yapmıyor. bdp başka bir ulusun varlığından bahsediyor. ermeni ulusu var demek ne kadar ırkçılıksa kürt usulu var demek de o kadar ırkçılıktır.
Yazan:MY Tarih: Nis 23, 2011 | Reply
“my bey, bdp kan soy ırk üzerinden siyaset yapmıyor. bdp başka bir ulusun varlığından bahsediyor. ermeni ulusu var demek ne kadar ırkçılıksa kürt usulu var demek de o kadar ırkçılıktır.” (EMRE)
Hayir efendim, Kürtlerin varligi/yoklugu meselesi degil. çünkü Kürt insandir, konusarak anlasir. Boz-Kürt ise molotof kokteyli ile “konusur”.
Ermeniler diyorsunuz…Hirant Dink söyle diyordu:
Türk halki irkçi ve siddet yanlisi ASALA’yi hiç bir zaman dinlemedi ama Dink’in arkasindan hepimiz gözyasi döktük. Demek ki Türk, Kürt ya da Ermeni olmadan önce insan olmak gerekiyor Emre bey, insan olmak, akil ve vicdan sahibi olmak, A’den yedigi tekmenin intikamini B’yi yakarak almak degil. Insan olmak baska bir sey…
Hayvanlar tepki verir, biz de elimiz yaninca düsünmeden çekeriz. Ama bir haksizlik karsisinda yasal çikis yolu aranir. Yoldan geçenlere tas atilmaz.
Hirant Dink’in cenazesinde Türklerin sayisi belki de Ermenilerden fazlaydi. Gelin görün ki BDP etrafinda Türkleri istemiyor. Kani, soyu, irki, genetik yapisi Kürt olanlari istiyor. Bunun için BDP irkçi bir harekete dönüstü. Tipki MHP ve bozkurtlar gibi. Siz hiç bir Kürdün ya da bir Ermeninin, bir Rumun bozkurtlara destek verebilecegini düsünür müsünüz? Neden? Ne MHP bunlara yönelik söylem gelistirdi ne de etrafinda Türk olMAyan insan ister!
Bu kadar basit. Haaa… Bir de bakin bakalim sivil serserilik ile insanî sivil hareket nasil oluyormus?
Acaba neden Dink ölünce kimse molotof kokteyli atMAmis? BDP’nin Boz-Kürteri Cumhuriyet Mitinglerinde toplanan kemalistler kadar bile olamadilar… Yaziklar olsun… Kimse ankara’yi, izmiri yakmaya yeltenmedi. çünkü insan (insan diyorum, akil ve vicdan sahibi olan, tepki degil cevap veren, düsünen insan, vahsi hayvan degil) komsusunun evini yakmaz, itfaye arabasini yakmaz, kendisine yapilan haksizliklari bahane edip masum insanlara saldirmaz.
Ama bazi BDP yanlilari yasadiklari sehri içinde insanlariyla birlikte yakmaya yeltendiler.
BDP’den dogru dürüst bir kinama geldi mi? Hayir, neredeyse alkislayacaklar.
Yaziklar olsun. Size de yaziklar olsun Emre bey. Gerçek Kürtleri, bizim dostumuz, kardesimiz olan Kürtleri bu serserilerle BiR tutmaya yelteniyorsunuz, bunlara “Kürt Ulusu” diyorsunuz ya, size de yaziklar olsun!
Dink’in Cenazesi
BDP’nin Sivil Serserilik Yürüyüsü
Yazan:aziz yılmaz Tarih: Nis 23, 2011 | Reply
Mehmet bey, zaman sıkıntısından ötürü henüz birinci yorumuzdayım,diğerini de okudum,bir aksilik olmazsa, tatil günüm, bol bol değerlendirirz konuyu.Alıntılardan rahatsız olmazsanız doğru anlamak/anlaşılmak adına bu tarz devam etmek istiyorum.
Haklısınız,acılar üzerinden düşmanlık üretilmesi sanırım insanlık adına en büyük kayıp.Şöyle söyleyeyim,hattızatında dikkat çekmeye çalıştığınız hususların geneline katılıyorum.Tek itirazım hadiseye bakışınızda,olay ve olgular arasında kurduğunuz bağda kısmi yanılgılara düşmenizedir.Yani eleştirileriniz son derce doğru,insani ve samimi olmakla birlikte çıkış noktanızda eksikler var.
Burada da bana göre Kürtlerin kültürel hakları için verdikleri mücadeleyi diaspora Ermenileri’nin tutumuna,İsrail siyonizmine benzetilmesi yanlıştır.Aynı şekilde zaman zaman ırkçılık olarak tanımlanması da yanlıştır bana göre.Şu açıdan:
Öncelikle,-sonuçları itibariyle-insan toplulukları arasında baş gösteren çatışma ve düşmanlıklar bir takım benzerlikler ihtiva etse de temelde birbirinden ayrılırlar.Çünkü farklı yer,zaman ve koşullarda zuhur ettiklerinden insanlık adına onulmaz yaralarla sonuçlansalar bile hadisenin çıkış ve başlangıç nedenleri aynı olmayabilir.Amaçlar farklı olabilir,meşruiyeti farklı olabilir.
Bu açıdan Kürt sorunun çözülemeyişi, diaspora Ermenileri’nin sürüklendiği veya İsrail siyonizmine yol açan düşmanlıkları aratmayan bir kin ve nefet yaymıştır toplumda,bu doğru.Şimdilik bunun nedenlerine girmeyeceğim.Ancak buna karşın toplumca ayağımıza dolanan bu sorun ne diaspora Ermenilerinin tutumuna benzetilebilir ne de İsrail siyonizmiyle özdeş tutulabilir.Zira koşullar,varolan denge ve dinamikler…hülasa “hikayeler”çok çok farklı.
Diaspora Ermenilerden başlayacak olursak;Türk diplomatlarının Asala örgütü tarafından katledikleri dönemi bugün gibi hatırlıyorum.Kısaca geçmişin hesabı diyebileceğimiz bir intikam duygusu üzerine kuruluydu bu suikastler.Yani bugüne dair yaşanlara değil geçmiş üzerinden bir hesaplaşma yaşanmaktaydı.Bugün de bu hesaplaşmanın izleri devam etmektedir diaspora Ermenileri arasında.Tasvip edilebilir hiç bir yanı da bulunmuyor zira ilelebet bir düşmanlığı dipdiri yaşatmak,kin ve öfkeyle varolmak hiçbir halk’a yarar getirmez,insanlık adına büyük bir kayıp olma dışında.Düşünün,bu mantıkla düşünüldüğünde bugün bütün halkların/ulusların/kavimlerin/medeniyetlerin/dinlerin vs birbiriyle kanlı bıçaklı olması gerekir!Çünkü birbiriyle tarihin herhangi bir kesitinde savaşmamış bir topluluk bulamazsınız.
İsrai siyonizmi için de aynı durum geçerli.Adı her neyse paranoyak dereceye ulaşmış bu güvensizlik duygusu geçmişten beslenmiştir.Bugün bu güvensizliğin saldırgan boyutlara ulaşmasının yani İsrailin bütün dünya için bir tehdit haline dönüşmesinin ardında evet geçmişte yaşanan ızdırap ve katliamlar yatmaktadır.
