RSS Feed for This Post

Le Corbusier’i Hatırlamak…

Cihan Aktaş

“…Batı felsefesinde yaşanan krizler mimaride yaşanan krizi de yansıtıyor ve bu krizler de birkaç yüzyıldır büyük dalgalar halinde geliyor. Anlaşılan bu krizlerin sebebi, mimarın veya mimarlığın evrenin yaratıcısı ile ilişkisindeki çözülme. Dünya genişlemeye başlamıştı sanki, keşif seyahatleriyle. 18 yüzyılda Batılı mimarlar yeryüzünde dolaşırken  farklı toplumlarda mimarinin kendileri için esas teşkil eden (M.Ö. I. yüzyılda yaşamış bir mimar, mühendis  olan) Vitrivius’un Mimari Üzerine On Kitap’ındaki temellerden çok farklı norm ve ilkeleri yansıttığını gördüler. Kitabın sağlamlığı ve tekliği karşısında duyulan kuşku çok geçmeden mimariye de yansıdı; bu ilk krizdi. Batı’da bu krizle birlikte ortaya çıkan boşluğa önce sanat dediler, ardından da ütopya…”

I-Son zamanlarda daha fazla düşünür oldum Le Corbusier üzerine.  Mart ayında TYB’nin daveti üzerine gerçekleşen Bursa yolculuğumun ardından “Le Corbusierci Kentsel Dönüşüm” başlıklı bir yazı yazmış ve muhafazakâr kesimlerde alıp başını giden devasa projelere imza atma tutkusunda modern mimarinin sembolik isimlerinden, mega projeler mimarı Le Corbusier’in izlerini aramıştım.

Cüretkârlığı, dehası ve kararlılığıyla yüksek modernist inancı gözler önüne seren mimardır Le Corbusier, James C. Scott’un anlatımında. Onun  mimari üslubu, görkemiyle büyülemeye, çılgınlığıyla da şok etkisi uyandırmaya dönük her plan ve projede karşınıza çıkacak; sosyalist, kapitalist hatta “İslamcı” olmanız fark etmiyor.

Bu üslup karşısında sorularınız varsa, Le Corbusierci imar inşa ideolojisi sizi “kalkınmaya düşman, çağdışı, gerici” diye suçlamaya hazırdır; “Özgürlük Anıtı” etrafındaki tartışmalarda yaşadık bunu. 

II- Kojin Karatani “Metafor Olarak Mimari” (Metis; 2005) isimli kitabında felsefi bağlamda irdelediği  mimariyi “çeşitli biçimselleştirmelerin gerçekleştiği bir sistem” olarak ele alıyor. Bu anlamda mimari Batı düşüncesini temellendiren metafiziği kaçınılmaz olarak meydana getiren mekanizmanın da adı, kitabın giriş yazısını yazan Arata İsozaki’ye göre.

Batı felsefesinde yaşanan krizler mimaride yaşanan krizi de yansıtıyor ve bu krizler de birkaç yüzyıldır büyük dalgalar halinde geliyor. Anlaşılan bu krizlerin sebebi, mimarın veya mimarlığın evrenin yaratıcısı ile ilişkisindeki çözülme. Dünya genişlemeye başlamıştı sanki, keşif seyahatleriyle. 18 yüzyılda Batılı mimarlar yeryüzünde dolaşırken  farklı toplumlarda mimarinin kendileri için esas teşkil eden (M.Ö. I. yüzyılda yaşamış bir mimar, mühendis  olan) Vitrivius’un Mimari Üzerine On Kitap‘ındaki temellerden çok farklı norm ve ilkeleri yansıttığını gördüler. Kitabın sağlamlığı ve tekliği karşısında duyulan kuşku çok geçmeden mimariye de yansıdı; bu ilk krizdi.

 Batı’da bu krizle birlikte ortaya çıkan boşluğa önce sanat dediler, ardından da ütopya. Gelgelelim kırılgan sanat kavramı devlet desteğine rağmen kendi kendine yeterli olamadığı için mimarlar, artık biricik ve vazgeçilmez sayılmadığı halde Vitrivius’un kitabına başvurmaya devam ediyorlardı. O zaman da ütopya devreye sokuldu:Ütopya; sözcüğün düz anlamıyla hiçbir yerin yeri. Ütopyanın yerleşimi için sanat kapı dışarı edilmeliydi. Böylelikle  yaşanan ikinci krizin ardından “sanat olarak mimari” yerini “inşaat olarak mimari”ye terk etti.