Peki Kürtler için aynı şeyi söylemek mümkün mü?Kürtler de katliamalara,soykırımlara uğradılar.Dersim katlıamını hatırlayalım,Özalpta katledilen 33 köylüyü hatırlayalım…ve binlerce faili meçhulü!Amacım geçmişte yaşanan ızdıraplar üzerinden haklılık fikri inşa etmek,acılar üzerinden edebiyat yapmak değil.Söylemek istediğim şu:bugün bu toplumda alabildiğine bir kutuplaşma yaşanıyorsa bu,geçmişle değil bugünle ilgilidir.Tazedir.An be an yaşadığımız ve ne hikmetse çözüm bulamadığımız kangrenleşmiş bir sorundan ötürüdür tüm yaşananlar.
Dolayısıyla ızdırap edebiyatı yapıyorlar belirlemesini uygun bulmuyorum.Izdıraplar yaşanıyorsa bunun bir karşı lefleks doğurması kaçınılmazdır.İşin doğasında vardır bu.Çile çeken bir halk çektiği ızdıraplara itiraz edecektir,direnecektir,hakkını arayacaktır.Ha,bu hak arayışının yöntemleri doğru bulunmayabilir.Ki defatle PKK’nın da,BDP’nin de yöntemleinin yanlış olduğunu belirttim.Şimdi de YSK kararı nedeniyle ortalığın cehenneme dönüşmesi büyük bir talihsizliktir.Taş,molotof olmadan,cam çerçeve indirilmeden,araçlar yakılmadan da pekala sivil bir eylem mümkündü.Olabilirdi.Yasal olmayan eylem diye şiddetle önlense bile “sivil itaatsizlik” söyleminin dillendirildiği bir süreçte şiddete başvurulmadan da bir kitle eylemi çok daha anlamlı olurdu ve amacına da daha çok ulaşırdı.Artık BDP’lilerin basiretsizliği mi,varolan toplumsal gerilim mi sebep bilmiyorum fevkalede tatsız ve üzücüdür yaşananlar.Lakin bu taşkınlıkarı sadece bir tarafa mal etmek de doğru değildir.Polisin kullandığı orantısız güç ve keyfi şiddet de olayların tırmanmasında önemli bir rol oynmıştır.
Kısacası BDP’nin hata ve yanlışlarını sonuna kadar beraber eleştirelim,gerekli duruşu gösterelim ama büyük resmi kaçırmadan olmalıdır bu.Şunu eklemeden geçemiyeceğim:bugün daha vahim boyutlara ulaşmamışsa bu olaylar inanın bu, polisinden BDP’lisine,sıradan halka kadar henüz sağduyusunu yitirmemiş insanların varlığındandır.İşte bu insanların çoğalmasıyla ancak bu şiddet sarmalını tedavi etmenin yollarını bulacağız hep beraber-sevgili Özlem hanım kardeşimin dediği gibi.
:))
Izdırabımız ortak.Ne garip bir benzerlik!PKK ve BDP’yi eleştirdim diye benim de adım “TC işbirlikçisi”ne çıktı:)
Ama olsun,dediğiniz gibi sorun yapmayalım,yola devam.
İlk tümce çok doğru,BDP yöntem değiştirmek zorunda.Sahici bir barış dili,diyalogu önceleyen farklı açılımlar şart.Bunu yapamadığı takdirde dediğiniz gibi Türk nefreti üzerine soyut bir kimlik inşasının doğması ihtimal dahilindedir.Tersi de olabilir ayrıca.Türk Solu dergisi’ne benzer karşı reflekslerin yol açabileceği bir Kürt düşmanlığı!Yani aşırı milliyetçi algılarla kurgulanan bir “Kürt kimliği”.Aslında yarı yarıya da oluşmuş durumdadır bu kimlik inşaları.İş ki zararın bir yerinden dönelim ve bu “okumaları”tersine çevirmenin yolunu bulalım.
***********
İkinci cümledeki tespitinize ise katılmıyorum.PKK vaya BDP’nin bölgede ideolojik anlamda tekelleşmesi ile bölgedeki diğer farklılıklar üzerinde “tek kimlilik”e doğru bir baskı oluşturma eğilimine yönelme olasılığı aynı şey değidir.Sizin haklı olarak eleştirdiğiniz şey aslında ben de dahil bir çok Kürdün muzdarıp olduğu teksesliliktir.Ha bu tekelci anlayış bana göre diğer unsurları yok sayan/öteleyen veya eriten bir anlaştan daha az tehlikeli değildir.Hatta biraz daha ileri giderek,amentü haline gelen “değişmez paradigmaların”çözüm önünde en büyük handikap oluşturduğunu söyleyebilirim.Zira özgür düşüncenin,demokratik tartışma kültürünün,farklı seslerin olmadığı bir toplumda, bireysel özgürlüklerin/düşünce ve ifade hürriyetinin kısıtlanıyor olması bir yana,iyi/doğru/güzel adına hiçbir şey yeşeremez ve dolayısıyla sorunlar çözülemez.
Ancak dediğim gibi böyle bir tabloyu diğer farklı unsurlara bir baskı olarak görmemek gerekir.İstisnalar olabilir belki.Misal bazen aşiretler düzeyinde bile husumetler oluşabiliyor.Ancak BDP’nin sistemli olarak Zazalar’ı,Soranlar’ı,Arapları dışladığı yönünde bir bulguya rastlamadım bugüne kadar.Şu var belki,Arap kökenli vatandaşlar bildim bileli Kürtlerin mücadelesine sıcak bakmadılar.Bunun da kabul edilebilir bir mantığı var:kendilerini ilgilendirmeyen veya tasasına çok da düşmedikleri bu “dava”ile bazı sıkıntılar yaşadı Araplar.Hani derler ya kurunun yanında yaş da yanar diye,biraz böyle oldu,Arap vatandaşlarımız birden kendi başlatmadıkları bir kaosun içinde buldular kendilerini.Ve tabi en az Kürtler kadar da zarar gördüler,mağdur oldular.Dolayısıyla bundn kaynaklı bir mesafe olmakla birlikte düşündüğünüz anlamda bir gerilim de yok,herhangi bir ayrışma da.Ama modern endişelilerin-burda sözüm size değil-“bu islamcıların eline imkan geçerse bize yaşam hakkı tanımayacaklar”gibisinden Arap kökenli vatandaşlarımızda Kürtlere yönelik kaygılar oluşmuşsa bir şey diyemem.Ve tabi hiçbirimiz gelecek konusunda bilgi sahibi değiliz,insanların kaygılarını kısmen haklı çıkaracak sayısız örnek yaşanmış dünyada.Yahudilerin Nazilerden çektikleri,bugün aynı soydan gelen insanların uğradıkları mezalimi Filistin halkına yaşatmaları,Güney Afrika örneği vs.İnsanın doğasında vardır bu,ne acı bir ironi ama kurbanlıktan cellatlığa geçiş insnlık tarihi boyunca tanıklık ettiğimiz bir gerçeklik.Dolayısıyla hakimiyet Kürtlere geçtiğinde diğer farklı unsurlara zarar vermeyeceklerinin bir garantisi yok,lakin şimdilik bu boyutta değerlendirilebilecek pek fiili bir durum da yok.