 Le Corbusier’in Kartezyen katışıksız formlarla makinelerin acımasız gereksinimlerini birleştiren mimarisine böylelikle açıldı yollar. 20. yüzyılın ortalarından itibaren bir zamanların ütopyasın ait sayılan mimari ve kentsel imgeler gerçek mekanı doldurmaya başladı. Ütopyanın bu ironik gerçekleşimi, ona doğru ilerleyen avangard hareketlerin de son bulması anlamına geldi. 1968’le birlikte büyük anlatıların yaşadığı ifade sıkıntısı, öznenin kaybıyla birlikte üçüncü krizin altını çiziyor.

Mimarinin ütopya yolunda  sanatsallığından arındırılarak inşaat mühendisliğine dönüştüğü Batı’da sanat ve mimariyi bir zamanlar olduğu şekilde özdeşleştirme eğilimleri, kayıp özneyi geri çağırmaya dönük arayışlarla beraber, sonuncu krizden çıkma çabasını yansıtıyor. “İnşaat olarak Mimari”ye karşı  80’lerde tepki olarak postmodernizmin aniden serpilmesi, krizin aşıldığı anlamına gelmiyor henüz.

Mimaride Çözünme (1975) kitabının müellifi İsozaki benzeri bir krizin Japonya’da asla yaşanmadığını hatırlatıyor: Japonya’da bir bina asla modern inancı yansıtacak şekilde salt proje olarak kabul görmemiştir.

Japonya bir mimari kriz yaşamadıysa, Türkiye niye yaşamaya devam ediyor? Bunun cevabı herhalde “aradalık” kavramında aranmalı. Ya da “Bu Ülke”nin Batı’ya doğru yol almak isterken Doğu’ya çekilmesiyle ortaya çıkan yırtılmalardan mı söz etmeliyiz…

III-Le Corbusier araziye uzaklardan bakarak kalemini oynatır ve verimlilik adına biçimsel düzeni sağlamaya çalışırdı. Biçimsel düzeni sağlamaktan bile uzak görünen site manzaralarını izlerken  aklıma gelen soru, şehir-kasaba dokusuyla uyumlu bir “ümran” anlayışının, aktörleri Diriliş Okulu’na yabancı olmayan AKP iktidarları döneminde niye bir türlü uygulamaya sokulamadığıdır. 

Rahmetli Turgut Cansever’le Habitat toplantıları sırasında bir atölye çalışmasına katılmıştım. Siyasette ve felsefede Aliya İzzetbegoviç’in sahip olduğu duyarlığın mimaride yansıması olarak görünmüştü bana Cansever, konuşmalarını dinlerken. Yolunun zaman zaman Akkaya evlerinin mimarı Nail Çakırhan’la ve ressam Ömer Uluç’la buluşmuş olması bu açıdan da bana çarpıcı geliyor. (Devletin katı  Batılılaşma politikası tarafından araçsallaştırılan bir sanatın hakikatle ilişkisinin baştan koptuğu yolundaki argümanlarıyla DGSA’ya  muhalif bir grup sanatçının arasında yer alıyordu  Ömer Uluç, meslek hayatının başlarında bile. Nuri İyem ve Erol Akyavaş, bu isimlerin bulunduğu dalgada etkili olan iki sanatçı.)

Tabiatı ve tarihi hesaba katarak biçimlenen, bir canı bir ruhu olan mimarlık anlayışından ödün vermeyen Cansever’in mimarlık anlayışının geçen yıllar içindeki imar faaliyetlerinde yansımalarını gördüğümüz söylenemez.

Sermaye yoksunluğu bir cevap olamaz. İhtişamlı ve “çılgın”  projeler için ayrılan bütçenin sadece bir kısmıyla çevreyi dikkate alan bir mimarlık ve şehircilik üslubuna destek verilebilirdi. Gerçek ihtiyaçlar ve meselelerin Le Corbusierci “inşaat olarak mimari” anlayışıyla örtbas edilmesinin örneklerinin ardı arkası kesilmiyor, seçim yaklaşırken. Halkımızın büyük ölçekli projeler karşısında kapılacağı var sayılan hayranlık ne kadar gerçeklere karşılık geliyor, emin değilim.  İnsanlar bir partiyi salt hızlı kalkınma anlayışı hatta sadece sağlıklı bir çevre görüşüne sahip olması nedeniyle desteklemiyorlar ülkemizde genellikle, özgürlüklere yapılan vurgu ve insan hakları bağlamı her zaman öne çıkıyor. 