Yazan:aziz yılmaz Tarih: Nis 23, 2011 | Reply
Kabul ermeliyim ki bu sözlerinizde de çok haklısınız.Kürt müziği/mutfağı/dili şeklinde sıraladığınız kültürel değerleri yaşatacak elle tutulur bir çaba pek yoktur.Varsa da cılız kalmıştır.Kuşkusuz bu tür çaba ve etkinliklerin ikinci planda kalmasının en büyük nedeni gittikçe yükselen kürt/türk çatışmasıdır.Yani nefret dilidir,her şeyin önüne çıkarılan etnik ayrışmalardır.Bu hissiyat ziyadesiyle kültürel gelişimi engellemekte ve kürt halkının büyük bir çoğunluğunu etnik çatışmaların içine çekmektedir.
Ancak bu bir döngüdür.Toplumsal dönüşümü sağlayacak üretim,istihdam alanları daraldıkça taraf psikolojisi ve çatışmacı anlayış daha çok zemin bulur.Elbette yaşadığımız travmatik şiddet ortamına gerekçe değildir bu.Lakin toplumsal gerilimin artmasıyla orantılı biçimde toplum amaçsızlığa,başıboşluğa sürüklenir.Kaybedecek bir şeyi olmadığını düşünen insan topluluklarında ideolojilerin afyona dönüşmesi kaçınılmazdır.Dolayısyla değil işaret ettiğiniz dil/sanat/edebiyat vb kültürel kaygılar,bu açmaza sürüklenmiş topluluklarda en hayati ve öncelikli sorunlar dahi unutularak ikinci plana düşer.Bir anlığına Kürt halkını bir yana bırakarak Türkiye geneline bakalım.Bugün bir Alevi sorunu,laik-antilaik sorunu,başörtüsü sorunu,bireysel özgürlükler sorunu vs vs kimliksel sorunlar olmasaydı sizce insanlar daha çok aşla,işle,doğa ve çevreyle ilgilenmezler miydi?Peki bugün CHP-AKP,Eergenekon-Cemaat kavgalarından toplumun kaçta kaçı yukarıda andığımız sorunlarara zaman ayırıp ilgileniyor?Bu ideolojik kamplaşmalara ayırdığımız zaman ve enerjinin çeyreğini acaba depreme karşı dayanıksız çürük yapılara,ihmal sonucu yaşanan(ve pek çoğu ölümle sonuçlanan) iş kazalarına ayırabiliyor muyuz?
Dolayısıyla ideolojilerle uyutulup/uyuşturulduğumuzdan asli sorunlarına ilgisiz ve kayıtsız bir topluma dönüşmüşüz.Varsa yoksa siyaset,o parti bu parti,kimlik ve inanç kavgaları,sonu gelmez tartışmalar.
Belki ne ilgisi var konumuzla diyeceksiniz ama bence bütün bunlar birbiriyle bağlantılıdır.Ne ekiyorsak onu biçiyoruz.Bir mucize bekleyemeyiz.Aile terbesiyle,insani çaba ve erdemlerle doğru şeyler yapılabilse bile toplumsal bir huzurun oluşması akılcı politikalarla,yeni açılım,proje ve reformlarla mümkündür ancak.Toplumu dönüştürebilecek/taşıyabilecek ekonomik dinamizmin yetersiz olduğu,sosyal adalet ve planlamanın olmadığı bozuk bir düzende mucizeler bekleyemeyiz.
Özelikle makalelerinizde bu gerçeklere dikkat çeken,kafa yoran bir insansınız.Haddim olmayarak bu çabanızı takdirde karşılıyorum.Söylediklerinizi tekrar gibi olacak,söyleyeceklerimi binlerce kez dile getirip ifade etmişsiniz adınızın PKK’lıya çokma pahasına.Lakin belirtmeden geçemeyeceğim.Kürtlerin yaşadığı coğrafyada, bugün yaşanan sonuçları şaşırtıcı kılmayan akla zarar uygulamalar oldu.İnsanlar devlet ve PKK şiddeti arasında sıkışmaya mahkum edildi.Bu yetmedi evleri yakıldı yıkıldı,yerinden yurdundan sürüldüler,büyük kentlerde sefalete itildiler.Bunlar yapılırken kimsenin aklına gelmedi ne tür sonuçlarla karşılaşılacağı.Şimdi ırkçı sitelerde yok memleketi istila ettiler,yok huzurumuzu kaçırdılar diye asalak bir millet gözüyle bakılıyor Kürtlere.Kapkaççı,hırsız,kızlarını fuhuşa teşvik eden insanlar diye sözlüklere konu ediliyorlar.Nedir bu insanların suçu?Hepsi doğuştan hırsız olmaya,polise taş atmaya,sokaklarda serserilik yapmaya programlı olabilir mi?Hangi insan onurluca yaşama imkanına sahipken onursuzca yaşamayı seçebilir?Dipçik zoruyla köyünden,yerinden,yurdundan,barkından çaresizlik içinde hiç tanımadıkları diyarlara sürülen bu insanların gün gelecek böylesi toplumsal patlamalara yol açacağını bilmek için toplumbilimci olmak gerekmiyor.
Ama tabiki BDP’de en az devlet kadar sorumludur.Kürtlerin başına her ne geldiyse bir diğer müsebbibi de PKK’dır,BDP’dir.Yanlış politikalarının,siyasi hırslarının faturası bugün Kürtlere çıkarılıyor.Adeta cezalandırılıyorlar.
Bu bağlamda elbette bu gidişata dur demek hepimizin boynunun borcudur.Başta da Kürtlere düşüyor bu görev.Daha önceki yorumlarımda da belirttim, Kürtler, çoğulcu demokrasiyi,özgür düşüncenin içselleştiği demokratik tartışma kültürünü hakim kılacak bir ortam kuramadıkları,gerçekleriyle cesurca yüzleşmeyi göze alamadıkları sürece Kürt sorunu asla çözül(e)meyecektir.Lakin buna karşın BDP, muhalif Kürtler tarafından bile sempatiyle karşılanan etkili bir partiye dönüşmüştür.İster ızdırap edebiyatı deyin,ister kan ve gözyaşı üzerinden siyaset üretiyorlar deyin bu gerçekle karşı karşıyayız.O halde BDP’yi sivil siysetin içine çekebilecek açılımlar hayata geçirilmelidir.Keza,gençleri dağa/sokak terörüne itmek yerine topluma kazandırıcak köklü reformlar gerekir.Ne var ki tam tersi yapılmaktadır.Ortamı daha da gerecek,şiddete zemin hazırlayacak akla zarar karlar alınmaktadır.
Kısacası AKP de BDP de oy ve siyasal rant uğruna toplumu ölümcül bir oyunun içine sürüklemekteler.Aydınlara düşen görev bu hırsın önüne geçebilecek,aklını siyasi hırsla yemiş hrslı siyasetçileri uyarmaktır.Bıkmadan,usanmadan ve cesaretle birilerinin bunu yapması gerekir iş işten geçmeden.
Yazan:aziz yılmaz Tarih: Nis 24, 2011 | Reply
Keşke bütün ülke,72 milyon tekmili okusa/ okuyabilse.Yalnız okumak kafi gelmiyor.İfade edilmek isteninin zihinsel esaret sonucu başka anlamlara yorularak okunması vardır bir de.Aha bu ülkenin okumuş aydınları dahi(tarihçi,gazeteci,siyasetçi,araştırmacı,akademisyen)anlayamadı…hakimi,savcısı da anlayamadı.Ve eminim hitap ettiği Ermeniler de çoğunluğu anlayamamıştır.
Çünkü vicdan,hakkaniyet,doğruluk;anlama ve anlşılma yerine,zihnen mahkum olunan taraf refleksiyle olay ve olgulara bakıldığında, insan sadece duymak istediği sözcükleri duymak ister.”Ne kadar anlatırsan anlat,anlatacakların karşıdakinin anladığı kadardır”diye beylik bir söz vardır.Barış için çabalayan Hırant’ın anlattıkları da işte bu sözü doğrulayacak şekilde deyim yerindeyse güme gitti.Ermenilerin
bir kısmı anlayamadı çünkü duymak istedikleri sözler sadece Türk düşmanlığını körükleyecek ezberlerdi.Muhtemelen, bu ezberlerle varolmayı yaşam felsefesi haline getiren Ermeniler vatan haini olarak düşündüler kendisini.Fanatik Türk milliyetçileri tarafından ise zaten hep “hain”di…Ermeni asıllı olması yetiyordu adının”hain”e çıkmasına,zaten böyle bilindiği için de yaşamından oldu.
Tuhaf bir ironidir.Yargılandığı davalar nedeniyle çıktığı mahkeme kapıları önünde kendisi için linç kampyanları tertipleyen avukat bozuntusu faşist bugün Ergenekon davasından yargılanıyor.Solcu geçinen ucubeler ise bu ırkçı faşistler için düşünce özgürlükçüsü naralar atmakla iman tazeliyor.Ve eminim ideolojik bir kesişme durumunda sokakları cehenneme çeviren fanatik Kürtler de bu ucube solcularla omuz omuza sloganlar atacaklardır.
İşte ideolojilerin akıl tutulmasına yol açtığı böylesi tipik bir coğrafyada yaşıyoruz.Şayet okumasını önerdiğiniz Kürtler sokakları savaş alanına çevirmiş gözü kararmış kalabılaklarsa,korkarım taraflı hakim ve savcılardan,Kerinçsizler gibi avukatlardan,solcu geçinen nasyonal faşistlerden zerre kadar farklı anlamayacaklardır o 6 makaleyi.Hatmetseler de boş.Boş çünkü bu akıl tutulmasını telafi edebilecek,kısmen tedavi edebilecek köklü reformlar yaşanmadığı sürece insanları kapıldıkları etnik kimlik takıntısından,ödeolojik saplantılardan kurtulması çok zor.Sağduyulu telkinler elbette önemli,barış dili,kardeşlik dili de.Ancak bu yetmiyor,yetmeyecek.Önceki yorumlarımda uzun uzun değindim.Şiddetin hiçbir çeşidini onaylamıyorum.Lakin şiddeti minimize edecek tedbirler alınmadıkça,şiddeti besleyen bataklıklar kurutulmadıkça şiddet kendiliğinden hayatımızdan çekip gitmez.
Yorumlarınızda BDP’nin şiddeti teşvik ettiğinden,daha doğrusu organize ettiğinden sözetmişsiniz.Yanlış hatırlamıyorsam,”sokak olaylarının sorumlusu AKP’dir”sözlerime de sersenişiniz var.İşte hadisenin en can alıcı kısmı da buradadır.Eğer AKP hükümeti,hukuk,sosyal adalet,özgürlükler vs konusunda yeterli reformları harekete geçirebilseydi inanın BDP-istese dahi-bu kadar kalabalıkları sokaklara dökemezdi.
Dolayısıyla BDP’nin yanlış politiklarını,yöntemlerini yanlış bulmanızı/eleştirmenizi anlıyorum.Bu başta Kürtlerin de boynunun borcudur.
Bu açıdan “o makaleleri bütün Kürtlerin okuması gerekir”belirlemesi biraz genellemeci bir yaklaşımdır.”Kürtler”e değil,çözümü şiddete arayanlara,kutuplaşma illetiyle kendinden geçen kalabalıklara ve onları bu sarmalın içine çektiğini düşündüğünüz BDP’lilere yapmalıydınız bu çağrınızı.Zira sizler belki farkında olmasanız da o makaleler kıvamında kendi halkına hitaben sözünü sakınmayan Kürtler de var.Kendi halkı tarafından mesafeyle karşılanan hatta bazı kesimlerce hain ilan edilen,ölüm listelerine alınan Kürtler!
Üzülerek belirtmeliyim ki Kürtlerin kendi aralarında yaşadıkları fırtınalar hiç görülmüyor.Adeta bütün Kürtler tek bir ideoloji veya düşüncede birleşmiş gibi bir algı yerleşmiş batıda.Hatta daha ileri giderek bütün Kürtleri şiddet yöntemlerini desteklediği yönünde bir kanı oluşmuş.Oysa madalyonun görünmeyen yüzü hiç de öyle değildir…Sanıldığı kadar siyah-beyaz değildir.BDP içinde bile farklı düşünen,şiddet olayları yaşanınca dünyası yıklılan o kadar çok insan var ki…Ama siz bunları göremiyorsunuz.Emine Ayna’nın ilk eylemsizlik kararından sonra başlayan sokak olaylarında,sevinci yüzüne yansıyarak “açılım bitti”dediği o talihsiz fotograf karesiyle hatırlıyorsunuz Kürtleri.Oysa sırf o davranışından ötürü partisinden büyük eleştiri aldı Emine Ayna.Osman Baydemir’de BDP’lidir.Sözünü sakınmayarak gerçekleri konuştu diye malum yerden azar işitmiş biridir Baydemir.
Kısacası buz dağının görünen kısmıyla yargılar gelişiyor.BDP içinde de kazan kaynıyor ama yeterince gündeme yansımıyor ve dikkate alınmıyor bu kargaşa içinde.
Sonuç itibariyle evet büyük hata ve yanlışlar var.Biri diğerini besliyor,bir olay bir başka olayı tetikliyor.Lakin sürekli Kürtleri politik doğruculuk testinden geçirip dürüstlükle imtihan etmek doğru değildir.Kutuplaşma ve kamplaşmaların,siyasi çekişmelerin, insanları makul düşünmekten alıkoyduğu bu kaos ortmında olaylara daha rasyonel bakmak durumundayız.Elbette sağduyulu,serinkanlı ve toplumsal barışı önceleyen bir dil için hepimiz çabalamalıyız.Ancak kritik bir süreçteen geçiyoruz,her şeyi normale,arzu edilene çevirmek o kadar da kolay değildir.Süreç işidir bunlar.Hatalar da süreç içinde anlaşılıp doğru-yanlış birbirinden ayrılır bir şekilde.Bakınız,HEP,DEP,HADEP,DEHAP,DTP ve nihayetinde BDP’ye kadar aktif siyasette bulunmuş olan Yaşar Kaya yeni bir dil ve söylemle özelştiri yapıyor.Başbakan Erdoğan’a yazdığı mektup çok anlamlıdır.Kısacası tek taraflı bir baskıyla doğru siysetin yönü tayin edilemez.Bir dönem her Kürt aydın ve siyasetçisine “söyle bakalım PKK terör örgütü müdür değil midir?”şeklinde tuzak bir soru sorulurdu hep.Bugün “BDP’li misin?”sorusuyla imtihan ediliyor Kürtler.Bu anlayış doğru değildir.Biraz gerçekçi olmak lazım,ortalık yangın yerine dönmüşken Kürtler neyin/kimin “tarafı”olabilir?Hele önce şu yangının sönebileceği bir zemin oluşsun.Safların gittikçe keskinleştiği ve gerginliğin gittikçe yükseldiği zamanlarda maalesef gerçeklerle yüzleşme ve özeleştiri yerini tepkilere bırakıyor.