 

… Bu konu ilginizi çektiyse …

Sanat karanlıkta çakılmış bir kibrittir…

 ”…Neden bir natürmorta iştahla bakmıyoruz? Tersine ressam “yiyecek-gıda” elmayı silmiş, elmanın elmalığı ortaya çıkmış. Gerçek bir elmaya bakarken göremeyeceğimiz bir şeyi gösteriyor bize sanatçı. İlk harfi büyük yazılmak üzere Elma’yı keşfediyoruz bütün orjinalliği, tekilliği ile…” 

Bu kitapta Derin Düşünce yazarları sanatı ve sanat eserlerini sorguluyor. Toplumdaki yeri, siyasî, etik ve felsefî yönüyle… Denemelerin yanı sıra son dönemde öne çıkan, ekranları, kitap raflarını dolduran eserlere (veya ürünlere?) dair eleştiriler de bulacaksınız. Buradan indirin.

 

Roman nedir? Nasıl Yazılır?

Roman nedir? Tarif dahi edilmesi zor bir kavram. Sanatçının İnsan’a bakışını, toplumla kurduğu ilişkiyi yansıtır sanat eserleri. Bu sebeple sanat her çağda yeniden icad edilir. Ünlü yazar Heinrich Mann’ın dediği gibi: “Bütün romanların ve hikâyelerin amacı kim olduğumuzu bilmektir, Edebiyatın önemli bir konuma sahip olmasının nedeni, sadece doğanın ve insanlar âleminin ayrıntılarını tek tek açıklaması değil, insanları hep yeni baştan keşfetmesidir.” Okuyacağınız bu eserle romanlarından da tanıdığınız değerli yazarımız Suzannur Başarslan Roman’ın derinliklerine giden bir seyahate davet ediyor sizi. Zaman’ın kullanımı, olay örgüsü, mekân, dil, üslup ve daha bir çok temel kavram edebiyatın dev isimlerinden örneklerle irdeleniyor. Buradan indirebilirsiniz.

 

Derin Göz

 Sanat’a bakmak için çeşitli yapıtlardan, ressamlardan istifade ettik: Cézanne, Degas, Morisot,  Monet, Pissarro, Sisley, Renoir, Guillaumin, Manet, Caillebotte, Edward Hopper, William Turner,Francisco Goya, Paul Delaroche, Rogier van der Weyden, Andrea Mantegna , Cornelis Escher , William Degouve de Nuncques.

Peki ya baktığımızı görmek, gördüğümüzü anlamak? Güzel’i sorgulamak için çağ ve coğrafya ayırmadık, aklımızı uyaracak hikmetli sözlere açtık kapımızı: Mevlânâ Hazretleri, Gazalî Hazretleri, Lao-Tzû, Albert Camus, Guy de Maupassant, Seneca,  Kant, Hegel, Eflatun, Plotinus, Bergson, Maslow, …

 (Buradan indirebilirsiniz)

Trackback URL

  1. 3 Yorum

  2. Yazan:MY Tarih: May 3, 2011 | Reply

    “Sermaye yoksunluğu bir cevap olamaz. İhtişamlı ve “çılgın” projeler için ayrılan bütçenin sadece bir kısmıyla çevreyi dikkate alan bir mimarlık ve şehircilik üslubuna destek verilebilirdi. Gerçek ihtiyaçlar ve meselelerin Le Corbusierci “inşaat olarak mimari” anlayışıyla örtbas edilmesinin örneklerinin ardı arkası kesilmiyor, seçim yaklaşırken. Halkımızın büyük ölçekli projeler karşısında kapılacağı var sayılan hayranlık ne kadar gerçeklere karşılık geliyor, emin değilim. İnsanlar bir partiyi salt hızlı kalkınma anlayışı hatta sadece sağlıklı bir çevre görüşüne sahip olması nedeniyle desteklemiyorlar ülkemizde genellikle, özgürlüklere yapılan vurgu ve insan hakları bağlamı her zaman öne çıkıyor.”