Dediğiniz gibi böyle zamanlarda insan olmak yerine,Kürt veya Türk olmak daha baskın geliyor.
Yazan:musa Tarih: Nis 25, 2011 | Reply
cumhuriyetin kurulusundan bugune kadar katiliamlara,surgunlere,koylerinin yakilip yikilisina ugramis, 17 bin faili mechul cinayetler,30 bin uzerinden savasta oldurulmus dili ve kulturu yasaklanmis o cografiada kendi topraklarinda yasiyan bir kadim milletidir kurtler… peki siz hangi vicdanla hakkini savunan, zulimden kurtulmak isteyen o insanlara irkci diyebiliyorsunuz… birakin sizden empati beklemeyi,size kedi bile teslim edilmez, insanlarin asilligi guzel ruhaniyeti,merhamet ve vicdani ahlaki ile olculur… elinizi vicdaniniza koyun hangi medeni toplumda insanlar kendi ana dilinde konusma haki eyitim hakki sinirlanmis.. bu nasil bir toplum,nasil bir dusunce, 30 seneden beri americada yasiyorum 30 senelik arkadaslarima turkiyede kurtce yasakti yeni sinirli bir sekilde serbest oldu dedim bana gulduler,, gidin dilinizi kursta oyrenin diyorlar… insanin gulmesi geliyor.. dunyada hangi millet dilini kursda oyrenmis.. kurtlere empati gostermiyorsaniz bari irkci gibi cirkin iftira etmeyin, kurtler eninde sonunda diyer milletler gibi gasp edilmis haklarini alacaklar, bir dersimli olarakda kurt kardeslerime diyorumki saga sola patlayici atip insanlarin hayatini riske sokarak ve hasar vererek hak aranmaz, biz ahlaki,insani zeminde haklarimizi aliriz… vicdani olan herkes turkiyede mazlumun yaninda olmasi gerekiyor… insallah cumlemiz bu serden kurtulacagiz… saygilarimla.
Yazan:aziz yılmaz Tarih: Nis 25, 2011 | Reply
Mehmet bey,AKP’yle ilgili yukarıdaki kısa ve öz(tabi son derece isabetli) tesbitinizi okuyunca aklıma trafik ışıkları geldi.AKP,araç trafiği yoğun bir kavşakta her yöne yeşil yaktı-bana göre.Üç dört koldan akan bütün araçlara aynı anda yeşil yanarsa nasıl bir manzara yaşanabileceğini gayrı siz düşünün.
Espri bir yana aslında sorunu çözmeye istekliydi APK.Türkiye tarihinde belki de hiçbir hükümetin bugüne kadar cesaret edemediği bir çıkış gerçekleştirdi.Ancak iyi niyet yetmiyor,nitekim yetmediğini hep beraber görük.Dolayısıyla iyi niyet kadar sürecin doğru okunması ve yönetilmesi gerekir.Yani her türlü ihtimalin değerlendirleceği doğru/sağlam bir hesap olmalıdır.Hele böylesi komplike ve bir hayli kangrenleşmiş bir sorunun çözümüne talip olunmuşsa…
İşte AKP’yi,başlattığı açılımda başarısızlığa uğratan/bu önemli demokratikleşme hamlesini akamete uğratan bu oldu.Zira AKP mevcut toplumsal dinamikleri doğru okuyamadı.Ne parti içindeki Türkçüleri,ne kendi seçmen tabanıyla yaşayacağı muhtemel sıkıntıları,ne de Kürtler’in bu noktada nerede duracakları/nasıl bir tepki vereceklerinini doğru hesaplayamadı.
************
Bir yorumumda “sokaktaki olayların artmasının müsebbibi AKP’dir”derken kasdettiğim bu ters tepmeydi aslında.Yoksa AKP’nin politikaları karşısında BDP’yi haklı çıkarmak değildi amacım.Ne de,Kürtlere yönelik baskı ve ayrımcılığın AKP’yle/AKP dünemiyle arttığını ima etmek istedim.Hayır,yılların tüm birikimden AKP’yi sorumlu tutamam.Bu ne akla ne de vicdana uyar.Newrozda sivil halkın üzerine ateş ederek onlarca insanı ölümüne yol açan hükümetleri gördüm,faili meçhul cinayetlerin sıradanlaştığı karanlık dönemleri de.
Dolayısıyla bugün yaşadığımız bütün sıkıntılara rağmen geçmişin o karanlık dönemlerinden çok daha ilerisindeyiz.Ancak yine de bugun iktidar olan parti AKP’dir ve doğal olarak bu sürecin en önemli aktörü olması hasebiyle eleştilmektedir.
Yazan:Umut AKAR Tarih: Nis 27, 2011 | Reply
MY Bey,
Hayvanlar tepki verir derken Kürtler, 90 yıl boyunca vahşice katledilirken tepki vermemeleri gerektiğini mi söylemek istiyorsunuz? Yani Kürtlere her türlü vahşeti, imha ve inkarı yapanlar hayvan olmuyor da buna tepki vermek mi hayvanlık oluyor? Haksızlık karşısında yasal yollara başvurulmalı diyorsunuz? Yasa ve hukukun olduğu yerde elbette haklısınız ama hukukun hiç olmadığı bir yerde sizce neye başvurulmalıdır? Türkiye Cumuhuriyetinin İlk Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt:”Bu ülkede saf Türk kanından olmayanların köle ve hizmetçi olmaktan başka hiç bir hakkı yoktur” dememiş miydi. Bu güne kadar uygulanan hukuk(!)bu değil miydi? Yine Türkiye Cumuhuriyetinin son Milli Savunma Bakanı Avrupada :”Eğer bunları yapmasaydık bu saf Türk ulusunu inşa edemezdik” dememiş miydi? İlk Bakan ile son Bakan’ın paylaştığı gerçek şudur: “Biz saf bir Türk ulusunu inşa etmek için bütün farklı etnisisteleri temizlemeliyiz” Hukukun bu şekilde işlediği zihmiyetin bu minvalde izlediği bir ortamda mazlumun tepkisini hayvanlıkla özdeşleştirmek ırkçılığın maksimum düzeyidir. Yapılan bunca fajizme rağmen Kürtleri ırkçı milliyetçilikle suçlamak foseptik çukurundan çıkıp ayakkabısı tozlu adama kızmak gibi olur. Her kes şunu iyi biliorki bu ülkede bütün siyasi, etnik ve toplumsal sorunların altında yatan tek bir neden vardır o da “Irkçılık, imha ve inkar” Zihniyetidir. Bu ülkede halen bu gerçeği göremeyen veya görmek istemeyen bir kesim vardır. Bunlar günü birlik olaylarda şu haklıydı öteki haksızdı gibi küçük ayrıntılarla uğraşıyorlar. Halbuki akan kanın bütün sorumlusu bu ırkçı faşist zihniyettir. Bu zihniyetin kendi dışında bir başka varlığa tahammülü yoktur. Bu varlığın suçlu suçsuz ya da haklı veya haksız olması bu zihniyeti ırgalamıyor. Onu ilgilendiren tek şey kendi dışındaki her kesin yok olması gerektiğidir. Üstelik yok ederken de ırkçılık ve sadizmin maksimum düzeyini kullanarak işkence ve insanlık dışı bir yöntem kullanırlar. Bana göre hayvan olma hatta daha aşağı olma durumu budur.
Yazan:aziz yılmaz Tarih: Nis 28, 2011 | Reply
@Umut Akar,
Haksızlık etmemek gerekir MY’nin kontrolsüz tepki konusundaki tespiti genel olarak İnsan’a dairdir.Özel olerek Kürtlere atfedilmiş bir belirleme değildir.
Kendisiyle,şu an tartışmakta olduğumuz sorunsala ilişkin farklı bakış açılarına sahip olmakla beraber Kürtleri hedef alan bir imada bulunmuş olduğunu düşünmüyorum.Dediğim gibi,dikkatlice okunursa,insanı hayvandan farklı kılan/ayıran veya bu anlamda İnsan’nın sahip olması gereken manevi yanına dikkat çekilmiştir.Ve bana göre doğru bir tesbittir bu.
Zira hem insanlarda hem de hayvanlarda tepki dediğimiz hal içgüdüsel olmakla beraber,insanda tepki de dahil her türlü edimi doğru-yanlış üzerinden muhasebe edebilecek akli donanım mevcuttur.Yani insan;düşünme,karar verme ve davranışlarını(tepkilerini)kontrol etme yetisine sahiptir,hayvanlar ise bu akli donanıma sahip değildir.Fark budur.
Sanırım,meseleye Kürt/Türk vs gibi aidiyetler dışında yani olay ve olguları bir anlığına mensubiyet duygusu dışında mutalaa edebilirsek yanlış anlaşılmaya müsait bazı kritik eşikleri aşma şansımız olacaktır.Düşünün,bugün dünya tam da İnsan’lıktan çıkmış hayvani güdüler nedeniyle yeryüzündeki bütün insanlar olmadık sıkıntılar yaşamktadırlar.En başta hala devam etmekte olan savaşlar!Bunca teknik ilerleme,hayal bile edilmeyen teknolijik buluşlar,bunun yanı sıra toplumsal mutbakat ve uyum adına oluşturulan hukuki yapılar,felsefi düşünceler,sistemler vs karşılık hala insanın insan eliyle öldürüldüğü SAVAŞ/lar sürgit devam etmektedir.Yani en çaresiz hastalıklara karşı mucizevi önlemler alabilecek tıbbi buluşlara imza attı insanlar…Uzayı keşfettiler,uydular icat ettiler,doğaya dahi hükmetme gücüne eriştiler ama şu savaş denen lanetli şeyin sonu getirilemedi.Neden?Çünkü tam da MY’nin öne sürdüğü şeklinde İnsan’lıktan gittikçe uzaklaştıkları ve insan olduklarını unuttuklarındandır bu.Zira en büyük buluşlara imza atsa,en muazzam teknolojiyi yakalasa da kendi özünden/değerlerinden uzaklaşan insanı bekleyen son, bugün yaşamakta olduğumuz kaotik dünya olacaktır.Zira insan topluluklarını peşinden sürükleyen/kendine yabancılaştıran en büyük neden,kuşatılmış olduğu bu şartlanmışlık duygusudur.Bu öyle bir duygudur ki hiçbir şekilde doyurulamayan açlıklarla yüklüdür.
İşte bu açlıklardır insanı felakete sürükleyen.Çünkü insanı tutsak eden bu doyurma içgüdüsü ölümcül bir rekabete dönüşmüştür,dönüşmektedir.Zira her adım,her istenç insanı kendinden geçiren bu tatmin duygusunda vucut bulmakta ve şekillenmektedir.Dolayısıyla insanı tutsak almış bu karmaşık buhranın sonucu olarak adalet ve hakkaniyete ulaşma/doğru ve yanlışı birbirinden ayırma,yerini, “güce”/güçlü olma eğilimine bırakmıştır.Haklı haksız yoktur artık,sadece güçlüler ve zayıflar vardır.Ne kadar güç sahibiyseniz o kadar haklısınız.Ve ne kadar güç sahibiyseniz o kadar yetkiye sahipsinizdir demektir.Budur mevcut dünyanın kanunu.Ve bu kanun dolaşımda olduğu için tüm bu kargaşa ve karmaşa yaşanmaktadır.İnsanların birbirine duyduğu güvensizlikten tutun da akla hayale gelmeyen yığınla neden uğruna tüm bir insanlık gırtlak gırtlağadır.Çünkü kendisini hapsettiği ve tahayyül ettiği çekinceli dünya dışında asla başka seçeneklere yer vermediği için kendini varolan denge ve yasaya(mevcut dünya düzeni kasdediliyor) göre dizayn etmekte,”tedbir”ini bu “müesses nizama”göre almaktadır.Devletler bunun için vardır,onca pakt,onca uluslarası kuruluş bunun için vardır.Tel örgüyle çevrilen topraklar,sınırlar,bayraklar,kutsallar!…Bütün bunlar,kendi korku ve kaygılarından,bitmek tükenmek bilmeyen tatminsizliklerindeb ürettiği ve uğrunda ölüme hazır olduğu engin buluşlarıdır insanın.
İşte insan yapımı bu buluşların dışında henüz insanca,kardeşçe yaşayabilecek bir projemiz bulunmadığından habire savaşıyor/çatışıyoruz.
En mükkemelini talep ettiğimizde bile bu kurulu düzen içinde çareler üretiyoruz.Kimlikler üzerinden,devletler üzerinden ve varolan küresel nizama dokunmadan “doğru”olanı inşa etmeye çalışıyoruz.Yani temeli çürük bir zeminin üzerine bina inça eder gibi,dünyanın bu bozuk çarkı içinde daha mazbut yapılar kurmaya debeleniyoruz.Tıpkı bir oyun gibi.O oyun ki gözlerimizin önüne perde çekmiş,ancak hakikati yine de gerçekleri perdeleyen bu puslu havada bu illizyonlar dünyasında arıyoruz.Lakin mevcut sitemin çarpıklıklarına dokunmadan,talep ettiğimiz dünyayı bu köhne yapıya eklemleyerek “yeni”yi,dönüşümü aradığımızdan işte böyle altında kalıyoruz bu çürük ve temelsiz yapıların.
Yazan:MY Tarih: Nis 28, 2011 | Reply
Selamlar Aziz Bey,
Elimde olmayan sebeplerle son zamanlarda bazi kiymetli insanlarin kalbini kirdim. Su ara bu sebeple yorum yazmaya korkuyorum. Size cevap yazmadigim için darilmayin sakin.
Sizin en son yazdiklarinizdan anladigim kadariyla birbirimizi iyi anliyoruz. Hamdolsun.
Ama bir düsüncemi -kehanetmi(!)- sizinle paylasmak isitoyrum:
Korkarim Kürtlerin hak arayis çabalari ve biz Türklerin adaleti tesis etme arzusu tam olarak istedigimiz yere varmayacak kisa vadede.
Ne olacak? Sürdürülebilir Haksizlik ile bir tür sivil serserilik arasina sıkısıp kalacak Kürt siyaseti.
çünkü devlet VE Hükümet (bu ikisi çok sık karistiriliyor) bildik ulus-devlet tasavvurunu terk etmiyor, edemiyor. YSK baskaninin ya da görev süresi bitmekte olan anayasa mahkemesi baskaninin fotograflarina bakin web üzerinde. Bürokrasinin vicdansizlastirdigi bu tür insanlardan daha çok var devlet içinde. Bunlar emekli olacaklar azar. Bir kisminin yerine kendileri gibi tipler konacak.
(Bkz. Hiç kimsenin Tiranlığı: Marx, Arendt ve Bürokrasi )
Kürt aydinlarinin bir kisminda “her halk hareketi zafere ulasir” gibi bir önyargi var. Genel olarak solcular da “hakliyiz kazanacagiz” gibi sloganlari ata ata bir süre sonra inanmaya baslarlar. Bu dogru degil. Kuzey Irlanda, 1915 felaketi, Fransa’nin korsika bölgesi, ispanya’nin basklari, Dogu Türkistan Türkleri..
Her hakli kazansaydi mücadele olMAzdi, deterministik olurdu, adalet ve iyilik teklif edilmezdi, suyun 100°C’de kaynamasi gibi bilimsel bir netice olurdu. Bilimsel/tarihsel determinizm marxistlerin sevdigi bir ilkedir ama YANLISTIR. (Bkz. “Din Toplumun Afyonudur” (Karl Marx) )
Her hakli kazansaydi Madagaskar’dan, Cezayir’e, Vietnam’dan Fildisi sahillerine kadar bir cografyada eziyet eden Fransa hep kaybederdi. Böyle olmadi. Olmuyor.
Kürtler ne yapiyor? Ne yapacak? Kürtlerin siyasi çabalari ne yazik ki Kürtçülük ile AKP-cilik arasinda. Bugün bunlarin disinda güçlü bir söylem yok.
Sivil itaatsizlik virajini alamadi Kürtler. Alamiyorlar ya da “birileri” aldirmiyor, müsade etmiyor. Ankara? Imrali?
Kürtlere biçilmis bir “yaramaz çocuk” rolü var. Hem Ankara’nin isine geliyor bu hem de Imrali’nin. Siddete, ani tepkilere, saldirganliga dönüsmeden, bireysel farkliliklari TEK BiR POTADA eritmeden, bir GÜRUH haline gelmeden tepki verebilecek mi Kürtler? Diger siyasi partilerde varlik gösterip diger yandan “Kürt” partisi olsa bile Türkleri içlerine alabilecekler mi?
Bu iki soruya “evet” demeyi çok isterdim ama gelecek yillarda mümkün gözükmüyor. Egitim görmüs, maddî anlamda kaybedecek seyleri olan Kürtler GÖNÜLLÜ OLARAK asimile olmayi tercih edecekler gibi geliyor bana. Geriye kalanlar ise egitimsiz ve kolay manipüle olan issiz gençler olacak. Gidemeyenlerin partisi, gidemeyenlerin dernegi, Kürt kimliginden baska kaybedecek bir seyi olMAyanlarin siyasi hareketi ise marjinallesmeye mahkum.
Türkiye ekonomisi güçlü, diplomatik baski vb de gelmez bu saatten sonra. Sürdürülebilir haksizlik ile sivil serserilik kiskacinda bir Kürt hareketi görecegiz gibime geliyor artik. çünkü Kürt liderler soyut bir Kürtlük algisina çakilip kaldilar, federasyon, ulusal simge vb onlarin gözünde ekmegin, can güvenliginin, egitim hakkinin, geri dönüsün üzerinde bir deger tasiyor. Kürt liderlerin öncelikleri ile Kürtlerin öncelikleri arasindaki uçurum büyüyor. Tipki “Türkiye iran olmasin” diye kiyameti koparan laikçiler gibi Kürt elitleri “normal” Kürtlerden kopuk bir sekilde düsünüyor ve kopuk bir sekilde siyaset üretiyor.
Selam ve dua ile
Yazan:aziz yılmaz Tarih: Nis 30, 2011 | Reply
Selam Mehmet bey,
Öncelikle size darılmam mümkün değil.Yorumlarımı yanıtsız bırakmanızın nedenlerini az çok tahmin edebiliyorum.Cevaplamadığınız için gönül koymadım.Bilakis sessizliğinizin bile benim için derin bir anlamı,bir değeri vardır.Çünkü bir satır dahi yazmazsanız empati kurduğunuzdan,beni her şeyden önce bir dost olarak anladığınızdan şüphe duymadım ve duymuyorum.O bakımdan müsterih olun,sonuçta tartışıyoruz,zaman zaman olur böyle şeyler.Son olaylar hepimizi üzdü.Tabi elimizde olmayarak gerildik biraz da.Kolay değil.Ortalık biraz yatışmışken birileri fitili ateşledi.Planlı mı yapıldı?Belki de değil.Ancak gerçeğimiz şu ki,yaşamakta olduğumuz kritik süreç fitilin bir anda ateşlenmesine çok müsait.Bugünlük bir hadise değil bu.Yılların birikimi var.Geçmişin hafızarımıza kazıdığı izleri bir çırpıda silmemiz zor.Silip atamadığımız için de çok duygusal ve alıngan bir toplum oluverdik.Dediğiniz gibi kısa vadede halolabilecek şeyler değil bunlar.Biraz zaman işi ve tabi sabır.Öncelikle şiddetin çözüm aracı olmaktan çıkacağı bir iklime ihyiyaç var.Aynı şekilde şiddet dili de terkedilmeli,kışkırtıcı tutumlardan kaçınmalı.Böyle bir zemin inşa edilmediği sürece korkarım birbirimizi anlamamız güçleşecek.SOn olaylarda bunu gördük.En ufak bir rüzgarda iskambil kulesi misali,barış adına biriktirdiklerimizin bir anda yıkıldığına tanık olduk hep birlikte.Bu demektir ki ektiğimiz barış tohumları yeterince toprağa kök salmış değil.Yılmadan yenilerini ekmeyi denemek durumundayız başka seçeneğimiz yok.
Bu bakımdan kırgınlıklarla vakit kaybetme lüksümüz yoktur.Barış için direnme zamanıdır.Bu her şeyden önce insan olarak boynumuzun borcudur.
Ancak,kritik bir eşikte olduğumuzdan sıkıntılar yaşamakla birlikte iyi şeyler de oluyor.Bir diğer yazının altında verdiğiniz “şehit anaları”örneği bir umut kıpırtısıdır.Anaların gözyaşı birbirine karışabiliyorsa umut var demektir,birbirimizi affedebileceğiz demektir.
Birgün eğer bu ateş sönecekse bu inanın vicdanını aidiyet duygusunun önüne koyabilen acılı ama cesur yüreklerle olacaktır.Çoğaltalım bu yürekleri.Seslerine ses katalım.
***********
Çok duyguluyum,sözler boğazıma düğümleniyor.Fazla yazamayacağım.Bu tartışmalarda eminim ben de çok kalp kırdım.Her kimi üzdüysem hepsinden hellalik diliyorum.
Bu topraklarda barış rüzgarlarının eseceği günler dileğiyle sevgi ve selamlarımı iletiyorum.
Yazan:MY Tarih: Nis 30, 2011 | Reply
Eyv. Aziz Bey,
Bazen kaldirabilecegimizin üstünde bir yükün altina girdigimizi düsünüyorum. Umulur ki bu yazdiklarimizi okuyan 20 yaslarindaki gençler bizim tikanip kaldigimiz noktalari tahlil ederler. Daha güzel fikirler üretir, vicdanlarinin sesini daha iyi duyururlar. Siyaset meydanini bosaltinca iyiler, tabi ki vasatlar ve firsatçilar doldurmus her köseyi.
Ben Ceylan’i unutamiyorum, o ceylan gözlerine bir kaç saniyeden fazla bakmak imkansiz…
Kürt-Türk, Ak Parti, PAK Parti ayirmiyorum, Türkiye’nin kafa kagidini tasiyan her insan için bundan agir hakaret olur mu? Bu hepimizi vicdansiz saymak, Kur’an’in ölçüsüne göre “hayvan gibi saymak adeta hayvandan asagiya koymak” degil mi? Su habere bakin:
Faili meçhul değil artık…
Bunlari görünce, Ergenekoncularin aday olduklarini görünce, siddeti siyasi bir yöntem olarak kullananlari görünce, Cemil Cicek’in, Vecdi Gönül’ün zirvalarini duyunca… hem insanin cesareti kiriliyor hem de böyle seylerin ARTIK olMAyacagi bir Türkiye kurulsun diye çalisma azmimiz körükleniyor.
Ama siz de umut dolu bitiriyorsunuz mesajinizi, hem güzel hem de dogru yapiyorsunuz. Bir yerde azcik deginmistim; Arendt’in meshur “NATALITY” kavrami vardir:
Müslüman olMAyan düsünürlerin bir tür tefekkür yoluyla Vahiy ile isaret edilen hakikatlere yaklasmasi hep ilginç gelmistir bana.
Arendt dindar bir Yahudi olmadigi halde nasil kesfetti bu NATALITY kavramini? çok çarpici. Meselâ “Karamsar Müslüman olur mu?” isimli makalede savundugum fikirler ile nasil da örtüsüyor bu kavram. Ve adi geçen tartismada Mehmet Bahadir kardesimin yazdiklari:
Yaratan’a ve O’nun insanlara yerlestirdigi “YENiDEN BASLAMA” kapasitesine inancimiz olmasa iki taraftan biri savrulacagiz: Ya hedonizm, vurdum duymazlik, vs ya da “bu dünya anlamsiz” diyerek kendine iskence eden nihilistlerin tarafina…
Hamdolsun sizinki gibi arkadasliklari bize Bagislayan’a…
Yazan:2008'den beri Kürt kanı aranıyor Tarih: Eyl 27, 2011 | Reply
Ulusalci Kürtleri savunmak giderek zorlasiyor: Haberin Tamami
Yazan:Utancından ağlayan kürt Tarih: Eyl 27, 2011 | Reply
Bu ulusalcılık falan değil, bunun adı vahşettir. Barbarlıktır. İnsanlık adına kara bir lekedir.
İnsanım diyebilen hiçkimse bu vahşete seyirci kalamaz, kalmamalıdır. Sessiz kalmak cinayetlere ortak olmak demektir. Vicdansızlık demektir, ahlaksızlık demektir!
Buradan sesimi duyabilecek tüm insanlara çağrımdır.
Daha ne zaman korkakça susmaya devam edeceğiz?
Yıllarca faili meçhul cinayetleri kınadık, lanetledik. Yaşama hakkı ihlal ediliyor diye çığlıklarımız arşa yükseldi haklı olarak. Bunun için de bedel ödedik, fanatik ırkçıların hedefi olduk mahkeme önlerinde,hakaretler işittik, hapisler yattık, işkenceler gördük. Yine de yılmadık insanlık adına, en kutsal hak olan yaşam hakkı adına onurlu çığlımığızı haykırmaktan.
Ama bugün artık lanetli bir suskunluğa gömülmüşüz. Devletin işlediği kirli cinayetlere gösterdiğimiz duyarlılığı PKK denen cinayet şebekesine aynı kararlılıkla gösteremiyor, aynı yüksek sesle haykıramıyoruz.
Peki gelecekte çocuklarımızın, torunlarımızın yüzüne nasıl bakacağız? Geleceğimizi, namusumuzu, onurumuzu teslim edeceğimiz kuşakların gözüne başımız dik, anlımız açık bakabilecek miyiz? Bu utancı taşıyabilecek miyiz?
Hayır! Gelecek kuşaklara bırakacağımız miras bu utanç olmamalı! Bizleri kuşattan bu dilsizliğe, bu ölüm sessizliğine artık son vermenin zamanıdır.
Zalim her kim olursa olsun karşısında onurluca durmanın, yakasına yapışmanın ve hesap sormanın zamanı geldi, geçiyor.
Adaletin, vicdanın, hakkaniyetin bizler için bir parça değeri kalmışsa gün, zulme korkakça seyirci kalmanın zamanı değil. Gün, adalet için, hak için, onurluca yaşamak için direnmenin zamanıdır!
Bugün değilse ne zaman hatırlayacağız?
Haydi çok geç kalmadan insan cellatlarına,kadın katillerine, çocuk katillerine hep beraber dur diyelim!
Utandıralım, teşhir edelim ,vicdanlarda hahkûm edelim bu insanlık fukaralarını!
Yoksa temiz sandığımız ellerimize o çocukların kanı bulaşmaya devam edecek…Ve bu gözü dönmüş canilerden çok, başı öne eğik utananlardan olacağız!
Karar bizim! Ya uğruna sustuğumuz can korkusuyla tüm insani değerlerimizden ödün vererek yaşamayı kabul edeceğiz ya da kendimize gelip silkinerek onurluca bir yaşamı, adaleti, merhameti, hakkaniyeti seçeceğiz. Gayrı bunun ortası, aması, maması yoktur artık!
Ek Not:Barışa inanmış tüm insanların başı saoğlsun. Ölenlere Allahtan rahmet diliyorum. Yakınlarının acılarını paylaşır, sabırlar dilerim. Ve bu menfur olayı tertipleyen, azmettiren insanlık fukarası zihniyeti esefle kınıyorum.