    Buraya iki itirazim olur:

    1) Devlet eliyle gelecek “güzellikten” ALLAH’a siginirim :)) Böyle bir güzellik olsa olsa bir estetizasyon olur, AKP’ye hakim olan arabesk-osmanlici çizgide, (osmanli olMAyan) modern ile gelenekleri bagdastirma vaadiyle yeni çirkinler üretilir ama adina “oryantal estetik” denir. Istanbul halkinin içinden gelmeyen bir güzellik devlet eliyle “tepeden indirme” olacaktir.
    CIRKIN CUMHURIYET VE MANASIZ MANEVIYAT yazisinda anlattigim gibi kemalist estetigin ötesine geçemez.

    2) Kalkinma ve zenginlesme konusunu bu kadar hafife alMAmak gerekir. Aksam yataga koydugunuz çocuklarin karnina ekmek girmiyorsa ne osmanli ne corbusier ne baska bir sey görür insanin gözü. Açlik tehdidi altinda komünist rusya’da, çin’de ve kamboçya’da insanlar kendi çocuklarini bile yiyecek derekeye düsmüslerdir… daha 60-70 yil öncesine kadar. Yani Akl-i Meaş ile Akl-i Mead yanyana yürür, pespese degil. Güzellik kanaatimce Varlik’tan Kâmiliyet’e giden bir eksendir. Esya’nin yaratilis maksadina dogru evrilmesi, sekil almasidir. Yazi yazmak gereklidir. Hat sanati ise güzel yazidir. Göz görmek içindir. Ama güzel göz, kirpikleriyle, yay gibi kasiyla kâmil haldedir. Simdi gözleri güzel olan bir insan
    kör ise bunu neylesin?

    Mekke’de inen ayetler ile Medine’de inen ayetleri karsilastirdigimizda da bunu fark ederiz. ALLAH insanlara önce namaz ya da oruçun detaylarini verMEmistir. ALLAH bize önce “öldürmeyin, çalmayin” diyerek bir arada yasamanin temel kurallarini vermistir.
    Ne zaman ki Medine’de adalet tesis olmustur, ondan sonra Din’in kâmiliyeti nazarlara verilmistir. Yani ibadetin detaylari, imanin
    güçlenmesi, ALLAH’a yaklasmanin yollari…

    çirkince yazilmis ama işe yarayan bir yazi ile güzel bir karalama arasinda sçim yapmak kim ister? En iyisi hem şeklen güzel hem de mânâ yüklü olan yazilar, sehirler, insanlar ve yaşamlar degil midir?

    hat sanati

  3. Yazan:sq Tarih: May 3, 2011 | Reply

    İhtişamlı ve “çılgın” projeler için ayrılan bütçenin sadece bir kısmıyla çevreyi dikkate alan bir mimarlık ve şehircilik üslubuna destek verilebilirdi. Gerçek ihtiyaçlar ve meselelerin Le Corbusierci “inşaat olarak mimari” anlayışıyla örtbas edilmesinin örneklerinin ardı arkası kesilmiyor, seçim yaklaşırken. Halkımızın büyük ölçekli projeler karşısında kapılacağı var sayılan hayranlık ne kadar gerçeklere karşılık geliyor, emin değilim.

    Kesinlikle katılıyorum.
    Çevreyi dikkate alan bir mimarlık ve şehircilik üslubu yok Türkiye’de.

    Corbusier’in başarısı bu vizyondan kaynaklanıyordu.
    Savaş sonrası malzeme eksikliği sorununa karşılık Corbusier modüler ev sistemlerini geliştirdi. Oldukça modern, sade ve teknolojiyi önemseyen Corbusier tarzı, doğaya ve tarihsel arkaplana karşıtlık değildir.

  4. Yazan:mrtnrn Tarih: May 3, 2011 | Reply

    turgut cansever’den bahsedilince üstadın bir sözü aklıma geldi. tam karşılığı olmasa da paylaşmak isterim:
    “hayal ettiğim şehirde hiçbir bina bir ağaçtan yüksek olmamalı…”
    şimdi oturduğumuz “gökkafeslere” bakınca üstadın tasvir ettiği bir şehirde yaşamak nasıl güzel olurdu değil mi?..
    konu açılmışken radikal gazetesinde yayınlanmış ABD’de bir Türk’ün ev yapma macerasını anlatan güzel bir yazı vardı, okumanızı tavsiye ederim.

  1. 1 Trackback(s)

  2. Oca 8, 2012: Güzellik, İnsan ve İslâm… : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin